Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@channiestasia

Ben Bang. CB97 derler bana. Şimdi hiç hayat hikayemi anlatmakla uğraşamayacağım yavaş yavaş öğreneceksiniz zaten. Yolda yürüyorum, gece yarısı sık sık yürüyüşlere çıkarım. Gündüz alamadığım nefeslerin ilacını gecelerimde bulurum ben. Bugün her zamankinden daha kasvetli ve karanlık bir hava vardı, garipsedim çünkü yaşadığım bölge günlük güneşliktir, ışık olmadan olmaz buralarda, burada geceyi bile ayın ışığı aydınlatır. Kaldırımda yavaş yavaş ilerleyip sonraki günümü planlarken tanıdık bir gölge gördüm ve arkama baktım. Kim olacaktı ki başka? Beni her gece takip edip sıkıştırıp ters kelepçe yapmaya çalışan ama operasyona sırf havalı olayım diye tek kişi gelip her seferinde de hayal kırıklığına uğrayan Kim Seungmin'di tabii ki.

CB97: Aaa bizim başkomisercik de buradaymış. Hürmetler, umarım rahatsız etmiyorumdur, nasılsınız komiserim, görevde misiniz? Ah, çok pardon, güya beni kelepçelemeye gelecektiniz, geçenki buluşmamızda öyle söylemiştiniz. O amaçla mı ziyarete geldiniz? Tabii ki teslim olurum, ama… anca rüyanızda.

Kim Seungmin: Boş konuşma, Bu sefer nasıl kaçacaksın benden Christopher?

Seungmin, bana sert bir bakış atarken, her sözcüğünde bir miktar kaygı vardı. Onun bu sert görünme çabası, içindeki korkuyu gizlemeye yönelik bir plan gibi geliyordu. Konuşurken sesini yüksek tutmaya çalışıyordu ama gözlerindeki endişeyi gizlemekte kesinlikle zorlanıyordu. İçten içe ne kadar titrediğini ve başarısız olma korkusunu görebiliyordum. Fakat onun küçük çaplı tiyatrosunu bozmadan boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

CB97: Her zamankinden daha salaksın Kim Seungmin. Ben her zaman atlatırım. Özellikle de yaklaşık 12 yıldır ülkede bazı suçlar dışında işlenmemiş suç bırakmayan ve ne olursa olsun işin içinden sıyrılan bir mafya liderini yanında bir tane bile adam olmadan enseleyebileceğini düşünüyorsun. Lisede böyle değildin sen, fazla ders kitabı da kafa yapıyor sanırım hm:)?

Kim Seungmin: Aptal mısın sen, nasıl konuşuyorsun? Karşında başkomiser duruyor senin, liseden arkadaşın değil.

CB97: Lisede arkadaş olduğumuzu sanmıyorum komiserim:)

Seungmin'i sokaktaki duvara ittirdim, dudağımın kenarı kıvrıldı ve fısıldayarak konuşmaya başladım. O sırada da sağ elim kulağının hizasında kaçmasını engellerken diğer elimle de ne olur ne olmaz diye kolunu sıkıyordum ki kaçmasın.

CB97: Her neyse ne, bana fark etmiyor komiserim. Saygıyla eğiliyorum.

Alayla karışık eğilme hareketi yapacak iken onu tuttuğum elimi boşa bıraktım. Seungmin de bu durumdan faydalanarak beni yere itti. İki deri bir kemik o bedenden bu kadar büyük bir kuvvet beklemiyordum. Sendeledim ve dengemi kaybedip yere düştüm. Havaya o şaşkınlıkla bir iki tane küfür savurup ayağa kalktım ve yerden bulaşan tozu toprağı silkelemek için ellerimi çırptım. O sırada Seungmin çoktan benden 3 bilemedim 4 metre uzaklaşıp belindeki iki tane tabancaya sarılmıştı bile.

Kim Seungmin: Yaklaşma vururum!

CB97: Bugün zoru oynamaya karar verdiniz demek ki komiserim, tamam o zaman.

Bende belimdeki tabancayı çıkarıp ona doğrulttum. Seungmin üç buçuk atıyordu, bembeyaz olmuştu. Kendisi beni vuracakken korkmuyor, şimdi rengi attı beyefendinin. Çocukken de böyleydi bu. Canının yanmasından/ can yakmaktan çok korkardı ama özgüven gelirse seri katil zannederdiniz onu. Zaten nasıl komiser olmuş bu onu da anlamıyorum, bir de komiserlerin başı, başkomiser. Seungmin yapmaz, yapamaz, iki metreden bir dağı bile vuramaz o.

Kim Seungmin: Geber Christopher Chan!

Gözümü devirdim ve tabancayı elime çevirip tekrar ona doğrulttum.

Kim Seungmin: Son duanı et Bang Christopher Chan.

CB97: Eğer beni öldürürsen, sen de cinayet suçundan yargılanırsın,komiserim. Bu işte sadece kaybeden olursun.

Kim Seungmin: O da doğru, ilk defa işe yaradın ihtiyar.

CB97: İhtiyar mı, abartma istersen. Alt tarafı 3 yaş büyüğüm senden o kadar. Ve insanlar artık eski sevgililerine ihtiyar mı diyor? Alındım, incindim komiserim açıkçası.

Kim Seungmin: Eski defterleri açma Christopher Chan.

Kısa bir kahkaha atıp Seungmin’e yaklaştım. Sesim kesinlikle geçmişin yarasını ve öfkeyi hissettiriyordu. Mal olmayan anlardı şahsen.

CB97: Bunu beni bir anda yüzüstü bırakıp giden ve bir mesajıma bile cevap vermeyip ondan sonraki ilk karşılaşmamızda yüzüme bile bakmadan aptal arkadaşlarıyla yürüyüp giden Seungmin mi diyor? Güldürme beni Seungmin. O defterler senin için ölmüş olmalı, 4 yıl önceki hareketlerinden yararlanarak bir sonuca varmaya çalışırsam.

Adımlarımı yavaşlattım ve onun gözlerinin içine baktım. Gözleri dolmuştu fakat onların çeşmeden akan su gibi gözyaşına dönüşmemesi için sürekli gözlerini kırpıştırıyordu.

Kim Seungmin: 4 yıl önceki ergen Seungmin’in aptal aptal hareketleri işte, ne bakıyorsun sen ona?

CB97: 4 yıl önce 19 yaşındaydın Seungmin, yasal olarak reşit sayılıyorsun, ve pişman olmuş gibisin? Özledin mi sevgilini?

Biraz daha Seungmin’e yaklaşıp sağ elimle sol kolunu tuttum, sol elim ile de yanağından tutup okşadım, kesinlikle utanmıştı, biraz daha kızarırsa domatese dönecekti. Seungmin, alaycı sözlerim karşısında bir an sessiz kaldı. Yüzünde bir ifade değişikliği yaşandı, ama duygularını saklamaya çalışıyordu. Sesi soğuk ve mesafeliydi.

Kim Seungmin: Christopher, belki de hâlâ seni terk etmenin, 17 yaşındayken yaptığım o aptal hatanın bedelini ödüyorum. O zamanlar hayatı kavramakta zorlanıyordum, ve belki şimdi de kavramakta zorlanıyorum. Ancak, sana karşı hislerimi inkâr etmenin bir anlamı yok. Şu anlık tek bildiğim şey, sana olan bağlılığımın, her geçen gün daha da derinleştiği.

Açıkçası bunları duymayı tahmin etmiyordum, bir anda bir gece yarısı aşk itirafı almak. Tek yapabildiğim kaşlarımı kaldırıp şaşkınlıkla “Ne?” demek oldu. Seungmin elleri ile ellerimi indirdi ve gözlerini sildi. Donup kalmıştım, ne diyeceğimi, ne yapacağımı bile bilmiyordum. Kendine gel Chan… Seungmin yürümeye başladı ve acıyla konuştu. Sesi titriyordu.

Kim Seungmin: Christopher, gitmem gerekiyor.

Olanları göz ardı etmeye çalışarak boğazımı temizledim ve ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.

CB97: Beni yakalayacağını söylemiştiniz komiserim?

Seungmin boş boş baktı ve yüzünü çevirip gitti. Ne ağzımdan tek bir kelime çıkabildi, ne de bir milim bile hareket edebildim.

Biraz öylece durduktan sonra, yoluma devam etmek üzere hazırlandım ve yürümeye başladım. Aklımı boşaltmak için nefes alıp veriyordum sürekli ama nafile. Aklımdan çıkmıyordu Seungmin. Bombayı atıp kaçtı zaten, anca kaçsın o. Daha nereye kaçacak acaba küçük fare?

Aklıma sürekli onun ve benim anılarım geliyordu. Gülüşü, gözleri… ve daha betimleyemediğim bir sürü şey var, hâlâ ona köpek gibi aşığım ama olmaz bizden artık. 3 yıllık ilişkimizi o çöpe atınca bitti ilişkimiz. Sadece ilişkimiz de değil, ben o günden sonra bir daha onun yanında olduğum kadar mutlu, çocuksu, saf olamadım. Benim nefesimi, gülüşümü, ilacımı da çöpe attı Seungmin.

Bir gün okuldan sonra, ikimiz sahile gitmiştik. Elimizde dondurmalar, dalgaların kıyıya vuruşunu izliyorduk. Dalgaların kıyıya vurduğu ses, rüzgarın hafif esintisi, etrafımızdaki sessizlik... Hayatımda hissettiğim en huzurlu anlardan biriydi. Seungmin yanımda yürürken, elini hafifçe avucumda hissettim. O an hiçbir şeyin bizi yıkamayacağını düşündüm. Yanımda olduğu sürece dünya yansa umrumda değildi. Sadece o vardı.

Seungmin'in yüzündeki o rahat, tasasız ifadeyi her zaman sevmiştim. Yanında olduğumda sanki tüm dünya duruyor, her şey anlam kazanıyordu.

Seungmin bana baktı. O an bana baktığında, gözlerinde bir şey vardı. Sanki o anı tüm dünyadan korumak ister gibiydi, onun gözlerinde tüm dünyayı görebiliyordum; masumiyet, güven, ve biraz da hayranlık. Gülümsedi ve çocuksu sesiyle konuşmaya başladı;

“Böyle anlar sonsuza dek sürse…” dedi Seungmin, dalgaların sesiyle birlikte kaybolacak kadar yumuşak bir sesle.

O kadar basit bir cümleydi ki, sanki bu dünyadaki tüm karmaşıklık yok olmuş gibiydi. Gözlerimi ona çevirdim, gülümsemeye çalıştım.

“Seninle her an sonsuz gibi zaten.”

İçimden geçenleri tam olarak söyleyemedim ama ona olan sevgimi kelimeler yettiğince göstermeye çalıştım. O anda Seungmin’in aklındaki karmaşadan bihaberdim. O anın sonunu getirecek olan şeyin, aslında çok yakınımızda olduğunu anlamıyordum.

Seungmin yine de gülümsedi, o tatlı gülümsemesiyle bana baktı. Ama gözlerinde bir ağırlık vardı. Benimle olmaktan mutlu olduğunu biliyordum, ama sanki bir şey onu bu mutluluktan uzak tutmaya çalışıyordu. O zamanlar bu ağırlığın ne olduğunu tam anlayamamıştım. Şimdi anlıyorum.

O yürüyüşün sonunda, Seungmin sessizliğe gömüldü. O an sadece huzur bulduğunu sanıyordum. Ama belki de hayatıyla ve benimle olan çatışmaları düşünüyordu. Bunu bana o gün söylemedi. Söyleseydi, belki her şey farklı olurdu.

Ve o günden sonra ne onu gördüm, ne sesini duydum. Son konuşmamızdı. O günden sonraki 1 yıl boyunca Seungmin’in yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. Ve sonra yine caddede işlerimi halletmek için çıktım, eski okuldan birkaç çocuk. Yanlarından geçerken tanıdık bir yüz gördüm. O Seungmin’di. Benim bebeğim, biriciğim,küçüğüm Seungmin’imdi.

Daha ağzımdan bir sözcük bile çıkaramadan uzaklaştılar bile. Kalbim sıkıştı, nefes alamadım. Neden? Tek bir saç teli bile incinir diye dokunmaya kıyamadığım biricik sevgilim, şimdi yüzüme bakmadan uzaklaşıp gitmişti. O günden beri nefret ettim ben kendimden. “Ne yaptım ben?” diye diye. Aylarca uyuyamadım. Ben o günden beri eksiğim sevgilim. Yapamıyorum, olmuyor, hangi işe kalkışırsam kalkışayım elime yüzüme bulaştırıyorum.

Çok özledim seni.

Loading...
0%