5. Bölüm

5. BÖLÜM

Ceren
cernyy

"​Acıyorsa halâ geçmiş, halâ geçmemiştir..."

 

Bazı günler, bazı insanlar, bir sebeple sahiden karşılaşır... Bazen bir tebessümde,bazen bir yazıda,bazen bir şiirde,bazen ortak bir düşüncede... Esasen hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Çünkü benzer ruhlar bir şekilde karşılaşırlar.

Kısa bir anda uzun uzun kalmak...İçime gömdüğüm aşkın toprağında çiçekler açıyor,aynı zamanda deli bir fırtına esip toprağı savurup dağıtıyordu. Gözlerimden akmak için sabırsızlanan yaşlar ,tek bir hareketimi bekliyordu.Şu an ne yeri ne de zamanıydı.Telefonumu tutan ellerim titrerken, göğsüm hızlanan nefesimle inip kalkıyordu.Rüya gibiydi... Eğer rüyaysa hiç uyanmaya niyetim yoktu. Sandalyeye ne ara oturduğumu bilmiyordum.Telefonumu yavaşça masaya bırakırken,gözlerim kucağımda duran çiçeklerden ayrılamamıştı.Yazdığı notu defalarca tekrardan okudum. Ve her defasında yazdığı son kelimeyi okurken kalbimin ritimleri bozuluyordu.Boğazımda koca bir yumru oluşmuştu. Bana hep​​​ " Mahperim" diye seslenirdi.

''Ay gibi peri kadar güzel'' demekti... Bu kelimenin ona beni hatırlattığını ve bana çok yakıştığını söylerdi.

Sevdiğim çiçekleri hatırlıyordu. 2 yıl önceki verdiği sözü unutmamıştı ve ben sadıklığı altında ezilmiştim. Tekrardan pişmanlık duygusu kalbimi ele geçirirken ,aynı zamanda ayaklar altında çiğniyordu.

Çaresizliği şu an daha da iyi anlıyordum.Onu geri kazanabilme ihtimali çok zor geliyordu, sanki bütün şanslar tükenmişti benim için. Belki de bu yaşanılan şeyler, tesadüf değildi. Evren bizi bir şekilde birbirimize hatırlatıyordu. Umuda sarılmak için çok mu geçti? Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyordum. Kırgınlığı büyüktü,hiç geçmediğinden emindim. Ama onun kadar ben de kırgındım hatta paramparçaydım.

Sorduğum sorulara kaçamak cevaplar vermişti. Belki o da ikilemdeydi,o da benim gibi kalbine söz geçiremiyordu ama bir taraftan gururu önüne geçiyordu.

Hem yaraydım,hem bıçak!Hem kurban,hem cellat...Ayrı şehirlerde,aynı duyguların esiri olmuştuk.

Gözlerim,bir buket sarı laleye dalmışken ,omzuma dokunan soğuk elle irkildim.Bakışlarımı,lalelerden ayırıp yanımdaki sandalyeye oturmuş,meraklı ve anlamaz gözlerle bana bakan Sinem'e çevirdim.

''Cemre!Ne oldu birden dalıp gittin?''

Kaç dakikadır bu haldeydim sorgulamaya başlamıştım.Sözcüklerimi toparlayıp bakışları üzerimde gezinen Sinem'e cevap verdim.

''Yok bir şey.Çiçeklere dalmışım sanırım.''

Sinem,son söylediğim cümleyle yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirdi.

''Özel birinden anlaşılan. Beklemiyordun galiba?'' dediğinde, bakışlarım birden öksürmeye başlayan Kerem hocaya gitti.Ona baktığımda, bozuntuya vermeyip öksürüğünü durdurması için, masada duran ince belli bardağındaki çayını yudumlamaya başladı.Sinem, kaşları çatık bir şekilde bakışlarını benden Kerem hocaya yöneltti.Gözleri kısa bir süre onda odaklanırken, Kerem hoca ''Özel birinden mi cidden?'' diye meraklı bir şekilde sorduğunda,Sinem sert bakışlar atıyordu.

''Bir arkadaşımdan...'' demekle yetinirken önümdeki masanın üstünde duran karton bardaktaki suyu alıp birkaç yudum içtim.

Erkan hoca ''Bu arkadaş ,öylesine bir arkadaş değil sanki?'' diyerek göz kırptı. Elimdeki karton bardaktan bir yudum daha aldıktan sonra yavaşça masaya bırakırken ufak bir tebessüm ettim. Evrim hoca esprili tavırıyla ''Öğretmenimizin özel hayatına müdahale etmeyelim lütfen.'' dediğinde kısa bir anlığına içim rahatladı. Neden bu kadar meraklılar diye düşündüm.Sonuçta daha dün tanışmıştık.Samimiyetlerine tek bir sözüm yoktu fakat sorguya çekildiğimi hissetmiştim ya da içimdeki karmaşık duygular buna sebep olmuştu.Düşüncelerimden sıyrılıp Evrim hocaya beni bu durumdan çekip aldığı için minnet bakışlarıyla birlikte yarım yamalak gülümsedim.

Erkan hoca,Evrim hocanın bu uyarısını dikkate almış olacak ki ''Tamam tamam biraz ileri gittik sanki. Bakma sen bize Cemre kızım.'' diyerek sıcak bir ifadeyle bana baktı.Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirip ''Sorun değil,merak etmeniz normal.'' diyerek hala geçmemiş olan boğazımdaki yumruyu dağıtmak için ,masanın üzerine bıraktığım karton bardakta ki suyu tekrar alıp içtim.Sinem,ters giden bir şeyler olduğunu anlamış gibi bir süre gözlerini bende gezdirdi.Bir şeyler sormak istiyor ama yeni tanıştığımız için cesaret edemiyordu belli ki.

Mahcup tebessümünü sürdürürken ,bir süre sonra gözlerini benden ayırdı. Derin bir iç çekip gözlerimi yumdum,kafamdaki düşüncelerle boğuşuyordum.İçimde verdiğim sesiz savaşlardan yorulmuştum.Hep yenik düşüp hiç galip gelememekten yorulmuştum.

Zil sesinin çalmasıyla, çiçeklere dalıp gitmişken birden irkildim.Her şeyi bir kenara bırakıp öğrencilerimle ilgilenmem gerekiyordu.Bunun aksi bencillik olurdu çünkü sorumluluğum büyüktü.Boşuna her şeyi,herkesi arkamda bırakıp buraya gelmemiştim.

Kendimi,kendime rağmen toparlayıp,etrafımdakilere bir şey belli etmeden hızlıca ayağa kalktım. Çiçekleri, arkamda duran küçük dolabımın içine dikkatlice yerleştirdim.Uzun zaman sonra ondan aldığım bu hediyeye gözüm gibi bakmalıydım.Belki aşkımıza sahip çıkamamıştım ama onun bıraktıklarına çok güzel sahip çıkıyordum. Hatırasına da,acısına da...

En azından bunu yapabiliyordum.Dönüp dolaşıp kendimi aynı bocalamanın içinde bulmaktan yorulmuştum. Küçük dolabımın kapağını kapatırken anlık bir şekilde duraksadım.Şu an bu dolabın içine sadece çiçekleri koymuyordum. Bütün hissettiğim o çaresizliği,özlemi ve ihtimalleri bu çiçekle beraber dolabın içine sıkıştırmıştım. Sıkıştırırken bile zarar gelmesin diye çabalamıştım , halbuki onlar bana en büyük zararı verirken...

Yanlızca bir dolabın kapağını kapatmıyordum. İçimdekilerin,hislerimin de, daha fazla beni yakmaması için önüne bir engel koyuyordum.

Derin bir nefes alıp, şişirdiğim yanaklarımdan dışarı verdim.Verdiğim her nefesi ,göğüs kafesimi saran bu hissin geçmesini umarak üflüyordum.Kendimi zorlayarak yüzüme bir gülümseme yerleştirdim, sanki hiçbir şey yaşamamış gibi birkaç dakika öncesine dönmeye çalıştım.Arkamı döndüğümde bazı hocalar çoktan odadan çıkmış olup,bazıları da çıkmak için ayaklanıyordu.Masanın üzerinde duran telefonumu hızlıca alıp odadan çıkarken birinin beni izlediğini hissettim. Bakışlarım, gözlerini bana dikmiş olan Kerem hocayı buldu.Gözlerini ayırmadan bana bakıyordu.Ciddi bir tavrı vardı. Ne kadar durumu anlamasam da ifademi bozmadan ona yöneldim.

''Kerem hocam bir sorun mu var?'' dediğimde ciddi ifadesi bir an gitmişti. Hızlı bir hareketle kafasını hayır anlamında salladı.

''Yok,hayır. Öylesine bakıyordum.'' dediğinde beklemediği bir an yaşadığı için yalana sığındığını hissetmişim.Bozuntuya vermeden konuştum.

''Anladım. O halde görşürüz hocam!''

Birden yüzündeki ifade ciddileşmişti.

''Lütfen bana hocam deme. İsmimle seslensen yeter!''

Neden bunu dediğini anlayamadım.Birçok kez böyle hitap etmeme rağmen neden şimdi rahatsız olmuştu?Anlamayan bakışlarımı fark ettiği için bir şey söylememe izin vermeden tekrar konuştu.

''Yani,aramızda pek yaş farkı olmadığı için söylemene gerek yok.'' derken ifadesine zoraki bir gülümseme yerleştirdi.Gözlerim bir anlığına düşünceli bir şekilde ondan ayrılıp etrafta gezindi. Aramızda gayet de yaş farkı vardı. Ben 24 yaşındaydım o ise 30'na kapı dayamıştı.Abi desem bile eğrelti kaçmazdı. Daha fazla bekletmeden hızlıca cevap verdim.

''Peki!Sen nasıl istersen.''

Baş selamı verip odadan ayrılmak için adımlarımı hızlandırdım.Kerem hocanın neden buna takıldığını anlayamamıştım.Fazla üzerinde durmak istemiyordum çünkü kafam yeterince doluydu.Başka bir karışıklığa yer yoktu.Bunları düşünürken kalbimin hala sıkıştığını hissettim.Henüz etkisinden çıkamamıştım.Belli etmemeye çalışsam da bir sorun olduğunu anlamışlardı ama sonuçta bu benim hayatımla ilgiliydi. Onları ilgilendirmezdi.

Bundan yıllar öncesinde, öğretmenliğimin ilk günlerinde bunları yaşayacak olmam aklımın ucundan bile geçmezdi.Tabii o zamanlar Özgür'den ayrılacaksın deselerdi de inanmazdım.Güler geçerdim.

''Kul kurar kader gülermiş..." bu söz hiç bu kadar anlamlı gelmemişti.

Merdivenleri ağır ağır çıkarken dalgın kafamla sınıfın önüne geldiğimi bile fark etmemiştim.İçeri de koşuşturan çocukların sesleriyle irkildim.Duruşum dikleştirip,kafamı dağıtıp içeri yavaş adımlarla girmeye başladım.Çocuklar beni görmeleriyle bir anlığına sessizleştiler.

Sesimi biraz yükseltip konuşmaya başladım.

''Kuzular!Herkes yerine bakayım.''

Çocuklar teker teker sıralarına oturmuşlardı.Bende öğretmenler masasına yönelip,sandalyemi yavaşça çekerken ''Öğrendiğiniz harf zor geldi mi bakalım?'' diyerek oturdum. Parmak kaldıran Emre konuşmak için heyecanlı gözüküyordu.''Söyle bakalım Emreciğim.''dediğimde hızlı hızlı konuşmaya başladı.

''Öğretmenim bunlar çok zor,yazmak istemiyorum.''

Daha başlangıçtayken hemen sıkılmış mıydı? Zorlanmaları çok doğaldı ama zamanla yazmaya alışacaklardı.Hem daha zor harfleri öğreneceklerdi. Çocukların gözünü korkutmamak için bunları söylemeyecektim.Umarım hepsi Emre gibi sıkılmamışlardır diye düşünürken Emre'ye bir cevap vermem gerektiğini hatırladım.

''Emreciğim daha başlangıçtayız. Zamanla kolay gelecek inan bana. İleride hem yazacak hem de okuyacaksınız."

Bunları söylerken gülümseyerek çocuklara baktım.

''O zaman çok eğlenceli ve zevkli gelecek.'' dediğimde çocukların meraklandıkları ve heyecanlandıkları yüzlerinden belli oluyordu. Emre ise yüzünü buruşturmuş bir şekilde omuz silkti.Bakışlarımı ona çevirip konuştum.

''Sen okulu sevmiyor musun yoksa Emre?'' diye sorduğumda, karşımdaki çocuğun yüz ifadesi tekrardan değişmişti.Ne diyeceğini düşünüyor gibiydi.

''Hem seviyorum,hem de sevmiyorum öğretmenim.''

Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.Öğrenciyken okuldan nefret ederken aynı zamanda severdim.

''Ne demek istiyorsun yani Emre? Seviyor musun sevmiyor musun?'' Emre'den kesin bir cevap almak istemiştim ve açıkçası ne cevap vereceğini de merak etmiştim.

''Öğretmenim,okula gelmek istemediğim için sevmiyorum ama burada arkadaşlarımla oyunlar oynaığımız için de seviyorum." dediğinde gülümsedim.

''Seni anlıyorum Emre ama zamanla okulada alışıp sevmeye başlayacaksın.Hem bende varım yoksa beni sevmiyor musun?''diyerek gözlerimi kısıp karşımdaki çocuğa baktım.

Çocukların beni sevip sevmediklerini merak ediyordum.Yeni tanışmıştık onlarla ama verdiğim ilk izlenimin nasıl olduğunu düşünmüyor değildim. Emre,başını hızlıca salladı ve ardından konuşmaya başladı.

''Hayır öğretmenim,ben sizi çok seviyorum.''dediğinde yüzümdeki tebessüm kendiliğinden artmıştı.

''Bende sizin hepinizi çok seviyorum.''

Çocuklar birden kıkırdamaya başlamışlardı ve utandıkları belli oluyordu.

Masadan yavaşça kalkarken tahtanın önüne gelip üzerinde yazan ''E' harfine bakmıştım.Tekrar çocuklara yöneldiğimde bazıları defterlerinde yazan harfe bakıyor,bazılarıysa birbiriyle konuşuyorlardı.Sesimi biraz yükseltip konuşmaya başladım.

''Kuzularım,susalım ve harfimizi defterimize yazmaya devam edelim.''

Çocuklar bu uyarımın ardından sessizleşip önlerindeki deftere yöneldiler.Yavaş yavaş yazmaya alışmıştı bile bazıları. Bu beni içten içe mutlu ediyordu. Sıraların arasında gezinirken ,telefon sesini duymamla birlikte adımlarımı öğretmenler masasının üzerinde duran telefonuma çevirdim. Arayan kişi arkadaşım Banu'ydu. Derste olduğum için aramasını meşgule atıp ,hızlıca sonra arayacağıma dair kısa bir mesaj attım. Telefonumu masanın üzerine geri koyduğum da çocuklar hala harfi yazmakla cebelleşiyorlardı.

''Öğretmenim,bitti.'' diyen Ece'ye yöneldi bakışlarım.

''Tamam kuzum,arkadaşların da bitirsin bakalım.'' dediğimde çocukların birçoğu bitirdiklerini söylemeye başladılar.

''Peki,o halde kontrol edelim'' dediğimde Mete kafasını sallamış ve ''Öğretmenim ben yazamadım ama..'' dedi.

Kaşlarım istemeden çatıldı sonra muzur bir tebessüm edip konuştum.

''Bitirdik ama değil mi Meteciğim?''

Mete,sorumun karşısında ağzında bir şeyler gevelemiş en sonunda kafasını hızlıca olumlu anlamda sallamıştı. Yüzümde sitemli bir tebessümle masadan yavaşça ayağa kalktım. Masamın önünde olan ilk sırada ki Ece'nin defterini kontrol etmeye başladım. Sessiz ve uslu olan bu tatlı kız defterindeki bütün harfi zorlanmadan yazmıştı. Masamın üzerinde ki kırmızı kalemi elime alıp Ece'nin defterini imzaladım.Ece utangaç bakışlarını benden kaçırıyordu.

''Aferin sana Ececiğim!'' diyerek tombik yanaklarını hafifçe sıktım. Ece'nin utangaçlığı sürerken birden kollarını belime uzatarak bana sarılmasıyla irkildim. İçim sımsıcak olmuştu. Bende tüm içtenlikle Ece'ye sarıldım. Sonra yavaşça kollarımdan ayrılıp önüne dönmesiyle adımlarım, bir sıra arkasında oturan Mete'nin sırasına kaydı. Mete ,çekingen bakışlarını belli ediyordu. Şımarık ama çok sevimli bir çocuktu. Mete'nin defterine baktığımda harfi yamuk yumuk yazmış ve yarı da bırakmıştı. Hafifçe iç çekerek ''Meteciğim aferin sana.Sıkılmana rağmen yazmışsın.'' dedim. Hiçbir öğrencime kızıp onları rencide etmeye hakkım yoktu ve bunu elimden geldiğince yapmayacaktım.Mete birden rahatlamış gibi gözüktü. Benim kızacağımı düşünmüştü sanırım.

''Öğretmenim kızmadınız mı?'' demişti hafif çekingen tavrıyla.Yüzümdeki ifadeyi bozmadan içten bir şekilde gülümsedim ve sınıfa dönüp hepsine seslenerek konuştum.Çocuklar dikkatlice beni dinlemeye başladılar.

''Kuzularım! Ben hiçbirinize kızmam, çünkü yolun çok başındayız ve hemen yazamayabilirsiniz." diyerek çocukların rahatlamasını sağlayarak tekrar Mete'ye döndüm.

''Meteciğim,sana kızmadım tabii ki. Ama yine de bir sonrakine daha çok çabalarsan sevinirim.''

Mete hemen kafasını sallayarak hızlıca konuştu.

''Tamam öğretmenim.''

Bu sevimli çocuğun başını okşayıp defterine imzamı attıktan sonra,diğer öğrencilerimin defterlerini kontrol etmeye ve imzalamaya başladım. Sıra Erdem'e gelmişti. Erdem'in defteri de arkadaşlarına göre gayet iyiydi. Yanına yaklaşıp sessiz çocuğa tebessüm ettim ve ardından defterine baktım.

''Erdem!Aferin sana.Çok iyi ilerlemişsin. Böyle devam edelim tamam mı?''

Tatlı bir ses tonuyla ricamı bulunduktan sonra imzamı atmaya başladım. Erdem ''Gerçekten mi öğretmenim ? Teşekkür ederim.'' dedi . Elimi Erdemin omzuna yavaşça koyup gülümsedim.

Günü yarılamıştık ve teneffüs zili çalmıştı. Masama yönelerek üzerindeki telefonumu alıp sınıftan çıkmaya başladım. Ekranımı açmamla, parmaklarım hızlı bir hareketle şifremi girdiğinde gözlerim ekranın üstünde duran bildirimlere gitti. Hemen bildirim çubuğunu kaydırdım. Ne kadar bastırmaya çalışsam da sabahki olayın etkisi içten içe sürüyordu. Ondan bir mesaj bekleyen midemde ki umutsuz kelebek uçmak için çırpınıyordu. Ama hiçbir mesaj gelmemişti .Onun yerine en son mesaj yazdığım Banu'dan bildirim gelmişti.

''Konuşalım mutlaka canım.'' yazdığı mesajıyla merakla bakıştım. Banu samimi bir arkadaşımdı ama beni öyle birden aramazdı.

Bir sorun olduğunu düşünmeye başladım. Meraklanmıştım.Kafamdaki soruları bir kenara bırak cevap yazdım.Okuldan sonra onu arayacaktım.Koridorda Banu'ya mesaj yazarken öğretmenler odasının önünde bulmuştum kendimi.

Başımı telefondan ayırıp öğretmenler odasına girdim.Benden önce hocalar çoktan gelmişlerdi.Sibel hoca heyecanlı heyecanlı bir şey anlatıyordu.İçeri girip selam verdiğimde beni görmesiyle bir an duraksadı.

''Aa Cemreciğim.Biz de seni bekliyorduk.''

Sibel Hoca'ya anlamsız bakışlar atmaya başlarken ne olup bittiğini anlamamıştım. Uzun ,siyah masaya yönelip sandalyeme oturdum.İfademi yumuşatıp sakin bir ses tonuyla konuştum.

''Ne oldu ki hocam?''

Sibel hoca bu merakımı anlamış gibi gözüküyordu.

''Cemreciğim, ben hobi olarak çizim yapıyorum. Bir derneğin etkinliğinde çizimlerim sergilenecek. Yakın bir arkadaşım bu derneğin başında olduğu için yardımcı oldu. Buradaki arkadaşlarımızı da çağırdım ama sen aramıza yeni katıldığın için seni özellikle davet etmek istedim. Hem daha da kaynaşmış oluruz. Bugün de eğer müsaitsen senin de aramıza katılmanı istiyorum .''

Karşımdaki hafif tombiş kadın hevesli gözlerle bana bakıyordu. Benden olumlu bir cevap beklediği aşikardı. Bu ince düşünceleri beni fazlasıyla mutlu etmişti. Üzerime düşen yalnızlık hissiyle biraz olsun başaçıkmama yardımcı olurdu. Sevinçli gözlerimi Sibel hocaya çevirdim.

''Tabii katılırım hocam. Ayrıca çizimlerinizi de merak ettim. Bu teklifiniz beni oldukça mutlu etti. Bende sizinle kaynaşmayı çok istiyorum.''

Sibel hoca aldığı cevaptan memnun olmuş gibiydi.Sıcak gülümsemesini sürdürürken esprili bir tavırla konuşmaya devam etti.

''O zaman seni bu akşam bekliyorum. Kendim çizimlerim diye söylemiyorum ama herkes bayılır. Öğretmen arkadaşlarım iyi bilirler.''

Masada oturan öğretmenlere dönüp göz kırptığı an Kerem hoca ufak bir kahkaha attı.

''Evet Cemre. Gerçekten muhteşem bir sanatçıdır hocamız.''

Bakışlarımı Kerem hocaya çevirip belli belirlisiz tebessüm ettim.

''Öyle diyorsanız öyledir hocam.''

Son söylediğim sözle Kerem hocanın ifadesi bir an bozuldu.'' Hocam'' kelimesini istemeden bastırarak söylemiştim. Aramıza mesafe koymakta kararlıydım çünkü Kerem hoca bu mesafeyi aşmak istiyor gibiydi. Ve bu beni az da olsa rahatsız etmeye başlamıştı. Nedense Kerem hoca da bir şeyler hissediyordum ve bu his kesinlikle olumlu değildi. Aslında zararsız biri gibi gözüküyordu ama yine de kimin ne olduğu belli olmuyordu.

Erkan hoca ''Kerem doğru söylüyor, hepimiz hayranıyız. '' demesiyle kaşlarım havalanmış şekilde Sibel hocaya baktım.

''Hocam, daha bir meraklandım. Çizimlerinizi görmek için sabırsızlanıyorum.'' dememle karşımda duran sempatik kadının yüzünde güller açmış gibi neşelenmişti.

''Göreceksin Cemreciğim. Umuyorum ki çok beğeneceksin.''

Bu neşeli,heyecanlı tavrı yüzümdeki kasları gevşetmiş, sıcak bir gülümseme kondurmuştu. Çok tatlı ve pozitif bir hanımefendiydi. Nedense bende bir anne sıcaklığı uyandırıyordu. Belki de yaşı benden büyük olduğu içindi ve Sibel hocaya hep saygılı olmam gerekiyor gibi hissediyordum.

''Eminim ki hepsine bayılacağım. Bugün şanslı günümdeyim sanırım hocam.''

''Hemde fazlasıyla...'' Sibel hoca bu kez bana göz kırpıp kıkırdadı. Bende sıcak ifademle karşılığını verdim. Hocalarla gülüşürken kapıdan içeri kahvelerle giren Sinem'i fark ettim.

Sinem ,elindeki iki kahveyi masaya bıraktıktan sonra yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Masada duran küçük kulptaki bardağı bana uzattı.

'' Bu kahve senin için.''

Birdenbire bana olan bu yakınlığını anlayamadım. Ancak kimseyle aram da bir sorun olmasını istemiyordum. Kibarca gülümseyip minnet bakışlarımı yönelttim.

''Teşekkür ederim. Zahmet etmişsin.''

''Ne zahmeti canım? Altı üstü bir kahve sadece. Hem yorgunluğunu alır.''

Sinem'in bu içten tavrı beni şaşırtıyordu.Daha sabah cümlemi ağzıma tıkmamış mıydı? Sanırım aldığım çiçekler, benden daha çok sevindirmişti onu. Uzanıp elindeki kahveyi aldım. Sıcak kahve, tenimi ısıtıyordu. Yavaşça yudumlamaya başlarken bir yandan da telefonumla ilgilenip gelen mesajlara bakıyordum.Aile grubuna mesaj yağıyordu. Ben yanlarındayken hiç bu kadar konuşmazlardı, şimdiyse nispet edermişçesine sürekli yazışıyorlardı. Gruba baktığımda kız kardeşim Selin'in arkadaşlarıyla gittiği geziden kalan fotoğraflarıyla karşılaştım. Herbirinde çok mutlu gözüküyordu. Birkaç şey yazmak için klavyeye tıkladım.

 

"Oh ne güzel!Biz burada derse girelim hanımefendi gezsin..."

Selin'e sitem dolu bir mesaj attım.Ona bu şekilde takılmayı severdim.Kız kardeşim yazdığım şeyi görmüş olacak ki uzun uzun bir şeyler yazdı.

"Öğretmen hanım,okuldayken telefonunuzla oynamayınız lütfen! Öğrencilerinizle ilgileniniz.Hem çok özendiyseniz siz de gezin ama İtalya yerine köy kasabasını... Hayaller,hayatlar işte hahaha."

Selin, İtalya'ya turistik gezi için gitmişti.Ve şuanki haklılığı beni bir an sorgulatmıştı. Yine de benim öğretmenlikten doğan duygularımı hiçbir yer değiştiremezdi.

Öğretmenliğimle de memleketimle de mutluydum.Memleket bahaneydi aslında öğrencilerim o boşluğu çok güzel dolduruyordu.

 

"Ha ha ha.Çok komik. Hem ben öğrencilerimi İtalya'ya değişmem. Köyde olmuş olsak bile..."

İtalya'ya gittiğimde bambaşka duygular hissedeceğimin farkındaydım ama burada olmanın da verdiği ayrı bir manevi değer vardı.

"Ablacığım, vallahi burada her şeyi unutuyorum.Rüya gibi...Dünya varmış be dediğim zamanlar oluyor.Neyse sana öğrencilerinle mutluluklar hocam;)"

Onun adına seviniyordum ama sanki orayı hiç görmemişim gibi,sadece kendisi gitmiş gibi davranması yaşı gereği ergence geliyordu.

 

"Ben senden önce oraya gittim şekerim,hatırlatırım.Gördü geçirdi bu gözler!"

Turistik bir gezi için rehber aracılığıyla kısa bir süreliğine İtalya'ya gitmiştim. Hâtta Fransa'ya da gitmeyi çok istemiştim ama olmamıştı.

O dönemler Özgür, bir gün oraya birlikte gideceğimizin sözünü vermişti. Gideceğimiz sıra ise görevi başlamıştı sonrada ayrılık...

"Unutmak mümkün mü hocam?Ağız tadıyla hava da attırmıyorsun insana."

Bu sitemli mesajına ufak bir kahkaha attım.Hava atacağı son kişiydim çünkü şuan yaptığı şeylerin fazlasını yaşamıştım.

 

"Havanı böyle söndürürler işte tatlım:)"

Selin üzgün ifadeli bir emoji atmıştı. Onu şimdiden özlüyordum.

Aile grubundan çıkıp sosyal medyaya girdim. Arkadaşlarımın attığı fotoğraflara baktım.Hepimizin hayatı o kadar farklılaşmıştı ki. Oysa kısa bir süre önce beraberdik. Şimdiyse bambaşka yerlerdeydik. Hayat bizi farklı yerlere sürüklemişti. Kimisi hala atanmak için sınava çalışıyor,kimisi prestijli bir şirkette çalışmaya başlamış, kimisiyse evlenmişti.

Takip ettiğim kişilerin attıkları fotoğraflara bakarken birden dikkatim, Özgürle ortak arkadaşım olan Sinan'ın attığı fotoğrafa yöneldi.

Sinan ,Özgür'ün arkadaşıydı ama Banu'yla birlikte olduğu için hep dörtlü takılırdık. Sinan'la da oradan arkadaştık ,hala da takipten çıkmamıştı beni. Gerçi onunla aramızda bir sorun yoktu ve aynı zamanda arkadaşımın nişanlısıydı. Özgürle aramızda olanlar onu ilgilendirmezdi. Attığı fotoğrafta Banu'yla onu görmeyi beklerken, karşıma kamuflajlarıyla birlikte küçük çocuklarla fotoğraf çekinmiş Özgür ve Sinan çıktı.

Çocuklar hayran hayran onlara bakıyor, onlarsa ellerini çocukların omzuna koymuş kameraya bakıyorlardı.

Değişmişti... Saçları asker tıraşlı, iri olan gövdesi daha da bir kaslanmış gibiydi. Ve kahretsin ki aşırı çekici duruyordu.Yakışıklılığından gram kaybetmemişti. Hatta daha da artmıştı sanki.

Tam da bugün bana o çiçekleri göndermişken,onun yeni halini görmek fazlasıyla şanslı hissettirmişti ama daha çok buruk...

Dünya gözüyle doya doya bakacağım suretine uzaktan bakmak işkence gibiydi.

Özlemle sevdiğim adamın fotoğrafına baktım. Onunla olan fotoğraflarımızı silmemiştim ama gözümün önünde olunca acı veriyordu. Bu yüzden laptopuma aktarıp yedeklemiştim. İçinden çıkamadığım yoğun duygularımı bastırmak zorundaymışım gibi hissediyordum. Fotoğrafı kapatmaya kıyamıyordum, baş parmağımla yüzünü sevdim ekrandan...

İstemeyerek de olsa uygulamadan çıktım. Telefonumu tekrar masaya koyarken elimdeki kahve soğumuştu, yarısına kadar içmiştim. Geri kalanını hızlıca içtim, elimdeki kulpu masaya bırakıp öğretmenlere iyi dersler diledikten sonra odadan çıktım.

Aradan birkaç saat geçmişti.Bu süre zarfında çocukların beslenme saati gelmişti. Sıralarının altında duran beslenme çantalarından başta çizgi film karakteri baskılı bezlerini ardından yemeklerini çıkarmışlardı. Onlar yemeklerini yerken bende bazı işlerimi halletmiştim. Çıkışta veliler geleceği için hazırlık yapmıştım. Onlar için bir beslenme programı hazırlayıp ardından ödev listesi çıkardım. Halbuki bunları dün yapmam gerekiyordu ama ilk gün olmasına rağmen bazı veliler gelmemişti dolayısıyla bugüne aksamıştı.

Beslenme saatinin ardından bahçede çocuklarla oyun oynadık.Çok fazla terlememeleri için bir süre sonra içeri geçtik.Sonunda son derse gelmiştik.Bugün gerçekten yorucu ve garip bir gündü. İçeri geçmemizle çocuklar teker teker sıralarına oturdular.Serbest bırakma saati gelmişti. Çocuklar sıralarındayken bende öğretmenler masasının arkasında duran cam kaplı dolabın içinden çocuklar için malzemeler çıkardım. Her birinin önüne boyama kitabı verdim.Boyama kitaparının içeriği ilgi çekiciydi, farklı şekiller barındırıyordu. Seveceklerini ve boyama yaparken eğleneceklerinden emindim.

''Kuzularım,bu kitabı birlikte boyayacağız. Hanginiz düzgün boyayabilirse ona ufak bir hediye vereceğim.''

Çocuklar heyecanlanmış bir şekilde önlerinde duran boyama kitabına baktılar.Tabii ki de ayrım yapmadan hepsine hediye verecektim ama bu sefer en düzgün boyayana farklı bir hediye verecektim. Elime boyama kitabını almış,ilk sayfasındaki hayvanı göstermiştim.

''Kuzularım , eğer bu kitaptaki aslanı boyayıp bitirirseniz hepinize bir hediye vereceğim.''

Çocuklar bu söylediğime sevinmiş,sesleri yükselmişti.

''Şşş! Haydi bakalım boyamaya başlayalım.''

Çocuklarla birlikte ben de boyuyordum,hepsi pür dikkat odaklanmışlardı.Onların haberi olmadan sessizce fotoğraflarını çekip aile grubumuza attım.

 

''Çok sevimli değiller mi?''

Fotoğrafı attığım an annem görmüştü. Hemen mesajımı yanıtladı.

'' Ne kadar da tatlı çocuklar bunlar? Öğretmenleri de bir o kadar tatlı tabii.''

Annemin attığı mesaja istemeden sevinçli bir kahkaha attım.

 

''Teşekkür ederim anneciğim.Ee kimin kızıyım?''

Annem, kalpli bir gülen yüz attı. Ardından Selin de fotoğrafı görmüş olacak ki mesaj atmaya başladı.

'' Ooo ablacığım öğrencilerin çok sevimliler gerçekten.Öğretmenleri sen olduğun için şanslılar...''

Seli'nin beni motive eden mesajıyla bir anlığına içim rahatlamıştı. Sürekli öğretmenliğimi sorguluyor olmam bazen işimi zorlaştırıyordu.

Selinle de bir süre konuştan sonra telefonumu kapatıp çocuklara yöneldim.

Çocuklar teker teker gelip boyadıkları aslanı gösterdiler.Hepsinin kağıdına yıldız işareti koydum. En düzgününü şaşırtıcı bir şekilde Mete boyamıştı.

Mete'ye aldığım boyama kalemlerinden birini verip yanın da küçük bir arı figüründe oyuncak verdim. Bunu gören diğer çocukların yüzü asılmıştı. Onlara bakıp tebessüm ettim. Sadece onların bu heyecanlarını görmek istemiştim, onları üzmek istemiyordum. Ayrım yapmak istemediğim için çocukların hepsine bu tatlı figürleri olan oyuncakları vermeye başladım. Mete'ye verdiğim boyama kalemlerinin de aynılarını verdim. Çocuklar çok sevinmişlerdi ve oyuncaklarıyla oynamaya başlamışlardı.

Ders saatinin son dakikalarına gelmiştik. Çocuklara toplanmalarını söyledikten sonra bende eşyalarımı toparlamaya başladım. Sınıftan çıkmadan çocuklara sessiz olmalarını öyle çıkmalarını söyledim. Gerçekten de uyarımı dikkate alıp sessizce çıkmaya başladılar.Sadece Mete koşuşturuyordu.Ona da şaşmamak lazımdı. Fazla ses çıkmadığından uyarmadım. Öğretmenler odasına inip küçük dolabımın kapağını açtım. Çiçeklerimi dikkatlice dolabın içinden çıkarıp çantama koydum. Allah'tan çantamın içi genişti. Yoksa elimde çiçeklerle velilerin karşısına çıktığım an bütün meraklı gözler bana çevrilecekti. Odadan ayrılıp merdivenleri inmeye başladım. Çıkış kapısının oraya geldiğimde veliler çoktan gelmiş, bahçede beni bekliyorlardı. Çocuklarsa koşturarak annelerinin yanına gitmiş, çantalarını vermişlerdi.

Beni görmeleriyle saygılı bir ifadeye bürünüp selam verdiler.

''Merhabalar! Sizinle dün konuşamadık. Tekrardan tanıtayım kendimi. Ben Cemre Akyıldız. Çocuklarınızın sınıf öğretmeniyim.''

Veliler şefkatle bana bakıyor gülümsüyorlardı. Erdem'in annesi Naime teyze ,aynı zamanda akrabam olan kadın konuşmaya başladı.

''Cemre öğretmenim, bizim çocuklar seni yormuyor inşAllah ''

Naime teyzeye bakarak gülümsedim.

''Hayır,hayır hepsiyle çok iyi anlaşıyoruz. Sizden ricam, çocuklarınıza gereken ilgiyi ve sevgiyi vermeniz. Onlar şu an ilgiye muhtaçlar. Dersleriyle ilgilenmeniz, yardımcı olmanız çok önemli. Doğal olarak zorlanıyorlar ama zamanla alışacaklar. Şüphem yok ki hepiniz ilgilisinizdir muhakkak fakat yine de ben söylemiş olayım.''

Çocukların ilgisizlikle cebelleşmesini istemiyordum.Dün bazı velilerin gelmemiş olması bu durumdan dolayı beni endişelendirmişti.

Velilerin çoğu beni onayladıklarını belirtmişlerdi.

''Bir de sizinle bir grup kuralım. Ödevleri oradan bildireyim.''

Erdem'in annesi Naime teyze hemen araya atıldı ve herkesin numarasını toplayarak bana verdi.

Velilerle bir süre çocuklar hakkında konuştuktan sonra arabama yönelip şoför koltuğuna yerleştim. Çantamdaki çiçeği tekrardan yavaş hareketlerle çıkardım. Sağ koltuğun üzerine bıraktıktan sonra evimin yolunu tuttum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.12.2024 22:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...