Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm "Ben onlar gibi değilim."

@cemre___

Hepinize merhaba. Ana karakterimiz doktor ama benim tıp ile ilgili pek bir bilgim yok o yüzden o detayların üstünde pek durmadan yazıyorum maalesef:( Ayrıca ilk defa bu kadar karışık kurgu yazıyorum bazen tıkanıyorum bölümlere girip ufak değişiklikler yapabiliyorum ama yine de herhangi bir mantık hatası bulursanız lütfen yorumlarda yazın. Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. İyi okumalar.

.....

"Birden başını tuttu ve yere yığıldı. Bi şey yap adam ölecek." Dedi birisi.

"Hemen bi şey yap yoksa senin işini anında bitiririz doktor." Sonra silahı başına dayadılar. Azra derin bir nefes aldı.

"Ölümle tehdit edilecek son insanı tehdit ettiniz inanılmaz." Sonra devam etti. "Elimde hiç bi malzeme yok hiç bi şey yok ben ne yapayım?"

"Pars abi lan noldu?" diye daldı içeri Karınca. Sonra Azranin kafasındaki silahı görüp bağırdı. "Çek lan silahını Pars abi uyandığında bunu duyarsa o silahı boğazına sokar."

Akrep uzaktan olanları anlamış koşarak yanlarına gelmişti.

"Lan karı ne duruyorsun lan? Yapsana işini!"

Azra ayağa kalkıp Akrebe ateş saçan gözlerle baktı. "Tıbbi hiç bi malzeme yok elimde ne yapabilirim?"

"İstediğin o olsun doktor." Hızla kolundan tuttu ve sürüklemeye başladı.

Arkadaki adamlara "muayene odasına getirin Parsı." diye bağırdı.

Başka bi mağara bölmesine daha geldiler. Burası diğerlerinden daha büyüktü ve tam bir hastane odası gibiydi. Parsı yatırdılar yatağa. Azra etrafa baktı. İğneler, serumlar vitaminler, ilaçlar ağrı kesiciler EKG makinesi, ultrason cihazı?

"Siz bunları nereden buldunuz ya?"

"Şuan derdin bu mu doktor? Baksana adam ölüyor."

Azra bi iğne alıp içini doldurdu ve yatakta yatan parsın kolunu açtı. İğneyi yaptıktan sonra serum bağladı.

"Uyanır bi kaç saate."

Akrep tıslayarak yanına geldi. "Bana bak doktor. Ben Parsa benzemem. Eğer işini özenle yapmazsan o kuzenini gözünün önünde öldürürüm. Bi gece yarısı, ansızın bi akrep gibi zehirlerim onu. Sadece senin görebileceğin bi an. Pars bile engel olamaz. Anladın mı?"

...

Pars yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Bi yerde yatıyordu... etraf... hastane gibi kokuyordu. Hastane kokusunun yanında çok güzel bi koku daha vardı. O koku giderek yaklaştı yaklaştı... Bu...

"Gebereceksin diye çok korktu arkadaşların."

Onun sesini duyması bile yüzünü güldürmeye yetmişti. Azra yanına geldi. Uzun kahverengi saçlarını tepeden topuz yapmıştı. Masmavi gözleri... O kadar güzel görünüyordu ki. Sırıttı.

"Ölüm meleğim mi geldi?"

"İnşallah en kısa zamanda gelir de ben de senden kurtulurum."

Pars hafifçe yatakta doğruldu.

"Noldu? Yardım etmeyecektin bana?"

"Sürüklemeler, tehtidler, silahlar..."

Parsın gülen suratı birden somurttu. İçinden 'O akrebi en kısa zamanda yiyeceğim onu sen merak etme.' diye geçirdi.

Sonra Pars bu anın tadını çıkarmak istedi.

"Sen bunlara hemen yenilecek biri değilsin gibi aslında. Noldu üzüldün mü bana bi şey olacak diye?"

Azra karşısında salak saçma gülen adama değişik bi şekilde baktı.

"Bi kaç gündür buradayım birbirimizi pek tanımış sayılmayız. Ama bi özelliğimi anlamış olman gerekiyor." Yüzünü iyice onun yüzüne yaklaştırdı."Sizin gibi dünyaya kötülükten başka bi şey vermeyen insan görünümlü varlıklara olan nefretim."

Pars son dediğini pek umursamadı çünkü uzaktan bakınca bile nefesi kesilen bu güzellik dibinde duruyordu.

"Azrail bile senin kadar acımasız değildir."

Pars bunu söylerken istemsiz bi şekilde gözleri Azranın dudaklarına kaydı.

Azra gereksiz yakın olduklarını fark edip uzaklaştı.

"Serumun bitince kalkarsın."

...

"Evet kızlar akşam yemeğiniz geldi."

Bu Karıncanın Asyaya olan ilgilisi Azrayı çok rahatsız ediyordu. Ne de olsa teröristti. Ondan her şey beklenirdi.

Yemeği hızla elinden aldı ve "Tamam gidebilirsin şimdi." Dedi.

"Ya bacım niye kovuyorsun beni hemen ya. Yanınızda biraz oturmak istiyorum."

Karınca hızla oturdu oradaki sandalyeye.

"Ee, Asya nasılsın?"

"Nasıl miyim? Soruya bak."

"Yok bunların özelliği bu Asyacım. Sanki misafirliğe gelmişiz gibi davranırlar. Ortam onlar için gayet normal olduğundan bizim korkabileceğimizi düşünmüyorlar."

"Ya bacım, Allah aşkına ben ve Pars abi sana ne zaman zarar verdik? Akreple veya diğerleriyle bir tutamazsın bizi. Özellikle Pars abiyi."

"Niyeymiş? Ne farkınız var? Hepiniz aynısınız."

"Aşk olsun bacım ya."

"Çık şuradan Karınca. Defol git."

...

"Azra abla bi şey sorcam. Buradaki herkesin isimleri niye hayvan?"

"Sanırım kod adı gibi kullanıyorlar."

"Doğru bildin doktor." diye içeri girdi Akrep. Akrebi görünce Azra Asyayı kollarının arasına aldı.

"Ne istiyorsun? Defol git buradan!"

"Ya bi şey diyeceğim. Kaçırırken falan o hengamede unutmuşum sana iyice bakmayı. Sen baya güzel bi şeysin he doktor?" Saçlarına dokunmaya çalışınca Asya eline vurdu. "Uzak dur ondan!"

"Siz iki kuzen ne dişli hatunlarsınız öyle. Severim sert kadınları."

Asya korkarak Azraya sokuldu. Azra dişlerinin arasından konuştu sinirle.

"Bana bak zehirli hayvan, senin o tehtid aracın olan dişlerini tek tek sökerim. Uzak dur bizden."

O sırada dışarıda bir gürültü koptu. "Ooo Pars ayaklanmışsın."

"Pars sen başımızda olduğun sürece bize hiç bi şey olmaz!"

"Bu doktoru kaçırmak gerçekten mantıklıymış kadın işe yaradı."

Pars etrafında çember olmuş adamları es geçerek Azranın mağarasına geldi. İçeride Akrebi görünce gerildi.

"Sen ne arıyorsun burada?" diye Akrebin üstüne yürüdü.

"Ooo bizim saf temiz yürekli vahşi kedimiz uyanmış." Dedi Akrep alaylı bir şekilde. Sonra kaşlarını kaldırarak kinayeye devam etti. "Ya da evcil kedi mi desek? İyice evcilleşti çünkü. O ilk zamanki Pars yok karşımda. O Pars vahşiydi, acımasızdı ama karşımdaki Pars... Tam bir evcil hayvan. İnsan sever."

"Akrep..." Dedi Pars Akrebin yakasından tutarak. "Kediler nasıl böcek yer biliyor musun? Bak emin ol bilmiyorsundur. Bunu hiç bir belgeselde falan da vermezler. İstersen uygulamalı anlatabilirim." Akrep gözlerini kısdı sonra da fısıldadı. "Yediğin haltları bir bir ortaya çıkaracağım Pars efendi. "

"Ben seni yemeden Çık buradan Akrep." Dedi ve Akrebi resmen yakasından tutarak dışarı fırlattı.

Sonra Pars Azra ile Asyaya baktı. Asya çok korkmuş görünüyordu. Azra daha iyi duruyordu ama emindi o da çok korkuyordu. Bu böyle olmazdı. Herkes girip çıkardı buraya. Burayı onlar için daha güvenilir bir hale getirmeliydi.

Pars tam mağaradan çıkacakken Azra "Dur." Dedi. Parsın birden kalbi hızlanmaya başlamıştı.

Ona döndü.

"Bi şey konuşmamız gerekiyor."

Azra mağaradan çıkarak Parsı yanına çağırdı. Asyanın duymasını istemiyordu. Pars heyecanla yanına gitti.

"Dinliyorum."

"İstediğin oldu."

Onun istediği şeyi bir bilsen Azra.

"Neymiş benim istediğim?"

Azra derin nefes aldı. "Bak benim sana burada uygulayabileceğim bi tedavi şekli olamaz. Senin çaren hastanede bile çok zor bulunur. Ben burada sana bi şey yapamam."

"Doktor, aynı şeyleri döndürüp durma. Ne kadar yapabilirsen. 1 gün bile fazla yaşasam yeter bana. "

Azra ofladı. Sonra işaret parmağını ona uzattı ve sallamaya başladı. "Uyarıyorum seni, Asyaya bi şey yaparsan seni gebertirim."

Pars gülümsedi. Bi insan tehtid ederken bile bu kadar güzel olmamalıydı.

"Doktor, zaten sen en başından beri Azrailin olurum diye tehdit ediyorsun. Başka bi tehdit bul."

"Ben çok ciddiyim."

"Sen inanmayacaksın ama ben söyleyeyim. Benden size hiç bir zarar gelmez. Buradakiler de ben varken size hiç bir şey yapamazlar."

"Ya, bak şuan çok içim rahatladı. Dünyanın en güvenilir kişisinden tam bi güven aldım şuan."

Derin bi nefes aldı. "İnsan kaçıran, katil ve daha bilmediğim çok özelliği olan sen bizi korusan ne korumasan ne?" Sonra devam etti. "Benim sana yapabileceğim ağrı kesiciler olur bi de bi kaç takviye. Zaten biliyorsun şifası olsaydı senin hastalığının..."

"Yine de ilgilenmezdin. Biliyorum." diyerek sözünü kesti Pars. Sen ona öyle mavi mavi baktıkça o zaten iyileşiyordu hiç gerek yoktu ki takviyeye falan.

"Peki ne kadar tutacaksın burada?"

Böcek sana zarar veremeyecek bir konuma gelene kadar...

Pars hazırlıksız yakalanmıştı bu soruya. "Ne bileyim, ben kendimi iyi hissedince gidersin."

"Bu kadar belirsiz bir zaman dilimi olamaz."

"Doktor, zaten ömrüm 6 hadi bilemedin 7 ay. Hayatının sonuna kadar burada kalmayacaksın korkma."

...

O geceyi Azra ile Asya beraber uyuyarak geçirmişlerdi. Daha doğrusu Asya uyuyarak. Azra tüm gece uyuyamamıştı.

O sırada sabah olduğunu fark etmişti ve dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı. Teröristler ortalıkta geziniyorlardı. Ve kapının tam yanında Pars ile Karınca odundan bi şey yapmışlardı. Kapıya... benziyordu. Karınca ile Pars beraber o odundan şeyi Azranın mağarasının önüne taşıdılar. Pars Azranın uyanık olduğunu gördü. ve Karıncayla birlikte kapıyı taktılar. Azra Asyayı uyandırmadan yavaşça yataktan kalktı ve yanlarına gitti.

"Noldu? Artık dışarı çıkmamız da mı yasak?"

Pars içeri girip arkadan kapıyı gösterdi. "Kilit burada. Dışarıdan değil. Yani siz kilitleyebilip siz açabilirsiniz. Önümüz kış buradan hem soğuk girer hem de... herkes istediği gibi yanınıza gelir olmaz. "

"Vay, bak işte tamamen can güvenliğimiz sağlandı. Senin gibi bir çok silahlı adamın içinde bi odundan kapı koruyacak bizi değil mi?"

"Ben onlar gibi değilim."

"Ya hem aynı terane hep aynı söz. " Dedi Azra.

Pars derin bi nefes aldı." Elektirikli soba da getireceğim. Şurada eski püskü bir televizyon vardı onu da çalıştıracağım. "

"Aaa, bak en önemlisi. Televizyon. Yapamazdık televizyonsuz. " Pars bir derin nefes daha aldı. Kapıyı kilitlersin." Diyip mağaradan çıktı. Karınca kapının girişinden Asyanın uyuyuşunu izliyordu. Pars Karıncayı kıfayetinden tutarak sürükledi. Azra da hızla kapısını kapattı ve aceleyle kilitledi. %100 olmasa da kilit kilittir değil mi?

...

"Efendim, Akrebin işini bitirmemiz gerekiyor. Tavırları hiç hoşuma gitmiyor. Hem yanımızda tuttuğumuz kadınlarla çok uğraşıyor hem de son 1 yıldır bana karşı davranışları değişti sanırım benden şüpheleniyor."

"Tamam. Zaten artık onunla işimiz kalmadı. Bu akşam baloda hallederiz. Sen bana balonun adresini mesaj olarak yolla."

"Yolluyorum efendim."

O sırada mağaranın kapısı çaldı. "Efendim kapatmam gerekiyor." diye sesini kıstı ve telefonu kapattı.

"Abi?"

"Karınca Sen miydin? Akrep sandım."

"Bülbülle mi konuşuyordun?"

"Evet."

"Ne diyor?"

Pars pis pis sırıttı. "Akşamki balo için davetiye yolla diyor."

Karınca da onunla birlikte güldü.

...

"Bacım, bacım kapıyı açsana kahvaltınızı getirdim."

Azra gelen sesle gözlerini açmaya çalıştı. Zaten bu iğrenç yerde Zar zor uyuyabiliyordu. Her sabah da bu adamın sesini duyarak uyanmaktan sıkılmıştı. Kaç gündür buradaydı acaba? Bu hapis hayatın kaç günü kalmıştı? Eski hayatına ne zaman dönebilecekti? Ya da dönebilecek miydi?

Kafasındaki sorularla yataktan kalkıp kapıyı açtı. O sırada Asya da uyanmıştı.

Karınca Asyayı görünce 32 diş gülümsedi."Günaydınnn. Bugün ki menümüz de menemen var. Menemen sever misiniz?"

Karınca içeri girip masaya bıraktı Tepsiyi. Azra göz devirdi.

"Günaydın Asya" Dedi Karınca. Asya yatakta oturup yemeğe baktı. "Sen mi yapıyorsun bunları?"

"Evet evet. Bu salak adamların hiç yeteneği yok tek bildikleri silah kullanmak. Burada yemek görevi bende. Çok da severim yemek yapmayı ayrıca yemeği de."

"İçine zehir falan koymadın inşallah." Dedi Azra.

Karınca ofladı. "Bacım ya, yani kaç gündür buradasın bi tanıyamadın beni. Kaç gündür yemeklerimi yiyorsun. Zehirlendin mi?"

"Yediğimi nereden çıkardın?"

Buraya geldiğinden beri adam akıllı yemek yememişti. Karıncanın getirdiği yemeklerden bi kaşık alıp bırakıyordu. Asyanın geldiği günden itibaren de önce bir kaşık alıyordu yemekte bi şey olup olmadığını kendinde test etmek için. Yarım saat sonra eğer kendisine bi şey olmuyorsa kendi yemeğini de Asyaya veriyordu. Ama Asya da tam yemiyordu.

"Olur mu bacım öyle şey ya? Aç durulmaz. Halsiz bitkin düşersin."

Azra sinirden gülerek yatağına oturdu ve tabağı aldı.

"Asya sen bekle birazdan yersin."

"Azra abla sen deneme tahtası mısın?"

"Neyi deniyor?" diye sordu Karınca.

"İçinde zehir var mı yok mu diye. Varsa ona bi şey olacakmış bana bi şey olmayacakmış."

"Ay bacım ya. Bu kadar mı güvenmiyorsun bana?"

"Sence güveniyor muyum?" Dedi Azra gözlerini kısarak.

Karınca gözlerini devirdi ve kapının dışına çıkıp içeriye bir... televizyon getirdi.

"Canının sıkılmasın diye Pars abi tamir et bunu dedi bana. Şimdi 2 dakika da yapacağım."

Sonra bir de küçük bir ayna getirdi.

"Ayna ne alaka?" Dedi Azra.

"Bacım işte burayı size daha yaşanabilir bi hale getirmeye çalışıyor abim."

"Ne yaparsa yapsın işe yaramaz."

Karınca bir çekiçle çiviyi duvara çaktı ve aynayı taktı. Azra aynadan kendini gördü.

Kaç gündür buradaysa... Resmen harap olmuştu. Gözlerinin altı şişmişti. Saçları çok dağılmıştı. Ve pis görünüyordu. Sahi ya. Hiç duş almamıştı.

"Beni buraya getireli kaç gün oldu?" diye sordu.

"Bilmem ki. 6 7 gün olmuştur."

"6-7 ayın ancak 6-7 günü mü doldu?"

Karınca televizyonla uğraşırken birden yüzünü düşürdü. "O... Pars abimin yaşam süresi değil mi?"

"Öyleymiş. İnşallah daha az yaşar."

Karınca dehşetle ona baktı. "Deme öyle bacım. Asya senin için neyse Pars abim de benim için öyle. O benim babam gibi. "

Azra güldü." Katil insanın katil babası. Kendine göre bi baba seçmişsin."

Karınca oflayarak televizyonla uğraşmaya devam etti. Ve birden televizyon çalıştı.

"He bacım ve Asya. Oldu. Çalıştı."

Pars mağarasından çıkarak hemen yanındaki Azranın mağarasına ilerledi. İçeriye girmeden kapının yanından ona baktı. İşte şimdi güneş doğmuştu onun için.

"Aaaa asıl ben şeyi unuttum ya." Diye bağırdı Karınca. Hemen kapının yanına çıktı ve Parsı gördü. "Günaydın abi."

Azra biraz geriye geldi ve Parsı gördü. Ona baktığını gördü.

Karınca kapının yanındaki çantaları içeri getirdi. Bu çanta... Azraya tanıdık geliyordu.

"Kıyafetlerinizi getirdim."

Azra hızla yataktan kalktı. "Ne demek o ya?"

Karınca bu tepkiyi beklemiyordu. "Noldu bacım ya?"

Asya da ayağa kalktı. "Sen nereden buldun bunları?"

"He birini yolladı Pars abim. sizin eve girdi ikinizin de getirdi işte."

Azra sinirle gözlerini kapattı. Elini yumruk yaptı. "Ne bekliyorum ki. Adamlar insan öldürüyor hırsızlık mı yapmayacaklar?" diyerek gözlerini açtı ve dehşetle Parsa baktı.

"Bacım ne hırsızlığı ya. Kaç gündür aynı kıyafetlerinlesiniz."

Asya " buraya anlaşılan baya baya yerleştiriyorsunuz bizi. " Dedi.

"Dua et ablacım birilerinin ömrü kısa olsun da bitsin bu işkence. "

Pars güldü. "Ben de tam soracaktım ne zaman beni muayene edeceksin diye."

"Niye ediyorum seni muayene?"

"Günlük bi saat belirleyelim doktor. Mesela bu saatler iyi. Bana takviye vitamin ağrı kesici ne veriyorsan ver o saatlerde. Sonra benim işlerime başlarım."

"İşler. Mesela ne gibi işler? İnsan öldürmek? Karakola saldırmak? Hırsızlık yapmak."

"Hadi doktor." Dedi Pars onun dediklerini umursamadan.

"Dur bi dakika. Bi şey sormam gerekiyor." diyerek ona yaklaştı Azra. Parsın kalbi onun her adımında hızlanıyordu.

"Burada duş alabileceğimiz bir yer var mı? Kaç gündür buradayız."

"Doğru. Haklısın."

Karınca kahkaha attı. "Duş alacak yer mi bacım? Biz nasıl duş alıyoruz biliyor musun burada? Herkes birbirini yıkıyor kovalarla."

Asya ile Azra yüzünü buruşturdu. Pars sinirle Karıncaya baktı. "Ne diyorsun Karınca boşboğaz Karınca."

Karınca sessizleşti korkarak.

"Benim odamda var. Ben size su sabun falan veririm. En kısa zamanda da buraya bi tuvalet banyo yaptırırım. "

Azra güldü. Elinden gülmekten başka bir şey gelmiyordu artık.

"Karınca koş kaynaktan su doldur getir."

"Tamam abi."

...

"Ee burada kova var. Burada sabun. Sabun tertemiz pis değil yani temiz yani daha sıfır kimse kullanmadı."

"Tamam." Dedi Azra. "Tamam Çık artık."

"Ha. Doğru. Çıkayım. Haklısın. Ee ben kapının dışındayım. Korkmayın yani kimse sizi rahatsız edemez."

"Bence asıl senden korkmamız gerekiyor ama."

Pars gözlerini devirdi ve odadan çıktı.

"Ruh hastası manyak." diye mırıldandı Azra.

...

"Karınca. Sözde Böcekten koruyacağız kızları. Nasıl hallerde tutuyoruz baksana. Neden televizyondan önce aklımıza banyo ve tuvalet gelmiyor ki bizim?"

"Hakkaten abim ya. Ben halledeceğim. Bugün."

"Bugün olmaz. Bugün balo var."

"Off" Dedi Karınca. "Unuttum ben onu."

"Duş işi bitsin doktor beni muayene etsin sonra herkesi avluda topla. Baloya gideceğimizi söyleyeceğim." Sonra fısıldadı. "Akrebin bugün işi bitecek."

Karınca güldü. "Sonunda. Kurtulalım şu zehirli hayvandan."

...

Asya ile Azra duşlarını almışlar üstlerini değiştirmişlerdi.

"Yalan söylemeyeceğim abla. İyi ki evlerimize girmişler. Yoksa aynı kıyafetlerle ne yapacaktın burada?"

Azra "Burada bayağı tutacaklar bizi anlaşılan. Bi yolu olsa da kaçabilsek."

"Nasıl bi yolu olacak ki?"

"Bilmiyorum. Hiç bilmiyorum."

Asya ile Azra kapıyı yavaşça açtılar. Azra" işimiz bitti. Muayene odasına gidebiliriz." Dedi.

Parsın arkası dönüktü. Onun sesini duyduğu anda ona döndü ve...

Bu ne güzellikti.

Kaç gündür bağlı gördüğü güzel saçlarını salık ve ıslak haliyle ayrı bir güzeldi. Parsın dili tutulmuştu. Üstüne giydiği mavi tişörtü gözlerini iyice ortaya çıkarmıştı.

Karınca da Asyaya bakakalmıştı. Karınca ile Pars kızlara donakalmış bir şekilde bakarken arkadan bir ses geldi.

"Pars!" Bir kadın sesiydi.

Azra ile Asya sesin geldiği yere baktılar.

Bir kadın geliyordu. Çok garip bir kadın. Sarı saçlarının üstüne siyah bir örtü takmıştı. Yüzünde sadece gözleri gözükecek şekilde siyah bir şeyle örtmüştü. Evet bunu burada gördüğü tüm teröristler yapıyordu ama bu kadının yüzüne örttüğü şey... bir ameliyat sargısıydı. Galiba yüzüne bir şey olmuştu. Üzerinde yeşil bir tişört ve yeşil bir pantalon vardı. Bu kıyafetlerinin üzerinde de siyah uzun bir pelerin gibi bir şey giymişti. Gözleri... çok tuhaf adeta bir yılan derisini andıracak şekilde yeşildi.

Pars Zar zor Azradan gözlerini ayırarak gelen kişiye baktı. Bakmasıyla gözlerini hızla kapatması bir oldu.

"Abi, yılan geliyor."

"Gördüm Karınca. "

"Pars, nasılsın?"

Azra ile Asya olanları öylece izliyorlardı.

"Hoşgeldin Yılan."

"Hoşbulduk. Akşam sizi kaçta almaya geleyim demek için geldim. "

"Biz kendimiz gideriz zahmet etme sen."

"Yok olmaz öyle. Saat 7 de ben burada olurum. Siz 7 ye kadar hazır olun." Sonra arkalarında duran saçları ıslak iki kadına baktı.

"Bu...nlar kim?"

Pars sesini düzeltti. "Doktorum ve kuzeni."

"Aa kendine yeni doktor bulman harika. Farklı tedavi yöntemleri denesin sen de." Dedi Azraya bakarak.

Azra gözlerini kıstı. "Aynen, emin ol denerim."

"Ah tam da muayene edecekti beni doktorum. Ben gideyim. Akşama görüşürüz."

"Görüşürüz canım."

Yılan. Pars tüm terör bölgelerinin başı olmadan tanışmıştı Pars onunla. Bukalemunun kızıydı. Parsı Bukalemuna götürebilecek tek kişiydi. Çünkü Parsa aşıktı.

...

"Ya çok merak ediyorum. Bu kadar tıbbi eşyayı hangi hastaneden çaldınız?"

Pars ayakta durarak dolapları karıştırıp eline ilaç dolduran kadını seyrediyordu.

"Benim hastalığımı öğrenince herkes farklı farklı hastanelere girip bi şeyler çalmışlar işte. Bilmiyorum."

"Ya MR cihazı var ya?"

"Ha onu senden önce bi doktor vardı. O getirdi."

"Onu da mı kaçırdınız?" Dedi yüzüne bakarak.

"Hayır. O terörist doktorlardan biriydi. Hastalığın teşhisini o koydu zaten. MR sonuçlarımı o çıkarttı. Sonra bi çatışmada öldü."

Azra gülümseyerek yanına geldi. "Darısı senin başına. "Sonra gülümsemesini durdurdu. "Yat şuraya."

Pars gülerek uzandı.

"Günlük bi kaç ağrı kesici vitamin ve serum vereceğim. Bazen çok şiddetli baş ağrıların oluyor mu?"

Azra konuşurken bi yandan iğneyi eline aldı, kolunu açmak için üzerine eğildi. Eğilince saçının bir tutamı Parsın yüzüne değdi.

Pars kendinden geçmek üzereydi.

"Ol...uyor." Dedi zorla.

"Tamam ağır bi ağrı kesici var. Onu yanında gezdirirsin. Bu yaptığım serum da o ağrılarının şiddetini azaltacak."

Serumu bağladı ve eline bir ilaç verdi. "Şu ilacı iç." Pars ilacı ağzına attı ardından Azra suyu uzattı. Azradan bardağı alırken elinin eline değmesi bile kalbini hızlandırmıştı.

"Serumun bitince kalkarsın."

...

"Evet herkes avluya toplansın. Hadi hadi!"

Karıncanın bağırışı dışarıda yankılanıyordu.

"Oğlum papağan ne duruyorsun lan? Kalksana!"

"Bağırma be 6 bacak. "

"Lan Pars abi çağırıyor hadi kalkın!"

Pars avlunun ortasında duruyordu. Yavaş yavaş herkes onun etrafında toplandılar.

Azra ile Asya gürültüyü merak ettiler.

"Noluyo abla?"

"Anlarız şimdi."

Azra hafifçe kapıyı açıp aralıktan bakmaya başladı.

"Bu akşam balo var. Oraya gideceğim. Büyük bir ihtimalle de böcekle buluşacağım. Bukalemuna iletmek istediğiniz bir şeyler var mı?"

"Pars ben daha fazla karakol baskını yapmak istiyorum. Sınır karakolunu artık yok edelim."

Azra ile Asya dehşetle birbirlerine baktılar.

"Bu bukalemunla görüşülebilecek bir mesele değil. Bunu biz kendi aramızda da konuşuruz. Bukalemuna iletilecek kadar önemli bir mevzu varsa konuşun."

Kimseden ses çıkmadı.

"İyi ben yokken burası papağana emanet. Akrep ve Karınca benimle gelecek. Şimdi dağılabilirsiniz."

"Ne balosu abla bu? Teröristler ne anlar balodan falan?"

"Anlaşılan balo adı altında bi toplantı yapacaklar. Parti gibi gözükecek ama aslında bi toplantı."

Azranın tam o anda beyninde şimşek çaktı.

"Asya buldum Asya."

"Neyi buldun abla?"

"Buradan nasıl kurtulacağımızı."

Azra hızla kapıyı açtı ve Parsın yanına gitti.

"Karınca o aptal kostümleri hazırlattın mı?"

"Hazırlattım abi."

"Bana inşallah iyi bi şey hazırlamışsındır."

"Abi sen ne olacaksın kedi olacaksın işte. Kendime de özel hazırlattım Karınca kostümlü 6 bacaklı."

"Hay Allahım." Pars fısıldadı. "Oğlum zaten sonunun nasıl biteceğini biliyorsun ne uğraştın o kadar?"

"Abi şu kötü hayatımıza biraz eğlence katsam ne olacak ya?"

Pars derin bir nefes alırken Azranın geldiğini gördü. Hızlı hızlı üzerine geliyordu. Geldi geldi ve tam karşısında durdu.

"Akşam ne var?"

Pars anlamadı sorusunu. "Ne demek ne var?"

"Ya toplandınız az önce bir şeyler konuştunuz balo mu ne varmış?"

"Sen bizi mi dinledin?"

"Dinlememek mümkün mü ayı gibi konuşuyorsunuz. Konu bu değil şuan. Ne var akşama?"

"Öyle küçük bi parti gibi bi şey işte."

"Tamam her neyse ne." Dedi ve devam etti. "Biz de geliyoruz."

...

Bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir.😌

Loading...
0%