@ceren_ellie
|
Alçin’den Saat 22.30 Artık vakti geldi. Her şeyin açığa çıkacağı ve hiçbir şeyin saklı kalmayacağı gerçeklere. Babam derin bir nefes aldı ve lafı dolandırmadan giriş yaptı. Arslan: Siz on yaşındayken, Alçin’in aramıza gelmesinden bir ay önce; aileniz, sizi bana aslında sattı. Evlenmek istemediğim için ve bir kadın ile uğraşacak kadar boş vaktim olmadığı için kabul ettim ve sizi yanıma aldım. Aileniz zaten sizi hiç sevmedi ve sadece prim için sizi bana verdi. Bunun farkındaydım. Hem şirketimin sürekliliği hem de soyumun devamı için kabul ettim, asıl olay bu. Ama zamanla gerçekten de evladım gibi oldunuz. Sizi eğittim büyüttüm ve hiç üvey gözüyle bakmadım. Hep, öz evladım bildim sizi. Alçin’i de. Ara ara kendime diyorum…Gerçekten de çocuğum olsa bu kadar olur diye. Bence evlat doğurmakla ya da doğurtmakla olmuyor. Siz benim kanımdan olmasanız da ben sizi hep sevdim ve hep sizinle gurur duydum. Asıl olay Alçin hayatımıza geldiğinde başladı. Alçin seni asla amellerim için kullanmadım ve hep öz kızım gibi sevdim. Seni o gün kavga ederken görmem tamamıyla tesadüf ve şanstan ibaretti. Ailenle konuştum çünkü daha iyi bir geleceği hak ettiğini hissediyordum. Sende bir ışık ve gelecek olduğundan şüphem yoktu. Çelikler zaten seninle ilgilenmeyi hiç istemediler ve direk seni bana sattılar. Sonra üstünde olan tüm haklarından vazgeçip soyuma geçtin ve otomatik olarak asıl varisim konumuna geldin böylece ikizlerin ailesinin de istediği oldu. Onlar alttan daha çok kar elde ederken ben ikizleri kurtardığımı biliyordum. Eğer sizi yanıma almasaydım…Eğer almasaydım…Allah’ım nasıl söyleyeceğim(?) Gökcan: Arslan istersen burada bitirelim bugünlük. -Baba bilmediğim bir şey mi var? Arslan: Kızım sen bile o küçük yaşında kaldıramazdın. Efe: Ne oldu baba, eğer kurtarmasaydın ne olacaktı bize? Arslan: Oğlum eğer kurtarmasaydım o aileniz olacak iğrenç insanlar sizi…Sizi çocuk tacirlerine satıp sizden kurtulacaklardı. Sizi zaten hiç istememişler ve bir yerden ekstra gelir gibi sizi düşünüyorlardı. Ege: B-buna inanamıyorum. Sen olmasan biz şimdiye ö-ölmüş olacaktık. Ege ağlamaya başlamıştı ve ben de Efe ile sessizce göz yaşlarımızı akıtmaya başladık. Kardeşler olarak büyük şoktaydık. Gökcan abi ikizlerin ortasına geçerek onları göğsüne çekti ve sakinleştirmeye başladı. Arslan: Ama bunların hiçbir önemi yok. Siz artık güvendesiniz ve size kimse bir şey yapamaz. Zaten soyuma da geçtiniz. Çünkü ailenizin şirketini batırıp tüm yaptıklarını ortaya çıkardım. Yargı önüne sunarak hapse girmelerini sağladım. Size artık bulaşamazlar, kimse bulaşamaz. İkizler çok ağlıyordu ben de ağlıyordum ama sessizce. Arslan: Kızım bu arada sana bir haberim var. -Nedir baba? -Avukat ile görüştüm. Senin adına dava açıldı ve direk mahkemeye çıkıldı. Aral Bey olayı halletti ve davayı kazandık. Zaten uyarımızı önceden yaptığımız için gerekli belgeleri bir araya getirmek zor olmadı. Banka hesabına parayı yatırdım. -Bu kadar hızlı olmasına sevindim ama kardeşlerime şu an çok üzülüyorum. -Anlıyorum kızım. Haberci korkudan tüm mal varlığını verdi sanırsam. Güldüğümüzde bu gülümsememiz acının tatlı tebessümü gibiydi.
Efe: Ege tamam, çok saçma şu an üzülmemiz. Efenin dediği ile o tarafa döndüğümüzde Efe’nin mutlu yüzünü gördüm. Açıkçası şaşırdım. Efe: Ege ağlama artık. Biz hep Arslan Baba’nın çocukları ve varisleri olduk. Artık saklanmak da yok. Alçin gibi önde olup bu sefer biz onu koruyacağız ve ona destek olacağız. Sözleri beni duygulandırıyordu. -Evet geçmişte acılar çeksek de şimdi en azından mutluyuz. Hep birlikteyiz. Babam bizi kurtarıp, bir hayat vadetti. Bu yüzden hayata daha da bağlı olup geleceğimiz için savaşmalıyız. Ege: Doğru söylüyorsun ama içime oturuyor anlamıyor musun, Efe? -Anlıyorum, merak etme ama kendini o gereksizler için üzme ya da geçen yıllara üzülme. Ne yapsak da geri getiremeyiz. Geçmişimiz bizim kalkanımız olacak ve daha güçlü döneceğiz. -Haklısın savaşacağız. Ege elini ortaya uzattı ve -Kardeşliğe ve geleceğe. Ben Efe ile göz göze geldiğim de biz de ellerimizi uzatıp. -Kardeşliğe ve geleceğe! Diye ellerimizi kaldırdık. -Artık kırmak dökmek yok. Hep birlikte savaşacağız. Efe: Evet ve hep destek olacağız. Ege: Sadık. -Güvenilir. Efe: Birliğimize. Ege: Babamıza - Ailemize ve sevdiklerimizle her daim ayaktayız ve herkes Eryiğitlerin gücünü görecek. Birbirimize sarıldığımızda zaman, artık yaralarımızı sarmaya gelmişti. Arslan: Benim canım çocuklarım hep sizin yanınızda olacağım ve koruyacağım. Gökcan: Aferin çocuklar, hep böyle birbirinize kenetlenip zorlukların üstesinden gelin. Çünkü siz süper kardeşlersiniz. -Evet, süper kardeşler. Efe: Bence biricik varisler olmalı. Ege: Evet bu daha havalı oldu. -Romantik havalı. Efe: O zaman OOOOO 1…2…3 Hepsi: BİRİCİK VARİSLER! Ellerimizi kaldırdığımızda babam bize sarıldı ve aile tablosu yaptık. Gökcan: Alçin terapiye gerek kalmadı baksana yüzün gülmeye başladı ve kardeşlerin yanında. -Evet abi. Hayat devam ediyor, artık Gümüşün anıları ile hayatıma devam edip savaşacağım. Gökcan: İşte senden de bu beklenirdi. Aynı şekilde sizden de beyler. Ege: Ya sen onu bunu bırak da bize yengeden bahset abi. O gece Alçin aradığında yok seansım falan vardı yok yorgundum. Yer miyim ben sence. Biz kötü olacağız sen yorgun olacak ve gelmeyeceksin. Gökcan: Yakalandım mı? -Abi, kim o şanslı kızımız? -Ya hadi be oradan konu ben miyim? Siz birbirinize dönün. Hepsi: SÖYLE, SÖYLE, SÖYLE… Gökcan: Ya boş verin düğün davetiyesini gönderirim. Arslan: Kardeşim hızlı gidiyorsun sanki? Gökcan: Yarın Akşam yemeğe getireyim o zaman bol bol tanışırsınız. Efe: Yengemi görmek için her zaman, yarın gelin mutlaka. Arslan: Evet tanıyalım hanım kızımızı kimmiş. Herkes: HAHAHAHAA! Aklıma gelen ile durdum. Çünkü ben hiç çocukluğumu yaşayamayan ve hep bir hayalim olan bir şeyim vardı. Arslan: Kızım sen niye durgunlaştın? -Baba beni lunaparka götürüp pamuk şeker yer miyiz? -Olur kızım. Sadece sen ve ben. Baba kız yaparız ve o gün sadece ikimizin olur. Babama bir anda sarıldım. -Çok teşekkür ederim, hep hayalimdi. -Kızım sen iste sana lunapark alırım. Ben babama daha da sarıldım. … Ayrıldığımızda önümüzdeki günlerin planını yapmaya başladık. -Baba yarın Gümüşün mezar işlerini halledelim sonra ben Barkının ailesi ile akşam yemeği yiyeceğim. Barkına sözüm vardı sonraki gün lunaparka gidelim. Zaten hafta sonu. Pazar günü de döneriz artık… Baba ben nasıl döneceğimi bilmiyorum ama. Arslan: Kızım sinirini ve öfkeni anlıyorum. Ailenin yaptığı hiçte hoş bir şey değil ve bu olayda başı yanan abin olduğu için abinin yanında ol. Ona destek olursun, konuşursun ama senlik bir durum da yok. Sakın kendini suçlama. Gökcan: Baban doğru söylüyor Alçin. Hiçbiri senin suşun değil. Ailenle arana boş yere mesafe koyma, politik ol. Gerektiği gibi davranmasını bilirsin sen. Zaten derslerin, çalışmaların ve Barkın derken fazla muhatap olmazsın bile. -Aslında doğru diyorsunuz. Her şey abime bağlı…Karışmayacağım ve artık uğraşmayacağımda sınav yaklaşıyor ve başka şeyler de var. Bu yüzden işlerimle meşgul olacağım bir de uzaktan da olsa şirket, kardeşlerim ile ilgilenirim. Arslan: Kızım ben zaten hallettim dediğim gibi sen arayıp kontrol etsen yeter çünkü kardeşlerin de benimle Fransa’ya geliyor. Bir şaşırdık biz. Efe: Gerçekten mi? Arslan: Evet oğlum. Pazartesi tekrar gidelim son kalan işleri bitirdiğimde hem ortaklar ile tanıştırırım sizi hem de gezeriz biraz. -Tamam o zaman planı kurduk. Ege: Evet kardeşim -Alçin bu arada döneceğin vakit barkının ailesi izin verirse seninle gelsin. Okul işini dert etmesin. On ikinci sınıfları bu dönemde konular bittiği için gönderiyoruz zaten ve okul demişken Fransa işinden önce yüklü miktarda para ayırdım ve ekstra bağışlarda geldi o yüzden şu anlık sıkıntı yok. Müdür ve muhasebe bölümü ilgileniyor. -Tamam o zaman. Zaten okula her ay bağış yapan var, güzel işliyor. Benim endişem şirket. -Merak etme kızım, her şeyi yoluna sokacağız ve sorun çıkmayacak. Nelerden döndük bizde kimse anlamadı. Bunuda atlatacağız. Başımda onayladım. Gökcan: O zaman tanışma işi başka zaman kalsın. Şimdi sıkıştırmaya gelmesin. Hepimiz onayladık.
***** 8 Mart Cuma Sabah 07.00 Alçin’den Sabah yine Barkının kollarında uyandım. Dün kendimi toparlamaya ufaktan başlamıştım. Gümüşün ölmesi her ne kadar acı çekmeme neden olsa da hayat devam ediyor ve benim yas tutacak kadar bir vaktim yoktu. Öncelikle şu haftayı iyi bir şekilde atlatsam yeterdi. Üzülüp kendimi harap etmek yerine Gümüş için hayatımı daha iyi yapmaya ve hayvan kuruluşlara bağış yaparak geçirecektim. Barkın: Sevgilim ne düşünüyorsun? -Uyanmışsın. -Evet ama ne düşündüğünü merak ediyorum. -Üzülüp kendimi helak etmek yerine, Gümüş için hayatımı daha iyi yerlere getirip, onun adına hayvanlar için bağış yapmayı düşünüyordum. -İnan bana en doğrusu bu. Hayat devam ediyor. Ben bir anda Barkının üzerine çıktım. -Ne yapıyorsun? -Barkın ben şunu fark ettim… Cilveli, çekici hareketlerim ve bakışlarımla onun göğsüne parmaklarımı sürtüyordum. -Sen ne desem…Ne yapsam hep onaylıyorsun. Hep aynı fikirdesin. -Alçin üstümden kalk lütfen. -Cık cık cık. Hayır, kalkmayacağım. -Tamam. Çünkü aklına ve düşüncelerine hayranım. Hiç mantık dışı davrandığını görmedim. Bazen duygusal çıkışların olabiliyor sonuçta insanız ama sana olan hayranlığımı, sevgimi ve bağlılığımı değiştirmiyor. Ben güldüm ve o sadece gülüşüme bakarak hayranlığını gösteriyordu. Ellerimi başının iki yanına koyup üzerinde tam olarak hakimiyet kurdum ve sıkıştırdım. -Sana bu yüzden bayılıyorum. Umarım gelecekteki çocuklarımızın da bizim gibi aşkları olur. Bir anda beni belimden tutarak üstüme çıktı ve ben altında sıkıştım. -Şartları değiştirelim. -Hangi koşul olursa olsun seni etkilemeyi başarırım. -Ona ne şüphe…Çocuklarımız dedin, hayalin kaç? -Bir kız bir erkek olsa fena olmaz gibi. -O günleri görmek için sabırsızlanıyorum. -Merak etme, ailelerimiz on sekizimize geldiğimizde nişanlarlar bizi üniversite bitince de evleniriz. -Nerede okumak istiyorsun? -Bilmiyorum. Türkiye de okuyup yüksek lisans ve şirket için Amerika’ya giderim diye düşünüyordum ama aslında böyle bir şeyi istemediğimi de biliyorum içimden. -Amerika da okuyup oranın kültürünü ve yaşam tarzını benimsemek ve oranın insanını ne kadar iyi bilirsen o kadar iyi bir şekilde yöneteceğini düşünüyorsun değil mi? -Evet aynen onu düşünüyorum. Zaten onun için sınava gireceğiz ya, hatta kaç yıldır çalışıyoruz. -Haklısın. İkimiz içinde, şirketteki usulleri öğrenmek içinde iyi olur. Yabancı dil konusunda yabancılık çekeceğimizi düşünmüyorum çünkü maşallah sular seller gibi. -Evet haklısın ama annenler ne diyor bu işe? -Aslında hep senin yanında olmamı ve Amerika da ki şirketi yönetmemi istiyorlar. Türkiye de ki fazla önemli değil onlara göre, idare ederler. -İyi iyi. İnşallah kazanırız. Ama bak Antep’e gideceğiz diye kaytarmak yok. Çok sıkı çalışacağız. Bir de benin grup işleri var. Onu da hallederim bir şekilde. -Tamam, biliyorsun her daim yanındayım halledeceğiz. Barkın üstümden kalkmadan önce dudaklarıma ufak bir öpücük kondurdu. Ben öncelikle banyoya girip işlerimi hallettim sonra da giyinme odama girdim. İlk önce pijamalarımı çıkardım ve iç çamaşırlarımı değiştirdim. Dolabımın önüne geçtiğimde siyah kumaş pantolon ve göbeği açık yeşil bir üst seçip düz beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Aksesuar olarak saatimi, bilekliğimi ve halka küpelerimi taktım.
"
Bugün bir farklılık yapmak istedim ve parfüm sıkmaya karar verdim. Duş jelim üzerimde kaldığı için vücudum hep vanilya kokardı ve parfüm kullanmayı tercih etmezdim ama bugün değişiklik fena olmazdı. Çiçekli, ferah kokan bir kokumu sıktım ve saçlarımı tepeden topladım. Makyaj yapmak istemiyordum bu yüzden hazırlığım burada bitti. Odadan çıktığımda Barkın üzerini çoktan değiştirmiş şekilde beni bekliyordu. -Sevgilim koku mu sıktın? -Evet güzel kokuyor mu? -Senin teninin kokusu kadar güzel olamaz. -Yaaa teşekkür ederim. -Teşekkür etmene gerek yok, doğrusu bu. -Saat sekize geldi, bakalım bizimkiler uyanmış mı? -Valla Ege, Lâl ile sofrayı kuruyordu en son. -Vay çok iyi. Umarım mutlu olurlar. -Annemle mesajlaştım akşama onlardayız ve bugün buraya gelmeyecek. -Güzel zaten akşam beraber olacağız ve evde de pek olmayacağım. -Hadi kahvaltıya inelim.
Aşağıya inerken Lâl ve Egeyi köşede sarılırken gördük. Barkına baktığımda sadece gülüyordu. Öksürük sesi çıkardığımda anında Lâlin panik olduğunu gördüm. Lâl: Özür dilerim Alçin, iş saatleri içinde yapmamamız gerekiyordu. -Sakin ol. Sadece çok tatlıydınız. Ege: Sofra hazır, babamlar geçti sizi bekliyorlar. -Hadi ya? -Evet. Hep birlikte sofraya geçtiğimizde yerlerimize oturduk. Gökcan abi kardeşlerim ile kaynaşmışa benziyordu. -Gökcan abi kardeşlerimle kaynaşmışsınız bakıyorum. Mert: Abla çok şanslısın keşke bizim de böylesine derdimizi anlatacağımız bir psikoloğumuz olsa. Gökcan: İstanbul’a geldiğinizde seanslar yaparız. Mert: Gerçekten mi? Gökcan: Evet neden olmasın? Akın: Alçin iyi gördüm seni. -Evet… Size söylemek istediğim bir şey var. Arslan: Tabi kızım söyle dinliyoruz. -Öncelikle Gümüşün ölümü ne kadar beni sarssa da kendimi harap etmek yerine Gümüş için hayatımı daha da iyi hale getirip onun adına hayvan kuruluşlara bağış yapmak istiyorum. Gökcan: Aferin Alçin, bu çok güzel bir düşünce ve hayatına ne kadar erken dönersen o kadar iyi olurdu senin için yoksa çok dağılırdın ve toparlaman yaklaşık bir yılı bulabilirdi. -O yüzden böyle bir karar aldım. Benim yas tutacak vaktim yok. Yasımı bağışlarım ve hayatımla ilgilenirken tutacağım. Arslan: Neler geçiyor aklından? -Öncelikle üniversite sınavına hem Türkiye de hem de Amerika da gireceğim. Baba bizim baktığımız bir okul vardı ya onun sınavlarını incelemiştik YKS’den bir hafta sonraydı. Ona Barkın ile gireceğim eğer kazanamazsam Türkiye de ilk senemi okurum ama sonra kesinlikle Amerika da devam etmek istiyorum. Mert: Abla evde öyle dememiştin. Hani sadece yüksek lisans için gidecektin. -Evet öyle dedim ama orada okuyarak oradaki insanları daha iyi tanırım ve hayatımı düzene sokarım. Mert, bazı şeyleri anlamanız gerek. Ben varisim ve sorumluluklarım var. Merak etmeyin tatillerde görüşürüz. -Tamam. -Asma suratını, alışacaksınız. Aden: Kardeşim ben senin arkandayım. Hatta yüksek lisans için biz de burs alarak geliriz. -Teşekkür ederim kardeşim eksik olmayın. Gelirseniz ben sizinle ilgilenirim. Lâl: Arslan Bey, Sefer Bey bu paketleri getirdi. -Aaaa hediyeler gelmiş. Arslan: Kızım ne hediyeleri? -Çarşamba günü Zorlu Center’a gittik de kardeşlerime hediye olarak istedikleri şeyleri aldım. -Güzel. Güle güle kullanın çocuklar. Aden: Teşekkür ederiz Arslan Bey. Mert, Akın: Teşekkürler. Arslan: Bana Bey yerine abi ya da amca diyebilirsiniz. Resmiyete gerek yok. -Lâl; sen onları salona götür, kahvaltıdan sonra açarız. -Tamam.
***** Kahvaltı normal ve bol sohbetli geçtikten sonra salona geçtik. Mert: Hadi paketleri açalım. Akın: Evet bugünden giymek istiyorum. Mert hemen ayaklanıp Paketleri getirdi ve kendi paketini önce kendi önüne aldı sonra da abilerine paketleri verdi. Mert: Ya şunun güzelliğine bakın. Çok güzel. -Kardeşim neden milletin gözüne sokuyorsun, ayıp. Gökcan: Sorun yok, heyecanlandı ondan. Mert: Evet abla ilk kez bana bir ablam hediye alıyor. -Güle güle kullan o zaman.
-Alçin keşke senin de böyle bir ayakkabın olsaydı da beraber üçüz üçüz giyerdik. -Boş ver, siz ikiniz beraber giyersiniz öyle şeyleri sevmiyorum ama sözüm olsun bir gün beraber takım elbise giyeriz ve mafya mafya dolaşırız. Aden: Hahaha! İlahi Alçin. Olur gezeriz belimize de babamın emanetlerinden koyarız oldu bu iş. -Hahaha ama o emanetlere gerek yok. Onun yerine poligona gidip orada hesaplaşırız. -Daha iyi olur. Hatta okula öyle gidelim. -Olur, mekânın sahibi kimlermiş görürler. Hepimiz güldük. Akın çoktan paketten çıkarıp giymişti ayakkabıyı.
Arslan: Kızım ben mezar taşı için bir yer ile görüşeceğim ama bir hafta sürebilir yapımı. -Sorun yok, sen görüş baba. Ben de güzellik salonuna gideceğim. Şu tırnakları çıkarttırayım. -Tamam kızım, sen bilirsin. Mert: Biz de gelelim mi? -Nereye, güzellik salonuna mı? -Evet merak ediyorum nasıl yapılıyor. Hem oradan sonra gezeriz biraz. -E tamam o zaman ben bir konuşayım, randevumu oluşturayım çıkarız. Barkın: Ben de çıkayım eve gideyim. Akşam görüşürüz. -Tamam, Lâl geçirsin seni.
*****
Saat 13.00 Kahvaltıdan sonra biraz oturduğumuzda ben kardeşlerim ile Hayvan Mezarlığına yakın yerde ki Hayvanları Koruma derneğine gitmeye karar verdik. … Derneğe geldiğimizde her şeyim yanımdaydı. Mert: Ayy abla sen şimdi bağış mı yapacaksın? -Evet de neden bu kadar heyecanlandın? -Çok havalı. Çekte yazarsın şimdi. -E tabi, yoksa nasıl parayı alsınlar. Neyse girelim bakalım. Girdiğimizde girişte danışma vardı. Beni gördüğünde hemen ayağa kalktı ve -Hoş geldiniz Alçin Hanım. -Hoş buldum. -Başınız sağ olsun, çok üzüldük. -Dostlar sağ olsun. Müdürünüz ile görüşmeyi istiyordum. -Tabi, şöyle buyurun lütfen. Bizi üst kattaki bir odaya yönlendirdiğinde içeriye girdik. Müdür ve yanında olanlarda hemen ayağa kalktı. Sanıyorum toplantıdalardı. Müdür: Hoş geldiniz Alçin Hanım, siz de hoş geldiniz. -Hoş bulduk. Sizinle görüşmek için geldim ama sanıyorum toplantı yapıyordunuz? -Estağfurullah lütfen, buyurun. Ecem sen Alçin Hanıma ve -Kardeşlerim. -Kardeşlerine kahve getir. -Gereği yok. Masaya geçelim. -Buyurun. Masaya oturduğumuzda masadan bir kadın konuşmaya başladı. -Alçin Hanım başınız sağ olsun. -Dostlar ağ olsun. Müdüre Hanım ben köpeğim Gümüş adına bir bağışta bulunmak istiyorum. -Tabi, nasıl bir bağış olacak bu? -Sokaktaki hayvanların ve barınaklarınızda ki hayvanlarınızın ihtiyaçları için bağış yapacağım. Lafım bittikten sonra çantamdan çek defterimi ve kalemimi çıkardım. Tanzimat davasından kazandığım parayı bağışlayacaktım. Kâğıda Beş yüz bin lira yazıp imzaladığımda çeki kopardım ve Müdüre Hanıma uzattım. Müdüre Hanım sayıyı gördüğünde küçük dilini yutuyordu. -Alçin Hanım gerçekten de çok teşekkürler. Hayvanlarımız bu bağışınız ile daha da rahat edecektir. -Bağış yapan fazla kişi yok sanıyorum. -Yok aslında. Bu konuda insanların elleri ceplerine gitmiyor ve hayvanlar zor durumda kalıyor. -Anlıyorum. Bu durum gerçekten de kötü, umarım hiçbir sokak hayvanı aç ve susuz kalmaz. -Bunun için uğraşıyoruz. Masadan hiç ses seda yoktu. Herkesin bu konuda üzüldüğü belliydi. -Sizinle bir fotoğraf çekilsek ve bir plaket versek. -Olur, çekilelim. Derneğin bahçesine çıktığımızda Müdüre Hanım plaketimi getirdi ve beraber tutarken Ecem Hanım fotoğrafımızı çekti. -Siz her bağış yapana plaket mi veriyorsunuz? -Aslında hayır siz şu ana kadar yapılan en büyük bağışı yaptığınız için ve Gümüş’ün anısına verdik. -Teşekkürler. Ben de kendi hesabımda paylaşacağım. -Alçin Hanım ayaklarınıza sağlık, tekrar bekleriz. -Ben gelemesem bile çekleri gönderirim. -Estağfurullah sizi aramızda görmek bizim için bir şeref.
Saat 17.00 Alçin’den Şu an güzellik merkezine gidiyorduk kardeşlerimle ve Mert de anlamadığım bir heyecan vardı. -Mert ne bu heyecan? Sanırsın sen yaptıracaksın tırnaklarını. -Seni güzellik merkezinde ilk kez göreceğim ondan. -Ya Mert alemsin ya. Hepimiz güldük. Sefer: Siz inin ben arabayı götüreceğim, yer yok. -Tamam, hadi kardeşler iniyoruz. Dediğimde indik ve mekâna giriş yaptık. Gül: Hoş geldiniz Alçin Hanım. -Merhabalar. -Şöyle geçin. Sanıyorum misafirleriniz var isterseniz bekleme salonunda ağırlayabiliriz. Mert: Yok biz işlemi seyretmek istiyoruz. Gül: Tamam o zaman şöyle geçelim. Dediğinde biz işlemin yapılacağı yere oturduk kardeşlerimde arkamda ayaktaydı. Gül: Nasıl bir model istersiniz? Telefonumdan modeli gösterdiğimde işleme geçti. Gül: Alçin Hanım, başınız sağ olsun köpeğinizin öldüğünü gördük. -Teşekkürler. -Sizi iyi gördüm ama çabuk toparlamışsınız. -Yani hayat devam ediyor ve ölenle ölünmüyor kısaca. Mert: Abla tırnakların acımıyor mu baksana makineyle soydu da soydu. -Hahaha Mert, acımıyor aksine gıdıklıyor ve sorun yok merak etme. -Abla yalnız sürekli bundan yaptırıyor musun? -Genelde etkinlik olduğu zaman ama bu sefer günlük bir model tercih etmek istedim ve bundan sonra mezuniyette bir daha yaptırım herhalde. Fazla yaptırmak istemiyorum açıkçası, tırnaklarımın yapısı zayıflıyor. Gül: Evet sürekli yaptırmak tırnakları bir süre sonra dayanıksız yapıyor. Akın: Kaç saat sürüyor? Gül: Yani modele göre değişiyor. Zaten önceki tırnağı çıkarmak en az yarım saat. Aden: Yandık. Akın: Hem de ne yanmak.
***** İki saatin sonunda kardeşlerimin oflamaları, puflamaları bitti ve ödemeyi yapıp çıktık. Kardeşlerime rağmen Gül Hanım çok güzel yapmıştı. Kelebek desenleri çok güzel olmuştu.
-Evet kardeşler bitti sonunda ve saat yedi ben geç kaldım. Hemen Barkını aradım. -Alo Barkın ben geç kaldım! -Sakin ol yedi buçukta en geç burada olsan yeter. -Tamam hemen geliyorum. Dediğimde kardeşlerimle arabaya bindik. -Sefer ne yap et beni Barkınların evine götür geç kaldım. -O zaman sıkı tutunun, hız yapacağım.
***** Bol bağrışmalı ve korku dolu anların sonunda Barkınların evinin önüne gelebilmiştik. Mert: Abla içim dışıma çıktı. -Neyse kardeşler sizi seviyorum ben kaçar. Aden: Güle güle. Hemen arabadan inip bahçeli villanın içine girdim ve kapıyı çaldım. Hizmetli kapıyı açınca içeriye girdim. Onur: Hoş geldin kızım. -Kusura bakmayın geciktim. Kardeşlerimle ilgilenince zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Eslem: Sorun değil kızım zaten sofra yeni kuruldu. Hadi soğutmadan geçelim. Sofraya geçtiğimizde Onur Bey başa geçti çaprazına Barkın yanına ben geçtim. Barkının karşısına da Eslem anne oturdu. Onur: Afiyet olsun. Biz önümüze konan servisler ile yemeğe başladık. Menüde pilav ve et vardı. Yanına da zeytinyağlı aperatifler. -Her şey çok güzel, çalışanlarınızın eli lezzetliymiş. Eslem: Yok kızım senin için ellerimle hazırladım. -Öyle mi? Bilmiyordum kusura bakmayın. Eslem: Sorun değil ama artık şu resmiyeti kaldıralım. Onur: Evet sen de bizim bir evladımız oldun. İnşallah gelecekte torunlarımızın annesi olacaksın. Ben çok utanmıştım. Barkın: Baba, bari sen yapma. Onur: Ne dedim ki şimdi? Gelecekte hem aşk hem de şirket evliliği yapacaksınız aynı annenle, benim gibi. Barkın: Baba Alçin utanıyor ama baksana. Onur: Kızım utanmana gerek yok ben çok sonrası için diyorum. Öncelikle üniversitenizi bitirin, iş hayatınızı kurun sonra çoluk çocuğa karışırsınız ama unutma ki hayatın ne getireceğini bilemeyiz. -Öyle Onur amca bu yüzden planlı şekilde ilerlemek gerek. -Kızım bana Onur Baba diyebilirsin. Valla millet bir tanesini zor bulur sen de üç tane var. -Bana böyle yaklaştığınız için çok teşekkür ederim. Umarım oğlunuza ve size iyi biri olabilirim. Eslem: Onur görüyor musun? Nasıl tatlı dilli ve hanım hanımcık hem yardım sever. Onur: Öyle canım öyle. Oğlumuz kedi olalı bir fare tuttu. Barkın: Baba! Onur: Hahaha! Tamam bir şey demiyorum. Alçin senin bağış yaptığın ve plaket aldığın fotoğrafı gördük. -Ne güzel. Gümüş’ün adına bağış yaptım ve bazı aylarda yapmayı düşünüyorum. -Biz de yapalım. Gümüş’ün ruhuna. Kızım Üniversite işini ne düşünüyorsun? -Öncelikle Türkiye de okurum sonra yüksek lisans için Amerika’ya giderim diye düşündüm ama vazgeçtim. Madem oradaki şirketin başına geçeceğim ne kadar fazla orada kalsam o kadar iyi olacağını düşünüyorum. Onur: Aslında haklısın ne kadar oranın insanıyla haşır neşir olursan o kadar yönetmen ve aklını kullanman iyi olur. Barkınla gidersiniz. Oradaki şirketleri yönetirsiniz. Zaten siz bir başa geçin bir okulunuzu bitirin şirketleri iki isim altında birleştirmeyi düşünüyoruz. -Bu çok güzel bir fikir. Babam ile iyi düşünmüşsünüz. İki ailenin de şirketleri hem burada hem de Amerika da güçlü şirketler. -Ama sizde bir artı var. -Neymiş o? -Fransa da ki şirketten bahsediyorum. -O beni değil kardeşlerimi ilgilendiren bir mevzu. Beni Amerika ilgilendiriyor. Eslem: Neyse ya hep iş konuşuyorsunuz sıkıldım! Eslem annenin bir anda çıkışı hepimizi güldürmüştü. Eslem: Aycan! Aycan: Buyurun Efendim. Eslem: Bizim şu özel şaraplardan getir. Barkın: Anne hayırdır içmezdin sen. -Kızımla karşılıklı içeceğim. -Hay hay iç bakalım kızınla. Aycan şarap ve kadehleri getirdiğin de kadehlere doldurdu ve Eslem anneyle içmeye başladık. Eslem: Kızım ne zaman Antep’e döneceksin? -Bu pazar düşünüyoruz. İzniniz olursa Barkın da benimle gelebilir mi? Onur: Tabi bol bol beraber vakit geçirin, ders çalışın, ailen oğlumuz ile kaynaşsın. Sonuçta yarın öbür gün onlardan isteyeceğiz değil mi? Hahaha! Barkın: Teşekkürler baba. Alçin ile bol bol vakit geçireceğimden emin olabilirsin. Onur: Abilerine dikkat et de. -Merak etmeyin ikisi ayrı eve çıktı. Eslem: Oh çok güzel, biz de ailen ile tanışmak isteriz bu yüzden müsait olduğunuz bir vakit ziyarete gelmek isteriz. -Tabi ben annemle konuşuruz sonra size haber veririm. Yemeğin geri kalanı havadan sudan ve bol eğlenceyle geçmişti.
***** Saat 23.00 Barkın: Sevgilim. -Efendim. -Ayakta kaldın gelsene. Evet şu anda Barkının odasındaydık ve uyuma vaktiydi. Üzerimde Eslem annenin verdiği siyah gecelikler vardı. Sanki yeni evliymişim gibi hissediyordum. Barkın ayağa kalktı ve bana sarıldı. -Sevgilim neden geriliyorsun? -Sadece ilgincime gidiyor ve nasıl davranacağımı bilemiyorum. -Nasıl yani? -Baksana üzerime yeni evlilerin giydiği saten gecelikten var. Annen neden bana bunu verdi ki? Giyerdim senden bir şeyler. Böyle kendimi yirmilerinin ortasında bir kadın gibi hissediyorum. -Bence öyle hissetme çünkü seni o kadar güzel ve çekici göstermiş ki anlatamam. Anneme gelince…Annem işte üç yıldır artık tanımış olman lazım. Ailem ilk kez en uzun ilişkime ve tek ilişkime tanıklık ediyor ve benim mutluluğumu gördüklerinde de içlerindeki rahatlığı çıkarıp senin bize alışmanı sağlamaya çalışıyorlar o kadar. -Çok şanslıyım, şanslıyız. Bizi seven, destek olan ailelerimiz var. -O yüzden rahat oluyoruz ve uyuyoruz. Yarın senin için çok güzel ve yorucu bir gün olacak. -Evet babamla lunaparka gideceğim. -Hadi çıkar şu sabahlığı da uyuyalım. Sabahlığı çıkardıktan sonra Barkınla yatağa geçtik ve ben başımı barkının göğsüne koydum. Saçlarımı okşarken kendimi rahatlamış ve mutlu hissediyordum.
*****
Arkadaşlar herkese merhabaşar!!!! Herkese iyi tatiller dilerim tabi derslerden sıra gelirse. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Bu arada okunmalarda ve etkileşimde ciddi düşüşler var ve bu beni üzüyor. Kitap kötüyse lütfen iletin. değerler biraz yükselene kadar bölüm gelmeyecektir. zaten finale de az çok yaklaşıyoruz bu yüzden biraz ağırdan alalım.
|
0% |