
Kısa bir süre ikimizin de acısının ağırlığı etrafa yayılmış olacak ki, öylece fincanlarımızdaki kahveyi yudumlayıp oturduk. Sibel hoca ise bizim kalp kırıklığımıza daha fazla diyecek bir şey bulamayıp sessizliğe bırakmıştı kendini. Sinem içtiği kahveye inat esnemeye başladı. Yorulduğu boynunu kütletirken ortaya çıkan halsizliğinden belli oluyordu. Sibel hoca, yorgunluğunu anlayıp "İstersen içerideki odaya geçip uzan Sinemciğim." dedi. Sinem reddedecek gibi oldu ama kapanmaya hazır olan gözleri bu teklife çoktan razıydı.
"Hocam, rahatsızlık vermeyim." dediğinde Sibel hocanın sitem dolu bakışlarına maruz kaldı.
"Ne rahatsızlığı? Duymamış olayım! İçeri geç, uyu bakalım. Hatta bu gece bende kalın." dediğinde büyüyen göz bebekleriyle bana yöneldi.
Kararsızlığıma aldanmadan "Bu saatte göndermem. Hem yarın çok güzel bir kahvaltı hazırlarım size!" demesiyle sanki küçük bir çocuğu memnun etmeye çalışır gibi olması içten içe keyiflendirmişti.
"Peki kalalım.Ama sabah pişi isterim ona göre! " Aldığı cevapla memnun olmuş gibiydi.
"Bir tek kuş sütü eksik olacak. Emin olabilirsin."
"O halde yarın sabah ziyafet çekeceğiz." dediğimde içeri giderken hızlıca cevap verdi. "Kesinlikle!.."
Sibel hoca, bizim için içerdeki odasını hazırlamaya koyuldu. Sinem iyice mayışmış, uyukluyordu. Sibel hoca, salona polar pijamasıyla girdiğinde gülümsememe engel olamadım. Pijamaların içinde çok sevimli gözüküyordu.
"Kızlar, odanız hazır!"dedikten sonra dedikten sonra bize yöneldi. Gülümsememe bakıp "Ne oldu?" diye sorarken onunda yüz kasları istemsizce gevşemişti.
"Hocam, çok tatlı gözüküyorsunuz!"
İltifatımın hoşuna gittiği belliydi. "Sağ ol kızım. O senin tatlılığın!" demesiyle tekrar gülümsedim.
Sinem çoktan odaya gidip uykuya dalmıştı. Bense onun ardına gidip üzerimi değiştirdikten sonra salona döndüm. Salonda, sınav kağıtlarıyla cebelleşen Sibel hocayı görmemle yanına iliştim. Çoğunu okumuştu fakat sanırım bazıları kalmıştı. Yanına oturduğumda, kağıtlardan başını kaldırıp bana baktı.
"Kolay gelsin hocam!"
Tebessüm ederken önündeki kağıtları toplamaya başladı. "Sağ ol canım. Yeni bitirdim şükür!" Dosyasını açıp topladığı kağıtları içine yerleştirirken göz ucuyla bana baktı.
"Sen çocukların kağıdını okudun mu?"
"Evet, okudum." dediğimde başını onaylarcasına salladı. "Aman, iyi yapmışsın. Benimki daha yeni bitebildi."
Daha harfleri öğrettiğim için fazla cebelleşeceğim bir durum yoktu. Bundan dolayı kolaylıkla bitmişti.
Sibel hocanınsa göründüğüne göre daha çok başı ağrıyacak gibi duruyordu. Kağıtları topladıktan sonra dosyasını sehpanın üzerine bırakırken yenilenen kahvelerimiz dikkatimi çekti.
"İçer misin? Tekrar doldurdum ama..."
Uzanıp sehpanın üstündeki kahveyi ellerimin arasına aldım. Kahveci biri olduğum için hiçbir zaman geri çevirmezdim.
"İçerim tabii. Ellerine sağlık hocam."
Sibel hoca, kahvesini içtikten sonra fincanı elinde tutmaya devam etti ve koltukta rahat bir pozisyon aldı.
"Afiyet olsun. Yalnız bu gidişle gece uzun gibi gözüküyor."
Yanımda oturan kadına onaylar bir bakış atarken bende koltuktaki rahatlığımı sağladım.
Sibel hoca elindeki fincanı sehpaya bıraktı ve ardından bana döndü.
"Cemre, bugün Sinem'in yanında konuyu açmak istemedim belki rahatsız olursun diye. Ama gittikçe meraklanıyorum." Ne söylemek istediğini anlamıştım. Muhtemelen Özgür'ü soracaktı.
''Buyurun hocam'' dememle elime dokundu ve mahcup bir tavırla gülümsedi.
" Cemreciğim, eğer anlatmak istemezsen saygı duyarım. Özelin nihayetinde."
Sibel hocaya zaten üstü kapalı bahsetmiştim. Hikâyemizi anlatabilir miydim bende bilmiyordum ama ona güveniyordum.Bu kısa sürede aramızda bir güven ortamı oluşmuştu. Sanırım içimi dökme sırası bendeydi.
Karşımdaki kadına içten tebessümümü iletirken "İstediğinizi sorun hocam. Size güveniyorum." dedim. Sibel hocanın bu sözümle birlikte gözleri merakla bakmaya başladı.
"Cemre, siz nasıl tanıştınız? "
Derin bir iç çekip kahveden bir yudum aldım. Sorusunu yanıtlamak için kendimi hazırladım.
"Ortak arkadaşlarımızın sayesinde tanışmıştık. Yıllar önce..."
Sibel hoca havalanan kaşlarıyla beni dinlemeye devam etti.
"Ben üniversitedeydim. Onun da Kara Harp Okulunda son yılıydı."
Karşımdaki kadın şaşkın bir tavıra büründü. "Asker olacaktı yani?"
Başımı evet anlamında salladım.
"Şu an komando olarak görev yapıyor." dediğimde karşımdaki kadın şaşkınlığını sürdürürken hafifçe tebessüm etti.
"Bir askerle öğretmen ha? Ne güzelmiş!"
Buruk bir ifadeyle gülümsedim. Daha başında güzel olduğuna kanaat getirmişti. Anılarımızı anlattığımda ne tepki verirdi acaba?
"Her şeyden, herkesten çok ona güvenirdim.Sığındığım tek limanımdı. Aşkımız; okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerdeki aşklar gibi gelirdi. Hatta benim için eşsizdi. Sevdamızın sonsuz olduğunu düşünürdüm. İkimiz için o kadar güzel hayallerim vardı ki. Hatta tek derdim mesleğimi elime aldığımda tayin durumları yüzünden ondan ayrı düşmemekti. Hoş, öğretmen olduğumda hikayemiz bitti."
Zihnim ansızın geçmişe ışınlandı.
4 YIL ÖNCE
Koşturarak yakalamaya çalıştığım minibüs, inadıma yaparmış gibi daha hızlı gidiyordu. Neredeyse durması için şoföre yalvaracakken telefonumun çalmasıyla yavaşça duraksamaya başladım. Etraf kalabalık olduğu için önümden insanlar omzuma çarparak geçiyorlardı. Zar zor yolun kenarına gidip çalan telefonumu arayan kişiye bakmadan açtım. Telefonda, sınıftan arkadaşım Esma'nın sesini duydum. Nefesimi düzenlenmeye çalışarak konuşmaya başladım.
"Alo?"
Nefes nefese konuştuğum için Esma'nın garipsediğini sesinden anlayabiliyordum.
"Cemre, neden nefes nefesesin? Neredesin sen? Mesajlarıma da bakmadın?"
Esma'nın ardı ardına sıraladığı sorularını, çalan korno sesleri yüzünden duymakta güçlük çekiyordum. Bir kulağımı kapattım ve gürültüyü az da olsa bastırmaya çalıştım.
"Esma, duyamıyorum seni. Yoldayım, minibüsü kaçırdım."
Esma'nın sesini yarım yamalak duysam da ne dediğini anlayabiliyordum.
"Ders başlamadan gelmen lazım. Hoca vizeleri açıklayacağını ve proje ödevi vereceğini duyurmuş."
İçimden küfür mırıldanarak sıkıntılı bir nefes aldım. Kol saatime baktığımda çoktan geç kaldığımı fark ettim ve zamanında yetişmem imkansızdı. Bugün sol tarafımdan kalkmış olmalıydım.Minibüsü kaçırdığım yetmiyormuş gibi dersi de kaçırmıştım.Üstüne üstlük bir de proje ödevi verilecekti.
"Şu an yetişebilmem mümkün değil. Metroya binsem bile minimum 30 dakikaya ordayım."
Esma, yetişebilmemin yollarını ararken "Derse 15 dakika var." demesiyle beni daha da germeyi başarmıştı. "Sağ ol canım benim. Gerçekten beni çok rahatlatıyorsun." dediğimde ufak sitemime karşılık vermedi.
"Umarım geç kalmanı sorun etmez."
Hocanın sert bir kişiliği vardı fakat biraz geç kalmama da laf etmez diye düşünürken "Umarım." demekle yetindim. Esma'yla konuştuktan sonra hızlıca metroya doğru yürüdüm daha doğrusu koştum diyebilirim. Allah'tan metro yakındaydı da hemen ulaşabilmiştim. Treni son dakika yakalayıp bindiğimde derin bir nefes verdim. Güne kötü başlamıştım ama umarım iyi bitirebilirdim.
Kampüse geldiğimde hızlı adımlarla fakültenin içine girdim. İkide bir saate bakıp kaç dakika geç kaldığımı kontrol ediyordum. Ders çoktan başlamıştı. Sınıfın önüne geldiğimde kapıyı açmak için hazırlandım. Genelde geç kalan bir öğrenci değildim ama bugün her şey üst üste gelmişti. Kapıyı yavaşça tıklattım ve içeri girmek için araladım. Gıcırdayan kapıyı açmamla bütün gözler beni buldu. Karşımdaki orta yaşlı adam,gözlerini üzerime dikmesiyle " Hocam kusura bakmayın, geç kaldım." dedim. Şaşırtıcı bir şekilde bunu sorun etmeyip kafa hareketiyle yerime geçmemi belirtti. Adımlarımı amfiye yönelttiğimde gözlerim etrafı tararken, bana yer tutan Esma'yı gördüm. Fazla ses çıkarmadan yanına oturdum. "Benimki açıklandı mı?" diye sorarken yanımda oturan kıza baktım. Kafasını hayır anlamında salladı. "Ben geçmişim." dediğinde gülümsedim.
Vizeler açıklanmıştı ve proje ödevleri verilmişti. Şans yavaş yavaş yüzüme gülüyor gibiydi çünkü gayet iyi bir puan almıştım ve zor bir ödev verilmemişti. Teslim tarihine de bayağı vardı. Stresten kasılan bedenim yavaşça gevşerken rahatlamaya başlıyordum. Sınıftakilerle ders arasında kantine gideceğimiz sıra gelen mail üzerine bir sonraki dersin iptal olduğunu öğrendik. Başka dersimizde olmadığı için eve gitme şansımı düşünürken telefonuma gelen bildirim sesiyle gözlerimi ekranıma iliştirdim. Arkadaşım Banu'dan mesaj gelmişti.
"Bugün buluşuyoruz değil mi?"
Banu'yla buluşma planımız tamamen aklımdan çıkmıştı. Gün o kadar karmaşık geçmişti ki unutmuştum. Son konuşmamızın üzerinden planladığımız yeri hatırlayıp hızlıca mesaj yazdım.
"Buluşuyoruz canım.Konuştuğumuz gibi, Kuğulu'da görüşürüz. "
Banu liseden beri arkadaşımdı. Sık sık görüşemesek de fırsat buldukça arada bir buluşurduk .
"Tamam canım. Ben birazdan orada olurum."
Dersin iptal olması bir nevi iyi olmuştu. En azından uzun zamandır görmediğim arkadaşımla buluşacaktım. Benden cevap bekleyen arkadaşımı bekletmeden klavyeyi tuşladım.
"Tamamdır.Bende okuldan oraya geçiyorum."
Telefonu kapatıp arkadaşlarla vedalaştıktan sonra kampüsten çıktım. Okuldan çıkar çıkmaz caddenin karşısındaki otobüs durağına ilerledim. Ulus, her zamanki gibi kalabalık olduğu için yürümekte zorlansamda durağa ulaşabilmiştim. Kavimler göçü gibi otobüse doluşmuştuk. Şu an ne halde olduğumu bile düşünemeyecek kadar sıkışık bir halde otobüsün içinde gidiyordum. Neyse ki çok geçmeden Tunalı'ya gelebilmiştim. Kuğulu Park'ın içine girdiğimde yavaşça yürüyerek Banu'yu beklemeye başladım. İlkbaharda olduğumuz için hava ısınmaya başlamıştı. Etrafta cıvıl cıvıl kuş sesleri, çocukların koşuşturması, tepe de güneş...
Bahar ayını hep sevmişimdir. Bana umudu vadeder. Hayali, umudu, aşkı... Bu kavramları çağrıştırır zihnimde. Bunları düşünürken bir banka otururdum. Sıcak havayı solumamla,sabahki koşuşturmamın üzerine şu an bulunduğum ortam ruhumu rahatlatmıştı.
Karşıdan bana el sallayan Banu'yu görmemle banktan kalktım. Aynı şekilde karşılık vererek el salladım. Banu, kızıl saçlarını savurarak hızlıca yanıma geldi. Birbirimize sıkı sıkı sarıldık. En son ne zaman görüştüğümüzü bile anımsayamayacak derecede uzun zaman geçmişti. Sanırım okul başlamadan önceydi. Bu demek oluyor ki aylardır görüşmüyorduk.
"Özlemişim seni güzellik!" diyen Banu, yavaşça benden ayrıldı. "Bende özlemişim vallahi. Oldu bayağı!" dedim. Banu'nun buraya gelmek için hızlı davrandığı belliydi. Halâ konuşurken nefes nefese kalıyordu. "Beni görmek için heyecan yaptın herhalde." diyerek göz kırptım. Gözlerini esprili bir tavırla devirdi. "Hasretinden prangalar eksilttim. Seninle buluşmak için nerelerden geliyorum kızım!"
Banu, üniversite için İstanbul'a gitmişti. Bundan dolayı ailesinden, arkadaşlarından uzaktaydı ve belli etmese de zorlanıyordu. Benimse şans yüzüme gülmüştü. Yaşadığım şehre çıkmıştı okulum. Ankara'da okumanın da ayrı bir güzelliği vardı. "Ee ne duruyoruz? Oturalım şuraya bir yere. Buraya geleceğim diye yoruldum." diyen Banu'nun sabırsız hali şaşılmadık bir durumdu.
"Abart istersen Banucuğum. Alt tarafı Keçiören'den geldin! Sanki kıta değiştirdin." derken Banu tekrar göz devirdi. "Vallahi öyle de denebilir. İki aktarma yapıp geldim."
"Ben mi dedim dağın başında otur diye. Keçiören'in neredeyse dışında oturuyorsun. Bana sızlanmaya hakkın yok!" dedikten sonra alayla güldüm. Banu bu alaycı tavrıma alışkın olduğu için bir şey diyemedi. Birbirimizi hep bu şekilde zorbalardık ve bundan zevk alırdık.
Banka doğru yönelirken Banu'nun telefonu çalmaya başladı. "Kim ?" diye sorduğumda kendinden emin bir şekilde "Sinan'dır." dedi. Sinan, Banu'nun flörtken sevgili mertebesine ulaşmış birisiydi. Öyleydi çünkü hayatına kolay kolay kimseyi almazdı. Ama Sinan'a karşı duyguları gün geçtikçe artıyordu. Banu, çalan telefonunu açtığında flörtöz bir şekilde konuşmaya başladı. Söylediği gibi arayan Sinan olmalıydı. Daha demin bana çemkiren kız, şimdi bir İstanbul hanımefendisi gibi konuşmaya başlamıştı. Hâtta ara sıra cilve bile yapıyordu. Cidden telefonda cilve mi yapıyordu o? Genelde ilişkilerden uzak dursa da flört konusunda gayet başarılıydı. "Tamam hayatım, biz de geçiyoruz şimdi oraya!" demesiyle merakla kaşlarım çatıldı. Sevgilisine, pardon "kocasına" sevgi sözcükleri sıraladıktan sonra telefonu kapattı. Ciddi ciddi sevgilisine "kocacığım" diye hitap ediyordu. Sorgulayınca da "Evleneceğim o çocukla göreceksin!" diyordu. Arkadaşımdaki değişim göz yaşartıcıydı. "Banu ne oluyor? " dememle gülümsemekten gerilmiş kasları gevşedi. Aylak aylak sırıtmaya devam ederken "Kızılay'a gidiyoruz!" dedi.
"O nerden çıktı şimdi? Hem burada takılacaktık biz?"
Banu 32 dişini gösterircesine gülmeye devam ederken telefonunu çantasına iliştirdi. "Sinan, yani kocam aynı zamanda senin enişten, Kızılay'daymış. Malum uzak mesafede olduğumuz için görüşemiyoruz. O da yıllık izine çıktı. Hazır ,ikimizde yakınken buluşalım dedi. Bende kıramadım." demesiyle gözlerime melül melül baktı. "Gideriz değil mi?"
Gözlerimi sitemle devirip "Beni anında ekmeyi nasıl başardın?" dediğimde hemen kendini savunmaya geçti.
"Aa ayıp ediyorsun! Ayrıca gideceğim demiyorum gidelim diyorum. Seni ektiğim falan yok!"
Banu'nun bana söz verip bir başkasıyla buluşma planları yapması hoş değildi. Üstelik uzun zamandır görmüyorduk birbirimizi. Gerçi sunduğu sebepler mantıklı gelmişti. Hem beni burada bırakıp gidecek değildi beraber gidecektik ama ne yapacaktım ki yanlarında? Kararsız bakışlarımı karşımdaki kıza çevirdim.
"Ben ne yapacağım yanınızda Allah aşkına?" dediğimde sıkıntılı bir nefes aldı. " Eniştenle tanışmış olursun. Hem onun da yanında arkadaşı varmış." derken imalıca baktı. Kafamı iki yana sallayıp "Yani?" dediğimde göz kırpmasıyla sinirimi bozmayı başarmıştı.
"Ne kızıyorsun canım? Sadece arkadaşı gelecekmiş dedim. Sanki sana ayarlayalım dedim?" demesiyle uyarıcı nitelikteki bakışımı atmam bir oldu.Hayatıma kimseyi alacak bir kafada değildim.
Karşımdaki Banu, yanaklarımı sıktığında başımı geriye atıp kaşlarımı çattım.
"Cemre, bakarsın sana da bir manita buluruz. Hem belki görünce beğenirsin."
Uzun süredir yalnızdım ve buna en son yaşadığım ilişki de katkı sağlıyordu. Toksik bir ilişkiden çıktığım için bir süre kimseyle konuşmamaya, ilişki yapmamaya ant içmiş gibiydim. Kabul ediyorum, içten içe yeni biriyle tanışmak istiyordum ama bu devirde takılmalık, günübirlik ilişki isteyen onca insan vardı ki ,bu istekten soğumama neden oluyordu. Aslında gerçek bir hisle sevmek, sevilmek istiyordum.Biraz klişe olabilir ama hayatımın aşkını, ruh eşimi bulmak ve bu saçma sapan ilişkilerin olduğu günümüz aşklarından sıyrılmak istiyordum. Tabii o insan karşıma çıkarsa... O şansın bende olduğunu hiç sanmıyorum.
Banu, sessizliğimi bozup emrivaki tavrıyla koluma girdi. "Haydi gidelim!" demesiyle beni çekiştirmeye başladı. Arkadaşımı durdurmak istesem de içimden bir ses gitmem için yalvarıyordu sanki. Birden bire içime doğan bu his, beni şaşırtacak şekilde sarıp sarmalamıştı. Kafam karışık olsa da ayaklarım gitmek için daha da hızlanıyor gibi kontrolümden çıkmışlardı.
Tunalı'dan Kızılay'a doğru yürürken telefondan başını kaldıramayan arkadaşım, aşk sarhoşu olmuş gibiydi.
"Banu! Birazdan göreceksin sevgilini. Telefondan uzaklaş da önüne bak." dememle bana bakmadan "Tamam. Bir saniye..." dedi. Uyarılarıma rağmen halâ Sinan'la mesajlaşmaya devam ediyordu. Bir süre sonra nihayet bana dönmeyi başardı.
"Çok şükür aklınıza gelebildim Banu hanım."
Sitemle söylediğim söze aldırmadan tekrar koluma girdi '' Seviyorum ne yapayım?" dedikten sonra alayla tebessüm edip "Onu anladık." dedim. Yol boyu ilişkisini anlatıp durdu. Onun adına mutluydum ama bazen bokunu çıkarıyordu açıkçası. Kızılay'a doğru giderken; okullarımızdan, yeni kurduğumuz arkadaşlıklarımızdan, lise anılarımızdan konuştuk. En sonunda Kızılay Meydanı'na gelmeyi başarmıştık. Güven Park'ın önüne yaklaştığımızda, Banu heyecanla Sinan'ı aradı. Telefon çalarken açmadığı her bir saniye için Sinan'ı dövebilirdi. En sonunda çalan hat kapandı. Banu, sinirle telefon ekranına bakıyor, kendince homurdanıyordu. "Neden açmadı?" dediğinde bana çatık kaşlarla döndü. Omuz silkerek bilmediğimi belirttim. Banu'yla dalga geçip bugünün intikamını alabilirdim belki de. Biraz canını sıkayım da görsün gününü! Yanımda sinirlenmeye ve meraklanmaya başlayan arkadaşımın omzunu sıvazladım.
"Ah Banucuğum ah... İlk hayal kırıklığın değil. Üzülme, değmez canım benim." dediğimde öfkesinin daha da arttığını fark ettim. Sanıyorum ki şu an bunun sırası değildi. Çünkü ifadesi gittikçe ciddileşiyordu. Alaycı tavrımı bir kenara bırakıp " Banu, sakin ol!" dediğim sırada karşımdaki kız "Olamam" derken lafını bölen şey, arkamızdan yükselen sesti.
"Gülüm!"
Başımızı arkaya çevirdiğimizde bize doğru gelen uzun boylu ve esmer adam sanırım Sinan'dı. Anlattığı gibi tam bir asker edası taşıyordu. Karşısındaki kıza heyecanlı gözlerle bakarken aramızdaki mesafeyi kapattı. Banu, sevgilisini görmesiyle derin bir oh çekti. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken o çoktan yanımdan gitmiş, Sinan'a sarılmıştı.İçimde bastırdığım duygular su yüzüne çıkmış gibi onlara hayranlıkla bakıyordum. İkili sarılırken birden aklıma Sinan'ın arkadaşı geldi. Böyle şeylere meraklı değildim fakat arkadaşım yol boyunca o kadar dillendirmişti ki ister istemez aklıma sokmuştu. Gelmemiş miydi? Sinan'ın yanında kimse yoktu. Bunları düşünürken birden ne yaptığımı sorguladım. Gelsin gelmesin banane!
Karşımdaki ikili uzun bir sarılmanın ardından birbirlerinden ayrılmayı başardılar. "Seni çok özledim." diyen Banu'nun bu haline gülmemek imkansızdı. Aylardır görmediğin bana böyle sarılmadın diye geçirdim içimden. Yine de çok tatlılardı. Aşk, insanı değiştiriyordu demek ki! Sinan da bizimkinin özlem dolu kelimelerine aynı şekilde karşılık verdi. Çok geçmeden varlığımı hatırlayıp yanıma geldiler. Daha doğrusu ben yanlarına gittim. Banu, beni fark etmesiyle gözlerini silmeye başladı. Ağlamıştı. Daha ne kadar şaşıracaktım bilmiyordum. Banu bir erkek için ağlamıştı. Bu cümleyi kafamda tekrar edip durdum. Şaşkın bakışlarımı fark etmiş olacak ki bana gülümsedi. "Beni böyle görmeye alışık değil." diyerek karşısındaki Sinan'a açıklama yaptı. Haklıydı, gerçekten de alışık değildim. Ardından bizi tanıştırmak için yanıma sokuldu. "Sinan, bu arkadaşım Cemre." dediğinde tebessüm ettim. Tebessümüme karşılık Sinan'da baş selamı verdi. Banu, bana dönerek "Cemre, bu da sevgilim Sinan." diyerek kıkırdadı. Gören de adını ilk defa duyduğumu sanacaktı.
"Memnun oldum." dediğimde karşımdaki Sinan başını sallayıp "Bende memnun oldum. Banu, seni dilinden düşürmüyor. Tanımış kadar oldum." dedi. Bu beni fazlasıyla mutlu etmişti. Demekki Banu'nun bütün anılarını dinlemek zorunda kalan tek ben değildim. Eminim ki tanışmamızdan itibaren ne var ne yoksa Sinan'a dökmüştü. "Al benden de o kadar!" dediğimde kendimizi tutamayıp hep beraber gülüşmeye başladık.
İçimdeki merak duygusu anlam veremediğim bir şekilde giderek artıyordu. Banu, Sinan'a "Arkadaşın nerede?" diye sorarken bir yandan da bana göz kırptı. Sıkıntılı bir nefes alıp Banu'ya yan bir bakış atarken duyduğum cevap, nedensizce heyecanlandırmıştı. Sinan,
"Gelir birazdan ,telefon görüşmesi yapacaktı." dedikten sonra başını omzundan geriye çevirerek arkaya baktı ve ardından elini kaldırdı.
" Özgür, buradayız!"
Gözlerim hızlıca karşıya sabitlendi. Adının Özgür olduğunu duyduğum çocuk, Sinan'ın çağırmasıyla kulağındaki telefonu indirip adımlarını bize yönlendirdi. Siyah saçlı ve beyaz tenliydi. Boyu uzun, omuzları genişti. Kaslı gövdesi ve fit vücuduyla oldukça dikkat çekiciydi. Gövdesine yapışan siyah polo yaka tişörtü ve altındaki kargo pantolon ona fazlasıyla yakışmıştı. Saçları asker traşlıydı. Karizma kelimesinin tanımı gibiydi. Yakından yüzünü daha net görebilmiştim. Çekici ve erkeksi yüz hatları, yeni çıkmaya başlamış olan sakallarıyla gördüğüm en etkileyici erkek olabilirdi. Abartmıyorum, daha önce birçok yakışıklı erkek görmüş olsam da şu an gördüğüm çehre, hepsini tekte elerdi. Kalbimin ritimleri bir anda artmaya başladı. Sanki zaman durmuş gibiydi. Neden böyle hissediyordum anlam verememiştim. Bu duygularımı tarif edecek bir söz bulamıyordum. Karşımdaki adama kitlenmiş kalmışken dirseğiyle beni dürten Banu'nun sayesinde irkildim. Hafifçe yutkunup gözlerimi kaçırdım. Özgür, çoktan yanımıza gelmişti. Sinan, ilk önce Özgür'ü Banu'yla tanıştırdı. Ardından bana döndüğünde sanki dilim tutulmuş gibi ne diyeceğimi bilemedim. Bana baktığı sırada bedenim kasılmaya, midem ağrımaya başladı.
Sinan beni göstererek "Cemre, Banu'nun arkadaşı." dediğinde Özgür'ün dikkati anlık bir şekilde bana çevrildi. Gözlerime uzun uzun bakarken sanki saniyeler dakikalara, dakikalarsa saatlere dönmüştü.
Gözleri... Yeşil gözlerinde kaybolmamak imkansızdı. O kadar güzel bakıyordu ki insanın içine dalıp dalıp gidesi geliyordu. Haffiçe tebessüm etti ve elini uzattı.
"Memnun oldum."
Sesi, kalın ve keskindi. Sert mizacını, bana baktığında yumuşatmıştı sanki ya da birdenbire alevlenen kalbim böyle düşündürüyordu.
Uzattığım elimi yavaşça sıktı. Tenim, tenine değerken sanki görünmeyen bir ip bizi birbirimize bağlamıştı. Bakışlarımı ondan ayıramazken kendimi toparlamaya çalışıp "Bende memnun oldum." diyebildim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |