@ceren_ellie
|
3 Mayıs Pazartesi 2027 Alçin’den Ardan geçen üç yılın ardından Amerika’da Barkın ile düzenimizi tamamıyla kurmuş bulunuyorduk. New Yor, bizim için gerçekten de çok zorlu bir süreçti. Şirketlerimiz aynı eyalette olunca fazla zorluk yaşamasak da adapte olmamız, üniversite süreci derken çok yorulmuştuk. İkizler Fransa’daki sınavı kazandıklarından itibaren babam daha fazla üstlerine düşmüştü ve onları Fransa’daki şirket için güzelce hazırlamıştı ama kimse üç ya da iki ayda hazırlanamazdı bu yüzden okullar açılınca babam ikizlerle Fransa’ya giderek onlara yardımcı oldu. Bense işleyişe küçüklüğümden beri alışık olduğum için idare ediyordum ama Barkın ve Ailesi desteklerini bu süreçte eksik etmemişlerdi. Üniversitemizin ikinci yılında yani geçen sene sade bir tören ile evlendikten sonra şirketleri aynı çatı altında toplayarak daha da büyüttük. Bu süreçte İkizler daha fazla serildi serpildiler. Ege, Lâl ile Fransa’ya gittikleri gibi evlendiler. Bu süreçte Lâl, Ege ve Efe’ye tüm desteğini gösterdi. Lâl eğitimini Fransa’da tamamladı ve şimdi yüksek lisans yapıyordu. Okulu bitirince kendi restoranını kurmak istiyordu. Fransa’ya, Türk mutfağını tanıtmak ve kültürümüzü insanlara tanıtmayı çok istiyordu. Arslan Babam…biricik, hayatımın anlamı ve kurtarıcım olan babam…o yalnızlara oynamaya devam etti. İkizler ile belki evlenir diye çok düşündük ama gözü ve hedefleri bizden başkasını asla görmedi. Sadece arada o da çok nadir flörtleri ile bizi tanıştırdı ama Babamın yapısında galiba evlenme gibi şeyler yoktu. O kendini yalnızlara adayarak hayatının geri kalan kısmını bizimle geçirip, bizi yetiştirmeye odaklı. Kendi -içimde öz olan- ailemden bahsettim. Birazda ‘Dinçerler’ ne yaptılar bu süreçte ondan bahsetmek istiyorum. Bu üç yılda en büyük ve tek abim olan ‘Aktuğ’ abim şirketi İstanbul’a taşıyarak iç pazarda baya büyüttü şirketi ve Türkiye’nin sayılı zenginlerinden oldu. Mutlular ile şirketi idame ettirerek onlara da şirketten pay verdi. Kızlar mesleklerine devam etseler de geri kalanlar şirkette rol oynuyordu…
Aden ve Akın, Gökalp ve Doruk ile İzmir’e taşınarak orada okuyup, çalışmaya başlamışlar ve aile ile olan temaslarını en aza indirmişler. Göktürk: Çavuşluktan, Asteğmenliğe terfi etmiş. Adem ve Deniz de kendi hallerinde Göktürk ile Antep’te kendi işleri ile meşgul olmuşlar. Adem bu süre içinde baklavacı zincirini oldukça genişletmişti.
Akalp okulu daha da büyüterek, burs vermeye ve yatırımcıları arttırmıştı. Arada ben de bağış yapıyordum ama o kadardı. Ahsen ise vakfı yönetiyormuş. Eren ve Erdem: Üniversitelerini bitirdikten sonra kendi kitaplarını bastırmışlar ve fuarlarda imzalara gitmişler. Akel ise evlenmişti geçtiğimiz yıl. Sonra da o da Antep’te kalmamış.
Koray babasından şirketi devralarak şirketin başındaydı ama şirketin geleceği pek de parlak değil gibi duruyordu. Bizimle yaşadıkları olaylar onları oldukça etkilemişe benziyordu. Hisse değerleri, projeleri…her şeyleri düşmüştü.
Karan: Eşi ve bebeği ile Ege’ye Seferi Hisar’a taşınarak sakin bir hayat yaşamaya başlamıştı.
Ailenin dağılmasına, şirketin durumuna daha fazla dayanamayan Bayar Ağa ise öncelikle ağalıktan çekilip yerini oğlu Mehmet’e bırakmış. Sonra, çok kısa süre sonra ölmüş.
Can ve Cem: Cem, Derya ile evlenip Can ile Antep’te kalmışlar. Onlar için değişen pek de bir şey yokmuş.
Mert: Canım kardeşim. Onu başlarda yanıma almak istesem de imkânsız olduğu için bir süre sonra vazgeçtim. Ama Mert için Can ile birkaç kere konuştuğumda durumunun hiç iyiye gitmediğinden bahsetmişti. Başlarda derslerini çok boşlamış ve sınıfta kalacak seviyeye gelmiş. Hatta bu durum ona o kadar ağır gelmiş ki intihara bile kalkışmış. Bu yüzden eğitimine bir yıl ara vererek hastanede yatmaya bile başlamış. Sürekli bana isyan edip duruyormuş ve bu da çok fazla vicdan azabı çekmeme neden oluyordu. Onu öylece bırakmayı hiç istemezdim…
Yasemin: Bir zamanlar anne hissini hissettiren kadın…insanların konuşmasına dayanamamış ve o da çok yıkılmıştı. Ailesinin dağılışı tekrar kayıplar derken kendini bırakmıştı. Mehmet de aynı durumdaydı. Bu durumdan etkilenmeyen ve hayatına devam eden sanırım Koray ve Karandı ailede. Herkes kendi hayatını bir şekilde idame ettirirken geri de kalanlar çok yıkılmıştı.
Peki ben bunca bilgiyi nereden öğrendim derseniz…hepsini Can’dan öğrendim ve Aktuğ abiden. Geçen yıl Can abiyi arayıp aile durumunu ister istemez merak etmiştim ve başlarda bu durumlar için beni çok suçlayıp, nereden bu yüzü bulup da aradığımdan bahsediyordu ama sonra kavgayı bırakıp dökülmeye başlamıştı. Aktuğ abim tekrar eski haline dönmüştü ve ayda iki kere konuşuyorduk. Anne tarafında hiçbir değişiklik yoktu. Hatta onlar Dinçerlerden o kadar uzaklar ki Dinçerlerin yaşadıkları onları hiç alakadar dahi etmemiş. Sadece kızları için çok üzülmüşler o kadar…Hatta bu durum boşanmaya kadar gitmiş ama bir sonuca varamayınca kendi hayatlarına bakmışlar.
Biricik Arkadaşlarım…İkra ile Tuana. Onlarla olan iletişimim zaten belliydi gördüğünüz üzere. Son olan olaylardan sonra bir daha hiç konuşmadık ama ikisinin de doktorluk okuduğunu öğrenmiştim ve şu an Hacettepe’delermiş. Sadece bu bilgi var elimde. Ne de güzel zamanlar geçirmiştik oysaki…Ama her güzel bir şeyin de sonu vardır tıpkı şu an bu finali okuduğunuz gibi.
Aradan geçen üç yıl bu şekilde ilerlemişti ve bugünüme baktığımda bizi ufak sürprizlerin karşılayacağını hissediyordum…
Öğlen 14.00 Son sınavımdan da şimdi çıktım ve artık sonuçlar açıklanana kadar bekleyecektim. Notlarım eğer güzel gelire ki gelecek. Bütünlemeye kalmadan direk bitirecektim. Kızlar ile sınavı kantinde tartışırken -Evet ufak bir arkadaş grubum bile vardı ve hepsi de çok tatlıydı, isimleri; Olivia, Emma, Lucy ve Isabella.- birden mideme bulantı girdi. Isabella: Alçin iyi misin? -Bilmiyorum, birden bulantı girdi. Olivia: Alçin, yoksa? -Sanmıyorum, hem daha erken. Okul bitmedi. Isabella: Ay başın ne zaman normalde? Hakikaten benim ay başım geçen haftaydı. Kızların yüzüne donuk bir şekilde baka kaldım. Lucy: Aman tanrım Alçin…Anne mi olacaksın yoksa? -Saçmalamayın sadece bir bu- Ben direk kantinde ki tuvalete koştum ve içim dışıma çıkana kadar kustum. Emma: 911’i arayayım mı? Olivia: Ne telaşlandınız. Belki de midesini üşüttü? Isabella: Bu havada? Emma: Alçin özel olmayacaksa sana bir soru sorabilir miyim? -Tabi. -Eee ilişkide korunuyor muydun? -Yani, hamile kalmamak için evet iğnelerimi oluyordum ve Barkında ekstradan dikkat ediyordu. Olivia: Peki en son iğneyi ya da ilacı ne zaman aldın ve yakında ilişkiye girdiniz mi? Benim yüzüm kızardı. Emma: Ah, hadi ama. Siz Türkler gibi değiliz hala alışamadın mı? rahat ol kızım. -Anlayışınız için teşekkürler ama bilmiyorum…İlişkiye girdik ama dikkat ediyorduk. Hatta yarın randevumuz var. Lucy: O zaman bugün test yapıyoruz, yarın da siz ultrasona görünüyorsunuz. -Tamam.
***** Kızlarla şu an evdeydik ve ben testi yapıp, banyo da sonucu bekliyordum. Kızlar odam da sohbet ederken ve bebeğimin geleceği hakkında sohbet ederken, ben de burada sonucu, tüm stresimle, bekliyordum. … Evet, artık o an geldi ve ben testi elime aldım. Eczane de çalışan kişi bu doğruya en yakın sonucu verdiğini ve daha güvenilir olduğunu söylediği için bu markayı aldım. Çubuğun üzerinde…Allah’ım iki çizgi…İki çizgi vardı. Bir anda çığlık attım ve attığım gibi de kızların banyoya doluşması bir oldu. Lucy: Ne oluyor? -H-hamileyim. Kızlarda bağırmaya, çığlık atmaya başladılar. -Susun! Kızlar bir anda bana baktıklarında sarıldılar. Emma: Tebrikler, Alçin. Ayrıldılar. Lucy: Siz Türkler ne diyordu? Olivia: Tanrı Anne ile baba ile büyütsün mü? -Aslında Allah analı babalı büyütsün. Bizim tanrımız Allah ve anne ye ana, babaya baba. Kızlar güldü. Isabella: Siz Müslümanlar Muhammed’e biz, İsa’ya. -Evet, neyse sonra bu konuyu uzun uzun konuşuruz ama şimdi ben ne yapacağım. Birden ağlamaya başladım. Emma: Ağlama, Alçin. -Daha okul bitmedi ve biz hiç bu konuyu konuşmadık. Olivia: Çocuk zaten konuşarak yapılmaz ki akıllım. -Olivia anlamıyorsun. Ben nasıl diyeceğim, nasıl yapacağım? Kızlar tekrar bana sarıldılar. Isabella: Hadi akşam için yemekler yapalım. Hatta Türk yemekleri olsun. Sonra romantik bir akşam yemeği ve BAM! Patlar gitsin.
Güldüm ama bu acının tatlı tebessümüydü. -Sağ olun kızlar ama hayır. Ben hiç hazırlık yapmayacağım. Ben düşünmek istiyorum. Belki de aldırmamı isteyecek ve ben buna hazır değilim. Emma: Ya hemen ağlıyorsun sen de. Gel benim annem ile konuşalım. Hemen iki dakika da seni kontrol etsin eline fotoğrafı versin de öyle düşün. -Şimdi randevusuz. -Ya bir şey olmaz hadi, gidiyoruz.
***** Apar topar hastaneye geldiğimizde şansımıza Emma’nın annesinin boşluğu vardı ve beni hemen muayene masasına aldı ve karnıma ultrason işlemini yapmaya başladı. Cihazı karnımda oynattıkça yüzü güller açıyordu. Sanırım gerçekten de hamileydim. -Tebrik ederim hamilesin. -Gerçekten mi? -Evet hatta bak, şuradaki küçük nokta. Şu anlık dört haftalık gibi duruyor. -Dört mü? -Evet. -Ama bu mümkün değil. Ben korunuyordum ve iğneler vuruyordum ve eşim de çok dikkat ediyordu. -Bazı durumlarda ne kadar korunursan korun, ya doz az gelir ya da eşini kullandığı yöntemler yetmez. Bazen mucize eseri olabilir. -Teşekkürler. -Üzülme ama. Eminim ki eşinde mutlu olacaktır. -Teşekkürler. Yarın randevumuz vardı normalde ama Emma diretince geleyim dedim. -İyi ki de getirmiş, bu akşam kutlarsınız. Al, fotoğrafı. -Teşekkürler. Dediğimde temizlenip çıktık.
Lucy: Alçin, tekrar tebrikler. Kızlar sevgi cümlelerini söylediklerinde onları evlerine bıraktım ve kendi evime gittim. Yolda çok dalgındım ve bunun altından nasıl kalkacağımı düşünüyordum. Büyütmek, en korkulusu doğum anı…Her şey üst üste geldi…
***** Eve bir şekilde döndükten sonra salon da ki koltuğa uzandım ve fotoğrafa bakarak uzun uzun düşündüm. Korkum, mutluluğuma baskın geldiği için sevinemiyordum bile. Kızların destekleri biraz olsun iyi gelse de korkuyordum. … Barkın da dün sınavından sonra arkadaşları ile gezecekti ve b yüzden geç gelecekti. Saat altıydı. Birazdan burada ol- derken anahtar sesini duydum ve anında fotoğrafı yastığın arkasına sakladım. -Canım! Karıcığım! Bu sözleri beni benden alıyordu. Hala onun eşi olduğuma inanamıyordum. Barkının ayak seslerini duydum. -Canım! Evde misin?! Salona geldiğinde beni koltukta uzandığımı göründe hemen telaşlandı ve yüzümü görecek şekilde önümde diz çöküp yüzümü avuçları arasına aldı ama ben hemen kendimi geri çektim ve birazdan olacaklar için kendimi hazırlamaya başladım. -Karıcığım, iyi misin, güzel gözlüm? -Bilmiyorum. -Nasıl bilmiyorsun? -Bilmiyorum işte. -Gel bakalım. Dediğinde beni doğrulttu ve göğsüne bastırdı. Sanırım son iyi anlarımızdı. -Erken gelmeye çalıştım. Ama trafikten biraz geciktim kusura bakma. -Sana kızgın değilim merak etme. Yüzümü bana çevirdi. -Ne oluyor, Alçin? -B-barkın b-ben…Ben bugün test yaptım, sonrada kızlar ile Emma’nın annesinin kliniğine gittik. -Ne testi? Barkın benimle dalga mı geçiyordu. Ben bir anda ona sarıldım ve deli gibi ağlamaya başladım. -B-barkın b-ben çok özür dilerim. -Canım ne için özür diliyorsun? -Barkın ben…ben hamileyim. -Efendim? -Hamileyim. Birden beni kendinden çekti ve gözlerime baktı. -Sen, ciddisin. Kafamı salladım ve kafamı eğdim. Barkın bir anda kafamı dikleştirdi ve beni deli gibi öpmeye başladı. Aynı zamanda da karnımı okşamaya başladı. Ayrıldığında da neye uğradığımı şaşırmış durumdaydım. Ben, beni azarlar, kızar sanırken böyle bir tepki vermesi…Çok özeldi. -Karım benim, biricik aşkım. Neler düşündüğünü hissedebiliyorum. Lütfen at o düşünceleri. Hamile olman bana verebileceğin en güzel şey ve paha biçilemez. Alnımı öptü. -Sana asla bağırıp, çağırmam bu konuda. Evet daha birer senemiz olsa da beraber atlatacağız ve ailemiz çok mutlu olacak. Sen, ben ve bebeğimiz. Belki ilerde bu çekirdek ailemiz daha da büyür? -Barkın inanamıyorum sana. Sen bana verilmiş en güzel şeysin, iyi ki beraber birbirimizi bulmuşuz. -İyi ki karıcığım, iyi ki. Size ömrümün sonuna kadar çok iyi bakacağım. -Bundan şüphem yok. -Fotoğrafı var mı? Yastığın arkasından çıkarıp ona uzattım. -Çok, çok küçük. Baban sana kurban olsun. Sözleri ile daha çok duygulandım ve ağlamaya başladım. -Barkın nasıl bu kadar sakinsin? -Bilmiyorum ama içimde tarif edilemez bir mutluluk var. Barkını kendime çekip dudaklarına tekrar yapıştım. -Biliyor musun? Hep bu anı düşleyip duruyordum…Karnında ikimizden de parça olan bu canı duymayı, varlığını hissetmeyi çok istiyordum. -Keşke söyleseydin, daha erken başlardık. -Kariyer planlarını bildiğimden, sessiz kalmak istedim. -Sen nasıl bu kadar iyi yürekli olabiliyorsun ya, inanamıyorum. -Bende. Bana ne yapıyorsun sen böyle? -Neyse, bu kadar duygusallık yeter. Sevinmek istiyorum lütfen! Ben artık anne adayıyım. Bu arada bebeğimiz dört haftalıkmış. -Yarın kontrole gideceğiz ya detaylı konuşuruz. -Tamam. O zaman bizimkileri arayalım mı? -Durduğun kabahat karıcığım. Ama ondan önce bir arkadaşlarımı arayalım. -Tabi. -Ama bu haberi ilk önce kızların duymasını da kıskandım değil. -Kocacığım, canım. Sen öğrendiğine dua et. Valla çok korktum. -Korkma sakın, benden korkacağın ama tatlı korkacağın tek yer mabedimiz, yatağımız, bunu sakın unutma. -İlk aylarda sıkıntı yokmuş, görüşmelerden sonra, mabedimizde sakin bir vakit geçirelim mi? -Evet evet, sakinlik önemli. Maazallah, çocuğumuzun başı döner, korkar. -O daha fındık kadar ya. -Olsun, yalnız ben baba olacağım ya. -Evet, baba olacaksın ben de anne. -Anne. -Evet anne. Güldük. Bu sırada Barkın arkadaşlarını aradı. Konferans görüşme yapacaktık. -Selam arkadaşlar. -Kanka, ne oldu? Daha demin ayrıldık. -Beyler artık eskisi gibi görüşemeyeceğiz. -O niye? -Şöyle ki…Kankanız artık BABA OLUYOR! Barkın bir anda ayağa kalktı ve beni çevirmeye başladı. Enerjisini şimdi atacaktı belli. -Barkin ciddi misin? -Evet oğlum, baba oluyorum, karım hamile! -İyi olsun bakalım. Siz Türkler ne diyordu, bir yastıkta- yok tanrınızla alakalı bir şey diyordunuz neydi? -Allah analı babalı büyütsün, kanka. -He ondan o zaman. -Sağ ol. Neyse beyler, sonra tekrar konuşuruz şimdi haber verilecekler var. -Bysss.
Babamı hemen tuşladık ve sonlara doğru anca açılınca babamı odasında gördük. -Baba müsait misin? -Pek değilim ama dinlerim. Arkadan bir kadın sesi geldi. -Baba, ne oluyor? -Kızım sonra konuşsak. Barkın ile güldük. Çünkü babamın özel anına denk geldik sanırım. -Pardon baba. Şimdi ikizleri arayalım, sen dönersin. -Tamam, kızım. Kusura bakma, böylede. -Hadi bysss.
Telefonu kapattığım gibi Barkın ile deli gibi gülmeye başladık. Ben karnımı tutunca Barkın bir anda telaş yapmaya başladı. -Karıcığım, ağrın mı var? -Yok, ne ağrısı sadece gülmekten kasıldı o kadar. -Aman dikkat et karıcığım, sonra bebeğimize bir şey olur falan. -Ohooo Barkın sen dokuz ay böyle yapacaksan işimiz var. -Tamam tamam sustum. Efe: Alçin, iyi misin? Telefondan gelen sese baktığımda Efe’yi aradığımı anladım. Sanırım gülerken oldu. -Efe, Ege ile Lâl yanında mı? -Yok ama çağırayım mı önemliyse? -Çağırsana önemli konu. -Tamam bir dakika. Efe odasından çıkıp Ege’nin odasına yaklaştı ve kapıyı tıklattı. Ege kapıya çıktığında yarı çıplaktı. Efe: Oğlum ne bu hal? -Hiç, duşa girdim. Ne var? -Alçin telefonda, önemli bir şey diyecekmiş. -Aaa Alçin, kusura bakma fark etmedim. -Sıkıntı yok, Lâli de al gel. … -Yer, mekân ve zaman uygun olduğuna göre şu haberi vereyim artık. Ege: Ne haberi. -Kardeşler… Elimi karnıma koydum ve -Kardeşlerim, ben hamileyim! Gülmeye başladım. İkizler: NE! -Evet oğlum, BABA OLUYORUM! Lâl: Tebrikler Alçin, darısı başımıza artık. Ege’nin gözleri fal taşına döndü. -Lâl, canım. Sen çocuk mu istiyorsun? -Evet. Lâlin sesi içine kaçmış gibiydi. Efe: Ya herkes evlendi, çocuk aşamasına geçti ben hala yerimde sayıyorum. -Efecim ha gayret bulacaksın ben eminim. -Keşke sınavlar gibi kız bulmak da kolay olsa. -Lâl sen ciddi misin? Egenin lafı ile tekrar onlara döndük. -Evet Ege. Baksana Alçin’e kariyerde yapacak çocukta. Bende senden bir parça istiyorum. -Tamam bu konuyu odamızda özel olarak konuşuruz. Efe: Hatta ben de kardeşimin yanına geçeyim, biraz hasret de gideririz. Barkın: Höst lan! Karımla işim var benim. -O zaman babama giderim. Barkın ile gülmeye başladık. -Neye gülüyorsunuz? -Şey babam müsait değil. Sizden önce onu aradık ve bastık. -Kimle! -Bilmiyorum galiba tek geceliklerden biri falandı. Neyse, Efe sen alt katta ki odalardan birine gir, film izle. Olmadı evlendirme sitelerine girersin. Dediğimde tekrar güldük ama Efe buna bozulmuş durumdaydı. -Aman ne komik Alçin. Barkın: Karıma kızma bakayım. O hamile. -Neyse neyse ben gidiyorum. Dediğinde gitti. -Ege topla şunu valla bozuldu şimdi. -Neyse hallederiz bir şekilde hadi iyi geceler. Aramalar bittikten sonra babama tekrar döndük ve bu sefer toparlanmış bir vaziyetteydi. -Babacığım. -Bebeğim. Kusura bakmayın, o halde açmak istemezdim ama çok ısrar edince- -Sorun değil baba. Sana haber vereceğiz. -Neymiş bu haber? -Baba ben…Ben hamileyim! -Hadi canım, ciddi mi? -Evet baba, dede oluyorsun! Barkın da bu sırada kendi babasını arıyordu. Barkın: Babamı da aradım, haberi verelim. -Baba, Barkın ailesini aradı da şimdi onlara söyleyelim. Hatta dur buradan açayım onu. Barkın kapatsana. … -Alo baba? -Kızım, ooo dünürüm, nasılsın? -Valla çok iyiyim, dünür. -Ne oldu? -Baba, annem nerede? -Burada kızım dur bir…he. -Kızım? -Anne size de verelim haberi…Sevgili ailemiz…gerçekten de bizim içinde büyük bir sürpriz oldu…Baba, anne ben hamileyim! -Aaaaa! Annem bağırıyordu babam şoktaydı. -Baba, oğlun baba oluyor! -Allah! Dede oluyoruz, görüyor musun dünür? -Görüyorum dünür ve şu an o kadar mutluyum ki… -Baba, tepkilerinizi böyle beklemiyordum ama çok teşekkürler. -Kız geç bile kaldınız. Hem kariyer hem çocuk yapacaksın. Ben hep yanındayım. -Eksik olma anne. -Hadi yeter bu kadar, sonra yine konuşuruz sevgili ailem. Biraz karımla ilgilenme gerek. -Aman yemedik karını oğlum. Neyse. -Güle güle! Dediğimde kapattık. -Hadi güzel bir yemek yiyelim sonra da sizi biraz seveyim. -Barkın ya! Gülmeye başladım. -Barkın kurban olsun size…
Bonus Sahne
Almila 4 yaşındayken Alçin’den Hep beraber ailecek İstanbul’a tatile geldik ve şu anda akşam yemeği için boğazda yer ayırttığımız lüks restorana gidiyorduk. … Mekâna geldiğimizde Barkın arabayı valeye verdi ve sırayla arabalarımızdan indik. Kalabalık aile olduğumuz için üç araba geldik. Restorana girdiğimizde yerimize ayrılan yere geçtiğimizde kızım iyice kıpır kıpır olmaya başladı bile. -Kızım, sakin olur musun, lütfen. -Kızım, gel sen babaya. Barkın, Alminayı aldığında bir nefes aldım. Alminanın İstanbul’da ilk tatili olduğu için her şeye heyecanlanıyordu. Arslan: Dedeciğim şimdi oturalım, sonra dede torun vakit geçiririz. -Tamam, yede. -Dede diyen dillerini yerim senin. Alminanın doğumu babamı oldukça değiştirmişti. Ona karşı girmeyeceği hallere giriyordu. -Dünürüm ama böyle olmuyor ki. Benim de torunum. -Tamam, Onur. Senin de torunun biliyorum ama aramıza da girme lütfen.
Ah bir de Onur babanın, babamı böyle kıskanması yok mu? Çok yoruluyorum. -Aaaa yine çocuk gibi didişmeye başladınız. Anın tadını çıkarın. -Hay yaşa be anne. Çocuğum ilgi manyaklığında sıyıracak diye korkuyorum. -Damat! -Tamam tamam, sustum. -Ayye, babama kışıyoyla. -Evet, bir tanem kızıyorlar. Sen git öp onları da kızmasınlar. -Tamam. Kızım tam onlara ilerleyecekken başka yerde bir şey dikkatini çekti galiba. Çünkü başka yere koşturmaya başlayınca Barkın ile peşinden ilerlemeye başladık. Ama o küçük olduğundan ve bizden daha hızlı olduğundan yetişemiyorduk. -Almina! -Kızım, buraya gel! Sanırım, bu kovalamacayı oyun sanmıştı ama bir masanın önünde durduğunda onu kucağıma aldım ve kontrol ettim. Ama Barkına baktığımda yüzü donuklaşmıştı. -Barkın, ne oldu? Başı ile masayı gösterdi. Kahretsin, Dinçerler. Koray: Alçin? -Koray? -Ayye, buylay kiy? -Korkma kızım. Ben ve baban buradayız. Yasemin: Kızın mı? -Evet. Mehmet: Demek torunumuzu bize göstermek istemeyecek kadar bizden nefret ettin. -Laflarınıza dikkat edin, kızımın yanında. Mert: Baba muhatap olmayın şununla. Ne güzel ailesini kurmuş, çocuğu bile olmuş. Boş verin. Biz hep yabancıydık.
Yasemin hanım Almilaya bakarak çoktan ağlamaya başlamıştı bile ama beni alakadar etmiyordu. Barkın: Şirketiniz kendine gelmiş belli ki. Burada olduğunuza göre. Karan: Sana ne? Sen kimsin de karışıyorsun? -Karan, eşime olan laflarına dikkat et. Sen asıl kimsin? -A- -Sakın, o eski ve gelip geçen bir meseleydi. Aradan geçmiş yedi yıl…Neyse. Kızım hadi gidelim. -Ayye, bu ayye sana şok bensiyoy.
-Boş ver kızım. -Baba! Kız çok tatlı! Karan abinin oğlu bağırmıştı. Karan: Evet oğlum, kardeş çok tatlı. Barkın: Hadi karıcığım. Gidelim. -Gidelim. Babamlar ve annem merak etmiştir. Dinçerlere karşı iğneleyici bir tavırla söylediğimde, çoğu kişinin üzüldüğünü hissetmiştim ama içimden onlara karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Bana yaptıkları için teşekkürler ama o kadar. Denemeyi bende istemiştim ama bulunduğum konum ne yazık ki buna müsaade etmiyordu. Bu yüzden bende kendi yolumu çizdim ve hayatıma devam ettim…
Masamıza döndüğümüzde -Kızım, bir türlü gelemediniz. -Dinçerler ile karşılaştık. -Ya? -Evet, Arslan Baba. Dinçerler ile karşılaştık. Neyse… -Boş verin kızım. -Anne sen biraz Almilayı alır mısın? Valla pestilim çıktı. -Olur kızım, sormana bile gerek yok. Gel torunum babaanneye. Almilayı anneme verdiğimde kızımın yüzünde güller açtı ve yemeği dedelerinin kucaklarında devam ettirdi. Dayıları da orada kıskanarak baktılar… İyi ki bu yolu seçmişim. Eğer reddetseydim ortada ne Barkın olurdu ne ikizler ne Onur Baba ile Eslem Anne ne de en önemlisi Arslan Baba olurdu. Gümüş, benim can yoldaşım, dostum…sana da minnettarım, bana çok iyi bir dost oldun, benim her şeyimdin. Seni asla unutmayacağım ve kızımın da bizim gibi bir dostlu olması için elimden geleni yapacağım… Ben hayatımdan ve ailemden ziyadesi ile mutlu yaşarken Dinçerler şirketi kurtarmak dışında sefil bir hayata sürmüşler…
***** Arkadaşlar final bölümü ile karşınızdaydım…Açıkçası konuşacak pek bir şeyim yok sadece bu yolda bana destek olan oy ve yorumlarını eksik tutmayan okurlarıma çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum. Okuyup beğenip ama hayalet okuyucu olan okurlarıma da çok teşekkürler. Umarım Alçin’in hikayesi zamanla daha da sizler sayesinde yükselir. Başka hikayeler de görüşmek üzere! Karakterler ve hikaye hakkında ki düşüncelerinizi yazmayı unutmayın!
Not: Arkadaşlar internetten baktım Amerika’daki üniversiteler mayıs ya da haziran gibi tatile çıkıyorlarmış. Ben de kurgu icabı mayıs yaptım. |
0% |