@ceyceyberry34
|
Selam herkeseee...😇 Yeni ve upuzun bir bölümle daha karşınızdayımmm...😍 Umarım bölümü seversiniz...😊 🪨🪨🪨🪨🪨🪨🪨
Sabah sabah neden bu düşüncelerle kalktım bilmiyorum ama kendime gelip ılık bir duşa gelmek için banyoya ilerledim. Frezyalı duş jelim ve şampuanımla rahatlatıcı bir duş almamın ardından banyodan çıktım. Üzerime siyah takım elbisem, beyaz gömleğim ve siyah üzerinde beyaz renk ince çizgiler olan kravatımı taktım. Saçlarımı da şekillendirip kuruttuktan sonra saatimi takarak odamdan çıktım. Oğlumun odasına girdim hemen ardından. Oğlum mışıl mışıl uyuyordu yatağında. Yanına yaklaşıp yatağın dibine çöktüm. Oğluma eğilip saçlarını kokladım. Mis gibi kokuyordu, bu beni gülümsetti. Saçlarını sessizce biraz daha sevip öpmeye başladım. Bir kaç tane daha baskılı öpücüğün ardından oğlum gözlerini açmış kıkırdamaya başlamıştı. "Günaydın babiş." deyip kollarını boynuma sardı. Gülerek ayağa kalktım onu kucağıma alarak. "Günaydın yakışıklı oğlum benim." dedim tombul yanağına son kez öpücük kondurarak. "Hadi oğlum sen elini yüzünü yıka kahvaltıya gel. Ben çıkıyorum." dediğimde yanağımı öperek kucağımdan inip banyoya girdi. Kahvaltı masasına oturduğumda herkesin suskun olduğunu gördüm. "Ne oldu? Suratınız sirke satıyor." dediğimde bana üzgün gözlerle baktılar. İçimi bir telaş kaplarken Yoongi konuşmaya başladı. "Hani sorguladığımız adamlar ölmemek için hapse atın her şeyi yaptık diye mahkemede konuşmuşlardı ve hapse atılmışlardı ya." "Eee?" "Bizimkiler bakmış, söyledikleri hiç bir yerde değiller bu adamlar. Daha doğrusu oradayken yer değiştirmişler. Onları tekrar sorgulamamız gerek." dediğinde kaşlarımı çattım, şüphelenmiş olmalılar. "Sorun değil, sorgularız. Ne zaman gidelim yanlarına?" dediğimde Yoongi sıkıntılı bir nefes verdi. "Taehyung ile birlikte sorgulayacaksın sen. Öğleden sonra seni alırmış." "Neden o Yoongi?" "Çünkü o da iyi bir konuşturucu, sen de öylesin. İkinizin gitmesi en doğrusu. Ben zaten bugün öğleden sonra Chan ile buluşacağım." "Peki, dediğin gibi olsun ama niye bu kadar üzgünsünüz? Bu da olabilir bir senaryoydu sonuçta." Oğlum kahvaltıya indiğinden cevap veremediler ancak hüzünlü ifadeleri yerini kocaman gülümsemeye bıraktı. Oğlum sadece bana değil onlara da iyi geliyordu ve bu beni mutlu ediyordu. "Babiş ben ne öğrendim biliyor musun? Bütün kutup ayıları solakmış, Yugyeom ahjussi de solak." dediğinde içtiğim çay boğazımda kalıyordu az kalsın. Ben öksürükle karışık kahkaha atarken diğerleri de benden farksızdı. "Bu çocuk beni hiç sevmiyor. Seni Kuzey kutbuna götürüp Kutup ayıları ve penguenlerin yanına mı bıraksam acaba?" dediğinde kaşlarımı çattım. Şakası bile sinirimi bozmuştu. Ben tam ona cevap verecekken oğlumun konuşmasıyla sustum. "Kutup ayıları ile penguenler aynı yerde yaşamıyor ki şaşkın. Penguenler güney kutbunda yaşıyor. Ayrıca da benim babam var, hiçbir şey yapamazsın." Bunu söyledikten sonra dil de çıkarmıştı Yugyeom'a. Bu kadar zeki ve bilgili oğlum olduğu için kendimle gurur duydum. "Bu çocuğa sakın laf etmeyin, cahil demeden cahil dedi. Ben boşuna demiyorum korkuyorum ondan diye." söylenen Namjoon hyungumla gülümsedim. "Daha okuma yazma bilmiyor, bana laf ediyor." diye söylenen Yugyeom ile oğlum yine durmamıştı tabii. "Zekanın okuma yazmayla alakası olsa benden zeki olman gerekmiyor mu?" "Owww. Bugün Yugyeom ahjussine kaba davranıyorsun ama oğlum. Özür dile hadi ondan." dediğimde omuz silkti. "Neden böyle yapıyorsun oğlum? O senin ahjussin ve seni çok seviyor." "Hayır babiş o beni değil seni seviyor. Sen Yoongi hyung ile boşanınca seni elimden alacak. Sevmiyorum ben onu!" dediğinde şokla baktım oğluma. "Sung Hoon, gel bakalım kucağıma." diyen Yoongi ile Sung Hoon Yoongi ahjussisinin dediğini yapıp onun yanına gitti. Yoongi onu kucağına alıp konuşmaya başladı. "Sung Hoon, Jungkook yani baban seni ne olursa olsun bırakmaz. Evet biz bugün boşanacağız ancak senin için hiçbir şey değişmeyecek. Jungkook baban benimle zaten senin için evlenmişti, şimdi de sen onun oğlu ol diye boşanacağız. Hem sen Jungkook baban dışında bir anne ya da baba istemiyor musun?" "İstiyorum. " "Jungkook baban ile boşanmazsak biz sevdiğimiz kişilerle evlenemeyiz, senin istediğin bu değil değil mi?" dediğinde Sung Hoon başını olumlu anlamda salladı. "Babiş aşık olduğu kişiyle evlenebilecek mi senden boşanırsa ahjussi?" "Evet, tabii ki evlenebilir ama bu süreç boyunca senin için hiçbir şey değişmeyecek. O seni asla bırakmaz, oğlunu nasıl bıraksın ki? Hem bu süreçte burada kalmaya devam edeceksiniz. O yüzden canını sıkma." dedi Yoongi oğlumun yanaklarındaki göz yaşlarını silerek. Ona boşanacağımızı söylediğime pişman olmuştum, aynı şekilde başka çocuklara yardım ediyorum dediğime de. Bunu o kadar kafaya takmıştı ki onu en ufak şeyde bırakacağımızı düşünüyordu. Sürekli sarılıyor, ağlıyor, geceleri kabuslarında beni bırakma babiş diyordu. Her ne kadar seni asla bırakmam desem de birkaç haftadır asla içi rahat etmiyordu. Son bir kaç gün daha iyi olduğunu sanmıştım ancak bugün anladım ki bu konuyu hala kafasına takıyordu. Bu çeteyi çökerttikten sonra oğlumla daha fazla ilgilensem iyi olacaktı. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp oğlumun yanına gidip gözlerine baktım. "Oğlum, seni asla bırakmayacağım demiştim. Seni benden kimse alamaz demiştim ya. Şimdi Yoongi ahjussin ile boşanmaya gideceğiz ya. Hakime diyeceğim ki Sung Hoon benim oğlum kimse alamaz onu benden. Onlar da seni ne kadar çok sevdiğimi anlayıp diyecekler ki sen oğlunu çok seviyormuşsun, onu biz bile senden alamayız. O senin gerçekten oğlun." dediğimde Sung Hoon bana sarıldı. "Eğer seni benden almaya çalışırlarsa buna izin vermem Sung Hoon. Ben seni çok seviyorum, seni ben büyüttüm. Senin babanım ben. Sen senin babam olmanı istemiyorum demezsen kimse bu gerçeği değiştiremez. Sen oğlum olmayı seviyor musun?" dediğimde beni bir sürü öptü. "Evet babiş. Bir sürü çok seviyorum ben seni. İyiki benim babamsın. Ben de seni hiç bırakmam ki." dediğinde gülümsedim. "O zaman akşam gelince parti yapıyoruz." "Ne partisi babiş?" "Oğlum olduğun için baba oğul partisi. Tabii istersen ahjussilerin de gelir. Oyunlar oynarız, dans ederiz, eğleniriz. Hatta sadece bu geceye özel hamburger ya da pizza sipariş ederiz." dediğimde kahkaha attı. "Yaşasın pizza! Bu akşam parti yapalım." diyerek kahkaha attığında ben de güldüm. O sırada Yoongi ile göz göze geldim, gözlerim doldu. Dudaklarını oynatarak 'üzülme' dediğini anlasam da elimde değildi. "Sung Hoon. Babiş ile bizim artık çıkmamız gerek. Namjoon ve Hoseok ahjussin bugün erken çıkıp yanına gelsinler. Herkes bir parti görsün!" diyen Yoongi ile daha da mutlu olmuştu oğlum. Oğlumu defalarca öperek Yoongi ile birlikte evden çıktık. Çıkar çıkmaz zar zor tuttuğum gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. ******** "Oğlum çok fazla kafaya taktı bu durumu Yoongi. Onu küçük bir yetişkin gibi yetiştirmek istemiyorum ama boşanacağımızı bir şekilde söylemem gerekiyordu." "Bak onu düşünüyorsun anlıyorum ama kendini de düşün. Sen de bu kadar zor bir çocuğa babalık yapıyorsun." "Benim oğlum uslu bir kere!" "Uslu ve akıllı. Gereğinden fazla akıllı hatta. Bu da seni yoruyor doğal olarak. Onun zeka gelişimini arttırmaya çalışıyorsun. Bunu yaparken kas gelişimi desteklensin diye onu resim çizmeye ve savunma sporlarına teşvik ediyorsun. Onu çok yönlü ve zekasını söndürmeden yetiştirmek kolay değil. Belki ben bir şey yapmıyorum diyeceksin ama yapıyorsun. Hem de kendini paralayarak yapıyorsun bunu. Onunla çok ilgilisin, çok seviyorsun onu. O da seni." "Seviyor değil mi? Beni babası olarak görüyor değil mi?" "Tabiki Jungkook, hiçbir şey bunu değiştiremez diye kendin söylüyorsun ya zaten, hiçbir şey gerçekten bunu değiştiremez. Sil gözyaşlarını. O sadece senin gitmenden korkuyor, gitmeyeceğini anladığı an eski neşesi gelecektir. Bugünkü partiden sonra birkaç gün gelme işe de, planı da sensiz ilerletiriz bu zamanda. Zaten Sung Hoon zeki olduğu kadar çabuk toparlayan da bir çocuk. Eminim birkaç gün sadece onunla ilgilenirsen bunu atlatacaktır." dediğinde ikna olmuştum. "Sağ ol Yoongi." dedim içten bir şekilde. "Rica ederim sevgili eşim, ah pardon. Eski eşim." dediğinde kahkaha attık birlikte. Arabamıza doğru yürürken Taehyung ile karşılaştık. "Taehyung?" diye sorarcasına adını söyledim. "Jungkook." "Ne yapıyorsun burada?" "Ufak bir işim vardı ancak madem sen buradasın, gidip sorgulayalım şu itleri." dediğinde onu onayladım. "Ben Chan'a gidiyorum o zaman. Sen haberdar edersin beni gelişmelerden." dedi Yoongi de. Onu da onayladım. "Chan, Jungkook'un kuzeni olan mı?" dediğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Bunu nasıl toparlayacaktım ki? "Sen nereden biliyorsun kuzeni olduğunu?" diye soran Yoongi ile hızla cevap verdim. "Duydu. Nereden bilecek yoksa? Hani biz onlardayken aramıştım ya onu. Aklında kalmış demek ki. Hem siz Chan ile ne ayak? Sen haftalardır onunla ne halt karıştırıyorsun acaba?" "Bir şey karıştırmıyoruz." "Aynen, ben de bu numaraları bir yerim ki sorma. Yoongi beni sinirlendirme! Siz ne saklıyorsunuz benden?" diye söylendiğimde Yoongi ofladı. "Sen de çok zorsun Jungkook. Yani bazen hayret ediyorum benzerliğinize." "Yoongi değiştirme konuyu diyorum!" "Ben gidiyorum." deyip yanımdan kaçtı ve arabaya bindi. "Şuna bak ya! Hem benden bir şey saklıyor hem de kaçıyor! Sanki ben öğrenemem hiç!" derken Taehyung bana arkadan sarıldı ve başını boynuma gömüp derin bir nefes çekti içine. "Sakin ol." diyen kalın ve güzel tınılı sesiyle sakinleşmiştim bile. Kolları arasında ona döndüm. "Sakinim ben, bırakabilirsin beni." dedim sakin sesimle. "Seni bir daha asla bırakmam, bir daha asla gitmene izin vermem." dediğinde içim titredi. "Bunu yıllar önce demen gerekiyordu. Bunu 5 yıl önce söylemen gerekiyordu!" dedim sinirle. "Jungkook ben..." diyecekken sözünü kestim. "Linda ile nişanlıyken bana yakın olman doğru değil. Ben de Yoongi ile birlikteyim." dedim onu kendimden uzaklaştırmaya çalışarak. "Linda'yı sevmiyorum, tek sevdiğim kişi sensin." "Ondan mı 5 yıl önce onunla benden habersiz kafede buluşup yakınen konuşuyordun Taehyung?" dedim sinirle. Aklıma o gün gelince saflığıma yandım, o an Taehyung'un beni bırakıp Linda ile evlenme kararı vereceğini düşünemediğim için kızdım kendime. "Hangi kafede buluşmasından bahsediyorsun?" "Boşversene, 5 yıl sonra seninle bunları konuşmaya niyetim yok. Hadi kimi sorgulayacaksak sorgulayalım." dedim ondan tamamen uzaklaşıp. Üzgün görünse de daha fazla uzatmamış ve arabasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Ben de arkasına onu takip ettim arabasına binerek o pisliklerin konulduğu hapishaneye doğru yola çıktık. Az önce yaşananlardan sonra ikimiz de ağzımızı açmamaya karar vermiştik sanırım çünkü yol ölüm sessizliğinde geçiyordu. Nihayet hapishanenin olduğu yere geldiğimizde ikimiz de arabadan indik ve hapishanenin içerisine girdik. Oradaki görevliye Joonwoo ile görüşmek istediğimizi söyledik. Bize bilgi verebilecek adamların hepsiyle görüşecektik elbette ancak ilk Joonwoo dememizin sebebi onu haftalar önce de ikimizin sorgulamasıydı. Daha rahat bilgi alabileceğimizi düşünüyordum. Görünüş yerine geldiğimizde Joonwoo da gardiyanın kapıyı açmasıyla içeri girmişti. Bizi görür görmez yüzünde panik ifadesi belirdi, bizden korktuğu çok barizdi ve bu korkusunu kullanmalıydık. "Yeniden karşılaştık Joon." "Ben bildiğim her şeyi anlattım zaten size, ne istiyorsunuz benden?" "Evet anlatmıştın ama bazı yerleri eksik anlatmışsın sanırım. Dediğin yerlerden hiçbirinde patronun ortada yok. Eğer nerede olduğunu söylemezsen sen de onun gibi yokluğa karışacaksın. Bunu istemezsin değil mi?" "Yemin ederim ben başka bir şey bilmiyorum, yemin ederim benim nerede olduklarından haberim yok!" "Bana sesini bir daha sakın yükseltme!" diye bağırdım birden. Benim bağırışımdan sonra sesi çıkmamıştı ancak göz bebeklerinin titrediğini görebiliyordum. "Şimdi bize ya onların nerede olduğunu söylersin ya da burada senin işini bitiririz!" dedi Taehyung Joonwoo'nun üzerine eğilip korkutucu bakışkarını atarken. "Bilmiyorum nerede olduklarını söyledim size." "Hafızanı yokla ve nereye gidebileceklerini tahmin et, eğer orada değillerse seninle tekrar görüşürüz. Tabi bu sefer bu kadar sakin olur muyuz hiç sanmıyorum." dediğimde düşündü biraz. "Hongdae, oraya baktınız mı hiç?" diye aniden söylediğinde olumsuz anlamda kafamı salladım. "Orada olabilirler patron işleri büyütmek için o caddeye de girmeyi düşünüyordu. Ama orada nerede, hangi evde olduklarını inanın bilmiyorum. Sadece bildiğim tek şey patronun büyük bir ev tuttuğu çünkü çocukların hepsini eve sığdırmak zorunda." "Biz şimdi oraya bakacağız. Eğer bizi kandırmaya çalışıyorsan sonunu kötü biter ama senin için." deyip ayaklandım. Ben ayaklanırken Taehyung da Joonwoo'nun boğazına yapıştı. "Bana bak piç, eğer bizimle oyun oynuyorsan seninle öyle bir oynarım ki bana yaşamamak için yalvarırsın! Duydun mu beni?!" Taehyung'un bağırmasıyla benim bile içim hop etmişti, keza Joonwoo da öyle korkmuştu ki altına yaptıysa gerçekten şaşırmazdım. Bu kadar korktuğuna göre yalan söylemiş olma ihtimali düşüktü. Bu yüzden adamlarımıza Hongdae'yi arayıp tarayıp o piçlerin evini bulmasını söyleyecektik. Muhtemelen orada da çıkacaklardı. Bunları düşünmeyi bırakıp çıkmak için kapıya doğru ilerledim. Taehyung da arkamdan geldi. Oradan çıkıp Taehyung'un arabasına bindik. "Şunlara bak ya!" diye söylenirken Taehyung'un üzerime eğilmesi ile ne diyeceğimi unutup susmuştum. Ben ona şaşkınca bakarken o ise üzerime doğru eğilip takmayı unuttuğum emniyet kemerimi benim için taktı. Sonra duruşunu bozmadan yoğun bir kahvelikte olan gözlerini benim ondan daha açık ve parlak kahverengi gözlerime çıkardı. Yüzümde fark ettiği şeyle afalladığını hissetmiştim. Neden afalladığını anlamasam da bunu soracak gücü kendimde bulamadım. Biz sadece öylece durup birbirimizin gözlerine bakarken nihayet Taehyung bir şey yapması gerektiğini fark etmiş gibi elini yüzüme çıkardı ve gözlerimin altını sevdi. "Çok ağlamışsın, gözlerinin altı şişmiş. Gözlerin de kızarmış." dedi. Kısık sesi oldukça yorgun ve üzgün geliyordu. Ona bir an diyeceğimi bilemedim, ne cevap vereceğimi. Bu yüzden onu itmek istedim ama bunu yapamadım. O öyle gözümün altını severken ben sadece başımı eline yaslamak gibi bir tepki vermemeye çalışıyordum. Hiç tepki vermeme konusunda ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı çünkü ne olursa olsun benimle ilgili şeyleri fark etmesi kalbimi heyecanlandırmıştı ama kendimi toparlamayı başarıp arkama yaslanarak bu yakın duruşumuzu bozdum. O da kendini geri çekip arabayı çalıştırmaya başladı. ******* "Yiğenimiz için." dediklerinde yüzlerindeki gülümseme bana da yayıldı. "Teşekkür ederim. Ben duşa girip geleceğim. Ondan sonra partiyi başlatırız." dediğimde beni onayladılar. "Aaa, Jungkook." "Efendim hyung?" "Biz herkes için pijama da ayarladık. Konsept bir parti olsun istedik. Odana gelecek pijamayı giy." dediklerinde onları onayladım. Odamdaki banyoda kısa bir duş alırken bugünkü Taehyung ile ikimizi düşündüm. Beni bırakmayacağını söylemişti, bırakma dememek için zor dursam da direnmiştim. Keza hapishane çıkışında da emniyet kemerimi takarken ona yenilmemek için çok zor durmuştum. Lanet herif 5 yıl sonra bile beni deli gibi etkiliyor ve duygularımı karmakarışık hale getiriyordu. Beni şirkete bırakırken de üzülmememi söylemişti ama beni en çok o üzmemiş miydi zaten? Buna rağmen ben onun beni düşünmesine sevinmiştim. Bundan nefret etsem de hoşuma gitmişti. Gitmemeliydi. O kadar kafamı ve duygularımı karıştırmıştı ki şirkette saatlerdir çalıştığım halde hiçbir halt yapamamıştım. Yoongi de yorgunum diye eve gitmemi söylemişti. O da sonradan geleceğini, onu beklemememiz gerektiğini de söyledi. Ben iş yapamayınca o benim yerime yapacaktı, o yüzden itiraz etmedim. Oğlum bütün karmaşıklığımı alacaktı, bir an önce oğluma gitmeliyim diye düşünmüştüm bende zaten tüm gün. Bu düşünceyle hızla evime geldim. Oğlum henüz evde yoktu, Hwasa öğretmeniyle parka gitmiş, hyunglarım gelirler birazda dediği için içim rahatlamıştı. O evde olmayınca içim huzursuz oluyordu ama Hwasa yanında olduğu için rahattım. Oğlum gelene kadar hazır oluyum diye düşünerek duşa girme kararı almıştım. Bir de toparlanmak için tabi. Bu aralar beni toparlayan en iyi şey artık günde iki kere almaya başladığım duşlar olmuştu çünkü. Bu düşünceleri bir kenara bırakıp duştan çıktım. Yatağımın üzerine baktığımda süpermanli pijama takımı görmüştüm. Bu büyük bir kahkaha atmamı sağlarken üzerime giyindim pijamaları. Dediğim gibi ben ve oğlum iron man seviyorduk ama oğlum iron man olacağı için bana bunu almış olmalılardı. Hyunglarımın bunu düşünmesi bile çok tatlıydı, giymemek gibi bir aptallık yapmak onların emeklerine saygısızlık olurdu. "Hyung bu ne?" diyerek gülerek aşağı inerken Namjoon hyungumun Thor, Hoseok hyungumun Batman, Yugyeom'un ise black panter olduğunu görmemle kahkaham artmıştı. Hepimiz birbirimize gülerken kapı çalmıştı. Muhtemelen Hwasa ve oğlum gelmişti. Kapıyı bu halde açıp gelenlere baktım. Tahminim doğru çıkmıştı. Hwasa'yla oğlum gelmişti. Oğlumu kucağıma aldım. "Hoşgeldiniz." dedim oğlumu öperek. "Benim babam süper bir baba, o yüzden süperman olmuş!" dediğinde güldüm. "Hadi seninki de odanda. Koş giyin. Partiye başlayalım." dediğimde beni onayladı. "Hwasa biz sana da aldık ama istemezsen..." diye cümleye başlayan hyungumu susturdu Hwasa. "Benim için black widow almadıysanız kırılırım!" "Tabiki onu aldık. Hadi sen de giyin katıl bize. Misafir odasına bıraktık." dedi Hoseok hyung heyecanla. Oğlum ve Hwasa kısa sürede giyinip gelmişlerdi. Biz de müzik açıp eğlenmeye başladık. ******* "Hadi gelin. Sung Hoon sizi de istiyor. Sizin giyecekleriniz de hazır. İkinizinki de Yoongi'nin odasında. Giyinip gelin." deyip oğlumun yanına gittim. Pardon, küçük iron manimin. "Babiş artık pizza yiyelim." dediğinde güldüm. "Tamam artık tüm ahjussilerin burada olduğu için siparişi veriyorum." dedim ve 7 kutu pizza sipariş ettim. Ben siparişi yapana kadar Yoongi ve Chan yanımıza gelmişti. Onlar spiderman ve kaptan america olmuşlardı. Bu hallerine kahkaha atmıştım sanki ben onlardan farklıyım gibi. "Hadi eğlenceye devam!" diye bağırdım. ******* "Baban seni bırakmayacak, seni her zaman çok sevecek. Öz olsa da oğlunu sevmeyen babalar var benim babam gibi ama ben asla onlardan olmayacağım Sung Hoon." deyip onun alnına bir öpücük kondurdum. Üstünü iyi örttüğüme emin olduktan sonra odasından çıkıp kapıyı kapattım. Bizimkilerin yaına dönüp oturdum. Bir Yoongi'ye bir Chan'a bakıp onları gözlemledim. İkisi de benden bir şey saklıyor gibi benimle göz göze gelmiyor ve elleriyle oynuyorlardı. "Neler oluyor? Söyleyin artık." dedim bıkkın bir sesle. "Jungkook, biz bir şe-" "Saklıyorsunuz, inkar etmeyin artık." dediğimde Chan derin bir nefes aldı. "Şey baban ile babam kavga etmiş ve baban yoğun bakımdaydı." "Ne?" "Babam yapmamış yanlış anlama, baban kalp krizi geçirmiş. Baya ağır bir kriz hem de. Haftalardır yoğun bakımdaydı. Bugün çıktı." dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Üzülsem mi, şaşırsam mı, iyi olmuş mu desem, bunlardan bugün haberim olduğu için karşımdaki ikiliye mi kızsam gerçekten bilememiştim. Daha önce bilsem ne yapardım onu da bilmiyordum gerçi. Ne kadar uzun süre öyle kaldım bilmiyorum ama kendimi toparladım. "Durumu iyi yani." dediğimde beni onayladılar. "İyi o zaman. Benden sakladığınız başka bir şey var mı?" dediğimde olumsuz anlamda kafa salladılar. "Az önce de yok diyordunuz!" diye çıkıştım birden. "Bak gerçekten yok. Söyleyip söylememe arasında çok gidip geldik ama üzülme istedik. Biliyorduk çünkü sana hayatı zindan etse de içinde küçük bir yer yanacak ve canını yakacaktı. Şimdi iyi, hayati tehlikesi yok artık. Bunu yarın söyleyecektik bugünkü neşen bozulmasın diye ama sen ısrar edince."dediğinde anladığımı belli ederek kafamı salladım. Böyle duymam belki dediği gibi daha iyiydi çünkü gerçekten içimde bir yer acırdı o adama ne olursa olsun. Bu yüzden yıllar önce benden ölmemek için borç isteyince vermiştim ya zaten. Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken Yoongi'nin telefonunun çalmasıyla susmak durumunda kaldım. "Efendim Taehyung?" " " "Tamam, o zaman plana sandığımızdan erken başlayabiliriz." dediğinde Joonwoo'nun doğru yer verdiğini anladım. " " "Jungkook ile konuşun bunu." deyip telefonu bana verdi Yoongi. "Ne oldu, ne yapıyoruz?" "Joonwoo iti doğru adres vermiş. Büyük ev ve Hongdae dediği için bulmamız kolay oldu. Evlerini ve iş yaptığı yerleri Jin hyung Namjoon hyunga attı. Gideceğimiz barlar ve barlardaki adamları yarına kadar tespit ederlerse hemen yarın gece başlayalım plana çünkü bugün çocuk kaçırma teşebbüsü olmuş yine. Sizin adamlardan biri engellemiş ama kaybedecek zamanımız yok." dedi. "Haklısın Taehyung. Namjoon hyungum bulur bardaki adamlarını. Yarın için hazır ol, göreve başlıyoruz." dedim ve telefonu kapattım. "Ben araştırmalarıma başlıyorum adamlarını." dedi Namjoon hyung ve odasına gitti. "Biz de Chan ile bulundukları evi ve etrafını gözlemleyip neler yaptıklarına bakalım." dedi Hoseok hyung da. "Ben de adamları ayarlayım, sizi korusunlar içeride."dediğinde odada yalnız kalmıştım. "Ben de eski sevgilimle yeniden sevgilicilik oynamak için kendimi hazırlıyım." diye kısık sesle mırıldanıp odama çıktım. ******* Eskiden çok severdim gözüme kalem çekip çilekli lipbalm sürmeyi çok severdim. Şimdi de yapmalıydım bence. Hem bara gideceğim için uygundu gayet. Bu düşünceyle gözüme kalem çekip hafif dağıttım ve çilekli lipbalmımı sürdüm. Hazır olduğum için odamdan çıkıp aşağıya indim. "Lan bu ne? Sen kimsiniz beyefendi?" diyen Yoongi ile güldüm. "Sen bu halde Taehyung ile sevgili rolü mü yapacaksın?" diye devam ettiğinde gülmem kahkahalara dönüştü. "Evet Yoongi." diye onaylayınca sahte bir şekilde sinirlendi. "Taehyung geliyor mu?" diye sordum konuyu değiştirip. "Gelince arar seni." dediğinde aşağı inen oğlumu gördüm. Onun yanına gidip kucağıma alarak öpücüklere boğdum küçük beyi. "Babiş sen nereye gidiyorsun? Çok güzel olmuşsun." demesiyle gülümsedim. "Arkadaşım ile eğlenmeye gideceğiz oğlum." "Aaa babiş, sen arkadaş mı edindin?" dediğinde gülümsedim. "Eh oğlum yalnız olmamı istemiyordu, ben de arkadaş edinmeye başladım." "Harika. Babiş ben de tanışabilir miyim peki arkadaşınla?" dediğinde yüzüm kireç gibi oldu. Taehyung Sung Hoon'u bilmemeliydi. Hayır oğlumu öğrenmesini asla istemiyordum. "Hayır." dedim anında. Oğlumun şaşkın ve üzgün baktığını görünce içim acıdı ve anında sert bir tonda cevapladığım için pişman oldum. "Önce ben iyi tanımalıyım çünkü. İyi biriyse tanışırsınız belki ama şu an değil tamam mı?" dediğimde Sung Hoon gülerek boynuma sarıldı. "Tamam babiş." dedi. Onun saçlarını öperken telefonumun çalmasıyla Taehyung'un geldiğini anladım. Telefonu meşgule attım. "Ben gelmiyim mi yani?" diyen Yoongi'ye gözlerimi devirdim. "Saçmalama Yoongi. Dikkat çekeriz. Hem adamlarımız olacak zaten." dedim Sung Hoon anlamasın diye en basit haliyle açıklama yapmıştım. "Tamam tamam. Hadi git." dediğinde oğlumu son kez öperek evden çıktım. Dış kapıdan da çıktım. Taehyung arabanın dışındaydı. Beni yavaşça baştan aşağı süzüp yutkundu. "Çok güzel olmuşsun." dedi gözleriyle beni yerken. Ben de onu süzdüm. Siyah gömlek ve siyah pantolon giymişti. Göleğin kolları kıvrılmış ve üstten üç düğmesi açıktı. Esmer teni bu klasik kombine rağmen çok güzel görünüyor, adeta parlıyordu. Bileğindeki saat ve bilekliklerle de gayet cool bir havası vardı. Tamam fena görünmüyordu. Tanrım, kimi kandırıyorum?! Çok yakışıklı görünüyordu, fazla yakışıklı! "Sen de çok yakışıklısın." dedim dayanamayıp. Gülümsedi. Arabasının kapısını binmem için açtı. Bu yaptığı harekete şaşırsam da Taehyung'un arabasına bindim. O da arabaya binince yola koyulacağımız düşünmüştüm ama araba çalışmamıştı. Neden gitmiyoruz diye düşünürken üzerime eğilip kemerime uzandı. Aşina olduğum parfümünün kokusu yakınlığından ötürü buram buram burnuma gelirken onu ne kadar özlediğimi yeniden fark etmiştim. "Dikkatli ol güzelim. Kemerini takmayı hep unutuyorsun." dediğinde burun buruna geldik. Sert bir şekilde yutkunarak geri çekilmeye başlamam ile o da koltuğuna yerleşmişti. Tek afallayan ben olmak istemediğim için onun da henüz kemer takmadığını görüp ben de onun üzerine eğildim. "Sen de dikkatli olmasın Taehyung." dediğimde sert bir şekilde yutkundu ve gözleri dudaklarıma kaydı. Daha fazla yakınlığın ikimize de iyi gelmeyeceğini bilerek hızlı şekilde kemerini takıp yerime geri yerleştim. Taehyung başını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalışmış ve toparlanınca da arabayı çalıştırmıştı. "Müzik dinlemek ister misin?" diye sorduğunda gerginliğimi atsın diye kabul ettim. "Neleri sevdiğimi biliyor musun hala?" dediğimde başıyla onayladı. Birkaç saniye sonra çalan şarkı ile gözlerim dolsa da camdan dışarı bakarak sakinleşmeye çalıştım. Çalan şarkının adı 'Stay Alive' idi. Eskiden bu şarkıyı sadece kulağıma güzel geldiği için severdim. Uzun zamandır da dinlemiyordum. Şu an bu şarkının bu kadar anlamlı gelmesi ister istemez gözlerimi doldurmuştu. Gözlerim istemsizce onu bulurken gömleğinden daha önce göremediğim kolyeyi fark ettim. Bu sizin mi diye sorup bana ismimizin olduğu evlilik yüzüğünü boynuna takmış olmalıydı. Bu halleri fena halde kafamı karıştırıyordu. "Şarkıyı değiştirebilirim." dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. Şarkı çalarken aramızda sessizlik hüküm sürmeye devam ediyordu. Şarkı değişip bir kaç tane daha şarkı çaldığında gideceğimiz bara varmıştık. Taehyung arabayı park ettikten sonra birlikte arabadan indik. Ben önden yürüyüp karşıya geçecekken Taehyung beni kolumdan tutup kendine çekti. "Araba çarpacaktı." dedi panikle. Çok korkmuş görünüyordu. "Teşekkür ederim." deyip kolumu ondan kurtardım. Bu sefer ise belime sarıldı. Ben bir şey demeden kulağıma fısıldadı. "Unutma biz sevgiliyiz." deyip beni daha çok kendine yapıştırdı. O şekilde karşıya geçip barın önüne geldiğimizde Taehyung konuşmaya başladı. "Hazır mısın güzelim?" "Evet, peki ya sen hazır mısın?" "Evet." "O zaman plan başlasın." 🪨🪨🪨🪨🪨🪨🪨 Bölüm Sonu 🤍 Umarım bu bölümü sevmişsinizdir ve bir mantık hatası yapmamışımdır... 🤓 Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle kendinize iyi bakın, hoşçakalınnn... 💫 Bu arada Stay Alive şarkısının sözlerini de Türkçe anlamlarını da buraya bırakayım, bana bu ikili için uygun geldi. Sözlerini okuyunca -belki bilenleriniz vardır ancak bilmeyenleriniz için- umarım size de bu ficteki Taekook'umuz için uygun gelir. Ya da bu ikiliyi anlatan şarkı önerilerinizi de buraya yazabilirsiniz.
Mmm, please stay alive, yeah 어디서부터 잘못됐나? 전혀 기억이 나질 않아 작은 방안에 나의 몸을 숨긴 채 속삭이네 어둠이 유일한 내 벗 (내 벗) 구원을 바라는 내 손 내가 이상한 걸까? 피로 물든 방 누구든 제발 날 구해줘 Hide in the moonlight 그래, 기적 따윈 없어, 내 바람들은 그저 Hide in the moonlight 그리 거창한 게 전혀 아닌데, 그게 어렵네 잠들지 못하는 새벽 끝엔 눈뜬 채 악몽을 헤맨듯해 기적 따윈 없어 라고 말한 난데 기적처럼 와준 그 한마디 넌 나의 운명 이따위 말로 설명할 순 없어 이 지친 나를 구한 구원 이 말이 설명하기가 쉬울까? 나를 살린 그 한마디 많은 밤이 지나도 너의 곁에 나 있을게 Oh, yeah (그 한마디) 나의 발에 피 나도 너의 곁에 나 있음에 Please, you stay alive (oh-whoa) Please, you stay alive (oh-whoa) (Please, you stay alive) 그림잔 커져가지만 괜찮아 너란 큰 빛 덕분이니 내 삶의 이윤 네가 전부이니 넌 언제든 그저 그렇게 웃어줘 나와 너무나 닮은 너 너와 너무나 닮은 나 가끔씩 이유 없이 겁나, 이 감정은 뭘까? 끝이 날지 모르지만 끝나지 않는 이 악몽 끝에 너라는 존잰 날 일으켜 매일 기적처럼 와준, 기적과도 닮은 기적과도 같은 그 한마디 넌 나의 운명 이따위 말로 설명할 순 없어 이 지친 나를 구한 구원 이 말이 설명하기가 쉬울까? 나를 살린 그 한마디 많은 밤이 지나도 너의 곁에 나 있을게 Oh, yeah (그 한마디) 나의 발에 피 나도 너의 곁에 나 있음에 Please, you stay alive 넌 나의 구원 이따위 말로 설명할 순 없어 Please, you stay alive (oh-whoa) Please, you stay alive |
0% |