@cennomi
|
Medya: Koralp' Durular. 27 yaşında. Keyifli okumalar♡
Hazırlanmış bir halde boy aynasından kendime baktım. Geçen okulda cinsiyet partisi olduğunda giydiğim kombinin aynısıydı ama tesbihi kaybetmiştim. Çok dertliydim. Daha önce telaştan odamı tam inceleyememiştim. Kapıdan girdiğinizde tam karşıda beyaz çift kişilik bir yatak vardı. Yatağın her iki tarafında da komodinler ve üzerlerinse beyaz şık gece lambaları. Yatağın sol tarafında, komodinin yanında aynalı bir dolap vardı, ki şuan oradan kendimi izliyordum. Kapının sağ tarafındaki duvar boylu boyunca camdı ve camın önünde iki tane koltuk vardı. Sol duvarda ise çalışma masası, üzerinde test kitaplarıyla. Bir kitaplık ama boş. Bir makyaj masası. Akşamki yemek geldi aklıma, Koralp yoktu. Bir iş sözleşmesi için yurt dışına gitmesi gerekiyormuş. Kapı çaldığında Vural bey'in, "müsait misin, kızım?" Diyen sesiyle odayı incelemeyi bıraktım. "Evet." Ama erkek olarak. İçeriye giren Vural bey, odada Alin yerine Aral'ı, yani benim erkek halimi görünce inme gelmiş gibi durdu. Önce gözlerini kırpıştırdı ve odanın kapısından kafasını çıkarıp dışarıya baktı. Galiba başka erkek çocuğu olup olmadığını kontrol ediyordu. Güldüm bu hallerine. "Bugün okulda ilk günüm olduğu için süpriz yapmak istedim, Vural bey. Erkek kılığına girdim, daha fazla aramayın beni." Allah aşkına tabii ki böyle gitmeyecektim. Sadece onların tepkilerini test ediyordum. Bana yan yan bakan Vural bey yavaşça kapıdan çıkarak merdivenlerin başına ilerledi. Aralık kalan kapıya ilerleyip ne yaptığını anlamaya çabaladım. Galiba adam benim yüzümden delirdi. "Karya!" Panikle ona ilerlerken, o hala cam korkuluklardan tutmuş Karya hanım'a bağırıyordu. "Karya, Alin kendisini erkek sanıyor!" "Hayır," dedim panikle. Beynimin tepesinde uçacak olan terliği şimdiden hissedebiliyordum. "Öyle sanmıyorum, sadece erkek kılığına girdim." Vural bey, bana düşünür gibi bakıp tekrar başını merdivenlere çevirince panikle üzerine atladım. "Baba sus!" Diye bağırdım sırtına atlamış ağzını kapatmaya çabalarken. Tam o an, merdivenlerin başında Karya hanım şaşkın gözlerle belirdi. Vural bey, erkek olduğumu unutmuş bir halde şokla bana döndü. Gözleri parlıyor, kocaman sırıtıyordu. "Ne dedin sen?" "N... ne dedim?" Ağzımdan çıkanları kulaklarım duyup da beynim idrak edince kekeleyerek Vural bey'in sırtından uzaklaştım. "Baba dedin!" "Öyle mi dedim?" "Alin!" "Demişim." Vural bey, ışık hızında beni kollarına çektiğinde başım göğsüne çarptı. Kollarım iki yanımda cansız bebek elleri gibi sallandı. Dişlerim yanaklarımı parçladı. Kendi babam, yani üvey babam genelde yüzüme bile bakmadığı için yerini daha kolay doldurmuştum belki. İçimdeki küçük kız, kalbindeki baba yokluğunu, merhamet yokluğunu belki de bir anda bulduğu Vural bey ile doldurmuştu. Ona kollarını açmış, kimsenin yatmasına izin vermediği minicik yatağında yanına yatsın diye kenara kaymıştı. Ona sarılsa mıydım? Sarılabilir miydim? Ben içimdeki ümit dolu küçük Alin değildim, zamana ihtiyacım vardı. Küçük Alin gibi kenara kayamazdım hemen, önce ayakta beklemeleri gerekiyordu. Vural bey, sanki benim yerime de sarılır gibi daha sıkı sarıldı. Ellerim yumruk oldu. Gözlerim kapandı. Beni bıraktığında yanımıza gelen Karya hanım'a da ona da bakmadan merdivenleri indim. Kendimi baba demeye hazır hissediyor muydum? Eski annem sürekli onun benim babam olmadığını ve ona baba dememem gerektiğini söylerdi. Onun gerçekten önemsediği çok az şey olduğu için asla baba dememiştim. İçimden söylerdim ama dışarıdan asla baba dememiştim. Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Bugünkü enerjim bana gerekliydi, yiyip bitirmelerine izin veremezdim. Bu kolej'in, Alin'le tanıştığında nevri dönecekti. Mutfağa girdiğimde ağzına bir salatalık atan Barlas beni gördü ve salatalık ağzından düştü. Tabak tezgahta olduğuna göre, aşırıyordu salatalıkları. "Sen kimsin be?" Dedi hayretle. "Ne işin var evimde?" "Birincisi, ben Alin." Dedikten sonraki yüz ifadesine güldüm. "İkincisi, kardeşiz ya hani?" "Anne!" Diye bağırdı birden. Neden beni her gören Karya hanım'ı çağırıyordu? "Kızın cinsiyet değiştirmiş!" "Oha," dedim hayretle. "Yalan söyleme, yalan söyleme!" "Kızım," diyerek arkamdan çıktı Karya hanım. Barlas'ın önündeki salatalık kasesini çekip sofraya koydu. "Lütfen bana çektiğini kanıtla ve gidip üzerini değiştir. Okula böyle gitmeyeceksin değil mi?" "Yoo," dedim sürekli oturduğum sandalyeyi çekip otururken. "Böyle gideceğim." "Delirtme beni! Geliyor terlik!" Diyip eğilince masadaki su bardağını kaptım. "Su içene yılan dokunmaz!" Hadi, işe yarasın. Hadi. Geliyor terlik. "Ama ben dokunurum!" Diyen Mirza birden ağzımdan bardağı çekince bir hışım sandalyeden kalktım. "Beni okulda rezil mi edeceksin sen? Değiştir şu üstünü başını!" "Affedersin de, kimsin sen?" Sinirlerim bozulunca bir kahkaha attım. Daha fazla kimsenin hatrı için buna katlanamayacaktım. "Bana karışma hakkını sana hangi sıfat veriyor?" Dilim, her sinirli olduğumda olduğu gibi dişlerimin üzerini turladı. "Kimsin sen ya!? Kimsin, kim!? Rastgele bir kız erkek kılığına girdi diye, niye rezil oluyorsun?" "Soy ismimi taşıyorsun, aptal! Kardeş olduğumuzu daha ne kadar belli edebilirsin, abinim ben!" Küçük Alin, kaşlarını çatarak minik yumruklarını iki yanında sıkarak karanlık duvarın ardına doğru geri geri adımlamaya başladı. Geri çekiliyordu. Merhamet, duvar ardına saklanıyordu. Ona doğru atıldığımda bir çift kol belime dolanarak geriye çekti beni. "Sakin ol." Diyordu Akan'ın sessiz fısıltısı. "Annemler, senin geceleri evden kaçıp kulüplerde gezdiğini, bir de arkadaşlarının benim telefonumu hacklediğini ve kendi arkadaşlarımla olan tüm konuşmaları dinlediğini biliyor mu, abiciğim?" Mutfak birden sessizleşti. "Bekle," dedim. Akan'ın kollarından kurtularak öne doğru iki adım attım. "On sekiz olmamı bekle sadece. O zaman, çok değerli soy adını da seni de daha fazla yanımda tutmayacağım." Karya hanım'ın kırık bakışlarını görebiliyordum ama gerçekten yetmişti. Kızgındım, sinirliydim. İçimden bir şeyleri yumruklama isteği geliyordu. Daha fazla burada dursam kırıcı şeyler söyleyecektim. Pişman olacağım şeyler söylemek istemiyordum. "Çok üzgünüm ama oğullarınıza bazı şeyleri iyi öğretememişsiniz." Bu sözler dudaklarımdan kalbimi yakarak geçti. Yetersizlik hissi Karya hanım'ın kalbine oturur gibi geldi yerleşti. "Okula yürüyerek gideceğim. Size afiyet olsun." Merdivenleri hızlı adımlarla çıkıp odama girdim. Hırsla kafamdaki peruğu çekip yatağa fırlattım. "Rezil olacakmış!" Dolabın kapaklarını açıp akşam yemekten sonra Karya hanım'ın getirdiği okul formalarını çıkardım. Eşofman ve tişörtü çıkarttım ve siyah etekle beyaz gömleği giydim. Kafamdaki saçlarımı tutan file boneyi çıkardığımda hareketlerim cansız bir hal aldı. Halsizce yatağa oturdum. Rezil olacakmış, ben rezil edermişim onu. Gözlerimden bir damla yaş sızdığında dişimi dudaklarıma geçirdim. Onu silecek mecalim kalmamış gibi hissediyordum. Başım sağ omzuma doğru eğildiğinde yatağa tırnaklarımı geçirdim. Belki benim o kılıkla yeni bir okula gitmem mantıklı değildi ama onu rezil edeceğimi söylemesi kalbimi kırmıştı. Duvar ardında saklanan kızın yatağın altına girerek dizlerini kendine çektiğini hissettim. Hala içinde umutları vardı, onu kabulleneceklerine dair. Hala sevilmek istiyordu. Kalbini kırıyorlardı onun. Dolabın aynasından kendimle göz göze geldiğimde acizliğim içimi yaktı. Hala birisinin saçlarımı okşamasını istiyordum. Görmediğim merhameti arıyordum. Gözlerimi silerek aynadaki yansımama gülümsedim. Merhamet isteyen yanıma kendim merhamet gösterecektim. O küçük kızı ben sevecektim. Onun için güçlü olacaktım. Ayağa kalkarak makyaj masasına ilerledim. Saçlarımı tarayıp at kuyruğu ile topladım. Göz altlarımı kapatarak rimel sürdüm. Bavulumdan siyah, sıcak tutacak bir ten çorap alıp giydim ve siyah şişme montumu koluma atarak, çalışma masasının üzerindeki çantamı alarak odadan çıktım. Bunu, onlar istediği için yapmamıştım. Beni rezil edeceksin diyen abime inat, okulun gözdesi olmaya gidiyordum. İçimde şaka yapacak zerre enerji kalmamıştı. Merdivenleri hızlıca inerek kimseye bakmadan gömme dolaptan bağcıklı ayakkabılarımı giydiğimde arkamdan gelen adım seslerini duydum. Nefesimi vererek doğruldum. Akan'dı. "Fakülteye gidiyorum, giderken atayım mı seni?" Dedi gömme dolaptan botlarını alıp giyerken. "Yürümek istiyorum." Kapıyı açıp dışarıya çıktım. Peşimden gelerek dirseğiyle beni dürttü. "Kafamı kırdın, bana borçlusun." "Neyi?" "Seni okula bırakacağım." "Diğer kardeşlerini bırak." "Onlar, özelimi bilmiyor ama." "Onlar, üç günlük değil ama." Ofladı. "Hadi hadi, nazlanma. Kafam acıyor benim." Dedikten sonra beni sağ tarafa doğru çekti. "Yürümek istiyorum, Akan." "Bak," dedikten sonra ciddiyetle bana döndü. "Daha dün aldatıldığımı öğrendim ve yalnız kalmak istemiyorum. Benimle bir saatini paylaşamaz mısın?" Yumuşak karnıma oynuyordu ama. Oftu. Pis tıpçıydı. "Pis tıpçı," dedim gözlerimi kısarak. "Neyle gidiyoruz?" Güldü muzipçe. "Pis liseli. Motorla gidiyoruz, hava almaya ihtiyacım var ama üşürüm dersen arabayla da gidebiliriz?" "Üşümem, ikisi de senin mi?" "Tıp kazanmanın güzel yönleri, annenler ne istersen alır." Dedikten sonra cebinden bir anahtar çıkararak düğmesine basıp geldiğimiz garaj kapısını açtı. Kapı yavaş yavaş yukarıya doğru çıktı. "Arabayı annemlere motoru abime aldırdım. İkisini birden aldırmak için üç ay yakarmam gerekti ama olsun." Motor markalarından pek anlamazdım ama çok havalı ve güzel olduğu kesindi. Üzerine binerek kendi kaskını taktı, ardından bana siyah bir kask uzattı. Alıp kafama geçirdim ve arkasına bindim. "Sıkı tutun, son kafa bükücü." Dediğinde arkadan omzuna vurup kollarımı beline sardım. Yol boyu kafamı omzuna koyarak gözlerimi kapattım. Sakin, hızlı ama sarsıntısız sürüyor olması bulunduğum konumda çok huzur vericiydi. Bacaklarım donmuştu lan! Hissetmiyordum! Hay bu okul formasını etek yapan müdürün şeftalisini ben! Motoru durdurduğunda hızlıca inerek kaskı eline verdim. Eteğimi düzelterek onun hallerimle dalga geçmesinin bitmesini bekledim. "Hani üşümezdin?" Dedi gülerek. "Bakıyorum da titriyorsun." "Gidiyorum ben." "Bekle!" "Ne var?" Gayet de kibarca ona döndüğümde bana bir kart uzattığını gördüm. "Bu ne?" "Kredi kartı, son kafa bükücü. Okulda havayla mı beslenmeyi planlıyorsun?" "İstemiyorum." Dedim elini iterek. "Benim kartım, Alin. Kimse senden hesap sormayacak." Dedikten sonra kartı tekrar bana uzattı. "Kullanmasan bile yanında bulunsun, ihtiyacın olur." Yalan söyledim, istiyorum. Sadece nazlanıyordum. Bedava para bulmuşum, yemez miyim? "İyi," dedim kartı alıp çantama koyarken. "Şeftali alacağım." "Ne istiyorsan, dükkan senin." Dediğinde istemsizce sırıttım. Sonra uzanarak sanki o benim abim değil de ben onun ablasıymışım gibi, kafasına bir öpücük kondurdum. "Bu ne içindi?" Dedi şaşkın şaşkın. "Güçlü ol, öpücüğü." Dedim sırıtarak. "Yaren'i kafana takma, arkadaşını da. Ben onları yok saydım ve kendi içimde affettim. İnan bana, büyük bir yükten kurtuluyorsun. Bırak, onları Allah affetsin." "Cadıya bak." Diye homurdandı. "Daha bacak kadar, bana hayat dersi veriyor." "Bunun yaşla alakası yok." "Biliyorum," diyerek kaskını takmaya hazırlandı. "Yavşayan olursa çak yumruğu, ara beni gelir bir tane de ben çakarım. Amcamın okulu nasılsa, atılırsan da okul masrafların benden. Söz." Küçük kız, yatağın altından çıkarak Akan'a el salladı. Şimdi fark ediyordum da, sadece Akan'a gülüyordu. "Tamam, görüşürüz. Yavşayan olursa bana yaz." Dedim gülerek. Beni kafasıyla onaylayarak motoru çalıştırdı. O gidince okulun kapısından geçerek yürümeye başladım. "Şeftali!" Bir an üstüme alınarak durdum. Etraftaki bakışların bana döndüğünü görünce dikkatle etrafa baktım. Birisi hızlı adımlarla bana doğru geliyordu. Şeftali, diye seslenince durduğumu görmüş olmalı ki hafifçe güldü. Bir dakika. Bu adam benim şeftali sevdiğimi nereden biliyordu? Ve bir yerlerden tanıdık geliyordu. Daha dikkatli baktığımda dünki barın sahibinin oğlu olduğunu söyleyen çocuk olduğunu gördüm. Küçük kız, duvarın ardına girerken kaçmamı işaret eden bir el salladı. Tam onun dediğini yaparak uzaklaşacaktım ki, okula yeni gelen Mirza ve Barlas'ın çatık kaşlarla bizi izlediğini görünce durdum. Küçük Alin, dertli dertli elini anlına vurdu.
🍑
İlahi bakış
Karya, merdivenleri çıkan kızının arkasından dolu gözlerle baktı. Tek istediği normal davranarak, bir aile olabilmekti ama o da olmuyordu. Kızının dediği gibi, hiçbir şeyi beceremediğini düşündü. Karya, güçsüzce sandalyeye çöktüğünde Vural Mirza'ya sert bir bakış attı. Eşinin omzuna elini koyarak destek olmaya çalıştı. "Seninle sonra konuşacağız, Mirza. Bu yaptığın şeyin bir karşılığı olacak." "Ama baba..." "Mirza sus!" Vural kalbinde bir ağırlık olsa da oğluna bir ders vermesi gerektiğini düşünüyordu. Çocuklarını birbirinden ayırmıyordu ama öyle hissediyordu. "Sonra dedim." Bir süre sessizlik gergin ortamı ele geçirdi. Minik bir tıkırtı olsa yankılanırdı. Öyle de oldu. Alin'in ayak sesleri duyulduğunda Karya kafasını kaldırıp merdivenlere baktı. Üzerini değiştirmiş. Diye geçirdi içinden acıyla. Olduğu kişiyi saklamış. Yapmak istediklerini zincire vurmuş. Tek başına gitmesini istemiyordu ama kendisinde de ayağa kalkıp araba sürecek gücü bulamıyordu. Madem doğru düzgün yetiştiremeyecekti, madem mutsuz etmişti, neden bu kadar çocuğa hayat vermişti? Akan, sanki annesinin ne istediğini anlamış gibi, "ben giderim onunla." Diyerek Alin'in peşinden ilerledi. Kapı sesi geldiğinde Karya, güçsüz bir sesle odada kalan oğullarına seslendi. "Okula gidin." "Anne..." diyen Mirza'nın sesiyle en başından beri çocuklarının yanında ağlayıp onları üzmemek için yerde tuttuğu buğulu gözlerini kaldırdı, Karya. "Anne deme bana." Dudakları titredi bunları söylerken, kalbi parçalandı ama devam etti. "Sizden sadece tek bir şey istedim ben. Hemen kardeş olun demedim size. Onu kabullenin dedim, kardeşiniz o sizin ya. Bir kere de kimin ne yaptığını önemsemeden bir şeyler başarın." "Sadece aile olalım istedim." Diye devam etti. "Ama şu halimize bir bak, dağıldık. Kahvaltı edeceğiz ama ne kızım var ne oğlum." "Anne ben..." "Okuluna git oğlum." Dedi karya. İçi yanıyordu. "Belki benden öğrenemediğin aile kavramını öğreten bir öğretmenin vardır." Barlas, annesine bu konuyu ilkokulda öğrettiklerini söylemek istedi ama ortamın müsait olmaması onu durdurdu. Vural, çocuklarına kaşlarıyla gitmelerini işaret etti. Eşinin daha fazla dayanamayıp ağlayacağını hissediyordu. Bunu çocukların yanında yaparsa ne kadar kötü hissedeceğini bildiği için çocukları gönderdi. Karya, Vural yanına geldiğinde daha fazla dayanamadı. Bir damla yaş gözlerinden firar ettiğinde onu Vural'ın parmakları yakaladı. "Neyi yanlış yaptım anlamıyorum." Dedi önünde eğilen eşinin boynuna kollarını sararak. "Vural, kötü bir anne mi oldum ben?" Vural'ın içinden gülmek geldi. Koralp doğduğunda, onu kaybettiğinde de böyle hüngür hüngür ağlayarak ben kötü anne oldum demesi gelmişti aklına. Ama gülmedi çünkü onun da gülecek mecali yoktu. Karya'nın bacaklarının altından kollarını geçirerek kucağına aldı. Karya kucağındayken yürümeye başladı. Odalarına geldiğinde kapıyı tecrübelerine dayanarak ezberden bulup açtı. Eşini yatağa yatırarak terliklerini çıkardı. Yatağa sırt üstü yatarak eşini göğsüne çekti. "Bu çocuklar hep seninkilere çekti." Karya ağlarken bir yandan da hala Vural'a çemkiriyordu. Vural, bu sefer dayanamadı ve kısık bir kahkaha attı. "Tamam yavrum, hepsi bana çekti. Hepsi tek tek tüm kötü huyları toplamış sülalemden." "Evet," dedi Karya burnunu çekerek. Eşinin kokusu yine uykusunu getirmişti. Onca yıl geçmişti ama hala uyuşturuyordu bu koku onu. "Senin suçun." "İşe gitmem lazım." Dedi Karya ama bunu derken kafasını Vural'ın boynuna saklıyordu. "Yerim hastanesini, hatun. Uyu sen, arar hastalandı derim." "Ama gitmem lazım." "Bana hastaneyi satın aldırıp kapattırma, bir sürü hasta var içeride bak." "Bazen cani oluyorsun." "Konu sen ve çocuklarımsa." Diye karşılık verdi ve karısının saçlarına minik bir öpücük kondurdu.
🍑
Mirza, Barlas ile birlikte evden çıktıklarından beri sessiz adımlarla yürüyordu. Bugün, çok sevdiği motorlarını kullanmak içinden gelmiyordu. Neden Alin'e öyle söylemişti ki? "Ben ikizimle kardeş olmak istiyorum." Sessizliği bozan Barlas oldu. Elleri cebinde yürürken sanki Alin'in acısını hissediyor gibi kalbi sıkışıyordu. "Arya, bize kötü şeyler yaptı diye onu suçlamanın manası yok abi. Belki sen farklı düşünüyorsundur ama o benim ikizim. Can parçam, kan çekiyor." Mirza cevap vermedi. "Annem haklı, abi." Barlas yürümeyi bırakıp Mirza'nın önüne geçti. "Artık başkaları yüzünden kimseyi üzmeyeceğim. Hem de Arya yüzünden, can parçamı asla." "Seni affederler, Barlas." Dedi Mirza yüzünü ellerinin arasına alarak. "Beni ise ben bile affetmem." "Denemeden bilemezsin." "Annem haklı, biz dağıldık." "Toparlanmanın bir yolunu buluruz." "Peki Alin?" "Denemeden bilemeyiz."
🍑
Okul bahçesi "Nasıl oluyor da bir kız tüm bunları yaparken kimse engel olamıyor?" Diye sordu Doğukan. Kızın kim olduğunu bilmiyordu ve ilgilenmiyordu da. Onun aklı küçük durular'daydı. "Tecrübeli olduğu belliydi." Dedi Varal Asil. Onun aklıysa dünki şırıngalı manyakta kalmıştı. Arlarındaki fark buydu, o kızın gücünden etkilenmişken Doğukan sadece gördüğü yüzün güzelliğiyle ilgileniyordu. Ve şeftali kısmı kafasını karıştırmıştı. "Gelene bakın," diyerek konuyu değiştirdi Bars. "Doktor ve küçük Durular." Küçük durular lafını duyan Doğukan ilgisizce eğdiği kafasını kaldırdı. Kız eteğini düzelterek abisine bir şeyler söylüyordu. Hafifçe gülümsedi. Konuşmalarını izledi ve kızın abisinin saçlarının üzerine kondurduğu öpücüğü görünce iç geçirdi. Varal ise bu görüntüyü ilgisizce izliyordu. Elmacık kemiğindeki morluk sızladığında yine aklına şeftaliyle ilgili şeyler saçmalayan kız geldi. Babası, onu bulduğunda ayılması için ilaç vermiş ve bunu hediye etmişti. Yapamadıkları için. Ama o, kızın neredeyse onu öpecek olduğunu düşündükçe bunun önemsiz olduğunu düşünüyordu. "Biliyorsunuz," dedi Varal. Ellerini cebinde gerileyerek. "Durular soyu denince ben kaçar." Ama tam giderken onu Durular soyuna bağlayacak olan şeyi gördü. Küçük durular'ı. Her şey bir kaç saniye için durdu. Bu kız, dünki kızdı. Elmacık kemiğindeki izin sebebi. İki korumayı da alt edip kendini ona hayran bırakan kadın. "Şeftali." Diye fısıldadı istemsizce. "Ne?" Dedi yanındaki Bars şaşkınca. "Ne şeftalisi?" Alin okula doğru yürürken, Varal hızlı adımlarla Alin'e doğru yürüyordu. "Şeftali!" Diye bağırdığında Alin duraksayarak ondan tarafa döndü. Varal, bunu gördüğünde kalbinin bir anda ellerine geleceğini zannetti. Gülümsedi hafifçe ve ona doğru yürümeye başladı. 🍑
Alin'den.
O bana doğru gelirken aynı anda Mirza ve Barlas da bize doğru yürümeye başladılar. O karşıma geldiğinde bize doğru gelenlerden haberi yoktu. Özellikle de yüzlerindeki öfkeden. "Şeftali," bana böyle hitap etmesi çok hoşuma gitmiş olsa da içimdeki tehlike çanları kaç dercesine çalıyordu. "Bugün de yanında şırınga taşıyor musun? Yoksa güvende miyim?" Dünün aksine bugün elmacık kemiklerinde bir morluk vardı. Benim yapmadığıma emindim. "Ne işin var senin benim kardeşimin yanında lan!?" Diyen bağırışla tecrübelerim sayesinde gelecek olan tepkiyi anlayarak gözlerimi kapattım. Az kavgaya karışmamıştık bizde. Kulaklarıma gelen sesle gözlerimi açtım. Çok kötü vurmuştu be. Bir dakika, Mirza bana kardeşim mi dedi? "Sakin ol, Mirza." Ellerini kaldırarak dudağından akan kanı sildi. Alaycı bir gülümsemkonmuştu dudaklarına. "Sadece dost olmaya çalışıyorum." "Kardeşimle mi lan?" Diyerek bir kez daha üzerine yürüyünce, zaten onu zor tutan Barlas'ın elinden kaydı. Barlas boşta kalan ellerine şaşkın bir bakış atarak tekrar araya girmeye çalıştı. "Şeftali," dedi yine bana dönerek. "Abilerine birazcık dokunsam sorun olur mu?" OLUR! Bıkkın bir yüz ifadesiyle "beni rezil ediyorsun, Mirza." Dedim. Mirza dönüp bana öyle bir baktı ki, daha sonra buna kesinlikle kahkaha atacaktım. Barlas, "abi kusura bakma da Alin, çok güzel bir karma yaptı şuan." Diyerek bana gülümseyince Mirza yeniden ona döndü. O'ysa hala benden bir cevap bekliyordu. Mirza ve Barlas görmeden dudaklarımı oynatarak çaktırmadan bir iki tane dedim. Gülerek önüne döndü ve birden şak diye Mirza'ya yapıştırdı. İYİ Kİ ÇAKTIRMADAN DEDİM! Geriye çekilerek Akan'ın dediği gibi ona mesaj attım.
Siz: Akan Mirza ve Barlas kavga ediyor Siz: Napayım Siz: Benim bir halt yemem lazım duramıyorum Akan: Ne duruyorsun kavgaya dal ve sinirini almak için Mirza'ya çak bi tane Akan: Sorarsa düşman saftan sandım dersin Akan: Ama önce bir foto çek anamlara koz olarak gösteririz Siz: Girdin gözüme pikaçu Siz: Tutmayen beni Telefonumu kapatarak çantaya attığımda kavgayı ayırmaya gelen öğrencilerin de dayak yediği için sinirlenip kavgaya karıştığını fark ettim. Adana ne güzel yer ya. Çantayı bir banka atarak montumu çıkardım ve gömleğimin kollarını sıvadım. Biraz soğuktu ama birazdan ısınırdık. "Ya Allah!" Diyerek kavgaya doğru koşmaya başladım. "Savulun ulan geliyoru...Lan!" Yan taraftan gelen bir darbeyle yere çakılınca ortalık daha da karıştı. "Şeftali!" "Alin!" "Alin!" "Noluyor burada!? Dağılın çabuk, dağılın!"
2800 kelime. Varal ne ya aynı varil gibi JDJDKKS Karya <3 Vural? Varal Asil? Doğukan'ın kim olduğunu tahmin edebilen? Mirza? Barlas? Allah'a emanet 💅🏻
|
0% |