@ceromii2
|
Bana şu ana kadar birlikte geçirdiğimiz kısacık zamanda verdiğiniz bütün destekler için çooook teşekkür ederim sizlerle tanışmak beni çok mutlu etti ve ilk defa cesaret etmekten korkmak istemediğimi hissettim. Her biriniz çok özel ve biriciksiniz ,kendisine hak ettiği sevgiyi vermeyen minik kalpleri çok daha ayrı kucaklıyorum çünkü ihtiyaçları olduğunu en derinimde hissedebiliyorum, sevilmeyi kim olursa olsun tüm bedenler hak eder çünkü her ruh eşsiz bir güzellik ile bezenmiştir unutmayın lütfen. Sizlerden öğreneceğim çok şey var ve umarım ki uzun vakitlerimiz hoş bir şen ile devam eder.🤍
Daha fazla uzatmadan hikayemize geçmek istiyorum dinlediğiniz için sonsuz sevgilerr ve iyi okumalarr:))
Bu arada bölüme Uraz ile devam edeceğiz canlar, ilk onun ağızından dinleyeceksiniz . İlay henüz adını bilmediği için diğer bölümde geçmedi kafa karışıklığına sebebiyet vermek istemem.🥰 URAZ'İN GÜNCESİNDEN
Kendinizi bir sokak arasında veya herhangi bir caddenin upuzun yollarında ilerlerken düşünsenize ,kalabalık sokaklarda sakince gezinirken yanınızdan geçen insanları , direkten direğe uçan minik bir kuşu hatta mağazanın vitrininde gördüğünüz bir elbiseyi düşünürken. Arkadaşınızla gülüşerek kimseyi umursamadan sadece kahkahaların yankılandığı o anda belki de. ya da aceleyle koşturan o tedirgin haller gelebilir akla. Ne çok şey varmış dönüp bakıldığında...
Peki ya o gün başımıza gelen talihsiz bir olayı canlandırsak kafamızda ve saniyeler öncesine gitsek aklımızdan geçebilecek bin bir ihtimal varken düşüncelerin kapısını çalan en son şey değil midir dakikalar sonra başımıza gelecek o kurnaz felaket, düşüncelerimizin arasına sıvışamayan tek sis bulutudur aslında.
Sonuçta kimse en küçük örneği ile ayağı takılıp düşmeden saniyeler öncesinde bunu canlandıramaz gözlerinin önündeki hareketli perdede bu hep kaderin oyununda son sahneye aittir. Sahi ya 'kader' ne kadarda sinir bozucu bir çizgi , korktuğumuzda ve sebebini bulamadığımız her olayın bahane ürünü .
Hele ki o çizgiden nefret ediyorsak mecbur kalarak bize belirlediği sonu dizlerimizden çekilen güç ile çaresizce beklemek. Ama ona sığınmaktan başka bir şansımız yokmuşçasına gerçeklere kulak tıkayarak her geçen dakika daha çok çekilip bir bahaneye kendimizi inandırmış gibi davranıyoruz bu ne kadar da sahnede oynatılan kuklalar olduğumuzu hissetmemize rağmen gerçeklere sırt çevirerek geride bıraktıklarımızın küllerini anımsatıyor.
Çokça acımasız bir gerçek daha vardır ki o da bulunamayan açıklamaların yanında bize yardım eli uzattığını düşünenlerin teselli diye adlandırdığı kalıplaşmış iki sözden ibaret olan 'kader işte, boşver ' sözcükleridir. Acıyan bakışlar yardım eli uzatmazken ,kendilerinin bile içten içe güldüğü sözcük dizesine ya teselli derler ya da kazanılan piyangoyu betimliyormuşçasına büyük bir coşku ile şans derler utanmadan.
Sonra gerçek olabileceğine dahi inanamazsın olayın tıpkı karşına çıkan eski bir hikayenin tanıdıklığını görmezden gelmek isteyecek kadar yabancı bir geçmiş gibi...Yalnızca gerçek olamayacak kadar güzel bir acıyla gelişini kucaklamış olmanı kabullenemezsin aslında .Zihnin kabullense bile kalbin reddeder kaderine yazılmış o laneti . Unutmak için her geçen gün daha da tüm benliğini feda etmeye hazır durumda bekler.
Başarıya da ulaşır belki dimağımız bu haklı direnişinde ama vaz geçmeden inkarını sunarak isyanını başlatan, zelzelesini gövdemizde hissettiren her zaman kalp olur. Sevgisini de hüznünü de öfkesini de sızısını göz yaşlarına akıtan derinliğindeki dört göz odacıkta yaşatır. Bize de hep çatışmalarının hiç son bulmayacağı iki uzuv arasında kalmak düşüyor maalesef ki ,sıkıştığımız yerde karar vermek o kadar güçtür ki cehenneme çevirir dakikaları ,saatleri veya koskoca bir ömrü. Bu uğultulu haykırışlara sahip hırçın savaşa göz yumar, en ön sırada sakince izleyip sonucunu beklemekle yetiniriz .
Ne güzelde beceririz zelzelesinin kuvvetli dalgalarında savrulmuyormuş gibi yapmayı. Ve bir kanıya vardım ,görmezden gelmek yerine sonunun yıkım olacağını bile bile bir seçim yapsaydım? aynı sarsıntıyı hissettirir miydi adım atmayıp karanlığa yoldaş olduysak. bir seçim olsaydı o mu yok olurdu yoksa daha çok beni mi yıkardı ikisinin de vereceği zararı kestiremiyorum , ikisi de mahvoluşu andırıyor .
Sonucu zamana bırakmaya korkacak kadar önemsemek... nefretini ve öfkeni kusabileceğin varoluşu kendi ellerinle yok etmek asırlık bekleyişini mağlup olmuş bir yenilgiye layık görecek kadar kıyamamak aslında ,fazla can yakıyor.
Duygularına yenilmek istemeyen beynim de kalbimi ısıtan masum sevgi de milim uzağımda yerlerini alıp dilimden dökülecek kelimeleri beklerken ben beklenmedik bir anda en olmayacak şekilde hayatıma giren ve bütün gardımı sarsan ufak yaratığa bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.
Saatler önce yorgun düşerek kollarıma yığılan ufak bedeni geniş koltuğun köşesine kıvrılarak ufacık kalmıştı, odada yankılanan nefes seslerinin sakin melodisini ne zamandır dinlediğimi kestirememem kendime sinirlenmemi sağlayarak zaten zor olan seçimi çıkmaza sürüklüyordu.
Aklımı kurcalayan bir diğer soru ise zamanın neleri götürdüğü ve gizlediğiydi, gerçekleri bilse bana bu kadar hissiz davranır mıydı yabancıymışım gibi ya da daha da mı korkup uzaklaşmak isterdi benden. Zaten her şey bile bile başlattığı bir oyundan ibaretse ve cesaret ile karşımda belirebiliyorsa günlerdir acısından kendine gelemediği tek bir geceyi ona kat kat fazlasını sunarak vermekten kaçınmazdım.
Sırf bu meydan okuyuşa inat korkmuş bir şekilde gücünü kazanmaya çalışan bedenin yıllarca felaketlerin tohumu olmasına rağmen bir o kadar her şeyden uzak bir saflıkta olması can sıkıcı. Bir ölüyü andıran narin tenininin çalınan parlaklığı bile suçlayabileceğim tek kişiye olan öfkemi bastırıyor gibiydi ama bana ya bir cevap vermeliydi yada cevaba giden yolda bana ışık tutmalıydı artık uzaktan iyiyi oynamak değil de yılların acısını çıkarabilecek kadar kötü olmak istiyordum.
Kendime yıllardır acı çektikçe beni ayağa kaldıran kazanma ihtimalini düşünmeye yaralarını temizledikçe acısını mırıldanan ve gözüme minik bir çocuk gibi görünen kadına baktığımda daha da çok ihtiyaç duyuyordum o benim ortadan kalksa her şey normale dönecekmiş gibiyse de hayatıma girdiği ilk anda büyüleyen ,birçok duyguyu içime kazıyan tek varlıktı. Yılların çalamadığı tek şeyin hala ilk günkü gibi hissettirdiğine emin olduğumdu.
Buz tutmuş tenindeki yaralara elim her gittiğinde benden kaçıp gitmeye çalışması ve korkuyla dolan mora çalan hareler dışında gökyüzü kadar açık bir mavilikte olan gözleriydi hatırıma kalanlar .Başına gelen her ne ise bana gelen oydu, kendi tercihi olmasa bile...
İLAY 'IN GÜNCESİNDEN devam canlarrrr:)) Zaman tekrarlamaya başlar ve yaşananlar bir döngü olarak birbirinin ardı sıra devam eder, o kısır döngüden nasıl kurtulacağını bilmezken yavaş yavaş teslim olup kabullenmeye başlarsın. Göz kapakların aralandığında her şey eskiye dönecekmiş gibi kendini akışa bırakıverirsin o döngüde kaybolacağını bile bile ama aynı yerdesin işte hiçbir şey değişmemiş sıcacık yatağın yerine yabancı olduğun bir ana açıyorsun gözlerini tekrardan , hiç bir şeyin değişmediğini ve sen adım atmadıkça değişmeyeceğini nasıl da yüzüne tokat gibi çarpıveriyor zaman.
Karşımda duran pencere de yerini devretmeye başlayan güneş benim başladığım yerdi yükselişi ile açtığım gözlerim tekrar açılmıştı, evet güneş batıyordu ama olsun ben hala gidememiştim tüm kargaşayı ardımda bırakıp kapıları kapatamamıştım bilinmezliğin suratına aksine daha da karışık her şey cevabını bulmam gereken sorular listelesem sıkılıp yarıda bırakacağım türdenken sonuca nasıl ulaşacağımı hayal bile edesim gelmiyor.
Bir yerden başlamam gerektiği için tercih yapmam gerekirse seçimim adını bilmediğim o uyuz adamdan uzaklaşabilmek adına benimle alaka seviyesini öğrenmem gerekiyor gibi görünüyor ve maalesef ki en zoru bu .
Ben daha önce dünyada hiç bulunmamışken bir insanın da Minerya'ya girme ihtimalinin olmaması adamın bir ruh hastası olduğunu gösteriyor gibi, her şey o kadar karışık geliyor ki gözüme bir de ondan kurtulsam bile Minerya'ya nasıl döneceğimi bile bilmiyordum ve bu daha da kötülüyordu durumumu. Minerya da zaman dünyadakinden çok farklı derlerdi her zaman düzen, insanlar ve anlayışları...
Bambaşka yaratıklar olsak dahi duygular ne derece değişebilir diye düşünür merak ederdim hep . Minik gezegenimde yönetim biraz sıkıydı farklı farklı grupları içerisinde barındıran Minerya dört gruptan oluşur ve yönetim ortak kararlara göre düzen içerisinde yalansız yönetirdi ama ne kadar becerilebilir herkesi bir düzen kelimesi adı altında sıkıştırdıkları kafeste özgürlüğünü yalan karıştırmadan elde etmek.
Minerya da büyümeme rağmen her zaman uzak durmam söylenen bir gerçekti yönetim ve aklıma kazımak istercesine dayatılan ise ne olursa olsun kurallara uyarak düzeni bozmamamdı. İçerisine kanatlılar (periler ,kelebekler), karanlığa esir düşen gölgeler , cadı ve büyüler aynı zamanda da sanrıları bir arada toplayarak uyum içerisinde yaşamaya çalışan gezegenimi her şeye rağmen seviyordum ve şu anda bile çok özlediğimi fazlaca hissediyorum en çokta birlikte büyüdüğüm , ve neşesiz ,her dağim adına kararlar verilen hayatıma renk katan arkadaşlarımı.
Benim yokluğumu fark ettikleri ilk an ortalığı karıştıracaklarına çok eminim, o kadar meraklanmışlardır ki . Acaba büyük annem de merak eder mi beni diye düşünmeden edemedim.
Aramız pek iyi olmamıştı onunla bizim hiçbir zaman kendisi yönetim kurulundaydı ve tanıma fırsatı bulamadığım ailemden bana kalan tek ebeveynimdi ve bana aileme ne olduğu hakkında ufak cevaplar verirdi hep, zaten çok güçlü bir iletişimimiz var diyemem beni ufak yaşımdayken Mineryanın en büyük okulu olan Powervine güçleri ilerlemeye başlayan tüm grup üyelerini eğiten yatılı ve oldukça büyük bir okuldu ve Minerya tarihinin büyük isimlerini eğiterek bünyesine katan zamanın eskitmek bir yana her geçen yıl daha da büyüttüğü kocaman bir okuldu .
Uyum içinde yaşayarak çıkan bütün iç savaşlaydan uzaklaştırmak adına tüm grup bölgelerinden uzakta inşa edilmiş ve apayrı güçleri bir araya getiren yapı taşı olarak bilinirdi.
Her yıl yetişen yeni güçler dünyayı da kontrol altına almak için gruplar halinde çalışsa da ben hiç o gruplara dahil edilmemiştim büyükannem Diana yönetim kurulunda kanatlıları temsil ediyordu, çokça güçlü olan büyük anneme özenirdim ufakken ama pek vakit geçirememiştik , hemen hemen 10 yaşlarındayken beni koskoca okula teslim etmişti ve ben işi başından aşkınken ona kızamamıştım bile.
Yönetim kurulunda olan bütün grup mensupları gelecek nesil varislerini kendileri eğitme hakkına sahipse de o beni aralıklı olarak ziyaret etmek koşulu ile bırakıvermişti yeni dünyama ve sanki bir suçluymuşum gibi beni herkesten uzak tutacak kurallarla uzaktan olsa bile sıkı disiplini ile en yakın nefesim olarak büyütmüştü.
Minerya hakkında birçok şey vardıysa da dikkatimi dağıtan zil sesi düşünmemi engelledi. Hızla ayaklandığımda merdivenlerdeki kıpırtı beni biraz sakinleştir se de kim gelmişti ki ben daha buradan kurtulamamışken hayatıma yeni bir insanı daha kabul edemezdim.
Kapıya yönelmeden önce bana dönerek elindeki hırkayı suratıma doğru çokta hızlı sayılmayacak şekilde atarak şaşkın ifademi bölen bu adama ne kadar sinir olunabilirse o kadar sinirliydim. ''Ne yapıyorsun ya! '' diye cırlamaktan çekinmemiştim.
"Üzerinde ne olduğu anlaşılmayan kısacık şeyi değiştirmek istemiyor olabilirsin ama hırkayı giy'' dediğinde aynı atış ile karşılık verdim uyuz ve gıcık tavrına . Hem ne vardı ki elbisemde kısa elbise görmemiş olmalıydı .
Bana ve geri çevirdiğim hırkasına bakarak hiçbir şey söylemeden kapıya yöneldiğinde ''Dur ne yapıyorsun açmasana'' diye tedirğince yanına doğru birkaç adım atsam da ufak bir sırıtış ile çırpınışlarıma aldırmadan kapıyı açtı.
İçeriye gürültülü bir ses ile '' Sonunda köklerimiz kapı önüne yer etmeden açabildi paşamız. '' diyerek sinirli çıkarmaya çalışsa da alay ettiği belli olan bir gülümseme ile sarışın bir adam ve arkasından neşesine zıt soğuk tavırlı biri daha ''Kütük olduğunu kabul etti. ''diyerek girdiğinde kendisinden önce giren sarışın çocuğun aksine iğneleyici tavrı sert suratını destekliyordu ve mesafeli bir duruşa sahipti. ben ise ne yapacağımı bilmezken kapıyı açmasını engellemek adına ilerlettiğim başarısız birkaç adımımı geri eski noktasına getirerek sudan çıkmış gibi izliyordum olanları.
Gülerek bulunduğum odaya adımladığında göz göze geldiğimiz sarışın çocuk yavaş yavaş gülümsemesini sildi suratından ve sakin adımlarla yanına gelen arkadaşına dönerek birkaç saniye gözlerini kırpıştırarak ''Ben doğru mu gördüm , asırlar sonra arkamdaki hödük eve kız mı almış , kız!'' diyerek hızlı ve heyecanlı konuşsa da devrilen gözler ve ensesine dolanan eller ile şaşkın bakışlarını inanamıyormuş gibi tekrar üzerime çevirdi.
Ona abartma der gibi bakan uyuz adam elini ensesinden çekerek koltuklara çoktan yerini almış arkadaşının yanına oturarak ne yapacağımı merak ederek sirk hayvanlarını seyrediyormuş gibi bir edayla yüzüme çıkardı bakışlarını .
''Ne yani hiç bana abartma demeyin pamuğum hariç bu evde dişi sinek bile görmedim ben. '' diye konuşmaya devam eden çocuk ile ciddi ifadesini bozarak gülümseyen arkadaşı haklı diye mırıldandı.
Ben ise artık çıldırmak üzereydim ve zaten karmaşık olan durumumu daha da zorlaştıran adama bakarak'' Bana hemen burada ne olduğunu açıkla!'' diye yükseldiğimde yüzündeki gülümseme dağılmadı.
"Oha kızı kaçırdınmı yoksa!" diye her saniye başka bir olasılığı ortaya koyarak bağıran sarışın beni daha da çıldırtıyordu bu bir saçmalıktı rüyalarım bile bu kadar saçma değildi benim çocuğun sorusuna "evet " diye çıkışım ise çok garip kaçmazdı heralde.Ohaa gibisinden bir sürü yakarışla yanımdaki koltuğa çöken çocuk ile ne yaptığımı fark ettim gerçekten bu saçma ortama cuk oturmuştu cevabım ama bana meydan okurcasına yükselen kaşları tedirgin ediciydi. Benim hakkımda ne biliyor bilmiyordum ama en iyisi üste çıkmaktı sanırım.
"Kaçırılmadım ama adını bile bilmediğim biri tarafından zorla tutulmak pekte farklı değildir bence." diyerek iyice ortalığı karıştırmak adına atlayıverdim ortaya.
"Valla ben seni çok sevdim bunlar çok ruhsuz. " dediğinde hiçbir şeyi umursamadan herşeyi şakaya vuran çocuk kadar deli olduğumu düşünemezken ayaklanarak yanıma gelmişti. Çekingen bir ifaderle gülümsedim hafifçe gerçekten nereye düştük diyordu iç sesim bana .
"Ben Umut ve şuradaki suratsız da Arel" diyerek tanıttığında nazik ve enerjik tavrıyla stresimi birazda olsa azaltan Umut'a "İlay ben de ve burada çok durmayacağım ama tanıştığıma sevindim " diyerek nazik bir karşılık vermeye çalıştım ve kurtuluşum olabilecek ikinci adımımı attım kapıya ama aynı kişinin sesi ile durduruldum.
" Benim adımı merak etmiyormusun İlay." dediğinde "inan hiç etmiyorum çünkü bir daha karşılaşmayacağız dediğimde arkadaşlarına ne söylediğini anlamasam da onlar bana baktıktan sonra kendi aralarında sohbete dalmışlardı.
Yanıma gelerek kulağıma eğildiği "Seni rahatlatacaksa adım Uraz" dediğinde doğrularak gözlerimin içine baktı"Ve sen yıldız ışığı, benden aradığım cevapları vermeden gidemezsin. "
Evettt bölümümüzün sonuna geldikk🤗 Eklediğim şarkı da bana ilham veren ve açıp sık sık dinlediğim bir şarkı oldu yazarken sizinle de paylaşmak istedim umarım seversiniz🤍(Seni o gökyüzüne ben koydum) bence mutlaka bilenleriniz vardır Wattpad hesabımda yayınlı olan bölümük bu şarkıyla bir bütün gibiydi buraya maalesef koyamadım.
|
0% |