@cemreistee
|
Selamkinee Bu hikayenin anlamı benim için çok önemli. Hatta ve hatta eğer bir kitap basacak olsam bu kitabı basardım. Neden bilmem ama ben bu kitapta çok iyi bir gelecek görüyorum 😉 Bölümleri ne sıklıkla yüklerim bilmiyorum çünkü sınav haftamdayım ve Lgs var. Yani belirli bir gün veremiyorum. Ama en fazla ayda 1 kere bile olsa bölüm atarım. Oda en kötü. Neyse, daha fazla uzatmadan yeni kurgumuza geçelimm. Başlangıç tarihini buraya alabilir miyizz?
1. Bölüm
TUHAF KUTU
"Sen ciddi misin ya?!" diyerek evde bağırmaya başladım. Tamam, evde neden bağırdığımı falan soruyorsundur herhalde. "Kızım bağırıp durmasana! Sonra senin yüzünden şikayete geliyorlar." diyerek Simge de bana bağırmaya başladı. "Ne oldu da yine bağırıyorsun?" Simge odaya girdiğinde onu fark etmeden yatağın üzerinde zıplayıp bağırmaya devam ediyordum.Fakat aynı saniyeler içerisinde kafama gelen yastıkla dengemi kaybedip yağatın üstüne düşüp anca kendime gelebildim. Biraz acımıştı ama şuan hiç umurumda değildi. O da hemen yatakta yanıma oturup "Ne oldu?" diye sordu. Simge hem benim yurt arkadaşım, hem de en iyi arkadaşımdı. Daha biz doğmadan önce ailelerimiz arkadaş olduğu için o da benim en yakın arkadaşım olmuştu. İlkokul ve ortaokulu beraber okumuştuk ama liseyi tutturamamıştık. Ben ise bursluluk sınavlarına girerek kendimi geliştiriyordum. Heyecanla ona dönüp "Ay Simge hani ben geçen bursluluk sınavına girmiştim ya," dedim ama benim sorduğum soru, onun kaşlarını çatmasına sebep oldu. "Hangi bursluluk sınavı?" "Ya kızım üç ay önce girdiğim sınav var ya." "Hangisi ki? Sen sürekli bursluluk sınavlarına girdiğin için ben hangisi olduğunu karıştırıyorum." dediğinde hayatı boyunca gördeği bakışı attık ona. "Ya tamam özür dilerim ama ciddiyim. Gerçekten karıştırıyorum." dediğinde bu seferlik boş verdim. Hatırlaması için "Özgürlük Koleji" diye hatırlattım. "Hee, o muydu?" dedi umursamazca ama sonrs ne dediğimi anlayabildi. "Ciddi misin kızım?!" diyerek o da bağırmaya başladı. "Hani şu zengin ailelerin o okula yolladıkları o okul mu?!" Özgürlük Koleji. Neredeyse ülkenin tüm varlıklı ailelerin çocuklarını yolladığı o okul. Hatta bazen varlıklı ailelerinde okula kayıt yaptırmaya parası yetmediği o okul. Geçen aylarda düzenlenen bir bursluluk vardı ve bende şansımı denemek için sınava katılmıştım. Sınıfta en fazla on kişi vardı. Sebebini sınava girdikten sonra anlayabilmiştim. Sınavı bir hayli zordu. İkimizde bağırıp çağırmaya devam ederken, aniden kapımızın çalmasıyla ikimizde birbirimize bakmaya başladık. Bu bakışmanın anlamı, ikimizden birimizin kapıyı açmasıyla ilgiliydi. En sonunda ben yataktan kalktım ve kapıya yöneldim. Simge de arkamdan geliyordu. Kapıyı açtığımda, karşımda genç bir çocuk duruyordu. Üzerinde kırmızıya kaçan kazağı, altında gri bir eşfortman vardı. Saçları hafif sarı duruyordu. Elinde bir tane kutu taşıyordu. "Eflin Paye Avcı siz misiniz?" ikimize bakmaya başladı. "Buyrun?" dedim sorgulayarak. Bu adam beni nerden tanıyordu? Daha doğrusu ismimi nerden biliyordu? Adam elindeki kutuyu bana doğru uzatarak "Aşağıda bir size vermemi istemişti." dedi. Tanıyor muyuz Eflin? Tereddütle kutuyu elime aldım. Kutu çok büyük de değildi, çok küçükte. "Teşekkürler." dedim kutuyu incelemeye devam ederken. "Bir şey değil. İyi akşamlar." dedi ve apartmanın merdivenlerinden yukarı doğru çıkmaya başladı. Simge kapıyı kapatırken, "Adamı tanıyor musun?" diye sordu. "Hayır." dedim odama geçip yatağa otururken. Birkaç saniye sonra Simge elinde makasla yanıma oturup makası bana uzattı. "Ya kutunun içinden bomba çıkarsa? Ya hayatımızın aslında son gününü yaşıyorsak?" diye tedirgince sordu Simge. "O zaman hayatımızın son gününü yaşarız." dedim kutunun bantını sökerken. Kutuyu açtığımda içinde bir adet defter, iki adet öğrenci kartı, bir adette not gördüm. "İki tane öğrenci kartı mı? Kutunun bize geldiğinden emin misin?" diye sordu. Kartı elime aldığımda hakkatten de hem Simge'nin, hem de benim kişisel bilgilerimizin olduğunu gördüm. Simge de bunu görmüş olmalı ki elimden aniden kartıları aldı ve sevinç çığlkları atmaya başladı. Tebessüm ettim bu duruma. Daha sonra kutunun içinden az önce gördüğüm kitabı aldım. Biraz tozluydu isim yazılan yeri. Kaç sene kutunun içinde kalmıştı, kim bilir? Orayı sildiğimde, kitabın ismi ortaya çıktı. İmkansızı Başarmak Sayfaları incelediğimde, değişik tarihler yazıyordu. O tarihlerin de altında, bazı yazılar. 19 Ocak. İlk deneyin salınması. Bunlar neyden bahsediyorlar Eflin? "Eflin!" Simge bağırmaya ve yatakta zıplamaya başladı. "Ya şimdi biz beraber mi okuyacağız!" Kafamı evet anlamında salladım ve kitabı kutunun içerisine geri koydum. Daha sonra notu elime aldım. Açıp, okumaya başladım. Başında bir tarih vardı ve sanırım bugünün tarihiydi.
12 Ocak Merhaba Eflin Paye Avcı ve Simge Doğru. Umarım bu kargo size ulaşmıştır. İçinde iki tane öğrenci kartı görmeniz lazım. Bu size benden olsun. Arkadaşını yalnız bırakmak istemezsiniz, öyle değil mi? Yarın yola çıkacaksınız. Evin önünde bir araba duracak. Saat yedide hazır olmanız gerekiyor. O araba, sizi okulun yurduna götürecek. Dersleriniz çarşamba günü başlayacak, yani üç gün ders yok. Yurtta sizi yönlendirecekler. Saygılarımla,
OKUL MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇELİK
Bir sorun vardı sanki ve ben bunu gözden çıkarıyordum. Mektupta başka birşey yazmıyordu. "Eflin!" diyen Simge'nin sesiyle irkildim. "Hadi ne duruyorsun, yarın için hazırlanmamız gerekiyor." Kolumdan çekiştirerek ortak olan dolabımızın önüne getirdi. Dolabımızın üzerinden bavullarımızı indirdik ve tüm eşyalarımızı doldurmaya başladık. Tabii zar zor kapanmıştı. "Saat on bir olmuş Eflin, ne bekliyorsun?" dedi Simge ve kendini yatağa attı. "Yarın çok güzel olacak, ben inanıyorum." "Bu kadar emin olma. 'Yarınlar hep güzel olacak denir.Oysa bugün, dünün yarını değil midir?' diye bir söz var. Sen seversin Victor Hugo'yu. Bu da onun sözü işte." diye söylediğimde ise, kafama gelen kendi yastığımla susturuldum. Göz devirmiştim ve büyük ihtimalle görmemişti. Her ne kadar heyecanlı olsam da, içimde kötü bir his vardı. Hislerim, beni şimdiye kadar yanıltmamıştı. Odamızın ışığını kapattım ve yerden yastığımı alıp yatağa girdim. Yastığımı silkeledim ve başımın altına koyup gözlerimi kapadım. "Umarım," dedim kendi kendime. "Umarım yarın çok güzel bir gün olur." Umarım Eflin... ... "Hadi geç kaldık, adam aşağıda bizi bekliyor!" diyerek söylene söylene bavulları taşıyan Simge'ye baktım. "Ne bakıyorsun öyle bayramda para beklerken eline şeker konulmuş gibi?" demesiyle kıkırdadım. "Tamam, sen aşağı in. Benim küçük bir işim var." Simge, aşağıdaki adam beklemesin diye umursamamıştı. Kapıdan çıktı ve kapıyı aralık bırakmıştı. O gittikten birkaç saniye sonra bende kapıya yöneldim ve aralıktan birinin olup olmadığına baktım. Kimse yoktu. Bunu fırsat bilerek, yavaşça kapıyı kapattım. Elimi cebime attım ve telefonumu elime aldım. Sadece küçük bir araştırma yapmam gerekiyordu. Hızlı olmam lazımdı yoksa Simge, bu durumdan şüphelenip beni yakalayabilirdi. İnternette okulun ismini arattım ve oradan okulun internet sayfasına girdim. Yukarıda, sağda duran üç çizgiye tıkladım. Seçeneklerden ise tarihçeye tıkladım.Birkaç saniye sonra, yukarıda bir pencere oluştu. Pencereye girdiğimde, okumaya başladım. Görünrde bir sıkıntı yoktu. Hatta belki gizli bir mesaj vardır diye baştan sona kaç defa okuduğumu hatırlamıyordum. Dikkatimi bozan şey ise, Simge'nin beni aramasıydı. Sessize aldım ve telefonumu kapattım Oflaya puflaya kapıyı açtım. Fakat açtığımda merdivenlerden inen, dün kapıma gelip kargoyu veren çocuğu beklemiyordum. O da beni beklemiyor olucaktı ki, hafifçe duraksadı. Aramızda birkaç adım vardı. Elini hafifçe kaldırdı ve "Selam." dedi. Daha sonra ikimizin de gözleri, boynumuzda asılı duran öğrenci kiliğine takıldı. Aynı kimliklere sahiptik. Bu da demek oluyordu ki, aynı okula gidecektik. Tekrar göz göze geldik. "Selam." dedim onun gibi elimi kaldırmayarak. Daha sonra kırmızı Converse ayakkabılarıma uzandım. "Eee, şey demek istemiştim. Sanırım aynı arabayla gidiyoruz. O halde, bana eşlik etmek ister misin?" Arkamdaki kapıyı kapattım ve ona döndüm. "Arkadaşım bekliyor, belki sonra." dedim ve merdivenlerden aşağı indim. Apartmanın önünde, siyah bir araba duruyordu. Camları siyahtı ve içini göstermiyordu. Arabanın arka kapısını açtım ve ilerleyip en uca oturdum.Simge, ön koltuğa oturmuştu ve sosyal medyada dolaşıyordu. Bir süre sonra yanıma, az önce kapıda karşılaştığım çocuk bindi ve kapıyı kapattı. Kapının kapanmasıyla araba hareket etmeye başladı. Sanki bizi çabucak okula bırakmaları gerekiyordu. Belki de başka öğrenciler de vardı. Emin olmak için sordum; "Affedersiniz," dedim ve bana aynadan bakmasını sağladım. Bana baktıktan sonra konuşmaya devam ettim; "Bizden başka öğrenciler de var mı?" dediğimde anlamadığını ifade eden boş gözlerle bana baktı. "Yani, bizim gibi alınacak öğrenciler." diyerek anlamasını kolaylaştırdım. "Hayır." dedi ve yola bakmaya devam etti. O zaman neden aceleci davranıyordu? ... "Eflin, geldik." Birinin beni uyandırmasıyla kendime geldim. Dün akşam stresten, uymaya fırsat bulamamıştım. Gözümü açtığımda, yanımdaki çocuk, bana bakıyordu. Sanırım, o beni uyandırmıştı. Hafifçe olduğum yerde toparlandım. Yanımdaki camdan dışarı baktığımda, notta bahsedilen yurtta olmamız lazımdı. Fakat aniden camımın önünde beliren Simge'yle irkildim ve geri çekildim. Simge ise, beni korkuttuğu için dışarıda kahkaha atıyordu. Göz devirdim ve kapıyı sert bir şekilde açtım. Simge, son anda geri çekilmişti. "Tamam, sakin. Şaka yaptım." dedi zar zor. Ben ise arabanın arkasına doğru yönelmiştim. Bagaj açıktı. İçinden iki tane bavulumu aldım ve yurda doğru yürümeye başladım. "Hey! Beni bekle Eflin!" diye arkamdan bağırsa bile umursamadım. Binaya giriş yaptığımda, beni karşılayan bir tane kadın gördüm. Elinde, bir tane liste vardı. "Merhaba, hoşgeldiniz. İsminizi alabilir miyim?" diye sordu. "Eflin," dememle, yüzündeki tebessüm daha da büyüdü. "Buyurun, bende sizi bekliyordum. Ama," dedi ve elindeki kağıda göz attı. "Burada iki kişi olduğunuz yazı-" derken kadının sözünü, "Geldiim! Geldimm!" diyen, elinde üç adet bavul taşıyan Simge bozdu. Nefes nefese kalmış gibiydi. O yüzden kadın tekrar bana döndü ve "Arkadaşınızın ismi neydi?" diye sordu. "Simge," dedim. Anladığına dair mırıldandı. Daha sonra arka tarafındaki asansörü gösterdi. "Üçüncü kat, 456. oda. Bir şey isterseniz odanızdaki telefondan biri tuşlayabilirsiniz. İyi günler." Bavullarla asansöre yöneldik. O sırada Simge ise sürekli söyleniyordu. Asansör kapısı açıldığında, içerisinin geniş olduğunu gördüm. Bizim açımızdan iyiydi. Yoksa başka türlü bavullarımızı nasıl asansöre sığdırırdık, bilmiyordum. Asansöre girdik ve kapının kapanmasını bekliyorduk. Tam kapanacakken araya bir el girdi ve asansörün kapısı tekrar açıldı. Kapının ardında, az önceki arabada olan çocuğu gördüm. Son anda yetişmişti. "Tekrar merhaba." dedi ve benim sağıma geçti. Simge ise, solumdaydı. Asansörün kapısı sonunda kapanınca, yukarı doğru çıkmaya başladı. Şimdi fark ediyordum. Çocuk, herhangi bir katın düğmesine basmamıştı. "Gideceğin kat, üçüncü kat mı?" diye sorduğumda, o bana dönmüştü ama ben karşıya bakıyordum. "Evet, 455. odada kalıyorum. Siz?" diye sorduğunda ben birşey demedim ama yanımadaki Simge, soruyu cevaplamaya daha hevesli duruyordu. "Ciddi misin, bizde 456. odada kalıyoruz!" dedi yanımda duran çocuğa. "Ha, bu arada. Ben Simge, bu aramızda duran da Eflin. Eflin Paye." Çocuk, yeni bir ikinci isme sahip olduğumu duyunca, tek kaşının havaya kalktığını hissettim. "Memnun oldum. Bende Kaya. Eflin gibi ikinci bir isme sahip değilim" dedikten sonra Simge yine abartılı bir şekilde gülmeye başladı. Yandan ona bir bakış attığımda, aniden gülmesini kesti. "Pardon ben, şakaya gülmüştüm. Komik değil miydi? Bence komikti. Bir saniye, şaka mı yapmıştın?" Bu sefer Kaya güldü. "Sakin ol. Zaten şaka yapmıştım ama komik olup olmayacağından emin değildim. Senin sayende anlamış oldum." O sırada asansörün kapısı açılmıştı. Bende tam bavuluma yönelmiştim ki bende önce Kaya tuttu bavulumu. "Yardım etmemi ister misin? Seni taşırken görmüştüm, zor taşıyordun." Olduğum yerde dikleştim. "Saol." dedim ve asansörden çıktım. Kaya da benim arkamdan geliyordu. "Hey! Beni burada yalnız bırakmayın. Asıl bana yardım etmeniz lazım, Ona değil! Ben üç bavul taşıyorum!" Simge'yi duymazlıktan gelerek koridorda yürümeye devam ettim. Bir süre sonra oda numaram göz açıma girmişti. Odamla benim aramda birkaç adım mesafe varken durdum ve arkama döndüm. "Bundan sonrasını ben hallederim. Teşekkür ederim." dedim. Kaya, elindeki bavullarımı yere bırakmıştı. "Sorun değil. Bu arada, tanıştığıma memnun oldum Eflin." dedi ve elini bana uzattı. Ben ise hiçbirşey yapmadım. Sadece izledin. O da, tam vazgeçip elini indiriyordu ki elimi uzattım ve tutup hafifçe sıktım. "Bende memnun oldum, Kaya." Ellerimiz ayrıldıktan sonra ben bavullarıma yöneldim. O ise yanımızdaki kendi odasına girdi ve kapıyı kapattı. Tam odama girecekken koridorun başında Simge'yi üç bavulu zar zor taşırken gördüm. Umursamadım yine. Odaya girdiğimde odanın orta büyüklükte olduğunu fark ettim. Sağ tarafta, duvara dayalı bir ranza duruyordu. Hemen onun yanında ise iki tane masa. Masanın üzerinde orta büyüklükte bir cam vardı ve bence manzarası uzaktan çok güzel görünüyordu. Sol tarafta ise normal dolaplar ve bir tane lavabo kapısı duruyordu. Seçtiğim dolaba doğru yöneldim ve eşyaları yerleştirmeye başladım. Birkaç dakika sonra Simge de söylene söylene yerleştirmeye başladı. Yerleşmemiz ortalama iki saat sürmüştü. Yorgundum, yorgunduk. O yzden Simge direk ranzanın alt tarafına yattı ve uyumaya başladı. Ben ise kendi masama yöneldim. Masamın üzerine bir tane defter koymuştum. Sandalyeye oturdum ve elime kalem alıp, defterimin ilk sayfasına başlık attım. Günlük. Artık burada kaldığım zamanlar, her akşam yatmadan önce günümü detaylarına kadar yazacaktım. Daha sonra bunları ilerde okuyup, bir ipucu olup olmadığına bakacaktım. Benim için zor olucaktı ama şunu biliyordum. İmkansızı başarmadan durmayacaktım.
|
0% |