Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm: Geçmişte Kalan Dostluk-1

@cennetbahcesi_

Yağmurun hızlanmasıyla birlikte adımlarını hızlandırdı.

 

Kuzey kökenli olduğundan soğuğa karşı doğuştan dayanıklı olsa da ıslandığı takdirde hasta olmamak gibi bir özelliği yoktu. Kasabanın dışına yakın, ormanın kenarında olan mezarlığın mesafesini uzun adımlarla kat ederken bir yandan zihninde soluk bulan yeni düşüncelerin heyecanı zihnini kuşatmıştı. Hemen kütüphaneye varmak, sıcak şöminesinin yanında fikirlerini mürekkep ve kalem yoluyla kağıda nakşetmek istiyordu.

 

Farkında olmadan mateminden sıyrılan genç kız, kasabanın sınırından içeri adım attığında ona doğru telaşla ilerleyen ikilinin ayırdına varmadı.

 

"Hey!"

 

"Melina Aurora!"

 

"Mel! MEELL!"

 

Melina başını kaldırıp sesin geldiği yöne baktığında Hans ve Rubi'nin kendisine doğru koşturduğunu gördü. Adımlarını durdurdu ve yağmurdan dolayı ağırlaşmış eteğine elini sürttü. Muhtemelen Rubi onu yağmurda kaldığı için azarlayacak ve bu sırada yağmaya devam eden yağmurla birlikte daha fazla ıslandıklarının ayırdına varamayacak kadar endişeli olacaktı.

 

"Mel! Tanrı aşkına nerelerdeydin?!"

 

Sıkıca kollarını arkadaşının zayıf bedenine dolayan Rubiera, sinirle söylenmeye başladı.

 

"Sırılsıklamsın! Şu haline bak!"

 

Melina kolunu arkadaşına doladı ve zihni tazelenmiş bir halinden kaynaklanan sakinlikle;

"Sorun yok Rubi. İyiyim. Annemi ziyaret ettim."

 

Melina'nın son cümlesiyle Rubi'nin yakınmaya devam etme planı tuzla buz oldu. Cenaze töreninden sonra hayatla irtibatını kesen ve ölümün ağırlığını kaldıramayan Melina, mezarlığı mı ziyaret etmişti?

 

"İyi misin?" diye sordu, bu kez çekingendi şeftali saçlı kız.

 

Melina tebessüm etti.

 

Rubi, asırlar sonra acıyla damgalanmış bir gülümseme yerine içinde hüzün kırıntılarıyla kaplı olupta sahih olan bu tebessüme sessizce şükretti.

 

"İyisin gibi?" deyip tek kaşına kaldıran Rubiera muzipçe gülümsedi. Kolunu arkadaşının omzuna atıp,

"Prens hazretlerini karşılayan heyete katılacak kadar iyisin."

 

Melina'nın tebessümü tuzla buz oldu.

"Ben, prens hazretlerini karşılamaya gidecek kadar önemli bir insan değilim Rubi, kendini kandırma."

 

Rubiera gözlerini devirdi.

 

"Ama-"

 

"Daha fazla üzerine gitme Rubiera, Melina istemiyor."

 

Melina, varlığını konuştuğu anda fark ettiği Hans'a gözlerini yavaşça kırparak teşekkür etti.

 

Hans basitçe başını eğerek karşılık verdi.

 

"Hem Bay Albert böyle tantanalı şeyleri sevmez, Kasabada Regnum için şahsi mevkiisi en yüksek olan kişi o. Bunu tek başına halletmek isteyecektir."

 

Hans'ın makul sözleri tartışmayı sonlandırmıştı. Rubiera gözlerini devirdi ve başını Melina'nın omzuna yasladı.

"Bu geceliğine kütüphanede seninle kalabilir miyim? Ne zamandır vakit geçirmiyoruz." diye nazlandığında, Melina hafifçe kıkırdadı. Rubi'ye ne kadar kızsa da bu çocuksuluğunu seviyordu. Aslında Rubi, Melina'dan bir yaş büyüktü. Ama aralarındaki ilişkiye bakıldığında büyük ve olgun olan kişi Melina'ydı.

 

Rubi uzun zaman sonra gülümseyebilen arkadaşını gördüğünde kalbi saf bir sevinçle ısındı. Ne yazık ki hâlâ Prens Richard Regna gibi birini karşılaması için onu ikna etmek istiyordu. Bir daha Prens Hazretlerini görme şansı bulamayabilirdiler... O yüzden Melina'yı heyete katmakta ve heyette bulunmakta kararlıydı.

 

***

 

Şömine ve duvar şamdanına koyduğu birkaç mumla aydınlanan odada; Melina masa başında defterine bir şeyler karalarken, Rubi de odadaki kitaplıktaki kitapları inceliyordu. Bulundukları oda, kütüphanenin yönetim odasıydı. Arşivler, kütüphanenin tasarım ve yapı bilgileri, kitap dizme disiplini, kitaplar ile ilgili tüm bilgiler, kitapların türleri, yazarlar, yazarların yaşamlarından alıntıların hepsi bu odada bulunuyordu.

 

Rubi, eline alıp incelediği tüm kitapların resmî zırvalıklar olduğunu görünce sıkılarak Melina'nın yanına tünedi.

"Sıkıldım." diye yakındığında Melina başını yazdıklarından kaldırmadan,

"Aradığın romanlar kütüphanenin ana bölümünde. Felsefeden sonraki konu başlığı, roman ve efsaneler."

 

Rubi dargınca,

"Kitapların sırtını okşamaya değil arkadaşımla vakit geçirmeye geldiğimi sanıyordum." dedi.

 

Melina, Rubi'nin olası bir fevri hareketine önlem olarak masadaki mürekkebin kapağını kapattı ve kalemi ahşap kutuya bıraktı. Defterin mürekkeple yazılmış sayfaları daha hızlı kuruyabilsin diye şöminenin önündeki sehpaya yerleştirdi.

 

Sonunda bu işlemleri bitirip arkadaşına döndüğünde, kollarını bağlamış ve vakur bir şekilde başını kaldırmış olan Rubiera'yla karşılaştı. Şeftalimsi rengi şöminenin ateşinde daha da belirginleşmiş olan kız, gözlerini kısmıştı.

 

"Biliyorum kabalık e-"

 

"Kendini affettirebilirsin." diyerek sözünü kesti Rubi. "Karşılama heyet-"

 

"Olmaz. Asla." diyerek kestirip attı Melina.

 

"Ama-"

 

"İstemediğimi biliyorsun. Karşılama heyetinde bulunacak kadar vasıflı biri de sayılmam. Mümkün değil."

 

Rubi gözlerini açarak heyecanla konuştu.

"Latife ediyor olmalısın, sen mi vasıflı değilsin! Tek cümlesini anlamadığım onlarca felsefe, yönetim ve tarihin siyasetini okumuş ve yazıları Regnum'un en kapsamlı yayın gazetesinde çoğaltılan sen mi!?"

 

Melina bunaldığını hissetti. Hiçbir yazısının çoğaltılmasını istememişti, eğer Rubiera'nın zorlaması olmasaydı 'Toplum Hâli'ni gazeteye göndermezdi. Toplumun karmaşık kültürelliğini ve Regnum'un siyasi beynelmilel tutumu, bu beynelmilel tutumun topluma yansıyışını basitçe ifade ettiği yaklaşık yedi sayfalık bir yazıydı. Regnum hakkında biraz bilgisi olan ve akıllı çıkarımlar yapabilen her kişi Melina'nın eserinin ortalama bir eser olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi.

 

"İlk kez, 'farklı bir ülke kültürünü benimsemek ve bunu yaparken kendi kültürünü yermenin yarattığı uçurum' gibi inanılmaz bir cümleyi kurabilen birini görüyorum. Üstelik o benim en yakın arkadaşım."

 

Heyecanla kendisini öven Rubi'ye utanç ve bunalmışlık karışımı bir ifadeyle baktı. Bu kelimeleri ortaya çıkarmanın hatta başka insanlara ulaştırmanın ne kadar cesaret gerektirdiğini bilmiyordu Rubi. Melina için gazeteye kendi zihninden kopmuş paragrafları vermek, tüm düşüncelerinin ve hayatının mahremiyetini kaybettirdiği hissini vermişti. Elbette, gazeteden cüzi bir miktar para elde etmişti, hiçbir lezzeti olmayan bir kazançtı.

 

"Bu kadarcık şeyi bilmem beni bilge yapmıyor Rubiera. Hâlâ dünyanın ilmine karşı cahilim. Elime geçen her kitap, sahife veya yazıyı okusam bile dünyaya yeterince vakıf olmayacağım."

 

Rubi arkadaşının sözleri karşısında kalakaldı. Mütevazi miydi yoksa aptal mı?

"Haklısın, tüm dünyayı bilemeyiz ama heyete katılmak için tüm dünyaya nam salmış bir âlim olman da gerekmiyor. Tarih ve siyaset bilgin tek başına heyete katılmak için yeterli olduğunun göstergesi."

 

Melina, arkadaşına laf anlatılamayacağını anlayarak başını iki yana salladı.

"Sadece istemiyorum. Ne heyete katılmak ne de bir başka şeyle vaktimi ziyan etmek istemiyorum, meşguliyetimi sadece bilgiye vermek istiyorum."

 

Rubi sustu. Artık ne diyebilirdi ki zaten? Dünyayı dışlayan ama gayette dünyanın parçası olan kıza yorgunca baktı. Önemini anlamıyordu... Bu heyette olmanın bu dünyada fayda sağlayacağını ve belki de Melina için başka kapılar aralayacağını...

 

"Mel, babanın adı neydi?"

 

Melina kaşlarını çattı. Babasından konu açılmasından hoşlanmamıştı.

"Rubi, Wilson William olduğunu biliyorsun."

 

Rubi gülümsedi.

 

"Yani Regnum'un lordlarından biri ve üstelik yeri doldurulamaz bir mevkiide-"

 

"Hangi mevkiide olduğu yalnızca onu ilgilendirir." diyen Melina'nın şimdiden öfkelenmeye başladığını gören Rubiera sakince ellerini havaya kaldırdı.

 

"Tamam, tamam sakin ol."

Rubi gözleti patlayarak devam etti konuşmaya. "Ama şunu da unutma, her dışarı adım attığında William adıyla kuşatılacaksın. Eğer kendi adını almazsan."

 

Melina'nın öfkesi dinmek yerine alevlenmişti.

"Ne yani, heyete soy kurmak için mi katılmalıyım? Rubi, Prens hazretlerinin öyle bir yetkisi olduğunu sanmıyorum." dedi alayla.

 

"Kral olduğunda soy kurma yetkisi onda olacak."

 

Rubi daha fazla üstelediğinde Melina şöminenin yanında kuruyan defteri eline aldı. Zar zor engel olduğu öfkesiyle arkadaşına döndü.

"Ben odama çıkıyorum. Misafir odasına geçebilirsin. Ya da gitmek istersen kapının nerede olduğunu bildiğini varsayacağım."

 

Rubi suskun kaldı, Melina ise hışımla odadan ayrıldı.

 

Rubiera odadaki kitaplıktan rastgele bir kitap seçip şöminenin karşısındaki koltuğa oturdu. Mel'in söylediği sözler belli etmemeye çalışsa da üzmüştü. Arkadaşı daha yeni yeni kendine gelmişken onu zorlamak istemiyordu. Ama bir daha böyle büyük bir fırsata sahip olamayacakları da âşikardı. Melina sessiz kalırsa ve sakin köşesinden ayrılmazsa her şeyin iyi olacağını sanıyordu. Melina'nın kimliği, göçmen bir kadının kızı oluşu Erns Kasabası'nda önemli olmasa da diğer insanların öyle görmeyeceği gerçeği huzurunu kaçırıyordu. Rubi arkadaşı adına endişeliydi.

 

***

 

Sabah gün doğduğunda, perdeden ince ince sızan güneş ışıkları gün doğmadan uyanmış olan Melina'nın üzerine düşmüştü. Kalın kumaşlı, soluk mavi elbisesinin önüne bağladığı kirli beyaz önlüğün cebine defter koymuştu. Önünde kalem, mürekkep ve kağıtlar vardı yine. Duygularını seslendiremeyen bir insan için, sessizce konuşmaktı yazmak. Melina sessizce konuşmayı seviyordu. Sadece kalbin uyumuyla duyulurdu sessiz konuşanların sesi. Melina, mürekkep lekesi olmuş ellerini masanın üzerindeki su ve havlu yardımıyla kabaca silip ayağa kalktı.

 

Elbisesine benzer tonda mavi kurdeleyle boynundan bağlanmış saçlarına bir anlığına dokundu. Saçlarında annesinin dokunuşunu özlemişti. Elinden gelenin en iyisini yapsa da, yeterince iyi değilmiş gibiydi yokluğunda.

 

Dünki kavgadan sonra kalbi kırgınlık taşıyordu, kendisine de kızgındı. Daha sabırlı olabilecekken fazla üstüne gitmemiş miydi? Rubi sabırla kendisinin yasını bitirmesi ve annesinin ölümünü kabullenmesi için Melina onu itse de yanında durmuştu.

 

"Haaa." İç çekti seslice. Aşağıya inip fırının bulunduğu taş mutfakta karnını doyuracak bir şeyler pişirmeliydi, zira uyandığından beri tek yaptığı kendi iç dünyasından gelen sesleri kağıda dökmekti. Midesi guruldadığında tebessüm etti. Eğer Rubi gitmediyse muhakkak mutfağı tarumar edip acayip tarifler deniyor olurdu. Geçmişte pek çok kez Rubi'nin yemek kitaplarında görüp anlık bir beğeniyle yapmaya çalıştığı yemek tarifleri yüzünden mutfak dağılmıştı. Ve annesi Rubi'nin ve kendisinin bu yaramazlıklarına hiç kızmayışı aklına düştüğünde kalbi sızladı.

 

Melina tekrar kalbini kuşatmakla tehdit eden anıdan kaçmak için aç midesini kendine anımsattı ve mutfağa yol aldı. Ancak mutfak beklediğinden farklı olarak ne dağılmıştı ne de boş bırakılmış. Rubiera, en ufak bir dağınıklık görüntüsü oluşturmadan sakince hazırladığı birkaç kahvaltılığı masaya yerleştiriyordu.

 

Sonunda masayı hazırlamayı bitirdiğinde kapıda öylece dikilen Melina'ya dönüp gülümsedi.

"Dünki kavgadan sonra kendini doyurmaktan aciz olan zeki arkadaşımı öylece bırakamayacağıma karar verdim veeee!" diye ellerini uzatarak masanın üzerindeki yemekleri işaret etti. Göz kırpıp,

"Teşekküre gerek yok, harika biri olduğumu biliyorum."

 

Melina kalbinin sıcacık olduğunu hissetti. Dünki saçma kavgalarına rağmen yanında kalan arkadaşına doğru ilerleyip sıkıca sarıldı. Hassas kalbi onu ağlamaklı duygulara sürdüğünde gözlerini kapadı.

"Teşekkürler Rubi."

 

Rubi güldü.

"Canını sıkmama rağmen mi teşekkürler?"

 

"Ne kadar sinir bozucu olsan da teşekkürler." Sesi kırık hâlini yansıtan bir incelikteydi. Rubiera, Melina'nın ağlamak üzere olduğunu anlayınca üstelemeden sarılmaya devam etti.

 

Melina kendini geri çektiğinde Rubiera da sarılmayı bıraktı.

Loading...
0%