@cemre___
|
İyi okumalar. Azra çorba kasesini alıp bir tabure çekti Parsın yatağının yanına. "Ne yapıyorsun?" "Çorba içireceğim sana." "Yok zahmet etme ben içerim." "Hayır Pars. Ben içireceğim." Azra kaşığı çorbaya daldırdı. Pars gülümseyerek ona baktı. "Sen Azraillikten istifa mı ettin?" Azra da sırıttı ve kaşığı ağzına uzatmak için yüzüne yaklaştı. Pars kaşıktaki çorbayı içti yavaşça. Sonra gülümseyerek gözlerine baktı. Azra da onun gözlerine bakıyordu. Ela gözleri kalbine işliyordu her saniye. Yine kalbi hızlanmaya başlamıştı. Azra gözlerini gözlerinden çekerek sesini düzeltir gibi yaptı. Biraz daha gözlerine baksaydı kalbi çıkacaktı yerinden. Pars gülümsedi. Azra bir kaşık daha verdi. O sırada mağaraya Karınca geldi. "Abi beğendin mi çorbayı?" "Beğendim vallahi çok güzel olmuş." "Afiyet olsun abim." Dedi gülerek. Azra Karıncaya bakmak için başını ona çevirdi. Karınca ona bakıp ergen tavrını takındı. "Abi, doktoruna sorar mısın? Soba getirdim artık kış geldiği için. O nereye koyacağımı söyleyecek mi ben kafama göre yerleştireyim mi?" Pars kaşlarını çattı. "Sen sorsana oğlum." "Bana küs." Dedi Azra üzgünce. "Evet küsüm. " Pars gözlerini devirdi. "Çocukluk yapma Karınca." "Çocukluk değil bu. O bize inanmıyor güvenmiyor. Bize demediğini bırakmıyor. Ben kırgınım ona." Haklıydı. Pars konuşacaktı ki Azra durdurdu. "Haklı." Sonra tabureden kalktı. "Sen burada dinlen, kalkma sakın. Ben geleceğim." Pars gülümsedi. "Tamam, seni bekliyorum." Gözleri yine koyulaşmıştı. Sonsuza kadar onu bekleyebilirdi. Her saniyesini heyecanla geçirirdi. Azranın hafif yanakları kızarmıştı. ... "Buraya olur bence. Sence abla?" Azra Asyanın gösterdiği yere bakmadan "hıhı" Dedi. "Abla bakmadın bile be." "Koy işte istediğin yere Asya. Ne önemi var?" Azra gözlerini dikmiş Karıncaya bakıyordu. Karınca onun bakışlarını gördü. "Asya der misin bana bakmasın." Asya ofladı. Azra ayağa kalkıp Karıncaya yaklaştı. Üzgün olduğu her halinden belliydi. "Yaptığım, dediğim her şey için özür dilerim Karınca. Davranışlarım gerçekten çok kabaydı. Çok ön yargılıydı. Sizi diğerleriyle bir tuttum. Geç anladım sizin onlar gibi olmadığınıza. Sen kimseye zarar vermezsin. İnanıyorum ve biliyorum. Yeniden bana bacım der misin?" Karıncanın gözleri dolmuştu. Heyecanla sarıldı Azraya. "Bacım ya. " Azra da ona sarıldı. "Bacım ya çok zordu seninle küs kalmak." "Bence de çok zordu. Senin şebek haline alışmışım." Karınca sonra şeytani bir şekilde güldü. "Bi dakika bi dakika artık bacım diyemem ki ben sana..." "Niye ya?" "Artık yengesin sen. Yenge. Yenge bacımdan daha iyi." "Of karınca öyle bir şey olmadığını biliyorsun sen deme bari." "Hayır diyeceğim yengemsin artık sen." Karınca eğlenerek konuşuyordu. Asya da sırıtarak yatağa oturdu ve onları izledi. Karınca da sobayı kurmaya devam etti. Asya "Abla otur bakayım yanıma." Dedi. "Noldu?" "Sonunda dediğime gelmişsin abla." Azra gülümsedi. "Evet. En başından beri haklıydın. Ben körmüşüm. Başta asker olmak üzere bizi kurtarmak için adam az daha ölüyordu Asya. Çok pişmanım bugüne kadar dediğim her şey için. " Asya sırıttı. "Abla pişmanlıktan daha fazla bence onu kaybetmekten korktun." Azra gözlerini yere dikti. Gerçekten öyleydi. "Bu neyi gösteriyor biliyor musun?" Asya Azranın kulağına yaklaşıp fısıldadı. "Ona değer verdiğini..." Azra hızla ayağa kalktı. "Asya yine saçmalamaya başladın ya." "Abla boşuna inkar etme sonunda yine dediğime geleceksin." "Sus tamam yeter bu kadar saçmalık." Azra kapıyı açtı. "Nereye abla?" "Parsın yanına." Asya kahkaha attı. "Abla inkar edeli 1 dakika bile geçmedi yine gösterdin haklı olduğumu." "Sus kızım sus!" ... Azra yatağına uzanmış öylece duvarı izliyordu. Yaşadıklarını düşünüyordu. Zaten hiç çıkmıyordu ki aklından. Yaşadığının sadece pişmanlık olmadığını biliyordu. Ona bir şey olacak diye çok korkmuştu, ölüp ölüp dirilmişti. Ayrıca bu adam daha önce yaşamadığı şeyler yaşattırıyordu. Daha önce hiç kimsenin yanında kalbi bu kadar hızlanmamıştı. Serkan da bile... Daha önce biri yüzünden yanakları kızarmamıştı. Gülümsedi. Onu düşününce mutlu oluyordu, gülümseyesi geliyordu. Enerjisi yükseliyordu. Gerçekten daha önce birini düşünürken böyle gülümsememişti. Oflayarak kumandaya uzandı ve televizyonu açtı kafasını dağıtmak için. Yine haberlerde kendisi vardı. Burada durduğu zaman boyunca her gün haberlerdeydi. Serkan, onun bulunması için elinden gelen her şeyi deniyordu anlaşılan. Üzgünce habere baktı. Sonra az önce düşündükleri geldi aklına. Hızla yataktan kalktı. "Kendine gel Azra. Senin sevgilin var. Senin aslan gibi bi sevgilin var. Kesin net. Ne olduğu belli olan. Bu adam gibi belirsiz, sırlarla dolu değil. Bu adamdan uzak duracaksın." İç sesi'nasıl?' dedi. "Bir şekilde duracaksın. Sevgilini mi aldatacaksın?" ... Pars yatmaktan sıkılmıştı artık. Başını kaldırıp serumuna baktı. Bitmişti. İğneyi kolundan çıkardı ve ayağa kalktı. "Abi napıyon? Dinlenmen gerekiyor." Dedi Karınca yanına gelerek. "Bırak şimdi dinlenmeyi." dedi ve fısıldadı. "Akrep nerede? Akrebi bul bana. " "Niye abi?" "Beni vuran o. Askeri kurtarmak için önüne atladığımı gördü. Kamptaysa hemen getir buraya." O sırada Papağan geldi yanlarına. "Karınca, Akrebi gördün mü? Her yere baktım ama bulamıyorum." Karınca dehşetle Parsa baktı. Kaçmıştı. Böceğin yanına gitmiş bile olabilirdi. "Şerefsiz." diye mırıldandı Pars. "Noldu Pars?" dedi Papağan. Kendisine çevrilen okların hepsini Akrebin üzerine çevirme zamanı gelmişti. "Onun bir askeri kurtardığını gördüm. Onu gördüğümü görünce de beni ortadan kaldırmak istedi. Çabuk Papağan herkesi buraya topla." Kısa süre içinde tüm teröristler Parsın etrafında toplanmıştı. "Bir sıkıntı mı var Pars?" Azra ile Asya da yine kapıdan olanları izliyorlardı. "Var, Solucan. Sıkıntımız Akrep. Onu en son ne zaman gördünüz?" "Karakola baskına gittiğimiz gün." "Tam tahmin ettiğim gibi. Akrep suçunu bildiği için Kamptan firar etmiş." "Ne yaptı?" "Bir askeri kurtardığını gördüm. Gördüğüm için de beni yok etmek istedi. Beni vuran Akrepti." Azra ile Asya şaşkınca dinliyorlardı. "Abla... niye yalan söylüyor Pars?" "Bi anlasam..."
"Hain miymiş yani?" "Hainmiş." "Vay şerefsiz. Bu hainliğini de senin üzerine atmaya çalışıyordu Pars. Bizim onunla kavga ettiğimiz gün bana senin hain olduğunu söyledi." Dedi Papağan.
"Abla... hain ne demek ya? Pars hainse onlar için... o." "Asya Akrebin hain olduğunu söylüyorlar. O zaman o tahminin Akrep olur." "Abla Allah aşkına Akrep gibi şeytan adam öyle biri olabilir mi?" Haklıydı. Azranın kafası çok karışmıştı yine.
"Yaptığı hainliği bana atmaya çalışmış şerefsiz. Ben böcekle konuşmaya gideceğim. Akrebin işini halledeceğim siz merak etmeyin." "Hallet Pars! Her birimiz için ayrı kurşun sık. Aramızda hain olamaz."
Pars başını sallayarak hızla odasına girdi hazırlanmak için. Azra da peşinden odaya girdi. "Nereye gidiyorsun Pars?" "İşlerimi halletmeye." Pars iki tane silahı yanına aldı. "İşin Akrebi öldürmek mi?" "Doktor, şuan sorguya çekme zamanı değil." Azra onu umursamadan sormaya devam etti. "Akrep hainse... Yani size hainlik yaptıysa... kim oluyor?" "Doktor. Gerçekten şuan sorgunun zamanı değil. Mağarana geç." Hızla odadan çıkarken bu sefer de Karınca durdurdu. "Abi dikkat et. Lütfen." "Merak etme." Pars arkasına bakıp merakla ona bakan Azraya baktı. Belki de Akrep çoktan Böceğe ulaşmıştı ve Böceğin aklını karıştırmıştı. Belki de Böcek asıl hainin Pars olduğunu öğrenmişti. Öğrendiyse buraya dönüşü olmazdı. Son kez bakıyormuş gibi baktı Azraya. Azra onun vedalaşır gibi bakışlarını anlamıştı. Ve bir sıkıntı olduğunu hissetti. Pars Karıncaya sarıldı sıkıca. Sonra kulağına fısıldadı. "Dönemezsem odamdaki çekmeceden ikinci telefonu al. Bülbülü ara. Buradan hemen kaçın. Yoksa sizi yaşatmazlar." Karıncanın gözleri doldu. Pars hızla siyah arabaya bindi. Sürgülü kapı açıldı ve araba dışarı çıktı. Karınca ağlamaya başladı. "Allah yardımcın olsun abim. Allah seni sevdiklerine bağışlasın." ... Umarım beğenmişsinizdir. |
0% |