Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@cennomi

Medya: İldem Köksal

Keyifli okumalar♡

"Birisi artık kavganın neden başladığını anlatacak mı?" Dedi en sonunda nefesini tahammülsüzce bırakan okul müdürü amcam.

"Kardeşimi rahatsız ediyordu bu!" Diyerek adının Varal Asil olduğunu öğrendiğim dünki çocuğu işaret eden kişi, Mirza'ydı. Varal neydi öyle? İçimden Varal desem dışarıdan kahkaha atardım ben. En iyisi Asil demekti.

"Rahatsız oluyor muydun?" Dedi Asil bana bakarak. Doğma büyüme bir rahatlıkla masanın önündeki siyah deri koltukta oturuyordu.

Kafamı okul müdürü bey amcama çevirdim. "Yorum yok."

İçeridekiler sinirleri bozulmuş bir halde güldüklerinde sırıttım.

"Alin," dedi müdür bey amcam sakin kalmaya çabalayarak. "Bak elle tutulur bir şeyler söyle ki, bir çaresine bakalım."

"Sınıfıma gidebilir miyim?" Dedim kibarca. "Dersimi kaçırıyorum."

"Alin, abiciğim desene beni rahatsız ediyordu diye!" Dişlerinin arasından konuşursa beni ikna edebileceğini zannediyor olmalıydı.

"Höst!" Dedim kendimi tutamayarak. "Ne abiciğim ne? Sus batma daha fazla. Ayrıca çocuk hiçbir şey de demedi, niye rahatsız oluyorum ben durduğum yerde?"

Hayır, bir insanı sana şeftali dediği için koruyamazsın, Alin. Kendine gel.

Ama şeftali diyor...

"Amca," diyerek araya girdi Barlas. "Babamlara haber verecek misin?"

"Ben söylemezsem, bu yüzünüzdekilerden öğrenirler zaten Barlas." Dedikten sonra gözlüğünü masaya koyarak geriye yaslandı. Dikkatle odasındaki kavgaya karışan öğrencileri izledi. "Ailelerinize haber vereceğim, hepinizin."

Odadakilerden bir ama hocam ile başlayan nidalar çıktı.

"Verin," dedim ben de arkama yaslanarak. "Ben, beni ilgilendiren bir durum olduğunu düşünmüyorum. Yürürken birden bu geldi, buna vurdu." Önce Mirza'yı, sonra da Asil'i göstermiştim. "Sonra da bu, buna vurdu. Ben karışmadım." Bu seferde önce Asil'i, sonra Mirza'yı gösterdim.

"Belli," dedi gülerek yanağımı gösteren amca bey'in yüzündeki gülümseme hiç hoşuma gitmemişti. "Sen karışmadıysan o yara nasıl oldu?"

Sorma bey amca, sorma. Dün hafif olduğu için ev ahalisine çaktırmadığım dudağımdaki yara bundan sonra çaktırılmayacak gibi değildi. Zaten görselerdi uçuk çıktı diyecektim, ben çaktım diyecek halim yoktu.

"Sormayın müdürüm," dedim dertli dertli. "Ayırayım dedim ayının birisi de bana çakmış. Kendimi yerde buldum, üçüncü yıldızı sayarken siz geldiniz."

"Yani sen karışmadın? Hiç hem de?"

Uslu uslu kafamı sallayınca sağ arkamda duran Akan'ın kısık gülüşünü duydum. Mesaj attıktan yarım saat sonra o da yetişmiş gelmişti.

"Bence bizim velimize hiç gerek yok." Dedi Barlas masum masum. "Abim var, reşit o veli sayılır."

"Yoo," dedi Akan gülerek. "Ben Alin'in velisiyim, gayet de sizin velinizi çağırmaya gerek var."

"Abi!"

"Dışarıya, herkes!" Dedi tahammülsüzce müdür bey amca. Bu adam nasıl öğrenci yetiştiyordu ya. Bu kadar sinir kalbe zarardı.

Önce kavgaya karışan Mirza'nın grubu, sonra da Asil'in grubu teker teker çıktı. Ortamda kavgaya giren sadece iki kız vardı, birisi kavgaya girdiği ilk dakikadan yumruğu yiyen ben. Diğeri de Sumru diye bir kızdı. Kahve saçları kulak hizasında kesilmişti ve asice dalgalanıyordu. Gözleri etrafa bıkkın bakışlar atıyordu.

Asil de bana kısa bir an bakıp çıkarken Mirza ayağa kalktı. Asil'e ters bir bakış atarak bana elini uzattı. "Hadi, gidelim."

Nah gelirim. Okulu kurtarmam gereken durumlar var. Ayrıca sen kim şeftalisin de, ben elini tutacağım senin?

De get lo.

"Siz çıkın," dedikten sonra onay almak için müdür bey amcama döndüm. "Ben bir şey konuşmak istiyorum."

Mirza huysuz bir nefes alsa da Barlas onun koluna girerek odadan çıkardı. Akan bana göz kırparak peşlerinden gitti.

Sırıtarak müdür bey amcama döndüm. "Ee, birer şekerli kahve söyle de içelim amca ya."

"Amca evde yeğenim, müdürüm ben burada." Beni gözlemliyor, nasıl birisi olduğumu çözmeye çalışıyordu. "Sen ne konuşmak istiyorsun?"

"Tamam, müdürüm." Çantamdan telefonumu çıkararak bir okul festivali tanıtımı açtım. Uzanıp ona verdiğimde bana yan bir bakış atarak elimden aldı. İnceledi, inceledi, inceledi.

"Bu ne?" Diyerek elime geri verdi. "Ne yani, okulda festival istiyorum demenin farklı bir yolumu? Ama hayır küçük hanım, akrabalarıma tolerans göstermiyorum."

"Hayır," diyerek kararlı bakışlarımı korudum. "Öğrencileri anne baba teröründen koruyacak ama daha büyük bir belaya sokacak yegane şey."

Zannedersin dünyayı kurtarıyorum.

Övünmek gibi olmasın ama ikna yeteneği çok iyi bir insandım. Okuduğum kitapların her türde olmasına dikkat ederdim ama, hepsinden bir püf nokta kapmak işimdi.

"Yani sen diyorsun ki," diyerek ellerini kovuşturup masaya doğru eğildi. "Ailelerine haber vermeyerek onları rahatlat ama daha büyük bir şeyle ders ver."

"Aynen öyle. Dinleyecek misiniz?"

"Anlat."

 

🍑

 

Kapıdan çıkınca Barlas'ı burnumun dibinde buldum. Elim refleksle bir tane çakmak için hareketlendi ama Barlas olduğunu fark edince vazgeçtim.

"Ne konuştunuz siz iki saat?" Diyen Mirza'ya bakmadan yanından geçtim. Sabah dediklerini unutmayacaktım. Bir de beni Asil'den kıskanıyor gibi rol yapması, hiç hoşuma gitmiyordu.

"Sizin gibi önüme gelene dalmak yerine, sizi anne terliğinden korudum. Kıymetimi bilin, kıymetimi."

Yanlarından geçip gidecekken gözlerimin önüne yaraları geldi. Ayaklarım saplandı kaldı zemine. Barlas bile dayak yemişti. O pek fazla kavga meraklısı gibi değildi ama bir yumruk da o yiyince kendini tutamamıştı.

Resmen yara izi kardeşi olmuştuk hepimizin dudaklarında yara vardı, sadece Mirza'nınki solda bizimki sağdaydı.

Ayrıca, Asil'de de vardı bir kaç yara.

Bir şey, ne olduğunu bilmiyorum, engel oldu bırakıp gitmeme. Sırt çantamdaki minik ilk yardım seti ağırlık yaptıkça ezildim sanki. Vicdanım, izin vermedi.

Siz, şu minnoş kalbime dua edin. Yoksa ben yapacağımı biliyordum.

Çantamı tek kolum üzerinde önüme çekerek küçük fermuarı açtım. Burası acil durum bölmesiydi. Acil durumlarda arayıp da bulamayacağınız çok az şey olurdu. İlkokuldan beri her yerde sorun yaratıp, sürekli yara aldığım için hazırlıklı olmayı öğrenmiştim. Mecburdum.

Kapının önünde iki yana ayrılan gruplar vardı. Sol taraf, Mirza'nın grubuydu ve baya hasarlıydı. Sağ taraf, Asil'in grubuydu ve onlar daha da bir hasarlıydı.

Çünkü Asil, Mirza ve Barlas'a çakanlara da çakmıştı.

Güzel bir filmdi ama sonu gelmişti. Küçük boy pamuk kutularından iki tane çıkararak iki tentürdiyot kutusundan birisini elime aldım.

Kafamı kaldırarak bunları verecek en uygun kişiyi aradım. İki gruptan birisine versem, birbirlerine sinirli oldukları için diğerlerine vermemeleri ihtimali vardı.

İki gruba da aynı uzaklıkla duvara yaslanarak bana bakan birisini gördüğümde kararımı vermiştim. Gözleri renkliydi ve saçları siyahtı. Uzaktan bakınca bir gideri vardı.

"Pişt," diyerek zaten bende olan dikkatini bana yönelttim. Tentürdiyot kutusunu ona doğru attım. "Yakala!"

Ona gelen kutuyu yakalayarak, "bu ne şimdi?" Diye sordu.

Kutuları her iki tarafa da rastgele vererek Mirza ve Barlas'a ilerledim. "Onun iki tarafa da gittiğinden emin ol, yaralarınızı temizleyin. Müdür ailelerinize haber vermeyecek ama siz bunları nasıl açıklarsınız, bilemeyeceğim."

Normalde çoktan kınamayı almış oturmuşlardı götlerinin üstüne.

"Gidelim." Önden yürümeye başladığımda Akan'ın burada olmadığını fark ettim. Gitmiş miydi? Yarım saat bekleyememiş miydi?

Ben ne bekliyordum peki?

"Akan," dedim. O bırakıp gitse de, duvarın ardında bekleyen kız onun gitmemiş olmasını dilemekten başka bir şey yapamıyordu. Dilimden kelimeler, kalbimdense umutlar geçip gidiyordu. "Gitti mi?"

"Gitmem mi gerekiyordu?" Akan'ın sesini duyduğumda içimdeki bir şeyler yerine oturdu.

Oturan şeyler de enseme yediğim bir darbeyle havaya uçtu. Sendeleyerek şaşkınlıkla ona döndüm. "Ne yapıyorsun be?"

"Sana kavgaya gir dedik, dayak ye demedik! Ne bu halin yine?"

"Yine derken?" Diyen Barlas'a ikimiz de yan bir bakış attık.

"Ben de anlamadım ki, gireyim dedim biri çakmış haberim yok." Diyerek mükemmel savunmamı sundum ortaya.

Ama belli ki, Mirza'nın aklı başka bir konudaydı. "Amcamı nasıl ikna ettin sen? Biz söylemiş olsak, derimizi yüzerdi."

"Onu söyleyemiyoruz maalesef." Dedim internetteki pembe zebaniyi hatırlayarak. Yine aklıma gelince güldüm. "Alin dokunuşu diyelim biz ona."

"Ne dokunuşu?" Kelimelerimi seçme, Barlas! Seçme! Delireceğim!

"Öf, sır işte!"

Bahçeye çıktığımızda onları banka oturtarak ortalarına geçtim. Akan, ayakta bekliyordu.

Çantamdan ayırdığım pamukları çıkarıp tentürdiyot döktüm. Önceliğimi Barlas'a vererek pamuğu dudağının kenarındaki yaraya bastırdım. Yüzüne buruşturduğunda Akan'a yaptığım gibi üflemedim, elimle yel yaptım.

Beni en çok kabullenmesi gereken o'yken, beni istemediğini söylemişti. İkizdik biz. Dokuz ayı, Karya hanım'ın karnında kafa kafaya vererek tüketmiştik. Bazen göt göte vermiş sömürmüştük kadını belki.

Ben... ben zaman vermek falan istemiyordum. Kabullenmeseler bile beni istemediklerini söylemesi benim kabul edebileceğim bir şey değildi.

Barlas, pansuman bitene kadar uslu uslu bekledi. Onunki bitince Mirza'ya döndüm. Şunun suratına bir tane de ben çaksam o kadar rahatlarım ki.

O yüzünü buruşturduğunda yellemedim bile. Daha fazla bastırmamak için kendimi tutmakla meşguldüm.

"Yaren aradı." Bunu duymamla pamuğu Mirza'nın yüzüne fırlatıp ayağa kalktım. Akan'ı kolundan tutarak biraz ileriye ilerletirken pamuğun Mirza'nın neresine girdiğini umursamadım.

"Oha, gözüme soktun!"

"Ne demek Yaren aradı?" Onların duyamayacağı bir yere gelerek durdum. "Ne istiyormuş?"

"Bilmem," diyerek omuz silkti. "Dinliyormuş gibi yapıp kapattım."

"Ne?" Dedim ağzım bir karış. "He he demedin dimi? Bak kız pişmanım, barışalım falan dediyse..."

"Onu söyledi galiba ama ben her soruya aynı cevabı verdim. Yanlış anlaması imkansız."

"Ne dedin?" Baygınca ona baktım. Ne halt etmiş olabilir en fazla?

"Ben tıp okuyorum, dedim."

"Ne dedin, anlamadım?" Darbe nedir? Nerelerden gelir? Kimden gelir? Nasıl korunulur? "Tıp okuduğunu mu söyledin?"

"Evet, ne diyecektim?"

"Aferin sana, Akan." Elimi dertli bir ifadeyle omzuna koydum. İki kere pat pat yaparak güldüm. "Yılın saçmalayanı ödülünü aldın."

 

🍑

 

Teneffüs zili çaldığında içeriye girerek müdür bey amca'mın dediği 12-D'yi aramaya başladım. Yürürken sürekli insanların bakışlarını üzerimde hissediyordum. Sabır çekerek ilerlemeye devam ettim.

11- A, 10-C, aha 12-D!

Sınıfa girdiğimde yine bakışlar bana döndü. Bunu, beni tanımayışlarına verdim. Gözüme arka sırada oturan Sumru değdiğinde ona doğru ilerledim.

"Yanın boş mu Sumru? Teşekkür ederim." Diyerek çantayı masaya bıraktım. Birisinin oturmadığı belliydi ama bugün gelmeyen birisiyse de yerine konacak değildim. Geçerdim boş bir yere.

"Arkandakiyle geliyorsan, dolu."

"Ne?"

Kafamı çevirerek arkaya baktığımda Asil'i görüp ne işin var orada lan senin bakışları attım.

Yani sabahtan beri, herkesin bana bakmasının sebebi bu muydu? Peşimde dolanan bir adet kuyruk.

"Senin yüzünden mi ayaklı şeftali ağacı görmüş gibi bakıyor lan bu insanlar bana?"

"Şeftaliyi çok mu seviyorsun?" Meraklı meraklı bunu soran Asil'e kolumu kaldırıp sırıttım. "Ben şimdi seni bir seveceğim!"

"Sakin ol, sınıftayız." Aynen, okul bahçesini birbirine kattıktan sonra sınıftayız diyerek sakin kalayım ben.

Sabır çekerek Sunru'nun yanına oturdum. "Tanımıyorum."

"Tanımıyor olsaydın buraya kadar peşinden gelmezdi." Sumru kafasını arkadaki duvara yaslayarak elindeki kalemi çevirmeye devam etti. "Tanımadığı insanların peşinde koşmak gibi bir huyu yoktur."

"Siz?" Sanki Asil'i tanıyormuş gibi konuşuyordu.

"Kardeşim." Önümüzdeki sahibinin ortalıklarda olmadığı sıraya oturdu. Elini Sumru'nun kafasına daldırınca Sumru, Asil'in elini iterek kafasını geriye çekti. Asil'e tehlikeli bir bakış atarak saçlarını düzeltti.

"Onunla gurur duymuyorum." Eliyle saçını düzeltirken kirpikleri arasından ters bir bakış attı. "Eğer tüm gün peşinde bu şeyle dolaşacaksan, yanıma oturma."

"Bana az önce nasıl hitap ettin sen, sevgili kardeşim?" Çok hafif bir gülümsemeyle başını yana eğdi. Gülümseyen dudak kıvrımlarından uyarı akıyordu.

"Sana demedim."

"Ama benim hakkımda dedin."

"Ben neden böyle bir konuşmanın içerisindeyim?" Dayanamayarak araya girdim.

"Bence Sumru şimdi lavaboya gidecek." Başını omzuna eğip Sumru'ya bakarken onun zihnine mi girmeye çalışıyordu yoksa onu hipnoz etmeye mi çalışıyordu, anlayamadım.

Sumru, kirpiklerinin altından uzun uzun Asil'e baktı. Çenesi kasıldığında gerçekten onu hipnoz ettiğinden şüphelendim. Beklenmedik bir şey yaparak kocaman gülümsedi.

"Aynen," elindeki kalemi sertçe masaya bırakarak ayağa kalktı. "Ben sıçmaya gidiyorum."

"Güzelim, ağzını niye bozuyorsun abiciğim?" Asil de ayağa kalktığında arlarında geçen konuşmaları boş gözlerle izledim.

"Abi," diyerek tahammülsüz bir bakış attı Sumru. "Sen ağzımı temiz tutabilmek için çaba harcamama değmiyorsun!"

"Bunu evde de söyle abiciğim, olur mu?"

Ayaklarını yere vura vura sınıftan çıktığında Asil gelip Sumru'nun yerine oturdu. "Nasılsın, şeftali?"

İyilik nektari, senden?

"Sumru'ya hipnoz mu yaptın az önce sen?" Dedim şaşkınlıkla. "Kız kalktı gitti."

"Yok," diyerek hafif bir kahkaha attığında artık sadece ben değil tüm sınıf ona bakıyordu. Bu çocuk bad boy falan olabilir miydi? Alpo utanır mıydı sen evde kalırsın diyişlerinden? "Bir iddiayı kaybettiği için dediklerimi yapıyor, hipnoz yok."

Zil çaldığında alelacele onu ittim. "Kalk, defol git."

"Ne oldu, şeftali?"

Bir anda inen vahiyle onu neredeyse öpecek olduğum gerçeği gelince utanç yüklemesi yaşıyordum. Hemen gitmezse çarpacaktım bir tane utançtan!

Hayat, neden bize götünle gülüyorsun sen? Bu nasıl bir karmadır? Neden dün bir haltlar yediğim kişi bugün sıra arkadaşımın abisi çıkıyordu? Neden?

"Zil çaldı, Sumru gelecek!"

"Tamam, gidiyorum. Sakin ol, şeftali."

Hala şeftali diyor, bayılacağım!

O gittikten sonra bakışlarımı sıraya diktim. Sumru, bir kaç dakika sonra sinirini atmış bir şekilde gelip oturunca sırıttım. "Sıçtın mı bari?"

"Evet."

Kahkaha atma isteğimi zorla tutarak dudaklarımı birbirine bastırdım. "Komik kızsın, Sumru."

Sumru kafasını çevirip dehşet dolu bir bakış atınca kendimi tutamayarak güldüm.

Genç bir kadın kapıdan girdiğinde ayağa kalktık. "Günaydın, gençler. Oturun. Testlerinizi çıkarın, tekrar yapacağız."

Yerime oturarak sıraya boş bir bakış attım. Ne testiydi, ne dersiydi?

Harbi, ders neydi?

 

🍑

 

Okul bahçesinde yürürken çantamdaki otobüs kartımı arıyordum. Adeta minik bir karadelik olan çantam, bulduğu her şeyi yuttuğu için aradığınız şeyi bulma ihtimaliniz her geçen saniye artmak yerine düşerdi.

Hoşgeldiniz, burası kargaşa toprakları. Yabancısı değilseniz, kapıdan içeriye buyurabilirsiniz.

Sabahki dersten sonra sınıfla kaynaşmıştım. Hemen sınıfın dedikodu tayfasını bularak gıybete girişmiştim.

Bu Mirza ve Asil okulun belalı tipleriydi. Onlardan birisinin grubunda değilsen, aralarına karışmazdın.

Ama iki kişi bu kuraldan feragat etmişti, Doğukan ve Bars. Bunlar kimdi bilmiyordum ama belli ki iki taraf içinde önemliydi. Yoksa, neden ortada durmalarına izin vereceklerdi?

Amcam beyin de maşAllah'ı var. Okul bad boy'ların çiftleşme mekanı olmuş, ruhu duymuyor.

Gelirken gördüm. Bir çocuk bir kızı öperken lavaboya çekiyordu.

Gözlerimi çamaşır suyuyla yıkayabilir miydim!? Önce müfettişinki sonra da bunlar! Neydi çektiğim benim!?

Ayrıca sabahtan beri Mirza, Barlas ve Asil'i görmemiştim. Bu mirza devamsızlıktan sınıfta kalmamış mıydı? Belki de yine kaçmıştı? Belki kaçarken Barlas'ı da almıştı?

O üçünün beraber olma ihtimali?

"Ne arıyorsun sen kara kara?"

Kafamı çantamdan kaldırdığımda tek ayağıyla yerden destek alarak yan bir şekilde motora yaslanarak bana bakan Akan'ı gördüm. Adımlarım tekledi ama ilerlemeye devam ettim.

"Kent kart." Benim için mi gelmişti? "Sen neden geldin?"

"Sen ehliyet alana kadar özel şoförün olmaya karar verdim." Çantamı düzelterek elinden kaskı aldım. Motora binerek benim de binmemi bekledi. Arkasına atlayarak gelirken olduğu gibi başımı omzuna yasladım.

Küçük Alin, duvarın ardında ortalığa saçılan boya kalemlerini toplayarak bir resim çizmeye başladı. Önce yamuk bir kalp çizdi ardından içine mavi baloncuklar çizdi. Baloncukların içini mavi kalemle doldurduktan sonra geriye çekilerek resmine baktı. Gülümsedi, elbisesinin eteklerini dalgalandırarak kendi etrafında döndü. Sonra da ilerleyerek resmi odasının duvarına astı.

Akan'ı minik bir baloncukla odasının duvarına, bir resmin içerisine hapsetti.

"Alin, kız uyudun mu yoksa?" İrkilerek kafamı kaldırdım, eve gelmiştik çoktan.

"Yok, içim geçmiş." Dedim mırıl mırıl. Motordan inerek kaskı çıkardım ve ona uzattım. "Biraz uyusam iyi olacak, yoğun bir gündü." Dedikoduyla ve sorunlarla.

O motordan inerken ben eve doğru ilerlemeye başladım. Evin ön bahçesi geniş ve ferahtı. Bahçede şuan açmamış olan çiçek fideleri vardı. Hangi çiçekti acaba?

Kapıyı çalarak beklemeye başladım. Adım sesleri geldiğinde ayak parmaklarım, ayakkabımın içinde kıvrıldı. Neden bilmiyorum, eve girerken bir gerginlik çökmüştü üzerime.

Karya hanım, gülümseyerek kapıyı açtığında ben de gülümsedim. En başından beri, bir şeyler için çabalıyordu. Bana kötü tek bir şey söylediğini duymamıştım. Minik bir gülümsemeyi ona çok göremezdim.

"Hoşgeldiniz, nasıl geçti oku... ALİN!" birden telaşla bana atılınca içimden kendime çok güzel cümleler söyledim. Yarayı görmüştü! Ben neden gelmeden önce onu kapatmayı nasıl unutmuştum?

Lavabonun önünde yiyişenler yüzünden...

"Bir şey yok, uçuk sadece. Telaşlanmayın." Karya hanım, bana ters bir bakış attı. Kolumdan tutup çekerken de söyleniyordu. "Akan, ilk yardım dolabından gerekenleri getir. Alin, kızım ben doktorum ya hani? Uçuğun ne olduğunu biliyorum, bu uçuk değil. Hem ben beş tane çocuk büyüttüm, yalanı radar gibi yakalarım."

Siz doktorsunuz da niye hep evdesiniz, doktor hanım!? Gidip nöbet tutun biraz!

Akan, tentridüyot ve pamuk getirdiğinde biz salona geçmiş krem rengi koltuklara oturmuştuk. Karya hanım, pamuğa tentürdiyot döküp yarama hafifçe bastırdı. Kirpiklerim titrediğinde yanağımın içini ısırdım.

Zaaflar yok, Alin. Acı yok, acımıyor dizlerin. Bu şey, senin hayalin.

Sen aslında yoksun.

🍑

 

Bilmem ne kökünün bilmem ne kuvvetinin çarpmasıyla oluşan bilmem nesi, sorusunu da çözerek arkama yaslandım.

Eski okulumda, insanları en çok şaşırtan şey benim bir sorun makinesi olmama rağmen okul üçüncüsü olmamdı.

Sorun çıkarmayı seviyordum ama kesin bir şekilde değişmeyeceğini bildiğim şeyler vardı. Eğer gerçekten kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorsam, kendime rahat bir gelecek kurmak istiyorsam çalışmak zorundaydım. Öyle, insanlara her şeyi bırakıp kendi hayatımı kuracağım demekle olmuyordu. Gerçekten çalışmak zorundaydım.

Özellikle Türkiye'de bir kadınken.

Başarmak için çalışmak zorundaydım. Kendim için, geleceğim için, ve belki de gelecekteki çocuklarım için. Onlara bağımsız bir anne olabilmek için.

Birilerine ihtiyaç duymadan, bağımsız ve güçlü bir kadın olabilmek için.

Canım jelibon çekiyordu.

Koralp ve babam genelde akşam altı'ya yakın eve geliyorlardı. Ve evet, sonunda bir karara varmıştım. Karya hanım'ı ve Vural bey'i anne baba olarak görebilirdim. En azından içimden böyle seslenerek alışmaya çalışabilirdim.

Onlar da on yedi yıldır uzak kaldıkları çocuklarının onlara anne baba demesini hak ediyorlardı. En azından, bunu hak edebilmek için çabalıyorlardı.

Herkesi düşünmek çok zordu. Herkesle empati yapmak daha da zordu. Elimde olmadan kendimi onların yerine koyuyordum.

Telefonumu alarak WhatsApp'a girdim.

 

 

 


''Durular şeftali soyu' adlı grubu kurdunuz'

 

 

 

'Daktır sular Akan, Korsavaşçı, Madam terliği konuşur ve hatunu ne derse o, kişilerini gruba eklediniz.'

 

 

Siz: Hello pek sevgili Durular şeftali soyu üyeleri

(18. 28)

Siz: Birisi çürük şeftalileri de gruba alsın

Daktı sular Akan: Mesaj alındı

Siz: İşte zeka böyle kullanılır xkakxkakz

 

 

 

'Daktır sular Akan, iki kişiyi ekledi.'

Korsavaşçı: Şeftali mi seviyorsun?

0543*******: Ne şeftalisi abi? Bu grubun adı bile şeftalili, kim kurdu bu grubu? Abi sen uzak dur

Siz: Ben kurdum

Siz: Neden şeftaliden uzak duruyormuş anlamadım çok güzel bir meyve o bi kere hıh

Siz: Zevksizler

Korsavaşçı: Alerjim var Alin

KoKorsavaşçı: Yiyebiliyor olsaydım eminim çok güzel bir meyve olurdu

Siz: illa üzgün olduğumuzu boğazımıza ip sarıp mı gösterelim adlı çalışma...

Siz: Ulan şeftali delisi kızım ben

Siz: Nasıl alerjin olabilir nasıllllll

Madam terliği konuşur: Yemek yapıyorum çocuğum

Madam terliği konuşur: Niye dıddırı dıddırı öttürüyorsunuz şu telefonu

Madam terliği konuşur: Vural? Koralp? Ne zaman geleceksiniz? Yarım saat geç kaldınız bak

Hanımı ne derse o: Bugün gecikeceğiz biz hanımım

Hanımı ne derse o: Güvenlik duvarında bir sorun var

Hanımı ne derse o: Güvenemiyoruz bir kaç saat daha burada gibiyiz

0547*******: Baba? Neden kredi kartlarımı kullanamıyorum

0547*******: Ve neden galeriler bana motor vermiyorlar!!???

Madam terliği konuşur: Geceleri evden kaçıp barlara gitme diye oğlum

Madam terliği konuşur: Kız kardeşinin Telefon olayı için hala güzel bir ceza bulabilmiş değilim, sırasını bekliyor unuttum sanma

 

Madam terliği konuşur: Ayrıca bir daha babana ünlemli konuşma

 

 

 

'0547******* adlı numarayı 'Fakir sınıfta kalmış bad boy' olarak kaydettiniz.'

 

 

 

'0543******* adlı numarayı 'Aptal ikiz' olarak kaydettiniz.'

Fakir sınıfta kalmış bad boy: 😐

Aptal ikiz: Yani sen şimdi fakir mi oldun abi?

Aptal ikiz: Harçlık vereyim mi abi jdksksk

Siz: İstersen ben de verebilirim sorun değil jdksks

Siz: Şaka yaptım günahımı yine vermem sana😑

Fakir sınıfta kalmış bad boy: Ha ha ha ha siz çok komiksiniz ya gidiyorum ben😒

Siz: Tamam neyse gelelim bu grubun kurulma amacına

Daktır sular akan: Böyle grupların normalde bir amacı olmuyor diye biliyorum?

Siz: Sus pis tıpçı çok okumak senin beynini küçültmüş

Siz: Yanlış biliyorsun sen

Daktır sular Akan: Alin....

Siz: şşştt

Siz: CANIM JELİBON İSTİYORRRRRR

Siz: Birisi acil jelibon alsın bana

Aptal ikiz: Jelibon??

Siz: (fotoğraf)

Siz: Bak bundan

Fakir sınıfta kalmış bad boy: Toka değil mi lan onlar renkli renkli

Siz: sen neyden bahsediyor ya

Madam terliği konuşur: Vural bu çocuklar hep senin tarafına çekmiş deli bunlar

Hanımı ne derse o: Tamam Karya'm hepsi bana çekmiş

Hanımı ne derse o: Aç kapıyı kızım geliyor jelibonlar

(18. 39)

Siz: Yaaaaaa

Siz: Ama yerim

Fakir sınıfta kalmış baş boy: bu kız

Fakir sınıfta kalmış bad boy: Aman ikiz işte nolacak

Siz: (fotoğraf)

(18. 58)

Siz: oha kaç tane marketin deposunu aldın

Siz: Ne kadar haribo varsa toplamış ya

Siz: Bir de iki kutu almış yiyeceğim ya

Siz: Ben bunları iki ay yerim be

Siz: Adamsın sen var ya adamın dibisin babo

Hanımı ne derse o: Afiyet olsun kızım

Madam terliği konuşur: Vural ben de bunun kalplisinden istiyorum

Hanımı ne derse o: Tamam alırım hanımım

Korsavaşçı: Anne bir salın işimiz var

Korsavaşçı: Biz burada çırpınıyoruz adam kenarda minnoş minnoş kime kalpli jelibon alsam nerden alsam hangisinden alsam diye düşünüyor

Korsavaşçı: Salın bizi ya

Siz: 

Aptal ikiz: QODBWODHKWFKJGUEK

Aptal ikiz: Bu çok iyiydi

Siz: Tabi ki, her zaman

Siz: Tamam dağılabilirsiniz şeftali ailesi sağolun var olun

 

🍑

 

Jelibonları yıkayarak bir tabağın içine koymuştum ve masanın üzerindeki laptop'tan en son yarım kalan bir filmi açmıştım.

En sonunda buraya biraz da olsun alışabilmek için kıyafetlerimi gardrobun içine yerleştirmiştim. Belki iki ay sonra buradan gitmeyi planlıyordum ama o zamana kadar her şeyi kendime zehir edecek halim de yoktu.

Saat çoktan on'u geçmişti. Babam ve koralp bu akşam sabahlayabileceklerini söyledikleri için biz kendimiz yemiştik. Belli ki güvenlik açığı düşündüğümüzden daha büyüktü.

Gardıroptan rahat edebileceğim bir şeyler bakarken gözüme çarpan pandalı takıma göz süzdüm. Tüm vücuttu, bol şapkalı ve panda desenliydi.

Aynadan kendime bakarak kısık bir kahkaha attım. Çok komikti ama yakışmıştı bana.

Tam yatağa oturup filmi başlatacağımda telefonuma bir bildirim geldi. Sessizce oflayarak elime aldım.

 

Daktır sular Akan: Alin, acil taktik

Siz: Ne oldu? Film izleyecektim!

Daktır sular Akan: Boşver filmi odaların olduğu salonda bizimkilerle oturuyorduk Yaren aradı

Siz: Ya sen de engelleyeceksen engelle lan

Siz: Engellesen arayıp duramaz

Siz: Ben kendi eks'imden bu kadar çekmedim ya

Daktır sular Akan: Lan bir dur

Daktır sular Akan: Unutmuşum engellemeyi işte

Daktır sular Akan: Aradı bu manyak pankart açmış fakültenin yurdunun önünde beni affet diye

Daktır sular Akan: Herkes fotoğraf atıyor bu napıyor diye

Siz: aynen kardeşim aynen

Siz: Saçmalama Akan affetmeyeceksin herhalde

Daktır sular Akan: Lan tamam affetmeyeceğim de rezil olduk

Daktır sular Akan: Kız kendini bağlamış yurdun önündeki aydınlatma lambasına, Akan affetmezse gitmem diyerek hopörlörle bağırıyormuş

Siz: Bekle geliyorum

Sabır çekerek telefonu yatağa atıp ayağa kalktım. Tek bir akıllı da beni bulmazdı zaten. Ayrıca o kız, hangi akılla pankart açıyordu? Aldattığının farkında değil miydi bu?

Kapıyı açtığımda onları pencerenin önündeki oturma takımında buldum. Akan çift kişilik koltukta tek oturuyordu. İlerleyerek yanına oturdum.

Aklıma gelen tilkilerle terliklerimi çıkardım. "Ara Yaren'i, kay koltuğun kenarına doğru." Derken onu da itiyordum kenara.

"Ne demek, Yaren'i ara?" Bana şaşkın bir bakış atarak kenara kaydı. Ben de ayaklarımı toplayarak koltukta yan bir şekilde oturdum. Kolunu alıp omzuma atarak sırtımı ona yasladım.

"Ara sen, ben yapacağımı biliyorum. Sen karışma, ne dersem onayla tamam mı? Görüntülü ara."

"Bak güveneceğim ama korkuyorum." Diyen tırsak bir bakış atınca kafamı omzuna çaktım. "Sus ve ara!"

Kafamı çevirince Mirza ve Barlas'ın bize garip garip baktığını görünce, "ne var? Ayı mı oynuyor?" Diye tersledim.

İyice baymıştım bu Yaren denen kızdan da Akan'dan da. Kestirip atması gerekiyordu ya. Bu kadardı.

"Tam olarak ne yapıyorsunuz?" Elindeki telefonla bizi işaret ederek minik bir yuvarlak çizdi, Mirza. "Amaç ne?"

"Zıkkımın kökü, amaç. Oldu mu, Mirza? Konuşma boyunca çenenizi kapalı tutun."

"Çalıyor," diyerek telefonu gösterince elinden alarak ikimizi odakladım. "Ne yapacaksın?"

"Bana bırak, bu sorunu kökten çözeceğim." Dediğimde telefon açıldı.

"Aşkım! Ben çok pişmanım, affet beni! Affetmezsen, kalkmam burad... sen kimsin? Akan bu kız kim?" Tam olarak nereye kusuyoruz? Gerçekten, galiba kusacağım. Bu neydi be!? Hala aşkım falan diyordu bir de.

"Merhaba, ben Alin." Dedikten sonra düşüncelerimin aksine kocaman gülümsedim. Boşta kalan elimle Akan'ın elini tutarak, sanki yerimde rahat değilmişim gibi kıpırdanarak onu da kadraja aldım. "Akan'ın sevgilisiyim, sen kimsin ve neden Akan'ın seni affetmesi gerekiyor? En yakın arkadaşıyla aldattığın için mi?"

Oyunculuğum, her zaman en iyi silahımdı. Sorun çıkarmak istediğimde her zaman işe yarardı.

Mirza ve Barlas'ın şaşkın bakışlarını üzerimizde hissedebiliyordum ama umursamadım. Akan, hafifçe beni çimdiklediğinde kıkırdayarak kafamı geriye attım.

"Dursana, Akan. Birisiyle konuşuyorum." Akan hızla elini belimden çekti.

Yaren'in kızıl saçları ve karanlıkta seçebildiğim kadar ela'ya benzeyen gözleri vardı. Güzel kızdı ama karaktersizlik desen misliyle vardı.

Yaren, gözlerini kırpıştırarak önce ellerimize sonra da bana baktı. Kocaman alaycı bir kahkaha atarak gülüşünü sergiledi.

"Benden sonra bu kız mı yani, Akan? Gerçekten beni unuttun mu yani? Yalan söyleme ama daha aldatıldığını öğrenmenin üzerinden kaç gün geçti? Hemen yeni birisini bulamazsın sen. Canımı acıtmak için bu kıza para vermene gerek yoktu, özür dilerim, hadi barışalım. Gönder şu kızı."

Iııııyyyy! Yemin ederim kusacağım!

Akan da benim oyunuma uyarak başını saçlarıma gömdü. "Onunla muhattap olacak kadar, değerli birisi değilsin sen Yaren. Ama inan bana o istemeseydi, seni aramazdım. İstediğin kadar orada bekleyebilirsin, biz diye bir şey kalmadı."

Lan bu fırsattan istifade beni mi kokluyor ne?

"Şuna bak!" Diyerek celallendi Yaren. Elinde olsa telefonu yiyecekti. "Kızıl bile değil! Şu giydiklerine bir bak!"

Konu onu affetmemesi bile değildi yani, Akan'ın onun yerini çabucak doldurabilmiş olmasıydı. Gerçekten içten içe Yaren'in psikolojisine acıdım.

"Bence çok tatlı." Diyerek kafasını saçlarımdan kaldırıp çocuksu bir gülümseme attı, Akan. İşte, tam bu noktada oyunculukta master yapmış olan ben bunun gerçek bir gülümseme olduğunu anladım. İçten bir iltifat.

İstemsizce şapşal bir gülümseme attım. Ekrana döndüm. "Onu duydun, daha fazla zorlamanın alemi yok. Küçük bir tavsiye, hemcinsin olarak söylüyorum. Bir daha kimseyi aldatma ve kendini bu hallere düşürme. Daha fazla rezil olma bence. Akan'ın peşini bırak."

Telefonu kapatarak Akan'ın eline verdim. Ayağa kalktığımda, telaşla ayağa kalktı. "Nereye?"

"İzninle kusmaya! Lan sen bu kızın iki yıldır bu yüzünü hiç mi görmedin!?"

"Hayır, zaten ilk yıl hariç fazla görüşmüyorduk zaten."

"E, kusura bakma da gerizekalısın sen de biraz."

"Teşekkür ederim, Alin."

"Rica ederim, bir kutu karam alırsan ödeşiriz. Ayrıca engelle artık şu kızı, ben bezdim burada."

"Az önce tam olarak ne yaşandı burada?" Barlas'a merdivenlere yönelirken cevap verdim.

"Akan anlatsın!"

Merdivenleri elinde bir sepet şeftaliyle çıkan annemi görünce durdum. Annem, kafasını kaldırıp beni görünce sorgulayan bir bakış attı.

"Kızım az önce kapı çaldı, bunu buldum. İçinde de bir not var, üzerinde Alin'e yazıyor."

Deme. Onu söyleme.

Kışın ortasında şeftali? Hemde bir sepet?

Şeftali...

Lan!

4bin kelime.

Bu bölüm Varal Asil'e ne diyorsunuz? Alin'e şeftali demesi?

Şeftali sepetini kim göndermiş olabilir?

Sumru?Asil'in kardeşi malumunuz.

Akan?

Yaren? Ben bile bir ara kalkıp döveyim dedim djjskfkd

Allah'a emanet 💅🏻

 

Loading...
0%