@changsass
|
Minho, Hyunjin'in gözlerini araladığını gördüğünde heyecanla ona bakmış ve tuttuğu elini okşayarak gülümsemişti. Doktorlar baş dönmesini yaşadığı şoka bağlamış ve mucizevi bir şekilde, hiç yara almadan kurtulduğunu söylemişlerdi. Yine de kesin emin olmak için gece boyunca kontrol altında tutmuşlardı. Minho da tüm gece Hyunjin'in yanında kalmış, bir süre koltukta uyumuş ve gecenin kalanında Hyunjin'in uyuyan yüz ifadesini izlemişti.
Bir melek gibiydi.
"Hyunjin, nasıl hissediyorsun?"
"İyiyim. Oldukça iyiyim ama sen... Gece boyu burada mıydın?"
"Sana yanında kalacağımı söylemiştim. Gerçi ben sana kitap okurken uyuyakaldığından duymamışsındır."
Minho yanında duran kitabı çıkarıp Hyunjin'e gösterdiğinde Hyunjin kitaba bakmış ve gülümsemişti. Odanın soğukluğuna rağmen Hyunjin'in yanakları resmen yanıyordu.
"Daha önceden okumuş olsam da senden dinlemek daha farklı hissettiriyor. Kütüphanede karşılaştığımızda bu kitaba bakarken sesli kitabını bulabilir miyim acaba diye düşünüyordum."
"Öyleyse bu kitabı bitene kadar sana kendim okuyacağım, tamam mı?"
"Tamam... Açıkçası hep... bu kitaptakine benzer bir ilişki hayal etmiştim."
Minho, kaşlarını hafif çatıp kitaba tekrardan baktığında kitabın adının Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu olduğundan emin olmuştu. İyi de böyle bir ilişkiyi kim isterdi ki? Bunun adına "ilişki" bile denemezdi.
"Buna pek ilişki deneceğini sanmıyorum. Tam olarak hangi kısmını istiyordun?"
"Demek istediğim... Kadının adamı seviş şekli hoşuma gitti. Adam onun varlığından bihaber olsa da kadın istikrarlı bir şekilde onu sevmeye devam ediyor. Evden taşınsa bile her gün sırf onun evinin camını izlemek için şehir değiştiriyor, hiç bıkmadan. Adam onun hakkında hiçbir şey bilmiyor olsa bile kadın vazgeçmiyor. Onu tanıyor ve birkaç sefer yatağına girdikten sonra geçecek bir sevgi değil bu. Ömrünün sonuna kadar asla karşılık alamayacağı bir sevgi besliyor ve öldüğü güne kadar tüm kalbiyle adamı sevmiş olması çok hoş. Bu yüzden sanırım kadını biraz da olsa kendime benzetiyorum. Sana olan hislerimin farkında olduğum ilk andan beri her gün artan bu sevgiyi beslemeye devam ettim. Beni fark etmeseydin bile seni sevmekten asla vazgeçmezdim. Ve sen beni fark ettikten sonra da bu düşüncelerim hiçbir şekilde değişmedi. Minho, sen beni sevmeye devam etsen de etmesen de benim kalbim senin için her zaman böyle çarpmaya devam edecek. Her zaman, bir adım arkanda olmaya devam edeceğim."
Hyunjin, Minho'nun elini tutup kendi kalbinin üzerine koyduğunda Minho onun hızla çarpan kalp atışlarını hissederek gülümsemiş, uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurmuştu. Hyunjin'in sevgisine çoktan âşık olmuştu bile. Onun bu sözlerine karşı verecek hiçbir cevap bulamıyordu. Kelimeleri o kadar özenli, o kadar güzeldi ki karşılığında söylenecek tek bir kelime bile bulunamazdı. Hyunjin de bunu anlamış olacak ki kıkırdayarak yerinde doğrulmuştu. Yanakları yine kıpkırmızıydı.
"Umm... Hastaneden çıktıktan sonra gidip bir şeyler yiyelim mi? Çok aç hissediyorum da."
"Tamam. Ben gidip çıkışını halledeyim o zaman. Birazdan dönerim."
"Kaç dakikada burada olursun? Midemin saldırılarını o zamana kadar yavaşlatmaya çalışacağım."
Hyunjin'in söylediklerine karşılık Minho gülmüş ve kendini tutamayıp ellerini Hyunjin'in iki yanağına koyduktan sonra dudaklarını alnına bastırmıştı. Küçük bir öpücükten sonra geri çekildiğinde Hyunjin'in artık sadece yanakları değil, tüm yüzü kıpkırmızıydı ve büyüttüğü gözleriyle öylece Minho'nun yüzüne bakıyordu.
"Hmm... On beş dakika, anlaştık mı?"
Hyunjin kendine gelir gelmez başını salladığında Minho gülerek odadan dışarı çıkmış ve kapıyı kapattıktan sonra camdan odaya doğru bakmıştı. Hyunjin yüzünü ellerinin arasına almış öylece duruyordu. Minho bunun heyecandan olduğunu tahmin etmişti. Tatlıydı.
İşlemleri halletmek için ilerlerken çok uzak olmayan bir yerden Felix'in sesini işittiğinde duraksamış ve hızlıca etrafına bakmıştı. Tanıdık kimse gözüne çarpmadığında sadece benzettiğini düşünerek ilerleyecekken bu sefer de Chan'ın sesini duyduğunda tekrardan etrafına bakmıştı. Bu sefer koridorun sonlarındaki odalardan birinin önünde gördüğü tanıdık bedenlerle şaşkınca adımlarını oraya yönlendirmişti. Neden hastaneye gelmişlerdi ki?
Daha fazla yaklaştıkça Felix'in Jeongin'e sarılarak ağladığını görmüştü. Jeongin de Felix'ten farksızdı. Seungmin üzüntüsüne ek olarak sinirli görünüyordu. Chan da hepsini sakinleştirmek için konuşmaya çalışıyordu. Changbin ise ortalıkta görünmüyordu.
"Kendine neden böyle bir şey yaptığını anlamıyorum. O... Her zaman mutlu görünüyordu."
"Lix, lütfen kendini bu kadar yıpratma, tamam mı? Uyandığı zaman hepsinin cevabını alacağız zaten. Jeongin, gidip yüzünüzü yıkayın. Gece boyunca uyumadınız zaten."
Jeongin, Chan'ın ne kadar yorgun göründüğünü fark ettiğinden lafını ikiletmemiş ve ağlamaktan hâlsiz düşmüş Felix'e destek olarak lavaboya ilerlemişti. Chan her ne kadar Jisung için endişelense de hattâ endişeden kafayı yese de tüm bu yaşananların arasında bir de herkesi toparlayan kişi olarak sorumluluğu tek başına üstleniyordu. Bu yüzden Jeongin ve Felix ona hiç itiraz etmezdi. Onlar köşeyi dönüp gözden kayboldukları sırada Minho da Chan ve Seungmin'in yanına varmıştı. Ne olduğunu soracağı sırada Seungmin tüm öfkesiyle Minho'nun yanına gitmiş ve sinirini atarcasına yumruğunu Minho'nun suratına geçirmişti. Minho yere yığılırken Seungmin de onun üzerine çıkmış ve yakasını iki eliyle sıkıca tutmuştu. Hastanede oldukları için sesini kısık tutmaya çalışıyordu.
"Seni... Seni orospu çocuğu. Jisung'a ne olduğunun farkında bile değilsin, değil mi? Dün biraz daha geç kalsaydık belki de ölüyordu. Eğer bir defa bile fark edip Jisung'a bakmış olsaydın ambulansa Hyunjin'in değil de Jisung'un binmesi gerektiğini anlardın."
Minho yumruğun şokunu yeni atlatmışken Seungmin'in Jisung hakkında söylediklerini duyduğunda şaşkın bir şekilde ona bakmış ve dudaklarını aralamıştı.
"Ji-Jisung'un... neyi var ki?"
"Siktiğimin herifi-!"
Seungmin kendini tutamayıp bağırdığında Chan eliyle onun ağzını kapatmış ve Minho'nun üzerinden kalkmasını sağlamıştı. Tekrardan Minho'nun üzerine atlamaması için sıkıca tutmaya devam ederken Seungmin bir süre çırpınmış, sonrasında göz yaşları hızla akmaya başlarken kendini tamamen Chan'ın kollarına bırakmıştı. Chan onun sinirini ağlayarak attığını bildiğinden sakinleştirmeye çalışmamış ve oturakların birine oturmasına yardım etmişti. Sonra da yerden yeni kalkan Minho'nun kolundan tuttuğu gibi camın önüne sürüklemişti. Minho Chan'dan bir şey söylemesini beklemişti ancak Chan Minho'ya tek bir kelime bile etmemişti.
Minho camdan içeri baktığında ilk olarak Changbin'i görmüştü. Odada gözleri kapalı bir şekilde yatan Jisung'un başucunda duruyor ve bir bandaj sarılı kolunu okşuyordu. Jisung'un diğer kolunda ise içi kan dolu bir serum duruyordu.
"Kazada Jisung'un koluna büyük bir cam parçası girmiş. Cam neredeyse diğer taraftan çıkacakmış, sinirleri zedelendiğinden bundan sonra kolunu kullanmak onu çok zorlayacakmış. Biz onu hastaneye getirene kadar çok kan kaybetti. Belki ambulansa bindirebilseydik durumu bu kadar ciddi olmayacaktı. Ve öğrendik ki Jisung... Giydiği uzun kollu kıyafetlerin içinde, kendinde açtığı yaraları saklıyormuş."
Chan derin bir nefes aldıktan sonra gidip Seungmin'in yanına oturmuş ve ağlayışları hıçkırıklara dönüşen bedeni sıkıca sarmıştı. Seungmin şimdi çok daha sakin hissediyordu. Minho ise sadece camın arkasından Jisung'a bakıyordu. İçindeki pişmanlık her saniye tüm bedenine yayılırken ellerini sıkı birer yumruk hâline getirmiş ve yavaş adımlarla oradan uzaklaşmıştı. Şimdilik kimsenin onu görmek isteyeceğini sanmıyordu. Bu yüzden Jisung'u sonradan ziyarete gidecek ve büyük bir özür dileyecekti.
|
0% |