@cevikerinizindenn
|
Anonsla birlikte odaklandığım yerden başımı kaldırdım. İnsanlar ayaklanmış, kalabalığa yakalanmadan uçaktan inmek isteyenler hızlı adımlarla aralardan geçerek çıkışa doğru ilerliyordu. Bense içerdeki hareketliliğin azalmasını bekliyordum. Ayağa kalkıp etrafa baktıktan sonra insanların azaldığından emin olup sürükleyici gelmediği için okuyamadığım kitabımı çantama koyup ilerlemeye başladım. Merdivenleri yavaşça inerken gözüm etraftaki insanlarda gezindi. Kimisi telefonda görüntülü arama yapıyor kimisi ailesiyle hasret gideriyor kimisi ise hızlı adımlarla taksilere yolcu almadan yetişmeye çalışıyordu. Benim de bir tane yakalamam gerektiği için valizimi görevliden alıp hızlanmaya başladım. Bir gözüm takside diğer gözüm yetişmeye çalışan insanlarda ilerlerken arkamdan bir ses duydum. Kafamı çevirdiğimde haber gazetesi satan ve elden çıkarmak istiyor gibi duran 14-15 yaşlarında çelimsiz erkek çocuğunu gördüm. Normalden daha zayıf olduğu için durmak istedim ve gazeteyi almayı düşünmeden cüzdanımdan iki ellilik çıkartıp çocuğa uzattım. Çocuk teşekkür etmeye başladı, gazeteyi uzattığında almayacağımı söyledim fakat ısrar etti ve almazsam parayı kabul etmeyeceğini söyledi. Taksiye yetişmem gerektiğinden konuyu uzatmamak için birini aldım ve göz gezdirmeden rulo şeklinde büküp çantama attım. Etrafa baktığımda sadece bir taksi kalmıştı ve hızlanıp elimi kaldırarak geldiğimi işaret ettim. Taksici beni hafif bir baş hareketiyle onaylayıp arka kapılardan birini açtı. Hava rüzgarlı olduğundan giydiğim siyah, hafif omuz dekolteli elbisemin beni afişe etmemesi için ekstra bir çaba sarf ediyordum. Şanslıydım ki benden başka taksi arayan kalmamış veya arkamda kalmışlardı. Taksi şoföründen valizimi bagaja koymasını rica edip açık olan kapıdan arka koltuğa oturdum. Taksiciye ev tutana kadar kalacağım otelin ismini söyledim. Dikiz aynasından bana belirsiz bir kafa sallayıp sürmeye başladı. İzmir hakkında birkaç bilgi sormam dışında geçen sessiz bir yolculuğun ardından şoför bagajdan valizimi verdi ve parayı uzatıp otele girdim. Altın detaylar ve kahverengi tonlarının verdiği ahşap hissi ortama güzel bir hava katmıştı. Oldukça geniş alanın büyük bir kısmı oturma ve dinlenme alanı gibi dizayn edilmişti. Arkadan kısık seste gelen müzik ortama kafe havası vermişti. Kartımı almak için rezervasyon için ayrılmış masaya doğru ilerledim. Takım elbiseli genç bir adam valizimi odaya götüreceğini söylediğinde başımla onayladıktan sonra genç adam valizimi tekerlekli, altın rengi bir araca koyup asansöre doğru ilerledi. Önceden rezervasyon yaptırdığım için birkaç bilgi verip oda kartımı aldım. Kaçıncı katta olduğunu öğrenip asansöre bindim. Odanın olduğu katın tuşuna bastıktan kısa süre sonra anonsla birlikte kapı açıldı. Kartımı kapı kulpunun üstündeki alana bastım ve klik sesi gelince odaya girdim. Uzun uçak yolculuğu çok yorduğu için hızlıca kendimi sıcak suyun altına atıp rahatladıktan sonra valizden geceliklerimden birini çıkarıp üstüme geçirdim ve kendimi sıcacık yorganın altına attım. Işığı kapatmadan önce alarmımı kurdum. Yarın çok fazla iş vardı ve yatakta şu an nerede olduğumu, hayatımda bu saatten sonra neler olacağını düşünerek kendimi uykunun kollarına bıraktım. Sabah uyandığımda güneş etrafı yeni yeni aydınlatmaya başlıyordu. Yatağın yanındaki komodine uzanıp önce abajuru yaktım ve yanından telefonumu alıp saate baktım. Alarmın çalmasına yaklaşık bir saat vardı. Bu saatten sonra tekrar uyuyamayacağımı düşünüp kalktım. Ayılmak için banyoya gidip yüzümü soğuk suyla yıkadım ve birkaç kremle yüzümü nemlendirdim. Sabahları pek bir şey yiyemediğimden yatağımı toplayıp alarm çalana kadar yerleştirilecek eşyalarımı azaltmak için yatağın ayak tarafına, yere oturup sırtımı yatağa yasladım ve getirdiğim bir dolu kutu bakım ve makyaj malzemelerimi valizin fermuarlı bölümünden çıkartıp organizere dizip tuvalet masasına koydum. Daha sonra fön makinemi, düzleştiricimi, maşamı, taraklarımı ve havluları banyoda uygun yerlere yerleştirdim. Odama geri geldiğimde alarm çaldı. Mutfağa gidip çayı demledim. Bir parça ekmeğin içine biraz peynir, domates ve salatalık koyup bal döktükten sonra tabağa koydum, çayımı da aldıktan sonra masaya geçtim. Bir yandan kahvaltımı yapıyor diğer yandan telefonumda sosyal medyada geziniyordum. Ekranı kaydırırken gördüğüm bir haberle içtiğim çay boğazımda kaldı. Öksürmekten ciğerlerim sökülecekti ki kalmamla bir bardak soğuk suyu kafama dikmem bir oldu. Kendime geldiğimde telefonu elime aldım ve haberi sakince okumaya çalıştım. “Aranan seri katil Sarp Demir Akıncı; halk arasındaki adıyla ‘Adaletin Lordu’, geçtiğimiz günlerde İnciraltı Kent Ormanı civarında kendine yeni bir kurban daha seçti. Bu seferki kurbanı ise boşandığı eşini ve kızını 35 kurşunla hayattan alan Kemal F. isimli bir caniydi ve yine olay yeri olarak düşünülen konumu bize her zamanki ‘Beyaz Lilyum’ çiçeği aracılığıyla bizzat kendisi verdi. Ancak olay yerinde araştırma yapan polis ekipleri cesedin üzerine kesici bir aletle işlenmiş olduğu düşünülen ‘35’ sayısı, maktulün el yazısıyla yazıldığı düşünülen bir not ve Beyaz Lilyum çiçeği dışında bir delil bulamadı. Sarp Demir Akıncı, dosyasındaki ‘suçlu cinayetleri’ sayısını arkasında hiçbir iz bırakmadan sürdürmeye devam ediyor.” Haber, içimde bir şeyleri sarsmıştı. Yorumlara girdiğimde, çoğu kişinin onu yücelten ifadeler kullanması gerilmeme neden oldu. Bir suçlu da olsa onları öldüren kişi olması da onu suçlu yapardı ve çoğu insan bunun farkında değildi. Bu düşünceleri bir kenara bırakım içimden “Şu dosyayı alsam fena olmazdı” diye geçirdim. Dosyanın bana devredilmesinin zor olacağını düşünmüyordum ancak ismi duyulmuş bir savcı olmama rağmen, adliyeye yeni gelen bir savcının böyle bir dosya istemesi tuhaf karşılanabilirdi çünkü belli ki bu dosyanın kökleri uzundu. Ortamlarda dikkati çeken kişi olmaktan zevk alırdım ama ilk günden hırsımı göstermek için böyle bir adım atmanın pek mantıklı olmayacağını düşündüm. Haberin şokunu atlatmaya çalışırken bir yandan zamanın ilerlediği aklımdan çıkmıştı. Gözüm telefonun köşesindeki saate kaydığında adliyede olmam gereken saatin gelmesine 45 dakika kaldığını gördüm. Yolu da hesaba katarsam hazırlanmam için sadece yarım saatim kalmıştı. Bir parça kalan ekmeğimi ağzıma atıp dişlerimi fırçaladım. Altıma yüksek bel, takımın bir parçası gibi duran siyah palazzo giydim. Üzerine pek görünmeyecek olsa da şıklık vermesi için siyah dar bir bluz giydim ve siyah bir blazer ceketle kombinimin temelini oluşturdum. Yakadan gelen katlı kısımları mide hizamda birleştirip altın detaylı bir kemerle kombinimi tamamladım. Saçlarımın uçlarını maşayla dalgalandırıp alttan doğal duracak şekilde bir atkuyruğu yaptım ve perçemlerime şekil verip yanlara bıraktım. Altın rengi, ucundaki yuvarlak pulun üstünde baş harfimin yazdığı kolyemi taktım. Kahverengi tonlarında abartı durmayan fakat varlığını belli eden bir makyajla tamamladım. Bütün bunları 25 dakika içine sığdırabilmem bir mucizeydi. Telefonumu ve kulaklığımı çantama attım ve topuklularımı ayağıma geçirip taksi çağırdım. Çok geçmeden bir taksi geldi ve adliyeye gideceğimi, en geç 15 dakika içinde orda olmam gerektiğini söyledim. Taksici kafasıyla beni onayladıktan sonra pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Bugün hava dünden sakindi. Rüzgar fazla yoktu fakat havada serinlik vardı. Telefonumdan gelen bildirim sesiyle çantamda telefonu aradım. Alışveriş uygulamasından gelen bir indirim mesajı olduğunu gördüm ve paneli kaydırıp ekrandan sildim. Telefonu çantaya koyarken gözüme dün havaalanındaki çocuğun verdiği gazete takıldı. Gazetenin ilk sayfasını görünce ikinci bir şoku yaşamamak için kendimi tuttum. Sayfada bugün gördüğüm ‘Adaletin Lordu’ diye adı geçen adamın haberi vardı. Bu sefer büyük yazının arkasındaki resim dikkatimi çekti. Haberde bahsedilen ‘Beyaz Lilyum’ çiçeği vardı. Haberi ilk okuduğumda da bu çiçeğin adı geçiyordu ve ben o anki şokla bunu fark etmemiştim. Bu çiçeğin bende çok derin bir anlamı ve yarası vardı. Bu çiçek, babamın bana verdiği son çiçekti. Bu detayı fark etmem, kalbimin artık normal temposunda atamamasına sebep oldu. Kalbim. Adaletin peşinde koşmanın verdiği bir heyecanla çarparken, bir yandan ona duyduğum merak diğer yandan bu durumu kabullenemeyişim adalet duygumun çatışmasına neden oluyordu. Eğer bu dosyayı alırsam kendi geçmişimle yüzleşmem için büyük bir fırsat yaratmış olabilirdim. Yine de, onun kurbanlarından biri olma ihtimalimi göz ardı edemezdim. |
0% |