@cemreistee
|
5. Bölüm
ELMA ŞEKERİ
"Bir erkeğin yumruğundan daha serttir bir
kadının son sözü; Çünkü biri dişlerini döker,
diğeri düşlerini..."
William Butler
Bazen her şeyin daima iyi gideceğinizi sanırsınız ama işler pek de o şekilde olmaz. Tıpkı benim şuanda yaşadığım gibi. O gün belki de benim hayatımın son günüydü, kim bilebilirdi ki benim hayatımı aslında o günden sonra yaşadığımı? Peki ya kim bilebilirdi benim o günden sonra hayatımın altüst olduğunu. Peki kim bilirdi aslında o günden sonra hayatımın anlamını öğreneceğimi? Toplantıdan sonra vakit kaybetmeden hemen helikoptere bindik ve yarım saatlik bir yolculuk sonrasında karaya ayak bastık. Geldiğimiz yer küçük bir kasabaydı. Küçük derken yanılmıyordum, burada yaşayan aile sayısı bir elimin parmağını geçmezdi belki. Etrafta çok az sayıda evler vardı ve büyük ihtimalle Hakan isimli şahıs buradaydı. Kişiyi tanımıyordum fakat isim çok tanıdık geliyordu. Hele ki kişiyle soyadımız aynı olunca... Etrafta kimseler görünmüyordu ki bence Hakan onları esir almış, hatta ve hatta işkence edip öldürmüş olabilirdi. İkişer olarak ilerliyorduk. En önde ben ve Yiğit, bir arkamızda Arda ile Onur, en arkada ise Kerim ile Caner vardı. Adımlarımız her zamanki gibi temkinliydi. Dikkatli bir şekilde ilerlerken yan tarafımdaki çalılardan bir çıtırtı sesi geldi. Bu sesi sadece ben fark etmiş gibi direk sağ tarafa döndüm ve durarak sesi dinlemeye çalıştım. Yiğit de fark etmiş olmalı ki onun da adımları durdu. Daha sonra çalılıklardan bir küçük kız çocuğu çıktı. Sanırım ağlamıştı. Bize doğru tereddütlü bir şekilde birkaç adım attı ve ağlamasına rağmen hafifçe tebessüm etti. "Ve molam pomognete." (Lütfen bana yardım edin.) Diğerleri bunun hangi dilde olduğunu anlamaya çalışırken ben hemen anlamıştım. Bunu belli etmek adına tamamen ona döndüm ve eğildim. "Nie sme tuka da vi pomogneme" (Biz size yardım etmeye geldik.) Bunu dediğim anda yüzündeki tebessüm büyümüştü ve hızlı adımlarla bana sarılmıştı. Kızın saçları benim gibi kızıldı ve mavi gözleri vardı. Saçları iki tarafından örülmüştü. Sanırım beş ila altı yaşları arasında olması gerekiyordu. Kolları bir çubuk kadar inceydi. Yüzündeki bazı kemikler ortaya çıkmıştı bile. Üzerindeki kıyafetlerin bazı yerleri yırtıktı. "Ivana dojdi ovde!" (Ivana buraya gel!) Arkadan aynı kıza benzer saçları olan bir kadın çıktı. Onunda şaşırtıcı derece zayıf olduğu uzaktan da olsa belli oluyordu. Kadının kıyafetlerin bir bölümü yırtılmıştı. Bana aynı eski zamanlarımı hatırlatıyordu. Kadına bakarken daldığımı hatırlamıyordum. Kızın koşarak ona gittiğini anlayınca kendime gelebildim. "Sestro, tie se heroi, tie dojdoa po nas!" (Abla onlar kahramanlar, bizim için geldiler!) Kadın Ivana'nın dediğini duyunca hafifçe duraksadı, sonra yavaşça bana döndü. Üzerimdeki Türk bayrağını görünce tebessüm etti ve gözleri doldu. Ta ki arkamıza baktıktan sonra aslında bu onun belki de son gülüşü olduğunu bilene kadar...
18 Sene Önce, Makedonya,, Delcevo Elinde iki tane elma şekeriyle eve doğru koşuyordu Elvan. Önüne geleni ezip geçiyordu, tabi rahatsız olanlardan da özür dilemeyi ihmal etmiyordu. Evde gün vardı ve çoğu zaman günlere Jaser de geliyordu. Onun içindi bu elma şekeri. Elvan çok sevmese de sırf onun için alıyordu. Çünkü bir tek bu şekilde konuşabiliyorlardı. Evin önüne geldiğinde kapının önünde iki tane genç çocuğun oturduğunu gördü. Bunlar Daris ile Arbin'di. Jaserle elma şekeri yerken anlatmıştı bu ikisini. Okulun zorba çocuklarıydı bunlar. Elvan, bunların kim olduğunu hatırlayınca koşan adımları temkinli ve seri adımlara dönüştü. Onlara görünmek istemiyordu çünkü kendisine de zorbalık yapabilirlerdi ve araştırdığına göre zorbalık insanların canını acıtabiliyordu. Elvan, canının acımasını istemezdi. Onların yanından geçerken Daris, Elvan'ı ve elindeki şekerleri görünce sinsice sırıttı ve ayağa kalkıp onun önünü kesti. "Nereye gidiyorsun Elvan?" diye sordu. Bu soruyla arkasında kaldırımda oturan Arbin de kalkıp onun diğer yanına geçti. "Eve gidiyorum." diye cevap verdi Elvan. Neden böyle bir soru sorduğunu açıkçası anlayamamıştı ama az sonra bunun ne demek olduğunu öğrenecekti. Ya da öğrenemeyecekti belki, çünkü öğretmeninin geçen okuduğu kitaptaki alıntı aynen şöyle diyordu; "İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır." Tam olarak da öyle olmuştu. Çünkü onların arkasından gelen Jaser'i fark edemiyordu. "Onunla uğraşma, Daris." Bu ses ona çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramamıştı. Daris ve Arbin, arkasını döndüğünce arada açılan boşluktan kimin geldiğini görebilmişti. Jaser'di bu, onun için gelmişti. "Hadi ama Jaser, işin içine burnunu sokma." dedi Arbin alaycı bir tonla. Ama Jaser onu dinlemeyerek bana döndü ve kolumdan tutup beni kendi tarafına çekti. Son anda elma şekerini düşürmekten kurtarmıştım. "Onu rahat bırakmanızı size başka bir şekilde söylediğimi hatırlıyorum." dedi Jaser emin bir tonla. "Yoksa siz hatırlamıyor musunuz?" Elvan bilmiyordu ama Elvan'ın abisi Serkan herşeyi biliyordu. Geçen hafta Daris ve Arbin, Elvan'ın üzerine bilerek meyve suyu dökmüştü. Elvan'ın üzerindeki beyaz renkteydi ve en sevdiği tişörtüydü. Üzerine gelen meyve suyu, yıkandıktan sonra çıkmayınca çok üzülmüştü. Bunun acısını çıkarmak için Jaser ile Elvan'ın abisi bir araya gelmiş, Arbin ile Daris'e gerektiği cezayı vermişlerdi. Daris ve Arbin, bu uyarıyı anladıktan sonra yüz ifadesi değişmiş, Elvan'dan özür dileyerek hızlıca olay yerinden uzaklaşmışlardı. Arkasından bakan Elvan, çok şaşırmıştı. Bir onların arkasına, bir de Jaser'e bakıyordu. Daha sonra tamamen Jaser'e döndü ve "Ayy sen imdi beni mi gorudunn!" diyerek etrafında sekerek dönmeye başlamıştı. Henüz Türkçe'ye yeni alışmaya başlıyordu. Nolmalde herkese güzel konuşan Elvan, bir ona bu şekilde konuşuyordu. Nedenini bilmiyordu Jaser ama sadece ona bu şekilde konuşmasınıı çok seviyordu. "Yoo," dedi Jaser yüzündeki sırıtışla. "Elma şekerimi korumak için gelmiştim ben." Elvan'ın adımları aniden durdu ve ona baktı. "Yalan soylüyon sen" dedi yine bozuk Türkçe'siyle. "Sen benim icin geldon." Onun bu şekilde konuşmasına karşılık daha fazla sırıttı Jaser. "Hayır," dedi. "Ciddiyim. Elma şekerimi senden alıp gidecektim ama onlar korkup kaçtılar." Elvan ona tip bir bakış attı ve eve yöneldi. Arkasından; "Bok yiyesun sen bu elma şekerini." dedi aniden gelen yarım Rize ağızıyla. "Ben sana almadum bu şekerleri. Kendime aldım." Onun bu değişik bir şilveyle konuşmasına artık şaşırmıyordu Jaser. Annelerinden duyduğuna göre babası Rize'liydi. Annesi ise Rize'de bir işi çıkmıştı ve o şekilde görmüşlerdi birbirlerini. Daha sonra burada anneanneleri olduğundan tekrar Makedonya'ya geri dönmek zorunda kalmıştı. "Hadi be Elvan," dedi Jaser. "Sen bana kıyamazsın ki." Haklıydı, kıyamazdı. O yüzden eve gelince elma şekerini hiçbirşey demeden ona vermişti...
Günümüz...
Arkamızdan gelen sesle tüm timle beraber arkamıza döndüğümüzde bir tane adamın orada durduğunu gördük. Adamı tanımıyorduk ama kadını tanıdığından hemfikirdik. "Zerina, draga moja. Dojdi kaj mene." (Zarina, hayatım. Yanıma gelsene.) Kadına baktığımda gözlerinin korku dolu olduğunu gördüm. Bana baktığında kafasını hayır anlamında birkaç kere salladığından bu bana yetti. Ayağa kalktım ve ona döndüm. "Koj si ti?" (Kimsiniz?) Adamın da kıyafetleri yırtıktı. Bu bana birşeyler daha hatırlatıyordu fakat onları şuanda hatırlamak istemiyordum. Adam tam ağızını açmışken Yiğit bana döndü ve öfkeli birt şekilde; "Elvan!" dedi. İrkilmemiş değildim ama bende ona döndüm. "Emredersiniz." dedim. "Bana şu lanet yerde neler döndüğümü anlatıcak mısın?!" diye bağırdı. Neden öfkeli olduğunu anlamıyordum. Tam ağızımı açacaktım ki köyün girişinde bir patlama sesi duyuldu. "Hassiktir!" diye bende bağırdım ve Arda ile Kerim'e dönüp "Sivili koru, asker!" diye bağırdım. "Emredersiniz Komutanım!" Tam adama dönecektim ki az önce orada duran adamın şimdi yerinde olmadığını fark ettim. Onu için de ağızımda küfür mırıldanıyordum fakat birinin kolumu tutup kenara çekmesiyle yarım kaldı. Kim olduğuna bakmak için arkamı dönecekken yüzüme gelen yumrukla geri sendeledim. Çok sert gelmemişti oysa, sadece kim vurduysa onu şaşırtmak için acı çekiyormuş gibi davranarak yüzümü elimle kapattım fakat aralıktan kimin bana vurduğuna bakıyordum. O adam. Bana doğru tekme atmaya hazırlanıyordu ki elimi aniden yüzümden çektim ve adamın ayağını tutup kendime çekmemle yere düştü. Bende ona vurmak için hazırlanıyordum fakat o da ayağımdan tutarak beni yere düşürünce bunu geç algıladığımdan bende onun yanına uzandım. Bunu fırsat bilip üzerime çıktı ve yüzüme yumruk atmaya başladı. Neyse ki yumrukları zayıftı. Bana gelmeye hazırlanan yumruğunu tek elimle tuttum ve ters çevirdim. Adam acı içinde çığlık attı. Üzerinden kalkmak için hareket ettiğimde bunu fark etmiş olmalı ki boşta kalan eliyle kamufulajımın kenarından çıkan bir avuç saçımı çekince bende acıyla bağırdım. Gözlerimi acı içinde kapattım. Saçlarım, benim zayıf noktamdı. Fakat beklemediğim birşey oldu. Sanki üzererimdeki adamın kalktığını hissettim ama acı içinde olduğumdan saçımı tutup acının geçmesini bekliyordum. Omuzuma bir el dokundu. "Elvan, iyi misin?" O'ydu, Yiğit'ti. "Birşey yok, iyiyim." dedim. Acım hafiften geçtiğinde gözlerimi araladım fakat tam dibimde bana bakan bir çift kahverengi göz görmeyi beklemiyordum. "İyiysen sorun yok, zamanımız azalıyor." dedi ve elimden tutarak beni kaldırdı. Adama baktığımda boğazında kızarık bir el ve birkaç saç tutam parçası gördüm. Bunlar, benim ve o adamın saçlarıydı. İncelemeye fırsat bulamadan Yiğit beni kolumdan tutarak sert bir şekilde bir araya çekiştirdi. Durduk ve sinirle bana döndü. "Ne yaptığının farkında mısın?!" diye bağırdı. Altta kalamazdım. "Evet, ne yaptığımın farkındayım!" diyerek bende bağırdım. "Bir sorun mu var?" Eliyle saçlarını çekiştirdi ve yüzünü avuçladı. Şimdi fark ediyordum. Kaskını çıkarmıştı. "Kaskın-" diyecekken sözümü kesip "Senin aklını sikeyim ben Elvan, tamam mı?" diyerek bağırdı. Sanırım biraz azar işitecektim ama bunun ne kadar büyük bir yük olduğunu bilmiyordum. "Orda tek yapman gereken şey, sivili korumaktı! Ama sen ne yaptın? Tabiki canını ve mesleğini riske atarak adamla kavga ettin!" Durdu, ama ben duramazdım. "Sanki ben istedim onla kavga etmek!" Diyerek ben de ona bağırdım. "Sanki ben istedim onunla kavga edip kendimi riske atmak! Hiç sordun mu ki bana da bu şekilde bağırıyorsun!" Durdum, ama o duramazdı. Aptalmışım gibi güldü. "Biliyor musun?" dedi."Sen tam bir aptalsın, gerçekten ama gerçekten aptalsın sen Elvan Gazel. Bir basit görevi bile yapamıyorsun." Durdu, ama ben duramazdım. "Evet!" diye bende bağırdım. "Evet, ben bir aptalım. Evet, ben bir geri zekalıyım, ve evet Yiğit," dedim. Gözlerimin sinirden mi kırıldığımdan mı dolduğunu bilmiyordum. "Ben bir basit görevi bile yapamıyorum." Durdum, ama o duramazdı. "Keşke seni o gün merak edip de evine gelmeseydim." dediğinde donup kaldım. Ama o bunu söylediğinden sanki az sonra pişman olmayacakmış gibi konuşmaya devam etti. "Keşke o eve geldiğimde de sana ilaç almaya gitmeseydim," ve beni kontrolden çıkaracak olan son sözü söyledi; "Keşke senle hiç tanışmasaydım." Durdu, ama ben durmadım. Duramazdım. Bundan sonra da zaten duracağım makuldu. "Hah," dedim ve aptalca güldüm. Hatta yetmedi, psikopatmış gibi kahkaha attım. "O zaman tanışmasaydın Yiğit," dedim. "Tanışmasaydın o zaman. O adam geldiğinde ve bana vuracağında onu engelemeseydin de bana vursaydı o zaman Yiğit. Belki seni ilk o zaman görmezdim. Ya da ben vurulduğumda bana yardım etmeseydin Yiğit, belki sen değil de başka biri gelirdi ve seninle tanışmak zorunda kalmazdım. Ya da belki de vurulduktan sonra hastanede başımda beklemeseydin keşke Yiğit, belki ben o hastane odasında tek başıma olur, kafamı dinler ve senle tanışmazdım. Ya da senin dediğin gibi arkamdan gelmeseydin Yiğit, belki o zaman evimde tek başıma olurdum da gece rüyamda seni görmez, kabus gördüğümden hasta olmazdım." Bunları tek nefeste söylediğimden nefes alma ihtiyacı hissettim. O durdu, ben devam ettim. "Ya da seninle uyumasaydım keşke," dedim. " Belki o zaman senle yakın olmazdık. Ve haklısın, keşke seninle hiç tanışmasaydım..."
Selamm asklarımm. Bir bölümün daha sonuna geldikk. Bölüm yazamamıştım çünkü mental çöküşte gibiydim. O yüzden bu akşam uzun bir bölüm yazdım ve şimdi atıyorum. Umarım seversiniz. Ve lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın çünkü oy sayısı az. Ve neredeyse yorum yok. Size güveniyorum <3 |
0% |