7. Bölüm
Elif cemre / Yılların sırrı / 6.#FISILDAYAN GÖLGELER#

6.#FISILDAYAN GÖLGELER#

Elif cemre
cemrequeen

 

 

 

---

 

YILARIN SIRI – 6. Bölüm: FISILDAYAN GÖLGELER.

Yazan: Elifcemrre

 

Zamanın burada bir adı yoktu. Ne saat vardı ne de gün. Sadece içe işleyen bir karanlık ve yutkunmaya bile izin vermeyen bir sessizlik. Taş duvarlar, yılların ağırlığıyla suskun, rutubetin kokusu kadar tanıdıktı. Burası bir yer değildi aslında; bir duyguydu. İnsan burada kendini değil, kendine ait her şeyi kaybediyordu.

 

Ben de o “her şey”in içindeydim.

 

Kim bilir kaç gün oldu… Ya da gece mi gündüz mü, bilmiyorum. Uyumaya çalıştığım anlarda bile tetikte bekliyordum. Burada gözlerini kapatmak, sadece karanlığın daha yoğun bir katmanına geçmekti. Düşmanların görünmez olduğu bir yere…

 

Getirilen yemekler tatsızdı, ama ben zaten tat almıyordum. Açlık hissi bile silinmişti içimden. Midem değil, zihnim ağrıyordu. Bedenim değil, kalbim titriyordu. Bu mahzende, yalnız değildim. Ama kimse de yanımda değildi. İşte en kötüsü buydu.

 

Duvarların ardında yaşayan bir gölge vardı. Gözle görünmeyen, ama ruhuma dokunan bir şey. Sır mıydı? Yoksa artık ben mi? O kadar uzun kaldım ki burada, neyin bana ait olduğunu ayırt edemez hale gelmiştim.

 

Ama bugün... bir şey değişikti. Havada tuhaf bir elektrik vardı. Karanlık daha ağır, sessizlik daha gerilimliydi. Bedenim bana bir şeylerin olacağını söylüyordu.

 

Dizlerimi karnıma çekmiş, taş zemine sırtımı vermiş bekliyordum. Derken... ayak sesleri. Alışıldık bir ritimle, temkinli. Koray mıydı? Başka biri mi? Belki sadece biri daha... Ama bu sefer gelen kişi hiç konuşmadı. Kapı aralandı, karanlığa bir tepsi bırakıldı ve kapı kapandı. Her şey olması gerektiği gibi görünüyordu. Ama bir şey farklıydı.

 

Tepsinin altından gelen o belli belirsiz hışırtı. Gözüm oraya takıldı ama hemen tepki vermedim. Eskiden olsa atılırdım. Ama artık her şeyi zamanında yapmanın önemini öğrenmiştim. Bir süre bekledim. İçimdeki sessiz alarm dinene kadar.

 

Sonra yavaşça tepsiyi çektim. Altında buruşturulmuş küçük bir kâğıt vardı. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Bu kadar küçük bir şey nasıl bu kadar ağır olabilirdi?

 

Kâğıdı açtığımda, aceleyle çizilmiş gibi görünen bir harita çıktı karşıma. Bulunduğum odanın köşesi işaretliydi. Orada taşların arkasında bir geçit… Tünel… Sonunda ise bir merdiven. En son noktada bir “ışık” sembolü vardı. Umudu simgeleyen bir parıltı.

 

Gözlerim doldu. Ama ağlamadım. Çünkü bu umut, ağlamak için değil, hareket etmek içindi. Titreyen ellerimle kâğıdı göğsüme bastırdım. Bu gerçek miydi? Yoksa yeni bir oyun mu? Ama fark etmezdi. İçimdeki karanlığı aşmak için bir yol lazımdı. Bu yol doğru ya da yanlış, bir adım gerektiriyordu.

 

Tam ayağa kalkacakken, bir ses yankılandı. Ama bu ses... dışarıdan değil, doğrudan zihnimin içine işlenmişti. Sanki kulaklarım değil, ruhum duyuyordu onu.

 

> “Senin geçmişin... sadece unuttuklarından ibaret değil, Doğa. Kaçtığın her şey seni bularak büyür.”

 

 

 

Nefesim kesildi. Gözlerim hızla çevreyi taradı. Kimseden bir iz yoktu. Ama ses hâlâ vardı. Daha da yakınlaştı.

 

> “Kaçmana bile ben sebep oldum. Her adımın, benim kararlarımın sonucu. Sen sadece yürüyorsun.”

 

 

 

Dizlerimin bağı çözüldü. Sır’dı bu. Sanki mahzenin duvarları onun sesiyle nefes alıyordu. Kelimeleri içime işliyor, beni yeniden şekillendiriyordu. Oyun onun elindeydi, ama artık ben sadece piyon olmak istemiyordum.

 

Köşeye ilerledim. Kâğıtta işaretlenen yeri ellerimle yokladım. Taşlar arasında biri gevşekti. Sabırla ittim, arkasında paslı bir sürgü vardı. Açtım. Önümde dar bir geçit belirdi. Karanlık, korkunç ama... yaşama aç bir kapıydı bu.

 

Sürünerek ilerledim. Duvarlar neredeyse omuzlarıma dokunuyordu. Hava ağır, nefes almak zordu. Ama hiçbir şey geri dönmek kadar zor değildi. Tırnaklarım taşlara sürtündü, dizlerim acıdı ama durmadım. Her ileri adımda, içimdeki Doğa’yı biraz daha geri kazanıyordum.

 

Sonunda bir merdiven... yukarı doğru uzanıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Ama orada, sağ köşede yanıp sönen kırmızı bir ışık. Kamera. Sır beni izliyordu.

 

Bilerek bırakmıştı bu yolu.

 

Kapıya ulaştım'da kapının gıcırtısı yankılandı. Ardından yüzüme vuran serin hava... Geceydi. Ama hayat kokuyordu. Özgürlük gibi.

 

Ayaklarımın dibine bir şey uçtu. Rüzgar mı, yoksa planlanmış bir gönderi mi? Eğildim, bir başka not.

 

> “Karanlık senin evin oldu, Doğa. Işığa çıktığında bile seni hep o karanlık izleyecek. Henüz oyun bitmedi. Sadece şimdi başlıyor.” – Sır

 

 

 

Kağıdı avuçlarımın içinde sıktım. İçimde garip bir güç vardı artık. Korkuyla yoğrulmuş ama cesaretle keskinleşmiş bir his.

 

Geceye doğru koşmaya başladım. Ayaklarım yere değil, geçmişime basıyordu sanki. Ama her adımda daha kararlıydım.

 

Bu kaçış bir kurtuluş değildi. Bu, davet edilmiş bir savaştı.

Ve bu defa... kendi kurallarımla oynayacaktım.

 

 

Bölüm sonu.

 

Bölüm : 26.04.2025 00:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...