@cemre___
|
İyi okumalar.
Ne yaşamıştı kaç saattir? Daha neler yaşayacaktı? Bu adamların amacı neydi? Ne istiyorlardı ondan? Ne yapacaklardı ona? Korku dolu gözlerle dışarıya bakıyordu. Aklına annesi gelmeden duramıyordu. Annesi ve babası polis Azranın. Bir gün her şeyden uzak bir akşam yemeğine çıkmak istemişlerdi sadece, her şey çok güzeldi gülüp eğleniyorlardı. Birden bir ses geldi ve... annesi kanlar içinde kaldı. Bir keskin nişancı annesini başından vurmuştu. Azranın acı çığlıkları doldurdu önce restoranı. Sonra doktor olarak annesine ilk müdahaleyi yapmak istedi... ama çok geçti. Yaşadıklarını hatırlayınca gözleri doldu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Bi kaç saattir mağaranın dışında duran Pars, ağlama seslerini duyunca içi sızladı. İstemiyordu ona bunu yapmak... ama başka çaresi yoktu. Azrayı Böcekten korumak zorundaydı. Onun görevi buydu. Güvenliği için de burada durması gerekiyordu. Karınca yanına geldi Parsın. Pars ona içeri gir işareti yaptı. Karınca elindeki yemek tepsisiyle içeri girdi. "Bacım nasılsın?" Tepsiyi masanın üzerine koydu. "Bak sana yemek getirdim. Kaç saattir yoldayız acıkmışındır." Azra sinirle ona baktı. Ne saçmalıyordu bu adamlar? "Yemek mi getirdin?" Dedi dişlerinin arasından. "Evet bak pilavla kuru fasulye az önce ben 2 tabak gömdüm akrebin hakkını da yedim çaktırma." Dedi gülerek. Azranın sinirden kan beynine sıçramıştı hızla ayağa kalktı ve "YEMEK GETİRDİN ÖYLE Mİ?" diye bağırarak tepsiye vurdu. Tepsideki her şey büyük bi gürültüyle yere düştüler ve tabaklar kırıldı. "BACIM NE HALT ETTİN?!" "ASIL SİZ NAPIYOSUNUZ YA? BENİ KAÇIRIYORSUNUZ SONRA HİÇ Bİ ŞEY OLMAMIŞ GİBİ BURAYA KENDİ İSTEĞİMLE GELMİŞİM GİBİ DAVRANIYORSUNUZ? HASTA MISINIZ SİZ? NE YAŞIYORSUNUZ? VİCDANINIZI MI RAHATLATIYORSUNUZ? BENİ NİYE KAÇIRDINIZ ARTIK ANLATACAK MISINIZ?! NE İSTİYORSUNUZ BENDEN!" Sinirden ağlamaya başlamıştı. İçinde korku ve nefret bir aradaydı. Korkuyordu çünkü başına ne geleceğini kestiremiyordu. Nefret de annesini öldürenlerin bu adamlar gibi birinin olduğunu biliyordu çünkü annesi onların arasına sızmıştı. Sonradan onun polis olduğunu öğrenmişler ve intikam almışlardı. Pars içeri girdi hızla. Azra ona ateş saçan gözlerle baktı. "ANLAT!" diye bağırdı. "Bi oturup sakinleşir misin?" Dedi Pars. Azra onun bu umursamaz tavırlarını görünce daha çok sinirleniyordu."SANA" Dedi bi adım atarak Parsa doğru. "ANLAT" Dedi ve bi adım daha attı. "DEDİM." son adımla iyice dibine girmişti. "Ne yapacaksın bana? Öldürecek misin? Ya da işkence? Ya da sizin kadın pazarlarınız vardır oralarda satarsın? Ya da..." "Beni iyileştir istiyorum." Dedi Pars sözünü keserek. "Hastayım ben." Azra dalga geçercesine güldü. "Doğru, beyninden hasar vardır senin." Pars güldü. "Nereden anladın? Gözlerinde röntgen cihazı mı var?" "Yok da kalbim var. Sizin gibi ruhsuz kalpsiz insanların beyninde sıkıntı olması gerekiyor yoksa o kadar insanı öldüremezsiniz öldürmekten keyif alamazsınız." Pars derin bi nefes aldı. "Karınca, getir o zımbırtıları." Dedi. Karınca üzgün bi suratla odadan çıktı.*mağaradan* Azra ile Pars birbirlerine bakıyorlardı. Azra kendisine ne yapacağını düşünürken Parsın aklından geçenler çok farklıydı. ~1 ay önce~ "Karınca, öğrendin mi Böceğin sevgilisi kimmiş neciymiş?" "Öğrendim abi." Dedi ve bilgisayarı gösterdi. Ekranda bir kızın resmi vardı. "Azra Erol. 30 yaşında. İstanbulun en iyi hastanelerinden birinde onkoloji alanında uzman doktor. Çok başarılı. Bir sürü sertifikası başarısı var. Annesi babası polis, bildiğimiz gibi. Annesi mâlum saldırıda ölmüş. Tek çocuk." Pars ekrandaki kızı gördüğü anda sadece kıza odaklandı ve Karıncanın dediği diğer her şeyi dinlemeyi bıraktı. Kızın kahverengi upuzun saçları vardı gözleri... bi derya gibi maviydi. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. İçine çekiyordu sanki. Karınca güldü. "Abi noldu beğendin mi?" Pars kendini toparladı." Zevzeklik yapma. Bu akşam hastanesine gidelim, nerede oturduğunu öğrenelim ve en kısa zamanda onu Böcekten kurtaralım. Yeni hedefi kız olabilir. " Karınca sesini iyice kıstı. "Akrebe hangi amaçla kaçırıyoruz diyeceğiz?" "BENİ iyileştirecek. " Karınca yutkundu."Belki bahaneyle iyileşirsin gerçekten be abi. Baksana kız çok iyi mesleğinde." "Sen bensizliğe alış Karınca." ~o günün akşamı~ "Geliyo geliyo abi kız bu." Pars hastaneden çıkan kıza baktı. Resimdeki haline tutulan Pars, gerçek halini görünce donakalmıştı. Resimden çok daha güzeldi. Uzun kahverengi saçlarını salık bırakmış omuzlarına dökülüyordu resimden farklı olarak kahkül kesimi vardı ve... çok yakıştığını düşündü. Gözleri uzaktan bile belli oluyordu. Kıyafetinin üstünde doktor önlüğü vardı. Onu yavaşça çıkarıp montunu giyerken kız, Pars daha iyi görebilmek için camı açtı. Karınca gülerek Parsa bakıyordu. "Abi sana alalım mı kızı?" "Sululuk yapma Karınca. Amacımız kızı korumak. Böceğin ne halt olduğunu bilmiyorsun sanki." Dedi ama dediğine kendi bile inanmadı. O sırada telefonu çaldı. Tabiki tuşlu telefonu. Sadece bir numarayla görüşebilirdi bu telefondan. "Bülbül arıyor." Karınca birden gerildi. "Efendim." "Pars, işi halledin. Senin tahminlerin doğru çıktı. Bukalemun, böcek aracılığı ile Azraya zarar vermek istiyor. Zamanında kandırılmasını sağlayan kişinin Azranın babası olduğunu öğrendi galiba. Babasına kızı aracılığla acı çektirmek istiyor." "Anlaşıldı." Telefon kapandı. "Ne diyor Bülbül?" "Halledin diyo. Koruyun kızı diyo." Dedi uzaktan Azraya bakarak. ~Günümüz~ Önce resminden sonra uzaktan görüp hayran kaldığı kadının şimdi dibinde durması nedense kalbini hızlandırmıştı. "Getirdim abi." Pars, Azradan gözlerini ayırmadan dosyayı aldı. "Teşhis konusunda gayet iyisin. Anında çözdün hastalığımı." Azra dosyaya baktı. Bu bi hastanın dosyası olmalıydı. İçini açtı. En önce bi beyin MR görüntüsü vardı. "Senin mi bu?" Dedi Parsa bakarak. "Evet." Azra hızla dosyayı eline geri verdi. "Ne güzel o zaman. Dünya bi kötüden kurtulmak üzere. " Pars güldü. "İnşallah tüm senin gibi kötü insanlar, insanlara zarar veren insanlar... Aslında size insan da denmez sizin görüntünüz sadece öyle. İnşallah hepiniz kanser olursunuz da geberirsiniz." Karınca dehşetle Azraya baktı. Bi bilseydi Parsı... böyle konuşabilir miydi? Pars gülümseyerek koltuğa oturdu. "Ne gülüyorsun sen be?" "Beni neden kaçırdın diye sorup duruyordun. Öğrendin nedenini." "Hala nedenini anlamadım." "Neyini anlamadın doktor? Benim ömrümü bi kaç ay uzat." "Ne?" "Diyorum ki." Dedi ayağa kalkarak. "Benim, ömrümü bi kaç aylığına uzat. 6 ay ömrüm varsa bunu 9 aya çıkar." "Ömrünü uzatacağım?" Sinirden güldü. "Olum sen geberiyorsun senin dediğin gibi 6 ayın var son evredesin hiç bir şey senin ömrünü uzatmaz. Ayrıca... ben bi teröriste niye iyilik yapayım? Az önce mutluluktan ağlayacaktım senin gibi birinin öleceğini öğrendiğimde. Bi kötüyü yaşatıp niye dünyaya zarar vereyim?" "Doktor." Dedi yaklaşarak Azraya. "Benim yapmam gereken şeyler var. Ölmemem gerekiyor bi kaç ay daha bi şeyler yap işte ne bileyim ilaç milaç vitamin. Öleceğim zaten biliyorum en azından 2 3 ay daha fazla yaşayım." "Hastaneye git." Dedi Azra umursamadan. Karınca oradan atladı. "Sence biz hastaneye elimizi kolumuzu sallayarak gidebilir miyiz bacım?" Doğru diye düşündü Azra. "Ne yapman gerekiyormuş?" Dedi az önceki cümleye dayanarak. "Öldürmen gereken insan sayısı 1 iken 10 a çıkarmana yardım mi edeyim istiyorsun? Sen delirmişsin. Böyle bi şey olmayacak." "Yapmam gereken şey senin düşündüğün gibi bir şey değil." "Aa, pardon o zaman silah kaçakçılığı, insan kaçırma başka? Bunlardan birini mi yapacaksın? Ya da kaçını birden? Ben de senin bu suçları işlemen için yardımcı olacağım öyle mi? Polislerin kızıyım ben be! Asla sana yardım etmem hatta ölmen için zehir veririm o 3 ayı indiririm 1 güne. Sana şifa veren değil, senin ruhunu alan olurum. Azrailin olurum." Pars Azranın dibine iyice sokuldu." Birincisi, ben diğerleri gibi değilim. " Dedi sonra da gülümseyerek konuştu. "Ayrıca ölüm meleğimin bu kadar güzel olacağını düşünmezdim." Azra ne dediğini sindirememişken devam etti konuşmaya. "Sen uzun bir süre burada kalmaya alışmak zorundasın. Üzgünüm." ... "Bacım, nolur abime yardım etsen ya." Azra derin bi nefes aldı. "Susacak mısın artık? Aynı şeyleri konuşmaktan yoruldum." "Bacım bak, Pars abinin çok önemli bi hedefi var onu yapması lazım. Yardım et ona lütfen." "Bana bi daha bacım deme demedim mi ben sana?" "Ya şuan konu bu mu cidden? Karşında ölmek üzere tedaviye ihtiyacı olan biri var. Siz bi yemin ediyordunuz o yemini ihlal ediyorsun şuan." "İhlal ettiğim hiç sanmıyorum. Ona yardım edersem ölecek olan insan sayısı veya zarar görecek insan sayısı artacak. Sen sanki ne işler yaptığınızı bilmiyorsun ya." Karınca yutkundu. "Gebersin umrumda bile değil." "Uzun bir süre burada kalmayı kabul ediyorsun yani?" diyerek içeri girdi Pars. "Beni iyileştirmek için bir şeyler yapmaya başlayana kadar buradasın. Ne kadar çabuk başlarsan o kadar çabuk etki eder ve o kadar hızlı evine dönersin, doktor." "Ya sen ölüyorsun, sana artık hiç bi şey ise yaramaz. " "Sen bulursun bi şeyler. Yüzüme baktığın anda teşhisi koydun baksana." Derin bi nefes aldı Azra. Bu adam hiç bir şey anlamıyordu. Buradan kaçması gerekiyordu. Pars yüzüne uzun uzun baktı. O kadar güzeldi ki... Saçına özenmeden bir topuz yapmış olsa bile o kahverengi saçları isyan edercesine tokanın dışına çıkmışlardı ve bu ona ayrı bir çekicilik katıyordu. Gözlerine kadar inen kahküllerinin altından gözüken o mavi gözleri...Göz altları şişmiş olsa bile mavi gözleri... derin bi okyanus gibiydi. Bak bak doyamazsınız. Daha fazla bakıp yanlış anlaşılmamak için odadan çıktı. ... Azra kafayı yemek üzereydi. Ne yapacaktı? Gözlerini dışarıya çevirdi. Kaçmalıydı. Burada kalıp bi teröristi tedavi edemezdi. Dünyaya bu kötülüğü yapamazdı. Hızla ayağa kalktı. Mağaranın kapısına yaklaştı. Gördüğü tek şey her yerin adım adım terörist kaynadığıydı. İki adam arasındaki sohbet tüylerini diken diken etmişti. "Olum lan papağan geçen şu sınır karakolunda çatışmaya girdik ya, bi askere art arda bum bum bum bi vurdum 3 kere adamı görmen gerek acı içinde öldü ay çok zevkliydi izlemesi." "Lan onu bırak ben o gün bomba attım ya havaya bi bacak uçtu off çok iyiydi." Azranın gözleri dolmuştu. Ağlamaya başladı. Bunlar gibi acımasız hem de onların başı olan o herifi adla iyileştirmek için uğraşamazdı. ... 2 saat sonra. ... Hava iyice kararmıştı. Artık kaçmak için tam zamanıydı. Teröristler birer birer uykuya geçiyorlardı. Bi kaç nöbetçi kalmıştı sadece. Azra yavaş yavaş mağaradan çıktı. Parmak uçlarında bir kaç adım atarak silah yığınlarından bir silahı eline aldı. Annesi ve babası zamanında eğer zorunlu kalırsa diye silah kullanmayı öğretmişlerdi. Yavaş yavaş yürüyerek bir nöbetçi teröristin arkasına ilerledi. Bi yandan çok korkuyordu birden arkasını dönse adam ne yapacaktı? Silahın sert kısmıyla adama iyice yaklaşarak ensesine vurdu. Adam bayılmıştı. "Aferin Azra, aferin kızım." Dedi kendi kendine. Tam o sırada kaçmak için kullanmayı planladığı kapı açılmaya başladı. Biri... geliyordu. "Ooo, nereye bakalım misafir?" Bu akrepti. Azra dişlerinin arasından konuştu. "Çekil önümden." "Noldu iyi ağırlamadılar mı seni?" "Bana bak Akrep misin nesin çekil önümden burada kalıp pis patronunuza bi faydam dokunmayacak." "Yaa... o kadar da emin konuşma ya. Bak sana ne göstercem." Dedi yaklaşarak. "Yaklaşma vururum seni." "Tamam sakin ol." Dedi ve telefonunu çıkardı. Azra ekrandakini gördüğü anda eli ayağına dolandı. Ellerinden başlayarak tüm vücudu titremeye başladı. Ve gözlerinden yaşlar süzüldü. "Asya... güzelim!" "Abla, abla nolur kurtar beni!" ... Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir. |
0% |