Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm

@cernates

“Lizge sen beni dinlemiyor musun?!” Diyen Can’a döndü bakışlarım. Dün Tanju Hoca Doruk ile beni odasına çağırıp azarladı. Onun odasından çıkıncada direkt hastaneden kaçtım.

 

Yaralandığım için okulun verdiği izin bitti. Okula geldim,bir saattir Can tüm üniversitedekilerin dedikodusunu yapıyordu.

 

“Can bana ne Özge’den,bana ne onun yaptıklarından!” Ayıplar gibi baktı bana. “Sen bir daha benden dedikodu istersin!” El işareti yapıp,”hıh anlatırım!” Deyip önüne döndü.

 

Can’ın her zaman ki haliydi o yüzden çok takmadan derslerde aldığım notlara döndüm. On dakika sonra kolumu dürtüp,”Lan Bora geliyor! Kalk kaçalım kalk!” Can’a ters ters baktım. “Biz niye kaçıyoruz acaba!?” Aydınlanmış gibi kolumu bırakıp,”Doğru lan. O bizi aldattı biz aldatmadık.” Deyip sıraya yayıla yayıla oturdu.

O sırada Bora yanımıza geldi. “Lizge,biraz konuşabilir miyiz?” Yoo. “Ne konuşacağız,beni nasıl aldattığını mı?” Diye sinirle soludum. “Çok özür dilerim. Kafam karışıktı.” Göz devirdim. “Lütfen affet beni.” Klişe yalanlar. “Bora ben seninle tekrar birlikte olmak istemiyorum. Kiminle ne yapıyorsan yap artık umrumda değilsin!” Diyerek yanından gittim.

 

“Lan beni niye orda bırakıp gidiyon!” Yanıma gelen Can’a döndüm. “Pekte orda bırakmışım gibi değilsin Can.” Dudağını büzüp,”Kırıcısın.” Dedi. O sırada arkamızdan Bora bağırdı.”Lizge, sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun!” Sinirle yanıma geldi. “Ne benim sevgimi hak ediyorsun ne de bir başkasının sevgisini hak ediyorsun!” Görende ben aldattım sanacak.

“Biliyor musun? Şuan babana çok fazla hak verdim. Adam daha sen doğduğunda ne bok olacağını anlamışta terk etmiş sizi!” Hayır Lizge ağlamıyorsun,gereksiz kişiler için ağlamıyoruz. “Annen ise o daha sana hamileyken seni hiç sevmemiş,istememiş. Kaç kere düşürmeye çalışmış seni!” Sinirle kolumu tutup, sıktı. Can araya girip Bora’nın kolunu itekledi,”Yavaş gel!” Diye o da bağırdı. “Lizge asıl sen benim umrumda değilsin! Sen kimsenin umrunda değilsin! Şurda bir yerde düşüp kalsan kimse aramaz bile! O kadar yalnızsın.” Son sözünü söyleyip gitti.

 

Can karşıma geçip gözümden akan bir yaşı sildi. “Takma sen şunu ya. Ayrıca ben varım yanında ben! Senin başka kimseye ihtiyacın yok.” Diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Can’a sarılıp,”İyi ki varsın.” Dedim. O da bana sarılıp,”Asıl sen iyi ki varsın.” Dedi.

🩺

 

Sabahki olaydan sonra dersler bitmiş,hastaneye gelmiştim. Asistan odasına doğru ilerliyordum ki Ferman Hoca gelip,”Lizge bu vakada sende bizimlesin.” Diyerek yanıma geldi. Yanına baktığımda Doruk ve Demir’de vardı. “Tabii Hocam.” Diyerek yanlarına ilerledim.

 

“Hastamız 51 yaşında Ayşe Ateş;

3 gündür olan üşüme titreme ile yükselen ateş, baş ağrısı, yaygın kas ağrısı, bulantı, çarpıntı şikayetleri ile bize başvurdu.

Semptomatik tedaviye rağmen şikayetlerinin arttığını belirtti. Ateş yüksekliğinin daha çok

geceleri olduğunu ve 38 dereceyi aştığını söyledi. Gece terlemesi ve kilo kaybı yok.” Diye Ferman Hoca hastayı kısaca özetledi.

Hastanın yanına girip, birkaç soru sorduk. Vücudunda döküntü,kızarıklık ve benzeri şeyler var mı diye kontrol ettik. “Geçmiş olsun Ayşe Hanım biz tekrar geleceğiz.” Dedi Ferman Hoca ve dışarıya çıktık.

 

Ferman Hoca,”Evet sizce nedir hastalığı?” Diyerek üçümüze sordu. Doruk,”Hocam bence kolesistit olabilir.” Dedi. Demir’de ardından,”Aynen Hocam olabilir.” Diyerek Doruk’un dediğini destekledi. “Ferman Hoca’m Malignite’de olabilir.” Diyerek araya girdim.

 

“Batın MR ve MRCP çektirin Kolesistit’se anlarız. Malignite için boyun USG ve toraks BT çektirin.” Dedi. Doruk ve Demir aynı anda “Tamam Hocam.” Dediler ve Ferman Hoca gitti.

“Testler için benim gelmeme gerek var mı?” Diye ikisine sordum. “Aman aman gelme sen. Test yaparken bile başımıza bir bela ya da dedikodu açarsın. Uzak kalman daha iyi.” Dedi Doruk. Demir’de “Aynen Lizge sen bizi asistan odasında beklersin.” Dedi. İster istemez şuan Bora’nın dedikleri zihnimde canlandı.

 

‘Adam daha sen doğduğunda ne bok olacağını anlamışta terk etmiş sizi!’

 

‘Annen ise o daha sana hamileyken seni hiç sevmemiş,istememiş. Kaç kere düşürmeye çalışmış seni!’

 

‘Sen kimsenin umrunda değilsin!’

 

‘Ne benim sevgimi hak ediyorsun ne de bir başkasının sevgisini hak ediyorsun!’

Herkesin başına bela açmaktan başka hiçbir şeye yaramıyordum. Gözümün dolmaması için büyük bir çaba verip, Demir ve Doruk’a,”Haklısınız siz gidin. Ben sizi asistan odasında beklerim.” Deyip yanlarından ayrıldım.

 

Asistan odasına girdiğimde içeride tek Ali vardı. Bende koltuğa geçip oturdum. Ali bana dönüp,”Lizge kadınlara nasıl ince davranılır?” Diyerek soru sordu. Ardından,”Ayrıca nasıl ince davranılır. İnce davranmak nedir? Ben bilmem öyle şeyler!” Diyerek yanıma geldi. Benden bir cevap bekliyordu.

 

“Naif,sempatik ve nazik davranış demek Ali.” Diye cevap verdim. Ayağa kalktı, gülüp,”E ben zaten öyleyim!” Diyerek bana döndü. “Değil mi öyleyim?” Diye terkar sordu. Ona gülümseyip,”Evet Ali öylesin.” Dedim. Tebessüm ederek masaya geri döndü.

O sırada telefonuma bildirim geldi. Alıp baktığımda Can mesaj atmıştı.

 

CanKuşum: Lizgee!!

 

:Efendim Can!

 

CanKuşum: Yarın okulu mu assak yaa hiç gidesim yok.

 

: hıhı gitmeyelim de Sevim Teyze de seni kafandan assın.

 

CanKuşum: pff hiç gidesim yok amaa

 

:Mecbur gideceğiz Can!

 

Yazarak mesaj kısmından çıktım. Bugün Bora’nın dedikleri aklıma gelip duruyordu. Dediklerinin hepsi de doğruydu. Babam ben doğduğum an annemi ve beni terk etmiş. Annem ise ben sana bakamam deyip beni dışarıda rastgele bir sokağa bırakıp gitmiş. Bıraktığı sokakta Cangil oturuyormuş onlar beni bulup,bana bakmış. O zamandan beri de Can’la kardeş gibiyiz. Eskileri hatırlarken gözüm dolmuştu, yanağımdan bir-iki yaş düştü. Hemen Ali görmeden sildim.

Kapı açıldı içeriye Doruk ve Demir girdi. “Ooo kara şimşekte burdaymış yaa!” Diyerek onlarda Ali’nin yanına gidip oturdu. İç sesim,’bak onlarda gelmedi yanına! Üçüde masada oturuyorlar. Sen yine yalnız başına burda oturuyorsun.’

 

“Evet Doruk arkadaşım bende burdayım.” Dedi Ali ve hemen bana dönüp,”Lizge bak, Doruk’a da ince davrandım.” Dedi. Ali birden bana dönünce geri akan gözyaşlarımı hemen sildim. Gülmeye çalışarak,”Gördüm Ali gördüm. Sen zaten herkese ince davranıyorsun.” Dedim. Üçüde kaşlarını çatmış bana bakıyordu. “Ben bir lavaboya gidim.” Diyerek hemen odadan çıktım.

 

Lavaboya girdiğimde sabahtan beri zor tuttuğum gözyaşlarımı artık daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım. Yarım saatin sonunda kendimi biraz daha iyi hissedince elimi yüzümü yıkayıp dışarı çıktım. Asistan odasına girerken duyduklarımla elim kapı kolunda kaldı.

Nazlı,”Lizge’nin neyi var?” Diye sordu. “Bilmiyorum ama hiç iyi görünmüyor Nazlı. Burdayken ağlıyordu,biz görünce hemen kaçtı.” Diyerek cevap verdi Ali. Açelya araya girip, “Bugün hiç olay da çıkmadı hastanede.” Dedi. Ardından, “Onun gibi bir bela mıknatısının hâlâ olay çıkarmaması şaşırtıcı.” Diye bitirdi cümlesini. Doruk araya girip,”Konu sence Lizge’nin bela açmaması mı Açelya? Kız ağlıyordu diyoruz ya! Belli ki bir derdi var!” Diye çıkıştı. “Abi tamam sakin biraz relax olun.” Diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştırdı Demir.

 

Orada daha fazla durmayıp içeriye girdim. Nazlı hemen,”Lizge iyi misin canım?” Diye sordu. “Evet iyiyim! Neden iyi olmayayım kii.” Diyerek tekrar koltuğa oturdum. Doruk’ta kalkıp yanıma geldi ve oturdu. Ardından Ali’de geldi, oturdu.

Ali,”Lizge sen ağlıyordun. Gördüm hatta Doruk’ta gördü. Sen neden ağlıyordun.” Diye sordu. “Yanlış görmüşsünüz ağlamıyordum ben!” Diye çıkıştım ve hemen odadan geri çıktım. Bahçeye doğru ilerliyordum ki biri kolumdan tuttu. Kolumdan birden tutunca kolum ağrımıştı. Kolumun ağrısından inlemiştim.

 

Arkama döndüğümde gelen Doruk’tu. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. “Koluna ne oldu senin?” Diye sordu. “Hiç,hiçbir şey.” Diyerek kolumu çektim. Muhtemelen bugün Bora kolumu sıktığı için morarmıştı.

 

Kolumu tutup, t-shirtün kolunu yukarıya doğru sıyırdı ve morluğu gördü. Bir süre morluğu inceledikten sonra,”Ne oldu senin koluna? Kim yaptı?” Diye sordu.

Bora dersem hâlâ konuştuğumu sanacak yine yanlış anlaşılacam. “Sınıfın kapısına çarptım.” Diye aklıma ilk geleni söyledim. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu,”Kapıya çarptın yani?” Dedi. Kolumu ondan çekip,”Hıhı.” Dedim ve gitmek için yine arkamı döndüm.

 

Bu sefer elimden tutup beni başka yöne doğru götürdü. “Nereye gidiyoruz?” Diye sordum. “Koluna merhem sürmeye.” Birşeyler daha söyledi ama anlamadım.”Zaten niye bunca saat beklediysen!” Demişti en son.

 

İlaçların olduğu yere gelmiştik. Doruk eline bir merhem alıp yanıma geldi.”Uzat kolunu.” Dedi. “Ben sürerdim.” Deyip elinden merhemi alacaktım ki elini geri çekti.”Bunca saat sürmemişsin şimdi mi süreceksin. Uzat kolunu.” Dedi.

Kolumu uzattım ve merhemi dikkatlice sürmeye başladı. Sürdükten sonra asistan odasına doğru ilerliyorduk ki Doruk’un sesiyle ona döndüm.

 

“Sen kolun için mi ağlıyordun?” Keşke kolum için ağlasam. Ama bu durumdan kurtulmamın tek yolu buydu. “Hıhı kolum için ağladım.” Dedim. Ve asistan odasına girdik.

Loading...
0%