@cemreistee
|
2.BÖLÜM
GEÇMİŞİN TOZLU SAYFALARI HAKAN; Ona tam tokat atacakken Yiğit komutan bileğimi tuttu ve tek bir şey söyledi. "İkile." Tek kelimeydi fakat içinde birsürü tehdit barındırıyordu. Son kez Elvan'a tiksirindirici bir bakış attım ve tesisin içine girdim. Keşke girmeseydim çünkü karşıdan Murat geliyordu. Bu çocuk neden bu kadar neşeliydi ki? "Abi-" "Sana kaç defa söyleceğim Murat?" dedim onun neşesine zıt bir şekilde tepki vererek. "Neyi kaç defa-" "Lan olum biriniz doğru düzgün bana cevap veremiyor mu?!" diyerek olabildiğince sessiz bağırmaya çalıştım. "Pardon abi. Şey diyecektim-" "Ne diyecektin Ali?!" "Ee a-abi unuttum sen öyle bakınca." deyince sinirlerim tavan yaptı ve omuzuna çarparak koridorda yürümeye devam ettim. Daha sonra arkamdan koşuşturma sesleri geldi. "Abi hatırla- Pardon Komutan'ım hatırladım!" diyerek arkamdan koşmaya devam etti. Aslında ne söyleyeceği umurumda değildi ama Ali asla saçma bir şey için peşimde koşmazdı. Adımlarım durdu ve omuzumdan ona baktım. "Ne söyleyeceksin?" dedim sakin olmaya çalışarak. "Polat halletmiş Komutan'ım. Bugün göreve çıktığında vuracaklarmış kızı." dedi benim duyacağım şekilde konuşarak. Bunu söylediğinde yüzümdeki tebessüme engel olamadım. "Tamam Ali. Bir yanlışlık çıkarsa neler olacağını o biliyor." Daha sonra yürümeye devam ettim. "Bakalım daha ne kadar dayanacaksın Elvan?" dedim kendi kendime.
Günümüz;
"Elvan, beni duyabiliyor musun?!"
Elvan'ın gözleri hala kapalıydı. Hayır, yani neden birisi 5 kişiden birini vurmak yerine daha yeni gelmiş kadını vurabiliyordu ki?
Tam tekrar konuşmaya başlayacakken Elvan'ın mırıltısını duydum. "Özür dilerim..." İşte bu son noktaydı. Şimdiye kadar sinirimi kontrol etmeye çalışmıştım fakat bu beni daha fazla sakın tutamazdı. Sinirle time doğru gidiyordum fakat sonradan hafifçe gözlerini aralamış ve bana şunu söylemişti; "diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz Yiğit Komutan." Koşarken aniden adımlarım durdu ve şaşkın bir şekilde ona baktım. "Ne?" dedim ona bakarak. "Komutan'ım! Buraya gelin!" diye bana bağıran Arda ile kendime gelebildim. Daha sonra onların yanına gelip Elvan'ı güvenli bir yere koydum. "Elvan Başkan. İyi misiniz?" dedi Onur fakat Elvan o cümleyi söyledikten sonra gözlerini kapatmış, bir daha gözlerini açmamıştı. "Caner! Amire haber ver yardım çağırsınlar." dedim Caner'e. "Emredersiniz Komutanım!" "Kerim ve Arda! Siz diğer teröristleri halledin. Bir tanesini bile kaçırırsanız bu soğukta sizi 30 tur koştururum. Anlaşıldı mı asker?!" "Emredersiniz Komutanım!" "Onur, senin yanında sağlık ekipmanları vardı. Şuan yanındaysa hepsini çıkart." "Emredersiniz Komutanım." Onur ekipmanları çıkarırken bende Elvan'ın yanına gelmiş, neresinden vurulduğuna bakıyordum. Hafiften oturur pozisyonuna getirdim ve sırtının sağ tarafından vurulduğunu gördüm. "Onur, ben böyle şeylerden çok fazla anlamıyorum. Sen gel bir bak." "Emredersiniz Komutanım." Yanıma gelip yarayı açtı ve enfeksiyon kapmaması için yaranın etrafını temizlemeye başladı. "Teşekkürler asker." dedim ona göz ucuyla bakarak. "Ne demek komutanım." dedi ve yarayı temizlemeye devam etti. Yarım saat sonra buraya askerler ve sağlık çalışanları geldi. Gerekli müdahaleyi yaptılar ve Elvan'ı hastaneye götürdüler. Elvan; Hafiften etraftan sesler duyuyordum. Tam bilincim yerinde olmadığı için kimden geldiğinide ayırt edemiyordum. Yavaş yavaş bilincim yerine geldiğinde birinin kalp atışını duydum. Evet, kalp atışı. Bir saniye. Kalp atış sesi mi? Ben neredeyim? Hafifçe gözlerimi aralamaya çalıştım ama sanki kirpiklerin birbirine yapışmış açılmıyordu. Yavaştan sesleride ayırt etmeye başladım. "Efendim, hasta uyanıyor!" Ne?... "Ne demek uyandı?! Narkoz vermediniz mi?!" "Efendim vurulduğu için uyanmaz belki diye az vermiştik-" "Kahretsin! Sana ne olursa olsun ameliyatta hastaya narkoz verilmesini ögretmediler mi? Çabuk narkoz ver!" Şuan sırtımda sanki koca bir yük varmış gibi hissediyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Kolumda keskin bir sızı hissettim. O sızımdan sonra tekrar gözlerimi kapattım. ... "Bir saniye, eli hareket etti! Uyandı! Uyandı!" Etrafımda bağırış sesleri duyuyordum. Neden bağırıyorlardı ki? Sanki ölümden döndük. Elvan, vuruldun tatlım. Daha sonra yanımda Caner'in sesini duydum. "Elvan, beni duyuyor musun? Elvan!" Ne kadar çok cevap vermek istesemde bilincim tekrardan elimde olmadan gitti. ... "Hâlâ uyanmadı mı?" diye bir ses duydum. Sesin sahibini ayırt edemedim. "Hayır." Kendinden çok emin bir ses daha duydum. Bu ses hemen sağ tarafımdan geldi. "Neden sende askeriye gidip yıkamıyorsun kardeşim. 1 hafta bitecek hala kızın yanındasın. Yoksa..." "Hâlâ rütbeden çıkmadık Arda. Sadece hatırlatmak amacıyla söyledim." Biraz daha konuştular fakat sonra tekrardan uykuya daldım. ... Bir kapı açılıp kapanma sesiyle uyandım fakat gözlerim hala kapalıydı. Sanki kirpiklerim birbirine yapışmıştı. İçeriye gelen kişinin kokusu çok tanıdıktı. O kişi her kimse yanıma oturdu. "Daha yeni fark ediyorum." dedi gelen kişi. Bu sesin sahibini de sanki bir yerden biliyordum. "Sen bir katilsin. Babamı öldürdün." Ne?... "Evet, senin bir katil olduğunu daha yeni fark ediyorum. Babamı sen öldürdün. Sen olmasaydın babam şuan yaşıyor olucaktı." O muydu gelen? "Evet, senin vurulmana neden oldum. Ve hayır bunu söylemekten hiç çekinmiyorum çünkü beni ne kadar arasanda asla bulamayacağın yerde senin ölüm planlarını yapıcağım. Ve babam için senden intikamımı alacağım. Babamda seni sevmezdi zaten. Neyse. Artık önümde hiç bir engel yok miniğim." dedi ve saçlarımı sevmeye başladı. "Unutma, bu savaşta sadece biz ikimiz varız." Elimde olmadan tekrar uykuya daldım. ... Tekrar uyandığımda sanki daha önceden çok daha iyi hissediyordum kendimi. Ellerimi hissetmek amacıyla hafifçe oynattım ve kaşlarımı çattım. Tamam, sanırım iyiyi- "Elvan?" Yiğit miydi o? Hayır, benim yanlış duymuş olmam lazım. "Elvan, beni duyuyor musun?" Ses dahada yakınlaşmaya başladı. Hadi ama, ciddi misin? Gerçektende burada ondan başka kimse yok mu? "Elvan, tekrar soruyorum yoksa ben bakacağım." dediği an gözlerimi açmaya zorladım ve yavaşça gözlerimi açtım. "Gözünü açacağını biliyordum." dedi Yiğit. Kafamı çevirip ona baktım. Yüzünde bir zafer tebessümü vardı. "Nerdeyim?" dedim saate bakarak. "Sence?" diye kısa bir cevap vermeyi tercih etti. "Neler oldu?" diye sordum bu kez. "Hatırlıyor olman gerekiyordu." dedi o da. Sinirlenip "Sana burda soru soruyoruz bir kerecik insan gibi cevap versen olmazdı zaten!" dedim sitemle. "Ben nasıl cevap veriyor muşum?" dedi alayla. "Yeter!" diyerek kalkmaya yeltendim fakat o benden daha hızlı bir şekilde önüme geçti ve sırtıma dikkat ederek beni tekrar yatağa yatırdı. "Dinlenmen lazım. Çılgınlık yapmaya ara ver." "Pardon? Sanane benim çılgınlığımdan? Sana hesap mı vermem gerekiyor?" dedim sitem uygulayarak. "Gerekirse evet. Sana yiyecek almaya gidiyorum," deyip kapıya yöneldi fakat kapıyla arasında 1 adım mesafe kalınca omuzundan bana baktı ve saçma bir tebessümle "Uslu dur." dedi ve gitti. "A Ah. Şaka gibi adam!" diyerek o gelene kadar söylendim. 5 dakika sonra üzerinde çorba olan bir tepsi ile geldi. Tepsiyi kucağımdaki küçük sehpaya koydu ve eline kaşığı alıp üflemeye başladı. "Ne yapıyors-" sözümü bitirmeden kaşığı ağzıma koydu ve çorbayı yutmamı sağladı. Kaşık ağızımdan çıkınca şaşkın bir ifadeyle ona baktım. "Sadece sırtımdan vuruldum. Kolu-" sözüm bitmeden tekrar kaşığı ağızıma koydu ve yutmamı sağladı. "Susta şu yemeğini bir ye be kadın." diyerek homurdandı. Onun homurdanmasına karşılık vermek için tekrar ağızımı açtığımda kaşığı yine ağızımda buldum. Neyse Elvan, bu seferlik o yedirsin. Yemek bitince daha fazla dayanamadım ve kendimi tekrar uykunun kollarına bıraktım. ... Gözümü açtığımda bir sandalyeye bağlıydım. Aman aman nereye geldik bir anda neresi burası lan daha demin hastanedeydim. Tamam şakanın sırası değil. Etrafımda baktığımda sanki bir depodaydım. Ama depo nedense çok tanıdık geliyordu. Yukarıda patlamış ama hala sanki çalışmaya yemin etmiş gibi bir tane sarı lamba vardı. Etraftaki duvarlar küflenmişti. Bir saniye, yoksa... "Tamda üstüne bastın miniğim." Ne?... Tam karşımdaki kapıdan içeriye 'o' girdi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı fakat sanki 'az sonra olacaklardan ben sorumlu değilim' gibi gülüyordu. "Günaydın minik Elvan'ım. Nasılsın?" dedikten sonra psikopatmış gibi gülmeye başladı. "Buraya neden getirdiğini biliyor musun?" dedi zor da olsa gülmesini durdurarak. "Hani sana bir ara seni öldürmek için planlar kuracağımı söylemiştim, hatırlıyor musun?" Evet, maalesef. "İşte, o gün bu günmüş bebeğim!" dedi ve yine psikopatça gülmeye başladı. "Sana ne yapmamı istersin peki?" diyerek sordu sanki cevap vermemi ister gibi. Sustuğumu görünce tekrar gülmeye başladı. Tekrar ve tekrar. Neden susmuyordu? O gülmeye devam ederken derinlerden bir ses duydum. "Elvan..." Yiğit miydi o? "Elvan, uyan." "Elvan." Aniden yataktan sıçrayarak oturur pozisyonu aldım. Sırtımdaki yara acımıştı ama umursamadım. Etrafıma baktığımda halâ hastanede olduğumu gördüm. Sonra yanımda bana bakan Yiğit'i... "İyi mis-" sözünün kesilmesini umursamadan boynuna sarıldım ve nefes almaya çalıştım. Onun elleri ise benim yavaşça sırtıma geldi ve yaraya dikkat ederek okşamaya başladı. "Şşt. Tamam, geçti. Sadece kâbustu..." Sanki onun tarafından sakinleştirilmeye ihtiyacım vardı ve o bunu diyince boynuna sardığım kollarım hafifçe çözüldü. O benim sırtımı okşarken yavaştan mayışmıştım. Oda bunu anlamıştı sanki ve dikkatlice beni yatağa yatırdı. O sırada gözüm kapalıydı. Uyumadan önce son duyduğum ses onun bana dediği şu söz oldu. "Her kim seni vurduysa onu mahvedeceğim ve o ölmek için bana yalvarıcak..." ... Taburcu olduktan sonra eskiden ailemle kaldığım eve gelmiştik. Evet gelmiştik çünkü Yiğit'te benle gelmişti. Ne kadar çok ısrar etsemde sanki yeminini etmiş gibi yanımda durmaya devam ediyordu. Eve girdiğimizde L şeklindeki koltuğa oturdu. Paltomu askılığa asarken "Hâlâ kapım açık yani sana son kez o şansı veriyorum." dedim. "Benim için fark etmez ben gitmeyeceğim." Mutfağa giderken oda ayaklanmıştı fakat adımlarımı sertçe durdurdum ve ona dönüp "Evimde bile rahat dolaşamayacak mıyım?!" dedim. Umursamaz tavırla "Sadece ayağa kalktım neden bu kadar çok tepki verdin?" dedi. "Sürekli ben nereye gitsem peşimden geldiğin için olabilir mi?" "Sana geleceğimi nerden çıkardın?" dedi ve önümden geçerek mutfağa girdi. Şuan büyük ihtimalle sinir krizi geçiriyordum. Mutfağa bende geçtiğimde onu mutfağın küçük balkonunda sigara içerken gördüm. Sigara içiyormuş demek. Onu umursamamaya çalıştım ve yemek yapmaya başladım. O kadar fazla yemeğe odaklanmıştım ki saatin ne kadar çok geçtiğini anlamadım. "Yiğit, Gelde zıkkımlan!" diyerek ona bağırdım ama ses gelmedi. "Yiğit!" Ses yok. "Yiğit?" Balkona baktığımda yoktu. "Yiğit ışınlandın mı lan?" "Hayır." Hemen kulağıma söylenen şeyle çığlık atıp elimi sıcak tencereye değdirdim ve yaktım. "Allah cezanı..." diyerek ona saydırmayı ve elimi üflemeyi unutmuyordum. "İyi misin?" Ona en tip bakışımı attım. "Sence?!" "Hâlâ cevap alamadım." "Yediğin içtiğim haram zıkkım olsun inşaallah." "Ben mi bakayım sen mi söyleyeceksin?" "İyiyim! Lanet..." Aniden masada duran telefonum çalmaya başladı. Masanın yanına gittiğimde babaannemin aradığını gördüm ve hemen açtım. "Alo-" "Kız ben sana neden kaç günden beri ulaşamıyorum?!" Evet. Sıradaki menümüz Anne Azarı. "Babaan-" "Geçen gün aradım bir tane bayan 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.' dedi. Bende tamam kızım görüşürüz dedim kapattım. Daha sonra yine aradım yine aynı şeyleri dedi. En son tekrar aradım yine deyince ben buna bir saydırmaya başladım. Sonra bir tane kadında değişik birşeyler dedi. Yabancı galiba. Onada saydırdım sonra kapattım. Kız ben sana demiyom mu doğru düzgün arkadaşlıklar kur diye. Ne biçim arkadaş onlar?" "Babaanne onlar arkadaşım değil ben sana sonra anlatırım. Tamam mı?" "Tama kızım ama bak arıycam o telefonu açmazsan oraya gelirim." "Sakın gelme," "Anlamadım, sen beni orda istemiyor musun?" "Aaa tövbe hâşâ ben öyle birşey mi dedim? Sen kendini yorma diye dedim ben onu. Sen bana mesaj at en iyisi tamam mı mesajlara dönebilirim." "Neey? Hemen mi geleyim? Tamam kızım gelirim ama benimde işim var hadi kapatıyorum." "Hayır babaan-" Ve o lanet olası bip sesi. "Babaannenle konuşman güzelmiş." dedi Yiğit bana sırıtarak. "Kapa çeneni ve otur şuraya!" dedim sinirle ve bir tane tabak alıp yemek koymaya başladım. İnadına tabağına bol bol koydum. Ki yiyemesin. Tabağı doldurup önüne koyduğunda bir kaşı havaya kalktı ve bana baktı fakat ben hemen başımı çevirip kendime yemek koymaya başladım. Şimdi ye de göreyim. ... "Ben doydum ellerine sağlık." Ağızımı açmış o şekilde ona bakıyordum. Hayır yani daha 5. dakikaya yeni girmiştik. Birde ben daha yeni yarısına kadar bitirmiştim. "A-afiyet olsun." dedim hâlâ şoktayken. Ayağa kalktı ve mutfaktan çıktı. Büyük ihtimalle lavaboya gidiyordu. Bende elimden geldiğince hızlı yemeye çalıştım. Sonra telefonuma babaannemden bildirim geldi. Babaannem: Elvan nasılsın birtanem görüşmeyeli? Babaannem: Seni çok özledim kuşum arıyım bak Babaannem: Sonra bana kızma. Ben: Babaanne daha 5 dakika önce konuşmadık mı? Babaannem: Ne alaka. Babaannem: Sen bana yalan mı söylüyorsun Elvan? Ben: Hayır babaanne estafurullah ben sana ne zaman yalan söyledim? Babannem: Geçen bana paran var mı demiştin yok demiştim ama aslında vardı. Ben: Babaanne o senin yalanlarından biriydi. Babaannem: Hay Allah. Sen görmeden sileyim bari. Nasıl siliniyor bu? Ben: Onun üstüne basılı tutucaksın babaanne sonra üstte sil diyor zaten. Babaannem: Heh. Tamam. Oldu mu? Ben: Oldu babaanne oldu. Hadi kapat sen benim işim var. Babaannem: Tamam kuşum tamam hadi kapat sen seni seviyorum. Ben: Bende seni seviyorum babaanne💗 Babaannem: Kız o pembe pembe şey ne? Ben: Babaanne hani sen cuma mesajında 🙇♀️ bu ablayı koyuyon ya bende bunu koyuyorum. Babaannem: Tamam kuşum ama bak onlar haram haram günah onlar koyma sen o abidik gubidik şeyleri. Ben: Tamam babaanne bende seni seviyorum. Telefonu masaya koyduğumda kapıdan Yiğit geldi. "Ben gidiyorum dikkat et sende." Dikkat et derken? Neler oluyor? "Tamam görüşürüz." Umarım çok görüşmeyiz. Yiğit'i en sonunda evden kovabildiğime sevinmiştim çünkü az kalsın benim evide yiyecekti. Şaka tabiki. Çok yorgun olduğumdan direk kendimi koltuğa attım ve uykuya daldım. ... Gecenin bilmem kaçında kapıma sertçe yumruklar atan biriyle uyandım. Hangi gerizekalı gecenin bir köründe kapıya sert yumruklar geçirir ki? Sarsak adımlarla kapıya yürüdüm ve tam açtığımda Yiğit aniden içeri girdi ve kapıyı kapatıp beni kapıya yasladı. "Yedek silahın var mı?" dedi fısıldayarak. "Neler oluyor?" "Silah var mı Elvan?" dedi alelacele. "Yiğit neler oluyor açıkla." "Son kez soruyorum yoksa ben bakacağım." Gözümü devirdim. Daha sonra bir işaret yaptım ve anlayıp geri çekildi. Tam koltuğa yürüyordum ki camlar patladı ve silahlar ateşlemeye başladı. "Elvan!" Yiğit hemen beni yere yatırdı ve kendiside üzerime çıktı fakat kollarından destek alıyordu. "Kahretsin! Yiğit neler oluyor?" dedim onun bana yakın oluşunu umursamamaya çalışarak. "Hasan'ın sana selamı var Elvan!" diye bağırdı sokaktan birileri. "Hangi Hasan?" diyerek Yiğit bana döndü ve sorgulayan bakışlar attı. "Kruvasan oldu mu!" Bana 'ciddi misin?' der gibi bir bakış attı. "Bilmiyorum. Gerçekten bilmi-" sözümü kesen kapımın tekrar yumruklanması, hatta ve hatta tekmelenmesi oldu. "Elvan, gel koltuğun arasına." dedi ve üzerimden çıkıp koltuğun kenarına geldi ve benide sürükledi. Sürükledi evet çünkü kolumu kopardı. "Silahlar nerde?" Koltuğun arkasından 2 tane tabanca ve mermiler çıktı. Silahları elimize almamız ardından kapım kırıldı. Yaa canım kapım sana ne eziyet çektirdiler öyle... Derinden bir ses sende çok acı çekmedin diyordu fakat görmezden gelmeye çalıştım. Onlara nişan alıp vurmaya başladık fakat benim içimdeki o derinden gelen seste hala devam ediyordu. Dayanamadım ve silahı yere atıp adamların üzerine gittim ve onlara yumruk atmaya başladım. "Elvan! Buraya gel!" Artık ne kadar çok gözüm dönmüşse hepsini dövmüş ve dizlerimin üzerine çökmüştüm. Şunu fark etmiştim, Ben yavaş yavaş abime benzemeye başlamıştım. "Elvan!" "Elvan beni duyuyor musun?" "Elvan!" "Siktir, Elvan ses ver!" "Ben galiba..." dedim fısıldayarak. "Ona benziyorum..." |
0% |