Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@cerkul

11. Bölüm


“Asel’den böyle bir şey yapmasını beklemiyordum.” Dedim yolda son sürat ilerlerken. “Ama onu da anlıyorum kim bilir nasıl korkutmuşlardır kızı.”


“O kadar emin olma.” Dedi Ayaz. “Para da teklif etmiş olabilir. Sana yaptığı gibi.”


“Bilmiyorum.” Dedim yola baktım.


“Canını sıkma.” Dedi Ayaz, bir eli direksiyondayken diğer eliyle elimi tuttu. “Her şey yoluna girecek.”


Buruk bir gülümsemeyle tuttuğu elini sıktım.


Buket’e en sevdiği kitabın serisini aldıktan sonra Ayaz beni onun evine bıraktı.


“Kaçta gelip alayım seni?” Diye sorduğunda Buket’lerin evinin kapısındaydık.


“Şoförüm gibi davranmayı bırakır mısın artık.”


“Niye, ben halimden gayet memnunum.”


“Ben değilim ama-“ dediğim sırada Buket kapıyı açtı.


“Gece, hoş geldin.” Diyerek bana sarıldı, ardından Ayaz’la selamlaştı.


“Gece hoş geldin kızım.” Diyerek içerden çıka geldi, Buket’in annesi Gülten teyze. Yazmasının altından taşan kıvırcık siyah saçlarıyla sevecen duruyordu.


“Ayaz, Gece’nin erkek arkadaşı.” Diyerek Ayaz’la Gülten teyzeyi tanıştırdı Buket.


“Sende hoş geldin oğlum, hadi geçin içeri.”


“Bende tam gitmek üzereydim.” Dedi Ayaz. “Size iyi eğlenceler.”


“Olur mu öyle şey oğlum, buraya kadar gelmişsin bırakır mıyım hiç seni.”


“Ya evet Ayaz sende gel, merak etme aramızdaki tek erkek sen olmayacaksın.”


Buket, abisi Sercan’dan bahsediyor olmalıydı çünkü kutlamanın kız kıza olacağını söylemişti.


“İstersen bize katılabilirsin.” Dedim Ayaz’a.


“Ben gideyim, sonra gelip seni alırım.” Dedi Ayaz.


“Sonra birde geri mi geleceksin? Hayatta bırakmam.” Dedi Gülten teyze. “Hadi hadi geçin içeri.” Ve Ayaz zoraki bir şekilde partiye katılmak zorunda kaldı.


Buket, okul ve mahalleden birkaç kız arkadaşlarımızı davet etmişti doğum günü partisine. Aramızdaki tek erkek Ayaz ve Buket’in bizden iki üç yaş büyük olan ağabeyi Sercan’dı.


Evin arka tarafına bakan küçük bahçesinde kutlama yapıyorduk. Buket hava karardıktan sonra pastasını üfledi. Sonra kızlarla müzik açtık, hep bir ağızdan şarkılar söyledik ve çılgınlar gibi dans ettik.


“Birileri anlatsın bana! Aşk daha neler ister!” Hep bir ağızdan şarkının sözlerine eşlik edip dans ederken Ayaz oturduğu masadan bizi izliyordu. Sercan’da hemen onun yanında mahalleden tanıdığımız kızla hararetli bir şekilde sohbet ediyordu.


“Hadi kızlar oynadınız, zıpladınız şimdi ikram zamanı.” Diyerek müziği kapattı Gülten teyze. Elinde de ikramlıkların olduğu büyük bir tepsi vardı.


“Hadi alın şu ikramlıkları da dağıtın.”


Kızlar ikram tabaklarını alıp dağılmaya başladı. Bende tepsiden iki tabak aldım ve Ayaz’ın yanına gittim. Buket’te elinde tabaklarla arkamdan geliyordu.


İkram tabakları masaya koyup Ayaz’ın yanına oturdum. Buket’te yanıma oturdu ve tabaktan bir sarma alıp ağızına attı.


“Sıkılmadın değil mi?” Diye sordum Ayaz’a.


“Hayır.” Dedi.


“Sevindim.” Diye gülümsedim.


Gülten teyze gelip masamıza oturdu.


“Kızım babandan bir haber var mı?” Diye sordu.


“Yok Gülten Teyze.” Dedim, Ayaz’ın meraklı bakışları üzerimdeydi.


“Ben Sultan’la konuşurum.” Dedi. “Olmaz ki böyle kızım, baban o senin, onu görmeye hakkın var. Sultan çok yanlış yapıyor.”


Buket üzüldüğümü anlayınca konuyu değiştirdi hemen.


“Bu gece burada kal.” Dedi. “Yarın hafta sonu zaten, beraber oluruz.”


“Tabii tabii.” Dedi Gülten teyze. “Yarın Sercan’la taziyeye gideceğim ben. Buket’le takılırsınız siz. Ben gelince de size güzel bir yemek yaparım.”


“Olur.” Dedim. “Kalırım.”


“Hadi oğlum ye bir şeyler, baksana nasıl zayıf kalmışsın.” Dedi Gülten teyze, Ayaz’a.


Kafamı çevirip gülümseyerek Ayaz’a baktım.


Sercan Ayaz’a baktı ve annesine sitmde bulundu.


“Beni bu kadar düşünmedi.” Dedi.


“Oğlum sen yiyorsun işte.” Dedi Gülten teyze. “Neyini düşüneyim senin?”


“Yemiyim mi yani?” Dedi Sercan.


“Ye oğlum ye.” Diyerek bir sarma sokuşturdu Sercan’ın ağızına Gülten teyze. “Yeter ki ye sen.”


Gülerek Ayaz’a baktım.


“Yesene.” Dedim fısıldayarak. “Baksana nasıl zayıf kalmışsın.”


Tebessüm etti.


Herkes dağılmaya başladıktan sonra Ayaz’ı yolcu etmek için kapıya çıktım.


“Görüşürüz.”


“Görüşürüz, iyi geceler.” Dedi Ayaz. “Hadi gir içeri.” Diye de ekledi.


Eve girip ona son kez baktım ve kapıyı kapattım.


Sabah sekiz civarı telefonumun çalmasıyla uyandım. Buket’le beraber yer yatağında yatıyorduk.


Arayan Ayaz’dı. Acilen bir yere gitmemiz gerektiğini söyledi.


Uyku mahmuru bir şekilde perdeyi çekip baktım. Kapının önünde arabanın içinde beni bekliyordu.


“Tamam, üzerimi değişip geliyorum.” Dedim.


Buket’in verdiği pijama takımını çıkarıp akşam partide giydiğim diz üstü, sıfır kollu gri penye elbisemi giydim. Saçlarımı gelişi güzel bağladım ve beyaz spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım.


“Nereye gidiyoruz Ayaz?” Diye sordum yolda son sürat ilerlerken.


“Çok istediğin bir yere.” Dedi, biraz düşündüm.


Aklıma ilk gelen babam olmuştu.


“Babama mı?” Dedim.


Kafasını çevirip yüzüme baktı.


“Evet, babanın yanına gidiyoruz.” Dedi.


Gözlerim bir anda buğulaştı, burnumun direği sızladı.


“Bana neden babandan hiç söz etmedin?” Diye sordu Ayaz.


Boğazım düğüm düğüm oldu, konuşamadım.


“Babanı aradığını bana söylemeliydin.” Dedi, bir damla yaş yanağımdan süzülüp gitti.


Babam Sancaktepe’de bulunan bir bakım evindeydi. Babamı ziyaret edip hasret giderdikten sonra kurum müdürüyle görüştük. Babamı geri alabilmek için neler yapabileceğimizi konuştuk.


“Öncelikle babanıza rahat yaşam koşulları sağlayabildiğinizi anlatan yazılı bir dilekçe hazırlamalısınız.” Dedi müdür bey. “Sonra kurumdan görevli memurlar evinizi ziyarete gelecekler. Şartları karşılayıp karşılayamadığınıza bakacaklar. Şayet koşulları sağlayabilirseniz babanızın tedavisine evde devam edebilirsiniz.”


Yol boyunca kurum müdürünün söylediklerini düşündüm.


Babamı almam düşündüğüm kadar kolay olmayacaktı. Önümde uzun bir yol görünüyordu. Meşakkatli ama güzel bir yol.


“Sana güzel bir ev alalım.” Dedi Ayaz, direksiyon başında araba kullanıyordu. “Sonra dilekçe verelim babanı yanına alalım.”


“Ev mi?” Dedim.


“Evet.” Dedi. “Sen içeride babanla vedalaşırken ben birini bu iş için görevlendirdim bile. Uygun bir ev bulduğunda gidip bakacağız.”


“Ayaz saçmalama, ben böyle bir şeyi kabul edemem.”


“Neden? Sen benim sevgilim değil misin?” Dedi. “Aramızda böyle şeylerin lafı olmaz.” Diye de ekledi.


Ortamda kısa süreliğine bir sessizlik oluştu.


“Ben hayatım boyunca babam için hiçbir şey yapamadım.” Dedim. “Onun için mücadele etmedim, İlk kez bir şey yapacağım. Onun için başaracağım.”


Uluslararası Sanat üniversitesinin yetenek sınavında birinci olursam sadece o üniveristede okuma hakkı kazanmayacaktım, beş milyon liralık büyük ödülün de sahibi olacaktım.


“Başaracağım.” Dedim kafamı çevirip Ayaz’a bakarak. “Babam için o sınavda birinci olacağım.”


Buket uykulu bir şekilde kapıyı açtığında Ayaz arabayı hareket ettirip oradan uzaklaştı.


“Gece ne oluyor, ne işin var sabah sabah dışarıda senin?”


“Anlatacağım.” Diyerek eve girdim.


Bütün haftasonunu Buket’in evinde geçirdim. Bu süre zarfında Ayaz’la sadece telefonda görüştük.


Sabah okula gitmeden önce erkenden eve gidip okul kıyafetlerimi almam gerekti.


Buket hâlâ uyuyorken evden çıktım.


Evin yakınlarda duran minibüsten inip eve doğru yürüdüm. Evin önüne geldiğimde şaşkınlık içindeydim. Ev değişmişti.


Duvarları açık gri renginde ve pürüzsüzdü. Pencere ve kapı yenilenmiş duvar diplerine rengarenk çiçek saksıları konulmuştu. Adeta bir rüya evini andırıyordu.


Bir an evi başka bir evle karıştırmış olabilir miyim diye düşünüp etrafıma baktım. Ayaz’ın arabasını biraz ileride park halinde gördüm.


“Ayaz.” Diyerek eve doğru yürüdüm. Anahtarla beyaz çelik kapıyı açmayı denedim fakat açamadım. Kapı değiştiyse kilidi neden aynı kalsın ki.


Kapıyı tokmakla tıklayıp bekledim.


Kapıyı uzun boylu, kahverengi gözlü iyi görünümlü genç bir çocuk açtı.


Ona bakarken Ayaz beni gördü ve elindeki dekoru şöminenin üzerine bırakıp kapıya geldi.


“Bu kadar erken geleceğini bilmiyordum.” Dedi.


İçeride üç kadın temizlik yapmakla meşguldü.


“Ayaz ne oluyor burada?”


“Hoş geldin yenge.” Dedi kapıyı açan çocuk. “Emre ben.” Selamlaşmak üzere elini uzattı.


“Hoş buldum, Gece bende.” Dedim ve elini sıktım.


“Ayaz ne oluyor?”


“Hanımlar ellerinize sağlık, artık gidebilirsiniz.” Dedi Emre denen çocuk. Ardından bize döndü. “Benden başka bir isteğin var mı abi?” Diye sordu Ayaz’a.


“Yok kardeşim, teşekkür ederim.” Dedi Ayaz.


“Hayırlı olsun yenge, güle güle otur.” Dedi ve kadınlarla beraber gitti.


“Gel.” Diyerek elimden tutup eve soktu Ayaz.


Yenilenmiş evin iç duvarları bej rengindeydi. Perdeler boydan boyaydı. Küçük bir oturma alanı oluşturulmuştu. Çift kişilik yatak ve gardrop ahşaptandı. Yatağın üstünden yanlarına dökülen tül beyaz renkteydi. Şömine ise eve farklı bir hava katmıştı.


“Ayaz sen ne yaptın?” Dedim ona doğru dönerek.


“Madem sana ev almama bu kadar karşısın en azından bu kadarını yapmalıydım.” Dedi.


Ev büyüleyici gibiydi.


Evin mutfak, banyo ve tuvaleti de yenilenmişti. Elektrik sorununu da çözmüşlerdi.


“Bütün bunları bu kadar kısa sürede yapmış olmana inanamıyorum hâlâ.” Dedim, “İki gündür neden bu kadar meşgul olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.” Diye de ekledim. “Ev çok güzel olmuş Ayaz.”


Elimi tutup yanağıma dokundu.


“Sen çok daha güzellerine layıksın.” Dedi.


“Ama-“ dediğim sırada baş parmağını duyduklarım üzerine bastırdı.


“İzin ver en azından senin için bu kadarını yapayım.” Dedi. “Bir şey söyleme ve sadece sınavına hazırlan.”


Kollarımı kaldırıp kibarca boynuna sarıldım.


“İyi ki varsın Ayaz, iyi ki hayatımdasın.” Ellerini belime doladı ve bana sımsıkı sarıldı. Nefesi saçlarımın arasındaydı.


Okul kıyafetlerimi giydikten sonra Ayaz beni okula bıraktı.


Son dersin teneffüsünde elime eldiven takıp okul bahçesinin çöplerini topluyordum.


Basketbol sahasına girdiğim sırada Rana yanında üç kız arkadaşıyla geldi. Onu görmezden gelerek çöpleri toplayıp poşetin içine atmaya devam ettim.


Rana yanıma geldi elinde tuttuğu çöpü yere attı. Etrafımıza toplanan kalabalığın alaycı bakışları üzerimdeydi.


Bir şey demeden attığı çöpleri yerden aldım ve poşetin içine attım.


“Burası yeterince kirli değil. Sana biraz iş çıkaralım.” Dedi Rana. “Hadi kızlar ona gününü gösterelim.” Diye de ekledi.


Kızlar bir anda içi renkli su dolu olan küçük boy balonları üzerime fırlatmaya başladılar. Üstüm bir anda battı.


Öfkeli bir şekilde Rana’ya baktım.


“Ben bu olayı çözene kadar Rana’yla hangi nedenle olursa olsun bir araya gelmeni istemiyorum. Aksi halde senin için yapabileceğim bir şey kalmaz.”


Şeyma hocanın söylediği aklıma gelince sakin kalmak için dişlerimi sıktım.


“Hadi.” Dedi Rana. “Topla şu pisliği yerden.”


Öfkeden deliye dönmüştüm ama hiçbir şey yapamazdım.


Yere çöktüm ve balonların parçalarını yerden toplamaya başladım.


Kafamda bir sıvı hissettiğim sırada kafamı kaldırıp baktım.


Rana ve yanındaki kız kafama yumurta kırmış yağ döküyordu.


“Baksanıza kızlar.” Dedi, diğerlerine gülerek. “Omlete benzememiş mi?”


Öfkeyle ayağa kalktım ve üzerine yürüdüm.


“Bana bak!”


Korkarak bir adım geri gitti Rana.


Onu parçalamak istesem de sinirlerime hakim olup kendimi durdurmayı başardım.


“Sana istediğini vermeyeceğim.” Dedim. “Ne yaparsan yap, istediğini alamayacaksın.” Tek niyetinin beni okuldan attırmak olduğunu biliyordum ve bunu başarmasına izin vermeyecektim. Sinirden titrerken onu ardımda bırakıp okula doğru yürüdüm. Meraklı bakışları aldırmadan eksi bire indim. Aşağıda kendimi temizleyip okulun pijama takımını giyecektim.


Giyinme odalarına yaklaştığımda sesler duymaya başladım.


Bir kızın çığlık seslerini.


Koşarak sesin geldiği yöne doğru koştum. Sesin geldiği kabinin kapısını açtığımda karşılaştığım manzara karşısında şok oldum.


Asel iki erkek öğrenci tarafından saldırıya uğruyordu. Şok olmuş bir şekilde olduğum yere çakıldım.


Onlar beni görünce Asel’i bırakıp koşarak yanımızdan uzaklaştılar.


Asel yerde çığlık çığlığa ağlıyordu.


“Korkuyorum.”


“Şhşt, sadece uyuyacağız, korkmana gerek yok.”


“Selim abi, bırak.”


“Dışarıya bak! Nasıl korkunç değil mi? İyi bak Gece; eğer karşı çıkarsan, kendini de babanı da orada bulursun.”


Çocukluğumda yaşananlar gözlerimin önünden geçip giderken Asel ayaklarıma kapandı.


“Özür dilerim.” Dedi korkup ağlayarak. “Sana iftira attım, bunun çok özür dilerim. Ne olur söyle onlara bıraksınlar peşimi.”


Söyledikleri karşısında birkez daha şok oldum.


Asel, ona bunu benim yaptırdığımı düşünüyordu.


“Ben yapmadım.” Dedim karşısında çökerek. “Yemin ederim benim bunlardan haberim yok.”


Korkulu gözlerle yüzüme baktı.


“Ne söylediler sana, benim yaptığımı mı?” Gözlerim doldu.


“Gidip Şeyma hocaya gerçekleri anlat, dediler.”


Kafamı olumsuz anlamda iki yana hareket ettirirken Asel ayağa kalktı ve koşarak yanımdan uzaklaştı.


“Ben yapmadım.” Diye fısıldadım göz yaşlarım akarken. “Yemin ederim ben yapmadım.”


Hızla ayağa kalkıp merdivenlere doğru koşarken Savaş’la karşılaştım.


“Gece.” Dedi. “Bu halin ne böyle?”


“Asel.” Dedim. “İki çocuk Asel’e saldırıyordu.”


“Ne?”


Ona gördüklerimi anlattım.


“Şeyma hocaya gitmeliyim.” Dedim, gitmek üzere adım atınca kolumdan tutup durdurdu.


“Saçmalama bunu şimdi yapamazsın.” Dedi.


“Neden?” Dedim, sinirden tir tir titriyordum.


“Asel senin yaptırdığını düşünüyor demedin mi?” Dedi ve devam etti. “Şeyma hocaya da aynı şeyi söyleyecek. Suçlu yine sen olacaksın. Seni bu sefer okuldan atarlar Gece.”


Söylediklerini biraz düşündüm, haklıydı ama-


“Aması yok.” Dedi Savaş. “Bu işin arkasındakileri öğrenene kadar kimseye bir şey söyleyemezsin.” Diye de ekledi. “Senin şüphelendiğin biri var mı?”


“Rana, onu seviyor musun, diye sorduğunda ona dedin?”


“Seviyorum dedim, Onun kılına zarar gelse dünyayı yakarım.”


Ayaz’ın söylediklerini düşünürken aklıma gelen tek şey Asel’e gerçekleri itiraf ettirmek için bunu Ayaz’ın yapmış olmasıydı.


Hayal kırıklığı içinde “Ayaz.” Dedim, o sırada telefonum çaldı. Arayan Ayaz’dı.


“Ayaz’a da bir şey söyleme.” Dedi Savaş. “O yapsa bile inkar edecektir. Kimse böyle bir şey yaptığını kabul etmez. Asel’e saldıran çocukları bulup kimim yaptırdığını onlardan öğreneceğiz.”


Aramayı ret ettim. Kollarım güçsüzce iki yana düştü ve ağlamaya başladım.


“Şşht.” Diyerek bana sarıldı Savaş. “Ağlama.”


Savaş beni arabayla eve bırakacaktı fakat beni kendi evine götürdü. Ona bunun nedenini sorduğumda ise Ayaz’la karşılaşıp yanlış bir şey söylememi engellemek için olduğunu söyledi.


Savaş’ın evi ıssız ve sessiz bir konumdaydı. Evin duvarları ise camdandı.


“Önce bir duş alıp kendine gel.” Dedi Savaş.”Biraz toparlandıktan sonra seni evine bırakırım. Yarın da Asel’in olayını kimse zarar görmeden çözeriz.”


Yazarın anlatımıyla;


Gece duşa girdikten sonra telefonu bir kez daha çaldı. Savaş pencere önündeydi ve Gece’nin telefonunu elinde tutuyordu.


Beklediği arama sonunda gelmişti.


Çok beklemeden telefonu açıp kulağına götürdü.


“Neredesin Gece, neden telefonlarımı açmıyorsun?” Sesinde endişe vardı. “Okuldan erken çıkmışsın, eve de gitmemişsin, neredesin sen?”


Hattın diğer ucundaki Savaş, sesini incelterek, alaycı bir tavırla Ayaz’a cevap verdi.


“Aşkım, sakin olur musun lütfen, beni korkutuyorsun.”


Savaş’ın sesini tanıdı.


“Aşkını sikiyim senin.” Diye karşılık verdi Ayaz. “Gece’nin telefonunun ne işi var sende!”


“Ooh, yanlışlıkla başkasının telefonunu mu almışım, kusura bakma kardeşim, hiç farkında değildim.” Dedi ve iğneleyici bir tavırla ekledi.”Sevgilini merak etme, o iyi, yanımda.” Ayaz, telefonu avucunun içinde parçalarcasına sıktığında Savaş konuşmasına devam ediyordu. “O gün spor salonunda söylediğim şeyi hatırlıyor musun Ayaz? Sana, istersem kadınını elinden alabileceğimi söylemiştim. Babamın anneni aldığı gibi...” Ayaz öfkeden çıldırmış gibi... boynundaki damarlar belirdi, çenesi seğirdi ve soluduğu havanın ciğerlerine dolup taştığını hissetti. “Bugün onu evime kadar getirmeyi başardım, şimdi sıra yatağıma-“


“Seni o yatakta sikicem orospu çocuğu!” diyerek telefonu kapattı Ayaz. Öfkeden çıldırmış bir halde gaza basıp direksiyonu çevirerek virajı aldı...


Bölüm sonu...


Loading...
0%