Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm-Yeni Dava

@ceylinsaratliii

Bazen hayat hiç bilinmedik, kördüğümlü yollara çıkabiliyordu.

 

Ama önemli olan o yollarda hayıflanmak yerine yol almaya devam ederek veya kördüğümlerin hepsini aynı anda açmak yerine teker teker açarak sona ulaşmaktı.

 

Benim hayatımdaki yollarım hep bu iki şekilde oldu.

 

Ya hep kaybolur ama bir şekilde sona ulaşırdım ya da kördüğüm bir iplik gibi karmakarışık olur sonra ipleri teker teker açarak sona ulaşırdım. Yani her şekilde sona ulaşmak zorundaydım.

 

Ben oflamayı bilmezdim, bana zayıflığı yasak kılmışlardı.

 

----------

 

Her zaman ki gibi odamda, penceremin kenarındaki sandalyemde oturuyorup pencereden dışarıyı izliyordum, hava çok güzeldi.

 

Gökyüzündeki birbirilerine uyumla bağlanmış renklerin önündeki beyaz bulutlar gökyüzünü daha da muhteşem kılıyordu.

 

Havada uçuşan kuşlar, aşağıda birbirleriyle oyun oynayan küçük çocuklar, mahalledeki heyecan ve coşkunun yaydığı pozitif enerji her yerde hissediliyordu.

 

Yüzümdeki küçük tebessümüm ile beraber dışarıda olanları izliyordum, garip ve masum bir merak vardı içimde.

 

Acaba çocuklar oyun oynarken eğleniyorlar mıydı?

 

Sürekli gülüşüp bir yerlere koşarken nasıl bu kadar mutlu olabiliyorlardı?

 

İçlerindeki masumiyeti kirletmemeyi nasıl başarıyorlardı?

 

Bunun gibi yüzlerce sorunun içinde yüzüyordum.

 

Ama tam o an bir şey oldu, gökyüzü muhteşem renklerinden arınıp kendini siyah ve griye bıraktı, bulutlar karardı, havadaki kasvet verici ve boğucu hava kuşlarada yansıdı, hepsi birden tiz bir şekilde öterken etrafa dağıldı.

 

Aşağıda oynayan çocuklar ortadan kaybolmuştu, mahalleye aniden gelen boğucu hava insanı kedere boğmaya başlamıştı.

 

Anladım başıma gelecekleri, hemen kalktım sandalyemden.

 

Yine ben yapmıştım bunları, içimdeki soru yağmurlarını durduramamış dışarıya da yansıtmıştım.

 

Tam o an kapı yavaşça çaldı 3 kere, korku içimi kemirirken stresten tırnaklarımı kemiriyor, dudaklarımı sertçe ısırıyor, korkudan titreyen ellerim birbirine dolanıyordu. Kapı yavaşça açıldı ben ayakta kalakaldım.

 

"Zayıflık yasak, yasaklarımın çiğnenmesini sevmem."

 

İçeriye gelen kişi üzerime yürürken arkaya doğru adımlar atmam onu daha çok sinirlendiriyordu.

 

Tam üzerime atılacağı sırada aniden yatakta doğruldum. Etrafıma bakınca her zamanki yaşadığım bir kâbus olduğunu anladım, rahatlayarak bir nefes verdim.

 

Kâbusun etkisiyle saç diplerim dahi terden ıslanmıştı, hızlı hızlı soluklar alıyor bunun bitmesini bekliyordum.

 

Tam o an alarmımın sesi çaldı, acaba kurduğum kaçıncı alarmın sesiydi bu.

 

Yatakta yana doğru kayıp elimi uzatıp komodinin üstündeki telefonumu alıp alarmı kapattım. Telefonu açıp saate baktığımda gözlerim irice açıldı.

 

Kurduğum son alarm çalmıştı ve sadece 30 dakikam vardı! Zaten oraya varmam 10 dakikamı alıyordu.

 

Hızlıca yataktan kaltım ve banyoya koştum. Birkaç dakikalık hızlı bir duştan sonra geri odama girdim.

 

Giysi dolabımı açıp içinden açık kahverengi boyunlu bir kazak çıkardım, altıma kısa siyah bir etek giydim, eteğin altına siyah çorap giydim, kazağıma uygun renkte koyu kahverengi bir deri ceket giydim, yanıma da ceketimle aynı renkte olan çantamı almıştım.

 

Sonbahar ayındaydık ve havalar biraz serindi ama bu etek giymeme engel değildi.

 

Hızlıca saçımı tarayıp arkadan sıkı bir at kuyruğu yaptım. Zamanım olmadığı için makyaj yapmamıştım ama biraz canlı görünmek için ruj sürmüştüm.

 

Kendimi kapının önüne atıp koyu kahverengi çizmelerimi giydim.

 

 

Hızlıca merdivenlerden aşağıya inerken çizmelerim yüzünden zor olsada kendimi dışarı çıkarabilmiştim.

 

Bu çağda asansörü olmayan 7 katlık bir binada 6.katta kirada oturuyordum.

 

Orayı kiralarken hiçbir yer boş olmadığı için kiralamak zorunda kalmıştım.

 

Taksiyi beklemeye zamanım olmadığı için evimden 5 dakika uzaklıkta olan metro istasyonuna doğru koşmaya başladım. Son 10 dakikam kalmıştı.

 

Metro istastonu göründüğü sırada 2 yaya geçidinden geçmem gerekiyordu hiç araba olmadığını görünce hızlıca karşıya geçtim diğer yaya geçidindende geçtim, kaldırıma çıktığımda arkamdan ani bir fren sesi duydum.

 

Hızlıca arkamı döndüğümde üstüme gelen arabayı gördüğüm gibi eğilmem bir oldu.

 

Duvarın yanında eğildiğim esnada üstüme gelen araba kaldırımdan çıkıp, arabanın ucu kafamın üstünde bir bölgeye gelecek şekilde denk gelmişti.

 

Araba benim üstümde çapraz bir şekilde dururken korkudan dilim tutulmuştu. Oradaki herkes bize doğru koşmaya başladı, kafamı kaldırınca arabanın altıyla göz göze geldim. Eğilmeseydim araba beni ezecekti.

 

Şoktan çıkınca arabanın altından çıktım. Etrafımıza doluşan insanlar bana "İyi misiniz?" diye sorarken ben arkamda kalan arabaya baktım sahibi arabadan son anda atlamış, bir iki çizikle kurtulmuştu.

 

Sürücünün üzerine yürüdüm, "Arabanı düzgün sürsene! Ya eğilmeseydim! Ya ezilseydim ne yapacaktın!" Adamın bana attığı pişmanlık dolu bakışları ile birlikte, "Özür dilerim direksiyon hakimiyetimi kaybettim, iyi misiniz bir şeyiniz var mı?"

 

Onunla daha fazla uğraşmak istemediğim için "Direksiyon hakimiyetine de başlatma! Ne işin varsa gör." Deyip metro istasyonuna girdim. Gelen ilk metroya binip rastgele bir yere oturdum.

 

Geç kalmıştım, ama az kalsın ölüyordum!

 

İçimde az önce ne yaşadığımı sorguluyordum. Şoktan çıkmıştım ama afallamam geçmemişti.

 

Metro durunca metro istasyonundan çıktım. Adliye binası metro istasyonunun hemen yanındaydı. Adliyeye doğru yürümeye başladım. İçeri girince Afra ile karşılaştım. Kendisi benim en yakın arkadaşımdı.

 

Afra hemen yanıma gelip kolumu tuttu. "Efsa, iyi misin? Haberi gördüm biri videosunu paylaşmış! Çok korktum senin için! İyisin değil mi?" Soru yağmurlarıyla karşı karşıya kalırken o bana bir şey olup olmadığını anlamak için vücudumu kontrol ediyordu.

 

Tebessüm ederek kolumu tutan elini tuttum, "Merak etme iyiyim, hadi birer kahve içelim o sırada konuşuruz." İyi olduğuma kanaat getirince beraber kantine gittik 2 kahve alıp oradaki masalardan birine oturduk.

 

Olayı anlattığında orada farkında olmadan kendini videoya çeken çocuk bizi fark edince bizi de kayda almıştı. Tabii anında yayınlamış video internette patlamıştı. "Ne! Nasıl yani neden paylaşmış ki!" Afra'yla bu konu hakkında konuşurken bir süre sonra birbirimizden ayrıldık.

 

Bugün ki ilk duruşmama bilmem kaçıncı kez hazırlanmıştım ama hâlâ eksiğim kalmasın diye elimdeki dosyayı kontrol ediyordum. Hazır olduğumu anlayınca ceketimi çıkarıp cübbemi giydim.

 

Müvekkilim bir cinayetten yargılanıyordu, 35 yaşlarında genç görünen bir kadındı, bir gün evde otururken yan odadan kızının çığlık sesini duymuş, kızının yanına gidip boğazındaki bıçağı görünce o an ki şoktan ne yapacağını bilememiş, bıçağı boynundan çıkarınca da parmak izleri bıçağa geçtiği için suç ona kalmış, kadının evi 10 katlı binanın 9.katıymış, yani birinin aşağıdan yukarı tırmanma şansı yokmuş, katil zanlısı pencereden içeri girdiği için bunu yapanın üst komşusunun bağımlı oğlu olduğunu düşünüyor, çünkü onlarla aralarında bir şeyler varmış ve pencereden içeri girmek tek üst kattan mümkünmüş çünkü oradan kolayca atlayıp tırmanabilir, onu kurtarmak için elimden geleni yapmıştım ve evet bugün onu kurtarmaya kararlıydım.

 

Duruşma salonuna girmeden önce müvekkilime söyleyeceklerini hatırlattım.

 

Duruşma salonuna girince yerimi aldım. Müvekkilim de yanımdaki yerini alınca ona doğru dönüp, "Bugün seni kurtarıyorum, merak etme." Dedim güven verici bir sesle. Kadın bana başını çevirdi, "Umarım, teşekkür ederim."

Dedi, hadi bakalım başlıyoruz.

 

----------

 

"Evet işte bu!" Evet müvekkilimin mükemmel bir şekilde savunup davayı kazanmıştım.

 

Duruşma salonundan çıkınca Afra'nın da duruşmasından çıktığını gördüm, yüzündeki gülümsemeyle bana doğru geliyordu, anlaşılan o da davasını kazanmıştı.

 

Yanıma gelince ilk ben sordum, "Nasıl geçti? Kazandın mı?" Afra gülerek başını salladı, "Evet kazandım, peki sen seninki nasıl geçti?" Bende başımı salladım, "O zaman bir kutlamayı hakettik!" Dedim. "Her zamanki yere gidelim." Afra'nın söyledikleri ile kıkırdamam bir oldu.

 

Biz hep böyleydik, aynı günde duruşmaları kazanınca en sevdiğimiz mekana giderdik. Kendi çapımızda küçük bir kutlama yapardık.

 

Bugün son bir duruşmam kalmıştı ama duruşmanın başka bir güne ertelendiğini öğrenmiştim. Yani bugünlük işim bitmişti. Duruşma salonunun önünde Afra'nın duruşmasının bitmesini bekliyordum.

 

Sonunda dışarı çıkınca hemen yanına gittim, "Nasıl geçti?" Biz avukatlar olarak milli sorumuz buydu sanırım. Afra yüzünde gülücükler saçarak bana baktı. "Harika! Bir günde 2 davayı kazandım, bunu acil kutlamalıyız!" deyince tebessümüm gülümsemeye dönüştü, " Harikasın!"

 

Birlikte duruşma salonundan uzaklaşırken farkettiği detayla bana döndü, "Sen neden buradasın? Duruşman yok muydu?" ona doğru dönüp tebessüm ettim. "Ertelenmiş bende seni bekleyeyim dedim."

 

Ben bunları söyledikten sonra Afra durdu, "Ben hemen cübbemi çıkarıp geliyorum sen bekle yorulma." Başımla onu onaylayıp biraz ilerideki oturaklara doğru yürüdüm.

 

Cam kenarında bir yerde oturup dışarıyı seyretmeye başladım.

 

Adliyenin biraz ilerisinde bir ilkokul vardı. Oturduğum yerden ilkokulun bahçesinde oynayan çocukları görebiliyordum. Daha gerçek hayattan haberi olmayan masum çocuklardı.

 

Çocukları yüzümdeki tebessümle izlerken arkadan biri omzuma dokunmuştu. İrkilerek arkamı döndüğümde gelenin Afra olduğunu gördüm.

 

"İnsan biraz ses çıkarır ödümü kopardın!" Diyerek güldüğümde gülüşüme eşlik etti. "Hadi gidelim biraz daha kahvesiz durursam yorgunluktan şuraya bayılacağım."

 

Ben bugün sadece bir duruşmaya girmiştim ama Afra iki duruşmaya girmiştim yani yorulması normaldi.

 

Adliyeden çıkmıştık, oradan metroya binmiştik varacağımız kafeye doğru gidiyorduk. Afra'yla sohbet ederken birden telefonu çalınca irkildim. Erkek kardeşi Kerim arıyordu.

 

Telefonu açıp, "Kaç tl istiyorsun?" Dedi, çocuk daha ağzını açmadan bunları söylemişti, gerçi hep aynısı yapıyordu.

 

"Abla para istemek için aramamıştım napıyorsun diye aradım. İşlerin nasıl gidiyor?" Afra çocuğun bu cevaplarına alışıkmış gibi bir yüz ifadesi takındı.

 

"Of yalakalık yapmada söyle ne kadar istediğini işim var." Afra'nın söylediklerine ben bile kırılmıştım.

 

"Yok abla var benim param, neyse işin varmış kapatıyorum kolay gelsin. Dikkat et kendine." Telefon kapandığında dönüp Afra'nın yüzüne baktım. "Çocuğun üzerine fazla gitmiyor musun? Sadece seni merak etmiş." Bu lafıma Afra göz devirdi. "Kızım bakma sen şuna, işi gücü yalakalık zaten görmüyor musun? Beni düşündüğü felan yok."

 

Gözlerime yerleşen hüzünle gözlerine baktım. "Afra yapma böyle, kardeş değerlidir. Söversin, döversin ama sonunda kıyamazsın yine ona gidersin, kardeşinin kıymetini bil." Afra anlattıklarımdan bir şeyler çıkarmış olmalıydı, tebessüm ederek bana baktı.

 

"Nasıl davranmam gerektiğini tam olarak bilmiyorum ama iyi davranmayı denerim." Deyince buruk bir tebessüm ettim.

 

Benim kardeşime olanları biliyordu o yüzden laflarımı dikkate alıyordu.

 

Sonunda metro durunca hemen inip kafeye doğru yol aldık. Az bir mesafe yürümemiz gerekiyordu. En sonunda kafeye vardığımızda şansa mekan dolu olmasına rağmen her zaman ki oturduğumuz yer boştu. Oturup kendimize birer kahve söyledik.

 

Havadan sudan konuşurken konu yeni aldığım davamdan açıldı. "Ee senin davan neydi anlatmadın bu sefer?" Afra'nın sorduğu soruyla bakışlarım sorgular bil hâl aldı.

 

"Asır Soylu'yu biliyorsun değil mi?" Dediğim şeyle Afra şaşkın bir şekilde bana baktı. "Yoksa onun davasını mı aldın?"

 

"Hayır ama onun kardeşi Dehliz Soylu'nun davasını aldım. Neden o kadar paraları varken konuyu kapatmak için para vermedilerde bana geldiler? Anlayamıyorum inan ki."

 

Benim söylediklerimle Afra'da benimle birlikte düşünmeye başladı. "Daha önce hiç bir mafyanın davasına bakmamıştım. Bir mafyanın böyle yaptığını da şahit olmamıştım. Garip bir durum."

 

Bir süre daha bu konudan konuştuktan sonra saat geç olduğu için birbirimizden ayrılmıştık. Afra'nın evi benim evimin tersi yönünde kaldığı için o başka taraftan gitmişti.

 

Metroya vardığımda yorgunluktan ölüyordum. Metroya binip bir yere oturmak istediğimde bütün koltukların dolu olduğunu gördüm ayakta gidecektim.

 

Yorgun olduğumdan düşmemek için ayakta duran insanların tutunduğu demire resmen yapışmış bir haldeydim.

 

Bu noktada havalı kariyer planlarım çöpe atılabilir.

 

Sonunda metro durduğunda kendimi hemen dışarı attım. Eve doğru yürürken saat geç olduğu için bazı dükkanlar kapanmaya başlamıştı. Adımlarımı hızlandırdım.

 

Eve giderken ara sokaklardan geçmek gerekiyordu. Tenha sokaktan geçerken bir ses duydum.

 

Silah sesi miydi o?

 

Başımı çevirip yan tarafa baktığımda takım elbiseli adamların yaşıtım gibi duran bir kızı zorla bir arabaya bindirmeye çalıştıklarını gördüm.

 

Kız inatla arabaya binmiyordu ve bu kargaşa yüzünden kız biraz hırpalanmış gibiydi. O an polisi aramak ve gidip kendim kurtarmak arasında kaldım.

 

Adamlar silahlıydı, tamam 2.seçenek iptal. Ve ben burada daha fazla kazık gibi dikilirsem sonum kızla aynı olacaktı!

 

Hemen cebimdeki telefonumu çıkardığımda şarjımın bittiğini ve telefonumun kapandığını gördüm, tam zamanı!

 

O sırada "Hey sen, kaldır elleri!" Diyen bir ses duydum. Başımı yavaşça yukarı doğru kaldırdığımda hepsinin bana baktıklarını gördüm. Kız bana kurtar beni bakışları atıyordu.

 

"Ben mi?" Kim olabilir başka rezil oldum.

"Sence kim olabilir?" Dedi önceki, "Buraya gel." Dedi arkasındaki.

 

"Neden?" Bendeki bu salaklık damarı neden şimdi çalışmaya başladı.

 

"Tövbe tövbe, neden olabilir gördün ya hani bizi." Tamam bu söylediğinde haklıydı.

 

"Olabilir sizi her göreni böyle esir mi alıyorsunuz yani?" Gittikçe daha fazla batıyorum.

 

En arkadaki konuştu, "Ne diyorsun sen anlamıyorum ki?" Öndeki konuştu. "Deli olabilir mi? Belki de tımarhaneden kaçmıştır?"

 

Ortada kalan konuştu, "Gerizekalı tımarhanede böyle kıyafet mi giydiriyorlar!" Onlar kendi aralarında tartışırken ben yavaşça yana doğru adımlar atıyordum.

 

Beni farketmediklerini görünce hızlıca koşmaya başladım. Eve az kalmıştı. Eve vardığımda hızlıca merdivenleri çıktım. Stresten elim ayağım titrerken ceketimin cebine baktım, anahtarın orada olmadığını görünce çantamda olduğunu hatırladım. Hızlıca anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. İçeri girdiğim gibi kapıyı kilitleyip kapının arkasına yaslandım.

 

"Bir günde 2 olay hepsi beni mi bulur!" O sırada orada olan kadını hatırladım.

"Siktir!" O an ki adrenalinden kadını unutmuştum. Umarım kurtulabilmiştir.

 

Kapının arkasından çekilip odama geçtim. Sıcak bir duş iyi gelebilirdi. Hemen üstümdekileri çıkarıp duşa girdim. Çıktıktan sonra akşam olduğu için üzerime uzun ayıcıklı pijamalarımı giydim. Benim havalı avukat imajı bugün yerle bir olmuştu.

 

Acıktığım için mutfağa gittim. Uğraşmak istemediğim için sandviç yapacaktım. Dolaptan malzemeleri çıkardım. Sandviçi yaptıktan sonra içecek koymak için elime bardak almıştı ki kapı çaldı.

 

Aklıma direkt bugünkü adamlar geldiği için korkudan elimdeki bardağı düşürmüştüm. Cam kırıklarına basmamaya dikkat ederek yavaş adımlarla kapıya vardığımda kapının deliğinden gelene baktım.

 

Gelenin arkadaşım Berfin olduğunu görünce rahat bir nefes almıştım. Kapıyı açtığımda yüzünde gülücükler saçarak bana bakıyordu. "Sürprizz!"

 

"Bu saatte haber vermeden gelinir mi ödüm koptu manyak!" Dediğimde kıkırdadı.

 

"İçeriden cam kırılma sesi geldiğinden belli."

 

"Senin sayende bardağı kırmış bulundum, gel hadi." Kapının önünden çekildim, içeri girdiğinde son kez kapıdan dışarıya kimsenin olup olmadığına bakıp kapıyı kapattım. 3 kez kilitlemeyi de ihmal etmedim tabii.

 

İçeri geçtiğimde Berfin'i mutfakta, yerdeki cam kırıklarını temizlerken buldum.

 

"Dur ben toplarım." başını kaldırıp bana baktığında başını iki yana salladı.

 

"Ne olacak bir iki parça şey hem benim yüzünden kırdın."

 

"Elini kesiceksin şimdi dur süpürge getireyim onunla çektiririm."

 

Bu teklifimi kabul etmişti. Salonun köşesinden süpürgeyi alıp yanına gittim. Cam kırıklarının büyük olanlarını Berfin topladığı için küçük olanları daha rahat çekerdi.

 

Mutfağı süpürürken bir yandanda ona sandviç teklifinde bulundum. Kabul edince süpürgeyi kapatıp geri yerine koydum.

 

Ben gelene kadar malzemeleri çıkarmıştı. Ona da benimkinin aynısından yaptıktan sonra içecekleri doldurdum. Mutfak masasına oturup yaptıklarımızı yerken sıradan şeylerden konuşuyorduk.

 

Ona bugünkü yaşadığım şeyleri anlattığımda beni ağzı açık dinliyordu.

"Efsa sen uğursuzluk mıknatısı mısın? 2 sezonluk dizi çıkar bune böyle!" Abartmayı seven bir tipti.

 

Saat gecenin kaçı olursa olsun her zaman böyle sürprizler yapardı o yüzden hiç sorgulamadım. Çok enerjik bir kızdı. Bugün bende kalmasını teklif ettiğimde kabul etmişti.

 

Saat gece 2 olduğunda telefonumun çalmasıyla irkildim. Berfin'le göz göze geldik. Kim böyle bir saatte beni arardı ki?

 

Kim olduğuna baktığımda bilinmeyen numara olduğunu gördüm. Telefonu açtığımda hoparlöre almıştım. "Kimsiniz?" Diye sorduğumda o tanıdık sesi duydum.

 

"Neden kaçtın?"

 

Adam konuştuğunda gözlerim irice açıldı. Bu kızı zorla kaçırmaya çalışan en arkada duran adamın sesiydi!

 

🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlarr! 1.bölüm aksiyonlu oldu biliyorum diğer bölümü daha sakin yazacağım.

 

Evet ilkten aksiyon bekliyor muydunuz? Ben beklemiyordum banada sürpriz oldu aslında...

 

Şimdi diyeceksiniz yazan sensin farkında değil misin? Olur öyle şeyler ya elim çarpmış.

 

Efsa'nın modelini Olivia Christie seçtim. Olivia (lens mi bilmiyorum) mavi gözlü ama biz kahverengi olarak hayal edel

im. Efsa kahverengi saçlı, kahverengi gözlü bir kız.

 

Söyleyecek fazla bir şey yok zaten. Bölümleride 2-3 hafta aralıklarla atmaya çalışacağım.

 

Bu bölüm bana göre ideal bir uzunlukta oldu umarım güzel olmuştur.

 

Neyse öpüldünüz! Diğer bölümde görüşürüzz👋🏻🌸

 

Loading...
0%