@cemre___
|
Görsel Azranın kostümünü hayal edebilmeniz için 😅 İyi okumalar... Ne var akşama?" "Öyle küçük bi parti gibi bi şey işte." "Tamam her neyse ne." Dedi ve devam etti. "Biz de geliyoruz." "Ne?" Parsın yüzü ciddileşti. "Biz de geliyoruz dedim Neyini anlamadın?" "Nereye?" Pars hala anlamıyordu. "Senin beyindeki tümör algılama kısmına zarar verdi herhalde. Akşamki o baloya biz de geliyoruz." "Sen ne yapacaksın orada?" Ah. Güzel soru. Bu sorunun cevabını düşünmemişti Azra. "Eee... Şey..." Bi şeyler uydurmalıydı. "Ben senin doktorunum ya. Yanında durmam lazım. Mazallah o gün ki gibi bayılırsın kalırsın. Yanında olmam gerekiyor." "Noldu doktor hanım, hastalığımı önemsemeye mi başladın?" "Sen bunun için kaçırtmadın mı beni? İşimi yapacağım." Pars umursamadan yürümeye başladı. "Gerek yok." Azra da peşinden yürüdü. Karınca olanları gülerek izliyordu. "Ne demek gerek yok? Sen beni bunun için burada tutmuyor musun ya?" "Orası size göre bir yer değil." "Ha burası bize göre bir yer çünkü!" Pars durdu ve hızla ona döndü. "Orası size göre bir yer değil." Dedi tekrardan. Ama çok ciddi duruyordu. Gerilmişti. Gerçekten ona göre bir yer değildi ve ona orada ayak bağı olurdu. Bugün çok iş vardı. Akrebin işi bitirilecekti. Böcekle konuşacaktı. Yılanla babası hakkında konuşabildiği kadar konuşmalıydı. En önemlisi böceğin gelmesiydi. Böcek baloda Azrayı görürse ne olacaktı? Ya Azra Böceği görürse? Pars hızla yürümeye devam etti. Azra da sinirle kolundan tutup onu durdurdu. "Ben geleceğiz diyorsam geleceğiz." "Doktor, uzatma." "Sen uzatma bence. Doktorun olarak yanında durmam gerekiyor." "Ne oldu Azrail hanım? İstemiyordun benimle ilgilenmek? Gebersen de kurtulsam diyordun? Noldu ne değişti de kurtarıcı meleğine mi dönüştün?" Adam haklıydı. Ama bu kaçmak için tek şansları olabilirdi. "Değişti. Değişti çok şey değişti." diyiverdi. Saçmalıyordu. "Ne değişti?" diyerek yaklaştı kadına. "Yani... sonuçta burada doktorun olarak duruyorum. İstesem de istemesem de... bari işimi yapayım. Sen nereye ben oraya. Kötüleşirsen bi tek ben yardım edebilirim." "Kötüleşmem doktor. Sen burada kalacaksın. Orada işin yok senin. " "İşim var. İşim sensin." İşi mi oydu? Ne diyorsun Azra... Pars resmen erimişti. "Yani... hastasın. Ben de doktorum. Of ne uzattın be. Geliyoruz dedim bitti." Sonra Azra Karıncaya seslendi. "Karınca bize de bi elbise bul. " "Abi..." Dedi Karınca Parstan onay almak ister gibi. "Abin demiyor Karınca. Ben diyorum." Karıncanın yanına yaklaşıp yakasını tuttu. "Eğer bize bi kıyafet ayarlamazsan senin önce kaç bacağın varsa hepsini kırarım sonra da antenlerini koparırım." Karınca dehşetle Azraya baktı. "Bacım o nasıl bi tehtit ya? Benim yuvama yemek götürmekten başka bi görevi olmayan bacaklarımdan ne istiyorsun?" "Beni ilgilendirmiyor. Dediğimi unutma. O elbiseleri getir." Pars yanlarına geldi. "Sen kimsin ki senden emir alacak?" "Ben patronunun ömrünü uzatacak elindeki kozum. Benim dediğimi yapmazsa patronu daha az yaşar." Dedi Azra Parsa dönerek. "Doktor, inat etmeyi kes. Orada kimler olacak biliyor musun sen? Gelip ne yapacaksın? Hazırla bana o ağrı kesicileri yeter. Siz Asya ile burada kalacaksınız." "Uzatma. Geleceğiz dedim sana." Ah. Bu ne inattı be. ... "Abla planın ne?" "O balo mudur nedir oradan bi yol bulup kaçacağız Asya. ... "Abi sence bacımın planı ne?" "Ne planı olacak Karınca. Kaçmaya çalışacak. Başka planı olabilir mi?" "Doğru." "Böcek orada olacak. Gelmemesi gerekiyor. Böcek onu görürse o Böceği görürse..." ... Saat 16.00
Azra Parsı uzaktan gördü ve ona seslendi. "Pars!" Pars adını ondan duymasıyla içi kıpır kıpır olmuştu. Onun ağzından duyunca adını şimdi sevmişti işte. "Karıncayı göremedim. Bizim kıyafetlerimiz hazır mı?" Pars gözlerini devirdi. "Hâlâ mı ya? Vazgeçmedin mi?" "Sence vazgeçmiş gibi bir halim var mı?" "Bak doktor. Sen akıllı bir kadınsın. Anlarsın diye düşünüyorum. Orada buradan daha fazla tehlikeli adamlar olacak. En tehlikelileri anlıyor musun?" Azra bir adım yaklaştı ona doğru. "Ya. Öyle mi? Bence en tehlikelisi sensin ve ben yaklaşık 1 haftadır seninle beraberim. Uzatmayalım bence daha fazla. Eğer kıyafetler gelmezse önemli değil. Üzerimizdekilerle gideriz." "Ya ben orada bi de sizinle mi uğraşacağım?" "Uğraşmazsın sen işine bakarsın. Bana bak Pars kral." Aslan kralı Pars krala mı çevirmişti bu kadın? Pars gülmemek için dudağını ısırdı. "Bu hayvan dolu ormanın kralı sensin onu anladık. Ama senin hayat biletin de bende ya hani. Beni her yere taşıman gerekiyor. Daha fazla yaşaman için. O yüzden istediğin kadar gelme de. Geleceğim." Pars da bir adım daha ona yaklaştı. "Noldu bana bi şey olacak diye mi korkuyorsun?" "Aynen" diye fısıldadı Azra. "Emin ol. Çok korkuyorum." ... "Bülbül, sizi aramak zorunda kaldım ama Azra baloya ben de geleceğim diye tutturdu. Vazgeçiremiyorum. Sanırım kaçmayı deneyecek." "Tamam gelsin bir şey olmaz. Her türlü kaçamaz zaten. Hem senin yanında durması iyi olur." "Tamam efendim kusura bakmayın rahatsız ettim." Pars hızla telefonu kapatıp sakladı. ... "Bacım getirdim kıyafetlerinizi. Bunlar da biraz makyaj eşyasıymış."
Azra dışı poşet dolu askıları alıp poşetlerini çıkardı. Şaşkınlıkla elindeki kıyafete baktı. "Bu ne lan?" "Bacım vallahi son bu ikisi kalmıştı. Zaten zar zor buldum." "Tü senin yapacağın işi." ... "Geliyor mu bizim inatçı Azrail?" "Geliyor abi. Ama gerçekten Azrail olarak geliyor." "Ne saçmalıyorsun oğlum?" "Abi ne yapayım başka kostüm bulamadım. Bir cadı kıyafeti vardı bi de... "Pars!" "Ha geldi benim yapışkan." Dedi Pars ağzının içinden. "Hosgeldin Yılan." Her ne kadar bukalemuna ulaşmak için onu kullanmak zorunda kalsa da onu hiç sevmiyordu Pars. "Hoşbulduk canım. Kostümün ne güzel olmuş. Tam bir kedi olmuşsun. Ama yakışıklı bir kedi." "Sağol... Sen de tam bir yılan olmuşsun." ... "Azra Abla bizim kaçabileceğimize emin misin?" "Emin değilim. Ama kaçmamız gerekiyor. Bu kadar saçmalığa bir ümit diye katlanıyorum." Duvardaki aynadan kendine baktı. "Adam Azrail diye diye Azrail etti beni." "Bana baksana sen. Öğretmenin cadı olduğu nerede görülmüş diyeceğim de... Senin ki daha saçma gerçekten." "Yani başlayacağım toplantılarına da kostüm balosuna da. Bi kaçalım bu günleri zihnimden sileceğim." Hızla mağaranın kapısını açtı Azra. Pars kapının açılmasıyla onlara baktı. Azrayı şey ile... gördükten sonra önce gülmemek için dudaklarını ısırdı. Tutamadı kendini küçük bir kahkaha çıktı ağzından. Azra kızamıyordu ona çünkü gerçekten komik bir haldeydi. "Doktor." Dedi gülerek. "Bu can alma işini ciddiye aldın herhalde. Kıyafetine kadar..." Azra onun dalga geçmesini umursamadan onu izlemeye başladı. Güldüğünde yanağında çıkan gamzesine ve kısılan gözlerine baktı. Üzerindeki kedi kostümüyle ve maskesiyle çok tatlı görünüyordu. Azra kostümün bir parçası olan kartondan yapılmış Azrail tırpanıyla yere vurdu. "Biraz daha dalga geçersen iş ciddiye dönüşür." Karınca abisini uzun zaman sonra ilk defa bu kadar güldüğünü görmüştü. Burası onları çok yıpratmıştı artık gülmek ne idi unutmuşlardı. Ama bu kadınlar... galiba onların yüzündeki gülümsemeyi geri getirecekti. Gözlerini Asyaya çevirdi. Bi insana cadı kostümü bu kadar çok yakışmazdı be. "Çok güzel olmuşsun Asya." Dedi fısıldayarak. Asya onun gözlerine baktı. Ne değişik adamdı. İyi biri miydi kötü biri miydi anlayamıyordu. "Bunlar neden geliyor Pars." Dedi Yılan ortamı bozup. "Çünkü ben doktoruyum. O nereye ben oraya." Dedi Azra Parsın cevap vermesini beklemeden. Ve siyah camlarından içerisi gözükmeyen arabaya bindi. Yılan bu kadına sinir olmuştu. Böyle Parsın peşinde mi dolaşacaktı? ... Pars hala gülerek Azraya bakıyordu. Azrail kostümünün şapkasını başına takmış kahverengi saçlarını önüne getirmişti. Elinde tırpanını tutuyordu. Mavi gözleri bu kadar siyah kostümün içinde daha çok belli oluyordu. Elinde de küçük bir poşet görünüyordu, içinde Parsın ilaçları vardı. Yılan oflayarak onlara bakıyordu. Parsı ilk defa bu kadar eğlenmiş görüyordu. İlk defa mutlu... Buna neden olan da o kadındı. "Nerden buldun Pars doktorunu?" diye sordu Yılan. Pars gülmesini durdurdu bu soruyla. "Kaçırdı desek daha doğru olur." Dedi Azra Parsa bakarak. "Neden sen peki?" Dedi Yılan merakla. O sırada Azranın kafasına dank etti. Evet, neden oydu? Hastanesinden ya da başka hastanelerden herhangi başka bir doktoru da kaçırttırabilirdi. "Aslında çok doğru bir soru." Dedi Parsa bakarak. "Neden ben gerçekten? Koskoca Türkiyede doktor mu kalmadı da beni kaçırdın?" Pars ve Karınca birden gerilmişti. Birbirlerine baktılar. Bu soruda nereden çıkmıştı? "Eee bacım." DİYE konuşmaya başladı Karınca. "Bizim önceki doktor ölünce... zaten o adam da hiç iyi değildi yani neyse. Dedik ki işin ehli biri olsun. Sonra İstanbulda rastgele bir hastane de rastgele bi doktorun üstüne tıkladım çalışanlar içinde. O senmişsin. Dedim AA ne kadar iyi onkoloji alanında kendini geliştirmiş bu bacım dedim Pars abiyi iyileştirir." Azra ile Yılan aynı anda konuştular. "Rastgele?" "Aynen rastgele. " Dedi Karınca gerginlik içinde Parsa bakarken. Pars devam ettirdi. "Hem nereden çıktı şimdi bu saçma soru? Milyon tane şey var konuşmam gereken böcekle. Kafamı toparlamam gerekiyor. Saçma salak boş muhabbetleri bırakın." Camdan dışarıyı seyrederek konuşmaya katılmayan Akrep birden konuşmaya dahil oldu. "Böcekle benim de konuşacaklarım var." Dedi Parsa bakarak. Pars dişlerinin arasından konuştu. "Ne konuşacaksın sen Böcekle?" "Aramızda bazı köstebekler olduğunu düşünüyorum. Kod adı olarak değil, ajan olarak." Yılan korkuyla baktı Akrebe. "Kim? Kimden şüpheleniyorsun?" "Gerçek açığa çıkınca herkes öğrenir. " Pars gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Bu Akrep bugün ölmeliydi. Daha fazla uğraşamazdı bununla. Azra Akrebin Parsa bakarak 'ajan' demesinden şüphelendi ama üstünde durmadı. Pars Azra ile Asyaya baktı. "Doktor hanımın saçma inadı yüzünden buradasınız. Aslında burada olmamanız gerekiyor. Burası tehlikeli ne olduğu belli olmayan insanlarla dolu. Sizi ilk ve son kez uyarıyorum. Benim ve Karıncanın yanından ayrıldığınızı görmeyeceğim. Ben ne dersem o. Benim sözümden dışarı çıkamayacaksınız." Tüm bunları söylerken Azraya bakarak söylüyordu. Çünkü kaçmaya çalışacağını biliyordu. Azra gözlerini kıstı. "Ben senin ormanındaki hayvanlardan biri değilim bana emir veremezsin. Zaten senin yanında durmak için geliyoruz." Pars "kesin öyledir." diye mırıldandı. Biliyordu, kaçmak için geliyordu. Ama kaçamazdı. Yılan Parsa " baloda benimle ilgileneceksin değil mi Pars?" Dedi. Pars yılana yalandan gülümsedi. "Tabi ki." Azra Uzun uzun yılana baktı. Bu kadın neden bu kadar ilgileniyordu Parsla? Yaklaşık 1 saatlik yoldan sonra gelmişlerdi. Azra kaçmak için yolları arayacaktı. Asyanin kulağına fısıldadı. "Ben sana dönerek elimdeki şu saçma tırpanı yukarı kaldırdığımda işareti vermiş olacağım. Gireceğimiz mekana bakalım kaçabileceğimiz yeri de sana göstereceğim. Tabi varsa." Pars onların fısıldaştığını görüp Karıncaya gösterdi." Bana bak. Asyayı yanından ayırma. Asyayı bulamazsa kaçmayı deneyemez. Ben onu yanımda tutacağım ama olur da kaçmayı başarırsa Asyasız hiç bir yere gitmez. Tamam mı?" "Tamam abi." "Ayrıca Böceği gördüğümüz anda Azradan uzaklaştırmamız gerekiyor. Ikisi birbirini asla görmemeli." "Anladım." Pars hızla yürüyerek birden Azranın kolundan tuttu ve kendine çevirdi. Azra neye uğradığını şaşırmıştı. "Noldu, kimin canını alayım diye plan mı yapıyorsun?" Azra güldü. "Aynen. Ama 1. Sıradaki belli. Önce onunla ilgileneceğim." diyerek kolunu çekmeye çalıştı ama Pars izin vermedi ve elini tuttu... "Bu çift balosu. Herkes çiftler halinde giriyor içeriye." Azra alayla "çifti olmayanları napıyorsunuz? Ah! Yoksa öldürüyor musunuz? Ne şaşırdım!" Dedi. Pars gülerek yürüdü. Azra birbirlerine kenetlenen ellerine baktı. Bir tuhaf hissetmişti. Karınca da Asyanın yanına yaklaştı. "Müsaaden olursa..." Diyip elini uzattı. "Ah, doğru. Çift balosu..." Dedi Asya ve Karıncanın uzattığı elini tuttu. Heyecanlanması normal miydi? Yılan ve Akrep de onları takip ettiler. Yılan o kadından hiş hoşlanmamıştı. Pars Azranın elini tutarak yürüyordu hızlı hızlı. Bir yandan da talimat veriyordu. "Kimseyle muhatap olma. Dur bi yerde gidene kadar beni bekle. Bensiz bir yere gittiğini görmeyeceğim. Ben yoksam Karıncanın yanında duracaksın. " Azra ofladı. İnşallah bu adamla bugün son günü olurdu. Çekemezdi bunu daha fazla. İçeriye girdiklerinde bir adam onları karşıladı. Pars ona "hayvanlar alemi" diye bir şey dedi galiba parolaydı ve adam "hoşgeldiniz efendim." diyerek eline bir şey verdi. Bu kapı açma kartı gibi bir şeydi. Aynı kartı Akrep Karınca ve Yılana da verdi. Sonra bir kapının önüne geldiler ve herkes teker teker oraya okuttu kartını. Karınca herkesin içeri girmesini bekledikten ve arkasından kimsenin bakmadığına emin olduktan sonra kartını kapının yanındaki vazonun toprağını kazıp içine koydu ve üstünü kapattı. İşlem tamamdı. Davetsiz misafirler artık içeri girebilirlerdi. Kapıdan geçtiklerinde önlerine bir merdiven çıktı ve o merdivenden aşağı indiler. Ve büyük bir insan topluluğunun içine girdiler. Herkes... hayvan kostümlüydü? Karınca Asyanın elini bırakmadan bağırdı. "HEY MİLLET! PARS GELDİ!" Gürültü bir anda kesildi ve herkes ona döndü. Teker teker sıraya girdiler ve hepsi Parsı selamladı. "Hoşgeldin Pars." Sonra biri bağırdı. "Umarım en kısa zamanda iyileşirsin Pars." "Senden başka kimseyi başımıza kabul etmeyiz Pars." "Kimse senin yerini tutamaz Pars." Akrep öfkeyle elini yumruk yaptı. Azra ile Asya olanları öylece izliyorlardı. Pars Azranın garip bakışlarını görmüştü. Ama şuan başka bir şeyle uğraşmalıydı. "Teşekkürler arkadaşlar. Biliyorsunuz bugün genel sorunlarımızdan bahsetmek için bu baloyu düzenledik. Bildirmemi istediğiniz varsa birazdan Böcekle buluştuğumda ona ileteceğim." "Senin hastalığın dışında hiç bir sorunumuz yok Pars!" "Sana bi doktor bulalım Pars. En iyisinden. Seni iyileştirsin." Pars Azraya baktı. Azra da ona... Sonra kalabalığa tekrardan baktı. "Benim hastalığım önemli değil. Ben giderim yeni bir Pars gelir. Önemli olan örgütümüzün devamlılığı." Azra gözlerini devirdi. 'Ben onlar gibi değilim.' Diyip duruyordu gerçekten onlar gibi değildi onlardan daha beterdi hepsinin başıydı. '"Senin hastalığın elbette önemli Pars. Sana doktor bulalım." Akrep lafa daldı. "Buldu zaten. Neden söylemiyorsun bulduğunu Pars?" Dedi Akrep Azraya bakarak. Azra alev saçan gözlerle ona baktı. "Yoksa yanındaki Azrail kostümlü kadın mı?" Dedi kalabalıktan biri. "Evet, o." Dedi Pars Akrebe öldürücü bakışlar atarken. "Doktorum. Beni..." Azraya baktı. "İyileştirecek." İyileştirmeye başlamıştı bile. İlk defa bugün onun sayesinde eğlenmişti. Biliyordu. O, kendisine iyi gelecekti. Azra zorla yutkundu. O kadar derin bir şekilde 'iyileştirecek.' demişti ki... İçlerinden leylek kostümü giymiş bir kadın Azraya yaklaştı. "Durumu ne Parsın? İyileşir mi sence?" Azra Parsa baktı. "Eee. Aslında..." Pars kaşlarını 'hayır' anlamında yukarı kaldırdı. Galiba kötü yorum yapmasını istemiyordu. "V-verdiğim ilaçlarla birlikte daha iyiye gidebilir. Ama aslında hastaneye gitmesi gerekiyor." "Hastaneye gidemez." Dedi kadın. Azra da mırıldandı. "Öyleymiş." Sonra timsah kostümü giymiş bir adam geldi yanlarına kalabalığın içinden. "İyileştirmek için planın ne? Ne yapmayı düşünüyorsun?" "Yani elimizdeki imkanlarla en iyisini yapmaya çalışacağım." Dedi Parsa bakarak. Pars gülümsedi. "Arkadaşlar, balomuzu başlatıyorum. Bir yandan eğlenelim bir yandan da sorunları soruları olanlar benim yanıma gelsin. Konuşalım." O kadar zamandır hala el ele tutuşuyorlardı. Bir anda hareketli bir müzik başladı ve bir garson içecek servisine başladı. "Neden bana yalan söyletiyorsun? Ölmek üzere olduğunu bilsinler de başlarına yeni birini seçsinler." "Bunun derdi sana mı kaldı doktor?" Doğruydu o niye karışıyordu ki? Pars elini bırakmadan yürümeye başladı. Azra da onun peşinden... Karınca ile Asya da onları takip ettiler. Akrep bir fırsat bulup böcekle konuşmak için yer arıyordu. Yılan da Pars ile vakit geçirmek için... Ama bu kadın hep onun etrafında geziniyordu. Parsın yanına yaklaşan kendisinden başka kimse olamazdı. "Sen ne kene gibi yapıştın bıraksana artık elimi." Dedi Azra elini çekmeye çalışırken. "Senin buraya bi haltlar çevirmek için geldiğini biliyorum. O yüzden yanından ayrılmayacağım. Ben ayrılırsam da Karınca ayrılmayacak." Bir masanın yanına geldiler. Masanın üstünde bi kaç kuru yemiş ve içki bardakları vardı. "İçecek içer misin?" Dedi Pars. Azra sinirden güldü. "Senin şu ortamın farkında olmayıp ya da farkında olsan da umursamadığın saçma soruların beni bitiriyor gerçekten. " Azra etrafa bakmaya çalışıyordu. Nereden kaçabilirdi? Merdivenden yukarı çıkmalıydı. O kartla okutulan kapının yanında bir yol ayrımı görmüştü. Oradan kacabilecek bir yer bulabilirlerdi. O sırada Pars merdivende bir gölge gördü. Bu... Böcekti. Parsa gel işareti yaptı. Telaşla Azrayı kapatacak şekilde önüne geçti Pars Azranın sonra da arkasını döndürdü. Kostümün baş kısmındaki şapkayla iyice yüzünü örttü. "Noluyo be?" diye bağırdı Azra. Pars kulağına eğildi. Onun nefesini kulağında hissetti. "Sakın, sakın Karıncanın yanından ayrılma." Pars Karıncaya 'Ben gidiyorum.' işareti yaptı ve Azranın sırtına elini koyarak Karıncanın yanına ittirdi. Sonra hızla merdivenlere gitti. Böcek onu görmemeliydi, o Böceği görmemeliydi. Böcek önden ilerlemeye başladı. 'Şerefsiz ajan. Keşke seni şuracıkta gebertebilsem. Ama dur sen. O başındaki renk değiştiren hayvana bir ulaşayım. O zaman ikinizin birden cezasını keseceğim.' diye içinden geçirdi. Az önceki kapının yanındaki yol ayrımından sağa girdiler ve karşılarına bir oda çıktı. Böcek Parsın geçmesi için kapıyı açtı. Pars teşekkür ederek geçti. Böcek yüzündeki maskeyi çıkartıp derin bir nefes aldı. "Evet Pars. Konuş bakalım. İşler nasıl gidiyor?" "İyi gidiyor efendim. Sınır karakoluyla ara sıra çatışmaya giriyoruz ama neredeyse hiç kaybımız olmuyor. En sonki silah teslimatımız başarıyla gerçekleşti." "İyi iyi. Güzel. Bukalemundan sana bir mesajım var benim. " "Dinliyorum efendim." "Ezeli düşmanı saydığı bir polis amiri var. Ondan intikamını almak istiyor. Ama direkt amiri öldürerek alacağı bir intikam olmayacak. Kızını... amirin kızıyla intikamını alacak. Kızına zarar verecek. Her neyse. Bu kız kaçırıldı bir kaç gün önce. Kimin kaçırdığını bulmamız gerekiyor. Sen bulacaksın." Pars yutkundu. "E-elbette efendim. Ben... bulup size bildiririm." "Yalnız acele edersen iyi olur. O kız Bukalemuna canlı gerekiyor." "Tamam." Böcek eliyle Parsın omzuna dokundu. "Sana güveniyorum." Dedi ve odadan çıktı. Pars hızla onun peşinden gitti. Aşağıya inip Azrayı saklamalıydı. Görmemeliydi onu. Hızla Azranın yanına indi. Yanlarına gittiklerinde Azra ile Karınca kavga ediyorlardı. "Yahu tuvalete gideceğiz diyorum sana. Bir şey yapmayacağız bırak şu kızı gidelim." "Olmaz bacım ya. Sen en son tuvalete gideceğim dedin kaçmaya kalktın olmaz 1 kere kanarım ben." "Ya bu sefer kendim geldim niye kaçayım?'" "İnanmam sana. Sen git tuvalete gideceksen. Asya benimle kalacak." Karınca, Asyanın elini tuttuğundan beri Asya kendinde değildi. O yüzden kavgaya dahil olup Azraya destek olamıyordu. Bu değişik adam onda değişik bir etki bırakıyordu. "Ya bıraksana Asyayı." diyerek Asyanın kolundan tuttu Azra. Karınca da diğer kolundan. "Asla bırakmam. Biliyorum kaçacaksın." "Bırak!" "Bırakmam bacım!" Asya bi o yana bir bu yana savrulurken Pars hızla yanlarına geldi. "Ne oluyor burada?" Dedi. Karınca şikayet ederek "Bacım yine tuvalete gitmek istiyor abi." Pars gergin bir şekilde Azraya baktı. Arkasına döndü ve Böceğin merdivenden aşağı indiğini gördü. Napıyordu bu adam? Diğer teröristlerle direkt iletişime geçemezdi aynı ortamda bulunamazdı. Neden geliyordu şimdi buraya? Pars Azranın kostümündeki o geniş şapkayla başını iyice kapattı. Azra başında gezinen ellere baktı. "Napıyorsun?" "Sessiz ol doktor. " Böcek aşağıya indi. Sonra etrafa baktı. Parsa gözlerini dikti. Yanında... Azrail kostümlü bir kadın vardı ve elini tutuyordu ve çok yakın duruyorlardı. Böcek pis pis sırıttı ve 'hayırlı işler' anlamında hareket yaptı. Pars gerginlik içinde gülümsedi. Azra da uzaktan görmüştü adamı. "Kim bu?" Böcek merdivenin en tepesinde durmuş etrafında izliyordu. O sırada slow bir müzik çalmaya başladı. Pars böceğin şüphelenmemesi için her şeyi yapabilirdi şuan... Azranın elini tam karşısına geçti. Artık böcek onu göremezdi. Sonra elini beline koydu. Azra neye uğradığını şaşırarak belindeki ele baktı önce, sonra Parsa baktı. "Sadece iki dakika." diye fısıldadı Pars. Böcek gidene kadar. "N-ne... iki dakika?" Pars susup belinden tutarak iyice kendine yaklaştırdı. Ve dansa uygun adım atmaya başladı. Azra da... Azra öylece karşısında duran kedi kostümlü adama bakıyordu. Pars hafiften başını çevirdi arkaya doğru. Böcek yoktu. Böcek gitmişti. Derin bir rahat nefes aldı. Sonra önüne döndü. Azra... ona donmuş bir şekilde bakıyordu. Azrail kostümünün geniş şapkası yüzünü neredeyse hiç göstermiyordu ve o mavi mavi gözler çok net gözüküyordu. Parsın dalıp gittiği o gözler... "Amacın ne senin?" dedi Azra dansa devam ederlerken. "Çok tehlikeli bir adam... geldi az önce. Ona görünmemen gerekiyordu." "O merdivendeki adam mı?" "Bilmen gerekeni söyledim doktor. Daha fazlasını sorgulama." Pars susup sadece bu anın tadını çıkarmak istedi. Böcek ilk defa işe yaramıştı. Ama Azra susar mıydı? "Sen hep ben onlar gibi değilim ben diğerleri gibi değilim dedin anladım değilmişsin." Pars gözlerini şaşkınlıkla açtı. Ama Azranın kurduğu diğer cümleyle normale döndü. "Daha betermişsin. Kaç bölge var örgütünüzde? Kaç bölgenin başısın? En başı?" Resmen en kötü adamların en kötüsüyle şuan... dans ediyordu. Bu adam öyle bir adamdı ki katil, hırsız, insan kaçıran... ama bir o kadar da yakışıklı... Ela gözleri resmen mavi gözlerinin içine işliyordu. O kadar derin ve anlamlı bakıyordu ki... Azra o derin bakışların içinde kaybolmamak için resmen direniyordu. 'Ne bitmez iki dakikaymış.' diye düşünürken Pars bu iki dakikanın hiç bitmesini istemiyordu. Hayatının en güzel anıydı bu mavilerde kaybolduğu şuan... Müzik bitmişti. Müziğin bittiğini fark ettiği anda Azra durdu. Pars da o durunca durdu. Azra elini yavaşça çekince Pars da elini belinden çekti. Ama ikisi de sanki uzaklaşmak istemiyorlar gibiydiler. 'Azra kendine gel kızım kendine gel. Onun kim olduğunu unutma kendine gel.' diye diye arkasını dönüp az önceki masaya geçti. Pars da yanına geçecekti ama bir kol onu tuttu. "Pars?" "Aa yılan." Yılan o kıskanç gözlerle Parsa baktı. "Birlikte dans ederiz diye düşünmüştüm." "Bi dahaki sefere artık." Yılan Parsın kolundan tutup onu sürüklemeye başladı. "O bi dahaki zamanı kendim oluştururum ben." Merdivenden yukarı çıkardı ve bulduğu ilk odaya soktu Parsı. "Sonunda başbaşayız." diyerek kapıyı kapattı. Ellerini kedi kostümünün yakasına koydu. "Ben bugün senin için hazırlandım biliyor musun?" Uzaklaşıp üzerindeki siyah pelerini çıkardı. Mini bir yeşil elbise giymişti. "Güzel olmuşsun." Dedi Pars yalandan. 'Görev aşkına Yarab ne Parslar ölüyor.' diye geçirdi içinden. Bu andan kurtulmalıydı. "Yüzün nasıl oldu? İyileşiyor musun?" Yılan acıyla gülümsedi. "İyileşmesi uzun zaman alırmış. Benim ilk zamanlarda yaşadığım acıyı çekmediğime şükretmem gerekiyormuş." Bir çatışma anında Yılanın uzağına bir bomba patlamıştı ama o bombadan çıkan sıcaklık onun yüzündeki deriyi yakmıştı. "Aslında biliyor musun Pars?" Dedi koltuğa oturarak. "Bu hayatı hiç sevmiyorum. Doğru dürüst tipini bile bilmediğim bir adamın kızı olduğum için bi anda kendimi silah kullanmayı öğrenirken buldum." "Haklısın. Sen isteyerek seçmedin bu hayatı. Buradaki çoğu kişi isteyerek seçmiş olabilir. Ama sen öyle değilsin." Yılanın gözlerinin dolduğunu görünce Pars üzüldü. Üzülüyordu gerçekten ona ilk tanıştıkları andan itibaren. "Ama yapacak bir şey yok. Madem bu hayattayız bu hayatın kurallarına göre yaşamam gerekiyor."Pars saatine baktı. Saat 22.55 idi. Vakit gelmişti. "Aşağıda beni beklerler. Gidelim mi?" Yılan istemese de "Tamam" Dedi. Akrep ise Yılanın Parsı götürdüğü anı görünce onlara gözükmeden merdivenden çıktı ve böceği buldu. Böcek binadan ayrılmak üzereydi. "Efendim, bir dakika bekler misiniz?" Böcek durdu ama arkasını dönmedi. "Benimle direkt iletişim kuramayacağını bilmiyor musun Akrep? Parsla görüş o bana iletsin." "Biliyorum efendim. Ama sıkıntımı ancak size söyleyebilirim çünkü Pars..." "Ne olmuş Parsa?" "Efendim Parsa güvenmiyorum onunla ilgili şüphelerim var." "Akrep, başın hakkında doğru konuş." "Haklısınız efendim ama... O artık bizim bildiğimiz Pars değil. Değişti. Çok değişik davranışları var. Bir teröriste uymayacak davranışlar..." Böcek birden eliyle 'sus' işareti yaptı. O sırada baloya giriş kapısının açılma sesi geldi. Böcek "başka davetli mi vardı?" diye sordu. Akrep şaşkınca bakarken birden bir silah sesi geldi. "KAHRETSİN! BASKIN VAR! NEREDEN BULDU LAN BUNLAR BİZİ?" diye bağırdı Böcek. "POLİS! HERKES ELLERİNİ KALDIRSIN VE DİZ ÇÖKSÜN!" Bölüm sonu... Umarım beğenirsiniz❤️ |
0% |