
"NEFES KADAR YAKIN "
---
Bölüm 4 – Nefes Kadar Yakın
Belgrad Ormanı’nda sessizliği delen tek şey rüzgârın uğultusuydu. Ağaçların arasında baygın yatan Doğa’nın solgun teni ay ışığına teslim olmuştu. Birkaç metre öteden yaklaşan ayak sesleri geldi. Yaman, Boran ve Emre, takip cihazının sinyaliyle buldukları noktaya hızla ulaşmışlardı. Emre el fenerini Doğa’ya doğrulttuğunda hepsi bir an duraksadı.
Yaman hemen diz çöktü, nabzını kontrol etti. “Nabzı zayıf ama yaşıyor,” dediğinde Boran telsizi kaptı ve hızlıca hastaneye bilgi verdi. Emre ise etrafa göz gezdiriyor, tuhaf bir huzursuzluk hissediyordu. Bu kız neden burada ve neden bu haldeydi?
Hastaneye ulaştıklarında acil servis alarma geçmişti. Doğa hemen sedyeyle içeri alındı, doktorlar hızlıca müdahaleye başladı. Boran ve Yaman dışarda beklerken zaman geçmek bilmedi. En sonunda Damla geldi, gözlerinde endişe, içinde kopan fırtınayla sessizce bekledi.
Saatler sonra Doğa gözlerini araladığında loş ışığın altında ilk gördüğü kişi Damla’ydı. Göz göze geldiler. Damla tek kelime etmedi ama bakışlarında kırık dökük bir merhamet vardı. Ardından odaya ilk Boran girdi, hemen peşinden Emre ve Yaman.
Boran, sesi yumuşak ama tonlaması net: “Doğa, seni ormanda bu halde bulduk. Bize ne olduğunu anlatmalısın.”
Doğa yutkundu. Sır’ın tehdidi hâlâ kulağında çınlıyordu. “Sakın konuşma. Yoksa ailenin son gecesi bu olur.” Yutkunarak gözlerini kaçırdı. Sessizlik ağırlaştı.
Yaman biraz yaklaştı. “Doğa, içinde tuttuğun her şey seni parçalıyor. Konuşmazsan daha kötü olacak.”
Bir anda içindeki her şey patladı. “Yeter!” diye bağırdı Doğa. “Ben istemedim böyle olmasını! Hepsi… hepsi benim yüzümden!”
Boran bir adım attı ama o sırada Doğa hızla Emre’nin silahını kaptı. Oda bir anda dondu. Silahı başına dayadı. “Hiçbirinizi koruyamam! Hepinizin sonu gelecek!”
Damla olduğu yerde donup kalmıştı.
Yaman yaklaşmaya yeltendi ama Boran tek hamlede Doğa’nın elini havadayken kavradı, silahın namlusu titredi. Doğa silahı bırakmak istemedi, gözyaşları içinde, “Yapmam gerek… başka yol yok!” diye bağırdı.
Boran kolunu sıktı. “Bırak, Doğa. Bizi kaybederek kurtulamazsın!” dedi sert ama kırılgan bir sesle.
Bir saniyelik boşlukta Boran ani bir hareketle silahı aldı. Doğa olduğu yere dizlerinin üstüne çöktü, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Boran da onunla birlikte yere indi, sarıldı sıkıca. “Tamam… tamam buradayım. Geçti. Yalnız değilsin. Ben buradayım…”
Damla gözyaşlarını tutamadan onlara yaklaştı ama yine de sessiz kaldı. O an, kelimelerin boğazda düğümlendiği, sadece kalbin konuştuğu anlardandı.
Doktorlar içeri girip sakinleştirici verdiler. Doğa baygın gibi uyuştuğunda herkes dışarı çıktı. Oda sessizdi. Işık tam tepeye vuran soğuk bir beyazlıkla Doğa’nın yüzünü aydınlatıyordu.
Kapı hafifçe açıldı. Siyah giyimli, gölge gibi bir figür içeri süzüldü. Koray’dı.
Sessizce yaklaştı, yatağın yanında durdu. “Ne çok seviliyorsun sen, değil mi?” dedi alayla.
Doğa gözlerini açtı, yorgun ama dikkat kesilmişti.
“Rahat ettin mi biraz? Sır sana nefes kadar yakın olduğunu unutmamanı istiyor.”
Doğa, tam bağıracakken Koray elini ağzına götürdü. Ceketinden hafifçe çıkardığı silahı gösterdi. “Sakın,” dedi. “Tek kelime etme.”
Arkasını döndü. Tam çıkacakken kapının kolunu tuttu ve başını yarım çevirip buğulu bir ses tonuyla konuştu:
“Bazen gölgenin bile seni izlediğini unutma. Sır sadece izlemekle kalmaz... karar da verir.”
Kapı kapanmadan hemen önce Doğa’nın telefonuna bir mesaj düştü.
Ekranda şu yazıyordu:
“Bugün susman, yarını kurtarmaz. Şimdi hangi karanlığa hazırlanacaksın, küçük yıldız'ım
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |