Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@cemre___

İyi okumalar.

...

"Asya... güzelim!"

"Abla, abla nolur kurtar beni!"

Asya Azranın kuzeniydi ama abla kardeş gibilerdi onun da babası askerdi ve bi operasyonda ölmüştü. Annesi de üzüntüden kanser olup vefat etmişti. Asya daha 23 yaşında hem öksüz hem yetim kalmıştı. Ama o ise başarılı bir öğretmen olmuştu. Asyanın elleri kolları bağlanmış bir şekilde sandalyede oturuyordu.

Azranın eli titrediği için silah yere düştü. Uzanarak telefonu eline aldı.

"Abla yardım et bana tanımıyorum bu insanları niye kaçırdılar beni bilmiyorum lütfen yardım et ben... ben okuldan dönüyordum eve gidecektim yolda... Abla. Azra abla!"

"Korkma Asya, sana hiç bi şey yapamazlar kurtaracağım seni!"

Akrep birden telefonu kapattı. Ve sırıtarak Azraya baktı. "Artık seni daha iyi ağırlayacağız herhalde?"

Azranın sinirden gözleri dönmüştü. Akrebin bacak arasına sert bi tekme attı. Akrep acı ile yere yığılırken Azra silahı yerden alıp açık dış kapıya doğru ağlayarak koşarken sürgülü kapı birden kapanmaya başladı. Kapı kapanırken arkadan birisi sertçe belinden tutarak onu durdurmaya çalıştı.

"Bırak beni Akrep misin nesin bırak beni!Asya!"

Belindeki elin yanına bir el daha geldi ve onu ellerin sahibine çevirdi.

Bu Akrep değildi...

"Noluyo?"

Azra çok yakın olmalarını umursamadan onu ittirdi.

"ONU SEN BİLECEKSİN! AÇ ŞU KAPIYI GİDECEĞİM!"

"Bi sakin olur musun?"

Azra ellerini yumruk yaparak Parsın göğsüne vurmaya başladı.

"OLAMAM! ALLAHIN CEZASI HERİF! OLAMAM! ASYA O HALDEYKEN OLAMAM!"

Pars bir yandan kendisini yumruklayan bi yandan da ağlayan kadının bileklerinden sıkıca tutup onu durdurdu.

"Noluyo?"

Azra ağlamaktan konuşamıyordu. Akrep yerden yavaşça kalktı.

"Pars dedim bu karı durmaz burada. Burada durması için bi şey yaptım."

Pars dişlerinin arasından konuştu. "Ne yaptın lan Allahın cezası?"

"KUZENİMİ KAÇIRDI!" diye bağırdı Azra.

Pars sinirden boynunu sağa sola hareket ettirdi gözlerini kapatarak.

"Oğlum. Senin yediğin dayak yetmedi mi?" diye Akrebin üstüne yürüdü.

"Ne var lan? Ne? Karıyı burada tutacağız işte?!"

Pars sert bir yumruk attı.

"LAN!"

Akrep burnundan akan kanı silerek "Sen niye bu kadar insan canlısı oldun lan? Ha! Terörist dediğin böyle şeyleri umursamaz? Yoksa sen bizden değil misin?"

Karınca olanlara koşarak gelmişti aynı zaman da diğer teröristler de gürültüye uyanmislardi.

"Lan! Lan kız kaçıyo!"

Pars birden önüne baktı. Azra kapıya doğru hızla koşuyordu.

"LAN ALLAHIN CEZASI KAPI HIZLI KAPAN!" diye bağırdı Pars. Nerden buraya otomatik kapı yaptırdıysa...

Çıkamazdı. Dışarı çıkamazdı. Böcek annesini öldürdüğü gibi ona da zarar verecekti. O tek başına dışarıda olamazdı. İsterse onu iyileştirmesindi. Parsa verilen görev onu yanında tutarak güvenliğini sağlamaktı.

Pars koşarak Azranın peşinden gitti. Azra peşinden geldiğini görünce büyük bi çığlık attı. "Allah aşkına bırak beni lütfen!"

"Lütfen dur! Söz veriyorum kuzenini serbest bıraktıracağım söz!"

"Ya sen kimsin ki senin sözüne güveneyim ben? Diğerleri gibi zalimin tekisin sen! Gelme peşimden!"

Pars Azraya iyice yaklaştı ve belinden tuttuğu gibi onu hafif havaya kaldırdı.

"BIRAK ALLAH AŞKINA BIRAK!"

Pars sıkıca kollarından tuttu. "Birincisi" Dedi nefes nefese. "Ben yalan söylemem. İkincisi... ben diğerleri gibi değilim."

Azrayı kolundan sürüklemeye başladı.

Azra çok yorulmuştu. Direnemiyordu. Sadece ağlayarak "bırak" diyordu. Zaten adam çok cüsseliydi. Dirense de yapamazdı.

Yine girmişlerdi o cehenneme. Arkadan sürgülü kapı hapishane kapısı gibi kapandı Azra için.

Pars Azrayı mağarasına götürdü. Sonra kendine döndürdü. Azra hala ağlıyordu.

"Asya... Asyaya bi şey yapma lütfen. Söyle... söyle onlara... bıraksınlar onu. O... o çok şey yaşadı daha fazla yaşayamaz kötü bi şey... Kaldıramaz o..."

Hıçkırarak konuşuyordu. Ağlamaktan ve bağırmaktan sesi kısılmıştı artık.

"Şşşt, bana bak." Dedi Pars elleriyle yanaklarını kavrayarak.

"Ona bi şey olmasına izin vermeyeceğim. Tamam mı?"

Azra daha çok ağlıyordu. "Ama kaçırttan sensin! Onu benim burda kalmam için bir koz olarak kullanacaksın! Ona zarar verme tehtidiyle beni burada tutacaksın seni iyileştirmem için!"

"Benim haberim bile yoktu. Olsaydı Akrebi öldürürdüm yine de izin vermezdim. "Sonra da ağzının içinde konuştu. "Öldüreceğim de zaten."

Akrep uzaktan onları izliyordu.

En başından beri terör örgütünün lideri olmak istiyordu. Ama baş adam olan 'bukalemun' onun yerine Parsı seçmişti. Şans eseri bir karakol saldırısı yaparlarken onun bir askeri nefretle öldürdüğünü görmüş böylece aslında onun askerlerin arasına sızmış olduğu bir 'terörist' olduğunu öğrenmiş ve bukalemunla terörist lideri arasındaki bağlantıyı kuran 'böcek' ile tanıştırmıştı. Böcek onun kendi isteğiyle yaptığı gizli görevinden çok memnun kalmış ve onu bukalemuna iletmişti. Bukalemun da onu çok sevmiş ve önce bulundukları bölgenin daha sonra diğer bölgelerin ve yıllar içinde tüm teröristlerin lideri yapmıştı. En büyük adam bukalemundu. Sonra böcek sonra da pars. Parstan sonra da Akrepti. Ama Akrep yaklaşık 1 yıldır ondan çok şüpheleniyordu. Bu kadar insaflı merhametli biri terörist olamazdı. Şüpheleri kesin bi şeye dayanıyordu. Bi gün onu biriyle telefonla konuşurken görmüştü. Ama bu telefon normal telefonu değildi. Yani normal telefonları da çok teknolojik sayılmazlardı ama bu telefon... çok farklı bi telefondu. Acaba diyordu... acaba Gizli görevde değildi de gerçekten... gerçekten... olabilir miydi?

Akrep onlara yaklaştı. "Aynen öyle olacak doktor." Dedi. "Çok klasik ama net bi cümle söyleyeceğim. Eminim anlayacaksındır sonuçta doktor olmuşsun." Pars öfke saçan gözlerle ona bakıyordu. Şunun bi ölüm emrini çıkartsaydı da gebertseydi artık.

"Eğer sevgili kuzenine bi şey olsun istemiyorsan Parsın iyileşmesine yardımcı ol." Sonra Parsa baktı. "Her ne kadar kendisine sinir olsam da... O bize lazım." Evet ona lazımdı Pars. Böceğe onun gerçek yüzünü göstermesi için yaşaması gerekiyordu. Düşündüğü gibi o... şeyse... cezasının kesilmesini istiyordu ve basit bir tümör yapamazdı bunu. Sonra o yok olacaktı ve Parsın yerini o alacaktı.

Azra ağlamaktan tükenmişti artık. Gözleri karardı. Dengesini kaybetmeye başladı. Tam yere düşecekken Pars kucağına aldı.

Azra yarı baygın ona bakıyordu. O mavi gözleri... bitkin haliyle bile o kadar güzeldi ki...

Pars dikkatlice yatağa yatırdı. Akrep göz devirip mağaradan uzaklaşmak istediğinde arkasında karıncayı gördü.

"Neden yaptın bunu Akrep?"

"Neden yapmayayım Karınca? Bak emin ol. Yarın kadın hasta odasında Parsa bakıyor olacak."

Karınca nefretle ona bakıp içeri girdi. Akrep de uzaklaştı.

"Pars abi... bacım iyi mi?"

Pars dolu gözlerle ona baktı. "Şimdiden çok yoruldu Karınca." Onu böyle... görmeye dayanamamıştı. Çok halsiz görünüyordu. Ama ona rağmen çok güzeldi.

"İyi misin?" Azra yarı baygın gözlerle ona baktı.

"Asya... Ona bi şey olmasın... O benim kardeşim gibi oldu... annemle babası aynı zamanda öldü... kardeşim o benim..." kısık sesle konuşuyordu. Hali kalmamıştı artık. Yavaşça gözlerini kapattı.

"Abi." Dedi Karınca fısıldayarak." Bu Asyanın annesinin böcekle ilgili olabilir mi? O öldürmüş... olabilir mi?"

Pars sessiz kaldı. Sonra Karıncaya baktı. "Eğer öyleyse o kızı da korumamız gerekiyor. Böcek öldürdüğü polislerin çocuklarını rahat bırakmayacak gibi duruyor."

"Ama önceliği... sanırım bacım..."

"Çünkü Mehmet amirinin kızı."

...

"Azra ablacım."

Azra kendisine seslenen sesi tanımasıyla gözlerini direkt açtı.

"Asya?"

"Buradayım ablam özür dilerim seni çok telaşlandırdım."

Azra hızla yatakta oturur hale gelerek elleriyle Asyanın yüzünü avuçladı. Rüya mı görüyordu yoksa?

"Gerçeksin sen."

"Gerçeğim ablacım." Asya Azranın yüzünü okşadı. "Özür dilerim dikkatli davranmalıydım çok yorgundum tek düşündüğüm ece gitmekti sonra..."

"Tamam güzelim senin suçun değil tamam mı? Bunlar insan görünümlü yaratıklar herkese aynılar."

"Sen... sen nasıl düştün buraya? Niye kaçırdılar seni?"

Azra ofladı. "Bu teröristlerin başı olan kişide beyin tümörü varmış. Onu iyileştirecekmişim. Yapmak istemediğim için de koz olarak seni kaçırdılar. Yani seni benim yüzümden..."

"Ablam ne alaka? Bunların gözü dönmüş dediğin gibi. Seninle hiç alakası yok."

Asya ile Azra Uzun uzun sarıldıktan sonra Azra merakla sordu.

"Babam... Serkan nasıl?"

"Sen kaçırılırken Serkanı aramışsın. Serkan direkt karakolu ayağa kaldırdı hemen arama emri çıkardı seni bulmaya çalışıyorlardı. Mehmet amca perişan oldu ama Serkan yanında."

Azranın gözleri doldu. Annesini kaybettikten sonra babası bi anda çökmüştü. Şimdi kendisi de yoktu kaç gündür. Kesin kahrolmuştu üzüntüden. Peki Serkan? Kim bilir ne kadar üzülmüştü. Serkan 5 yıl önce bi anda karşısına çıkmıştı. Annesi öldükten hemen bi kaç gün sonra. Karakola yeni gelmişti polis olarak. Azranın annesinden sonra yeniden toparlanmasının tek nedeni Serkanın desteğiydi. O olmasa yapamazdı.

"Sen nasıl geldin buraya?" Dedi Azra merakla.

"Kumral saçlı ela gözlü bi adam. Dün beni kaçırdıkları yeri bastı etraftaki herkesi öldürdü sonra bi adamı yaralı bırakıp 'akrebe selam söyle.' Dedi. Sonra beni kurtardı. Ben başta ondan çok korktum ama 'korkma sana bi şey yapmayacağım. Ben kötü biri değilim. Sana zarar vermem. Seni Azraya götüreceğim.' Dedi. Sonra buraya geldik. "

Azra tam bi şey diyecekken biri konuştu. "Sana da bi mağara hazırlattım."

Azra dönerek ona baktı.

Pars ona baktığını görünce birden kalbi hızlanmaya başlamıştı. Bakma öyle be kadın kalbi deliniyordu bakışlarınla.

Hızla ayağa kalktı Azra ve ona yaklaştı. Sonra fısıltıyla konuştu. "Onu gözümün önünde tutarak ona ve bana her türlü işkenceyi edeceksin sonra ben de tehdidine boyun eğerek seni tedavi edeceğim değil mi? Planın bu."

Pars da fısıldadı." Öyle bi niyetim yok desem de... Bana inanacak mısın?"

"Hayır. Asla. Sen Dünya yuvarlaktır desen ben Dünyanın düz olduğuna inanırım. O derece inanmıyorum güvenmiyorum sana. "

Pars Azranın dibinden ayrılmadan Asyaya baktı.

"Asya, istersen yan taraftaki mağaraya git biraz dinlen."

"Hayır. " Dedi Azra. "O benimle burada kalacak."

"O zaman. Karıncaya diyeyim yatağını buraya getirsin."

Pars uzun uzun Azraya bakarak mağaradan çıktı.

5 dakika sonra bi yatak taşıyarak geldiler Karınca ve Pars.

Ama Karınca mağaradaki Asyayı gördüğü anda donup kaldı.

"O... Ne ya?"

"Karınca yürüsene oğlum."

Karınca Asyanın güzelliğine takılmış kalmıştı. Kısa küt sarı saçları ve kahverengi gözleriyle ışık gibi parlıyordu. Karınca büyülenmişti.

"Karınca!" diye bağırdı Pars.

Azra Karıncanın bakışlarından rahatsız olmuştu. Asyanın önüne geçti.

"Karınca o tel tel bacaklarını kırmadan taşı şu yatağı." diye tısladı Pars.

Karınca zorla taşıdı yatağı.

"Abi... Asya... o mu?" diye kekeledi.

"Ben onu alıyorum siz rahatsız olmayın." Dedi ve Karıncanın omzuna sertçe vurdu. Karınca inledi. "Çık şuradan."

Mağaradan çıkıp uzaklaştıkklarında Pars kızmaya başladı.

"Ne kilitlendin kıza oğlum?"

"Abi çok güzel kız aşık oldum galiba."

"Ya onlar bizim sorumluluğumuzdaki insanlar, farkında mısın?"

"Sen bacıma öküz gibi bakarken bi şey olmuyo ama?"

Pars elini hızla kaldırdı vurmak için ama Karınca kaçtı.

"Ne var yalan mı?"

"Defol git gözüm görmesin seni. "

...

"Efendim, kızın kuzenini kaçırmış bizim Akrep. Onun da Azra gibi durumu. Böcek onu da öldürmeye çalışabilir diye getirdim buraya."

"İyi yapmışsın. O kızın durumu benziyor Azrayla. Ama unutma ilk hedef Mehmetin kızı."

"Unutmam."

...

"Eveeeet kızlar, size yemek getirdim." diye girdi içeri Karınca.

Azra göz devirdi.

"Menümüz de patlıcan oturtma ve yanında pilav var sever misiniz?" Dedi ama sadece Asyaya bakıyordu.

Azra dişlerinin arasından tısladı." Ben ne severim bilir misin? Bizim evde çok fazla Karınca ilacı vardı. Bi püskürtüyordum ölüveriyorlardı. Buraya onlardan istiyorum. "

"Bacım yani oha çüş bu nasıl bi tehtid."

"Defol git buradan Karınca mısın nesin!"

Karınca korkarak çıktı mağaradan.

Azra yemeği alıp Asyaya verdi.

"Yiyesim yok benim." Dedi Asya. "Olmaz, yemen gerekiyor. Harap oldun dünden beri."

"Sen de o durumdasın Azra. Kaç gündür buradasın bu değişik korkunç yerde." Azranın ellerinden tuttu. "Bu adamlar ne dediler sana? Ne istiyorlar tam olarak?"

"O adamı iyileştirmeyi. Ben de hayır dedim yapmam dedim ne yapacaksın daha fazla insan öldüreceksin diye sana yardım mi edeyim dedim neymiş efendim yapması gereken şeyler varmış erken ölemezmiş. Adamın zaten kalmış en fazla 3 ayı ben onu 6 ay yapacakmışım. İmkansız bi şey hem de benim kabul etmem imkansız. Seni de o Akrep midir nedir beni tehtid etmek için kaçırdı ama emri kesin Pars denen başları verdi. Bu istediklerini kabul edene kadar burada kalacakmışım. O iyiye gidene kadar da burada duracakmışım." Sonra Asyaya baktı. "Benim yüzümden sen de."

Azranin gözleri doldu. Asyayı kaçırma amaçlarını gerçekleştirmişlerdi. Onun burada harap olmasına izin veremezdi. Geri bırakın dediğinizi yapacağım dese... onlara inanmazdı. Ya götürdük evine bahanesiyle öldürürlerseydi? Zaten Asya beni kaçırdıkları yeri biliyordu artık direkt polise giderdi bunu tahmin etmek çok zor değildi. Parsla konuşmalıydı.

Tam o sırada büyük bi bağırış koptu.

"PARS ABİ! ABİ İYİ MİSİN?"

Sonra bi anda tüm adamlar Azraların mağarasının önüne geldi ve Azranin koluna girip sürüklemeye başladılar.

"Noluyo Lan bırakın beni!"

"Azra abla bırakın onu!"

"Korkma Asya sen sakın korkma!"

Azrayı sürükleyerek Parsın odasına getirdiler.

Pars... yerde öylece yatıyordu.

"Birden başını tuttu ve yere yığıldı. Bi şey yap adam ölecek." Dedi birisi.

"Hemen bi şey yap yoksa senin işini anında bitiririz doktor."

...

Bölüm sonu. Umarım beğenirsiniz. 😌

Loading...
0%