@cemreistee
|
Öncelikle yaptığım duyuruyu dikkate alıp cevap verenlere çok teşekkür ederim. Oylama kararıyla bu kitaba devam edeceğim. Sanırım diğer kitapta bu kitap bittiğinde yayınlanmaya başlayacaktır. Bu kitabı okurken yorumlara düşüncelerinizi iletirseniz çok mutlu olurum. Oy yapmayıda unutmayın tabiki. İyi okumalar
3. Bölüm
FİLİZLENEN TOHUMLAR
"Sarılsana bana. Böyle sıkı sıkı, Her şey geçecekmiş gibi..." ~Cemal Süreya
"Ben galiba, ona benziyorum..." İsmimden o sırada ilk defa nefret etmiştim. Aslında hep etmiştim fakat sırf annem koyduğu için sevmeye çalışmıştım. Yiğit söylediğim şeyle donakaldı. Sanırım az önce ne hakkında bahsettiğimi anlamaya çalışıyordu. Komikti. Çünkü daha önce beni bu hayatta anlayabilen tek bir kişi bile olmamıştı. Yerde öylesine diz çökmüş, boşluğa bakıyordum. Yanımda birisinin varlığını hissettim. "Elvan, iyi misin?" dedi Yiğit. Hayır dedim içimden. Hayır Yiğit, ben hiç iyi değilim. "Elvan kendine gelmen lazım. Fazla zamanımız yok." dedi Yiğit beni dürtmeye çalışarak. "Şuan ne hakkında konuştuğunu bilmiyorum. Ama lütfen, salonun ortasında durarak kendini açıkta bırakıyorsun." En sonunda yanımda durmaktan vazgeçip karşıma geçti ve o da benimle aynı hizada diz çöktü. Kucağımda duran ellerimi kendi eline sardı. "Bak," dedi. Tepki vermedim. "Elvan," dedi. Tepki vermedim. "Gazel," dedi. Yine tepki vermedim. Ama "Kızıl saçlım," dediğinde yüzümde hafif bir tebessüm belirdi. Bakışlarım yavaşça ona döndü. O ise bana buruk bir gülümsemeyle bakıyordu. İşte o an fark ettim. Onunda benim gözleri gibi kahverengiydi. "İsminin anlamını biliyor musun?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Hayır," dedim gülümsememi durdurarak. Aslında o ana kadar gülümsediğimi de bilmiyordum. "Elvan'ın anlamı; renk, renkli demekmiş. Gazel' in anlamı ise; latif demekmiş." dedi hafifçe konuşarak. "Bana bunu neden söyledin?" dedim. "Hiç," dedi. Gözlerimi gözlerinden, ellerimi ise ellerinden ayırmıyordu. "Sadece isminden nefret etmemen için söylemiştim. Çünkü ben sevdim." ... Ani kapı çalmasıyla uyandım. Kim gecenin bir saatinde kapıyı çalardı ki? Bir saniye, Herşey rüya mıydı? Peki az önce yaşadıklarım neydi? Yavaşça kendime gelmeye çalışarak ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapı deliğinden baktığımda Yiğit'in geldiğini gördüm. Bu saatte burada ne işi vardı ki? Kapıyı açtığımda Yiğit bana sinirli gözlerle bakıyordu. "Nerdesin sen kaç saattir?" dedi biraz sertçe. "Arıyorum ama kimse açmıyor!" Biraz sesini yükseltince elimle sessiz olmasını dile getirdim. "Bağırma, komşuları rahatsız ediyorsun." dedim ve elimle içerisini işaret ettim. O da buna dünden hazırmış gibi tek adımla içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Ben salona yöneldiğimde bir el benim kolumu tuttu ve sert fakat canımı acıtmayacak şekilde kendine çevirdi. "Neden telefonlarımı açmıyorsun!" dedi bağırarak. Allah'tan apartmanın duvarları ses yalıtım içeriyordu. "Sessizdeydi," dedim büyük bir rahatlıkla. Nedenini bende anlamasam da kendimi halsiz hissediyordum. O da bunu fark etmiş olucak ki kolumu bırakıp montunu astı. "Bir sorun mu var?" dedim. Bu saatte beni arayıp ulaşamayınca ciddi birşey olmuş olması lazımdı. "Hayır, sadece ilaçlarını içip içmediğini kontrol etmek istedim." dedi bana dönerek. Cevabına karşılık büyük bir of çektim. Arkamı dönüp tekrar oturma odasına ilerledim. Yürürken arkamdaki varlığınıda hissettim. Oturma odası mutfakla birleşikti. Mutfaktan geçince asıl yerime geldim ve kendimi koltuğa attım. Ondan çekilmiyordum, nedeni ise benim özgüvenliğimdi. O da karşımdaki koltuğa oturdu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Açıkçası kendimi ciddi manada rahatsız hissediyordum ama bunu ona belirtip telaş yapmasını istemiyordum. "Daha iyiyim, yarından itibaren devam edeceğim." dedim fakat o bundan pek de memnun görünmüyordu. "Albaydan senin için izin aldım, bir haftalık istirahattesin." demesiyle aniden ayağa kalktım. "İzin mi aldın?" dedim biraz sert sesimle. Ona neydi ki? Ben kendim istesem zaten alırdım ve şuan onun bunu yapması, benim boşu boşuna yatakta yatabileceğimi gösteriyordu. "Evet, çünkü dinlenmen gerekiyor." dedi. O, bana göre biraz daha rahattı. Onun rahat olması beni daha çok sinirlendirdi ve halsiz de olsam ona doğru yürümeye başladım. O da ayağa kalktı ve tam onun önünde durdum. "Bunu yapmana gerek yoktu!" dedim sesimi yükselterek. "Bunu neden yaptın? Neden ben evde boşu boşuna dururken siz operasyona devam ediyorsunuz da ben edemiyorum?" "Çünkü hala hastasın ve bu bence en iyi karardı. Daha yeni hastaneden çıktın, Gazel ve hemen kendini yoramazsın." dedi o da biraz sert konuşarak. "Sanki daha önce vurulmadım? Hem kim demiş ben kötüyüm diye? Ben gayette iyiyim!" dedim. "Ha, öyle mi? Peki şimdi burada senin ateşine baksak da iyi olup olmadığını öğrensek sence bunu bana bir daha diyebilir misin?" dedi. "Bal gibi de derim. Al şu arkandan makineyi de sonuçlarına bakalım." dedim ve sinirle onun oturduğu koltuğa oturdum. O da arkamızdaki dolaptan makineyi getirdi ve yanıma oturdu. Makineyi çalışırdı ve alnıma doğru götürdü. Birkaç saniye sonra alnımdan geri çekti ve makineye odaklandı. "Kaç yazıyor?" diye sordum. Biraz makineye baktıktan sonra aniden makineyi arkasındaki sehpaya koydu ve bu sefer elini alnıma koydu. Birkaç saniye sonra elini alnımdan çekti ve kollarıma dokunmaya başladı. Aniden kolumu geri çektim. "Ne yapıyorsun be?" dedim sorgulayarak. "Üstünü çıkart." dedi. Ne? "Ne saçmalıyorsun?" dedim ama o bunu umursamıyordu. "Çok fazla ateşin var. Nasıl dikkat etmezsin?" dedi ve tişörtümün eteklerinden tutup aniden çıkardı. İçimde siyah bir bluz vardı. O bunu nerden biliyordu? "Sen uzan şuraya bende hemen geliyorum" dedi ve olduğu yerden kalkıp hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. Bende onu izleyerek koltuğa uzandım. Bir su kovasına su doldurdu ve bir tane de bez alıp yanıma geldi. "Ateşim kaçmış?" dedim boş bulunarak. "40'a yakındı." dedi. Çüş. O kadarda değildir canım, yani. Bezi sıktığında alnımın üzerine koyacakken aniden duraksadı. Sonra bezi suyun içine koydu ve bana döndü. "Oturur pozisyonu alır mısın? Tabi eğer iyiysen." Onun dediği gibi oturur pozisyonu aldım ama zorlandım. Neyse ki Yiğit bana yardım etti ve arkama oturup elini saçlarıma attı. Saçlarım iyice karışmıştı fakat o bunu sorun etmeden yavaşça parmağıyla ayırdı. İlk defa biri saçlarıma dokunurken canımı yakmadı. Eliyle saçlarımı taradıktan sonra bileğimde elini hissettim. Elime baktığımda bileğimdeki siyah tokayı almıştı. Daha sonra saçlarımı nazikçe ördü ve az önce aldığı tokayla topladı. Birkaç saniye sonra arkamdan kalktığını hissettim ve sonra eliyle omuzlarımdan tutup hafifçe yatırdı ve bezi alıp sıkmaya başladı. Çok fazla mayışmıştım ve sanırım havale geçiriyordum. O bezi sıktıktan sonra alnıma koydu ve önüme gelen saçlarımı düzeltti. Daha sonra ayaklandı ve tam arkasını döndüğünde elimle bileğini tuttum. Aslında sadece dokunmuştum, istese kendisi gidebilirdi ama gitmedi. O, tam tersine eline temas ettiğim anda aniden bana döndü ve eğildi. "Gitme," dedim ne dediğimi bilmeden. " Beraber uyuyalım." Tam gözlerim kapanırken söylediğim için ne yaptığını göremedim ama yarım dakika sonra birinin varlığı yanıma uzandı ve göğüsünde bana yer açarak uzandı. Bende onun açtığı yere kuruldum ve uyuya kaldım. ... "Elvan, uyanman lazım. İlaçlarını vermem gerek." Duyduğum sese karşılık hafiften mırıldanmıştım. Gözlerimi araladığımda karşımda Yiğit, dün alnıma koyduğu bezin suyunu sıkıyordu. Onu izlediğimi fark etmişçesine hafifçe tebessüm etti. Daha sonra bana döndü ve bezi tekrardan alnıma koyup ayaklandı. Tam arkasını dönüp gidecekken bileğini tuttum. O da tuhaf bir şekilde ona temas etmeme karşılık aniden bana döndü ve benimle aynı hizaya gelmek için eğildi. "Yiğit..." dedim mırıldanarak. "Nereye gidiyorsun?" Sorduğum soruya karşılık hafifçe tebessüm etti. "İlaçların için su getirmeye gidiyordum. Merak etme, hemen döneceğim." dedi ve tekrar ayaklanıp mutfağa doğru yöneldi. O gelene kadar gözlerimi kapatmıştım, biraz zaman sonra gözlerimi araladığımda hala gelmediğini fark ettim. Gözlerimi tamamen açtığımda mutfağa baktım ama mutfaktada göründüğü kadarıyla yoktu. Neredeydi? Hafifçe olduğum yerde dikleşip oturur pozisyonu aldım. Kendime gelmek için biraz süre tanıdım. Daha iyi olduğumda hafifçe ayaklandım. Mutfağa yöneldiğimde tahminlerimde yanılmadığımı gördüm. "Yiğit?" diye seslendiğimde kimse ses vermedi. Bende hole çıkıp tek tek odaları kontrol etmeye başladım ama hiçbir odada ona dair hiç bir iz yoktu. En sonunda tekrar yattığım yere geldim. Telefonu elime aldığımda cidden de kapıda söylediği kadar beni aradığını gördüm. 19 cevapsız arama, 20 mesaj Merak ettiğimden ilk önce mesajlara girdim. Yiğit Komutan: Elvan Yiğit Komutan: İlaçlarını içtin mi? Yiğit Komutan: Sadece kontrol etmek için yazmıştım. Yiğit Komutan: İyi misin? Yiğit Komutan: Elvan. Yiğit Komutan: Elvan neden bakmıyorsun? Yiğit Komutan: Bir sorun mu var? Yiğit Komutan: Elvan. Yiğit Komutan: Gazel. Yiğit Komutan: Arıyorum. 1 cevapsız arama Yiğit Komutan: Elvan Gazel o telefonu açıyorsun. 3 cevapsız arama Yiğit Komutan: O telefonu aç Gazel. 4 cevapsız arama Yiğit Komutan: O içine ettiğimin telefonunu açsana artık. 6 cevapsız arama Yiğit Komutan: Birşeyler var. Yiğit Komutan: Elvan aç şu telefonunu birşeyler oldu. Yiğit Komutan: Başına birşey mi geldi ne oldu bilmiyorum ki! 3 cevapsız arama. Yiğit Komutan: Elvan şu telefu aç artık! 1 cevapsız arama Yiğit Komutan: Oraya geliyorum. Yiğit Komutan: Olduğun yerde dur oraya geliyorum. Görüntülü konuşma Yiğit Komutan: Tamam sakin ol oraya geliyorum ve umarım kapıyı çaldığımda da açarsın. Görüntülü mü konuşmuştuk? Ben neden hatırlamıyorum? Ve o konuşmayı kaydetmişim. Konuşmayı merak ettiğimden vakit kaybetmeden o videoyu açıp izlemeye başladım. İlk baş Yiğit'in kamerası, daha sonra benim kameram açılıyor. Benim kameram simsiyahtı ve sanırım bunun sebebi yere düştüğünden oluyor çünkü tok bir ses duyuyorum. Yiğit o sırada beni sorup, neden mesajlarıma cevap vermediğimi anlamaya çalışıyor, ben ise ağlıyorum. O, sonra bana bakmasını söylüyor. Daha sonra bana kızıl saçlım diye hitap edince ağlamalarım duraksıyor. Daha sonra bana 'isminin anlamını biliyor musun?' diye soruyor. 'Hayır' diyerek cevaplıyorum. İsmimin anlamını açıkladıktan sonra ona 'Bana neden bunu söyledin?' diye sorduğumda bana şu cevabı veriyor ve görüntülü arama sonlanıyor; "Hiç, sadece isminden nefret etmemen için söylemiştim. Çünkü ben sevdim... ... YİĞİT SORGUN Onu aramıştım ama açmadığından sadece telefonumu alarak arabama bindim ve onun evine doğru sürmeye başladım. Telefonumu telefon tutucağına koymayı ihmal etmedim. Son kez onu görüntülü aradım belki açar diye. Bir saniye, Telefonda yanlış görmüyorsam bağlanıyor yazısı görünüyordu. Birkaç saniye sonra hakikatten de telefon açıldı ama Gazel ağlıyordu. Ağlama Gazel, ağlama. Sen şuan her göz yaşı döktüğünde benim içim acıyor. Benim için, lütfen ağlama. "Elvan, bana bakar mısın?" dediğimde ağladığından sesimi duymadı. Birkaç kere daha seslendiğimde duymadığından son çare olarak kızıl saçlım diyerek seslendim. Nolmalde onu da duymaz sanıyordum ama ağlayışı duraksadı. Bende bunu fırsat bilerek ben gelene kadar rahatlaması için onunla konuşmaya başladım. "İsminin anlamını biliyor musun?" diye sordum. "Hayır." dedi. "Elvan'ın anlamı; renk, renkli demekmiş. Gazel'in anlamı ise; latif demekmiş." dedim. Biraz duraksadı. "Bana neden bunu söyledin?" diye sordu çatallı sesiyle. "Hiç," dedim. O sırada onun evinin önüne gelmiştim. "Sadece isminden nefret etmemen için söylemiştim. Çünkü ben sevdim..." Aramayı sonlandırdığımda telefonumu aldım ve daha fazla vakit kaybetmeden arabadan inip kapısını kilitledim. Aparmana girdiğimde asansöre bile bakmadan merdivenleri üçerli çıkmaya başladım. Onun kapısının önüne geldiğimde endişeli olduğumdan sertçe çalmaya başladım. Daha sonra kapı açıldığında karşımda Elvan duruyordu. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Onun gözlerini görünce içim burkuldu ama belli etmeden ona hesap sormaya başladım. ... Ateşi çıktığından bir bez alıp onun alnına koyup gitmeyi planlıyordum ama arkamı döndüğümde bir el bileğimi tutmaya çalıştı. Kim olduğunu bildiğimden belki birşey ister diye hemen ona döndüm ve onunla aynı hizaya geldim. "Gitme..." dediğinde gözleri yavaşça kapanmaya başlamıştı. Normalde lafını çok fazla umursamıyacaktım fakat o "Beraber uyuyalım." dediğinde içimde saçma bir şekilde birşeyler uçuşmaya başladı. İçimden akşam ateşi yükselirse ne olur ne olmaz diye kalmalıyım diyerek kendimi kandırarak çok da küçük olmayan koltuğa uzandım. Asker insanlar olmamıza rağmen koltuk tam da bize göreydi. Bize göreydi Hafifçe ona doğru döndüm ve onun için göğüsümde bir yer açtım. O da bunu fark etmişçesine hemen göğüsüme sokuldu ve sanırım uyuya kaldı. Ben ise sadece onu izliyordum. Neden bilmiyorum ama yarım saattir onu izliyorum. Ve sanırım yüzünün her bir detayını yanlışlıkla ezberledim. Ama bakın, yanlışlıkla. Saate göz ucuyla baktığımda ilaç saatinin yaklaştığını gördüm. Halbuki biraz daha kalmak isterdim çünkü Gazel bana biraz fazla sokulmuştu ve onu uyandırmak istemiyordum. Yine de onu uyandırmadan koltuktan kalktım ve ilk işim onun ateşini kontrol etmek oldu. Sehpanın üzerinden ateşölçeri alıp Gazel'in ateşini ölçtüğümde çok fazla da düşmemiş olduğunu gördüm. "39,8" diye mırıldandım kendi kendime. "Elvan, uyanman lazım. İlaçlarını içmen gerekiyor." Aleti kenara koyup bezi suya daldırdım ve sıkmaya başladım. Mırıldanmaya başladı. O sırada göz ucuyla Elvan'a baktığımda beni izlediğini gördüm. Yüzümde saçma bir tebessüm oluştu. Sıkmayı bıraktım ve bezi alnına koyup ayağa kalktım. Fakat mutfağa yönelicekken Elvan, bileğimi tutup "Yiğit..." diyerek seslendi. Ona döndüm ve eğilip cümlesine devam etmesini bekledim. "Nereye gidiyorsun?" diye sormasıyla hafifçe tebessüm ettim. "İlaçların için su getirmeye gidiyordum. Merak etme, hemen döneceğim." dedim ve ayaklanıp mutfağa yöneldim. Suyu bardağa koyduğumda aklıma birşey geldi. Kahretsin. İlaçları almayı unuttum. Bardağı tezgaha bıraktım ve tam Gazel'e dönüp seslenecektim ki onun uyuduğunu görünce kıyamadım. Sessizce evden çıkıp eczaneye doğru yürüdüğümde uzaktan kapalı olduğunu gördüm. O yüzden askeriyenin eczanesinden ilaçları alıp hızlı adımlarla eve geldim. Çıkmadan rahatsız olmasın diye evin anahtarını almıştım o yüzden onun haberi yokken eve girdim ve yavaşça kapıyı kapatıp anahtarı anahtarlığa koydum. O sırada Elvan'ın odasından sesler geliyordu. Oraya doğru yürüdüğümde Elvan'ın bizim görüntülü konuşmamızı izlediğini gördüm. 'Bana bunu neden söyledin?' diye soruyordu Elvan videoda. 'Hiç,' diyordum. 'Sadece isminden nefret etmemen için söylemiştim. Çünkü ben sevdim.' Video burada bitiyordu. Fakat ben söylediğim o son cümle sayesinde her gün yeniden doğuyordum.
|
0% |