11. Bölüm

11. Bölüm

Ceyda Baltu
ceydabaltu

Evdekilerin yönlendirmeleriyle salona geçmiştik. Yarım saat kadar salonda havadan sudan konuşurken çalışanlardan biri sofranın hazır olduğunu söyledi onun tekrar işine dönmesiyle Awşin hanım bizi sofraya buyur etti. Ana yemek olarak içli köfte, kuru dolma, yaprak sarma, ve mumbar vardı. Çorba olarak ise tavuk suyu çorbası.

Awşin hanımın 'Afiyet olsun.' söylemiyle herkes yemeğe başlamıştı. Çorbamı bitirmiş ana yemeğime geçmiştim. Tabağına biraz kuru dolma almıştım. Tadına baktığım zaman tadı güzeldi. Ama bir şey eksik gibiydi. Sofrada gözlerimi gezdirdim, ne eksik diye düşünüyordum. O sırada Rizgar ağabey bana seslendi.

"Dilde yenge." Başımı birden kaldırıp sorgularcasına ona baktım.

"Gözlerin bir şey arıyor gibi. Bir şey mi eksik?"

"Hayır aramıyorum bir şey. Her şey güzel olmuş ellerinize sağlık, kesenize bereket."

Dolmadan bir çatal daha aldım. Hâlâ bir şey şey eksikti.
Harun ağabeyim biraz bana bakıp ardından oda sofrada gözlerini gezdirdi, Rizgar ağabeye baktı.

"Rizgar önünden limon uzatır mısın?"

"Buyur." Rizgar ağabey limon tabağını Harun ağabeyime verdi. Ağabeyim ise hemen bir dilim limon aldı. Çatalıyla tabağımdaki bir kaç dolmayı dilimledi ve üzerlerine limon sıktı, ardından yanındaki peçete ile ellerini silip kulağıma yaklaştı.

"Bir de şimdi tadına bak." O bana konuşurken ben ise Agir ağaya bakıyordum. Utanmıştım vede gerilmiştim. Gözlerimi Agir ağadan kaçırıp tabağıma baktım. Ağabeyimin dilimlemiş olduğu biber dolmasından bir parça alıp ağzıma attım. Şimdi istediğim gibi olmuştu. Yemeğin geri kalanı sesiz geçmişti sofrada sadece çatal ve bıçakların tabaklara değerek çıkardığı ses duyuluyordu.

Yemekler bittikten sonra tekrar avluya geçtik. Awşin hanım, Aysun abla ve Hewin ablaya bakarak konuşmaya başladı.

"Hadi güzel kızlarım bize bir kahve yapında ağız tadıyla içelim."

Aysun abla "Tamamdır daye (anne)." Diyerek oturduğu yerden kalktı ardından ise Hewin abla gitti. Gizem abla çatık kaşları ile annesi bakıp sitem etmeye başladı.

"Na, dayê. Ma ez ne zarokê te me?
(Hayırdır anne ben senin evladın değil miyim?)"

"Bi sohbetê herin alîkariya xaltiya xwe bikin.
(Gevezelik etmede git yengenlere yardım et.)"

"Peki madem Dilde hadi gel mutfağa gidelim."
Başımla onu onaylayıp hızla peşinden gittim.

"Aysun yenge çocuklar nerde?"

"Oyun odasında oynuyorlar. Allahtan erkenden yemeklerini yedirdik. Şimdi rahatız."

Kapıda dikilmiş onları dinliyordum. Daha tam alışamamıştım o yüzden sohbete dahil değildim. Hewin abla bana dönerek konuşmaya başladı.

"Dilde ağabeylerin nasıl içer kahveyi?"

"Sade." Onaylayan mırıltılar çıkardı ve kahveleri yapmaya devam etti. Bu sefer Aysun abla benim nasıl içtiğimi söyledi.

"Ben kahve içmiyorum saol abla."

"A-aa neden?"

"Annem hep kızlar kahve içmez derdi. Bende sınav haftası uykusuz kalmamak için tek içiyorum. O kadar."

Annemleri özlemiştim. Bir ara ziyarete gitmeliyim.

"Anladım güzelim."

Hazırlanan kahveleri tepsilere koydu. Bir küçük tepside ise bir fincan tek vardı. Aysun abla ve Hewin abla iki tepsi alarak mutfaktan çıktılar kalan son tepsiyi ise Zehra abla alır diye beklerken. Benim götürmememi kendisinin çocuklara bakacağını söyledi.

İtiraz etmeye fırsatım olmadan mutfaktan çıkmıştı el mecbur tepsiyi aldım ve salona geçtim. Tek tek herkeste göz gezdirdim. Agir ağanın tek kahvesi yoktu. Aysun abla ve Hewin ablaya baktım sırıtıyorlardı bilerek yapmışlardı.

Agir ağanın yanına kadar geldim hafif eğilerek fincanı masaya bıraktım ya ona ise soda bardağını. Agir ağaya baktığımda gözlerini kapatmış derince nefes alıyordu. Yaptığı şeyi anlamadıramasam da bir şey demedim. Tepsiyi mutfağa bırakıp tekrar yanlarına geldim.

Yerime oturmuş tırnağımın kenarındaki küçük deri ile oynuyordum. Awzer hanım bana baktı uzun uzun.

"Ee Dilde kızım seni ne zaman istiyoruz?"
Aniden gelen soru ile afallamıştım. Şu an babam burda olsa 'babam ne derse o.' derdim. Ama yoktu. İçimi saran özlem ile gözlerim buğulanmaya başladı.

"Yanlış bir şey dedim kızım?"

"Hayır. Hayır sizlik bir durum yok. Ağabeylerim nasıl uygun görürse. Siz ne zaman müsait olursanız. Bana fark etmez."
Yanlış anlamamışlardır umarım. Harun ağabeyim Awşin hanıma baktı.

"Eğer sizin içinde bu soru. Yoksa cuma akşamı gelebilirsiniz?" Ne! Çok erken.

"Bizim için uygundur oğul. Dilde kızım içinde uygunsa tabi?"


"Buyrun gelin Awşin hanım başımın üstünde yeriniz var."
Böylelikle bu konuda kapanmış oldu.

"Ana geçen Mukadder ablanın oğlunun düğününe gitmiştik ya bir tane kız vardı orda kimdi o?"

"Tu behsa kîjan keçikê dikî(Hangi kızdan bahsediyorsun)?"

"Hani vardıya bir tane küçük bir şeydi. Oturuyordu kenarda kırmızı elbiseli."

"Ha o kız mı? Gelinin kız kardeşiydi?"

"Diya min (kaynanam) o kız daha kaç yaşındaydı? Gebeydi sanki?"

"16 yaşındaymış. Ve evet gebedir 4 ay önce saldırmışlar güzelim kıza. Beybanûslar (şerefsizler)."

"Ee ana ne edeceklermiş kıza. Niye aldırmamışlar."

"Bawer mêrê min (kocacım) insan evladına kıyar mı? Ne düşünüyorsun sen?"

"Şerefsizin birinin bebesini doğuracak. Daha mı iyi."

"Kurê min (oğlum) bize düşmez konuşmak."

"Daye (anne) tamam düşmezde daha kendi çocukken çocuk mu baktıracaklar küçücük sabiiye?"

"Jiyan'ım sinirlendiniz anlıyorum ama ya kız istemişse. Ana oda sonuçta?"

"Yok yenge ben dikkat ettim. İstemiyor gibi bir hal vardı suratında birinden falan bir şey korkuyordu o kız."

"Gizem!"

"Ne ana doğruları söylemekte suç olmuş."

"Yangına körükle gitme sinir etme daha da ağabeylerini."

"Ere daye (tamam anne)."

Saatler bir birini kovalıyordu. Sohbet sohbeti açıyordu ve ortamdan kahkahalar eksik olmuyordu. Saat geç olmuştu müsade isteyip konaktan ayrılmıştık.

Eve geldiğimiz zaman herkes odalarına dağılmıştı. Yorgun olduğumuz için direk uyuyacaktık. Banyoda işlerimi hallettim, üzerimi değiştirip yatağa geçtim. Sabaha olan alarmlarımı kapattım ve uykuya daldım.

Gözüme vuran rahatsız edici gün ışığıyla yataktan kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Üzerimi hiç değiştirmeden yatağımı topladım ağabeylerimin odasını kontrol ettim odaları topluydu ve ikiside çıkmıştı. Kendime çay demledim yanınada tost yaptım. Rahat rahat yemeğimi yedim mutfağı toparladım.

Yarın için hazırlık yapmam gerekiyordu. Sonuçta yemeğe geleceklerdi. Hem de istemeye. Kendime güzel bir şarkı açtım ve işe koyuldum.

Öncelikle kuru dolmaları kaynatmaya başladım. Ardından ise soğanları ve kıymaları ayrı tavalarda ocağa koydum. İçli köfte için hamuru yoğurmuş mayalanması için üstünü kapatıp kenara koydum. Ardından ise dolma içini hazırladım.

Kuru dolmaları sudan çıkarıp süzdüm. Yere bir bez serdim üzerine tenceremi dolma harcımı ve sebzelerimi koydum. Dolmaları doldururken ara ara içli köfte harcını hazırlıyordum.

Bir tencere dolma doldurmuştum. Onun kitli kaplarını kaldırıp içli köfte için malzemeleri yere indirdim. 3 büyük tepside köfte yapmıştım ve üç tepside börek. Bir tepsi peynirli bir tepsi ıspanaklı bir tepsi ise patatesli. Çorbayı yarın yapıcaktım onun için tatlılara başladım.

Sütlaç için taze süt istetmiştim sabah. Süt gelince süzdüm ve sütlaç yapmaya başladım. Aynı zamanda ise Kıbrıs tatlısı, Siirt kurabiyesi ve karamelli tiriliçe yaptım. Onlarda dolaba koyduktan sonra mutfağı temizledim evi üstten üstten silip süpürdüm.

Saate baktığımda 5'e geldiğini gördüm. Allahtan yarın için elbisem hazırdı.

Yorulduğumu hissettiğimde kapıyı kilitleyip anahtarı içinden çıkardım. Ağabeylerime uyuduğuma dair mesaj attım. Koltukta uzanıp televizyonu açtım. Onun sesiyle beraber uykuya dalmıştım.

Kolumun dürtülemesi ve adımın seslenilmesi ile gözlerimi açtım. Hamza ağabeyim başımda dikilmiş beni uyandırmaya çalışıyordu.

"Güzelim şükür kalktın. Yarım saattir seni uyandırmaya çalışıyorum."

"Kusura bakma ağabey yorgunum uyanmak istemiyorum."

"Tamam güzelim gel dürüm aldık onu ye tekrar uyursun." Uyuyamazdım. Ağabeyimde bunu bildiği için kaldırıyordu beni.

"Tamam ağabey elimi yüzümü yıkayıp geliyorum." Banyoda elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendimi inceledim yüzüm çökmüştü. Daha fazla oyalanmayıp mutfağa gitmiştim.

"Ben dün yarın için gün verdim ama sorun olmaz değil mi senin için?"

"Ağabey sence sorun olsada yapacak bir şey var mı?"

"Gerçekten mi? Bak bir şey oldu falan deriz-"

"Gerek yok ağabey. Yarın uygundur benim için. Hem uzatmamış oluruz."

"Dilde erken değil mi be delalamîn?" Hamza ağabeyimin sesi hüzünlü çıkmıştı. Üzülüyordu oda. Nede olsa daha 17'me yeni girdim. Aslında ben istemezsem ağabeylerim ne olursa olsun vermezdi beni. Sadece bu bir kaç ay içerisinde Agir ağaya kanım çok ısındı.

"Ağabey. Belkide erken bilmiyoru-"

"Vermiyorum seni!" Ne!

"Ne! Ağabey saçmalama?"

"Erken diyorsun Dilde yaşın küçük. Agir ağa sırf sen başka biriyle evlenme diye ortaya böyle bir söylem çıkardı sadece. Ayrıca saçmaladık bu zamana kadar kaç talip geldiyse geri gönderdik bunu mu gönderemeyecektik."

"Ağabey ona ne şüphe sadece, bilmiyorum Agir ağaya güveniyorum sıcak kanlı, güzel kalpli."

"Eminsin yani evleniyorsun?"

"Evet ağabey. Hem beni merak etmeyin siz bahsedin yok mu yenge falan?" Hamza ağabeyimin suratında bir sırıtış belirdi. Vardı bunda bir şeyler.

"Ağabey!"

"Bir kız var çok güzel.”

“Kimmiş o kız ağabey?”

“Hani böyle derler ya; masal kahramanı gibi. Simsiyah saçları, bembeyaz teniyle pamuk prensesi andırıyor. Hele o siyah gözleri. Yanaklarındaki gamzeleri. Bazen orda yaşamak isterdim. Hele bir gülüşü var. Taş olsa çatlar."

"Aboo ağabey sen aşık olmuşsun."

"Ee kardeşim kimlerdendir bu kız. Nedir, necidir?"

"22 yaşında. Şirketin yanındaki fakültede okuyor."

"Finans mühendisliği okuyor şirkette staj yapıyor."

"Öğrenci?"

"Evet."

"Senden haberi var mı ağabey?"

"Evet."

"Senin onu sevdiğini biliyor mu?"

"Bilmem anlamıştır heralde. Ama babası vermez kızını."

"Neden?"

"Hanzadeoğlu aşiretinin tek kızı. El üstünde tutuyorlar bana vermezler kızlarını."

"Senin neyin eksik ağabey. Alırız o kızı gelin merak etme." Göz kırparak konuşmuştum. Gülümsedi ve oda göz kırptı. Sohbet böyle böyle ilerlerken yemekler bitmiş çöpleri çöpe atmıştık. Ağabeylerim yarın şirkete gideceklermiş. Toplantı varmış öyle dediler.

Saat dokuza geliyordu. Ve benim felaket uykum vardı. Abdest alıp namaz kıldım ardından ise kendimi yatağa attım. Yarın yine okula gitmeyecektim. Karnemi Zehra abla getirecekti.

Sabah gözlerimi açtığım zaman saat ondu. Hızla hazırlanıp evden çıktım. Kahve almam gerekiyordu. Marketten bir iki paket kahve ve içecek bir şeyler aldım. Marketten çıkıp eve geldim etrafı toparladım salona sandalyeleri dizdim bahçedeki masayı kurdum. Yemeklerin altını açtım.

Hızlı hızlı banyo yaptım ve hazırlanmaya başladım. Makyaj yapmayacaktım. Saçıma ise hafif dalga verdim. Üzerine Agir ağanın doğum günü alışverişinde aldığım hafif kabarık askılı bordo bir elbise giydim, ayağıma beyaz parlak uzun ince topuklu ayakkabılarımı giydim.

Saat beş buçuğa geliyordu. Ağabeylerim gelmiş ve çoktan hazırlanmışlardı. Şimdi tek eksik kişiler Beritan ailesiydi.

Gizem abla sabah beni aramış aile dışından sadece büyük halası ve çocuklarının geleceğini söylemişti. Sonradan onlar içinde sandalye koymuştum.

Heyecandan soğuk soğuk terliyordum ağabeylerimin tesellisi bir işe yaramıyordu. Sokağın başından duyduğumuz korna sesleri geldiklerinin habercisiydi. Kapının arkasına geçmiştim. Zil çalınca ellerimi elbiseme sürüp terini aldım ve kapıyı açtım.





 

Bölüm : 20.04.2025 21:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...