Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@ceren_ellie

Tam virajı alıp gaza yüklenecekken bir anda rakibim Aslan beni şaşırtmayı deneyerek kaza yapmamı sağlamaya çalışıyordu. Göz ucum ile yaptığı manevrayı fark ederek, dikkatimi topladım; hemen sola doğru tekerleği hafifçe çevirerek rakibim Aslan’ın manevrasına karşılık vererek, hesaplamalarımı yapıp virajı hızla geçtim. Aslan arkada planını anladığımı anlayarak sinirle bana baktığını tahmin edebiliyordum. Bu yüzden dikkati dağılıp yavaşladı ve az kalsın kaza yapacaktı. Ben de fırsattan istifade hemen gaza yüklenip bitiş çizgisine doğru olan son kısmı güvenli bir şekilde, izleyenlerin kulaklarıma gelen uğultusu ile vardım. Motosikletimin arka frenlerini harekete geçirerek lastikleri yakma pahasına daireler çizerek, benim için bahis yapmış ya da destekleyenlerin sevinçlerini arttırdım. Kaskımın siperliğini açıp benim kazandığımı haykıran sunucunun, hakkedilmiş olan başarımın açıklanmasını dinlemeye başladım. Bu arada kalan yarışmacılar da sırası ile yanımdan geçip ileride durmaya başlamışlardı.

SUNUCU: Ve yine bizi şaşırtmayan, gecenin ve yolların kraliçesi Oyuncu bu yarışı da kazandı. Bizlere harika heyecanlar yaşatan bütün yarışmacılara teşekkür ediyoruz.

Kulaklarımda tebrikler ve arkadaki araçlardan gelen yüksek volümlü müzik ile gözlerim arkadaşlarımı aradı. Beni girdiğim her yarışmada ve hayatımın bu zamana kadar getirdiği bütün zorluklarda destekleyen grubum gülümseyerek bana bakıyordu.

 

Evet OYUNCU lakabı ile bilenen ve gecelerin kraliçesi olarak tanınan ben olsam da gerçek ismim Alçin.

 

5 Mayıs 2007 Gece Hastane;

Dinçer ailesi meraklı bekleyişlerinin sonuna gelmişlerdi. Tüm aile Yasemin hanımın doğumhanede doğum yapmasını bekliyorlardı. Yasemin Hanım’ın suyu geldiği zaman, aile yaşadıkları konaktan hemen heyecanla hastaneye gelmiş ve doktorların vereceği mutlu haberi beklemek için bekleme salonuna geçmişlerdi. Aile meclisinin başı Bayar Ağa’nın özel isteği ile, aileye uzun süreden sonra katılacak ilk kız çocuğuna Alçin ismi verilecekti. Alçin için özel kıyafetler hazırlanmış, evin kâhya kadınına eve geldiği zaman lokma dökülmesi için hazırlık yapması emri verilmişti. Oysa kaderin planı hiçte

Dinçer ailesinin büyük bir sabırsızlıkla beklediği gibi gitmeyecekti bu mayıs gecesinde.

Ailenin bekleyişi doğum için uzadıkça, bekleme odasındaki heyecan da artıyor ve arada bazıları doğumhanenin kapısına giderek merakla çıktı mı diye bakıyordu. Yasemin Hanımı doktorlar doğuma aldıktan üç saat sonra kapı açıldı. Doktorun mavi elbisesinin üzerindeki kan lekelerini fark eden kadınlar, büyük bir endişe ile bağırmaya başladılar. Yasemin Hanım’ın sevgili eşi müstakbel baba olan Mehmet Bey aniden doktoru bu şekilde görünce,

“Doktor Bey üçüzlerimizi ne zaman görebiliriz? Hemşireler henüz bize bebeklerimi göstermediler. Özellikle kızımı görmek istiyorum” dedi. Doktor o sırada kafasını hafifçe sallayarak,

“Üzgünüm Mehmet Bey ne kadar çok uğraşsak da kız olan bebeğin boynuna kordon çok sıkı dolanmış ve nefessiz kalmış bu yüzden kurtaramadık, başınız sağ olsun kızınızı doğumda kaybettik.”

İşte o an herkesten acı bağırışlar çıkmaya başlamıştı, hastane bir anda onlar için acı ve mahşer yerine dönmüştü. Berçem Hanımdan acı ağıtlar çıkmaya başlamıştı, çocuklar hiçbir şey demeden öylece kala kalmışlardı. Ne bir tepki verebiliyorlar ne de konuşabiliyorlardı. Oysa ki kız kardeşleri olacağı için ne çok heyecanlanıp, mutlu olmuşlardı ama hayat onları bu acıyla karşı karşıya bırakmıştı. Amcalar ise Mehmet Bey’e destek olmaya çalışıyorlardı fakat nafile bu o kadar büyük bir acıydı ki kendileri bile eşleriyle birlikte dağılmıştı. Bayar Ağa ise kız torunu için döktürdüğü lokmalar yerine helvasını kavurtacaktı. Eşine ve oğluna destek olup onları sakinleştirmeye çalışıp ailesi için güçlü durmaya çalışmıştı fakat bu öyle bir haberdi ki düşmez, yıkılmaz denilen Bayar Ağa’yı da derinden etkilemişti.

Bu sırada Bayar Ağa eşini ve oğlunu sakinleştirememiş, bu durum sonucu Mehmet Bey ve Berçem Hanıma sakinleştirici yapılırken oğullar da birbirlerine sarılmış, bir köşeye sinip ağlıyorlardı.

Aradan iki saat geçmiş Mehmet Bey ve Berçem Hanım kendilerine biraz olsun gelmeye başlamıştılar, fakat şimdi tek sorun bu haberi Yasemin Hanıma kimin vereceğiydi.

Yasemin hanım yavaş yavaş bilincini kazanıp, çevresini algılamaya başladığı zaman yanında Yasemin Hanımın son kontrollerini yapan doktor ve hemşireleri fark etti. Kalbi girmiş olduğu doğumun heyecanı ve doğurduğunu düşündüğü üçüzlerini ellerinin arasına alıp onları emzirmek isteği ile doluyken odada biraz garip ve gözleri ağlamaktan şişmiş ya da kızarmış ailesini görmeye başladı. Aklına henüz kötü şeyler getirmeden ellini tutan kocasına gülümseyerek,

“Çocuklarım nerde?” diye sordu.

İste o an herkes ne yapacağını bilemez bir şekilde Yasemin Hanıma bakakaldı. Doktor bey görevi gereği sorulan soruya yılların tecrübesi ile “Yasemin Hanım öncelikle sakin olun. Doğum sırasında gelişen kordon dolanmasından ötürü kız bebeğinizi kaybettik, elimizden geleni yaptık fakat kurtulamadı. Başınız sağ olsun.” dedi ve doktorların yıllar içinde öğrendikleri bir davranış olarak kötü haberi alan hasta ve yakınlarını kendi kederleri ile baş başa bırakarak odadan çıktı.

O sırada Yasemin Hanım doktorun söylediklerini yanlış anladığını düşündü, kalbi sıkışmaya beyni sanki mengene arasında kalmış gibi sıkıştığını hissetti. Aylardır karnında taşıdığı, eve neşe getiren, bazen acı çektiği ancak her zaman bir kız çocuğuna sonunda erişecek olmasının getirdiği bütün hisler bir anda uçup gitmiş, elinde sadece korkunç bir karanlık kalmış gibi hissetmeye başlamıştı.

Aile fertlerinin yüzlerine bakınca olayı idrak etmeye başladı. Hepsinin yüzünde acı keder ve teselli etmeye hazır bir surat ifadesi mevcuttu. Derin derin panik atak geçiriyormuşçasına nefes alıp vermeye başladı. Hızla kanı yeni doğumdan çıkmış vücudunda akıp, nefeslerinin sıklaşması ile krize girmeye başladı. Odandan çıkmış doktor ve hemşireler acilen odaya çağrılınca, Yasemin Hanımı gören doktor bir kriz geçirdiğini anlayarak “Çabuk 10 mg sakinleştirici ekleyin seruma 1-2 saat uyutacağız hastayı.” dedi ve hemşirelerden biri hemen sakinleştiriciyi getirerek Yasemin Hanımın beyaz kolundaki yeşil damara bağlı olan seruma ekledi. Bir iki dakika sonra Yasemin Hanım uykuya dalınca doktor, Bayar Ağa ve Mehmet Bey’i dışarıya davet etti ve şu cümleleri kurdu,

“Yasemin Hanım kendini acilen toparlamalı yoksa sütü en yakın zamanda kesilebilir. Bu durum bebekler açısından iyi olmaz. Biliyorum durum çok zor, daha önce bu tür olaylarla karşılaşmıştım sizi anlayabiliyorum. Hastanemizin etkili tedavi yöntemleri var bu durumlar için. Yasemin Hanım’a psikolojik açıdan iyi olabilir.” dedi. Mehmet Bey ve Bayar Ağa doktorun dediklerini dikkatle dinledikten sonra “Peki teşekkürler doktor bey. Ne gerekiyorsa gelinim için yapılmasını istiyoruz. Sonuçta verende Allah alanda Allah’tır. Onun kemaline akıl sır erdiremeyiz ancak biz faniler için gerekli olan ne varsa yapmak isteriz” dedi Bayar Ağa.

O günden sonra Dinçer ailesini uzun bir süre mutlu ve huzurlu günler beklemeyecekti.

 

Doğumdan 1 hafta önce

Kaya aşireti Dinçer ailesi yüzünden batan şirketlerinin intikamını alabileceklerdi nihayet.

Batuhan Kaya ve kardeşleri hastaneye Yasemin hanımın doktorunu ve doktorun doğumda gireceği hemşireleri ailesiyle tehdit edip doğacak olan kız çocuğuna öldü denilmesini ve doğar doğmaz ayarladıkları hemşireye verilmesini istemişlerdi. Çünkü o dönem Kaya aşireti geçmişte yaşadıkları kaybedişten sonra uzun yıllar boyunca çalışıp, çabalayıp eski itibarlarından daha fazlasını kazanmış, üstüne piyasaya daha acımasız bir şekilde dönmüşlerdi. Bu yüzden herkes onlardan korkardı tek aile dışında Dinçerler. Bu camia da Dinçerlerden daha güçlü bir aşiret daha çıkmamıştır ne kadar Kayalar acımasız ve güçlü döndülerse de onlara yetişememişlerdir.

Plan onlar için basit ve netti. Önceden ayarladıkları ölen bir bebek ile doğacak bebeği birbiriyle değiştirip aileyi yıkıma uğratmaktı.

 

Doğumun ertesi günü Kaya Aşireti

Sabah İstanbul’a gidip kız bebeği İstanbul’daki anlaşma yaptıkları aileye vereceklerdi. Bu yüzden Kaya aşiretinin evinde hazırlıklar yapılmaya başlanmış hatta tamamlanmak üzereydi. “Hazırlıklar bitti mi?” diye sordu evin en büyük oğlu Batuhan Ağa. Sonra korumalardan biri gelip “Bitmek üzere efendim” dedi. O sırada evden diğer kardeşler de abilerinin yanına geldiler.

Evde ki korumaların başı gelip “Efendim hazırlıklar tamamlandı, dilerseniz arabalara geçebilirsiniz. Araç için Adnan ve Kazımı görevlendirdim.”

Batuhan hiç bekletmeden “Tamam iyi yapmışsın. Şimdi geçiyoruz, bebek nerde?” diye sordu. O sırada hemen bir koruma gelip bebeği, Batuhan Ağa uzatmıştı. Batuhan da bebeği alıp kardeşleriyle beraber arabalara binip havalimanına, kendi hususi uçaklarına binmek için yol koyuldular

 

                                                                                                             *****      

İstanbul’a vardıkları zaman Çelik ailesiyle buluşup bebeği teslim ettikten sonra Antep’e geri dönmüşlerdi. Bebek artık Çelik ailesinin himayesine girmiş ve onların kızı olmuştu ama gelecekte olacaklar için her iki ailede habersizdi.

 

Günümüz Alçin’in ağzından

Nihayet bu yarıştan da başarıyla çıktım, mutluydum çünkü arkadaşlarım yanımdaydı ve lakabımı haykıran seyircilerin sesleri kulağıma geliyordu. Bu yarışlar, arkadaşlarımın destekleri aynı zamanda da hayranlarımın bana gösterdikleri ilgi bana güç ve başarı kattıkça kendimi daha mutlu ve iyi hissediyordum. On yaşında iken mahalleden, bazı zengin şımarık zorbalar bana fiziksel ya da psikolojik şiddet uyguladıkları zaman onlara hem ağızlarının payını vererek hem de bana bulaştıklarına pişman ederek bıktırıyordum. Bu aptal zorbalarda bana ve küçük yaşıma bakarak beni kolay lokma sanıyorlardı fakat ben öyle kendini ezdirecek tip değildim; küçük olabilirimdim ama içim büyüktü benim. Tabi bunu anlayan tek onlar değildi. Bir gün mahallede, yer altı insanlarından aynı zamanda kimliğini ünlü ve başarılı iş adamı olarak saklayan adam beni mahallede kavga ederken ve hazır cevap laf sokarken gördüğünü ve benimle tanışıp ailemle görüşmeyi istediğini, eğer ailem ve ben kabul edersem de eğitmek üzere yanına almak istediğini, bu sayede bende gördüğü yeteneğin boşa gitmemesi için uğraşacağını söyledi. Ben de zaten kötü şekilde ilgilenen, bana hiçbir şekilde doğru düzgün bakmayan destek vermeyen hatta yaşıyormuşum veya yaşamıyormuşum onlar için fark etmeyecek sözde ailem içinde kabul edebilecek bir teklifti. Onlardan ne kadar uzak o kadar iyiydi. Evet onlardan nefret ediyordum onlarda benden nefret ediyorlardı. Bu zamana kadar bana ne aile sevgisi tattırmış ne de bir anne ya da baba olmuşlardı varsa yoksa işleriydi. Ben bu yaşıma hep kendi kendime düşe kalka, hayatın tokatlarını devamlı yiyerek gelmiş biriydim zaten. Ben hiç çocuk olamamıştım ya da çocuk olmak nasıl bir şey acaba diye sadece merak ederdim. Ben her zaman kendi kendine yetmek zorunda bırakılmış bir çocuktum. Ailem dediğim kişiler çoğunlukla benim varlığımı bile unutuyorlardı, varmışım yokmuşum onların umurunda bile değildi. Eve sadece uyumaya giderdim genellikle, zaten beni takan yoktu bende başıma buyruk davranırdım. Bazen eve bile uğramazdım zamanımın büyük çoğunluğu ya okulda ya da yer altında olurdu. Onun sayesinde güç ve dövüş eğitimleri alarak kendimi geliştirdim, güçlendim ve kendimi savunmayı öğrendim. Tabi bu sırada ailem ne yapıyor diye sorarsanız sadece gülerim çünkü Ailem işten güçten ve bana olan nefretlerinden pekte takmıyorlardı ne halin varsa gör hallerindeydiler bu yüzden beni Arslan baba evlat edinerek soyuna geçirdi ve ben asıl varisi oldum (evet bir tek ben ve ikizler ona Arslan baba derdik) ikizler kim mi? Efe ile Ege, aynı kaderi paylaştığım dostlarımdı kendileri.

En iyi sırdaşım, kardeşim dediğim insanlardı. Arslan Baba bize hem çok iyi bir baba hem de çok iyi bir rehber olmuştu. Biz, şu an bu konumdaysak onun sayesindeydi ve ona karşı hissettiğimiz saygımız sonsuzdu. Eğitim hayatımı soracak olursanız çok yetenekli ve zeki bir kızdım. Matematiksel ve görsel hafızamla yüksek notlar alır aynı zamanda odaklanma ve dikkatimi en iyi şekilde kullanmak için piyanoya başlamıştım, ha bir de Arslan Babanın yanına geçince de sorumluluk bilincim artsın diye bana on üç yaşımda yeni doğmuş bir Doberman almıştı. Okulda genelde benden ve ikizlerden biraz çekinirlerdi çünkü biz Arslan Babanın bu yer altı işlerinin anlaşılmaması için açtığı kaliteli ve iyi bir öğretmen kadrosu olan okuluna gidiyorduk. Okulda bizim Arslan babanın manevi çocukları olduğumuzu biliyorlardı bu yüzden bize saygı gösteriyorlardı çünkü saygı göstermeyenlere merhametimiz yoktu kimse bizi ezemezdi. Aynı zamanda da popülerdik tabi. Hatta öğretmenler bile çok ciddi durum olmadıkça bize karışamıyorlardı. Bize sadece Arslan Baba karışabilirdi. Bizle konuşup tanışmak isteyen kişilerde vardı tabi ki; onlara ters davranmayıp sevecen yaklaşıyorduk. Onun dışında her zaman kimine güçlü ve sert kimine de yumuşak ve merhametli duruyorduk. Çevremize açık vermemek için uğraşıyorduk. Okulda bizimle yakın arkadaş olan iki kız vardı. İkra Alikan ve Tuana Alikan. İkisi de çok tatlı ve naif kızlardı. Teyzeleri burada İstanbul da oturduğu için okumaya İstanbul’a gelmişler. Onlarla ortaokul 7 de tanışmıştık.

 

5 yıl önce 7. sınıf

Okullar yeni açılmış ben ve ikizler Arslan Baba’nın bize tahsis ettiği özel arabamızla okula gelmiştik, yine, yeni bir okul yılı için tören yapılacaktı ve biz de hemen yerlerimize yani sınıfımızın sırasına en arkaya geçmiş etrafı gözlemliyorduk. Arslan Baba sayesinde insanların hal ve tavırlarından ne yapmaya çalıştıklarını az çok anlayabiliyorduk. Bizi en iyi şekilde eğitmişti. Sonuçta biz onun manevi çocuklarıydık, tabi Arslan Baba camiasında o kadar güçlüydü ki kimse bize tehdit ya da doğrudan saldırılar yapamıyordu. Tören bitmişti sınıflara geçtik ve yerlerimize oturduk. Biz tabi ki cam kenarı son iki sıradaydık. Yanımıza iki kız geldi ve öncelikle benle tanışmak istediler, sırayla kendilerini tanıtıp ellerini uzattılar ben de sıktım daha sonra ikizlere döndüler ve onlarla da tanışacakları zaman ellerini uzattıklarında aval aval bakıyorlardı ellere, bu sırada beni de bir kahkaha tufanı tuttu sonra dedim ki “Ne öyle bakıyorsunuz sıksanıza kızların ellerini” dedim. Ardından “Haaa” deyip kızların ellerini sıktılar ve böylece tanışmış olduk. Biz, bize iyi yaklaşanlara, niyeti iyi olanlara nazik ve sevecen, kötü yaklaşanlara acımasız olurduk.

 

 

Günümüz 14 Şubat Çarşamba

Alçin’den

Çocuklarla İstanbul’un dışında kalan Dağ Evine varmıştık. Bazen yarışlardan sonra arada buraya Arslan Baba’nın bana ve ikizlere tahsis ettiği eve gelip kafa dağıtıp, kutlardık. Ertesi gün okul olsa da gitme zorunluluğumuz yoktu çünkü biz konuları okuldan önce bitirmiştik. Erkekler daha çok vodkayı tercih ederlerken; kızlar ise daha hafif olan likörü tercih edip almışlardı, ben ise daha çok viski ve vodka sevdiğim için erkeklere uymuştum. Eve girdiğimiz an beni beklediğini tahmin etmediğim köpeğim Gümüşü görmemle şok oldum. Onun burada işi pek yoktu o genelde yer altında bana, kardeşlerime ve Arslan Babaya koruyuculuğunu sergiler aynı zamanda da benim yanımdan ayrılmazdı. Herkesten çok en sadık dostumdu. Arslan Baba onu bu sıralar ihmal ettiğimi anlamış olmalı ki onu buraya getirtmiş. Sadece Arslan Baba’ya ya da bana itaat ederdi. Hemen koltuklara yayıldıktan sonra Gümüş’ü sağ koltuk altıma aldım ve ona yandan sarıldım. Onu çok özlediğimi fark ettim. Yarış, eğitimler derken onu ihmal etmiştim. Yarışın kritiğini yapmaya başlamıştık ki Ege ile Efe aynı anda “Ya kardeşim ne yaptın öyle o virajda aklını seveyim; neydi o hareketler, neydi o zekâ, NEYDİ O CEVHER’’ diye bir anda yükseldiler. Bense hiç istifimi bozmadan

“Yaptık bir şeyler işte, güya beni alt edecek. Kim yenebilmiş yolların ve gecenin kraliçesini.’’ Dedim alaycı bir tavırla. Hemen sonrasında herkes gülmeye başladı grubun eğlence kaynaklarıydı ikisi de. Hayat onlara aile sıcaklığı vermemişti ama onlara harika arkadaşlarının olmasını ve ruhlarının neşe dolu olması şansını vermişti. İkizlerde bu şansı sonuna kadar kullanarak harika arkadaşlar edinmiş aynı zamanda da harika ruhlara sahip olmuşlardı. Hallerinden çok memnunlardı. Ben sigara paketimi ve vodkamı aldım, bahçeye çıkıp hava alacakken, Barkın beni durdurup “Bende geleyim, bekle.’’ dedi. Bende “Tamam bekliyorum’’ deyip birlikte bahçeye çıktık. Sigara paketlerimizden birer dal alıp yakacakken ben bir anda “siktir’’ dedim. Nedeniyse çakmağım ateşlenmiyordu hemen Barkına döndüm ve “Yakar mısın?’’ diye sordum. O da “Yaklaş’’ dedi ve yaklaştığımda sigaranın ucunu yaktı. O zehir içimize işlerken biz konuşmaya başladık. Barkın söze başladı “O virajda çok iyiydin, sakinliğini koruyabildin aferin benim kızıma.’’ deyip saçlarımı öptü. Barkını çok seviyordum onunla sonradan tanıştık fakat sanki kendimizi birbirimizde bulmuştuk, neden mi? Çünkü biz kişiliklerimize kadar uyuyorduk. Tıpatıp birbirimizin aynısıydık. Ben hemen onun dediğine istinaden “Senin sayende. Sen de bu duruma düşmüştün ya önceden ve benim de bu duruma düşme ihtimaline karşı uyardığın aklıma geldi, bende hemen hesaplamalarımı yaptım ve onu alt ettim.’’ Barkın ego tatmini yaparak “Gönlümü okşadınız Alçin Hanım ve yine beni gururlandırdınız.’’ deyip çok ses yapmadan kibirli bir şekilde güldü. O sırada da sinirim bozuldu ve “Tabi ki aklıma sen geleceksin ne gülüyorsun.’’ diyerek yavaşça omzunu ittirdim. Barkın da “Tamam tamam gecelerin ve yolların kraliçesi sinirlenme, sonra maazallah üstümden falan geçersin, ölmeye hazır değilim.’’ diyerek yine güldü. Bende tripli şekilde arkamı döndüm ve bu çocukça hallerime Barkın hem komik bulmuş hem de üzülmüş olacaktı ki hemen gönlümü almak ister gibi şu sözleri sarf etti, “Tamam aşkım sinirlenme gerginliğini almak, seni neşelendirmek istedim sadece.’’ dedi. Sesi sanki küçük bir çocukmuş gibi çıkarken bende onun bu haline üzülüp onun dudağının kenarındaki gamzesini hafifçe öptüm. Gamzesini öpmem her zaman hoşuna gitmiştir.

Tam o sırada içeriden gülme sesleri geldi ve bizde merak edip içeri geçtiğimizde İkra, “Oooo çifte kumrularımızda teşrif ettiler.’’ dedi. Onun ardından da Tuana da “Tü tü maşallah nazar değmesin arkadaşlarıma, Allah’ım nazarlardan sakınsın.’’ diyerek yüzümüze hafif tükürmüştü. Bende “Teşekkürler dua için Tuana bence de nazar değmesin ben Barkın’ sız yapamam cidden.’’ dedim. Bu sırada da Barkın elimi tutarak beni Gümüş’ün yanına oturtup sağıma geçti. Saatler geçti, bizim üzerimizde günün ve gecenin yorgunluğu ile alkolün etkisinin karışması sonucu mayışıp uyuya kaldık. İkra, Tuana ile gecenin kritiğini yaparken, İkizlerde PS5 ve PC oyunları hakkında konuşurken; ben ve Barkın ise telefonlarımızdan işleri hallederken uyuya kalmıştık ve sabah ola hayrola.

*****

Tik Tok: ceren_tlou_

Kitap ile olan alıntıları tik toktan paylaşıyorum.

İnstagram: ceren_ellie_

 

Loading...
0%