Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@changsass

Minho, sabahın oldukça erken bir saatinde uyandığından oldukça emindi. Saate bakmak için herhangi bir hamlede bulunmamıştı ancak penceresindeki panjurların arasından zifiri karanlığı delip geçen loş ışık, güneşin yeni yeni doğmaya başladığını gösteriyordu. Buna rağmen Minho uykusuna geri dönmek yerine gerinerek doğrulmuş ve ayaklarını yataktan aşağıya sarkıtmıştı. Eğer bu saatte kalkarsa ve okula erken giderse kütüphanede geçirebileceği daha fazla zamanı olurdu. Biraz kitap okumak ve kafa dinlemek söz konusu olduğunda Minho için kesinlikle uykusunu feda etmeye değerdi.

 

Yüzünü yıkayıp hazırlandıktan sonra buzdolabındaki hazır sandviçlerden birini almış ve meyve suyunu da ceketinin cebine tıkıştırdıktan sonra sırt çantasını takıp evden ayrılmıştı. Sandviçi ve meyve suyu bitene kadar okula vardığında çöplerini çöp kutusuna atmış, okulun bahçesinin içine adımlamıştı. Her gün yaptığı gibi çimlerin üzerindeki kedileri kontrol etmiş ve mamalarının yeni doldurulmuş görünmesine şaşkınlıkla bakmıştı. Personeller dışında kimse okulda değildi, onlar da kedilerle ilgilenmiyordu. Öğrencilerin gelmesine iki saat kadar vardı. Minho, her gün o gelmeden önce kedileri besleyen kişinin kim olduğunu bile bilmiyordu.

 

Orada durup bir süre kedileri seyrettikten sonra adımlarını kütüphaneye yönlendirmiş ve kısa bir süre sonra vardığında içeri girmişti. Masalardan birine oturup çantasının içindeki kitabı çıkardığı sırada rafların arasında işittiği ayak sesleriyle duraksamış ve sesin geldiği yöne doğru bakmıştı. Yavaş yavaş oraya gittiğinde gördüğü bedenle duraksamış ve kısa süreliğine süzmüştü. Uzun, zayıf ama yapılı bir bedeni; arkadan bağladığı siyah saçları, ince uzun ve yüzüklerle süslenmiş parmakları vardı. Ve bedeni, üzerine tam olarak uydurduğu giyim tarzıyla mükemmel görünüyordu. Minho bu çocuğu tanıyordu: Bir alt sınıfında, yaklaşık üç senedir aynı okulda okuduğu, akademik başarısı oldukça yüksek ancak arkadaş çevresi olmayan, sessiz ve soğuk biriydi. Onunla konuşanlara cevap vermez, kendisi konuşmadan onunla iletişime geçmeye çalışanları pek sevmezdi. En azından Minho'nun gözlemlerine göre böyle biriydi. Bu yüzden okula ilk geldiği günden itibaren eşsiz görünümüyle "Hwang Hyunjin" olarak adını tüm okula duyurmayı başarmış olsa bile şimdi kimse onunla konuşmaya bile çalışmıyordu.

 

Minho'nun gözleri, Hyunjin'in rafların arasından alıp arkasını okuduğu kitaba takıldığında gördüğü tanıdık isim, yüzünde hafif bir gülümsemeye sebep olmuştu.

 

"Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu."

 

Minho kitabın ismini mırıldandığında gözleri, Hyunjin'in gözleriyle bululmuştu. Hyunjin Minho'ya bakıyordu ancak bu soğuk bir bakış değildi. Aksine, oldukça sakin ve biraz da sevecen bir bakıştı.

 

"Okudun mu?"

 

"Evet ve tavsiye ederim. Beni ağlatmamış olsa bile oldukça hoşuma gitmişti."

 

"Aslında ben de okumuştum. Sadece bazen açıklamalarını okuyup konularını hatırlamak hoşuma gidiyor."

 

Minho, Hyunjin'in dedikleri karşısında gülümsemiş ve onun yanına biraz daha yaklaşıp elini uzatmıştı.

 

"Lee Minho."

 

"Hwang Hyunjin. Üçüncü sınıf mısın?"

 

"Son sınıfım, sanırım senden bir yaş büyük oluyorum."

 

"Yirmi bir yaşındayım aslında. Okula gereğinden biraz geç başladım."

 

"Ah, öyleyse aynı yaştayız."

 

Hyunjin gülümseyerek başını salladığında karşılığında Minho da gülümsemiş, Hyunjin'in elindeki kitabı aldığı yere bırakmasını izlemişti. Sonrasında Hyunjin tek omzuna astığı ortalama boylardaki sırt çantasını düzeltmiş, bakışlarını Minho'ya çevirmeden önce boğazını temizlemişti.

 

"Bugün derslerimi ekip biraz dolaşmayı düşünüyordum. Bana katılmak ister misin? Yani şey, istemezsen sorun değil ancak bilirsin... Tek başıma gezmek biraz can sıkıcı oluyor."

 

Minho, Hyunjin'in yüzünün gereğinden fazla kızardığını fark etmişti ancak Hyunjin başını eğdiği için Minho bu manzarayı yeteri kadar izleyememişti.

 

"Senin kimseyle konuşmadığını düşünüyordum, iyi bir konuşmacı gibi duruyorsun."

 

"İnsanlarla konuşmada pek iyi sayılmam açıkçası. Genelde sadece aşağıdaki kedilerle konuşuyorum. Ancak bir süredir gözüme çarpıyorsun ve hazır seninle karşılaşmışken konuşma fırsatını kaçırmak istemedim."

 

"Ah, kedilere mamaları sen veriyorsun o zaman, değil mi?"

 

Hyunjin başını sallamakla yetindiğinde Minho yüzündeki gülümsemeyi genişletmiş ve tekrar masasına dönüp çantasını toparlamıştı. Ardından kendisini hafif üzgün bakışlarla seyreden Hyunjin'e dönmüştü. Bir şey söylemek istiyor ancak ağzını açmaya cesaret edemiyor gibiydi. Ancak Minho onun ne demeye çalıştığını anlamıştı: Hyunjin, onun kendisine yapılan daveti görmezden gelip sınıfına gideceğini düşünüyordu. Ancak Minho yeni bir arkadaşın (?) davetini asla geri çevirmezdi.

 

"Eee, nereye gidiyoruz?"

 

"Ya-yani sen... geliyor musun?"

 

"Geliyorum tabii."

 

Hyunjin'in bir anda büyüyen gülümsemesi Minho'nun kıkırdamasına sebep olurken Hyunjin'in elinden tutmuş ve okulun çıkışına ilerlemişti. Gözü bir ara yarım adım kadar arkasından yürüyen Hyunjin'e kaydığında yüzünün tamamen kırmızıya döndüğünü görmüştü. Birleşmiş ellerine doğru bakıyor ve gözünü bir an bile oradan ayırmıyordu. Bunun üzerine Minho duraksamış ve Hyunjin'in dikkatini kendi üzerine çekmek için boğazını temizlemişti.

 

"Hyunjin, bir sorun mu var?"

 

"Ben-ben şey aslında... Şey, sanırım... Belki de benimle çok da yakın olmamalısın..."

 

Minho, Hyunjin'in elini bırakmasını izledikten sonra bakışlarını gözlerine çıkarmış ve nedenini söylemesini beklemişti. Hyunjin de kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra dudaklarını diliyle ıslatmış ve derin bir nefes almıştı.

 

"Ben seni uzun süredir tanıyorum. Yani sen beni hiçbir zaman fark etmedin ama... arkadaşlarınla bahçede konuşup gülüştüğün her anında cam kenarından seni izliyordum. Senden hoşlanıyorum, bu yüzden bana bu kadar yakın davranıp umutlandırma."

 

Minho, Hyunjin'e şaşkın bir şekilde bakarken sözlerini bitirmesiyle beraber birkaç saniye cümlelerini toparlamayı beklemiş ve sonrasında neredeyse ağlamak üzere olan Hyunjin'e bakmıştı. Nedenini bilmiyordu ama bu Hyunjin, onun gözüne oldukça tatlı gelmişti. Açıkçası onu gördüğü ilk andan beri tatlı olduğunu düşünüyordu. Aynı kulüplere ve gezi etkinliklerine katıldıklarında Hyunjin'in sanata olan ilgisine ve yeteneğine şahit olmuştu. Hyunjin'le ilgi alanları tamamen örtüşüyordu. Dans, çizim ve müze gezileri ikisi için de oldukça değerliydi. Sessizliğinden olsa gerek, en başından beri Minho'nun dikkatini çekmişti ve bu yüzden Minho onu gözlemleyecek birçok fırsat bulmuştu. Üstüne bugün, kedilere mama veren kişinin o olduğunu öğrendiğinde Hyunjin'e karşı tamamen ısınmıştı. Yani, ona neden bir şans vermesindi ki?

 

"Hyunjin, açıkçası ilk geldiğin günden itibaren ilgimi çektin bunu inkâr edemem. Bir üst sınıfında olsam da kulüpler ve etkinliklerde seni sıkça görüyorum. Açıkçası bana bunu daha önceden söyleseydin konuşmakta da bu kadar zorlanmazdım ama... Eğer istersen biraz zamana bırakıp ne olacağını görebiliriz."

 

Bu sefer şaşırma sırası Hyunjin'deydi. Sadece öyle duruyor ve Minho'nun ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ciddi olduğunu fark ettiğinde ise genişçe gülümseyip kollarını Minho'nun boynuna sıkıca dolamıştı. Minho da gülümseyerek Hyunjin'in beline sarıldığında omzundaki bedenin, burnunu çektiğini duymuştu.

 

"Minho, sen beni dünyanın en mutlu insanı yaptın! Sana söz veriyorum, seni asla ama asla pişman etmeyeceğim. Seni herkesten, her şeyden koruyacağım! Şimdi gel, seni randevuya çıkaracağım!"

 

Hyunjin büyük bir heyecanla konuşup sarılmayı kesmiş ve Minho'nun elini sıkıca tutup çıkışa doğru hızlı adımlarla ilerlemişti. Minho da Hyunjin'in bu neşeli haline eşlik ederek peşinden gitmişti. Hyunjin'in mutluluğunu görmek Minho'yu da oldukça mutlu etmişti. Şimdi de Hyunjin'in onu götüreceği randevuda her şeyin yolunda gitmesini umuyordu. Bir şekilde rezil olmayı istemezdi.

Loading...
0%