
Sevdiğin bir işi yaptığında özellikle hayalindeki mesleğe sahipsen eğer ; bitmeyen bir sevinçle, umutla ve belki de adını koyamayacağın bir sürü duyguyla dolup taşarsın. Öğrencilerimin, gözümün önünde günden güne büyümesi, okumak ve yazmak için verdikleri çabayı görmek; sadece okumayı yazmayı değil bunun yanı sıra hayata dair birçok şey öğretmek ve onların gelişimine katkıda bulunmak, kalplerine dokunmak ,sanki toprağa diktiğin bir fidanın günden güne büyümesine şahit olmak gibi hissettiriyordu. Anlamı ve değeri büyüktü. Belki de yıllar sonra bile hatırlanıp hafızalarında yer edinecektim. Her öğretmenler gününde akıllarına gelecektim. İlkler unutulmazdı. Ve ben onların ilk öğretmeniydim, onlarsa benim ilk öğrencilerimdi. Ne onları unutmak isterdim ne de onlar tarafından unutulmak... Bugün ise, benim gibi her öğretmen için önem arz eden, değerli bir gündü.
Öğretmenler günüydü.
Evde heyecanlı bir şekilde hazırlanmaya koyulmuştum.Bugün önemli bir gün olduğu için özen göstermiştim. Üzerime gri triko bir elbise giymiştim. Bileğimi kapatan bol ve geniş kol kısımları hazırlanırken zorlandırıyordu. Mat bordo rujumu da sürdükten sonra omzumdan aşağı süzülen kıvırcık buklelerimi düzeltmeye başladım. Halka küpelerimi takarken telefonumun çalmaya başlamasıyla gözlerim aynalığımın üzerindeki telefon ekranıma kaydı. Annemin aradığını gördüm. Muhtemelen öğretmenler günümü kutlayacaktı. Bir iki çalıştan sonra hemen açtım.
''Yavrum, nasılsın?'' diye soran annemin sesinden gurur ve neşe akıyordu.
''İyiyim annem. Okula gideceğim birazdan, hazırlanıyorum.''
''Tamam kızım sen okuluna gecikme. Öğretmenler günün kutlu olsun güzel kuzum. Benim kızım büyümüşte öğretmen olmuş. Babanla sabahtan beri seni dilimizden düşürmedik.''
Annemin benimle gururlanması çok iyi hissettiriyordu. Onların benim adıma mutlu olmalarını görmek beni avutan tek şeydi galiba. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu duygusallığım mutluluktandı. Ailemin emeklerini boşa çıkarmadığım için kendimle ayrı bir gurur duyuyordum.
''Teşekkür ederim anneciğim. Demek ki beni bu kadar özlediniz ha?'' diye sorarken araya babamın sesi girmişti. Sanırım telefonu annemin elinden almıştı.
''Özledik tabii kızım. Öğretmenler günün kutlu olsun babacığım. İnşallah oralarda çok mutlusundur.''
Babamın sesini duymamla onları ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Onlardan ayrı kalmak gerçekten zordu ama insan zamanla her şeye alışıyordu.
''Teşekkür ederim Deniz Bey. Sizden uzakken ne kadar mutlu olunursa o kadar olmaya çalışıyorum.''
Babam gülümsediğini belli eden bir ses çıkardı.
''Ah be kızım. O kadar dedik biz de yanına gelelim diye. En azından ilçeden ev tutardık.''
Babamlar bunu atandığım sıra çok teklif etmişlerdi ancak ben düzenlerini bozmalarını istemiyordum. Nereye kadar böyle olacaktı ki? İllaki kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenecektim. Ve zaman geçtikçe zor gelse de öğreniyordum.
''Babacığım, benim için düzeninizi bozmanıza gerek duymadığım için istemedim. Bu konuyu defalarca konuştuk. Hem siz beni düşünmeyin ,öğrencilerimle çok mutluyum burada.''
''Ha bende onu soracaktım kızım. Oraya iyice alışmışsındır artık. Okuldaki öğretmenlerle aran nasıl?''
2 ,5 aydır buradaydım. İster istemez alışmıştım. Hem alışmayıp ne yapacaktım ki? Zamanla öğretmenlerle iyice kaynaşmış hatta yakınlaşmıştım. İlk günden beri zaten çok samimilerdi. Beni de aralarına hemen almışlardı.
'' Öğretmenlerle aram gayet iyi babacığım. Burada her şey yolunda, siz merak etmeyin. Asıl orada işler nasıl? ''
''İyi kızım n'olsun? Her şey bıraktığın gibi duruyor. Ben işle güçle uğraşıyorum, annen bildiğin gibi evde zaten. Selin de okula gidip geliyor.''
Babam müteahhit olduğu için işi yoğun oluyordu. Annem zaten ev hanımıydı. Bir sorun olmaması içimi rahatlatmıştı. Babam Selinden bahsedince birden merak etmeye başladım. Onunla bayadır yoğunluktan dolayı konuşamıyorduk.
'' Güzel, babacığım. Selin demişken, o nerede? Telefona ver de onunla da konuşayım.''
''Selin en son uyuyordu. Dün vizeye çalışırken uyuyakalmış, bende uyandırmadım. Annenle mutfakta kahvaltı yapacağız ama hanımefendiyi bekliyoruz. ''
Selin'in uykuya düşkünlüğünü biliyordum. Üstüne birde yorulduysa başında davul çalsa uyanmazdı. Hafifçe kıkırdayıp konuşmaya devam ettim.
''Babacığım , siz onu beklemeyin. O uykusunu alınca kendiliğinden uyanır. ''
Babamın neşeli kahkahası yankılandı kulaklarımda. Tam konuşacakken '' Kalktı sonunda bizimki!'' demesiyle arkadan Selin'in uyku mahmuru sesi gelmeye başladı. Babamın ''Al bakalım, konuş ablanla.'' demesiyle telefonda Selin'in sesini duymam bir oldu. Esneyerek nefes almaya başlayan Selin'in şu anki görüntüsünü hayal edebiliyordum.
''Ablacığım. Ne yapıyorsun?'' demesiyle gülümsememi artırıp kıkırdamaya devam ettim.
'' İyiyim uyuyan güzel. Sen neler yaptın bakalım? Vizeye çalışıyormuşsun?'' dememle Selin'in sesi bozuldu. Yüz ifadesini buruşturduğuna yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.
''Sorma abla ya. Çok yoğunum bu aralar.''
'' Anlıyorum kardeşim ama yapacak bir şey yok. Çalışacaksın!''
''Abla, bu aralar o kadar fazla çizim yapıyorum ki parmaklarım uyuşuyor artık.'' demesiyle buruk bir şekilde tebessüm ettim. Selin, tasarımcılık okuyordu. Sürekli de çizim yapması gerekiyordu. Başarılı olacağından emindim çünkü tasarımları gayet güzeldi. Notları da iyiydi. İlkokuldayken bile, çorapları kesip biçip oyuncak bebeklerine elbise dikerdi.
'' Her güzelliğin altında bir zorluk yatar Selinciğim. Hem sen bu bölüm için çok çabalamamış mıydın? Mezun olduğunda katlandığın her zorluğa değecek.''
Selin derin bir iç çekti. Ardından tekrar esnemesiyle ufak kahkahamı saklayamadım. Yorgunluktan bugünün tarihini unutmuştu sanırım.
'' Ha ablacığım, bu arada öğretmenler günün kutlu olsun. Eminim ki okuldaki en güzel öğretmen sensin.'' demesiyle kahkaham artmaya başladı. Selin, yorgun olduğunda bile beni güldürebilmeyi başarıyordu.
''Sağ ol şekerim. Güzel olduğum doğru ama okuldaki öğretmenlerin de hakkını yemeyelim.''
Selinle böyle konuşmak beni çok eğlendirirdi. Onlarla neredeyse hergün görüntülü konuşmama rağmen yine de fazla özlemiştim. Aramızda kilometrelerin olması , onlardan bu kadar uzak olmam, içimdeki hüznün kapılarını daha da açıyordu. Selin, esneyen ağzını kapatırken bir yandan da benimle konuşmaya çalışıyordu. Telefonu hoparlöre almasıyla hep birlikte sohbete daldık. Kol saatime baktığımda az bir vaktim kaldığını anladım. Annemlerle vedalaştıktan sonra telefonu kapatarak çantama koydum. Son kez aynadaki görüntüme baktım ve zaman kaybetmeyerek , çantama eşyalarımı yerleştirip kapıya yöneldim. Askılıktan deri ceketimi alıp ardından uzun , siyah çizmemi giydim. Dışarı çıktığımda soğuk hava iyice kendini belli etmişti. Kasımın sonlarındaydık ve kış geldi sayılırdı. Yağmurlu havanın verdiği kasvet hep hoşuma giderdi. Biriken yağmur damlalarına dikkatlice basıp arabama bindim. Lojmandan ayrılırken , bu köy kasabasına git gide alıştığımı ve benimsediğimi anladım. Önceden ait hissedemediğim bu yeri artık gerçekten de memleketim gibi görmeye başlıyordum ya da fark etmeden yalnızlık duygusunu bastırmak için böyle bir işe kalkışmıştım.
Okulun bahçesine girdiğimde her zamanki park ettiğim yere bakındım. Boş olduğunu görmemle arabamı park etmek için yavaşça alana sürdüm. Kapıyı açıp inerken çocukların okula gelmeye başladıklarını fark ettim. Hava serin olduğundan ceketime daha da bir sarıldım. Yavaş adımlarla okulun içine girerek etrafa göz gezdirdim. Giriş kata bir pano hazırlanmıştı. Öğretmenler günü için hazırlanan bu panoda çocuklarımızın çizdiği resimler, velilerimizin yaptığı süslemeler mevcuttu. Biraz bakındıktan sonra direkt öğretmenler odasına çıktım. Oda da Evrim hoca ve Erkan hoca masada oturmuş sohbet ediyordu. Sınavlar yeni bittiğinden dolayı önlerinde okudukları sınav kağıtları duruyordu. İçeri girmemle bakışlar bana çevrildi. İkisine de günaydın dedikten sonra karşılarında duran sandalyeme oturdum.
''Öğretmenler gününüz kutlu olsun.'' diyerek ikisine de sıcak bir ifadeyle gülümsedim. Aynı şekilde bana karşılık verdiler. Evrim hoca '' Çok güzel bir öğretmen oldun Cemreciğim. Ailen seninle gurur duyuyor olmalı.'' demesiyle bakışlarım duygusallaştı.
''Teşekkürler hocam, sizin kadar olamasam da ...'' diyerek karşımda duran bu tatlı hanımefendiye ve beyefendiye baktım. Erkan hoca ,bana bakıp gülümseyerek göz kırptı. Evrim hocaysa gülümsemesini eksiltmeden bana baktı.
''Estağfurullah Cemreciğim.''
İçeri diğer hocalar da girmeye başladılar. Hepsi bugün için özenmişe benziyordu. Sibel hoca, yanağımı sıkarak yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Bana o günden beri daha da sıcak davranmaya başlamıştı. Aramızda fark etmeden bir yakınlık oluşmuştu. Karşıma oturan Sinem, beni görmesiyle yüzündeki ifade yumuşadı. '' Cemre, çok güzel olmuşsun.'' demesiyle birden şaşırdım, ardından gülümseyip teşekkür ettim. O da bugün şık gözüküyordu.
''Sen de çok hoş olmuşsun.'' dememle karşımdaki kızın mutlu olduğu belliydi. Sinemle de geçen zamanda aramızdaki samimiyet artmaya başlamıştı. Kerem hocadan uzak durduğumu anlamış gibiydi ve onun için bir tehdit oluşturmadığımın farkındaydı. Belki de bu yüzden bana karşı sıcak davranıyordu. Kerem hocayla aralarındaki mevzuyu hala tam anlamıyla bilmesem de az çok tahminlerim doğrultusunda hareket ediyordum. Görülen o ki, yanılmıyordum.
Aslında Sinem'i anlıyordum. Çünkü benimde zamanında Özgür için fazla kıskanç davrandığım olmuştu ve insan gerçekten çok sevince uçan kuştan bile kıskanır hale gelebiliyordu. Belli ki Sinem'in de durumu bu şekildeydi. Kerem hocaya karşı duygularının olduğu apaçık ortadaydı. Sevdiği adamın ise belirsizdi. Hatta korkarım ki bir ara bana karşı hisler beslemiş olabilirdi. İlk günler, bana yakın davranmaya çalışması, gereksiz ilgi ve alakası düşündürücüydü. Tabii ben durumu anında fark edip kendimi uzak tuttuğum için bu sürede ilgisi azalmış gibi gözüküyordu fakat arada sırada yine belli ettiği zamanlarda olmuştu. Ancak artık bana karşı sadece arkadaşça yaklaşmaya başlamıştı. Bu, içimi rahatlatıyordu çünkü rahatsız olduğumu anlamıştı. Aslında Kerem hoca iyi biriydi ama bana olan bu manasız ilgisinden hoşlanmadığım için ona karşı ön yargılıydım. Gerçi bazı zamanlar, öğrencilerine ve diğer insanlara olan tavırları, hareketleri, merhametli ve iyi bir insan olduğunu işaret ediyordu. Sinem'in ona olan ve gayet fark edilen bu hisleri maalesef Kerem hocayı pek ilgilendirmiyor gibiydi. Yani önceden sevgili olduklarına dair birkaç duyum almıştım ama gerçekliği sorgulanırdı. Sonuçta direkt Sinem'den öğrenmemiştim. Yine de her şeyin yolunda gitmesi içimi huzurla kaplıyordu. İçimdeki boşluk duygusu kapanmasa da , artık her mutluluğumun ardına hüzün eklenmiyordu.
Özgür'den bu süre zarfında hiç haber alamamıştım. Zaman çok hızlı geçiyordu. Onsuz geçen her gün anlamsızdı ama buna da alışmıştım sanırım. Hala haber beklediğim kişiden uzak kalmak dayanılmazdı. Bu düşüncelerimle aylarca savaş vermiştim. Zihnim ara ara birlikte olduğumuz günlere gidiyor, mutluluğumuzu yad ediyordu. Az da olsa keyifli hissediyordum ama ardına o boşluk hissi yerini alıyordu. Hayat yine de devam ediyordu. Öyle ya da böyle zaman gelip geçiyordu. Benliğimden gün geçtikçe uzaklaşsam da yine dermanımı kendimde buluyordum. İnsan kendinden kaçmak isteyip ,bir adım uzağa gidemiyormuş. Bu yalnız yaşamımda birçok şeyin değerini anlamıştım. Ailenin, dostluğun, sevdanın, ayrılığın, kalabalıklar içindeki yalnızlığın...
Hocalarla odada bu güzel günün sevinciyle muhabbet ederken içeriye müdürümüz Taner Bey girdi. Orta yaşlı, kirli sakallı biriydi. Onu fark etmemizle ayağa kalkıp selamlaştık. Taner Bey hepimize baş selamı vererek masaya oturdu ve konuşmaya başladı.
''Merhaba arkadaşlar! Hepinizin öğretmenler gününü kutluyorum. Öğretmenlik, kutsal bir meslektir. Hem keyiflidir hem de zor... Ama hepinizin canla başla, öğretmenlik aşkıyla mesleğinizi icra ettiğinizin farkındayım.'' dedikten sonra bizde Taner Beyin gününü kutladık. Müdür beyle okul hakkında konuşmaya başladık. İdare ve okul yönetimiyle ilgili fikirlerimizi belirttik.
Okulun içinde süslemeler yapılmıştı. Birçok veli bunlarda yardımcı olmuştu. Aşağıda öğretmenler günü için tören olacaktı. İlk derste tüm öğrencilerimizi sırayla aşağı indirecektik. Herkes sınıflarına dağılmış, tören için aşağı inmeye hazırlanıyorlardı. Sınıfımın önüne geldiğimde kapıdaki rengarenk balonlara baktım. Çocuklarla birlikte bu balonları şişirmeye çalışmıştık. Bazı balonlar patlamış, bazıları da çocukların oyunlarına kurban gitmiş olsalar da çok eğlenmiştik. Sınıfın içine girerken çocuklar hep bir ağızdan ''Öğretmenim çok güzel olmuşsunuz.'' demeleriyle 32 dişimi gösterecek şekilde gülümsedim. Beni beğenmeleri çok hoşuma gitmişti.
''Teşekkür ederim kuzularım.'' dedim ve karşımda utanarak kıkırdayan bu tatlı çocuklara baktım. Veliler birazdan geleceklerini mesajla bildirmişlerdi. Çocuklar teker teker yanıma gelerek sarıldılar ve yanağıma küçük bir öpücük bıraktıları an duygusallığımın zirvesine ulaştığımı hissettim. Hepsine sıkı sıkı sarılıp bende onları yumuşak yanaklarından öptüm. Her birinin elinde küçük , beyaz papatyalar vardı. Bahçeden kopardıkları belli oluyordu. Hepsi yanımda toplaşarak ellerindeki papatyaları verdiler. Şu an ki hissettiğim duyguları tarif edemezdim. Bu küçük çocuklar tarafından sevilmek, değer görmek paha biçilemezdi. Onları çok benimsemiştim. Sanki kendi çocuklarım gibi seviyordum. Ellerindeki papatyaları alarak masamın üzerine koydum.
''Kuzularım, bu çiçekler çok güzeller. Hepinize çok teşekkür ederim.'' dedim ve önümdeki çocuklara dizlerimin önüne eğilerek sarıldım. Kapının tıklatılmasıyla çocuklardan ayrıldım, gelenler muhtemelen velilerdi. ''Gelebilirsiniz'' dediğimde kapının arkasından sırayla veliler girmeye başladılar. Ellerinde kocaman bir buket çiçek vardı. Naime teyze en önden girip diğer velilerden ayrı aldığı hediyeyi verdi. Kelebekli bir kolye almıştı. Aldığı kolye oldukça zarifti ve biraz pahalı gözüküyordu. Mahcup gülümsememi saklayamayıp karşımda duran kadına baktım.
''Naime teyzeciğim, ne gerek vardı. Çok sağ ol.'' diyerek tekrardan sarıldım. Sırtımı sıvazlayarak o da bana sarıldı ve kafasını geri çekerek samimi bakışlarla bana baktı.
''Olsun,kızım. Sen bunların daha iyilerini hak ediyorsun. Bu yaptığım ne ki?''
Bu kadın gerçekten çok samimi birisiydi. Sürekli benimle ilgilenirdi, bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorardı. Anneme verdiği sözü fazlasıyla tutuyordu. Annem, belki de bu yüzden gözüm arkada değil diyordu. Gözlerimden içimdeki duygularımı aktarıyordum . Sözcüklere dökemediğim hislerimi bakışarak anlatıyordum. İçten tavırlarıyla diğer velilerde bana sarılmışlardı. Ece'nin annesi Seçil hanım çocuklarla birlikte fotoğrafımızı çekti. Ardından tek tek çocuklarla ve anneleriyle fotoğraf çekindikten sonra çocuklarla olan fotoğrafımı sosyal medyamda paylaştım. İliklerime kadar hissettiğim öğretmenliğin verdiği bu duygu beni sarıp sarmalamıştı.
Kapının tekrardan tıklatılmasıyla bakışlarımı sınıfın girişine çevirdim. Gelen nöbetçi öğrenciydi. Törenin birazdan başlayacağını hatırlatmıştı. Bunun üzerine veliler beni tutmamak için aşağı indiler, arkalarından bende çocukları sıraya sokup yavaşça birlikte bahçeye indik. Bahçe oldukça kalabalıktı. Diğer sınıfların da velileri buradaydı. Hepsi ellerindeki telefonla kameralarını okula çevirmiş, töreni çekmek için hazırlanıyorlardı.
Çocukları sınıfımızın olduğu sıraya yerleştirip önlerinde durdum. İlk başta okuldan müdür bey ve konuşma yapacak öğretmen arkadaşlarım çıktılar. Müdür bey ve bazı öğretmenler okul kapısının önünde duruyorlardı. Arka tarafta şiir okuyacak öğrenciler de gözüküyorlardı. Müdürümüz Taner Bey kürsüye çıkıp mikrofonu kendine doğrulttuktan sonra konuşmasını yapmak için hazırlandı.
''Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bu değerli günde bizi yalnız bırakmadığınız içim hepinize teşekkür ederiz. Bugün , burada öğretmenler günümüzü kutlamak için toplandık. Kutlama öncesinde başta saygı duruşu ile ardından İstiklal Marşımızı okuyacağız.'' dedikten sonra okuldan 1 dakikalık siren çalmaya başladı. Derin bir sessizlik oluştu. Saygı duruşuna durmamızın ardından İstiklal Marşımızı okuduk. Müdürümüz Taner Bey, tekrardan kürsüye gelip konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
''Başöğretmenimiz ve ulu önderimiz gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte tüm öğretmenlerimiz baş tacıdır. Öğretmenlerimiz, toplumun en değerli varlıklarıdır. Eğitim, her toplumun temel taşıdır. Öğretmenler, sadece ders anlatan kişiler değil,aynı zamanda rehberler, ilham kaynakları ve rol modellerdir. Bugün,24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlarken büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitime ve öğretmenlere verdiği değeri hatırlatmak istiyorum. Atatürk, eğitimi bir milletin temel unsuru görmüş ve 'Milletleri kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmendir, insan yetiştiren, onları yüksek medeniyet derecesine ulaştırandır. Öğretmen, silahla,kurşunla değil, ilimle, irfanla milletlerin kurtarıcısıdır.' sözüyle öğretmenlerimizin ne kadar değerli olduğunu belirtmiştir. Başöğretmen gazi Mustafa Kemal Atatürk ve şehit öğretmenlerimiz olmak üzere tüm öğretmenlerimizin ,öğretmenler gününü saygı ve sevgiyle kutluyorum.''
Taner Beyin konuşmasının ardından öğretmenlerden Sibel hoca gelip kürsüye çıkmıştı.
''Okulumuzun 4/B sınıfından Ecrin Çetin'i şiirini okumak üzere kürsüye davet ediyorum.''
Siyah beyaz giyinen öğrenciler arasından bir kız çocuğu çıkıp kürsüye yöneldi. Şiirini güzel bir şekilde okudu. Alkışlar havada uçuşuyordu. Birkaç öğrenci daha şiirlerini seslendirdikten sonra sıra halk oyunlarına gelmişti. Üstünde folklor kıyafeti olan üçüncü sınıftaki çocuklar Evrim hocanın öğrencileriydi. Bahçenin ortasına dizildiler, karşılarında ise Evrim hoca onlara gururlu bakışlar atıyordu. Atabarı oyunu oynamaya başladılar. Hepsi cidden yetenekliydi ve Evrim hocanın yetiştirdiği öğrenciler olduklarını belli ediyorlardı. Birkaç gösteri daha sonunda tören bir süre sonra bitmişti. Veliler tekrardan yanıma gelmiş ve konuşmaya başlamıştık. Teker teker hepsine sarılıp bugün için teşekkür ettim, fazla oyalanmadan yanımdan ayrıldılar. Teneffüs zili çalmıştı. Çocuklar, çoktan bahçede koşuşturmaya başladılar. Onların bu keyifli zamanları hep hoşuma giderdi. Ağır ağır merdivenleri çıkıp sınıfa yöneldim. Masamın üzerinde duran çiçekleri ve hediyeleri kollarımın arasına alıp öğretmenler odasına götürdüm. Odanın içine hediyelerle birlikte girmemle bakışlar bana çevrildi. Ellerimdeki çiçekleri ve hediyeleri gören hocalar şaşkın ve neşeli bir şekilde bana baktılar.
Erkan hoca '' Oo Cemre, hediyelerin ne güzel!'' demesiyle yüzümde gülümseme oluştu. Kibarca teşekkür ettim. Gözlerim karşımdaki adamın önünde duran eşyalara gitti. O da fazlasıyla hediye almıştı.
''Hocam sizinkilerde çok güzel duruyor.'' dememle samimi bir tebessüm etti.
Öğretmenler masası hediyelerle doluydu. Aralarına benimkilerde eklenmişti. Hediyelerime bakmaya doyamazken aklım bir an Özgür'ün aldığı sarı lalelere gitti. Bir sürü hediye almıştım, her biri de benim için çok anlamlıydı ama bunca güzel hediye arasından , ondan aldığım bir buket çiçeğin yeri bambaşkaydı. Öğretmenliğimin ilk hediyesiydi. Verdiği sözü yerine getirmişti. İlk hediyemi o almıştı ve bunu ömrüm boyunca unutmayacaktım. Hediyelere bakınırken telefonuma hızlıca bildirimler düşmeye başladı. Elim ceketimin cebinde olan telefonuma ilişti. Arkadaşlarımdan mesajlar yağıyordu.
Gelen mesajları cevaplamaya koyuldum. Yakın arkadaşlarım, öğretmenler gününü hatırlayıp kutlamışlardı diğer arkadaşlarımsa çocuklarla birlikte attığım fotoğrafa yanıt vermişlerdi. Her birini tek tek yanıtlarken bildirimler arasından Sinan'ın mesajını gördüm. O da fotoğrafımı yanıtlayıp öğretmenler günümü kutlamıştı. Ona da hızlıca bir teşekkür mesajı yazdım.
Fotoğrafımı Özgür'e göstermiş miydi acaba? Belki göstermişti bilemiyorum. Belki de canını sıkmamak için bahsetmemişti bile. Sadece eski günlerin hatırına günümü kutlamıştı.
Özgür, aylar öncesinde öğretmenliğimi kutlamıştı ama bugün kısa da olsa bir mesaj beklemiştim. Çiçek göndermesi, kendi el yazısıyla not yazması bile benim için çok fazla anlam ifade ediyordu ama yine de içten içe mesaj atmasını diliyordum.
Atar mıydı? Gerçi zaten yapacağını yapmıştı, kutlamasına gerek yoktu. Bunu beklemek biraz şımarıklık gibi oluyordu. Düşüncelerimi dağıtıp telefonumu masaya bıraktım. Sandalyemi çekip oturduktan sonra yüzümdeki küçük tebessümümle tekrardan bakışlarımı hediyelerime iliştirdim. Karşımda oturan Sibel hoca ve Sinem, bir şey planlıyorlarmış gibi konuşuyordu. Çok geçmeden bize döndüler.
''Arkadaşlar! Bugün , bizim günümüz olduğu için akşam bir mekanda kutlayalım diyoruz. Her yıl olduğu gibi...''
Hocalarla birlikte bu fikirlerini onayladık. Nereye gideceğimizi kararlaştırmaya, fikirlerimizi ortaya atmaya başladık.
Evrim hoca sevdiği bir restoranı önerirken Sibel hocaysa eğlenceli bir mekan olmasını istediğini belirtmişti. Her ne kadar bu köye alışmış olsam da ilçeye nadiren gitmişliğim vardı ve mekan olarak önerebileceğim bir yer yoktu. Sessiz kalıp onları dinlemeye başladım. Sibel hocaya katılıyordum çünkü bugün özel bir gündü ve eğlenmek hakkımızdı. Dakikalar süren fikir alışverişinden sonra sonunda nereye gideceğimizi kararlaştırmıştık. Akşam buluşup ilçedeki yeni açılan bir mekana gidecektik. Söylediklerine göre canlı müzik de vardı ve bayağı eğlenecektik. Sinem, hocalarla olan sohbet grubumuza mekanın konumunu attı.
Ders zili çalmasıyla herkes sınıflara dağılmak için toparlanmaya başladı. Masanın üzerinde duran hediyelerimi toparlayıp küçük dolabımın içine yerleştirmeye çalıştım. Velilerin aldığı büyük çiçek buketi dolabıma zar zor sığmıştı. Oyalanmadan odadan çıkmaya koyuldum. Sınavlar başladığı için günlerdir kağıtları okuyup çocukların notlarıyla boğuşuyordum. Sınıfa gelip içeri girerken çocukların şımardıklarını görmemle onları uyarıp sıralarına oturmaları için beklemeye başladım. Masama yönelip üzerine çantamı bıraktıktan sonra içinden sınav kağıtlarını çıkardım. Bir kısmını okumuştum kalanları da burada okuyacağım için çocukları serbest bırakmam gerekiyordu. Resim çizmelerini söyleyip kağıtları okumaya başladım. Çocuklarım, çok uslu oldukları için beni üzmüyorlardı. Bazen gerçekten kendimi onlar adına şanslı olduğumu düşünüyordum. İçlerinden tek tük hareketli çocuklar olsa da yine de zamanla uslu olabilmeyi öğrenmişlerdi. Özellikle böyle işim olduğu sırada hiç sesleri çıkmıyordu. Küçük çantalarından resim defterlerini ve boyama kalemlerini çıkarıp kendilerince bir şeyler çizmeye çalışıyorlardı. Kağıtları okurken çocukların yazmaya çalıştıkları harfi anlamaya çalışıyordum. Bazıları gayet anlaşılır bir şekilde yazarken bazıları da hiç anlaşılamayacak şekilde karalamışlardı. Yine de iyi ilerliyorlardı. Tüm odağımı kağıtlara vermişken yanıma gelen Alp'le birden irkildim. Tuttuğu defterindeki çizdiği resmi bana göstermek için gelmişti.
''Öğretmenim beğendiniz mi? Ağaçları çizemedim, yardım eder misiniz?''
Karşımda mavi gözleriyle bana bakan bu çocuğun isteğini geri çevirmedim.
''Tabii ki yardım ederim Alpciğim.'' dedikten sonra Alp'in elindeki resmi alıp bakmaya başladım. Ağaçları cidden çizememişti ve çabaladığı silgi kalıntılarından belli oluyordu. Kalemini bana vermesiyle büyük bir ağaç çizmeye başladım. Küçükken bende ağaç çizmekte zorlanırdım ve hep resim öğretmenimden yardım isterdim. Alp, çizdiği insanlardan birini küçük işaret parmağıyla gösterip ''Öğretmenim sizi çizdim.'' dedi. Sıcak bir ifadeyle yanımdaki çocuğun sarı saçlarını sevdim. Resimdeki benle gerçek ben arasındaki fark büyüktü ama yine de benzetmeye çalışmıştı. Bu beni çok sevindirmişti. Saçlarıma benzetmek için bir sürü dalga çizmişti. Kabarık ve uzun dalgalar saçlarımı andırıyor gibiydi. Saç rengime benzetmek için kahverengi boyasıyla saçlarımı boyadığı belliydi. Yanıma da küçük çocuklar çizmişti. Bunlar da sınıftaki arkadaşlarıydı sanırım. Çizdiği resmi gerçekten çok beğenmiştim, bakışlarımı Alp'e çevirerek konuştum.
''Alp, bu resim çok güzel. Benim olabilir mi?'' diye sormamla Alp'in gözleri büyüdü. Kafasını hızlıca salladı.
''Öğretmenim, zaten size hediye etmek için çizmiştim ama ağaçları da boyamam lazım.'' demesiyle gülmekten kısılan gözlerimi tekrardan resme çevirdim. Bu hediye, aldığım hediyelerden daha ayrıydı. Resime baktığımda çizdiği okulu boyamayı unuttuğunu fark ettim.
''Hediyen çok güzel Alpciğim ama sanırım okulu da boyaman gerekiyor.''
Alp şaşkın gözlerle resme baktı '' Hemen boyayayım öğretmenim.'' demesiyle elimdeki resmi yanımdaki çocuğa uzattıktan sonra hızlıca yanımdan ayrıldı.Arkasından sıcak tebessümümle bir süre baktım ve tekrardan kağıtlara yöneldim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |