Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Ki̇bri̇t

@cemreistee

 

 

 

 

1. BÖLÜM

 

 

 

 

KİBRİT

 

"Elvan Komutanım! Bir bakar mısınız?"

Bugün içimi hiç iyi şeyler sezmiyordu. Ne zaman içimi kötü bir his kaplasa o gün hep kötü şeyler oluyordu.

Yine içimi kötü bir his kaplamış, o kötü hissi kovmak için dışarıda banka oturmuş, sigara içiyordum. Sigara içersek içimizdeki kötü hisler kaybolur sanıyorum.

Değil mi?

Yani en azından babam o şekilde demişti.

"Elvan Komutanım. Beni duyuyor musunuz?"

Aniden yanımda beliren İlker yüzünden irkildim.

"Efendim İlker."

"Hasan Komutan sizi çağırıyor komutanım. Çok acil olduğunu söyledi.Siz sormadan söyleyeyim. Bende bilmiyorum." Biraz şaşırmıştım. Çünkü Hasan Komutan kimseyi öyle kolay kolay yanına çağırmazdı.

Teşekkür edip cevap vermesini beklemeden aceleyle askeriye girdim. Ezbere bildiğim koridorlardan geçerek Hasan komutanın odasının kapısının önüne geldim. Birkaç saniye kendime zaman tanıyıp kapıyı çaldım. İçeriden komut geldi.

"Gir!"

Kapıyı açınca karşı masada oturan Hasan Komutanı gördüm. Önünde dosyalar vardı ve görünüşe bakılırsa oldukça yoğun gözüküyordu.

"Beni çağırmışsınız komutanım."

Bana baktı ve başıyla onaylayıp çenesiyle önündeki sandalyeyi gösterdi. O genellikle konuşmazdı zaten. Kimsede onun konuşmamasını sorun etmiyordu.

Tedirginliğimi belli etmeden sandalyeye oturdum. O sırada komutanın konuşmasını bekliyordum. Tabi bunu söyleyince biraz garip oldu ama ne kadar az konuşursa konuşsun, yinede bazen uzun konuşmalar yapabiliyordu. Yinede çok tedirgin olduğumdan konuşmaya ilk ben başladım.

"Bir sorun mu var komutanım?" dedim tedirginliğimi belli etmeyerek. Zaten bize bunu öğretmiyorlar mıydı?

"Hayır, bir sorun yok. Sana bir haber vermek için çağırdım." dedi Hasan Komutan.

"Yarın sınıra atanıyorsun. Orda sana ihtiyaçları var."

"Ne?..."

Boşluk... Şuan içinde bulunduğum yerin daha iyi bir açıklaması olamazdı. Burada annem varken ben sınıra gidecektim...

"Yarın sabah yola çıkıyorsun. Bizim özel aracımızla gideceksin. Orada seni karşılayacaklar. Bugün izinlisin. Şimdiden tanıdıklarınla vedalaşsan iyi olur çünkü geri dönemeyebilirsin. Çıkabilirsin."

Sarsak adımlarla odadan çıktım. Şuan ne yapacağımı bilmiyordum. Burada en değerli sevdiğim tabiki kimsem yoktu fakat annemi burada yalnız bırakamazdım. O adamla burada onu yalnız bırakamazdım.

Burada hiçbir eşyam yoktu o yüzden direk askeriyeden çıkıp anneme gittim. Apartmanın merdivenlerini üçer üçer çıkıyordum. Dairenin önüne geldiğinde kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra karşımda annemi gördüm ve hemen ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

"Elvan, birşey mi oldu?"

"Birşey yok anne. Sadece göreve gitmem gerekiyormuş. Eşyalarımı toplamak için geldim." Hayır anne, kızın sınıra gidiyor ve son kez de olsa seni görebilmek için geldi. Belki bir daha geri dönemez diye...

"Tamam kuşum dikkatli ol tamam mı? Ne zaman gidiyormuşsun? "

"Yarın sabah gidiyormuşum. Merak etme dikkatli olurum."

Odama belkide son kez girdim ve kapıyı kapattım. Sağ taraftan dolabımın kenarından valizimi aldım ve dolabı açıp birkaç parça eşya koymaya başladım. Valizimi hazırladıktan sonra dolabımın karşısında bulunan yatağa kendimi attım ve belkide son kez uykuya daldım.

 

SABAH:06.00

 

"Elvan bak dikkatli ol yavrum tamam mı hemen işini bitir gel eve"

 

Annemin beni yolcu etmesini istemiştim çünkü, nedenini bence tahmin edebiliyorsunuz. Anneme beni yolcu etmesini istediğimi söylediğimde ilk şaşırmıştı, sonra duygulanıp ağlamıştı.

 

"Tamam anne en kısa zamanda gelirim merak etme." Hayır anne belkide gelemeyeceğim.

 

Arabaya eşyalarımı doldurdum ve son kez anneme sarıldım. Hayır, neden içimden sürekli son kez diyordum ki? Öleceğime neden bu kadar emindim?

 

Sarıldıktan sonra arabanın arka koltuğuna oturdum. Araba hareket etmeye başladıktan sonra arkama baktım ve annemin arkamızdan su attığını gördüm. Daha sonra önüme döndüm ve camdan dışarı seyretmeye başladım.

 

...

 

"Komutanım, geldik."

 

Hafiften ayılmaya başladığımda gelmiş olduğumu gördüm. Arabayı kullanan kişiye teşekkür edip arabadan çıktım ve bagajdan çantamı aldım ve askeriyeye yürümeye başladım. Güvenliğin önüne geldim. Güvenlik uyuyordu.

 

"Şey, merhaba?"

 

Güvenlik, hafiften gòzlerini açtığında karşısında beni görünce irkildi. Sonra toparladı.

 

"Pardon, kim için gelmiştiniz?" dedi.

"Ben, buraya atanmıştım." dedim ona hatırlatmak suretiyle.

Güvenlik aydınlandı ve "İsminizi ve soyisminizi alabilir miyim?" dedi.

"Elvan Gazel DÖNE" dedim. Soyismimi söylerken biraz tiksinmiştim.

Güvenlik onaylayan mırıltılar çıkardı ve telsizden birini çağırdı. Birkaç dakika sonra askeriyeden çıkan uzun boylu, heybetli biri görüş alanıma girdi. Saçları ensesinde bitiyordu. Boyu herhalde 2 metre filan olmalıydı. Siyah tişörtü kol kaslarını belli ediyordu.

Yanıma geldiğinde selam verdi ve çantamı alıp askeriyeye yöneldi. Ne olduğunu anlamadım ve bende peşinden koşmaya başladım.

"Hey, nereye gidiyorsun?!" dedim ona yetişmeye çalışırken. Oda sesimi duydu ve adımları durdu. Bana omuzundan baktı.

"Komutanımız sizin eşyalarınızı odanıza koymamı ve konuşmamayı emretti. Maalesef konuşamam." dedi ve bu sefer biraz daha yavaş yürümeye başladı.

Onun bu söylediğine bir anlam vermeye çalışırken odama varmıştık. Adam valizi kapımın önüne koydu ve bana baktı.

"Aynı timdeyiz. İlk ben sizle tanışmak isterim. Her ne kadar komutanımız bana sizinle konuşmayı yasaklasada." dedi ve göz kırpıp bana elini uzattı. "Ben Caner Öztan. Soyisminizi söylemesenizde olur."

Onun elini tuttum ve "Bende Elvan Gazel. Soyismimi söylemeyi tercih etmiyorum. Tanıştığıma memnun oldum" dedim.

Bana son kez selam verdi ve ortamdan ayrıldı. Bende içeri girdim ve eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Yerleştirdikten sonra kaybolmamayı dileyerek tesisten çıktım ve bahçede boş bir banka oturdum.

Sağ cebimden sigara kutusunu çıkardım ve bir tane sigara alıp geri yerine koydum. Sol cebimi yokladığımda kibritimide çıkardım ve sigaramı yaktım. İçerken yanıma birisi daha oturdu ve bana bakmaya başladı. Nolmalde hiç sorun etmezdim fakat bende bu sefer ona döndüm ve ona ters bakışlarla bakmaya başladım. Daha sonra konuşmaya başladı.

"Beni hatırlamıyor musun onca yaşananlardan sonra?..."

Onu her kim dediyse, ses çok tanıdıktı. Onu diyen adama baktığımda boğazımda bir yumru oluştu...

15 YIL ÖNCE

"Lütfen," demiştim bakkal amcaya. "Azıcık ekmeğin ucundan koparsam? Söz size parasını vereceğim."

"Olmaz," demişti. "Şimdi abini çağırmadan git buradan."

"Tamam, gidiyorum ama nolur abime söylemeyin. Çok kızar..."

O gün ilk defa birine yalvarmamıştım. Abim bana her vurduğunda, her tokat attığında, her bana dokunduğunda onada yalvarmıştım.

O gün eve geri dönüp birşey olmamış gibi davranmaya çalışmıştım. Fakat abim eve döndüğünde ilk yaptığı şey bana tokat atmak olmuştu. Sonra saçımdan tutup beni odanın içine götürüp saatlerce dövmüştü.

Bir ara;

"Abi beni neden sevmiyorsun?" demiştim.

"Seviyorum ya." diyerek cevap vermişti.

"Ama arkadaşlarımın abileri onları böyle sevmiyor." demiştim.

"Sen bunu hak ediyorsun." demişti ve bana yine tokat atmıştı ve o gün beni aç bırakmıştı.

 

Günümüz...

"Beni hatırlamıyor musun yoksa bunca yaşananlardan sonra?..."

Onu her kim dediyse, sesi çok tanıdıktı. Onu diyen adama baktığımda boğazımda bir yumru oluştu. Oda bunu fark etmiş ve tek yaptığı kahkaha atmak olmuştu.

"Seninle uzun zamandır görüşmek istiyordum ama bil bakalım buna kim izin vermiyor?"

Düşündüm. Ben düşündükçe o dahada kızgın olmaya başlamıştı. Aniden ayağa kalktı ve;

"Konuşsana be kadın!" deyip bana sert bir tokat atmasıyla kafam sol tarafıma düştü.

Evet, tam tahmin ettiğim gibi bana buradada tokat attı. Ne zaman atmadı ki? Arkadaşlarımla oyun oynuyorum diye tokat atmıştı bir keresinde. Beni sevmediğini düşündüğüm zamanlar 'yeterki o beni sevsin' diyerek ona makarna yapmaya çalıştığımda beni yakalamıştı ve o zamanda tokat atmıştı.

"Konuşsana neden hala susuyorsun?!" diyerek bana bağırmaya devam etti ve tam yine bana vuracağı sırada bir el onun benim için zararlı olan elini tuttu.

"İkile." Tek kelimeydi ama içinde bir sürü tehdit bulunuyordu. O da bunu fark etmişti ve bana son kez tiksinerek bakıp gitti.

'O' dedim bilerek. Abi demedim veya ismini söylemedim. 'O' dedim çünkü varlığından bile nefret ettiğim o adamın ismini dudaklarının arasında istemiyordum. İsminide hiç bilmemiştim ki. Çünkü bana hiç küfür haricinde başka bir kelime kullanmayı istememişti.

"İyi misin?"

Göz ucuyla hemen yanımdaki kişiye baktım. Oda dikkatli bir şekilde beni inceliyordu. Ne yaptığını anlamamıştım o yüzden "Bunu yapmak zorunda değildin." dedim.

"Soruma hala cevap vermedin." demeyi tercih etti.

"Teşekkür ederim" dedim.

"Beni duyuyor musun?" dedi ve elimin tersini alıp incelemeye başladı. Onun bu hareketiyle irkildim ve hemen kolumu çekip ona doğru döndüm.

"Ne yapıyorsun?" dedim sitemle.

"Bana iyi olup olmadığını söylemedin bende kendim bakmayı tercih ettim. Son kez soruyorum ve eğer cevap alamazsam kendim bakacağım."

Bu kimdi ki bu kadar emin konuşuyordu?

"Sen kimsin ki bana bu şekilde davranıyorsun?" dedim.

"Kim olmamı isterdin?" dedi bu defa.

"Neden soruya soruyla karşılık veriyorsun? Sana şurada soru soruyoruz." dedim sitemle ama bu sitemimi hiç umursamadı.

"5 dakika içinde toplanıyoruz hazırlan." dedi ve banktan kalkıp askeriyenin içine girdi.

Arkasından aval aval baktım.

Evet.

Tam anlamıyla aval aval baktım çünkü kendisinin konuşma türüyle hayatım boyunca karşılaşmamıştım.

...

"Rüzgâr Timi, toplan!"

Evet, timimizin ismini Rüzgar Timi'ymiş. Eski tim isminden daha güzeldi bence. Ve timdeki herkesle tanıştım.

Rüzgâr Timi kim miydi?

Astsubay Kıdemli Üstçavuş Yiğit SORGUN

Astsubay Üstçavuş Elvan Gazel DÖNE

Astsubay Kıdemli Çavuş Arda AYKURT

Astsubay Kıdemli Çavuş Onur DURMAZ

Astsubay Çavuş Kerim BAYKAM

Astsubay Çavuş Caner ÖZTAN

Biz 6 kişi bordo bereliydik. Ölsek bile yakınlarımızdan başka kimse bilmezdi.

"Rüzgâr Timi! 2 saat sonra göreve çıkıyoruz! Herkes 2 saat sonra burada olsun!"

"Emredersiniz Komutanım!"

Herkes dağılmıştı. Bende bahçede dolaşmak maksadıyla arkamı döndüğümde bir vücuda çarptım. Her saat antreman yapıyordu sanırım çünkü kafam acımıştı. Elimle kafamı ovuştururken geriye çekilip kimin bana çarptığını görmeye çalıştım.

Oydu. İsmini henüz yeni öğrenmiştim.

Yiğit

Telaffuzu çok güzel bir isim.

Göz göze geldiğimizde ilk kimse birşey demedi. Sonra o konuşmaya başladı.

"Bana çarptığın için şimdiye kadar özür dilemiş olman lazımdı Elvan Komutan"

Ne?

"Asıl sizin bana çarptığınız için özür dilemeniz gerekiyor Yiğit Komutanım."

Bir kaşı yukarıya kalktı ve hala ciddi yüzünü bozmadı.

Ahh, hadi ama. Benden özür bekliyor Elvan. Neden hala özür dilemiyorsun ki?

Ha anladım. Gurur meselesi diyorsun yani.

"Öyle mi diyorsun?" dedi bir şeyden emin olmak istermiş gibi.

"Evet, o şekilde diyorum." dedim çenemi yukarı dikip.

"O halde," dedi. İlk baş uzaklara baktı. Daha sonra bana döndü ve "bir oyun oynayalım." dedi.

Hadi ama Elvan, çocuk muyuz?

"Birbirimizden belliki özür dilemeyeceğiz. Kimse, birbirinden özür dilemeden önce o kişi yardımlara kapalı olucak. Yani mesela senin bir şeye ihtiyacın var ve benden yardım istiyorsun. Özür dilemeden ben sana yardım etmeyeceğim. Aynı şey benim içinde geçerli. Ne diyorsun, var mısın?"

Biraz düşündüm ve yüzündeki tebessümüme engel olamadım.

"Tamam, anlaştık."

...

"Hadi be Caner, sanki dağlarda ilk defa yürüyüşe çıkıyorsun."

"Belki ilk defa çıkıyorum Kerim? Sen benim ne zaman dağa çıktığımı mı ezberliyorsun yoksa?"

Evet, şuan 6 kişi dağlarda dolaşarak detaylarını bilmediğim bir göreve çıkıyorum.

"Uff, yoksa Kerim sen..."

"Tim!" diyerek bağıran Yiğit'ten ben bile irkilmiştim.

Daha sonra kimse konuşmadı ve bir süre bu şekilde ilerledik. Fakat daha sonra yanımdaki çalılıklardan bir ses işittim. Yürümeyi bıraktım ve çalıya odaklandım. Bunu Yiğit'te fark etmişti ve yavaşça çalılıklara doğru yürüdü. Herkes çalılığa odaklanmışken ben etrafıma bakıyordum ve sonra hemen bizim üzerimizdeki dağın en tepesinde bir keskin nişancı olduğunu fark ettim.

"Keskin nişancı var!" diyerek onları uyardım ve hepimiz ayrılarak bir tarafa koşup siper almaya başladılar. Ben ve Yiğit bir kayanın arkasındaydık.

Aman ne tesadüf

Daha sonra çatışma başladı. Tahmin ettiğim gibi çalılıkların arasından teröristler çıkmaya başladı. Kulaklıktan Arda'nın sesi geliyordu.

"Şimdi seni nasıl beceriyorum gör. Şansına timde kadın var küfredemiyorum."

"Olum sen nolmaldede zaten küfretmiyorsun ki." diyerek kulaklıktan araya girdi Onur.

"Kapa çeneni Onur."

Bu sıradada Caner araya girdi.

"Komutanım bayağı fazlalar. Yukarı çıkayım mı?"

"Şimdilik gerek yok. Biraz daha bekleyelim." dedi Yiğit.

"Emredersiniz Komutanım."

Daha sonra tuhaf bir şekilde teröristler kendini silahların önüne atmaya başladılar. Bu tuhaflığı bir tek ben fark ettim. Çünkü tayin olmadan öncede içimde sıkıntılar vardı. Şuan hissettiğim sıkıntı ise o histen bir farkı yoktu.

Daha sonra tüm teröristler vuruldu ve geriye biz kaldık. Herkes yerinden çıkıp ortaya yöneldi fakat benim içimdeki sıkıntı gittikçe büyüyordu. O yüzden biraz geriden yürüyüp bir sorun olup olmadığını kontrol ediyordum.

"Komutanım, devam mı edeceğiz yoksa bunu amirlere bildirmeli miyiz?" diye sordu Caner.

"Sonra cevap veri-" tam o sırada bir yerden tek bir ateş geldi.

Tek bir kurşun.

O kurşun benim içindi.

O kurşun benim sırtıma geldi.

Önce kimse bir kurşunun bize isabet etmiş olduğundan emin olamadı ama ben dizlerimin üzerine çöküp yere yığıldım.

"Elvan!"

Çatışma tekrar başladı ve Yiğit bana doğru koşmaya başladı.

Son gördüğüm şey Yiğit'in bana doğru koşan bedeni oldu.

Hemen üzerime eğilmesinin ardından ellerini bacaklarımdan ve kurşunun isabet ettiği yere dikkat ederek belimden geçirip kucağına aldı ve diğerlerine koşmaya başladı.

"Elvan, beni duyuyor musun? Elvan!"

Hafiften gözlerimi araladım ve bilincim kaybolmadan önce ona son kez birşey söyledim.

"Özür dilerim..."

 

 

Selammmmm

 

Bu benim ilk hikayem olucak ve gerçekten yazmak ve düşünmek çok zor.

 

Lütfen diğer insanlarada bu hikayeyi önerebilir misiniz? Çok beğenilirse kitap yapmayı düşünüyorum çünkü. Yorumlarda fikrinizi belirtmeyi unutmazsanız sevinirim💗

 

 
























 

Loading...
0%