@ceren_ellie
|
6 Mart Çarşamba gece 23.00 Egeden Odamdaki tek kişilik rahat koltuğumda önümde mutfaktan aldığım içki ve bardaklar ile Lâli bekliyordum. Çok heyecanlıydım. İlk kez bir kadına kendimi açmış ve onunla sevgili olmak istiyordum. Okuldayken varis oluşumuz ve havalı oluşumuzdan ötürü sıcak insanlar yoktu. Hep çıkarcı kişiler olduğu için ilgilenmiyorduk. Benim biri ile çıkacağımı hatta evinde çalışan güzel bir kadınla çıkacağımı deselerdi güler geçerdim ama Lâl…O çok başka, bambaşka hissettiriyor bana. Aramızdaki sınıf farkı ya da maddi durum umurumda değil. Onu seviyordum ama gelecekte ne olacağını ve kaderimizin nasıl çizileceğini bilemeyiz. … Kapımım çalınması ile o tara baktığımda Lâl gelmişti. Üzerinde çok güzel siyah pamuktan bir gecelik vardı. Üstünde biraz dekoltesi olsa da altına giydiği İspanyol paça ve bacak hatlarına çok uyan bir pijama giymişti. -Hoş geldin. -Merhaba. -Geleceğini biliyordum. -Yani bir şeye başlayacağız ya da başladık bilmiyorum ama çok erken olduğunu düşünüyorum. Biraz zaman gerekli. Önce birbirimizi tanımalıyız. -Olur sana kendimi açtım ya gerisi teferruat. -Sanıyorum ilk açıldığın kişiyim. -Evet ve bundan utanmıyorum. Seni gördüğüm andan beri içimde bir şeylerin oluştuğunu hissediyorum. -Ben, bana olan ilgi ve alakanı başta fazla anlamadım ama açıldığın zaman tüm taşlar yerine oturdu. -Çok güzel. -Aramızdaki sınıf farkı senin için sorun olmaz mı? -Olmaz ama gelecekte kaderlerimizin nasıl değişeceğini bilmiyorum ama bugüne baktığımda sana karşı hislerimin olduğundan eminim aramızdaki iki yaşı da sorun etmiyorum açıkçası. -Sen ve ailen hiç diğer zenginlere benzemiyorsunuz. -Yaşadığımız hayatlar ve yetiştirilme tarzı karakterimizi ve kişiliğimizi oluşturur ama en önemlisi yaralarımız. Yaralarımız bizi biz yapandır. -Geçmişte çok mu yara aldın? -En bilindiği ailem evlatlıktan reddetti artık Eryiğit’im. -Medya da gördüm ama reddedildiğini bilmiyordum. -Öğrenmiş oldun ama bak senden tek isteğim var aramızda konuştuklarımızı medyaya ya da arkadaşlarına söyleme. -Merak etme bu hayatta yalnızım ne ailem var ne de arkadaşım. -Ne olursa olsun sana yardımcı olmak ve yanında durmak istiyorum. -Çok teşekkür ederim. Toparlayacak olursam ilişki için çok erken ama beni öpmen etkilemedi değil. -Hmm öyle mi? Çapkınca ona baktığımda yanakları biraz kızarır gibi oldu ama heyecanlandığı daha çok ortadaydı. -İçki getirmişsin koymayacak mısın? -İçmem diyordun? -Merak ettim. -Hay hay…O zaman, bu heyecanlanan ve biraz da utanan hanımefendiye bir viski doldurayım. Dediğimde başını cama doğru çevirdi ve ben de içkileri doldurdum. -Saklama yüzünü. Her halini görmek istiyorum. -Çok değişiksin daha önce tanıdığım ergen erkeklere hiç benzemiyorsun. Olgunluğun belli oluyor. -Dediğim gibi yaşadıklarımız ve hayatımızın şekillendirdikleri ile karakterimiz ve huylarımız şekilleniyor. -Doğru. Hadi geleceğe kaldıralım. -Geleceğe. Bardaklarımızı kaldırıp içtiğimizde Lâl yüzünü buruşturdu sanırım sevmedi. -Nasıl içiyorsun bunu? Çok acı. -Hahaha! Yüzde kırk alkol olunca acı gelir tadı ama çok güzeldir kendisi. -Çok güzel ya da kaliteli olabilir ama ben içmeyeceğim benimkini sen iç çok istersen, boğazım yandı. -Benim için zevk. Kendi bardağımı bıraktım ve onunkini alıp dudaklarının değdiği yerden içtiğimde gözlerini büyüttü ve gözlerime baktı. Bende ona bakarak içtiğim için yine utanmıştı. Gecemizin geri kalanı birbirimizi tanımakla ve havadan sudan geçince Lâl uykusu geldiği için odasına gitti.
7 Mart Perşembe Gece 03.00 Alçin’den Telefonumun alacaklı gibi çalması ile yatakta Barkın ile doğrulduk ve telefona baktığımda eğitim kampından aradıklarını gördüm. -Alo? -Alo Alçin, gecenin bu saatinde rahatsız etmek istemezdim ama… -Ama ne Serhat ne oldu, Gümüş iyi mi? -Alçin… -Serhat korkutma beni neler oluyor? Hastalandı mı Gümüş? -Alçin çok üzgünüm gerçekten çok üzgünüm ama kurtaramadık, Gümüş’ü kaybettik. O an zaman durmuştu ve ben duyduklarıma inanmak istemiyordum. -Gerçek değil bu, hayır…HAYIR! -Alçin eğitim yerinin veterinerindeyim oraya gel. -HAYIR, BU DOĞRU DEĞİL, ÖLEMEZ HAYIR! Telefon yüzüme kapanmıştı. Barkın: Alçin ne olmuş Gümüş’e? -Barkın öldü dedi, olamaz o çok iyiydi ölemez o ÖLEMEZ! Odaya birilerini girdiğini duyduğumda umursamadım benim Gümüşün yanına gitmem gerekiyordu. -Gümüş’ün yanına gitmem gerek. Hemen giyinme odama girdim ve üzerime sadece hırkamı giyip yanıma sadece telefonumu alıp çıktım. Gökcan: Alçin ne oldu? -Abi Gümüş öldü dedi. O ölemez benim onu görmem gerek. -Tamam, tamam sakin ol. Şimdi korumalarla beraber eğitim kampına gidin geleceğim. Telefonu kapattığımda beraber aşağıya inip bahçeye çıktığımızda hepimiz pijamalar ile arabalara binip eğitim yerine yol aldık.
***** Geldiğimizde kimseyi beklemeden arabadan inip veterinere girdim. Serhat beni bekliyordu. -Nerede Serhat, nerede Gümüşüm?! -Alçin sakin ol lütfen. Bu halde yanına girme. -Nerede abi, nerede benim can yoldaşım nerede? Ameliyathanede gel. Beraber ameliyathaneye girdik ve Gökcan abinin de geldiğini gördüm. Serhat örtüyü kaldırdı ve Gümüş…Gümüş öylece yatıyordu. Cansız bedenini gördüğümde inanamadım. Yüzünü kaldırıp ellerimin arasına alıp göğsüme yasladım. -Annem, oğlum; can yoldaşım, ben geldim, hadi uyan. Yeter şaka bitti hadi. Uyan. Gümüşün soğuk bedeni ellerimdeydi ve onu ısıtamıyordum bile. -Oğlum hadi uyan, GÜMÜŞ AĞĞĞĞĞ! UYAN HADİ, GİDEMEZİN, BENİ BIRAKAMAZSIN HAYIR! Serhat: Alçin yapma böyle. -HAYIR BIRAKAMAZ BENİ HAYIR! O BENİM HAYATTAKİ VARLIĞIMDI, DOSTUMDU, CANIMDI OLAMAZ! ABİ NE OLUR HAYATA DÖNDÜR NE OLUR! Serhat: Alçin elimden geleni yaptım ama olmadı Gümüş…Gitti. -ONU YALNIZ BIRAKTIM, ÜŞÜR O BENSİZ, ÜZÜLÜR, ABİ NE OLURSUN! Gökcan: Alçin yapma böyle. -Abi bırak beni! Onu yalnız bıraktım, göndermemeliydim buraya. Gökcan: Neden oldu? -Bilmiyorum. Köpekleri kontrol etmeye çıktığımda yerde baygın yatıyordu ve hemen ne olduğunu anlamak için buraya getirdim ve kalp krizi geçirdiğini fark ettim ama ne yaptıysam kurtaramadım. -Nasıl geçirmiş? -Bilmiyorum bazen aniden olabilir hem yaşı da var, ondandır belki de. -Olamaz…Olamaz Gümüşüm bu kadar zayıf değil onu çok iyi yetiştirdim. OLAMAZ HAYIR!
Eğitimci: Ne oluyor Serhat? -Alçin’in köpeği Gümüş vefat etti. -Hadi ya çok iyi koruyucu köpekti, Allah mekanını cennet eylesin. Ben sinirleniyordum, bir sürü insanın toplandığını hissediyordum. -Tabi mekânı cennet olacak o masumdu, o benim canımdı! Gümüş, oğlum…Hadi bak geldim yanındayım, beni bırakma, sensiz yapamam ne olursun, yalvarırım ölme, sensiz bir parçam eksik gibi. Gökcan: Alçin hadi gidelim, yarın cenaze işlemlerini hallederiz. -Hayır onu bırakmam o beni bıraksa da onu bırakamam onu yalnız bırakamam. O ölmedi bana şaka yapıyordur, hep yapardı. Uyanacak o şimdi. Gümüş, oğlum, annem hadi uyan bak geldim bir daha seni bırakmayacağım, hadi sen de bana sırtını dönme, bırakma beni. Gümüşün bedeni soğuk değilmiş gibi daha da soğurken onu kollarımla sarmalayarak ısıtmaya çalışıyordum. -Uyan ne olursun, bedenin soğuyor, kaldıramam lütfen, yalvarırım Gümüş uyan. Gökcan abi beni geriye çektiğinde hiç tepki bile veremdim ve kollarına yığıldım…
Sabah saat 9.30 Alçin’den Dün gece bayılmamdan sonra bizi eğitim tesisinin evlerinde misafir etmişlerdi ve şu an da zorla tüm eğitimciler ile beraber kahvaltı ediyorduk ama ben hiçbir şey yemiyordum. Yiyemiyordum. Boğazımdan bir lokma bile geçmiyordu. Önce kardeşim sonra da Gümüş beni bırakmıştı. Efenin dönüşü olsa da Gümüşün olmayacaktı ne yazık ki. Bu durum canımı çok acıtıyordu. Ondan geriye kalan tek şey eşyaları ve bolca çekildiğimiz fotoğraflardı. Gökcan: Alçin bir şeyler ye lütfen. Kafamı salladım. -Geçmiyor lokmalar. Sanki Gümüşün etini çiğniyorum gibi hissediyorum ve bu beni boğuyor. -Tamam yeme ama ayakta kalacak kadar yesen, endişeleniyorum. -Sigarası olan var mı? -Hayır Alçin içmeyeceksin hem açta karnın içme. -Abi karışma içim yanıyor anlamıyor musun? Rahat bırak. Otur dedin oturdum ama kötüyüm, nesini anlamıyorsun?
İçlerinden biri bana sigara ve çakmak uzattığında yaktım ve içmeye başladım. Duman içime işlerken ben de ölmeyi diledim. Bu hayattaki varlığımı, dayanağımı, can yoldaşımı kaybetmiştim. Sigaramı içerken Tuana’nın beni aradığını gördüm. Cevapladığımda direk konuşmaya başladı. -Alçin nasılsın konuşamıyoruz bayadır. Ne desem bilemedim. Sigaramdan bir duman daha çektim ve devam ettim. -Alçin orada mısın? -Buradayım. Sesim zayıf ve yorulmuş gibi çıkmıştı. -Alçin sen iyi misin, yoksa sabah mahmurluğu mu? -Yok gece Gümüşün öldüğünü öğrendim. O kadar rahat söylemiştim ki herkes bir anda bana bakmıştı. Rahat söylemiştim çünkü artık yorulmuştum ve enerjim bitmişti. -Alçin sen ciddi misin? -Evet öldü, gitti. Bu öğlen cenazesi var isterseniz gelin. -Ne demek o öyle tabi ki de geleceğiz. Çok üzüldüm. Şu an seni tahmin edemiyorum arkadaşım. -Eksik olmayın, öğlen ****** Hayvan Mezarlığında defnedilecek. -Tamam orada olacağız, yanındayız merak etme. -Teşekkürler. Telefonumu kapattığımda sigaramın son dumanlarını çekiyordum. Mert: Annem de hiç aramadı. Kötü bir şey olduğunda hep hisseder ve arardı. Akın: Aktuğ abimden başka şey düşünmüyordur şimdi. Aden: Ya bir sussanıza. Şu an önemli olan annem ve abim mi? Mert: Tamam sustuk. Mert’in telefonu çalmaya başladı bu sefer. Mert: Koray abim arıyor. Açıp konuşmaya başladı. -Abi günaydın. -… -Evet Alçin için kötü bir gün bugün, bizim içinde. -… -Gümüş vardı ya, o gece vefat etti. Bugün öğlen namazında defnedilecek. -… -Hayır abi gelmeyin sakın zaten burası karışık birde sizinle uğraşmasın insanlar. -.. -Tamam gelince konuşuruz. Telefonu kapatıp bana döndü. -Abimler gelmiyor merak etme ama döndüğümüzde sorgularlar. -Dönmeyeceğim. Akın, Aden, Mert: NE! -Gümüş’ü bırakamam ve düzelmesi gereken meseleler var. Babamın ne zaman geleceği de meçhul. Gökcan: Merak etme, istersen konuşayım ama en kısa sürede gelmeye çalışacaktır. -İşler için susuyorum ama en ihtiyacım olduğu zaman ortalıkta yok ve genellikle hep böyle oluyor. -Tamam ben konuşacağım, gelecektir. -İnşallah abi ama çok sıkıldım. Diye tekrardan ağlamaya başladım. Benim içimi dökeceğimi anlamış olmalı ki elimde sönmek üzere olan sigarayı alıp tabağıma bıraktı ve beni oradan çıkarıp bir odaya getirdi. -Ne planlıyorsun? -Öncelikle dönmeyeceğim sadece bunu biliyorum ama kardeşlerimi bir an önce göndermeliyim. -Anladım... Ben babanı arayayım. Telefonunu çıkardığında aramaya başladı. -Alo Arslan? -… -Nasılsın, işler nasıl? -… -Güzel sevindim, ne zaman dönersin. -… -Evet ama buraları baya karıştı görmen gerek telefonda zor. -… -Alçinler geldi ya Antep’ten sonra şirkette Efe Alçin’e yükselmiş bu varislik konusunda sonra Egede Alçini savunurken tartışmışlar. Bunlar Üçüzlerin ve Mert’in önünde gerçekleşiyor ama önemli konu şu ki Alçin, Efe’yi İstanbul dışında olan dağ evine gönderdi. -… -Valla öyle oldu. Sen gidince her şey karışmaya başladı. Gece saat üç gibi Gümüş’ün ölüm haberini aldık. -NE! Babamın telefondan bağırtısını duymuştum. -Alçin seni istiyor. -Alo, baba? -Kızım ben hemen geliyorum tamam mı? Beni bekle yanında olacağım ve tüm derdin sıkıntın neyse üstesinden geleceğiz, sakın kendini kaybetme, tamam mı? Ben yorgun çıkan sesim ile -Tamam ama gerçekten gel. -Söz veriyorum öğlen yanında olacağım. -Öğlen cenaze olacak, Gümüş’ü defnedeceğiz. -Tamam yetişeceğim hadi kendine dikkat et. Gökcan abiye telefonu verdim. Dağ evi Efe’den -AAAAAAAĞ! YETER, YETER ARTIK. Sefer: Efe sakin ol, kendine zarar vereceksin. -Ne sakini olacağım Sefer. Yine üstünlüğünü gösterdi ve beni evden kovdu görüyor musun? Sefer: Senin iyiliğin için yaptı oğlum. Kendine gel biraz, geç uzan şöyle de sana bir çay yapayım. -Çiçek tarlasını yesem bile sakinleşemem ben. -Uzan şöyle geliyorum. Sefer gittikten sonra düşünmeye başladım. Ya gerçekten de inanamıyorum ya…Nasıl böyle olur? Sıkıldım artık. Alçin’in bizi gölgede bırakmasından bıktım usandım. Kendimi göstermeyi ne zaman istesem hep Alçin önüme çıkıyor ve beni, Ege’yi engelliyor. Babamın şirketi ona bırakıp gitmesi de ayrı bir olay zaten. Ya biz de senin varisiniz. Alçin’den ne farkımız var? Çok sıkıldım. Alçin de Alçin, Alçin de Alçin. Ama Ege’nin dediği doğru arka planda babam ve Alçin’in sakladıkları var. Onları bir şekilde öğrenmem gerek ama nasıl?...İşte sorunda burada. Alçin gibi yakın olduğum ve fazla da iş yaptığım insan yoktu. Kaldı ki önce Alçine danışıp sonra benimle iş yaparlardı ya da babama danışarak. Sanki biz dış kapının dış mandalıydık ama o Fransa da ki şirket Ege ile elimize geçsin…O zaman görecekler gücümü. Sefer: Al iç şunu. Seferin uzattığı fincandan bir yudum aldım ve ortada ki sehpaya bıraktım. Sefer: Efe, oğlum neden böyle yapıyorsun, kardeşini üzmeye değer mi? -Abi senin de anlamadığın kısım o işte. Babam hep Alçin’e güveniyor. Biz varmışız yokmuşuz umurlarında değil. -Öyle düşünme. Her görünen şeyin bir de görünmeyen kısmı vardır. Dinlemeden hemen yargıya varmamalısın. Bak seni düşündüğü ve daha fazla kötü olmanı istemediğinden buraya gönderdi. Birbirinizin kalbini daha fazla kırmamanız için gönderdi buraya. -… Sefer: Bak Efe; varislik, para, mal mülk…Bunlar hep geçici şeylerdir ama Sefer abi kalbime dokundu. -Ama burada ki bağlarınız ve kardeşlik duygunuz hep içinizde kalacak. Şimdi bir sürü paranız var, gücünüz var ama bunların sonunun gelmeyeceği ne malum? Herkes gider bir siz kalırsınız oğlum. O yüzden özellikle de bu konularda birbirinizi kırıp dökmeyin. Ben eminim ki Arslan Beyin de Alçin’in de bildiği var, o yüzden şimdilik durum bu. Kimse geleceği bilemez oğlum, o yüzden bugünde kimseyi kırmaya değmez.
-Abi ben çok büyük hata ettim değil mi? -… -İnanamıyorum. O kadar haklısın ki…Alçin’in yaptıkları ve ona olan kıskançlığım gözü kör etti. Aslında haklısın…Bizim bilmediğimiz bir şeyler var ama ne? Öğrenemiyorum da. Tıkılıp kaldım böyle. Sefer: Sen şimdi çayı iç sonra güzelce dinlen. Sonra da sınav senen çalışırsın biraz. -Tamam abi.
Cenazeden yarım saat önce 11.30 Alçin’den Kahvaltıdan sonra eve gelip üzerimizi değiştirdik. Üzerime sadece düzgün görünmek amaçlı siyah eşofman takımımı giydim. Cenaze için yanıma baş örtüsü aldım. Yanımda hiçbir şeyim yoktu. Tıpkı Gümüş gibi.
Kendimi ne kadar hazır hissetmesem de aşağıya indim. İnmemle herkes ayağa kalktı ve aralarında olan babam bana doğru gelmeye başladı. Hemen bana sarılıp sarmaladı beni. -Kızım neden beni aramadım? Senin için tüm işleri bırakıp gelirdim. Para, şirket umurumda değil. Yeter ki o gözyaşın akmasın. Seni çok seviyorum. Babamın dedikleri kalbimin en derinlerine işlerken kendimi yeniden şanslı ama bir o kadar da şanssız hissettim. -Baba çok yoruldum artık tutunacağım bir dalım yokmuş gibi hissediyorum. Canımdan can alınmış gibi hissediyorum. -Yapma kızım, lütfen. Senin için önemini ben en iyi bilirim ama lütfen kendini kaybetme. -Baba ben çok yoruldum, istemiyorum hiçbir şeyi. -Şimdi acın büyük ondan böyle konuşuyorsun ama senin aslında kocaman bir ailen var ve seni seven çok kişi var. -Ama Gümüş yok…O gitti baba…Beni bıraktı. Babamdan ayrıldım ve yüzüne doğru haykırıp dizlerimin üzerine düştüm. -O BENİ BIRAKTI, O YALNIZ, BEN YALNIZ. -Kızım kalk hadi, yapma böyle. Gümüş’ün son yolculuğu için uğurlamaya gidelim. -Baba nasıl bu kadar rahat olabilirsin. Gümüş en az benim kadar senin de can yoldaşındı ikimiz içinde bir bağdı, o senin de evladındı! -Kızım öyle ama hayat devam ediyor. Evet acın büyük. Haykır, bağır, acını benden çıkart sesimi dahi çıkarmam ama ben de en az senin kadar üzülüyorum. Sadece seni daha da üzmemek için kendimi tutuyorum yoksa gelirken nasıl geldiğimi bile bilmiyorum. -Sana inanıyorum ve teşekkür ederim baba, ben kendimi çok yalnız ve hiçmiş gibi hissediyorum. Can yoldaşımı, oğlumu koruyamadım. Onu yalnız bıraktım. Babam beni ayağa kaldırdı ve beraber arabalara binip cenazenin yapılacağı yere gittik. Cenazede Eğitim yerindeki eğitimciler, arkadaşlarım, kardeşlerim, Barkın ve Ailesi olacaktı. ***** Hiç hazır olmadığım ve asla hazır hissetmeyeceğim o yere, mezarlığa gelmiştik. Herkes bizleri bekliyordu. İkra ve Tuana benim bu çökmüş halime daha da ağlarken, Barkın ve ailesi de bana üzülen gözler ile bakıyorlardı. Eğitmenler bizim gelmemiz ile kazmaya başladıklarında Serhat’ın kucağında kefenine sarılmış olan Gümüşü görmek beni iyice bitirmişti ve ben ayakta duracak gücü kendim de bulamıyordum. Serhat’ın yanına gittim. Örtüyü biraz açıp Gümüş’ün soğuk yüzüne ve cansız bedenine baktım. Serhat bana sadece bakıyordu ve onunla son vedamı yapmama izin veriyordu. -Baba bu gerçek olamaz. Ben kötü bir kabustayım değil mi? Babam beni göğsüne çektiğinde orada göz yaşı dökmeye devam ettim. Eğitimci 1: Serhat kazdık. Ben eğitimcinin dediği ile hemen babamdan ayrıldım ve Serhat’ın peşinden gittim. -Hayır…HAYIR! GÜMÜŞ UYAN GİDEMEZSİN, BENDEN GİDEMEZSİN. Arslan: Kızım yapma lütfen. -Baba o orada üşür benim onu koruyup, ısıtmam gerek, korkar o. Babamın kollarından ayrılıp Serhat’ın kollarından Gümüş’ü alıp onu sarmalamaya başladım. -Gümüşüm yalvarırım uyan. Allah’ım ne olur onun değil benim canımı al. Onun hiç suçu yok, o çok masum. Dediğimde babam ve Serhat’ın kollarımın arasından Gümüş’ü almaya çalıştılar. -Kızım yapma böyle hadi son görevimizi yapalım. Gümüş de şu an üzülüyordur. -Uyanmayacak değil mi, şaka değil gerçek bu değil mi baba? Kâbusun içinde değil de gerçekteyiz değil mi? -Kızım, hadi bırak da işlerini yapsınlar zorluk çıkarma. Herkes üzülüyor. Babamın da gözyaşları akmaya başladı. Tuana: Alçin arkadaşım yapma böyle hadi. Gümüşü kucağımdan güç bela aldıklarında gömme işlemi halledilmeye başladı. Herkesin dua okuduğunu gördüm. Babam da bana sarılıyordu.
Artık elimden hiçbir şey gelmiyordu. Hayata karşı kaybetmiştim ve bu kaybediş, bu bedel canımla olmuştu. Gümüş…Dostum, oğlum, dayanağım bugün toprağa veriliyordu ve ben elim kolum bağlı duruyordum. -Baba yine hayata karşı kaybettim. Önümde kimse kazanamasa da hayat duruyor ve beni günden güne bitiriyor. Çok yoruldum baba bunca yük bana çok fazla. Çocukluğum, kardeşlerim, karışmam ve Gümüş… Artık zorlanıyorum baba. -Tamam kızım, atlatacağız. Biz her zaman yanındayız. Eslem: Alçin, kızım helak ettin kendini hadi ağlama artık. Bak Gümüş artık huzurda. Rabbimin cennet bahçesinden seni izliyordur ve bu haline çok üzülüyordur. -Hayır üzülmesin o, ağlamam. Yeter ki üzülmesin o. Barkın: Alçin, seni bırakmayacağım, seni seviyorum, seviyoruz. Efe de seni çok seviyordur eminim ki. -Barkın ben yoruldum ama yorgunluk hayattaki sorumluluklarımın önüne geçemeyecek kadar ufak. Acıma rağmen yasımı tutamadan işime ve yapmam gerekenlere dönmek zorundayım. Arslan: Hayır Alçin, dinleneceksin ve bir süre derslerinden başka, kendinden başka hiçbir şey ile ilgilenmeyeceksin. Ben buradayım bırakmayacağım seni. Fransa ya da gitmeyeceğim. Zaten yarın dönmeyi düşünüyordum. -Gerçekten mi? -Evet çünkü orada olduğum sürece hep içim içimi yedi. Bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Ben gümüşün mezarına döndüğümde üzerine son toprakları atıyorlardı. -Baba o gitti. O artık soğuk, kara toprağın oldu. Dizlerimin üzerine düştüğümde ellerimi de yere koyup başımı eğdim ve ağlamaya devam ettim. Baş örtüm önüme düşmüştü artık. Serhat: Alçin hadi vedalaş artık. Serhat’ın dedikleri ile dizlerime düşen baş örtümü aldım ve başıma tekrar geçirdim. Toprağını sevmeye başladım. -Gümüşüm, canım; seni unutmayacağım, hep içimde, kalbimde olacaksın. Cennette huzuru bul. Barkın bana arkadan sarıldı. Barkın: Sevgilim, gözyaşına kurban olduğum. Biz her daim yanındayız. Asla yalnız değilsin. Arkama baktığımda onun kızarık gözlerini gördüm. -Barkın lütfen beni bırakma. -O nasıl laf, benim canım sevgilim. Her zaman yanında olacağım ve bu günleri de atlatacağız. Cümleleri bittikten sonra önüme döndüm ve Gümüş’ün toprağına başımı yaslayıp öylece kala kaldım. Koruma 1: Arslan Bey mezarlığın çevresinde cenaze törenini çekip yayınlayan birini bulduk. Ben duyduklarım ile korumanın olduğu yere döndüm. Koruma erkeği boynundan tutmuş bir şekilde gördüm. -Aral Bey sitede yazı paylaşacaktı? Arslan: Yazı paylaşıldı zaten ama bu kadarı da fazla. Babam telefondan birilerini aramaya başladı. -Aral Bey manevi dava açmanızı istiyorum ve birazdan karakola da geçeceğiz. ***** Hayvan mezarlığına yakın olan karakola gelin hemen. Babam telefonu kapattığında bana döndü. -Kızım gerçekten de böyle olsun istemedim ama bunu yanına bırakmayacağım.
Akının telefonu çalmaya başladı bir anda. -Alo anne? Al işte herkes duydu. Akın annemle konuşurken onu ikna etmeye çalışır gibi bir hali vardı. Aden de telefondan bana magazin sayfalarının benden bahsedip durduğunu ve şu anda gündem olduğumu görüyordum. Bu beni çok sinirlendirdi. Korumanın yanına gittim. -Başını kaldır. Şu an tüm üzüntüm yerine öfkem vardı. -Sen kendini ne zannediyorsun da özel hayatımı insanlara yayıyorsun. Dediğimde tokat attım. -Baksana, herkes şu an bunu konuşuyor. -Bak hala konuşuyor, seni mahvedeceğim duydun mu? Belki de tüm cümle aleme ibret olursun. -Kızım bugün şu işi bitireyim yarın beraber çiçek ekeriz. Bir de mezar taşı firması ile anlaşırım hallederiz. -Tamam baba ama öyle hemen kaçamasın. Tüm gücünü kullan gerekirse. Bu bana ve Gümüş’e yapılan çok büyük bir saygısızlık ve affedilemez. -Merak etme kızım layığını bulacak.
***** Şu an Barkının ailesi, arkadaşlarım, Gökcan abi ve kardeşlerim ile salonda magazin haberlerini inceliyorduk. Onur: Kızım tekrar başın sağ olsun. Geçecek demiyeceğim çünkü geçmiyor- Ben de ekledim. -Sadece alışacağım. Onur: Evet öyle alışacaksın ama unutma hayat devam ediyor. Hiç kimsenin garantisi yok, her an ölümle burun burunayız. -Öyle, sağ olun. Eslem: Kızım ne desem bilemiyorum ama yanındayız. -Eksik olmayın. Barkın: Canım sevgilim benim… Onur: Kızım Barkında yanında kalsın. Destek verir. Eslem: Oğlum gelinimi düzeltmeden eve gelme. Eslem annenin dediği ile hepimiz güldük. Telefonun çalmaya başladığında okuldaki müzik grubundan Alper arıyordu. -Alo? -Alçin başın sağ olsun. -Teşekkür ederim. -Aslında hiç yeri ve zamanı değil ama grup da devam etmek istiyor musun? -Merak etme burada son kalan işlerimi halledeceğim sonrasını bilmiyorum ama sıkıntı olmayacak. Bu arada on dokuz mayıs işi nasıl olacak? -Alçin şu anda bunu mu soruyorsun cidden? -Ne yapayım Alper? Hazır aradın sorayım. -Tamam. Sen piyano ile önde çıkacaksın arkanda da koro olacak. Sonra solo olarak çıkacaklar var. Şiir, tiyatro ve günün anlam ve önemine istinaden konuşmalar da yapılacakmış. -Anladım sen parçaları gönderirsin. Bir de normal okul grubu içinde parçaları siz seçin. Zorlama kendini, daha var sayılır. Tekrar başın sağ olsun, okuldaki herkes duyunca çok üzüldü. -Teşekkürler. Okuldakilerde üzülmesinler ama düşünceleri için teşekkürlerimi iletirsin. -Tamam. Tekrar başın sağ olsun. -Dostlar sağ olsun. Telefonu kapattığımda Herkes bana bakıyordu. Gökcan: Alçin eğer için çok daraldıysa bire bir görüşelim? -Sağ ol abi şu an anlatacak gücü kendim de bulamıyorum. İkra: Arkadaşım lütfen yapma, kendini helak ettin. Tuana: Evet, biraz dışarıya çıkalım mı? Kafan dağılır. -İstemiyorum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Hatta burada durmak zorunda da değilsiniz eve gidebilirsiniz. Lâl bize Gümüş için kavurduğu helvadan ikram etti. Ben helvadan yiyemesem bile diğerleri iki çatal alıyordu. Eslem: Kızım sen de ye hadi. Gümüş’ün ruhuna. -Yok sağ ol Eslem anne. Eslem anne çantasından çıkardığı baş örtüyü başına geçirdi ve eline kuranı alıp okumaya başladı. … -Gümüşün ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun. -Sağ ol Eslem anne eksik olma.
***** Akşam saat 22.00 İkra ile Tuana saat geç olduğu için kalmışlardı. Ben duş alıp kendime gelmeye çalıştım ama elimde değildi. Hala içim soğumamıştı. Gökcan abi akşam randevuları için gitmişti. Şu an odamda Eslem anne bana zorla yemek yediriyordu. Eslem: Aç ağzını kızım bak bu sana güç verecek, kendini iyi hissedeceksin. -Eslem anne lütfen artık midem kaldırmayacak akşam yemeğinden beri değişik değişik şeyler yediriyorsun. -Bak bu son valla, hadi. Barkın: Anne yeter, kız mide fesadı geçirecek. -Anneye karışılmaz, hadi kızım bak bu son. Eslem annenin dediğinden sonra kapım açıldı ve gördüklerime inanamıyordum. Efe gelmişti. Barkın: Efe? -Alçin müsait misin? Arkasından Gökcan abi ve babam da girdi. -Kızım artık konuşma vakti geldi. -Tamam. Eslem: Alçin, kızım ne oluyor? -Eslem anne sonra şimdi sırası değil. Barkın anlatır. -Tamam sen nasıl istersen öyle olsun ama ağlamak yok, bak hepimiz senin için buradayız. -Eksik olmayın, geç oldu eve gidin isterseniz. -Kalabalık olmasın diye gidelim ama aklım sende unutma bunu, eve gittiğimizde ben biraz daha kuran okuyayım. Hem senin için hem de Gümüş’ün ruhuna. Barkın da burada kalsın sana destek olsun. Ben yarın yeniden gelip seninle ilgileneceğim. -Teşekkür ederim Eslem anne. -Anne diyen dillerini yerim senin. Kızım benim. Bana sarılıp başımın üzerini öptüğünde içim sıcacık olmuştu. Barkın ile çıktıklarından sonra Efe ile göz göze geldik ve Efenin ne kadar dağılmış olduğunu fark ettim. Babam karşımdaki koltuğa Efe yatağımın üzerine Gökcan abi ile oturunca konuşmaya başladık. Efe: Alçin…Ben özür dilerim. Biliyorum yaptığım büyük aptallıktı ama seni öyle görünce dayanamadım ve saçma şeyler söyledim. Arslan: Kızım sen hazır mısın? -Evet baba artık zamanı geldi hatta Egeyi de çağıralım. -Tamam. Gökcan abi Egeyi de çağırdığında Ege kısa süre sonra aramıza gelip Efenin yanına oturdu. Ege: Baba ne oluyor? Arslan: Dur oğlum anlatacağım. Gökcan: Hadi Arslan artık zamanı geldi. Saklamaya devam edersen daha da kötü olacak. Alçin’i görüyorsun, kaldıramıyor artık. Ege: Ne oluyor ya? Artık anlatsın biri. Efe: ben sana söyleyeyim. Bizim bu halde olmamız ve Alçin’in bizim önümüzde olmasının sebebini söyleyecekler. Dağ evinde kaldığım sürede bunu düşündüm ve eğer tahmin ettiğim şey doğru ise gerçekten ne yaparım bilmiyorum. Birden ayağa kalktı ve önümde diz çöküp ellerimi tuttu. -Alçin çok büyük eşeklik yapıp seni kırdım ve üzdüm. Ne kadar özür dilesem de boş. Zamanı geri alamıyorum ne yazık ki ama köpek gibi pişmanım. Egeden de öyle. Ben sözümü tutamadım ama beni affedebilecek misin, bu eşek kardeşini affedebilecek misin Alçin? Ben çok pişmanım ve kendimi o evde yedim bitirdim. Sor Sefere anlatsın sana. Düşündükçe deli oldum ve pişmanım. -Merak etme kardeşim ben sana hiç küsmedim. Sadece Ege ye olan tavrına sinirlendim o kadar. Sen ve Ege benim canımsınız sizi asla bırakmam ve her zaman korurum. Canım pahasına bile. -Gerçekten bize kalkan mı oldun? -… Ege: Ne demek kalkan? Efe: yani ikizim, Alçin yanımıza geldiğinden beri asıl varismiş gibi gösterilerek aslında bizi koruyordu. Ege: Nasıl yani? Hepimiz varisiz. Efe: İşte o işler öyle yürümüyor. Küçüktük anlamıyorduk ama artık büyüdük. Arslan: Hadi Efe otur da her şeyi en başından anlatayım.
***** Gerçekler için umarım heyecanlanırsınız. Haftaya görüşürüz!
|
0% |