@ceromii2
|
Yayınladığım ikinci kurguma her biriniz hoş geldiniz sevgili okurlar öncelikle diger kurguma devam ettiğimi ama fantastik bir kurgunun yanında daha hayatımızdan olaylar barındıran bir hikaye olsun istedigimi belirtmek istiyorum. Şimdiden iyi okumalar:)
Başlangıç tarihim : 29.08.24 Sizler de buraya bırakabilirsiniz😘 Başlıyoruzz... Karanlık kalplerin doğurduğu harabe geçmişim Benim altında kalacağım kadar ağır tuğla yığınları artık.🍀🌚 Tekstil şirketleriyle ünlü , birçok fabrika sahibi Hikmet Akbulut büyük başarılara imza atmış ve birçok büyük isimle iş birliği yaparak önemli bir saygınlık sahibi olmuştur. Bu kadar sevilen bir iş adamının özel yaşantısı hakkındaki tüm gerçekler. Ailesini tek gecede nasıl katlettiği ve hakkındaki daha birçok gerçek. Sinir hastası mı ? Uyuşturucu bağımlısı mı? Genç eşi Efşan Akbulutun ölümü… Anasayfa Haberi
16 yıl önce
Ailesinden yıllarca haber alamamıştı Yazgı Akbulut. Biliyordu babasının ekrandaki kadar temiz kalamadığını. Çocukluğu boyunca yakından şahit olmuştu kararmış kalbine. Her gece babası gelmeden önce yorganın altına sığınır annesinin başına birşey gelmemesi adına kilitlediği kapılar ardından dinlerdi bağırış seslerini.
Her akşam babasının sert vuruşlarıyla kırılacak gibi sesler çıkaran kapıyı dinleyerek uyumaya çalıştığında anlardı dizilerdeki gibi güzel bir hayatı olamayacağını. ‘Neden zenginler hep çok mutluymuş gibi gösteriliyor?’ diye sorgulardı minik aklı. Mutlu değildi, sevgi dolu bir ailesiyse hiç olmamıştı.
Bu cehennemden kurtulamayacağına emin olurdu küçük kalbi korkuyla her hızlandığında. Her gece babasıyla korkmadan yüzleşen annesi bile sadece tahtadan bir kapı ardına saklayabilirdi küçük kızını.
Gün batımlarından nefret ederdi ufak Yazgı çünkü onların güneşi evde hiç iç açıcı batmazdı. O güzel turunculuk yerine kan gölüne dönen karanlık zeminler karşılardı onları ve sonuna kadar yaşayamadıkları acıları.
Henüz 7 yaşında olmasına rağmen başlarına gelecekleri hissediyor babasının hasta ruhunu benimsiyordu . O akşam yine okuldan gelmiş doğru düzgün yemeğini bile yiyemeden annesi tarafından adeta sürüklenerek apar topar odasına kapatılması ile babasının onlara bu akşam da bağıracağını ve kabuslarında annesinin çığlıklarını duyacağını biliyordu.
Neden bu kadar bağırıyordu? Annesi mi birşey yapmıştı? Oysa hep çok uslu , çok sessiz bir çocuk olmaya çalışırdı.
Kapı alacaklı gibi çalınmaya başladığında annesi çoktan Yazgıyı odaya iteklemiş “Kulaklığını tak ve ders çalışmaya bak” demişti.
Bu ufak yaşlarında anlamasa da annesinin kurtulmanın başka yolu yok diyerek derslerine yönlendirmesini ileriki yaşlarında acı bir şekilde öğrenecekti.
Annesi ardından kapıyı çektiği gibi kilitlemiş ve hep olduğu gibi anahtarı kapının altından içeri fırlatıvermişti. Ufak yazgıya düşense tüm çığlık ve bağırışlara rağmen sıcak yorgana sarılmak ya da kulaklarını tıkayarak masa altında gizlenmek oluyordu.
Sanki karanlıktaki canavarlardan korunabilirmiş gibi…
Kapı deliğinden sızıyordu seslerle boyanmış yansımaları. Sabaha kadar sürüyor heryer birbirine karışmadan durulmuyordu hengamesi. Dayanamıyordu artık küçük kız. Sesi duyulsun istiyordu, hıçkırık sesleri bile içine kaçıyordu.
Minik adımlarla annesine yardım edebilme umuduyla kapıya yönelse de avuç içleri karıncalanıyor , sanki tonlarca ağırlık taşıyor gibi yukarı bir milim kalkmıyorlardı.
Merakla kafasını kapıya yaslasa da annesin tiz sesinden başka birşey duyamadı. Kapıdan çekilecekken babasının son sözü döküldü dudaklarından. “Bıktım o kızıl şeytandan ve kurtulma fırsatımız varken geri tepmeyeceğim. Hazırlaman için iki günün var.”
Ondan vaz geçmesi iki gündü ve kararı saniyelerini bile almadan dökülmüştü dudaklarından. Yazgı’nın kocaman, yeşil gözlerinden de bir damla yaş süzüldü o an.
Babası yine sarhoştu ve yüksek ihtimalle kumar borcu için kızını harcıyordu. Şerefsizin tekine verebilecek kadar sevilmediğiyle yeni yüzleşiyordu.
Annesinin cevabını birkaç saniye beklese de koca bir sessizlik hakimdi. Hiçbir akşam bu denli bir sessizlik karşılamazdı onları, şimdiyse sessizlik tenini ürpertiyordu.
Tüm gece başına gelecekleri ufak yaşında anlayamasa da ailesinin ondan çoktan vaz geçtiğine emindi ufak kız. Kendisini hep yaptığı gibi yorganın altına sarmış minik elleriyle tırtıl biçimindeki peluş oyuncağının pofidik kollarından birine tutunmuştu. Dinmiyordu göz yaşları ve yaz günü olmasına rağmen üzerine kar yağıyormuşçasına titriyordu bedeni.
Kaç saat geçtiğini , seslerin ne zaman durulduğunu ve güneş ışınlarının ne zaman odasına sızmaya başladığını algılayamamışken kapısı aralandı. Gelen annesi Efşan Akbulut’tu.
Yine babasının, annesinin neredeyse tüm yüzünü kanattığını gördü minik Yazgı. Daha da şiddetleniyordu annesini bu halde gören göz yaşları. Annesininse yüzü acı çekmiyormuş gibi ifadesizdi. Yazgı inanmıyordu acımadığına yüzündeki morluklar olmasa da annesinin kalbindeki sızısıyı hissediyordu.
Efşan saatler önce kaderi biçilen kızına evden çıkıp giden babasını sunduğu için bile suçlu hissediyordu kendisini. İfadesiz yüzü kızına bir kere bile bakmadan eşyaları toplamış ve çekmeceleri kurcalayarak aradıklarını hızla çıkarmış çantasına doldurmuştu. Aceleciydi çünkü biliyordu kızın kurtuluşuna kendisinin de ölümüne son iki gün vardı. Hikmet Akbulut yaşatmazdı bu yaptıklarından sonra.
Bir defter açılıyor ve koca bir yaprak kopuyordu aynı kaderi paylaşan anne kızın yaşamından. GÜNÜMÜZ (YAZGI BULUT)
24 saat , tek bir gece ve birkaç kelimenin oluşturduğu bir sözdü tüm hayatımı değiştiren tek fark artık yedi yaşında değildim. Neredeyse yirmi dört yaşına gelecek olmama rağmen o minicik yaşta sıkışmış hissediyordum. Ben kurtulabilirmiyim emin olamasam da annem hiç kurtulamamıştı o esaretten. Suçlusuysa bendim.
Babam ile ilgili haberlere tıklayıp açmak ile aramda kısacık mesafe olsa da o karanlık gecelerdeki kapıyı açışım kadar zor geliyordu bana. Ben yine o gece hayatımı değiştiren yerdeydim. Kalabalık bir uçakta 5 numaralı koltukta. Kişiler farklıydı ama içimdeki korku aynıydı.
“Sayın yolcular, Türkiyeye inişimiz gerçekleşmektedir lütfen iniş sonlanmadan kemerleri açmayınız.”
Aynı anonsu Milano’ya giderken de duyduğumu anımsıyordum. Evet İtalya benim son çıkış biletimdi, yaşamak için tek şansım. Annem son şansı bende kullanmayı tercih etmiş beni doğduğu , büyüdüğü şehre götürmüştü. Teyzemin yanına.
Soy ismimle oynayarak beni elinden geldiğince koruyan teyzeme ise ilk baş kaldırışımdı. Türkiyeye dönmemi istemese de her okumak istediğimde ellerimin saatlerce uzanamadığı o habere her baktığımda daha da kararlı atıyordum adımlarımı. 16.06.2008 Ünlü iş adamı Hikmet Akbulut özel hayatıyla haber sayfamızı ve tüm türkiyeyi sarstı. Alkolü fazla kaçıran kumarbaz iş adamının ailesine düzenli istismar ve işkencede bulunduğu ortaya çıktı.
Otopsi sonucunda birçok darbe alarak iç kanama geçiren ve en son boğazlanarak öldürülen Efşan Akbulut’un katilinin eşi Hikmet Akbulut olduğu ortaya çıktı. Kızı Yazgı Akbuluttan haber alınamıyor.
Cezaevine sevk edilen Hikmet Akbulut ile ilgili iddialar her kaynakta ağızdan ağıza şekil değişse de son durum istismarları ve intihar girişimleri nedeni ile psikiyatri hastanesine sevk edildiği ve hala adli cezasının devam ettiği yönünde doğrulanmıştır. Efşan Akbulut’un ölümü… Her okuduğumda nefesimi çalan haber tam ben Milano'ya adım attıktan iki gün sonra gerçekleşmişti.
İlk okuduğumda ne kadar çok sarssa da hayatımı şekillendiren tek gerekçeydi. Annemin derslerime verdiği önem bu haberlerden dolayı aksasa da kararlarım sağlam olmuştu. Öldürmeyen yaranın güçlendirdiği çok doğruydu.
Lise eğitimimi ve Üniversite eğitimimi Milano da tamamlamam halamın orada yaşıyor oluşu ile kolaylaşmış sayesinde sakin ve oldukça renkli bir çocukluk geçirmiştim. Renklerimi benden çalan babamla ilgili son haber beni harekete geçirmiş meslek konusunda bana yardım etmişti.
Babamın hastalıklı ruhunu anlamlandırabilmemin ve yüzleşmemin tek yoluydu Psikiyatri bölümü. Teyzem her ne kadar gelmemem konusunda ısrarcı olsa da kararlarıma saygı duymuş İstanbulda minik bir daire kiralamama destek olmuştu.
Psikiyatri hastanesine staj için başvurduğumda muhtemelen bu çatlak İtalya'dan buraya niye staja geliyor diye düşünseler de beklediğimden daha hızlı onaylamışlardı başvurumu.
Şimdi ise uçaktaydım ve yeni yaşantıma birkaç saat kalmıştı. Saate baktığımda 14.30 göstermesi beni gülümsetse de tarih gülümsetmiyordu. 16.06.2024
Stajımın daha başlamasına erken olsa da ev düzeni ve istanbula alışma açısından , belki de kendime henüz ne kadar itiraf edemesemde üzerimdeki ölü bedeni anımsatan yorgunluğumu atmak amaçlıydı erken seyehatim.
Ben habere dalmışken geçen dakikalar sonunda uçak inmiş ve yolcular çıkmaya başlamıştı sakince kalktığımda derin bir nefes aldım ve bakır saçlarımın önüme düşen buklelerini arkaya atarak uçaktan indim.
Bavulumu alarak hava alanını terk ettiğimde aklımda taksi bulabilecekmiyim sorusu kucağıma adeta atlayan Miray ile yer edinemeden gitti.
“Hoş geldin güzel kuzim” diyerek hala sıkarak sarmalayan kollarına tutundum. Bu kızın enerjisine yetişemiyordum ama yüzündeki gülümseme ne kadar mutsuz olsam da hep içimi ısıtıyordu.
Miray teyzemin benden birkaç yaş büyük kızıydı. Teyzemin direktifleri üzerine beni İstanbul’da yanlız bırakmamıştı.
“Bana neden geleceğini haber vermedin?” Diye sormam modunu hiç düşürmemiş sürpriz diyerek kollarını iki yana açmıştı. Kiraladığımız evi ve buradaki birçok halledilecek işi ben sene sonu sınavlarım ve staj planlarıyla geçirirken önceden gelerek halletmişti.
Rengine tam hakim olmadığım minik iki kişilik bir arabası vardı şeftali rengi ve pembe karışımı gibi değişik bir tondu. Bavulumu yerleştirerek yanına geçtiğimde arabayı çalıştırdı.
“Yeni hayatına hazır mısın?”
Benden daha meraklı olması beni gülümsetiyordu dürkçesi arada bozulsa da buraya gelmeyi hayal ettiğimden beri bana türkçe öğretmem konusunda ısrar ediyordu. Teyzem ve Miray gerçekten tek ailemdi ve onları seviyordum. Çok seviyordum arkamda durabildikleri ve destek oldukları için.
“Heyecanlı ama tedirginimde onunla karşılaşabilirmiyim emin değilim ama hazırmıyım onu da bilmiyorum.”
İçimdeki sıkıntıyı anlamış gibi elimi tuttu ve konuyu üstelemedi. Geriye kalan tüm yolumuz fazla sessiz geçmişti Miraya burada olduğu süre neler yaptığını sormak istesem de trafikten dolayı gıdım gıdım ilerleyen yollardan gözlerimi çekemiyordum.
Bana bir o kadar tanıdık bir o kadar da yabancıydı bu şehir. Sadece kötü anılarımı süslese de özlediğimi hissediyordum. En çokta annemi…
“Direk eve mi geçmek istersin? Yakında çok şirin bir kafe var kahve alalım mı?” Aslına bir an önce kendimi eve tıkmak ve istanbulda olduğumu tamamen kabullenmek istemiyordum.
“Bir kahve iyi olur.” Artık bende gülümsüyordum.
Miray ara sokağa girerek park etti arabayı. Bahçesi çiçek ve kedilerle dolu olan minik bir mekanın önündeydik içeride soluk renklerde masalar eski eşyalar vardı ve duvarlar tablo ve heykeller ile doldurulmuştu.
“Bir americano birde vanilya özlü latte alabilirmiyim?” Diyerek siparişleri verdi Miray. Beni hava alanından almak için uyandığı gibi yola çıkmış olmalıydı çünkü sert kahveden nefret ederdi, sadece uyanamadığında veya sınav zamanları son gece ayakta kalabilmek adına içerdi .
“Buyrun efendim vanilyalı latteniz.” Diyerek şakıdı kahveyi uzatırken . Onu sabah kahvesinden daha çok neşelendiren bir sey bilmiyordum. İlk baskı moda dergisini uyguna yakalamak gibiydi onun için.
“Özlemişim uzun zamandır alamıyorum.” kahveden bir yudum daha almıştım.Sınav yoğunluğundan eve kapanmış tüm sosyal hayatımı hiçe saymıştım son aylarda.
“İstanbuldasın ve artık staj yapıcaksın canım ödevlere elveda, her sabah buradayız.”haklıydı heyecanlıydım stajımın psikiyatri kısmını tamamalayacak ve intörn doktor olacaktım. Psikiyatrist olmaya birkaç adım kalmıştı yanlızca. Tabi TUS kabus gibi bir gerçekti.
“Evin yeni halini merak ediyorum, cok zamanını aldı mı ? ” sorum yüzünde şımarık bir gülümsemeye yol açmıştı. Evin en son minik onarımlara ve önemli bir temizliğe ihtiyacı vardı.
“Yani hallettim sayılır usta tuttum onarım için sonra temizlikçi çağırdım benim için keyifliydi.” Dediğinde istemsizce güldüm tam tahmin ettiğim gibiydi temizliğe elini bile sürmemişti.
“Annem duymasın istanbul geceleri de Milano geceleri kadar güzel.” bunu gizli bir şey söylüyor gibi eğilerek ve fısıltıyla söylemişti.
Teyzem bizden her zaman daha enerjik ve girişkin olmuştu ve bizi özgür bırakırdı ama buraya buraya ortalık toparlamaya gelen Miray’ın temizlikten kaytarması hoşuna gidecek türden değildi ve bu olayı daha da eğlenceli kılıyordu.
“İlerleyen zamanda evde en ufak bir dağınıklık çıkartırsan teyzeme karşı bir temizlikçi kozum var Miraycım.” Diyerek sahte bir tehdit ortaya attığımda bana bilmiş bilmiş dil çıkarmakla yetindi.
“Ev çok uzakta mı ? “diye sorduğumda kahvesinin son yudumlarındaydı.
” Hayır caddeye çok yakın birkaç sokak ötede. Minik olsa da konumu çok iyi” minik dediği ev iki kişi için oldukça fazlaydı. Ben 2+1 bir evin bize yeteceğini diretsem de Miray topuklularını sığdıramamıştı.
“ bana hiç daha küçüğü olurdu der gibi bakma Yazgı senin kitapların zaten bir oda ediyor.”
Haklı sayılırdı bir oda etmeseler de kalın olanları taşırken de bana bir eziyet oluyordu ama onları yerleştirmek benim en iyi sakinleşme yöntemimdi.
Kafeden çıkarak arabaya geçtiğimizde eve olan yolculuğumuz en kısasıydı bu caddede yürümekte zevkli olacaktı. Evin bir tık eskiyen kapısı sıkıştığı için açmamız birkaç saniye gecikse de sonunda girmiştik. Eski olmasına rağmen konumu itibari ile çok güzel güneş alıyordu ve enerjisi çok güzeldi.
Bavulumu odaya bıraktığımda duvarın köşesine tepecikler halinde bırakılmış kitaplarıma baktım.
“Onları sen düzenlemek istersin diye dokunmadım.” Diyerek açıkladı Miray içeriden seslenerek. Biliyordu onları düzenlemeyi sevdiğimi ve bu hoşuma gitmişti.
Evin geri kalanını gezmek adına odadan çıkmadan önce havalanması için ufak pencereye ilerledim ve perdesini çektim. Önünde çapraz duran çalışma masamı tıpkı Milano'da ki gibi dizayn etmişti ve çift kişilik yatağımın yanına gece lambamı yerleştirmişti. Sade ve şık görünüyordu odanın geri kalanı. Mirayın elinin değdiği belli olan birkaç dokunuş vardı uyumlu ama farklı renkte olan duvarda.
Salona ilerlediğimde evin tahmin ettigimden daha temiz olduğunu fark etmem şaşırtıcı bir detaydı. Yüksek ihtimalle evin tüm dağınıklığını odasına yığmıştı Miray.
“Eminim en sevdiğin yer balkon olacak Yazgı” dediğinde çoktan balkon kapısını açmıştı. Evin eski yapısı ve minik salonuna uygun ufak balkonu da kahverengi hasır örgü halı ve minik puf koltuklar ile geniş görünüyordu.
“Buraya senin için minik bir sehpa sipariş ettim çalışırken kolay olur.” Diye heyecanla anlatmaya devam ettiğinde gidip sarıldım Miraya.
“Desteklerin için teşekkür ederim canım.” İkimizin de gözleri doluydu ama buna izin vermeyip hemen topladık kendimizi.
Bu minik evde ve çocukluğumun karardığı bu şehirde yeni hayatımız başlıyordu. Bana nasıl geleceğini bilmediğim ve sabırsızca bekledigim zamanlar kucaklıyordu beni.
🎬
“Miray hastaneye geç kalacağım! “ Gözlerim saatten ayrılmazken dört tarafım iğnelerle kaplıydı.
“ Yaa Yazgı çok kıpırdıyorsun ileride manken olacaksın birde.” Dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
“Öyle bir planım yok Miray!” Hızlıca konuştuğumda istemsizce kıpırdanıyordum. Her geri gittiğimde üzerime gelerek incelemesini bozmadan bir iğne daha takıveriyordu.
“Ben ünlü bir moda tasarımcısı olacağım sende mankenim şapşal surat.” dediğinde burnumu sıkmıştı bitkin bakışlarım için.
“Bugün ilk staj günüm Miray.” Söylenmelerimi hiç dikkate almadan gerileyerek inceledi bedenimi.
“ Ay nasılda yakıştı Yazgı, biraz daha kilo alsan tam mankenim olacak kızsın.” Dedi gururlu bakışları eşliginde elleri belindeydi.
“ Çıkarıyorum artık ,geç kaldım!” Diye odaya koşturmaya başladım tekrar esir alamasın diye.
“ Bak bozacaksın, düzgün çıkar tek bir iğne düşmesin.” Diye bağırıyordu arkamdan ben kapıyı suratına kapatana kadar.
Hızla hazırlanıp arabayı Miraydan aldığımda trafikle savaşım başlamıştı ve uzun süredir araba sürmemiş olmamın işkencesini çekiyordum.
Hastanenin önüne geldiğimde daha önceden ev tutmak için geldiğimde evle neredeyse ilgilenmemiş günlerimi hastanede kayıt işlerine koşturarak ve ortamı tanıyarak geçirmiştim.Doktorlar için ayrılmış odayı bulmakta bu sebeple ilk zamanki kadar zor olmamıştı.
Dolabıma önlüğümü almak için gittigimde Nida hocanın da odada olduğunu fark ettim. Kayıt günü tanışmıştık psikiyatristri ve ekibinde staj yapacaktım.
“Günaydın hocam” diyerek gülümsediğimde kafasını incelediği dosyadan kaldırarak gülümsedi.
“Günaydın Yazgı , ilk günün heyecanlı mısın.”
“Evet oldukça heyecanlıyım.” Dedigimde yüzündeki gülümsemesi büyüdü.
“Bu gün toplu etkinliklere katılmayacaksınız ilk günden yüklenmeyin.” dediğinde dikkatle dinliyordum zaten öncesinde staj planlarımız anlatılmıştı.
Birkaç hastaya birlikte girerek dinleme ve inceleme şansımız vardı yoğun olacak günlerde hasta alacaktık.
Nida hoca ile birlikte odadan çıktığınızda başvuruyu onaylamak için geldiğimde tanıştığım Ilgaz hoca ve Ata ile karşılaştık. Ata Psikolog’du ve burada ikinci senesiydi gezerken oldukça destek olmuştu bana.
“Hoş geldin Yazgı umarım iyi bir staj dönemi olur senin için.” Nazikçe karşıladı Ilgaz hoca.
“Öyle olacağına inanıyorum.” diye karşılık verdiğimde büyük konuştuğumu fark etmemiştim bile.
“Bende size bakacaktım Ilgaz hocam” diyerek Nida hoca dosya üzerinden konuşmaya başladığında Ata bana başıyla selam vererek danışanının odasına girdi.
“Henüz kimseyle konuşmadı hocam daha önceden sinir hastalığı için ilaç kullanımı verilmiş.”
“ Geliş sebebi hakkında bir şey söyledi mi Ilgaz hocam” diyerek hastayı konuştuklarında bende bilgi almak amaçlı dikkatle dinlemeye başlamıştım.
“Pek istekli olmadığı belli hocam zaten başarılı bir yazılımcı Çakır bey sinir problemi arttıysa o sebeple gelmiştir.” Diye devam etti ılgaz hoca konuşmasına .
“ İki haftada bir ilaç denetimi için geliyor zaten çağan bey stajyerlerden biyi gayet ilgili davranacaktır Nida hocam.” Sözü bittiğinde her ikisi de gülümseyerek bana dönmüşlerdi.
“”İlk hastanı aldın Yazgı Bulut ,kolay gelsin.” Gülümseyerek dosyayı uzatmıştı Nida hoca. Hiç beklemedigim için duraklasamda toparlanarak hızlıca aldım dosyayı.
“Üzerinden çok iyi kalkacağına inanıyoruz , sadece sabırlı olmalısın.” Diyerek omzumu sıvazladı Ilgaz hoca sırıtarak.
Yanımdan ayrıldıklarında bende dosyayı incelemeye başladım. Oldukça sade bir dosyaydı kolay bir vaka gibiydi absürt hiçbir şey göremiyordum. Nida hocanın dedigi gibi yazılımcı ve belli ki başarılıydı. Yirmi yedi yaşında olduğunu gördüğümde oldukça şaşırmıştım çünkü çok gençti. Dosyayı kapatarak yürümeye devam ettiğimde ağzıma sarılan eller ile kalbim hızlanmıştı. Bir odaya çekilerek kapıya yaslandığımda gözlerim korkuyla açılmıştı.
“Bende seni bekliyordum güzel doktorum.” Diyerek fısıldadığında kaşlarım çatılmıştı. İlk günden neydi bu? korkunç bir hoş geldin şakası mı?
“Bağırmak yok.” Diyerek uyardığında gözlerinin içine bakıyordum şimdi. Elaya çalan gözlerin içerisindeki siyah çizgiler parıldıyordu. Ona bakabilmek için kafamı oldukça kaldırıyordum ve ağzım üzerindeki baskısı boynumun sızlamasını arttırıyordu.
Kafamı salladığımda yüzündeki donuk ifade oynamasa da bir kaşı hafifçe havalanmıştı. Yavaşça elini çektiğinde derin bir nefes aldım.
“Kimsin sen , nasıl girdin buraya?” Nefes nefese konuştuğumda rahatça arkasındaki koltuğa oturmuş hatta adeta yayılmıştı.
“Hastenenize girmek çok mu zor sanıyorsun doktor?” mantıklıydı hiçte soruyu andırmayan cevabı randevu almış olmalıydı ama benimle ne alakası vardı.
“Benden ne istiyorsun?” Tedirginliğimi belli etmemeye calışarak sordum sorumu.
“Senin için çok kolay güzel doktorum , bana babanı getireceksin.”
Bölüm Sonu Yeni kurgumun ilk bölümünü ilk defa yazıyormuş gibi bir heyecanla oluşturdum. Umarım hoşunuza gider 😊
Çakır sizce neden hastaneye geldi?
İlerleyen zamanlarda Yazgı' yı neler bekliyor?
Hep birlikte okumak icin sabırsızlanıyorum.
|
0% |