Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17.Blüm: Haddini Bil!

@ceren_ellie

 

2 Mart Cumartesi

Alçin’den

-Alçin, Alçin uyan.

Birinin bana seslenmesini duyuyordum ama kimin seslendiğini anlamıyordum.

-Git başımdan.

-Alçin, kardeşim hadi uyan.

Koray abimin sesi gibiydi ama şu an uykum vardı ama gözlerimi güç bela açtığımda karşımda Can abi vardı.

-Abi.

-Kızım gece burada uyumuşsun bir de içmişsin. Ne yapmaya çalışıyorsun?

-Abi sadece biraz içtim ne abarttın.

Dediğimde elimde kalan telefonum titredi ve hemen saate sonra da bildirime baktım. Bildirim İshak’tandı saatte dokuzdu.

-Abi beni kahvaltıya beklemeyin.

Dediğimde içkimi, sigara paketimi ve çakmağımı alıp hemen yukarı odama çıktım.

Bildirimi incelemeye başladığımda gördüklerime inanamadım. İste elimdeki fırsat buydu.

Hemen üzerimi günlük olacak şekilde giyinmeye başladım.

 

 

Kombinim tamamladıktan sonra saçlarımı yukarıdan sıkıca topladım ve hazırdım artık.

Çantama ihtiyaçlarımı koydum ve aşağıya indim.

Aşağıya indiğimde Meryem abla yemek salonunda dedi ve bende kahvaltı için oraya gittim ama gitmeden önce Meryem abladan çantamı hole bırakmasını rica ettim.

Sofrada bir sürü yabancı sima vardı. Dedemin yanına oturduktan sonra sohbete başladık.

Yasemin: Kızım günaydın, seni ailemle tanıştırmak istiyorum.

-Merhabalar.

Ekrem: Karnındaki dövmen çok güzel, bu arada ben Ekrem.

-Memnun oldum sadece karnımda değil vücudumun farklı bölgelerinde de dövmelerim mevcut.

Yekta: Merhaba Alçin. Düzgün tanışma olmadı ama senin hakkında her şeyi öğrendik gibi oldu biraz.

-Evet basın toplantısında hayatımın büyük bölümünü açıkladık.

Yekta: Ben yekta bu arada, on dokuz yaşındayım, Dokuz Eylül Üniversitesinde Matematik Öğretmenliği okuyorum, taliplerimi beklerim.

-Hahaha çok komiksin cidden.

Doğa: Oğlum düzgün konuşsana ne öyle talip falan?

-Anneciğim espri o siz yaşlılar pek anlamıyorsunuz.

-Hadi oradan be. Sizi cebimden çıkarırım ben.

Yasemin: Doğa başlama yine.

Doğa: Merhaba ben Doğa teyzen. Kırk beş yaşındayım ve gurmeyim.

Levent: Merhaba Alçin ben Levent dayın kırk beş yaşındayım, restoranım var Doğa ile orayı işletiyoruz.

Ekrem: Alçincim benim kendimi tanıtmam malum kişiler yüzünden bölündüğü için tekrarlıyorum. Ben Ekrem, yirmi yaşındayım, dayımın mekânın da barmenlik yapıyorum ve hayalim ünlü bir barmen olmak ama altın bileziğimiz olsun diye de işletme okuyorum.

-Ne güzel ben kokteyl severim ama daha çok sert içkilerden hoşlanıyorum.

-Mesela?

-Viski, vodka, tekila bir de yemeklerde kırmızı şarap. Likör, şampanya ve beyaz şarap bana hitap etmiyor.

-Ne güzel seni mekâna beklerim değil mi dayıcığım.

Yavuz: Evet Ekrem hep bekleriz. Alçin ben Yavuz dayın meslek olarak barmenim ve bar işletiyorum. Otuz beş yaşındayım ve bekarım.

-Memnun oldum.

Gülşah: Assolistler en sona kalırmış.

Ekrem: Buyur teyze sahne senindir.

-Teşekkürler Ekrem. Alçin ben senin Gülşah teyzenim, elli yaşındayım ama sorsan otuzluk genç hissediyorum neyse İnşaat mühendisiyim. Eşim Samet o da inşaat mühendisi ve elli yaşında. Biricik oğlum Fatih, yirmi dört yaşında uçak mühendisliği mezunu.

-Memnun oldum. Sanıyorum kına için geldiniz değil mi?

-Hem onun için hem de seni görmek için.

Semiha: Torunum ben senin anneannenim. Yetmiş yaşındayım ve ev hanımıyım.

Ahmet: Torunum ben de deden Ahmet, yetmiş bir yaşındayım, emekli diş doktoruyum.

-Memnun oldum.

Ben biraz hızlı yiyordum çünkü Aktuğ abim ile işlerim vardı ve onunla acilen konuşmam gerekliydi.

Yasemin: Kızım yavaş ye boğulacaksın.

-Anne işim var çıkacağım.

Mehmet: Kızım ne işin var kına günü.

-Baba sorgulamasan zaten yakında öğrenirsiniz.

Dediğimde kimse sorgulamadı ve kahvaltıya devam ettik.

Semiha: Kızım şimdi biz kısa süre kalırız ama üniversite sınavı bittiği gibi yanımıza geliyorsunuz yazlığa tamam mı?

-Tamam anne, zaten her yaz geliyoruz merak etme.

Annemin sözünden sonra benim başarılarım ve Arslan Babamın konusu konuşuldu.

Kahvaltı faslı da bittiğine göre şimdi asıl meseleme dönebilirdim.

Hole gittim ve çantamı, ceketimi giyip çıktım. Motoruma bindiğimde çantadan telefonumu çıkarıp Aktuğ abimi aradım.

-Alo, uyandın mı?

-Evet, nasılsın?

-İyiyim müsaitsen yanına geleceğim evde misin?

-Evet hatta birazdan Mutlularda gelir takılacağız.

-Tamam, geliyorum.

Telefonu kapattığımda arkamda bir hareketlilik hissettim.

Yekta: Selam kuzen nereye?

-Seni ilgilendirmez.

Yavuz: Yeğenim hakikaten kına zamanı nereye?

-Kına akşam ve oyalanmadan gitmem gereken bir yer var.

Yekta: Sevgilinle mi buluşacaksın?

-Bu şu an mümkün değil çünkü kendisi İstanbul da.

-OHA!

-Ne bağırıyorsunuz? Neyse gidiyorum.

Yavuz: Bu arada yeğenim motor yakıyor ha.

Kaskımı başıma geçirdim ve yola koyuldum.

 

*****

Aktuğ abimin evinin önündeydim ve motorumu kapının önüne park ettim. Kaskımı başımdan çıkardıktan sonra bahçede ki demir kapıya baktım açıktı bende motorumu bahçeye yerleştirdim ve kapıyı çaldım.

Açıldığında abim bana sarıldı.

-Kardeşim hoş geldin. Biz de seni bekliyorduk.

-Bekliyorduk?

-Dedim ya Mutlularda gelecekti diye senden önce geldiler.

-Tamam geçelim.

Salona geçtiğimizde herkes koltuklarda oturuyordu bende abimin yanına oturdum ve selamlaşmaya başladık.

Malik: SEN!

Aslı: Malik ne bağırıyorsun!

Malik: Aslı nasıl bağırmayayım Alçin Eryiğit bu.

Aslı: Görüyoruz herhalde, bu arada karnındaki dövmen çok güzel.

-Teşekkürler.

Ilgaz: Neden geldin?

-Abimi görmeye gelirken sana danışacak değilim.

Hepsi: NE!

-Sakin olun anlatacağım.

Dediğimde hikâyeyi anlattım. Herkes şok içerisinde dikkatlice dinliyordu sadece Ilgaz biraz soğuktu ama onunda dikkatinin bende olduğu kesindi.

-Arkadaşlar sizden ricam nasıl ki abimin ‘Kasırga’ olduğunu saklıyorsunuz benim kimliğimi de saklarsanız çok iyi olur yoksa kariyerim ve hayatım tehlikeye girer.

Dide: Merak etme Alçin kimseden laf çıkmaz buradan. Çıkarsa onunla iletişimimizi keseceğimizi herkes bilir. Bu en büyük kuralımız.

-Çok güzel, sevindim. Bir şeyler içsek mi?

-Kardeşim sabah sabah olur mu hiç, bak ben kek, kurabiye ve börek yapmıştım getireyim.

Malik: Olur olur getir abi yiyelim. Valla Alçin Aktuğ abim diye demiyorum çok güzel yemek yapar bir de mutfakta çalışırken gör bir içim su yani çok karizmatik görünüyor.

Aktuğ: Malik yine çenen düştü kardeşim.

-Tamam abi sustum.

Ilgaz: Evet kına günü neden geldiğini söylemeyecek misin?

-Sizde mi katılacaksınız kınaya?

-Hayır sadece herkes bu günü ve yarını konuşuyor çarşıda.

-Anladım ama bu abim ile benim aramda o yüzden şimdilik konuşmayalım.

Ömer: Alçin geçen günlerde katıldığın etkinliklerde çok güzel görünüyordun.

-Teşekkür ederim.

Aslı: Ayy evet ya özellikle galerinin açılışına giydiğin o pembe, çiçekli elbise şahaneydi.

-Katılıyorum o elbiseyi beni seven çok özel biri dikmişti benim için. Zaten röportajda da bahsetmiştim.

-Evet evet izledim.

Malik: Yemek ile aran nasıl?

Dide: Sence Malik baksana kıza manken gibi, senin gibi oburluk yapmıyor.

-Aslında yemek yemeği severim ama her önüme gelen şeyi de yemem seçiciyimdir.

Aktuğ: Bakalım benim yaptıklarımda da seçici olacak mısın?

-Yok, merak ettim elinin lezzetini.

Aslı ayağa kalkarak abimin elindeki tepsiden tabakları dağıttı ve yerine geri oturduğunda konuşmaya devam ettik.

-Abi seninle konuşmam gereken konu var.

-Tabi nedir kardeşim.

-Abi yarın düğüne geleceksin ya.

Hepsi: NE!

-Bağırmayın lütfen.

Ilgaz: Aktuğ ne diyor bu kız?

Aktuğ: Ilgaz öncelikle kardeşime bu kız deme onun adı Alçin ve artık kararımı verdim onlarla yüzleşeceğim ve Alçin’e yardım edeceğim.

-Ne yardımı?

-Yeter anlatacağım. Abi sen saati aldın mı?

-Hayır bugün alacağım.

-Tamam sen saati abime düğünde taktıktan sonra bende devreye gireceğim ve bugün alacağım seti Cemre ablaya takacağım ve oradan beraber çıkacağız ve evde asıl olay çıkacak.

-Neler geçiyor aklından sana mesaj attım onu inceledikten sonra daha detaylı konuşalım…

 

Ege’den

Alçin’in gittiği günün ikinci günündeydik ve Lâl daha dikkatli ve korkak davranıyordu ben de Efe ile onu rahatsız etmemek ve alışmasına izin vermek için beraber benim odamda ders çalışıyorduk ve sınava hazırlanıyorduk.

Babamsa çalışma odasından çıkmıyordu. Alçin gittiğinden beri daha çok çalışıyordu ve bizim şu ihale yemeği de bazı sebeplerden ötürü ertelenmişti.

Yemek demişken Lâlin el lezzeti harika çok güzel yemekler çıkarıyor bize ve afiyetle yiyorduk.

Efe ile aram eskisi gibi oldu ve birbirimize daha bağlıydık.

Ben test kitabından başımı kaldırdım ve paragraf çözen Efeye baktım.

-Efe çok sıkıldım ya, aklım Lâl de yine. Su içme bahanesiyle mutfağa mı gitsem oradan da sohbet açarım.

-Vay kardeşim sen neymişsin be ama dikkat et aşkın başarının önüne geçmesin.

-Yok yok merak etme şu aşk geleceğime müdahale edemeyecek ama seviyorum ya. Özellikle o tatlı ses tonu var ya. Benden bir yaş büyük olsa da bence sorun değil.

-Tabi bir yılın hesabı mı yapılırmış, hadi sen git mutfağa zaten kız Alçin gittiğinden beri diken üstünde.

-Bence de o konu da aklımda. Kız bir anda üç erkekle yalnız kaldı. Rahatsız etmeyelim, alışsın diye odalara kapandık ama konuşmak gerek.

-Hadi daha fazla oyalanmada git artık bende şu testi bitireyim.

-Şans dile kardeşim.

-Sence ihtiyacın var mı?

Dediğinde hafifçe sırıttı ve aynadan kendime baktım. Siyah kapüşonlu sweatshirt ve gri eşofmanım vardı birde beyaz çoraplı beyaz spor ayakkabılarım. Bence havalı görünüyordum, zamanla hangi tarzdan hoşlandığını anlardım nasıl olsa. Saçlarım hafif dağınık ve çekici görünüyordu ve bence her kızın seveceği tarzdaydı.

Odadan çıktım ve mutfağa gittim.

Mutfağın önünde durdum ve Lâlin tencereyi karıştırırken şarkı söylediğini fark ettiğimde dinlemeye başladım. Şarkı çok tanıdık ve benim sevdiğim türdendi. Şarkı ‘Yalancı Bahardı’.

Kapı pervazına görüş açısına girmeyecek şekilde yaslandım ve dinlemeye başladım.

Sesi çok yumuşak ve güzeldi, keşke o sesi ile hep şarkı söylese hatta beraber söylesek. Tencereyi karıştırmayı bıraktığında yanda duran temiz kaşığı aldı ve yemeğin tadına baktı.

-Tuzu yerinde. İnşallah beğenirler acaba pilavdan sonra salata mı yoksa meze mi yapsam? Arslan Bey’e sorayım yok yok ya şimdi meşguldür acil bir şey olmadıkça bir şey sormayayım.

-Bana sorabilirsin.

Bir anda söylemem ile Lâl korktu ve arkasını döndü.

-Ege Bey siz ne zamandır buradasınız?

-Şarkı söylediğinden beri.

-Çok ses yaptıysam kusura bakmayın.

Dediğinde kafasını biraz eğdi bende kapıdan ayrılıp önüne geçtim ve çenesini kaldırıp bana bakmasını sağlayıp ellerimi cebime koydum ve hafif sırıttım.

-Sorun yok aksine sesin çok tatlı.

-Ege Bey beni utandırıyorsunuz.

Dediğinde yanakları kızardı.

-Bana Bey deme.

-Ama patronumsunuz.

-Senin patronun babam olabilir ben değilim bana bey deme.

-Peki nasıl isterseniz.

Dediğinde tencereye geri döndü.

-Akşam yemeğinin yanına salata yap fazla meze yemiyoruz genelde sağlıklı besinler ve et yemeği tercih ediyoruz.

-Peki nasıl isterseniz ama akşam yemeğine alinazik yaptım yanına pilav yapacağım. Bazı sebzeler bozulmak üzere.

-Tamam o zaman bir süre sebze yemeği yap ve özellikle tavuklar bozulmadan onları da hallet.

-Tabi nasıl isterseniz bu arada bir isteğiniz mi var?

-Evet yemekten sonra aperatif atıştırmalıklarda yapmanı istiyorum, karar senin zaten dün evi temizledin bugün mutfakta çalış, elinin lezzeti çok iyi.

-Teşekkürler, o zaman size san Sebastian yapayım.

-Güzel zevkle bekleyeceğim.

Dediğim de mutfaktan çıktım ve odaya geri dönerken babam ile karşılaştım.

-Oğlum ne bu heyecan?

-Baba Lâl ile konuştum ondan hatta kızı şarkı söylerken yakaladım, baba kızın sesi çok yumuşak ve tatlı.

-Hadi ya iyi bakalım hayırlısı neyse o olsun.

-Sen nereye giyinmişsin?

-Sizin şu soy adı işini halledeceğim ve tamamen benim çocuğum olacaksınız.

-Çok teşekkürler baba, seni seviyoruz.

Dediğimde babama sarıldım. Babam da bana sarıldıktan sonra alnımı öptü.

-Efe odada mı?

-Evet, paragraf çözüyordu.

-Sen? Kız peşinde koşayım derken boşlama derslerini.

-Yok yok zaten beraber çalışıyorduk sonra bir bakayım dedim.

-İyi tamam hadi size iyi çalışmalar ben akşama gelirim.

-Güle güle.

Babamla ayrıldığımızda hemen odaya girdim ve Lâl ile olan yakınlığımız aklıma geldi ve gülümsemem büyüdü.

-Kardeşim nasıl geçti?

-Çok güzel geçti bence ve babam bizim şu soy adı işini halletmeye gitti.

-İyi güzel halletsin nefret ediyorum o insanlardan.

-Kardeşim aklına getirme boş ver.

-Neyse anlat ne oldu?

-Şarkı söylerken yakaladım ve dinledim…Çok güzel, tatlı ve yumuşak sesi vardı, yemeğin tuzuna baktı ve sonra kendi kendine konuşmaya başladı.

-Ne dedi?

-Pilavdan sonra meze mi yoksa salata mı yapsam diyordu ve babama sormak istedi ama aklına çok meşgul biri olduğu ve acil bir şey olmadıkça rahatsız etmemesi geldi ve ofladı o sırada ben araya girdim ve beraber konuşmaya başladık.

Beni gördüğünde çok ses yaptığını sanıp kafasını biraz eğdi ve bak şimdi en önemli yere geçiyorum heyecan var mı?

-Kızı öptün mü?

-Yok daha değil ama kısmetse öperiz canım.

Dediğimde çapkın sırıtmamı yüzüme geçirdim.

-Hadi ya anlat.

-Neyse çenesini yüzüme doğru kaldırıp bana bakmasını sağladım sonra benim onun değil babamın onun patronu olduğumu söyledim ve sorusu olursa ben cevaplayabilirim falan dedim sonra aperatif atıştırmalık yapmasını da isteyince o san Sebastian yaparım dedi ve son olarak zevkle bekleyeceğim dediğim de mutfaktan çıktım.

-Vay be kardeşim hızlı oynuyorsun.

-Eh işte var bizde de bir şeyler.

-Ya bir ben sap gibi kaldım ya.

-Ya oğlum sana kız mı yok? Bulursun. Elini sallasan ellisi.

-İşte öyle olmuyor bana böyle güzel, konumumu kullanmayan ve saf duygularla yaklaşan birini istiyorum ve en önemlisi asi olmasın normal sakin olsun istiyorum.

-Ne olsun başka ne verelim abime?

-Ya Ege ya bende durmuş anlatıyorum sana of!

-Ya tamam kızma ama sanki sipariş verir gibi dedin ondan.

-Neyse ya gel biraz oyun oynayalım ya.

-Ne oynayalım?

-Kutu kutu pense nasıl?

-Ya onu mu dedim hangi oyuna girelim onu diyorum.

-Ya da boş ver ne yapsak? Aklıma bir şey gelmiyor.

-Motora binip gezelim mi?

-Olur hadi hazırlanalım.

Dediğinde hazırlanmaya başladık.

Ben üzerime beyaz tişört, siyah kot pantolon ve siyah üzerinde beyaz baskıları olan deri ceketimi ve siyah botlarımı giyinip mat siyah olan kaskımı elime alıp telefonumu ve cüzdanımı ceketin fermuarlı gözüne koydum.

Efede benimle aynı kombini yapmıştı tam ikiz gibiydik.

-Lâl biz çıkıyoruz ne zaman geliriz bilmiyorum ama babam gelmeden yemekleri halledersin.

-Merak etmeyin yemekler hazır şimdi tatlıya geçiyordum.

-Çok güzel bekliyor olacağım.

Dediğim de Efe ile motorlara binip gittik.

Arslan Eryiğit’in varisleri olduğumuz için her mekanına elimizi kolumuzu sallayarak giremiyorduk bu yüzden babamın arkadaşının mekanına gidiyorduk.

Mekânın önüne geldiğimizde motorları park edip kasklarımızı elimize aldık. Korumalar bizi gördüğünde bara giriş yapmış bulunuyorduk. Daha gündüz saatleri olduğu için tam olarak açık değildi ama bize her zaman açıktı mekân.

Ege: Selam Çetin!

Çetin: Ooo beyler siz gelir miydiniz buraya.

Efe: Evet ya uzun zamandır olaylar falan gelemedik.

-Alçin nerede diye soracağım ama Antep’e gittiğini gördüm.

-Evet ama o konulara hiç girme her zamankinden ver valla sıkıldık çalışmaktan.

-Tamam, bakın aramıza yeni biri katıldı.

Ege: Merhaba.

Efeye baktım donup kalmıştı.

-Oğlum yeter kıza baktığın merhaba desene.

-Efendim?

-Diyorum ki merhaba de.

-He merhaba isminiz nedir?

-Merhaba adım Ecmel memnun oldum.

-Biz de sorması ayıptır kaç yaşındasın?

-On dokuz yaşındayım okula erken yazıldığım için şu an üçüncü sınıf kokteyller üzerine bir bölüm de okuyorum, kendimi geliştirmek için de buraya geldim.

-Hoş geldin mekân güzeldir.

-Evet güzel de bu saatte ne işiniz var onu anlamadım.

-Mekânın sahibi babamızın arkadaşı ondan istediğimiz vakit gelebiliyoruz.

-Tamam ben işime döneyim.

Efe: Bana bir tane Mojito ver, içim yandı.

-Tabi, siz ne alırdınız?

-Benimkini çetin yapacak o biliyor.

-Peki nasıl isterseniz.

Bizim kokteyllerimiz hazırlanırken bende Efe ile ilgilenmeye başladım ve akşam yemeğine kadar da burada takılacağız gibi görünüyordu.

 

Alçin’den

Abimle planımızı yatıktan sonra motoruma atlayıp bir AVM’ye gittim. İçeriye girdiğimde pırlanta dükkanlarına baktım ve babamın bana takı seti aldığı ve üyeliğimizin olduğu yeri gördüğümde önünde durdum ve babamı aradım. İkinci çalışta açıldığında konuşmaya başladım.

-Alo baba müsait misin?

-Evet kızım bir sorun mu var?

-Baba ben abimin düğününe bir set takmak istiyorum kıza bizim üye olduğumuz pırlanta mağazasının önündeyim de sen eğer uygun görürsen set alacağım.

-Tamam kızım merak etme finansal sorunumuz yok ama uygun fiyatlı almaya dikkat et. Kendi kartın değil benim verdiğim ile ödemeyi yaparsın.

-Tamam teşekkürler, verirken seni de unutmayacağım.

-Tamam hadi sana iyi alışverişler.

-Teşekkürler, güle güle baba.

Dediğim de telefonu kapattım ve mağazaya giriş yaptım.

-Hoş geldiniz.

Ayakta duran erkek çalışan beni karşıladı.

-Merhaba ben set bakacaktım.

-Tabi nasıl tarzda olsun? Yeni sezon koleksiyonumuz şurada, isterseniz bakın.

-Teşekkürler ben aslında abimin eşine düğün hediyesi olarak takacaktım.

Dediğim de bana gülümsedi ama yanımıza bir kadın geldiğinde adamın yerine geçti ve konuşmaya başladı.

-Lütfen çıkar mısınız?

-Pardon, ben alışveriş yapmaya geldim.

-Evet geldiniz ama burası bijuteri mağazası değil, burada pırlanta satılıyor.

-Size benimle böyle konuşma hakkını kim verdi? Bakın beni tanımadınız ama önemi yok, hiçbir müşteriye böyle davranamazsınız. İstersem seni şu dakika kovdururum bu yüzden üslubuna dikkat et.

Dediğim de kadın daha da sinirlenmişe benziyordu.

-Yaşın küçük görünüyor önce kimlik kontrolü yapalım.

-Bana müdürünüzü çağırır mısınız beyefendi.

-Arkadaşım kimseyi çağırmıyor ve sen de buradan gidiyorsun, daha fazla sorun çıkarma.

-Benimle böyle konuşamazsın, bana müdürünü çağır dediysem çağıracaksın.

-Tamam lütfen tartışmayın çağıracağım.

Mağaza müdürü olduğunu düşündüğüm kişi geldiğin de konuşmaya başladık.

-Alçin Hanım bu ne hoş bir sürpriz.

-Merhabalar ben alışveriş yapmak istiyordum ama ne yazık ki bazı kendini bilmezler buna mâni oluyor.

-Kim o hemen gösterin.

-Şu kadın.

-S-siz?

-Evet ben Alçin Eryiğit, Arslan Eryiğit’in varisiyim ve sizin mağazanızın VIP üyelerindeniz.

-Çok özür dilerim ben bir an tanıyamadım.

-Ziyanı yok hiçbir müşteriye böyle yaklaşamazsınız bu hiç hoş değil. Haddini aşma sen sadece burada gelenlere hizmet etmekle mükellef bir çalışansın fazlası değilsin ve benimle bu üslupta bir daha asla konuşma.

-Siz merak etmeyin ve rahatınıza bakın hatta sizi VIP odamıza alalım.

-Gerek yok normal setlere bakmak istiyorum hatta benimle şuradaki beyefendi ilgilensin kendisinin hoş tavrı çok hoş.

-Tabi, nasıl isterseniz.

Dediğin de kadınla ilgilenmeye başladı ben de erkek çalışan ile başka camlı yere geçtik.

-Bunlar düğünde takmanız için ideal olan modellerimizden ama gelin daha sade şeyleri seviyorsa şurada daha güzel modellerimiz mevcut.

-Gerek yok. Şurada ki iki seti beğendim bakabilir miyim?

-Tabi…Buyurun.

Dediğinde setleri incelemeye başladım.

-Fiyatları ne?

-Bu setin bilekliği olmadığı için on beş bin ama bu toplam set otuz bin lira.

-Güzel üyelere özel bir indirim olacak mı?

-Size bir güzellik yapılır elbet hangisini beğendiniz?

-Bu tam seti beğendim hem belki çok özel anlarına böylesine güzel bir set yakışır.

-Nasıl uygun görürseniz. Kasaya geçelim mi?

-Evet.

Kasaya geçtiğimizde babamın dediği kartı çıkardım ve beklemeye başladım. Bu sırada da müdür bey geldi.

-Alçin Hanım size bir güzellik yapalım hem özür mahiyetinde olur.

-Tabi en son kaç oluyor?

-Asıl fiyatı otuz bin ama size yirmi beş bine indiririz.

-Çok güzel, beş bini lütfen bu beyefendiye verin ilgi ve alakası çok güzeldi.

-Alçin Hanım çok teşekkürler.

-Lütfen alacağı prime ekleyin bu beş bin lirayı.

-Tabi siz nasıl isterseniz.

Dediğinde otuz bini ödedim.

-Tekrar bekleriz iyi günler.

Dediklerinde çıktım ve eve gitmeye başladım.

 

*****

Eve geldiğimde saat üçtü. Motorumu bahçeye bıraktım ve evin kapısını çaldım.

-Hoş geldin Alçin?

-Hoş bulduk Meryem abla annemler nerede?

-Hazırlık yapıyorlar saat dörtte Cemre Hanım ve ailesi gelecek.

-Tamam bilgi için teşekkürler.

-Set mi aldın Cemre hanıma?

-Evet düğünde takacağım.

-İyi bakalım hayırlısı olsun.

-Sağ ol abla.

Annemlere görünmeden yukarıya çıkayım derken önümde bir anda Göktürk, Doruk, Yekta ve Ekrem göründü.

Göktürk: Selam Alçin neredeydin?

-Düğünde takacağım takı için çıkmıştım biraz da gezdim geldim.

Doruk: Kızım herkes telaş içinde ne bu rahatlık?

-Ya benim her şeyim hazır şahsen ve kınayı ben organize etmiyorum sadece katılıyorum. Bu arada ne zaman geldiniz?

Göktürk: Saat iki gibi geldik ama biz erkekler başka yere gideceğiz kadınlar olarak siz evde kınayı yapacaksınız.

-Anladım bilgi için teşekkürler hadi ben yukarıdayım.

Dediğim de yukarıya çıktım ve takacağım takıyı giyinme odamın altlarda olan dolabına koydum ve odama geri döndüğüm de Mert elinde gitarı ile bana bakıyordu.

-Abla seninle vakit geçirebilir miyim?

-Tabi neden olmasın hazırlıklarını yaptın mı?

-Evet hatta odamı bile topladım.

-Aferin benim kardeşime, gel bir sarılayım.

Dediğim de sarıldım ve başına öpücük kondurdum. Yine en üzülecek ve yıkılacak olan oydu. Ayrıldığımızda

-Abla neden ağlıyorsun?

-Ağlıyor muyum?

Hiç farkında bile değildim.

-Evet gözlerin sulandı.

-He yok sadece sıcaktandır yoksa neden bu mutlu günde ağlayayım ki?

-Neyse hadi beraber müzik aletlerimizi çalalım.

-Olur ilk ne çalalım.

-Böyle duygusal şarkılar falan çalalım gitara ve piyanoya yakışıyor.

-Olur o zaman ‘Bilir o beni’ çalalım.

-Süper olur oradan da ‘İyileşiyorum’ a bağlarız.

-Güzel geç bakalım.

Ben piyanomun Mertte gitarını kucağına koyarak arkadaki koltuğa oturdu.

Ben ilk başladım ve hemen Mertte bana eşlik etti. Kapımız açık olduğu için her an biri gelebilirdi ama kimin umurunda.

-Bugün aramadı ama bilir o beni

Mert: Çok uzaktayım ama görür o beni

-Eve dönemedim ama bulur o beni

Mert: Bana acımadı ama sever o beni…

En sevdiğim bölüme geçtiğimizde sadece ben söylemeye başladım ve bunu belli ettim ve sesimi biraz yükselterek söylemeye başladım.

-Karşıma geçsin, göğsüme vursun

Ben soru sormam, o bana sorsun

Kim daha yorgun, kim daha üzgün

Bilir o beni, bilir o beni, bilir o beni…

Son kez Mert ile tekrar ettiğimizde şarkıyı bitirmiştik ve ‘İyileşiyorum’ parçasını çalmaya başladık.

Bu şarkı bana çok özel hissettiriyordu ve rahatlatıyordu nedenini ben de bilmiyorum. Bazen nedenini bilmediklerimiz bizim en iyilerimiz olabiliyordu.

Şarkıyı uyum içerisinde harikulade şekilde söylüyorduk ve bittiğinde ‘Olsun’ Şarkısına geçtik. Bunun da büyük çoğunluğunu da Mert söyledi sadece nakarat kısımlarını beraber söyledik.

Ben birkaç kişinin geldiğini hissetmiştim ama Mert ile bozmadan devam ettik ve şimdi alkışlıyorlardı.

Yekta: Alçin çok güzel piyona çalıyorsun.

-Teşekkürler.

Fatih: Mert’in ve Akının gitarcılığı çok iyi ama artık favorim sensin.

-Eksik olma.

Mert: Ya bende buradayım.

Mert’in tepkisine güldüğümüzde diğer gelenlere baktım da baya kalabalık gelmişlerdi hatta aralarında Yiğitte vardı.

-Yiğit yeğenim sen beğendin mi?

-Evet hala çok güzel çalıyorsunuz yine çalarmışınız?

-Tabi yeter ki sen iste. Mert duydun hadi bakalım.

Doruk: Alçin klasik müzik biliyorsan karışık bir şekilde çalar mısın?

-Tabi çalarım Mert de dinlenmiş olur.

-Abla bende dinlemek isterim çal hadi.

Yoğun istek üzerine en çok sevdiklerimden başlamaya karar verdim ve ‘Vivaldi- for season’ dan başladım. İlk parçam winter.

Ben çalmaya başladım ama çok anlamsız gelmiş olmalı ki öyle baktıklarını hissediyordum ama asıl olaya geldiğim de şaşkınlık seslerini duyuyordum. Benim parmaklarım piyanonun üstünde adeta ahenkle dans ediyordu. Piyanonun temek eğitimlerini ve temel parçalarını öğrendikten sonra direk kendi sevdiğim klasik müziklere yöneldiğim için belirli sayıdakileri çalabiliyordum. Genelde çalarken söylemeyi sevdiğim için şarkıları öğreniyordum.

Parçalar uzun olduğu için karma yaptım ve dört mevsimin parçalarını sevdiğim bölümlerini çalarak atlıyordum ve böylede güzel şeyler ortaya çıktığını hissedebiliyordum.

Ben bu parçaları bitirdikten sonra ‘La Campanella’ parçasına geçtim. Bu parça dört mevsime göre biraz daha zordu. Zaten bir parçada ustalaşmak için ve ezberlemek için bir yılımı harcıyordum ama onun dışında da şarkıları çalmaya çalışıyordum. Piyano çalmayı çok sevdiğim için her boş vaktimde onun başında pratik yapıyor olduğum için ve çabuk öğrenen biri de olunca bu yaşıma rağmen güzel çalıyordum.

Bu çaldığım parçadan sıkıldığım için finali çok güzel ve cidden iki yılımı alan bir parçaya geçtim. Bu parça cidden zor ve hızlı bir parçaydı. Beethoven- Moonlight Sonata (3rd Movement).

Parça çok uzun ve meşakkatliydi bunun yanı sıra çok efor harcanan ama sonucunda harika bir parçaydı.

Nihayet parçayı bitirdiğim de herkes alkışladı ve kapının önünde de insanlar olduğunu fark etmiştim.

Yasemin: Kızım maşallah çok güzel çalıyorsun.

Mehmet: Kızım bu konuda yeteneğin olduğu çok belli.

Bayar Ağa: Torunum arada bana da çalarsın olur mu çok beğendim.

Diğer odada bulunan kuzenlerim de beğendiklerini dile getirdiklerinde odaya Levent amca girdi.

-Kız maşallah çok güzel çaldın bütün konak durduk seni bekledik.

-Cidden mi o kadar ses yayılıyor mu?

-Valla kulaklarımızın pasını sildin.

Yasemin: Hadi bakalım şimdi herkes son hazırlıklarını yapsın çünkü kına başlayacak. Beyler size de güle güle hadi bakayım.

Annemin dediği ile hazırlanmaya başladık. Ben giyinme odama girdiğimde üzerimdekileri çıkardım ve giyeceğim elbiseye uygun iç çamaşırları giydim ve üzerime saten sabahlığımı geçirip makyajımı yapmaya başladım. Ten makyajımı mat tutacaktım çünkü gözlerim ön planda olsun istiyordum. Ten makyajımı başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra gözlerime pembe tonlarında güzel bir model yapmaya başladım. En son kahve rengi nüde tonda bir ruj sürerek makyajımı tamamladım.

 

Şimdi sıra saçlardaydı. Saçlarımı yanımda getirdiğim dyson ile şekillendirmeye başladım ve dalga şeklinde yapıp serbest bırakıp artık asıl olaya elbiseye geçtim. Elbisem pembenin koyu tonlarında karışık bir elbiseydi ve dış astarı tülden oluşuyordu. Elbisenin aksesuarı da tül eldivenlerdi. Kına sürmek isteyen teyzelere küçük bir önlemdi.

 

 

Ayakkabı tercihim parlak deri olan bronz stilettolarımdı. Hem ayakkabımın hem de elbisemin güzel ve dikkat çekici olması hoşuma giden etkenlerdi.

 

Aksesuar olarak boynumdan hiç çıkarmadığım Arslan babanın verdiği Anka kuşlu kolyesi ve dedemin aldığı zarif çiçekli küpelerdi. Tamamen hazır olduğuma göre kına başlasın.

*****

 

 

Loading...
0%