@ceyceyberry34
|
Herkese selammm...🩷
Yeni ve uzun bir bölümle daha karşınızdayımmm...😍
Umarım bölümü seversinizzz, keyifli okumalar dilerim bebeklerimmm...🩵
🪨🪨🪨🪨🪨🪨🪨 "Jungkook başkasına aşık olduğunu söyledi ve Kim Taehyung bunu duymuştu, sonrasında Jungkook koşa koşa senin yanına giderken de şirkettekilerin konuşmalarına şahit olmuş. Kısacası Kim Taehyung artık sizin sevgili olduğunuzu biliyor." "Ne?!" Şokla bağırmıştım bunu duyunca, bunu öğrenmesi hiç işime gelmemişti. Biraz da kalbim kırılmıştı çünkü ben hâlâ ona aşıkken beni başkasına aşık sanıyordu. Gerçi aşkımı da hak etmiyordu ancak bilemiyordum. Hâlâ içimde bir yerlerde ona aşık olan yanım sızlamıştı istemsizce sanki gitmeme sessiz kalıp bana bir sürü acı çektirmemiş gibi. Mantıklı tarafımı devreye soktuğumda bunu duymasının iyi olduğunu söylüyordu bana, sonuçta o beni artık silmişti ve başkasıyla -eski sevgilisiyle- evlenecekti yakın zamanda. Hâlâ ona aşık olduğumu öğrenmemesi bu yönden iyi ve mantıklıydı ancak Yoongi ile benim sevgili oluşumu öğremesi kötüydü. Sevgili olduğumuzu -daha ziyade aşık rolü yaptığımızı- öğrendiyse evli oluşumuzu da öğrenebilirdi. Bunu öğrendiği an Sung Hoon'u öğrenme ihtimali de çok yüksekti. Ayrıca Yoongi de onun eski sevgilim olduğunu bilmiyordu, Yoongi ile evli olduğumuzu öğrenip onu sorgulamasını ve Yoongi'nin de Taehyung ile benim eski sevgili olup ondan bunu sakladığımı öğrenmesini istemiyordum. Gerçi Yoongi'ye bunu soracak kadar beni önemsediğini de sanmıyordum, sadece Min çetesinde olmam ve yeraltı davetine gitmem onu şok etmiş olmalıydı. Bir de bazı şeyleri merak ediyordu o kadar. "Doğru duydun, artık sevgili olduğunuzu düşünüyor o da diğerleri gibi." Yugyeom bunları söyledikten sonra bana dik bir şekilde bakmaya başladı sanki benim suçum varmış gibi. Böyle bakma sebebi bu olay bile değil onu reddetmemdi. Bunu anlamayacak kadar salak değildim. Yine olsa yine yapardım ancak, o da haddini aşmıştı ve benim koyduğum sınırları geçmeye çalışmıştı ve kesinlikle dediklerimi hak etmişti. "Bu pek iyi olmadı." dedi Yoongi sakin bir sesle. O pek endişe etmemişti bu duruma benim aksime. "Kim çetesi ile düşman sayılırız ancak düşman olarak bile iyi bir düşmanlar. Alçakça plan yapıp kimseyi ailesiyle tehdit ettiklerini hiç görmedim bu zamana kadar ve beni sevgili bildiği kişi Jungkook olduğu için umursamıyorum. Hiç kendini korumayı ve bu dünyayı bilmeyen biri olsa bu daha can sıkıcı olurdu ama Jungkook zaten çetede. Zayıf nokta değil Jungkook." Bu doğruydu, hiç bilmeyen biri olsa evet tehdit edilebilirdi ya da zayıf nokta olabilirdi ama ben zaten dediği gibi çetedeydim ve olabileceklere hakimdim. Benim derdim de sadece bunu öğrenen kişinin Taehyung olmasındaydı. Gerçi mantıklı tarafımı dinleyince bunun için de endişe etmeyi bırakmıştım. "Doğru söylüyorsun, ben bilmedikleri biri değilim artık. Sadece bu evlilik bilinmese iyi olur çünkü Sung Hoon öğrenilebilir. Eğer onu öğrenirlerse de ben hiç kimseyi yaşatmam. Oğluma dokunmayı geç bunu akıllarından geçirirlerse artık böyle şeyler düşünebilecekleri bir beyinleri kalmaz, mahvederim onları!" Başta sakin konuşsam da oğlumu öğrenme hatta ona zarar verme ihtimalleri bile beni sinirlendirmiş ve sonlara doğru resmen kükrer gibi konuşmuştum. "Sakin ol Jungkook, oğluna kimse zarar veremeyecek. Öğrenmeyecekler bile oğlunu." diyerek sakinleştirmeye çalıştı beni Hoseok hyung. Kendimi biraz daha iyi hissederken oğlumun bize doğru koştuğunu görünce keyfim yerine gelmiş ve gülümsemiştim. "Hadi ama, ben çok acıktım. Sizi bekliyorum. Benden gizlediğiniz şeyleri ben uyurken konuşsanız da yemek yesek olmaz mı?" diye söylenmesiyle hepimiz kahkaha atmıştık. "Valla küçük Jungkook bu, o da öyle fenaydı." dedi Yoongi hyung. Gülümsedim bunu demesiyle. "O zaman Hobi ahjussi hava yolları seni uçururken diğerleri de ellerini yıkayıp masaya gelsinler." Hoseok hyung onu kucaklayıp onun tabiri ile uçurarak masaya götürürken Sung Hoon yüksek sesli kahkahalar atıyordu. Onun gülüşleri benim içimi çiçeklendiren yegane tohum, hayatımın anlamıydı. "Ben bu çocuktan korkuyorum ha. Şaka falan yapmıyorum. Bir çocuk ben uyuyunca benden gizli şeyleri konuşabilirsiniz der mi ya?" "Oğlum çok zeki Namjoon hyung, senin gibi." "Tamam benim 148 iq ama bu çocuk 1048 iq gibi konuşuyor. Ben onun yaşlarında bahçede solucan arıyor, salıncaktan atlayıp süperman taklidi yapıyordum. Bu velet büyümüş de küçülmüş gibi, cidden korkutuyor beni. Bir gün bana dedi ki insan sevdiği kişiye farklı mı bakar. Merak ettim neden sordun dedim, o da sen Hoseok ahjussiye, Yugyeom ahjussi de babama farklı bakıyor ondan sordum dedi. Velede bak." Namjoon hyungun dediği şeyle kahkaha attık hepimiz. "Yugyeom neyse de senin Hoseok'a aşık olduğunu nasıl fark etti ki?" dedi Yoongi hyung da. Bence hissediyordu, çocukların hisli olduğunu düşünüyordum ben. Sung Hoon sadece diğer yaşıtlarına göre hislerini anlamlandırıp bunu paylaşmada daha iyiydi. Bazen bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyordum çünkü gözünden pek bir şey kaçmadığı gibi çocukluğunu yaşayamadığını hissettiriyordu bana. Sanki zeki olması onu çocuksu neşesinden ve çocukça davranışlardan uzak tutuyordu, oğlumun bir yetişkin gibi değil çocuk gibi yaşamasını istediğim için bunu kafama takıyordum ancak öğretmeni Hwasa onun zeki olması çocuk olmasını engellemiyor merak etmeyin demişti. Ayriyeten bana çok iyi bir baba figürü olduğumu da dile getirmişti. Öyle düşünmediğimi ve daha iyi olabilmek istediğimi söylediğimde ise bana inanamaz gözlerle bakmıştı adeta. Bir ebeveyni olmadan büyüyen bir çocuk için ruhsal durumunun iyi olduğunu, özellikle kendi çocuğum olmadığı baz alınırsa ona fazlasıyla iyi baktığımı, yeterince ilgi verdiğimi ve onun yeteneklerini keşfetmesi için ne kadar fazla çaba harcadığımı bildiğini ve bunu kolay kolay herkesin yapamayacağını söyledi. Bu gururumu okşamıştı ancak içimdeki o his geçmiyordu niyeyse. Galiba onu da ne olursa olsun bu dünyaya sokmamın -onu korumak ve ebeveyni olmak için dahi olsa- vicdan azabını çekiyordum. Daha iyi ve çetelerin olmadığı daha iyi bir ailede yetişme şansını elinden almışım gibi düşündüğümde onun babası olmayı hak edip etmediğimi çok sorguluyordum. Evet ben babam gibi değildim, asla da olmazdım ancak hep bir tehlikeye girme potansiyeli olduğu için de korkuyor ve onun böyle bir hayatı değil çok daha iyisini hak ettiğini düşünüyordum. Bu her gün kendimle verdiğim savaşta kendi kendime düşündüğüm sorundu, her seferinde ondan ayrılıp daha iyi bir hayatı hak ettiği fikri zihnimi elime geçirmeye çalışsa da onu asla bırakamayacağımı biliyordum. Hele ki bu saatten sonra. "Jungkook iyi misin?" Ani gelen soruyla kendime geldim ve fark etmeden eğdiğim başımı bana endişeyle bakan gözlere çevirdim. "İyiyim neden kötü oluyum?" dememe kalmadan yalan olduğunu anlamışlardı. "Bazen Sung Hoon'u böyle bir hayata sokarak ona haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Her an tehlikede olabilir ve böyle yaşamamalı hiçbir çocuk. Onu bu hayata sokup yanıma almam bencillik değil mi? Belki daha iyi bir ailede tehlike içinde olmadan büyüyebilirdi." "Daha kötü bir aileye gitmesi daha büyük bir olasılık biliyorsun değil mi? Çocuklara şiddet uygulayan, zorbalayan, hakaret eden, çocukluğunu yaşatmayan hatta onları taciz eden birileri de evlatlık alabilirdi Sung Hoon'u. Yetimhanelerin nasıl yerler olduklarını ve oralarda neler dönebileceğini de az çok tahmin ediyorsun değil mi?" "Hadi daha iyi bir aileye gitti diyelim Sung Hoon, orada güvende olacağının garantisi var mı? Evet çeteler yüzünden endişelisin ona bir şey olacak diye ancak çok iyi ailelerin de çocukları tehlikede olabiliyor, kaçırılabiliyor, başlarına kötü şeyler gelebiliyor. Bu ihtimal çetede olduğu için biraz artıyor ancak hiç sıfırlanmıyor bu ihtimal. Maalesef ki çocuklar dünyanın her yerinde tehlikede olabiliyorlar. Bu yüzden kendini bencil hissetme, ona haksızlık yaptığını da düşünme. Sen de tıpkı çocuğu olan herkes gibi çocuğunu tehlikelerden korumaya çalışıyorsun ve bunu başarıyorsun. Böyle düşünerek asıl kendine ve babalığına büyük bir haksızlık ediyorsun." "Jungkook, biz yanındayız ve Sung Hoon sahip olabileceği en iyi babaya ve en iyi ahjussilere sahip. O şanslı bir çocuk çünkü onu canından çok seven ve etrafında pervane olan bir çok insan var. Başlı başına sadece sen bile onun şansısın Jungkook. Böyle düşünmeyi bırakmalısın. " Namjoon ve Yoongi hyungların söylediklerinden sonra Yugyeom'un söylediği şeyle gülümsedim. Haklılardı ancak çocukluğumda yaşadığım şeyleri o da yaşar diye düşünmeyi bırakamıyordum. Buna rağmen söyledikleriyle daha iyi hissediyordum çünkü bana Sung Hoon'un benimki gibi bir babaya sahip olmadığını, babama benzemediğimi hatırlatmışlardı. "Hadi yemeğe, bizim ufaklık kızar bize yoksa." dedi Yoongi ve önden gitmeye başladı. Yugyeom da onun arkasından giderken Namjoon hyung kolumu tuttu. "Taehyung bunu öğrendiği için daha da üzerimize düşer mi sence? Seni se-" "Beni sevmiyor hyung o. O beni sevseydi eğer beni dinlerdi, ben o evden kovulmazdım, o talihsiz kaza da olmazdı. Taehyung sadece merak ettiği şeyleri sormaya geldi bugün, bir de işte neden bu çetedeyim diye ağzımı arıyor. Linda ile evlenecek o yakın zamanda. Bizim aramızda hiçbir şey kalmadı artık. Yine de Sung Hoon'u öğrenmemesi için tedbirleri arttıralım hyung." "Dediğin gibi olsun Jungkook ama içimden bir ses başka şeyler olacak diyor bilgin olsun." diyerek yanımdan uzaklaşmaya başladı. Ne olurdu ki karşıma çıkmasa yani? Offf! İç çekerek masaya doğru ilerledim ve yerime oturdum. Şükürler olsun ki oğlum yemeğini yemişti ve mutlu görünüyordu. "Babacığım yemek yedikten sonra benimle resim çizer misin?" dedi Sung Hoon ramenden biraz ağzıma attığım sırada. Ağzımdaki lokmayı bitirip onu cevapladım. "Tabi yaparız oğlum ama yarın boyarsın olur mu? Saat geç oldu çünkü bugün." "Tamam babacığım. Sen dünyanın en iyi babasısın."deyip kucağıma çıkmaya çalıştı. Onu kucağıma oturtup sarıldım. "Sen de bir babanın isteyeceği en iyi çocuksun." Bir yandan oğluma sarılmaya devam edip bir yandan huzurlu bir şekilde yemek yemeye devam ediyorduk. Onun bu sözleri az önceki düşüncelerimin saçma olduğunu kanıtlıyordu. Oğlum beni çok seviyordu ve biz birbirimizin şansıydık. ****** Oğlum ile birlikte resim çizmeyi yeni bitirmiştik. Daha doğrusu çizerken oğlum çok yorulmuş olmalı ki uyuyakalmıştı. Onun üzerinde zaten pijaması olduğu için direkt kucaklayıp yatağına yatırdım. Alnına bir öpücük kondurup yanına oturdum. Saçlarını okşayıp bir süre huzurlu şekilde uyumasını izlemek istediğim için yatağın kenarına oturdum. Minik ellerinden biri elimi bulduğunda elini avucuma aldım. "Sana iyi bir dünya ve iyi bir aile yaratacağım." "Bunu yapacağından hiç kuşkum yok." "Yoongi, sen yaralısın. Niye dinlenmiyorsun?" dedim oğlumun yatağından kalkarken. "Bir şeyim yok benim merak etme, asıl senin neyin var onu çözmek istiyorum." "Neyim olabilir ki?" "Gel bunu odanda konuşalım." dedi ve Sung Hoon'u alnından öptü. Ben de minik elini yeniden avucuma alıp bir öpücük kondurdum ve Yoongi hyung ile birlikte odadan çıktık. "Jungkook, hiç geçiştirmeye çalışma beni. Gerçekten neyin olduğunu bilmek istiyorum. Çok duygusalsın bu ara nedense. Paranoya yapıyorum diye düşündüm bir an ama artık eminim sen üzgünsün." Ne anlatabilirdim Yoongi hyunga, Taehyung yüzünden anılarımın depreştiğini ve beni bir çıkmaza sürüklediğini anlatamazdım ki ona? Aklıma gelen ilk şeyi söyledim bu yüzden. "Yoongi, aklıma babam geldi o yeraltı buluşmasına gittiğim için. O ve bana yaşattıkları... Sadece oğluma onun gibi bir baba olurum diye korkuyorum. Onun gibi değilim ve olmayacağıma eminim ama yemeğe oturmadan da söylediğim gibi Sung Hoon için en iyi olan şeyi yapmaya çalışırken onu aslında daha kötü bir hayata mı sürüklediğime emin olamıyorum. Babamı anlatmama gerek yok sana, onun bana neler yaptığını zaten biliyorsun. O da böyle ara ara yeraltı buluşmalarına katıldığı için ve yaşadıklarımdan dolayı kendimi sürekli onun gibi miyim diye sorgulamaya başladım istemsizce." Bu gerçek düşüncemdi, yalan söylemiyordum hyunguma. Sadece Taehyung kısmını es geçiyordum. Böyle düşünmek istiyordum çünkü öbür türlü vicdanımla başa çıkamazdım. "Babanın sana yaşattıkları hala içinde bir yerlerde acıtıyor canını değil mi?" diye sorduğunda gözlerim doldu, başımı olumlu anlamda salladım. "Ben sizin hep yanınızda olacağım." dedi ve sarıldı bana. Ona göre ben onun küçük kardeşiydim. Aramızda sadece 5 yaş vardı ancak gerçekten bazen baba sıcaklığı veriyordu bana, kendi babamın asla vermediği sıcaklığı... "İyiki varsın Min Yoongiii!" diye sevinçle bağırdığımda beni itip omzuma vurması bir oldu. "Ne bağırıyorsun kulağımın dibinde be!" Ben o kulağını tutarken hunharca kahkaha atıyordum çünkü bundan nefret ettiğini biliyordum. "Kaç yaşına geldin hala çocuk çocuk hareketler." "Ama çok eğlenceli." "Bunu bir daha yapma sevgili eşim." "Seni pislik hyung!" Bunu demesiyle bu sefer ben sinirlenmiştim ve elime ilk gelen kumandayı ona doğru fırlatmıştım. Tabii bunu söylemeden kaçmaya başladığı için çok istediğim gibi isabet edemese de bacağına isabet ettirebilmiştim. "Sen iyice dinlen Yoongi, sanki vurulmamışsın gibi çok hareketlisin. Hadi iyi geceler defol." demiş ve onu alenen odamdan atmıştım. Bu halimize ikimiz de gülmüştük, Yoongi az önce onu kovduğum için odada yoktu ama kahkaha attığını duyabiliyordum. "Böyle güzel hyunglara sahip olduğum için çok şanslıyım." dedim kendi kendime. Bu düşünceme gülümseyip yatağa attım kendimi. Bugün çok yorgun hissediyordum ve bu fizikselden ziyade ruhen bir yorgunluktu. Muhtemelen uyuyarak geçmeyecekti ancak yine de uyumak zihnimi toparlamama yardımcı olacaktı. Gözlerimi kapatıp uykunun beni içine çekmesini bekledim. Nihayet uyku beni içine çektiğinde tüm yorgunluğumla uykuya teslim oldum. *** Bu sabah dünün aksine evde oğlumla beraber kahvaltı yapmak istediğim için sabah erkenden kalkıp duşa girdim. Ilık bir duş ile kendime geldikten sonra banyodan çıkıp giyinme odama girdim. Üzerime lacivert boxer, lacivert takım ve beyaz gömleğimi giymeye karar verdim. Üzerimi hızlı bir şekilde giyindikten sonra saçlarımı kurutup şekillendirmiş ve içimden geldiği için kulağıma siyah halka küpelerimden takmıştım. Parfümümü sıkıp son görüntümden emin olduktan sonra ilk iş oğlumun odasına girdim. "Günaydın bebeğim." deyip yanağından öptüğüm oğlum gülmeye başlamıştı. Aslında uyanık değilse uyandırmayacaktım ancak yatakta beni uyuyor taklidi yaparak beklediğini fark edince gitmiştim yanına. "Günaydın yakışıklı babam." diyerek bana sarılan minik bedeni kucaklayıp banyoya götürdüm. "Elini yüzünü yıka önce. Sonra birlikte kahvaltıya inelim." dedim. O elini yüzünü yıkadıktan sonra birlikte kahvaltıya indik. Eun Ae noana yine döktürmüştü. "Günaydın." diyerek karşıladı beni masada oturan hyunglarım. Ben de onlara gülümseyip aynı şekilde karşılık verirken Sung Hoon hepsine gidip sarılarak tek tek günaydın demişti. Birlikte huzurlu bir kahvaltı yapmıştık ve tabiki Sung Hoon ilgi odağıydı. "Babacım, bir şey sorabilir miyim?" "Sor oğlum." "Yugyeom ahjussi sana niye dik dik bakıyor? İçini mi görmeye çalışıyor?" Bu soruyla Yugyeom başta olmak üzere hepimiz bu soruyla gerçek manada apaşıp kalmıştık. "Yok bebeğim, öyle bakmıyor. Gözü dalmıştır Yugyeom ahjussinin. Değil mi Yugyeom ahjussisi?" "Evet evet öyle." "Bu çocuk bazen tüylerimi diken diken ediyor." diye söylendi Hoseok hyung. Güldüm onun bu yorumuna ama bazen gerçekten ben de aynı düşünmüyor değildim. "Şaka yapmıştım ki..." diyerek kahkaha atmaya başlayan oğlumla hepimiz yeniden afalladık. Biz çok mu gerizekalıyız acaba? Keklemişti resmen hepimizi küçük afacan. "Bu bizim varya donumuzu üzerimizdeyken alır haberimiz olmaz ha, velede bak. Şurada beş yetişkiniz beşimizi de kekledi." "Hyung velet demesene bebeğime?" diye söylendim ama haklıydı Namjoon hyung. "Çaki de bir bebekti biliyor musun?" "Çaki kim baba?" "Hyung!" "Sustum tamam." "Çaki kötü biriydi, onu boşver sen." dedi Yoongi hyungum. Sung Hoon Yoongi ahjussinin dediğini dinleyip boşverdiğinde derin bir nefes çektim içime. Bundan sonrası sessiz bir kahvaltıydı. Kahvaltıdan kalkıp kapıya geldiğimde oğlumla vedalaştım ve öyle çıktım evden. Hyunglarım da Sung Hoon'la öperek vedalaştığında hep birlikte arabalarımıza binip şirkete doğru sürmeye başladık. Şirkete vardığımızda herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Nedenini anlayamasam da takmamaya çalıştım. Yoongi hyung ile konuşmamız gereken işler olduğu için onunla aynı asansöre bindik. Asansörde de tuhaf bakış ve fısıldaşmalara maruz kalmamla kötü hissetsem de nedenini odama gidince sekreterime soracağım için bir şey demedim. Benim odamın katına geldiğimizde Yoongi hyungla beraber asansörden indik. Sekreterimin önünde bir sürü çiçek görünce gülerek yanına gittim. "Sevgilin mi aldı bunları? Çok güzeller." dedim ancak pembe gül buketlerinin yanı sıra frezya buketlerini fark etmemle kalbim sızladı. 'Frezyam, sen dünyadaki en nadide çiçeksin ve ben de bu çiçeği cömertçe koruyacak olan cesur aşığın.' Yine ve yeniden aklıma Taehyung gelmesiyle kendime kızdım. "Efendim bunlar bana değil size." "Bana mı?" Bana niye bu kadar çiçek yollansın ki ve daha önemlisi bunları kim yolladı? "Evet efendim ve anladığıma göre pembe güller ile frezyalar farklı kişilerden gelmiş. Not almıştım. Hah, pembe güller Sehun Bey'den, frezyalar ise Kim Taehyung Bey'den. Kim Taehyung mu? Sehun zaten belli ediyordu ama Taehyung bana niye çiçek yollamıştı ki? Bunun için mantıklı bir sebep bulamadan Yoongi hyung konuşmaya başladı. "Sehun'u anladım Jungkook sana asılmıştı ancak Taehyung neden sana çiçek alıyor, hem de frezya?"
🪨🪨🪨🪨🪨🪨🪨
Bölüm Sonu 🤍
Taehyung acaba neden çiçek gönderdi ve çiçeklerin notunda ne yazıyor?
Sizce Yoongi Taehyung ile Jungkook'un eski sevgili olduğunu öğrenecek mi?
Umarım bu bölümü sevmişsinizdir, eğer sevdiyseniz oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı lütfen unutmayınnn...🖤
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle, kendinize iyi bakın bebeklerimmm...💕 |
0% |