17. Bölüm

17. bölüm

Ceyda Baltu
ceydabaltu


Sabah kalktığım zaman saat 12’yi geçmişti. Hala bu saate kadar nasıl uyuduğumu anlayamıyordum. Hemen elimi yüzümü yıkayıp mutfağa gittim. Masada sofra hazırdı ağabeylerim hazırlamıştı. Yüzümde ufak bir tebessümle Hamza ağabeyimi aradım.

Çaldı… çaldı… çaldı… ve açtı.

“Günaydın güzelim?” Dedi sanki yeni uyandığımı fark etmiş gibi.

“Günaydın ağabey, nasılsın?”

“İyiyim Dilde’n sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim ağabey, kahvaltı hazırlamışsınız, saolun.”

“Ne demek güzelim afiyet olsun.”

“Yiaaa ağabey yemekten sonra yanınıza geleyim mi?”

“Gel güzelim de hayırdır?”

“Öylesine canım sıkılıyor evde.”

“Tamam güzelim gel.”

“Tamamdır ağabey teşekkür ederim hadi sana kolay gelsin. Görüşürüz.”

“Sana da afiyet olsun gülerim dikkat et kendine gelirken evden çıkmadan da mesaj at aklım sende kalmasın.”

“Tamamdır.”

Ufak bir konuşmadan sonra telefonu kapatmıştım. Kendime güzel bir YouTube videosu açıp izlemeye başladım. Yemek yerken bir şeyler izlemeye bayılıyordum.

Yarım saatlik bir kahvaltıdan sonra güzel bir çay da içip mutfağı toparlamıştım. Odama geçip güzel bir mavi pantolon ve beyaz tşhort kombini yapıp saçlarımı yapmaya başladım. Zaten düz olan siyah saçlarımın üstünden maşayla tekrar geçip hafif sade bir büfe makyaj yaptım. En sonunda şeffaf bir gloos sürüp makyajımı tamamladım.

Küçük mavimsi bir kol çantasına gerekli eşyalarımı da koyduktan sonra etrafı kontrol ettim. Tam evden çıkarken çalan telefonumla durmak zorunda kaldım.

Arayan Agir ağaydı, aramayı daha fazla bekletmeyip telefonu açtım.

“Dilde’m nasılsın?”

“İyiyim ağam saolun sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim küçüğüm. Nerdesin ne yapıyorsun?”

“Evdeyim ağam ama şimdi çıkıcam evden şirkete gidicem.”

“Ne güzel biraz bekle ben gelip alayım seni, olur mu?”

“Yık ağam zahmet vermeyeyim ben size.”

“Ne zahmeti küçüğüm bu benim için bir zevktir. Bekle biraz 10 dakikaya oradayım.”

“Peki ağam bekliyeyim bari.”

Benim bunu dememle ufak bir sohbet geçmişti aramıza ve ardından telefonu kapatmıştım.

Ağabeylerim ile olan gruba beni Agir ağanın alacağına dair bir mesaj attım.

Hazma ağabeyim biraz mırın kırın etse de sonradan bir şey dememişti.

15 dakikalık bir aradan sonra Agir ağa gelmişti. Yolda giderken bana bakıp;

“Çok güzel olmuşsun küçüğüm.” Dedi.

“Saolun ağam çok da özenmedim aslında ama.”

“Özenmene ne gerek var Dilde’m sen her halinle güzelsin, benim güzelimsin.”

Agir ağanın sözlerine cevap vermedim. Böyle bir söze ne cevap verilir onu da bilmiyorum ya zaten.

“Bir şey demene gerek yok dilemin. Bana bir kere baksan ben anlarım senin ne demek istediğini.”

“Saolun ağam.”

“Eee Dilde’m biz ne zaman evleneceğiz, biliyorum hazır hissetmiyorsun kendini ama söz veriyorum alışacaksın beraber alışacağız. Sana söz istemediğin hiç bir şey olmayacak, üstünde hiç bir baskı olmayacak. Yemi-”

“Ağam kusura bakmayın böldüm ama benim korkum üzerime kurulacak baskı değil. Ben korkuyorum çünkü insanların hep yanlış yorumlayacak ne kusuru vardı da bu yaşta evlendi diye, korkuyorum çünkü ağabeylerimi ben bir saat görmesem özleyen bir insanım, ben daha reşit bile değilim, okulum var lise bitti diyelim üniversite var, okul okumak istiyorum ben.”

Sesim hafiften çatallanmıştı. İçimde ne varsa dile getirmiştim hadi diyelim Agir ağa izin verdi okumama ya annesi, annesine nasıl karşı çıkacaktı. Annesi okumamı istemezse ne olacaktı. Ya torun, bebek isterse… Aklımı kurcalayan bunun gibi binlerce soru varken nasıl yapıcaktım.

Agir ağa arabayı sağa çekip dörtlülerini yakmıştı.

“Dilde, Dilde’m. Küçüğüm bak bana bir, sen benim karım olacaksın etrafta dedikodu peşinde gezen kadınların değil. Sen okumak istersen okursun, okumak istemezsen okumazsın, buna kimse bir şey diyemez ne ben ne de anam. Ha anam okuyamaz dedi o zaman seni alırım çeker giderim burdan kimsenin de bir şey demeye hakkı olmaz.”

“Ama ağam annen o senin ona karşı gelmemelisin.”

“Dilde’m, küçüğüm. Sence annem okumana bir şey der mi yavrum? Kendi kızını bile okutmuşken başkasının okumasına niye engel olsun. Olsa bile biz burda eşşek başı mıyız?”

“Öyle de ağam, korkuyorum işte.”

“Anlıyorum seni güzelim ama sana söz veriyorum senin her zaman yanında olacağım korkmanı gerektirecek hiç bir durum olmayacak.”

“Ben, ağabeylerimle konuşayım önce ağam?”

“Peki Dilde’m sen nasıl istersen.”
Arabayı şirketin önünde durdurunca indim oda inip anahtarı valeye verdi.

Agir ağa yanıma gelince elini belime koydu. Başta irkilsem de bir şey demedim, ne de olsa sözlümdü o benim.

Şirkete girdiğimiz andan itibaren çoğu çalışanın gözü üzerimizdeydi. Bazıları hasetle bakarken bazıları da hayranlıkla bakıyordu.

Asansöre binince onun odasının olduğu kata bastı. Bir kaç dakikanın ardından asansör durunca inmiştik. Koridorda yürürken dikkatimi çeken; Sevil’in oturduğu koltukta şimdi bir erkeğin oturmasıydı. Belliki Agir ağanın yeni asistanı oydu.

Yanına geldiğimiz zaman ayağa kalkıp selam verdi.

“Hoş geldiniz Agir Bey. Bu gün dört buçukta bir toplantınız var Fransa’da ki firmanın sahipleriyle. Ama bir sorunumuz var.”

Agir ağa başta kaşlarını çattı sonra devam etti.

“Ne sorunu Baran?”

“Tercümanımız Neslihan Hanımın annesi trafik kazası geçirmiş yarım saat önce ve şu an da toplantıya gelemeyecekmiş. Bu saatlerde de boşta tercüman bulamadık. Adamlar İngilizce konuşmayı kesinlikle red ediyorlar.”

Agir ağa derin iç çekti. Biraz düşündü ve konuşmaya başladı.

“Yanına bir kaç kişi gönderin destek olsun. Bir de bir geçmiş olsun çiçeği ayarlayın götürün.”

Hızlı bir şekilde benimle beraber odasına girdi ve kapıyı kapattı. Bir kaç saniye sonra elimi bırakıp tekrar kapıyı açtı.

“Kimse rahatsız etmesin bizi.” Dedi ve tekrar yanıma geldi. Beni masanın yanında ki siyah deri koltuğa oturtup kendisi de yanıma oturdu.

“Bir şey sorabilir miyim ağam?”

“Sor tabi küçüğüm?”

“Gelecek olanlar Fransız mı?”

“Evet?”

“Şey…”

“Ne oldu Dilde’m söyle, korkutma beni?”

“İstersen çevirmenin ben olabilirim?”

“Sen Fransızca biliyor musun?”

“Evet, ablam öğretmişti. Çok ilgiliydi yabancı dile.”

“Peki bana karşı biraz Fransızca konuşur musun?”

“Bien sûr. Je n'ai pas peur de construire un avenir avec vous, j'ai en fait peur des fardeaux que le mariage mettra sur mes épaules, monsieur.”

(Tabii. Ben sizinle bir gelecek kurmaktan korkmuyorum ben aslında evliliğin omuzlarıma bindireceği yüklerden korkuyorum ağam)

Geçişçe sırıttı ve anlımdan öptü. Onun ani öpüşüyle bir afallasamda bir şey demedim.

“Ben, isterim tabi küçüğüm. Şu an buna o kadar çok ihtiyacımız var ki anlatamam. Ama ne dediğini anlamadım?”

“Size toplantıda yardımcı olacağıma dair şeyler dedim ağam.” Dedim yalana başvurarak normalde yalan söylemeyi seven biri değilim ama bunu yüzüne karşı söyleyemezdim.

“Kurban olurum sana Küçüğüm. Ben o zaman sana ihaleden bahsedeyim.”

“Tabii bahsedin ağam.”

••••••

Aradan uzun bir süre geçti ne kadar oldu bilmiyorum ama ihaleyi detaylıca anlamıştım artık.

“Toplantı saati yaklaşıyor ağam.”

“Hadi Dilde’m gidelim bakalım. Alalım şu ihaleyi.”

Heyecanlı heyecanlı konuşmasıyla gülümsedim ona karşı. Belimden yön vererek dışarı çıktık. Bizim çıktığımızı gören kapıdaki asistan ayağı kalkı bizim toplantı odasına gideceğimiz anlayınca o da peşimizden geldi.

Odanın önüne gelince ağabeylerimi gördüm. Hemen gidip onlara sarıldım. Bawer ağabeye ve Jiyan ağabeye de selam verdim.

“Tercüman yokmuş, ne yapacağız?”

“Sıkıntı yapma ağabey Dilde yapacak bizim tercümanlığımızı.”

Agir ağa ve Bawer ağabey arasında ki kısa konuşmadan sonra Jiyan ağabey bana döndü.

“Sen Fransızca mı biliyorsun?”

“Evet ağabey biliyorum.”

“Hadi bakalım o zaman göster hünerlerini.”

Yüzünde büyük bir gülümseyle beraber toplantı salonuna girdik. Gelen misafirler ben baş selamı verirken onlar el sıkılmıştı.

“Accueillir.” (Hoşgeldiniz.)

“Merci.” (hoş bulduk.)

•~•~•~•

Aradan yarım saat geçmişti, tercümanlık yaparken yorulmuştum. Hem de bunalmıştım.

Karşı taraftaki kadının biri Hamza ağabeyime diğeri ise Agir ağaya cilveli cilveli hareketler yapıyordu. Başta takmamaya çalışsam da beni zorluyordu.

“Agir, j'espère que tu viendras en France un jour. Ne doutez pas que je vous accueillerai spécialement.” (Agir ağam bir ara fransa'ya da beklerim. Özel olarak seni ağırlayacağımdan şüphen olmasın.)

Yok yok bu kadır beni zorluyordu. Sinir kat sayım yavaş yavaş artarken kendime gelmeye çelişiyordum.

“Ne dedi Dilde?” Bawer ağabeyimin bana sormasıyla beraber Agir ağaya baktım.

“Sizinle Fransa’ya gitmek ve özel olarak ilgilenmek istiyormuş.” Bedenimi saran sinir sesime de biraz yansımıştı. Neydi bu kıskançlık mı?

Agir ağa şok olmuş bir şekilde bana bakarken göz ucuyla kadına baktı.

“İstemediğimi belirtirsen sevinirim Küçüğüm.”

İçimden hınzırca gülümseyip kadına baktım

“‘Je n'ai pas l'intention de venir en France avec vous. Nous parlons affaires ici. Je suis fiancé et je vais bientôt me marier. ‘a déclaré M. Agir.” (‘Sizinle Fransa'ya gelmek gibi bir düşüncem yok. Biz burda iş konuşıyoruz. Nişanlıyım ve yakın bir zaman da evleneceğim.’ Dedi Agir bey.)

Kadın kızarıp morarırken Ağabeylerim anlamazca bakıyorlardı bana. Karşında ki diğer kadın da tam bir şey diyecek gibi oldu ama demedi. İkisi de hızlı bir şekilde bir şey demeden sözleşmeyi imzalayıp toplantı salonunu terk ettiler. Onların ardından gelen diğer misafirlerde gidince Bawer ağa bana döndü.

“Ne dedinde halden hale geldi bunlar?”

“Bir şey demedim ağabey. Agir ağam ne dediyse onu dedim.”

“Emin misin çünkü sadece Agir’in dediğini desen böyle olmazlardı.”

“Eminim ağabey ya, hem imzaladılar işte uzatmanın bir manası yok.”

“Neyse oyla olsun bakalım. Hadi odama geçelim.”

Bawer ağabey önden giderken bizde arkadan gidiyorduk. Büyük bir asansörün önüne gelince durduk ve asansörü çağrılılar. Gelen asansörle içine binip yukarı çıkmaya başladık.

•••

Saatler birbirini kovaladı. Biz sohbet ettik yemek yedik ve en nihayetinde akşam oldu. Beritan erkekleriyle vedalaştıktan sonra eve geldik bizde.

Üzerimizi değiştirip salona indik hepimiz. Ağabeylerimle uzun süredir konuşmak istediğim şeyi şimdi dile getirecektim. Biraz stresliyim ama yapacak bir şey yok.

Önce Hamza ağabeyim geldi. Anlımı öperek karşımda ki tekli koltuğa oturdu. Ardından ise Harun ağabeyim geldi. Oda yanağımı sevip diğer tekli koltuğa oturdu.

Harun ağabeyim,
“Hayırdır Dilde ne bu gerginlik.”

“Şey ağabey ben sizinle bir şey konuşmak istiyorum.”

“Tabi güzelim dinliyoruz.”

“Ağabey biliyorum izin vermeyeceksiniz ama ben söylemek istiyorum. Ve izin vermenizi de istiyorum.”

“Gülüm söyle hadi meraklandırma bizi.”

“Şey… ben, çalışmak istiyorum.”

 

Bölüm : 20.04.2025 21:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...