@ceren_ellie
|
10 Mart Pazar Alçin’den Güneşin ışıklarının aralık perdeden gözüme geldiğini hissetmemle ayılmaya başladım. Babamın göğsünde olduğumu ve pozisyonumuzun değişmediğini fark ettiğimde çok şaşırdım. Aralık perdeden daha dikkatli baktığımda güneş yeni yeni doğuyordu. Acaba saat kaçtı(?) Babamı uyandırmamaya dikkat ederek yataktan çıktım ve babamın telefonunu alıp saate baktım. Saat sabahın beşiydi. O kadar saat uyumuş muyduk? Gerçekten de yorulmuşuz, yoksa uzun süre aralıksız bu kadar saat imkânsız uyumamız. Babama mail ya da mesaj gelmediğine göre her şey şimdilik yolundaydı. Bu hafta içerisinde de annemlerle görüşmemiştim. Sanırım abim ile aralarını düzeltmek için uğraşıyorlardı. Öncelikle odadaki banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve saçımı başımı düzelttim. Banyodan çıkınca babamın hala uyuduğunu gördüğümde rahatsız etmeden odadan çıkıp kendi odama geçtim. Bugün Antep’e gideceğimiz için hızlıca duş almak istedim. Banyoya girdiğim gibi pijamalarımı çıkarıp kenara koydum. Pijamalarım temizdi, sadece bir gece giymiştim bu yüzden sıkıntı yoktu sadece babamın o güzel kokusu sinmişti. Duşa girdiğimde hızlıca almaya başladım. … Duştan çıktığımda bornozumu vücuduma sarıp giyinme odama girdim. Bugün gideceğiz ama benim hiçbir şeyim hazır değildi. Orada artık kalacağım için eşyalarımın büyük bölümünü oraya götüreceğim. Sadece kıyafet de değil cilt bakım ürünlerimi, makyaj malzemelerimi, takılarımı ve ayakkabılarımı da. Öncelikle üzerimi kurutup iç çamaşırlarımı giydim ve saçlarımın nemini alarak saçlarımı kıskaçlı toka ile tutturdum. Sabahın erken saati olduğu için kurutma makinesini açmayacaktım. Bornozumu ve havlumu banyoya astıktan sonra giyinme odama döndüğümde telefonumu kontrol ettim şarjı azdı. Hemen telefonumu şarja taktım ve hava durumuna baktım. Hava biraz değişkenliydi ama bu renkli giyinmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Renkli giyinmeyi özledim. Hep resmi resmi sıkıldım.
Kombinimi tamamladıktan sonra makyaj masama oturdum. Oturmam ile giyinme odamın kapısının tıklatılmasını duydum. Mert: Abla girebilir miyim? -Gelebilirsin. Dediğimde usulca kapıyı açtı ve bana baktı. -Abla? -Mert ne oluyor? Mert yanıma geldiğinde gözleri kırmızıydı. -Ne oldu gözlerine? -A-abla bizi bırakacak mısın? -Hayır, hayır tabi ki de bırakmayacağım. Olur mu öyle şey? -Ben duydum dediklerini. Senin hayatında biz yokuz. Ne ben ne de ailem. -Hayır hayır. Mert bak öyle düşünme ben sizi çok sevdim ve kabullendim sadece Arslan Babam ve ikizlerin yeri bende farklı ama sizleri de seviyorum. Gerçekten. Sen benim biricik kardeşimsin, Akın ile Aden de biricik üçüzlerim bunu gönülden hissediyorum. -Gerçekten mi? -Evet, sizde benim ailemsiniz. İnsanlar birini zor bulurken benim iki hatta üç tane ailem var. -Üçüncü kim? -Barkının ailesi ama boş ver şimdi onları. Sakın üzülmeyin sadece zaman gerek. -Ama o zaman yine dağılacak, sen Amerika ya gideceksin. -Bu geleceğim ve iyi bir kariyer için gerekli alışman gerek ama Amerika ya gitmem sizinle bir daha görüşmeyeceğim anlamına gelmez. -Bizi unutmazsın değil mi abla? -Aile unutulur mu Mert? -Unutma abla, ben senin sayende mutluyum. Sen olmasan ben hala o çukurda olacaktım. Sen beni çekip kurtardın, bırakma beni. Boynuma sarıldığında ağlıyordu. -Kardeşim benim, merak etme ben yakında da olsam uzakta da hep yanındayım bunu sakın unutma. Hem şimdi gitmiyorum ki önümüzde daha koca iki ay var. Bol bol vakit geçiririz. -Geçiririz değil mi? -Evet yeter ki sen iste. Dediğimde bu sefer boynumdan ayrılıp gülmeye başladı. -Abla seni çok seviyorum. -Bende kardeşim bende. Madem geldin bir işe yara bakalım. -Ne yapayım ne istersin? -Valizleri çıkar bu iki ay boyunca İstanbul’a dönmeyi, acil iş olmadıkça dönmeyi düşünmüyorum, o yüzden eşyalarımın çoğunu Antep’e götüreceğim. -Yaşasın! -Şu küçük valizi ver bakalım. Dediğimde uzattı. -Şimdi bu valize makyaj malzemelerimi, cilt bakım ürünlerimi ve takılarımı koyacağım. -Abla bunlar hep ünlü markaların malzemeleri. -Evet kaliteliler ve imkânım olduğu içinde direk sipariş verebiliyorum. Çok acil durumlar dışında genelde internet sitelerinden şirkete gönderip oradan aldırıyorum. -Valla çok şanslısın. Annemin de varda bu kadar yok. -Olabilir. Sektörde göze çarpan insanlardan olduğum için dış görünüşüm çok önemli bu yüzden kullandığım ürünlerinde kalitesi önemli ayrıca bunlar ufak harcamalar asıl harcamalarım kıyafet ama fazla masrafım yok. Sezonluk alıyorum ya da diktiriyorum. -Çok güzel hadi bende bakım ürünlerini koyayım. Bir dönem annemden özenip bende bakım yapıyordum ama şimdi biraz bıraktım. Temizleme jeli ve tonikler öyle. -Sivilcelerin için önemli, bence aksatma. -Tamam aksatmam, dönelim yeniden başlayacağım. … İkimizde hem bakım hem de makyaj ürünlerimi bitirmiştik.
Ben saatlerimi ve takılarımı da düzenli bir şekilde koyduğumda bu kısım bitmişti. Şimdi sıra kıyafetlere gelmişti. -Mert sen pantolonlarımı hallet ben üstleri halledeceğim. -Tamam abla. … Kıyafetlerde yarım saate bitmişti şimdi sıra ayakkabılardaydı. Düzenli şekilde topuklularımı koydum Mert de spor ayakkabıları yerleştirmeye başladı. … Son olarak birkaç tane çantamı da yerleştirdim ve toplamda üç valiz bir de küçük olan valizim vardı. Telefonumu elime aldığımda zaman saatin çoktan yedi olduğunu gördüm. -Abla her şey bitti aşağıya indirelim mi? -Hayır bitmedi, Gümüşün eşyaları var. -Abla… -Efendim? -Abla Gümüşün eşyalarını hazırlayamazsın. Mert’in dediği ile gerçek yüzüme yine tokat gibi çarptı. -Abla üzülme. -Alışkanlık işte, hadi aşağıya indirelim. Dediğimde indirmeye başladık. -Sizinkiler hazır mı? -Evet merak etme hazırlar zaten fazla çıkarmamıştık hep valizde durmuştu eşyalar. -Tamam o zaman şimdi ne yapalım. -Beraber piyona çalalım mı? -Olur seni mi kıracağım(?) Hadi. Odama geri çıktığımızda uzun zamandır çalmadığım piyanomun başına geçtik ve hem çalıp hem söylüyordum. - Sessiz bir gece, yorgun adımların Hiç haberi yok gibi ıslak kaldırımların Kimse görmüyor mu? Kimse duymuyor mu? Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu Herkes gider mi, herkes gider mi? Söyle bana küçük adam, her şey biter mi? Çok erken değil mi, erken değil mi? Söyle bana küçük adam, herkes gider mi? Elinde cennetin kayıp haritası Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı Kimse görmüyor, kimse bilmiyor Ve sen hala üşüyorsun… Ben şarkıyı o kadar derinden hissediyordum ki… Gümüşün anısına yaktığım bir ağıt gibi. Onu şimdiden özledim ve o artık asla gelmeyecek bir yerde. Şimdiden içimin yandığını hissediyordum. Onu çok özleyeceğim. Hayvanların cennette dillerinin çözüleceğini ve huzurda insanların kendilerine yaptıklarını anlatırlarmış umarım benim ne kadar çok onu sevdiğimi söyler. Onu çok seviyorum ve bu sevgim asla sönmeyecek. Kalbimin derinliklerinde her daim yaşayacak. Ben şarkıya kendimi kaptırmış gidiyordum… Şarkım bittikten sonra başka bir şarkıya geçtim.
-Seni ararken kendimi, kaybetmekten yoruldum Bulduğumu zannettiğimde, kendimden ayrı düştüm Bu garip bir veda olacak, çünkü aslında hep içimdesin Ne kadar uzağa gitsem de gittiğim her yerde benimlesin Söylenecek söz yok, gidiyorum ben Hoşça kal… hoşça kal…. Hoşça kal… hoşça kal… Ben bir kısrak gibi, gelmişim dünyaya Şahlanıp gitmek içimde var Hoşça kal… Biraz su biraz yeşillik, her yer benim evimdir Taşırım dünyayı sırtımda, her dil benim dilimdir Ama söylenecek söz yok, gidiyorum ben Hoşça kal… hoşça kal… hoşça kal… hoşça kal… Bu şarkı özgürlüğün tanımı gibiydi. Bu şarkı bana huzur veriyordu ve ben çok seviyorum. … Şarkıyı bitirdiğimde kendimi rahatlamış hissediyordum. -Abla ağzına sağlık çok güzel söyledin ama üzülmedin değil mi? -Hayır, aksine kendimi rahatlamış hissediyorum. Şarkı söylemek iyi geldi. Dediğimde piyanonun başından kalktım ve hiç boşaltmadığım çantamın içerisinden sigara paketimi ve çakmağımı alıp camın önüne geçtim. -Abla içmiyordun ne güzel, bırakıyor gibiydin. -İçim daraldı. -Çok mu güzel tadı? -Hayır tadı güzel değil ama iyi geliyor. -Abla içini dök içmek yerine. Ben seni dinlerim, destek olurum. Dedikleri ile sigaranın ucunu ateşleyecekken durdum ve sigarayı elime aldım. -Beni fazla takma kafana, ben iyi olacağım sadece zaman. -Babamın ve annemin doğum günü haftaya. On dört Mart. Ben duyduklarım ile sinir geldi. -Oğlum bu şimdi mi söylenir? Hediye hiçbir hazırlığım yok. -Onları affetmen en büyük ödül olur onlar için. -Benim affedip affetmemem önemli değil, önemli olan abimin affetmesi. -Orası öyle ama senlik de bir konu yok. Bize de söylememişler ama ben abilerimle affettik hatta anlıyoruz da bir noktada. -Aynı fikirdeyim ama bilemiyorum. -Abla aile arasında küslük olmaz. Kavga ederiz, kırarız, dökeriz ama günün sonunda barışırız ve bir aile olduğumuzu hatırlarız. Sende bizdensin; benim ablam abilerim üçüzü, anne ve babamın minik kızı, diğer abilerimin prensesi yapma böyle. -Haklısın ama elim boş gitmek istemiyorum ama annemi ve babamı şu kadarcık tanıdıysam kendilerini affettirmişlerdir ama abimin içinde asla o acı dinmeyecektir. Sadece affedip kalmıştır. -Yapmışlar bir hata ama önemli olan telafi edebilmek ve bunun için anne ve babamızın elinden geleni yapacağına eminim. -Sen çok akıllı ve yaşıtlarına göre çok olgun bir erkeksin. Seninle gurur duyuyorum. Belki de geçmişte yaşadıkların seni erkenden olgun yapmış olabilir ama ben seninle gurur duyuyorum. -Teşekkür ederim abla. İyi ki hayatımıza girdin. -İyi ki kardeşim. -Sana piyona çalayım mı? -E çal bakalım, gitar çalıyorsun piyona nasıl bakalım. Dediğimde sigarayı yaktım ve Mert’i dinlemeye başladım. Tek eli ile çalıyordu ve iyiydi ama geliştirebilirdi. -Çok güzel ama geliştirebilirsin biliyorsun değil mi? -Aslında nota bilmesem asla çalamam. -Asla deme çünkü asla dersen asıl yapamazsın. -Tamam ama ben gitardan devam piyona yok ya. -Sen bilirsin. Dediğimde sigaramı içmeye devam ettim Mert’te piyanoda bir şeyler çalmaya devam etti. … -Ben bir babama bakayım uyanmıştır belki. -Ben de abimlere bakayım. Odadan çıktığımızda babamın odasına gittim ama boştu ben de çalışma odasına gittiğimde orada bilgisayarda çalışıyordu. -Günaydın baba. -Günaydın bebeğim, nasılsın? -İyiyim Mert de erkenciydi beraber piyona çaldık hazırlamadığım valizlerimi hazırladık. -Güzel, piyona seslerine uyandım zaten. -Ayy bilseydim çalmazdım. -Sıkıntı yok zaten çok uyumuşum kalkmam iyi oldu. Gelsene yanıma. Dediğinde yanına gittim ve küçük çocuklar gibi babamın kucağına oturdum. -Benim minik prensesim, bebeğim. -Baba ya. -Utandın mı minik prenses? -Ya baba on yaşında değilim. -Ama benim için her zaman on yaşında olacaksın. Dediğinde yanağımdan öptü. -Bugün çok güzel giyinmişin mavi mavi çok yakışmış, karnındaki dövmede çok güzel görünüyor. -Kombin değerlendirmeniz bittiyse ne yaptığınızı öğrenebilir miyim baba hazretleri? -Valla öyle dizi izleyeyim dedim mail de gelememiş birkaç rapora baktım öyle. -Ne dizisi? -Netflix’te Gölge Avcıları diye. Fantastik bir dizi. -O dizi güzel, ben izledim. -İşlerden fırsat kalmıyor ki anca arada bakıyorum. -Çok yoruluyorsun ama ona rağmen hala çok yakışıklısın ve gençsin baba. Zaman sana hiç işlemiyor. -Teşekkür ederim, biricik kızımın gözünde yaşlı olmak istemem açıkçası. -Baba seni çok seviyorum. Dediğimde boynuna sarıldım. Babamda belime sarıldı. -Kızım yine sorun mu var? -Merak etme yok, sadece bugün ayrılacağız ya ondan biraz duygusalım. -Merak etme şu önümüzdeki hafta da işleri tam anlamıyla yoluna sokayım sonra istediğin zaman konuşuruz hatta face time yaparız. -Biliyorum. Babamdan ayrıldığımda aklımdakini söyledim. -Baba 14 Mart Annem ve babamın doğum günüymüş ve ben hiçbir şey almadım. -Antep’e gittiğinde alırsın bir şeyler. Merak etme finansal hiç sorunumuz yok ve olmaz da rahat ol, istediğini al. -Merak etme biliyorum. Koskoca Eryiğit Holdingin varisiyim. -Acıktın mı? -Aslında evet ama saat daha yedi buçuk. -Hadi minik kızımı doyurayım. Dediğinde sağ eli ile bacaklarımın altından sol eli ile de sırtımdan tutup beni kaldırdığında bir anda havalandım ve babamın boynuna kollarımı sardım. -Baba ne yapıyorsun? -Kızımla beraber mutfağa iniyorum. -Bana kahvaltı mı hazırlayacaksın? -Evet uzun zamandır baba kız yapmadık. -Ya sen inanılmazsın babacığım, seni çook seviyorum. -Bende seni kızım ben de seni çok seviyorum. Dediğinde yanağımdan öptü. -Özellikle de şu tatlı hallerine bayılıyorum. Biz son katı indiğimizde Salonda oturan kardeşlerimi gördüm. Aden: Alçin? -Günaydın kardeşler, ikizler nerede? -Bırak sen ikizleri de iyi misin, bileğin falan mı burkuldu? -Hahaha hahaha! Yok ya babam bana jest yaptı, şimdide kahvaltı hazırlayacağız. -Anladım. Akın: Yardım edelim mi? Lâl abla kalkmadı. -Bırakın uyusun o biraz, hem ben babam ile hazırlayacağım. -Siz bilirsiniz. Ben babamla beraber gülerek gittik. -Evet kızım artık seni indirmem gerek. Ben babamın kucağından kalktım, babamda buzdolabından bir şeyler çıkarmaya başladı. -Sucuklu yumurta yapacağım yanına da yumurtalı ekmek yapıp reçeller ile yeriz. -Olur. -Sen de yardım et, beraber hızlıca hazırlayalım. -Tamam ben reçelleri masaya taşıyayım sonra da peynir çeşitlerinin olduğu kahvaltılığı taşırım. -Tamam ben de yumurtayı hallediyorum.
***** Nihayet her şey hazırdı tek eksik kardeşlerimdi. İlk önce Efenin odasına girdim uyandırmak için ama Efe çoktan hazırlanmıştı. -Kardeşim günaydın. -Günaydın babam ile ben hazırladık kahvaltıyı. -Lâl hazırlamadı mı? -Yok erken kalktık da beraber hazırlayalım dedik. -Tabi ya Lâl zaten istese de hazırlayamaz. -Neden? -Geceyi Ege ile geçirdi. -Uuuu desene ateşli bir gece geçirmişler. -Sanmıyorum Lâl biraz ağırdan almak istiyor. -Bakalım mı? Hem kahvaltıya gelmeleri gerek. -Tamam. Bilirsin kardeşimin en özel anlarını mahvetme de üstüme yok. -Bilmez miyim? Dediğimde gülerek Ege’nin odasının önüne geldik ve ben yavaşça kapıyı açtığımda çok romantik bir manzara bizi karşılıyordu. -Efe baksana çok tatlılar. -Evet, sarmaş dolaş olmuşlar. -Kıskandım, gel sarılayım. Dediğimde Efeye sarıldım. -Kardeş sarılması yapmayalı da uzun zaman olmuş. -Evet, özlemişim. Ben Efe ile sarılırken bir anda ayrıldım ve aklıma gelen ile fikir ile hemen konuşmaya başladım. -Ege uyanın hadi, babam sana bakmaya geliyor! Dediğimde Ege hemen Lâl ile yataktan sıçradılar. Ege: Nerede? Efe, Alçin: Hahahaha, hahahaha! Ege: Neye gülüyorsunuz? -Uyanın diye şaka ettim. -Ya böyle şaka mı olur? -Hadi kahvaltı hazır gelin de yiyelim. Lâl: Saat kaç, uyuya mı kaldım? -Merak etme biz erken kalktık ve hazırladık hadi ama soğuyacaklar. Dediğimde Efe ile aşağıya indik.
***** Kahvaltı faslı bol gülmeli ve eğlenceyle bitti. Babamdan ayrılma vakti her geçen dakika yaklaşıyordu. Aden: Arslan Bey elinize sağlık her şey çok güzel olmuş. Arslan: Afiyet olsun ama şu Beyi kaldıralım bana abi diyebilirsiniz. Lâl: Efendim kusura bakmayın. Bilseydim erken kalkıp sofrayı kurardım. Mert: Lâl abla iyi ki uyumuşsun Arslan abi çok güzel hazırlamış valla çok doydum. Arslan: Herkese afiyet olsun. Kızım ne zaman gideceksiniz? -… -Kızım iyi misin? -Yok sadece ilk kez kendimi hazır hissetmiyorum. -Kızım ama konuştuk her zaman yanındayım, uzakta ya da yakında fark etmiyor. -Biliyorum baba, iyi ki varsın seni çok seviyorum ve Fransızca konuşmayalı da uzun zaman oldu. Özlemişim. -Bende kızım. Mert: Yaa biz yabancı kaldık! -Mert şu anı bozmazsan olmuyor değil mi kardeşim. -Ama abla Fransızca konuşuyorsunuz. Efe: Biz anladık, ağla bebek. Mert: Efe abi ya… gıcıklık etme. -Merak etme kendi aramızda özel şeyler sizle alakalı değil. Akın: Yok, sadece çok duygu doluydunuz. -Babamla konuşurken de bir zahmet duygulu olayım Akın, o benim babam, yabancı birisi değil. -Tamam.
***** Şu an sulu gözlerimle zorla uçaktaydım. Babamdan o kadar zor ayrılmıştım ki şimdiden özlüyordum. Kendimi gerçekten de küçük bir kız gibi hissediyordum. Aden: Kardeşim neden ağlıyorsun? Ben kollarımı bağlayıp omuz silktim. Akın: Aden, Alçin cidden küçük bir kız gibi baksana çiçek oldu. -Ya dalga geçmeyin ben babamı özledim bir kere. Akın: Ya Alçin daha demin ayrıldık. Sen şimdiden böyleysen ne yapacaksın iki ay? Barkın: Uğraşmayın benim sevgilimle. O biraz duygusal bugünlerde. -İ-iki a-ay! Ağğğğ! Aden: Akın sussana ya, minik kardeşimiz üzülüyor. -Ya hala dalga geçin, benim içim yanıyor. Mert: Abiler Gümüşün ölümü ablamda şalterleri attırdı. Fabrika ayarlarına dönemsi lazım. Aden: Çok biliyorsan sen döndürsene. Barkın: Beyler tamam, Alçin üzülüyor biraz anlayış lütfen. Aden’in bana sarıldığını hissediyordum. -Tamam tamam ağlama kardeşim. Bak biz varız, gidiyoruz Antep’e lütfen ağlama. -Tamam ağlamayacağım. Dediğimde çantamdan telefonumu, sigara ve çakmağımı çıkardım. Akın: Alçin kapalı ortamdayız içme. -Merak etme uçağın havalandırması var sorun olmaz. Dediğimde sigaramın ucunu ateşledim. Ben sigaramı içerken uykumun geldiğini fark ettiğimde sigarayı yarısında söndürdüm ve kafamı arkaya yaslayıp dizlerimi kendime çektim. -İndiğimizde uyandırırsınız. Akın: Tamam kardeşim uyu sen.
***** Şu an Bayar Ağanın korumaları ile konağa gidiyorduk. Barkın: Ben gerildim ya. -Merak etme, ben varken sana bir şey yapamazlar. Arabalara binip konağa doğru yol almaya başladık. … Konağa geldiğimizde korumalar eşyalarımızı arkamızdan taşıyorlardı. Mert kapıyı çaldığında Meryem abla açmıştı. -Çocuklar hoş geldiniz. Mert: Merhaba Meryem abla. Hepimiz tek tek girdiğimizde salona geçtik. Yasemin: Çocuklarım hoş geldiniz! Diye bir anda ayaklanıp bize sarıldı. Mert: Dur anne, dur! Boğulacağız. Yasemin: Sizi çok özledim, ohh içime çekeyim sizi. Barkın: Hahaha! Ben annemden ayrıldığımda Barkına baktım. Hala gülüyordu. -Ne gülüyorsun ya! -Çok tatlısın sevgilim ona gülüyorum. Koskoca Alçin Eryiğit’in ana kuzusu hallerini ilk kez görüyorum. -Hadi be oradan sensin ana kuzusu. -Tamam güzel gözlüm kızma, şaka yaptım. Yasemin: Hoş geldin oğlum. -Merhaba. -Hadi içeriye geçin anneannenler geldi. -Yaa ne zaman bir yere gitsem geliyorlar anlamadım ki. -Dün geldiler. Bu hafta benim ve babanın doğum günü ya ondan. -Biliyorum Mert söyledi. İçeriye geçtiğimizde herkes ayaklandı ve selamlaşmaya başladık. İlk önce kuzen tayfası ile selamlaştık. Fatih: Hoş geldin. -Sen de. Ekrem: Selam güzellik. -Teşekkürler, sana da. Yekta: Hoş geldin Alçin. Şimdi büyükler ile selamlaşma vaktiydi. Gülşah: Teyzesinin biricik kuzusu hoş geldin. -Merhaba teyze. -Teyze diyen dillerini yerim senin. Samet: Hoş geldin Alçin. -Hoş buldum enişte. Dediğimde el sıkışmıştık. Levent: Dayısı kurban hoş geldin. -Merhaba dayı. Doğa: Merhaba Alçin. -Merhaba yenge. Yavuz: Nihayet yeğenim. Hoş geldin gel bir sarılayım sana. Dediğinde sarıldık. Yavuz dayım çok cana yakın biriydi. -Merhaba dayı, enerjini her daim koruyorsun. -E tabi, ben bunlar gibi yaşlı mıyım? -Sana bakınca babamı hatırlıyorum. Enerjin onun gibi hiç bitmiyor. Dediğimde gözlerim yine birazcık dolmuştu ama hemen geri göndererek bu ortamı bozmak istemedim. -Teşekkür ederim ama bir Arslan Eryiğit olamam. Semiha: Torunum hoş geldin, seni çok özledim, hiç arayıp sormuyorsun. Dediğinde hemen sarıldı. -İşlerden ve bazı nedenlerden dolayı yoğundum. Ahmet: Torunum hoş geldin, seni çok özledik. -Hoş buldum dede. Dediğimde babam ile sarıldık. Babam benim saçlarımı öpüp okşadı ve yüzümü avuçları arasına alıp alnımdan öptü. -Kızım seni çok özledim. Seninle vakit geçirmek isterim. -Olur baba ama önce şu abimin olayını çözelim bir de Berçem olayını. Dertler bitmiyor ki. Bayar Ağa: Torunum dert etme, artık her şey bitti. Berçem ile boşandık hakkını da verdim artık hayatımıza burnunu sokamaz. Eğer sokarsa olacakları bildiğinden cesaret edemez zaten Urfa’ya gitti artık hayatımızda yeri olmayacak. Dedeme bir anda sarıldığımda, şaşırma nidalarını duydum. -Sen ve ailem nasıl mutlu olursanız öyle olsun, huzurumuz hiç bozulmasın dede beyciğim. Dedeme gülümsediğimde alnımdan öptü. Şimdi sıra abilerimdeydi ama bir tırstım ben, çünkü hepsi Barkına bakıyordu. -Abi ya neden öyle bakıyorsunuz? Alışsanız iyi olur çünkü… Can: Çünkü ne kardeşim? -Sonra konuşuruz. Hadi ya beni özlemediniz mi? Karan: Hiç öyle şey olur mu Alçin? Tabi ki özledik gel sarılayım. Dediğinde ilk Karan abim ile sarıldım sonra diğer abilerim ile sarıldım hepsi ile selamlaştıktan sonra Aktuğ abime sıra geldiğinde gözlerim dolmuştu. -Abi? Aktuğ: Gel kardeşim. Dediğinde hemen sarıldım ve gözümden bir iki yaş firar etti. -Umarım hayatının geri kalanında hep mutlu olursun ve geçmişteki acıların iyileşmeye başlar. -Merak etme kardeşim artık geçmiş yok, geleceğimize odaklanacağız. Dediğinde ayrıldım ve gözlerimi sildim. Yekta: Alçin Gümüş’ü göremedim, nerede o? Yekta sanıyorum haberi yoktu. Aden: Oğlum sussana sen?! Yekta: Ne dedim ya ben? Fatih: Yekta sus! Dediğinde oturduk ve benim içime yine bir daralma geldi. Çantamdan sigara ve çakmağımı aldığımda direk bahçeye çıktım ve bugünün üçüncü sigarasını yaktım.
Salon Halkı Yekta: Abi ne oluyor ne dedim ben? Ekrem: Gümüş geçtiğimiz günlerde öldü. Sosyal medya da Alçin’i çeken bir paparazzi konuşuluyor görmedin mi? -Yok görmedim ama başı sağ olsun çok zor. Evra: Koray, Alçin ne kadar mutlu görünmeye çalışsa da eminim ki içi yanıyordur ya da ne bileyim acısını başka şekillerde geçirmeye çalışıyordur. Akın: Öyle yenge. Gümüş için daha iyi yaşayacakmış hayatını ve hayvanları koruma derneğine bağışta bulundu sonra ki günde Lunaparka gittiler öyle yani gülerek acısını çıkarıyor. Bayar Ağa: Kimse bu Gümüş olayını konuşmayacak sadece baş sağlığı dileyin yeter. Ahmet: Dünürüm doğru söylüyor. Barkın: Ben bir Alçin’e bakayım. Cem: Nereye Barkın Bey daha konuşacaklarımız var. Barkın: Saygısızlık etmek istemem ama Alçin’in bana ihtiyacı var, bunu hissedebiliyorum. O şu an çok üzülüyor.
Barkın çıktıktan sonra Mert: Ablam acılarından ötürü sigaraya başlamış belli baba. Ne zaman üzgün olsa ya da canı sıkılsa sigara içiyor. İstanbul’a gittiğimizden beri hiç içmedi sadece bugün abarttı o kadar. Mehmet: Anladım oğlum ama zaman…Zaman gerekli. Her şey daha çok taze. Mert: Tamam ama ben kardeşlik görevimi layığı ile yapıyorum, ona hep destek oluyorum. Akın: Dedi daha dün Alçin’le kavga eden çocuk. Yasemin: Oğlum ablanla neden kavga ediyorsun? Zaten üzülüyor valla terliği yiyeceksin yakında. Mert: Anne ya! Sadece Alçin’in postuna yazdığına sinirlendim o kadar. Sonuçta babam üzülür sandım ondan ama bu sabah tatlıya bağladık. Sizi de affetti ama her şey Aktuğ abime bağlı. Aktuğ: Neden bu konuya bu kadar takıldı bilmiyorum ama bu bir haftada buzları en azından erittik ama o eski çocuk olamayacak. Mert: Abi bilseydik cidden bir şeyler yapmaya çalışırdık ama biliyorsun. Aktuğ: Merak etme, sizlik bir durum yok. Babamla bir de Koray ile derdim. Aaa tabi her şeyin başında olan sevgili dedem var. Bayar Ağa: Torunum, deme öyle artık yanımızdasın, bizimlesin…Zamanla eminim ki eski düzenimize, mutlu hayatımıza. Aktuğ: Bir çiviyi devamlı çakıp çıkarırsanız delik deşik olur o tahta ama sıvamaya çalışırken o eski yaralar hala kalır. Bu yüzden eskisi gibi olmaz hiçbir şey çünkü değişiyoruz ve zaman çok acımasız. Peki ya siz? Annemin ailesisiniz sizin de torununuz değil miydim, neden engel olmadınız, ben bir yerlerde yaşam mücadelesi verirken neden elimden tutmadınız? O yüzden benim sizi affetmemi özellikle de siz annemin sevgili ailesini affetmemi beklemeyin benden. Her şey affedilir ama göz yumma ya da görmezden gelme affedilemez. Aktuğ da salonu terk ettiğinde herkese bir sessizlik çöktü. Yekta: Valla dede çok kötüsünüz. Bir hata yapmış olabilir ama dönmüş ve geri dönüşü çok iyi oldu. Umarım bu davranışınız sizi utandırır da ders alırsınız. Doğa: Oğlum sen neden boyundan büyük laflar ediyorsun? Sussana her şeye karışma. Semiha: Bırak çocuğu Doğa, doğruyu söylüyor. Göz yumduk bizde. Kızım ile ilgilenirken unuttuk çocuğu ne yapalım? Bayar Ağa verdi kararı bıraktı bir de o Berçem karısı. Berçem en sonunda layığını bulada Bayar Ağa bulmadı ama pişman olduğu belli. Vicdan azabı insana verilen en büyük yük ve ceza. Bayar Ağa: Doğru diyorsunuz Semiha Hanım. Vicdan azabı büyük yük ama olsun razıyım, çekeyim cezamı ama torunum evimde, bizimle, soframızda olsun gayrı bir şey istemem. Çok ayrı kaldık artık onarma vakti. Aden: Baba Alçin ile Barkın hala gelmedi. Mehmet: Bilmiyorum oğlum, tutuyorum kendimi, yoksa çoktan gitmiştim. Yasemin: Mehmet bir baksana, ben çok merak ediyorum kızımı. Mehmet: Tamam bir bakayım umarım sorun çıkmaz. Dediğinde çıktı.
***** Alçin ve peşinde getirdiği sırlar açığa çıkacak mı? Ya da bundan sonra ne olacak? Alçin bu iki ayı nasıl geçirecek? Hepsi şu an meçhul olsa da beraber öğreneceğiz.
|
0% |