Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: Yeni aile, Ayrılık

@ceren_ellie

 

Bölüm Müziği: Sertab Erener- İncelikler

15 Şubat Perşembe

Alçin’den

Sabah telefonumun ısrarla çalınmasıyla uyandık. Ege ile Efe “Susturun şu telefonu uyuyoruz burada” diye uykulu uykulu konuşmuşlardı. Telefonuma uzandığım da arayanın Arslan Baba olduğunu fark ettim ve daha fazla bekletmeden cevaplandırdım. Cevaplandırdığım anda Arslan Baba’nın telaşlı sesini duydum ve onu sakinleştirmek amacıyla “Baba neler oluyor bir sakin olur musun? Tansiyonun çıkacak.’’ Dedim. Arslan Baba derin derin nefes alırken “Kızım şirkete gelin seninle alakalı çok önemli bir konu var.’’ Tam ne olduğuyla alakalı soru soracakken Arslan Baba “Kızım soru sorma sadece gel, araba gönderdim.’’ Deyip telefonu kapattı. Etrafıma baktığım zaman herkes bana ‘Ne oldu’ bakışları atınca “Hemen şirkete gitmemiz gerek, benimle alakalı çok önemli bir konu varmış.’’ Dedim ve ayaklanıp hazırlanmaya başladık.

Ben kızlarla birlikte odaya geçtiğim de ne olur ne olmaz diye daha önceden hazırladığım dolaptan kızlara kumaş pantolon ve kazak çıkarırken kendime de Arslan Baba’nın yanına uygun olacak şekilde kıyafet çıkardım ve hemen giyinip aşağıya indik.

 

 

Aşağı indiğimiz de erkeklerin çoktan hazır olduklarını hatta evi de topladıklarını fark ettim. Gümüş yanıma gelirken onun boyuna gelecek şekilde eğildim ve yanıma aldığım çantanın içerisinden onun zincirini çıkardım ve taktım şimdi tüm hazırlıklar bittiği için artık çıkabilirdik biz motorları evde bırakacaktık sonra adam gönderip getirtirdim. Bizi Arslan Baba’nın gönderdiği şoför alacak. Artık tüm hazırlıklar bittiğinde dışarı çıktık ve beş dakika sonra şoför geldi ve ben öne gümüş ile binerken diğerleri de arkada sıkışarak oturdular. Onların bu haline istemeden de olsa güldüğüm de Ege “Oh Alçin Hanım buldu rahatı otursun bizde burada Efe Bey’in altında ezilelim.’’ Diye söylenirken daha da güldüm ve yola koyulduk.

 

*****

Arabadan hızlıca inip şirkete girdik ve beklemeden Arslan Babanın odasına girdiğimizde oda da yirmilerinin sonunda, sol parmağında yüzük olan bir genç ve ellili yaşlarda orta yaşlı bir adam fark ettik. Arslan Baba da bunu fark etmiş olacak ki “Kızım oturun öncelikle.’’ Ben de baş hareketimle ‘Neler oluyor?’ diye sorunca o da baş hareketi ile ‘otur konuşuruz’ manasında salladığı anda Gümüşten gür bir havlama duydum ve ‘’GÜMÜŞ!’’ Diye onu uyarınca sakinleşti. Gümüş bebekliğinden beri yanımda olduğu için kime itaat edeceğini iyi biliyordu.

Koltuklara geçtiğimizde Arslan Baba söze başladı “Kızım karşında gördüğün insanlar senin gerçek abin ile baban.’’ Dedi lafı dolandırmadan Arslan Baba lafı dolandırmayı hiç sevmezdi acı da olsa direk söyleyenlerdendi. Ben inanamamış gibi bakarken “Nasıl gerçek babam ve abim? Benim zaten kötü de olsa ailem vardı.’’ Anlamayan bakışlarımla bakmaya devam ettiğim sırada ellili yaşlarda olan adam önüme bir kâğıt uzattığında onu aldım ve incelemeye başladığım sıra da başımdan aşağı kaynar sular döküldü çünkü bu benim doğum belgemdi.

Neredeyse aktı akacak olan yaşlı gözlerimle Arslan Baba ya baktığımda dudaklarımın titremesine engel olamadan “B-bu gerçek değil dimi?’’ Arslan Baba öyle bir baktı ki o an artık benim için kaçınılmazdı. “HAYIIR!’’ diye haykırdım doğum belgesini göğsüme yaslarken ve artık ardı arkasına gözyaşlarım akmaya başladığında Barkın beni kollarının arasına alıp başımı okşamaya başladı. O sırada kötü olduğumu gören Gümüşte dizime kafasını koyup o da benimle üzüldü her ne kadar göremesem de çok iyi hissetmiştim. Barkın sadece başımı okşuyordu o da ne yapacağını şaşırmıştı çünkü ilk kez böyle bir şeyle karşı karşıyaydık. İkizler de ağlamaya başladılar bir anda ve “Biz kardeşimizi kaybetmek istemiyoruz.’’ diye konuştuklarında kafamı kaldırdım ve onlara baktım. Onlara baktığımda birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Bu görüntüye daha fazla dayanamayıp hemen ayaklandım ve onların yanına, koltuğun önünde, onların boyuna gelecek şekilde eğilip sıkıca sarıldım. Kısıldığını fark ettiğim sesimle “Ben sizi asla bırakmayacağım ve siz beni asla kaybetmeyeceksiniz, duydunuz mu?’’ diye sorduğumda ayrılıp birbirimizin ellerini tutuğumuzda “Duyduk sen bizi asla bırakmayacaksın kardeşim.’’ dedi Ege ‘Kardeşim’ lafını bastırarak. Bende sadece kafamı sallamakla yetinip geri arkama döndüğümde nemli gözlerle bana bakan iki adama baktım. Genç olan bana “Kardeşim senin hasretini on yedi yıldır çekiyoruz hem de seni ölmüş bilerek bizim acılarımızı dindirir misin? Lütfen sana ihtiyacımız var.’’ diye sorduğunda hepimiz ‘Ölmüş’ lafına ve onun çaresizce yalvarışlarına takılmıştık. Söze girdiğimde “Ölmüş derken, ben yaşıyorum ‘’ dediğim sırada genç adam “Baba sen anlat istersen?’’ diyerek sözü orta yaşlı adama bıraktı ve adam anlatmaya başladı. “Öncelikle adım Mehmet, şimdi hikâyeyi anlatmaya başlayacağım ama beni bölmeden dinle çünkü sana ilk ve son kez anlatacağım…Doğduğun gün bize kız bebeğin öldüğünü ama diğer iki oğlanın yaşadığını söylediler, sen ailemizin tek kızı ve torunu olacaktın lakin o hastaneden tabutla çıktın. Tabutunu gördüğümüzde Annen kaldıramadı durumu ve psikolojisi alt üst oldu. Bir yıl boyunca hastanede tedavi gördü çıktığında ise sadece işine odaklandı ve kimseyle doğru düzgün iletişim bile kurmadan işkolik olmuştu, tıpkı abilerin gibi hepsi seni unutabilmek için ya da yokluğuna alışabilmek için deliler gibi çalışıyorlardı, kafalarını işlerden, derslerden kaldırmadan seni unutmaya çalıştılar ben dahil. Ailemiz dağılmış halde bitaraflara savruluşunu izledim özellikle de ikiz abilerinin ve üçüzlerinin. Senin ölümünün üzerine ikiz abilerin, neredeyse her gün çocuk yuvalarına gidip hakkında yazdıkları şiirleri onlara okurlardı, yıllar geçtiğinde de öğrencilerine daha çok bağlanıp senin yokluğunu onlarla doldurmaya çalıştılar hatta öğretmenliği seçme nedenleri de buydu sana daha yakın olabilmek için. İkinci abin Karan ise hayata karşı daha soğuk ve ruhsuz oldu ve işten başka şey düşünmez oldu aynı Koray abin gibi. Aradan iki yıl geçti Mert doğdu. Annen bir ihtimal kız doğar ve senin boşluğunu doldurur diye düşünürken Mert’in doğumuyla sadece sana yapılan tüm hazırlıkları ona yaparak kendini avutmaya çalıştı ve az da olsa kendine geldi ama yine de bir kız çocuğunun yokluğunun acısını hepimiz çekiyorduk. Gel zaman git zaman Mert büyüdü ve üçüzlerin alıştı ama en çokta üçüzlerin acı çekti. Bazen seni rüyalarında cennette gördüklerinden bahsederlerdi, bazense dayanamayıp senin yanına cennete gitmek istediklerini söyleyip birçok kez intihar girişimin de bulundular ve bizim o kara günlerimiz yine hastane yollarında geçmeye başladı. Üçüzlerin senin hiçbir zaman var olmadığına inanmak için farklı uğraşlar bularak derslerle kafayı yemişlerdi. Seni unutmak için her yolu denemeye karar vermişlerdi. Birbirleri dışında bizle fazla konuşmazlardı ve sadece birbirlerine destek olup kendi kendilerini iyileştirmeye bakıyorlardı. Bense ailemin bu dağılmış haline kahrolurken daha da kendimi işlere verdim ve sadece işleri büyüttük o kadar. Kardeşin Mert bu olanlara hiçbir zaman anlam veremedi ve fazla sevgimizi gösteremediğimiz için onu çok ihmal ediyorduk. Sonuçta onun hiç suçu yoktu. Bazen ‘O ölmüş anlamıyor musunuz? O değil ben varım artık.’ Diyerek evde kavgalar çıkarırdı. Bu yüzden özellikle annen ve Mert pek anlaşamazlardı fakat o gün bardağı taşıran son damla olan o sözü söyledi. ‘Yeter artık bıktım iyi ki de ölmüş kim bilir o yaşasaydı gözünüz ondan başkasını görmezdi kesin, zaten neden beni doğurdun ki anne, zaten kız olmadım atsaydınız.’ Dediğinde Annenle sert bir kavga etmişlerdi ve bunca zaman hiçbir çocuğuna el kaldırmayan annen Mert’e tokat attı ama sonrasında çok pişman olup onunla arasını yapmak için uğraşırken daha da beter etti ve Mert bizden daha da soğudu. Bizi hepten unutmak için kendini o da uğraşlara ve derslerine verdi bizden bir an önce kurtulmaya bakıyordu. İşte kızım biz böyle kara günlerden geçerken on yedi yıl sonra bir gün hiç beklemediğimiz biri, annenin doktoru gelip bize doğum belgeni ve Kayaların onu tehdit ettiğine dair olan ses kaydını gösterdi. Ardından vicdan azabından ve ailesin de yaşamış olduğu kayıplardan ötürü gözümüzün önünde kafasına silah dayayarak intihar etti.

Biz de bunca acıyı boşuna mı yaşadık diye daha bir dağılırken Mertte şalterler işte o an attı ve ‘Ne yani bunca yıl sevgisiz ve ilgisiz büyümem bir hiç uğruna mıydı, Allah hepinizin belasını versin, ölen ya da yaşayan bir kız için beni ne hale getirdiniz gördünüz mü?’ diye yine kavgalar çıkarmaya başlamış evde çünkü biz bu haberi alınca ve doktorun bize bıraktığı mektupta senin İstanbul da yaşadığını ve Çelik ailesinin kızı olduğunu öğrendiğimizde hemen eşyalarımızı toplayıp Antep’ten İstanbul’a geldik ve bir süreliğine yerleştik. Çelik ailesini geldiğimizde bağlantılarımız aracılığıyla bulduk ve konuştuğumuzda senin Arslan Bey’in yanına aldığını ve seni soyuna geçirerek manevi kızı aynı zamanda da iki erkekle beraber varisi yaptığını öğrendiğimizde Arslan Bey’i araştırmaya başladık. Ünlü bir iş adamı olduğunu, Amerika da ve Fransa da şirketinin olduğunu ama daha çok Türkiye de iş yaptığını öğrendik ve şimdi abin Koray ile buradayız seni evimize götürmek istiyoruz. Seni zorlamak istemeyiz ama reşit değilsin bu yüzden velayet davası açarsak kazanırız.

Ben güldüm ve alaycı bir tonda devam ettim “Siz beni böyle şeylerle mi korkutacaksınız?” Mehmet Bey oturuşunu iyice dikleştirip devam etti. “Seni korkutmayı tabi ki de istemeyiz sadece on yedi yıldır hasretini çektiğimiz kızımızı istiyoruz”

“Tamam gerilmenin alemi yok ama elbette ki şartlarım olacak. Size güvenmemi beklemeyin.

Birincisi motorum ve Gümüş benimle gelecek.

İkincisi istediğim zaman İstanbul’a gelebileceğim ve Arslan Baba ya da arkadaşlarımda gelebilecekler.

Üçüncüsü beni soyunuza sakın geçirmeye kalkmayın ben Alçin Eryiğit olarak kalacağım. Benim hayallerim ve kariyerim var ve bunu kimse engelleyemez.

Sonuncu olarak yarın öğleden sonra gidelim çünkü okuldaki arkadaşlarımla vedalaşmak istiyorum.”

Mehmet Bey şok olmuş şekilde bana bakıyordu ama kendini toparlayıp devam etti. “Kızım her şeye tamam derim ama soyumuza geçmemek de ne demek? Sen benim kızımsın Dinçer olacaksın.” Oturduğum koltukta biraz daha öne yaklaştım. Ona soğuk ve tehditkâr bakışlarımla bakıp devam ettim. “İlk önce şansınızı zorlamamanızı öneririm ve ben ne istersen onu da elde ederim. Ben soyumu değiştirmeyeceğim ve her zaman Arslan Baba ile olacağım. Eğer diretip dava açmaya falan kalkışırsanız ki hiç tavsiye etmem.” Güldüm ve ciddi tavrıma geri dönerek. “Her şeyimi değiştirip giderim ve beni asla bulamazsınız. Umarım anlaşılmıştır.” Mehmet bey dediklerini hazmedemiyormuş gibiydi.

“Kızım neden böyle konuşuyorsun Arslan Beye mi güveniyorsun?” Mehmet Bey’e sahte alaycıl bir tebessümümü sundum ve rahatça bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım.

“Bizi sakın hafife almayın. Bu hayatta sadece Babama, kardeşlerime ve sevgilime inanırım. Dediğim gibi şansınızı zorlamayın. Zaten on sekizime şurada ne kaldı ki?”

Koray denen adam öne atılıp konuşmaya başladı.

“Baba tamam zorlama belki zamanla fikri değişir şimdi her şey çok yeni. Sindirmesi gerek.”

Ben gür bir kahkaha attığım. “Koray, Koray, Koray ben o fikrini değiştirenlerden değilim. Benim geleceğime mâni olamazsınız ama size şans vereceğim, zamanın ne getireceğini bilemeyiz. Hayat sürprizlerle dolu.” Koray bana tebessümünü gösterdi.

“Aynen kardeşim hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz sen önce bir gel evimize gidelim sonrasını akışına bırakırız.”

Kafamla onayladım ve Arslan Babaya döndüm. “Baba ben hazırlıklarıma başlayayım zaten iletişim halinde oluruz onun dışında ilk fırsatta seni Antep’e bekliyorum.”

Arslan Baba bana gülümsedi ve kafasıyla onaylayıp “Tamam kızım sen merak etme her daim yanındayım bizi kimse ayıramayacak.”

Ona sadece onun anlayabileceği bir gülümseme gösterdiğimde aslında onlara verdiğimiz küçük bir göz dağıydı.

Arkadaşlarımla odadan çıktığımda şirketten çıktık.

-Kızlar siz başka araçla eve dönün galiba bir süre görüşemeyeceğiz telefonla bile işlerim yoğun olacaktır o yüzden görüşmek üzere.

İkra: Tamam Alçin sen merak etme ama biz bu aileyi biliyoruz.

Tuana: Evet Alçin, bu Dinçerler güçlü bir aile ve seni soylarına geçirmek için seni zorlayabilirler ama onun dışında iyi bir ailedir. Biliyorsun dedemiz bu aile ile pek bir içli dışlı dost aşiretler.

-Teşekkürler bilgi için hadi siz eve dönün artık.

İkra: Görüşürüz, sıkıştığın olduğu zaman tavsiye vermek için buradayız.

Tuana: güle güle Alçin.

 

                                                                                                            *****

16 Şubat Cuma

Sabah olduğunda alarmın sesiyle uyanan Alçin, sağına baktığında Barkını gördü ve yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Onunla son günü olduğu için gece beraber vakit geçirirken uyuya kalmışlardı. Alçin Barkının dudaklarına hafif bir öpücük koyunca Barkın tatlı mırıltılar eşliğinde esneyerek uyandı ve ona boynunu yana yatırmış ve gülümseyerek bakan Alçin’i görünce;

-Günaydın sevgilim.

-Günaydın sevgilim hadi kalkalım okul da son günüm vedalaşacağız.

-Yaaa ben vedalaşmak istemiyorum. Seni çok özleyeceğim, hem sen gidersen kim benimle piyano çalıp, şarkı söyleyecek.

 

Alçin Barkının yüzüne biraz yaklaşıp çekici bir tonda Barkının tenine temas ederken

- Seni bende özleyeceğim merak etme tenin tenime, dudakların dudaklarıma değmeden ben ne yapacağım oralarda.

Barkın Alçin’in bu halinden etkilenmiş olacak ki

- Ya, demek tenim tenine, dudaklarım dudaklarına…

Deyip onu öpmeye başladığında odaya dan diye giren İkizlerle ayrılmak zorunda kaldılar. İkizler Alçin ve Barkının bu anını gördüklerinde hemen arkalarını dönünce Efe “Ay çok pardon, Barkının burada olduğunu bilmiyorduk yine bozduk sizi.’’ Dediğinde Alçin burnundan solurken “Benim saygısız, kız olduğumu ve sevgilim olduğunu unutan kardeşlerim, Barkın olsa ne olur olmasa ne olur? Ya ben çıplak olsaydım ya da müsait olmadığım bir haldeyken olsaydım ki şu an hiç müsait değilim neyse ben size kaç defa dedim bu kapı çalınmadan girilmeyecek diye HA! sonra Alçin neden kızıyor kızarım tabi şimdi defolun, kahvaltıda görüşeceğiz.’’ Deyip ikizleri kovdu. Barkın sevgilisine öyle hayran bakıyordu ki Alçin üzerindeki bakışları fark edip döndüğünde “Barkın daha ne kadar öyle bakacaksın boynun tutulacak.’’ Dediğinde Barkın “Tutulsun, kalbim zaten sana tutulmuş boynum tutulmuş çok mu?’’ diye sorduğunda Alçin ona içten gülümseyip “Barkın bazen beni şaşırtıyorsun içimden diyorum ki ‘Alçin sen Barkını hak edecek ne yaptın’ diye sormuyor değilim çünkü o kadar iyi geliyorsun ki bana asıl ben sana tutuldum.’’ Deyip onu oturduğu yerden hızlıca itip üstüne çıktı ve hızlıca bir öpücük kondurduğunda “Hadi yeter bu kadar, romantizm şimdi kahvaltı edelim karnım zil çalmıyor senfoni orkestrası kurdu.’’ Deyince Barkın kahkaha atıp “Tamam, sevgilim daha fazla aç kalmasın hemen hazırlanalım.’’ Deyip hazırlanmaya başladıklarında Alçin, Barkını evde ki misafir odasına yolladı ve üstünü giyinmeye başladı. Şubat ayının sonlarında oldukları için hava fazla soğuk değildi ve okula da gidecekleri için ona göre kendine yakışır ciddi bir kombin yapmaya karar verdi çünkü bugün son gündü, akıllarda iyi kalmalıydı.

 

 

Alçin hazırlandığı zaman çantasını da aldı ve odada onu bekleyen Gümüş ile birlikte aşağıya doğru yol aldılar. Yemek salonuna geldiklerinde herkes Alçin’e, Alçin ise sofraya bakıyordu çünkü çok açtı cidden “Kızım çok g-güzel olmuşsun.’’ Diye şaşkınlıktan zor konuşan Mehmet Bey’e baktığında “Teşekkür ederim.’’ Deyip daha fazla uzatmadan kahvaltısına başladı. Kahvaltıya Babası ve abisi de gelmişti. Bu arada da yine ikizlere iki çift laf etti. Kahvaltı faslı biterken Arslan “Kızım böyle mi gideceksin okula?’’ diye sorunca Alçin kafasını sallayarak “Evet baba böyle gideceğim son günüm ya kendime ve senin adına yakışır bir şekilde aynı zamanda da akıllarda iyi bir şekilde kalacak biçimde gitmek istiyorum.’’ Arslan kafasıyla onaylayıp “Aferin kızıma, giderken bile son izlemini düşünüyorsun.’’

Kahvaltı faslı bitmiş ve Alçin, Barkın ve ikizler özel şoförle okula geçtikleri vakit bugüne özel Gümüşte gelmişti çünkü okuldan eve uğramadan direk gidilecekti. Gümüşün tuvalet ihtiyacı için yarım saat erken çıkıp Gümüşle de ilgilendi.

Araba durduğunda ilk ikizler ve Barkın indi ve şoför, Alçin’in kucağındaki Gümüşten ötürü inmekte zorlanacağını anlamış olacak ki inip hemen kapısını açtığında bahçede olan öğrenciler direk Alçin’e ve yanındaki tüm heybetiyle duran Gümüş’e bakıyorlardı. Alçin önde olmak üzere arkada ikizler ve Barkınla içeri geçtiler ve ikinci kattaki sınıflarına geçtiler. Sınıfa geçtiklerinde cam kenarı son iki sıraya geçtiklerinde Gümüşte Alçin’in yanında dik duruşuyla kendinin gösteriyordu. Kimisi Gümüşten korkarken kimisi de sevmek için can atıyordu. Gümüş’e bu kadar ilgi fazla gelmiş olmalıydı çünkü bir anda havladı ve sınıfta gür bir ses çıkarınca Alçin yine otoriter sesiyle onu uyardığında Gümüş sakinleşmiş ama onun havlamasıyla korkan birkaç kız öğrenciye yönelik “Korkmayın, Gümüş ben bir şey istemedikçe hiçbir şey yapmaz, o yüzden rahat olun.’’ Dediğinde sınıfın olmazsa olmazı meraklı öğrenci Ceren “Alçin sakıncası yoksa neden öyle giyinip, Gümüşü okula getirdin?’’ dediğinde Alçin ayağa kalktı ve “Bugün size veda etmeye geldim.’’ Dediğinde herkes birbirine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken Alçin “Artık buralarda olamayacağım ama bir elim her zamanki gibi burada olacak. İlk soruna gelirsek bu seni ya da sizi pek ilgilendirdiğini düşünmüyorum ama ikinci soruna gelirsek Gümüş ile beraber buradan çıkacağız ondan ötürü başka sorusu olan.’’ Aradan başka kız çıkıp “Nereye gidiyorsun?’’ diye sordu. Alçin “Özel hayatım hakkında konuşmayı sevmiyorum biliyorsunuz bu yüzden bu tarz soruları cevaplandırmayacağım. Son olarak burada son günüm olduğu için sizinle güzel vakit geçirmek istiyorum o yüzden bugün müzik dersi olan bir sınıf var mı?’’ diye sorduğunda içlerinden bir erkek “10-C ya da onuncu sınıflardan birinin bugün olacaktı.’’ Dediğinde Alçin memnun bir ifadeyle ona baktı ve geri yerine oturduğu an hoca sınıfa girdiğinde Gümüşü görüp “BİSMİLLAH! Kızım o nasıl bir köpek?’’ diye korkup sormasıyla Alçin “Hocam korkmayın ben bir şey demedikçe bir şey yapmaz bu yüzden şimdi derse geçelim lütfen.’’ Dediğinde ders başladı.

 

                                                                                                          *****

Öğlen olduğu zaman Alçin, ikizler, Barkın ve Gümüş, onuncu sınıfların katına geldiğinde herkes onlara bakarken Alçin gür bir sesle “Bugün müzik dersi olan sınıf hangisi?’’ diye sorduğunda içlerinden bir öğrenci “Bizim bugün vardı neden sordun Alçin abla?’’ Alçin “Çünkü bugün sizinle son günüm bu yüzden sizlerle beraber şarkı söylemek istiyorum” dediğinde herkes ona şaşkın gözlerle bakarlarken o öğrenci “Abla sen ciddi misin?’’ diye sorunca Alçin kaşlarını çattı ve “Ne zaman ciddi olmadım ben. Şimdi sen gitar çalmayı iyi bilen birini bulup yanıma ön bahçedeki banklara geliyorsunuz tamam mı?’’ Öğrenci “Tamam’’ deyip koşa koşa sınıfına gitti.

Alçin bahçede oturmuş ve etrafında birçok öğrenci varken gitarcı öğrenci ve konuştuğu öğrenci yanlarına geldiğinde Alçin hemen söze girdi “Sertab Erener ’incelikler’ çalabiliyor musun?’’ Gitarcı Öğrenci “Evet en iyi çalabildiklerimden.’’ Değince Alçin de memnun bir ifade çıktı ardından “Başlayalım o halde.’’ Öğrenci parçayı çalmaya başladığında;

- İncindim,

- İncitildim derinden, terk ettim kendimi…

- Tesadüfen karşılaştım içinde, kendimle yenide…n

- Bir minicik kız çocuğu bak duruyor orada hala

- Anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa…

- Artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem

- Yıllar beni kolay yakalayamaz ben durup beklemezsem

- Artık beni asla yakalayamaz hayat eğer istemezse…m.

Alçin ilk şarkıyı bitirdiğinde herkes ağızı açık ona bakarken alkışlamaya başladılar çünkü Alçin o naif sesiyle herkese o duyguyu verebilmişti. Alçin Barkına baktığında kafasını ‘hadi’ anlamında oynattığında Barkın yanına gelip “İki Yabancı ‘’ dediğinde öğrenci kafasını salladı ve çalmaya başladı Barkın Teoman’ın bölümlerini Alçin de Şebnem Ferah’ın bölümünü seslendirdiğinde herkes alkışladı ve onları tebrik etti o sırada Alçin “Arkadaşlar benden artık bu kadar beni unutmayın olur mu çünkü ben sizi unutmayacağım?’’ dediğinde hepsi bir ağızdan “UNUTMAYACAĞIZ ALÇİN ABLA, KENDİNE İYİ BAK, ARADA GEL.’’ Dediklerinde Alçin dolu gözlerle arkadaşlarına sarılırken Tuana “Allah’ım ayağına taş değdirmesin arkadaşım, kendine iyi bak özletme.’’ Dedi. İkra “Demek gidiyorsun ha, şimdi biz kiminle dans edeceğiz. Kendine iyi bak bize bol bol foto at ona göre ha.’’ Dedi ve sıra en zora ikizlere geldi “Kardeşlerim kendinize iyi bakın zaten Arslan Baba da var hem temelli gitmiyorum en kısa zaman da sizi yanıma getirtirim belli mi olur, sakın ağlamayın.’’ Ege “Tamam ağlamıyoruz ama konuşacağız ona göre.’’ Alçin “Tamam söz merak etme arasınız.’’ Efe “Güle güle kardeşim en yakın zamanda.’’ “En yakın zamanda’’ diye tekrarladı Alçin ve Barkınla çok sıkı sarılıp birbirlerinin kokularını derince çektiler. “Seni özleyeceğim sevgilim.’’ Dedi Barkın. Alçin ise “Bende ama bu bir veda değil sen her zaman kalbimdesin bunu unutma, kardeşlerimle ve arkadaşlarımla birlikte tam buradasın.’’ Göğsünü tam kalbinin ortasını gösterdi sonrada Barkının göğsünü gösterip “Bende buradayım, bağlarımız değil mesafemiz açılıyor. En yakın zaman da görüşeceğiz.’’ ‘’En yakın zamanda.’’ Diye tekrarladı Barkın ve Alçin onları izleyenlere döndüğünde “Kendinize iyi bakın arkadaşlar.’’ Dediğinde Gümüşte havlayınca “Gümüşte kendinize iyi bakın diyor.’’ Dedi ve herkes güldü. Alçin kapının önünde bekleyen gerçek ailesini ve Arslan Babayı görünce hep birlikte arabaya bindiler.

 

                                                                                                           ****

Hava limanına geldiklerinde Mehmet Beylerin özel uçağına binmeden önce Alçin “Kendine iyi bak babacım, unutma sen benim hep babam olarak kalacaksın. Ben sende kendimi buldum çok teşekkürler ama unutmayalım ki bu bir veda değil biz yine konuşacağız ve görüşeceğiz.’’ Arslan Baba kızının o ela gözlerinin içine bakarken “Tabi ki kızım, bende sende kendimi buldum iyi ki hayatıma girdin ve ışığım oldun. Doğru diyorsun bu bir veda değil hem belli mi olur sabah bir uyanmışsın ve ben senin yanındayım. Kolyen rehberin olsun.’’ Dedi ve vedalaşma faslı da burada son buldu. Uçağa geçip Antep’e yol almaya başladılar.

 

 

 

 

Loading...
0%