Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm:1

@ciceks3nfonisi

Bölüm 1


Merhabalar, hoşgeldiniiiiz.


"Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir."

Carlos María Domínguez-Kağıt Ev'


Tüm insanlar birer travmanın müzik notasıdır aslında. Toplumdaki her bir ruh acılarla yıkanmıştır. Dokunuşlar, sesler, sanrılar ve de titremeler . Hepimiz travmalarımızın bize verilen bir ceza olduğunu düşünürken ya tam tersi, onlar bizim için birer hediye ise?


Yaralanmamış her birey yara almışları kendinden eksik görüyor,üstünlük kurmaya çalışıyor. Peki ya o travmaların sesi ezik egolardan daha fazla ise?


Bütün insanların parmak izlerinin birbirinden farklı olması, ses tonunun her bir farklı ruha ait olması gibi ayırıcı özelliklerin aksine ya travmalarımız bizi birleştiren bir sevgi noktasıysa?


Kapının tıklama sesi ile kafamı okuduğum kitaptan kaldırıp gelen kişiye baktım.


"Mehmet bey geldi müsaitseniz hemen şu an sizi görmek istiyor. Almalı mıyım, seans saatini mi beklemeli?"


Oturduğum yerde dikleşip omzumdan dökülen saçlarımı parmaklarımın yardımıyla geriye attım. Kitaba o kadar dalmıştım ki boynumun tutulduğunun bile farkına varamamışım.


"On dakika sonra içeri alabilirsin,

Senacığım." diyerek oturduğum yerden ayaklanıp masadaki kitabı rafa koyup pencereye yöneldim.


Şehrin karmaşasındaki her bir bireyin acelesine eşlik etmek, her bedendeki ruhun söylemek istediklerini oturup duymak ister, çok merak eder ve o aceleci insanları izlemeye bayılırdım. Koskaca dünyada aslında herkesin farklı bir hikayesi var ama bütün insanlar aynı müziği dinliyormuş gibi birbirlerine sağırdılar.


Kapımın ikinci kez tıklatılması ile sesli bir nefes verip omzumun üzerinden kapıya baktım. Paldır küldür odanın içerisine girip elinde tuttuğu kağıtları yere saçılmış adama bakıyordum şimdi.


"Ezra hanım! Ezra hanım!..." diyerek yere düşmüş kağıtları toplayan adamın yanına koşup kolundan tutup bana bakması için ellerini durdururken elektrik çarpmış gibi kendini çekmesiyle bir adım gerileyip ağzımın içine mırıldandım.


"İşte başlıyoruz." dediğimde odaya dalan diğer bir kişi ile ne yaşadığımı sorgulamaya başlamıştım.


"Ezra hanım inanın durduramadım acilen sizi görmek istediğini tekrar edip duruyordu engel olamadım."


Kafamı önemli değil dercesine sallayıp "Tamam Sena ben hallederim bizi yalnız bırakır mısın rica etsem." dediğimde mahçup ifadesi ile kocaman gülümseyerek odadan çıktığında Mehmet Bey'e döndüm.


"Ezra hanım?" diyerek gözlerimin içerisine baktığında yüzündeki ifade beni dumura uğratmıştı. Ağlamış mıydı o?


"Mehmet Bey, iyi misiniz?" diyerek bir adım ona yaklaşıp "Size dokunabilir miyim?" diyerek konuştum.


Kırışmış ellerini bana uzatıp kocaman gülümsemesi ile anlamaz şekilde karşımdaki adama bakıyordum. Diğer seansların aksine bugün oldukça gelişigüzel giyinmiş gelmiş gibiydi.


Yanlış anlaşılma olmasın asla insanları giydikleri kıyafetlere göre yargılayan bir kadın değilim. Sadece karşımdaki adamın her seansa elinde bir buket beyaz lale ve takım elbise ile gelmesine alışık olunca eşfoman takımı karışık saçlar terlikli görüntü sizi şaşırtabilirdi.


Heycanla yere eğilip tüm kağıtları toplayıp doğrulduğunda ben de dikleşip kalçamı masaya dayayıp olacakları merakla bekliyordum.


Titreyen elleri ile camın önündeki renkli pufları gösterip "Bugün seansımızı orada yapabilir miyiz?" dediğinde anlamaz gözlerle ona bakmaya devam ediyordum.


"Adam toptan sıyırmış, b*ku yedik!"


Duyduğum sesle Mehmet beye döndüğümde o çoktan işaret ettiği yöne adımlamaya başlamıştı. İyileşiyor derken tamamen mı batırmıştık?

Hadi ama!


Omuzlarımı düşürüp yanına gittiğimde elindeki kağıtları simetrik bir şekilde önüne dizmekle meşguldü.


"Cidden bir tane yetmezmiş gibi iki oldular! Hepsini yatıracaksın tımarhaneye."


"Efendim Mehmet bey?" Sesimle tüm odağını kağıtlardan çekip bana verdiğinde kaşları çatılmıştı.


"Ezra.. kızım sen beni dinlemiyor musun?"


"İdrak edemediğim için sordum zaten." dediğimde küçük bir çocuk gibi kollarını göğsünde birleştirip geriye yaslandı.


"Beni dinliyor olsaydın Nilay Teyzenle tanışma hikayemizi merakla dinlerdin." dediğinde kaşlarını çatma sırası bendeydi. Bu adam az önce tımarhane dememiş miydi yahu?


"Nilay Hanım nereden çıktı Mehmet bey?Aklımı kaçıracağım tımarhaneden bahsediyordunuz az önce." diyerek bende karşısındaki pufa kurulup devam ettim "O nereden çıktı?"


Koskoca bir kahkaha patlattığında karşımdaki yaşlı adamı izlemekle meşguldüm sadece.


"Bunak adam en çok seni seviyorum ulan!"

Odada bir kahkaha daha patladığında sanırım uykusuzluğun bana yaramadığını düşünmeye başlayacaktım yoksa aksi durumu aklıma bile getirmek istemiyordum.


"Kes sesini, kızı delirteceksiniz!"


Kafamın içinde miydi bu sesler yoksa Mehmet beyi cidden kaybetmiş miydik anlamaya çalışırken bir anda yere düşmemle neredeyse dilimi ısıracaktım.


"Ezra! Bugün beni hiç dinlemiyorsun sen!" diyerek Mehmet Bey'in gözleriyle burun buruna gelince sesli bir nefes verip öncelikle beni çektiği yerden kalkıp eski yerime kurulup olayın ne olduğunu çözmeye niyetlenmiştim.


"Mehmet bey, geldiğinizden beri farklı kişilermişsiniz gibi kendi kendinize konuşup duruyorsunuz ne anlattığınızı ve bugün size ne olduğunu anlamış değilim!" diyerek sitem ettiğimde karşımdaki adam kaşlarını çatıp gözlerini yüzümde gezdirdi.


"Aman be Ezra sen de tırlattın herhalde" diyerek bir bacağını diğerinin üzerine atıp masada duran şekerlerden bir tane alıp ağzına atarak devam etti. "Kız iki saattir ben burda Nilay teyzenle tanışma hikayemizi canlandırıyorum sen de farklı kişiler diyorsun. Nilay ve beni bir bedenden nasıl ayırabilirsin?" dediğinde delirmemiş olduğum için şükredip onu dinlemeye devam ettim.


"Bugün Nilayla benim tanışma yıldönümüm biliyor musun?" diyerek bir soru yönelttiğinde aniden ayağa kalkıp elini eşofmanının cebine atıp bir süre orada bir şeyler aradı.


Bir süre hareketlerini izledikten sonra tekrar konuşmasıyla ona odaklandım. Yumruk yaptığı elini öne doğru uzatıp avuç içlerini açtığında gördüğüm şeyle yüzüne baktım.


Elinde kurumuş bir menekşe ve iki tane alyans tutuyordu.


"Aha kızım Ezra sı*tın valla bu sefer. Bu bunak sana göz koymuş." bir kahkaha yükseldiğinde odada ben ve Mehmet Bey dışında birinin olup olmadığını kontrol ettim.


Sanırım cidden delirdim ben de sonunda!


"Bu alyans Nilay teyzenle benim alyansım." diyerek gözlerime baktığında bu muhabbetin nereye gittiğini oldukça merak ediyordum. "Ezra tepki neden vermiyorsun kızım?"


Bende ayağa kalkıp onunla aynı boya geldiğimde artık yüz yüzeydik. Kollarından tutup kalktığı pufa tekrar oturmasına yardımcı olurken gülümseyip masadaki sudan uzattım.


"Merak ediyordum Mehmet be-" sözümü bitiremeden kızgınca araya girmesiyle nefesimi dışaro verdim. "Mehmet amca de diye kaç defa söyleyeceğim sana?"


"Tamam tamam sakin ol Mehmet amca, merak ediyordum sadece." diyerek bende ondan uzaklaşıp yerime kuruldum. "Bugün takım elbiseni de giymemişsin?"


Çatık kaşları anında sorumla birlikte düz bir çizgi halini alırken yüzünde kocaman gülümseme oluştu. "Nilay Teyzen benim takım elbise ile gezmemi hiç istemezdi." Oturduğu yerden biraz öne doğru eğilerek fısıltı ile devam etti "O çok çaktırmazdı ama çok kıskanıyordu beni çok. Bende bugün tanışma yıldönümümüz olduğu ve onu kırmak istemediğim için giymedim."


Söyledikleri yüzümde bir gülümsemeye neden olurken kafamı iki yana sallayıp gözlerimle duvardaki saati kontrol ettim. Seansın bitmesine yirmi dakika kalmıştı.


"Nilay Teyzenin mezarından mı geliyorsun sen yine?" dediğimde artık o eski şakacı mizacı gitmiş ciddi bir hâl almıştı.


Mehmet amca yaklaşık iki yıl önce eşini kaybetmiş. Çocukları, annelerinin ölümünden sonra babalarının delirdiğini söyleyerek benimle bir görüşmeye ayarlamışlardı. Başlarda onu açmak, değer verdiği birinin öldüğünü kabul ettirmek oldukça zordu.


Bir gün elinde eşinin çerçeve içerisindeki fotoğrafı ile odamın kapısını çaldığında durumun cidden günden güne kötüye gittiğini düşünürken onun sözleri beni dumura uğratmıştı.


"Nilay teyzenin öldüğünü ben de biliyorum. İnsan alışamıyor, alışmak istemiyor kızım. Alışan her insan unutur." Dediğinde aslında rol yaptığını ve onu unutmamak için buraya gelmeye devam ettiğini anlamıştım.


Seansın geri kalan dakikalarında bol bol sohbet edip okumaya başladığım kitaptan ona bahsetmiştim. Ara ara duyduğum sesler birbirini takip etmişti ama sonrasında telefonumdan geldiğini anladığımda içime su serpilmişti.


Klinikteki işim bittiğinde senaya selam verip kendimi dışarı attım. İki günlük uyksuzluğun, yoğun geçen terapilerin ardından sonunda eve gidip uyuyabilecektim.


Merdiven basamaklarına adım atmamla geri çekilmem bir olduğunda anlamsızca arkama baktım. Kimsenin olmaması beni şaşırtırken, kalbimin ağrısı yüzümü ekşitmeme neden olmuştu.


Bir kaç dakikalık aranın ardından kafamı kaldırıp adım atacağım yere baktığımda merdiven basamaklarının ıslak olduğunu görüp kaşlarımı çattım.


Az önce adım atmış olsaydım çoktan ayağım kayıp zemini boylamıştım. Olan şeye anlam veremezken dikkatlice merdivenleri inip arabama ulaştığımda kocaman gülümseyip anahtarı çevirip yoluma koyuldum.


Bana gelen hastalarımın hayatlarını, travmalarını ve kafalarının içindekileri dinlemek bana o kadar iyi geliyordu ki bazen durmadan dinlenmeden her birinin zihnine girip orada ne sakladıklarını görmek istiyordum.


Yoldan geçen her bir insanı kolundan tutup çevirip senin farkın ne demek istiyor, onun ruhundaki müziğe eşlik etmek istiyordum.


İnsan zihni oldukça karmaşık ve gizemli bir yapıdır aslında.Bir kutu içerisinde birden fazla şeyi içine hapsedip, düşüncelerini sana özel kılarak sonunda hikayeni noktalandırırken tüm bunların toplamından bir sonuç elde ederdi.


Delirmek, bir piyanistin notalara dokunurken yaptığı yanlışı gizlemesi gibi bir şeydi özünde. İnsanların da kaçtıkları şeyleri gizlerken zihinlerini saklamaları gibi.


Düşüncelerimde boğulmuşken çoktan eve gelmiş olduğumu görmemle şaşkınca çevreme baktım. Bu kadar hızlı olması kafamı karıştırırken neredeyse tüm yol boyunca aklım başka yerdeyken sağ salim buraya ulaşabilmiş olmak cidden şaşırtıcıydı.


Merdiven basamaklarını bir bir çıkıp eve ulaştığımda hızlıca banyoya gidip ellerimi yüzümü yıkayıp odama geçtim. Kendimi yatağa bırakıp günlerce uyumak istiyordum ama bu şekilde üzerimdeki kıyafetlerle yerde yatar yine de yatağıma girmezdim.


Dolabımın kapaklarını açıp hızlıca içerisinden bir eşofman ve beyaz t-shirt alıp hemen üzerime geçirdim. Açıkta bıraktığım saçlarımı tepemde toplayıp beni memnun edecek bir görüntü aldığında Beyza'nın evde olup olmadığını kontrol etmek için odadan çıktım.


"Lanet olsun gerçekten! böylesi aciz birine eşlik ettiğim için kendimden utanıyorum."

Duyduğum sitem dolu sesle arkama dönüp Beyzayı görmeyi beklerken kimseyi görmemek bana da şok olmuştu.


"Bak bak şuralarada da bak görürsün belki!"


"Sen neden hiçbir şeyden memnun olmazsın be adam!" Duyduğum bir diğer farklı sesle gözlerimi evde gezdirmeye devam ettim.


"Salak Ezra!" Diyerek sitem dolu bir ses çıkardığımda aklıma gelen şeyle neredeyse kendime sinirlenecektim.


Beyzanın bugün nöbeti vardı nasıl aklımdan çıkmış olabilirdi aklım almıyor. Tekrar ediyorum uykusuz kalmak kesinlikle bana iyi gelmiyor!


Tam mutfaktan çıkacakken kapıdan geçen bir karaltı gördüğümde kaşlarımı çatıp yanılma mı gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyordum.


Ufak adımlarla kapıya doğru ilerlerken az önce gördüğüm karaltı bir anda mutfaktan içeri girip daha ben ne olduğunu anlamadan üzerime atlamasıyla kendimi yerde bulmuştum. Çarpmanın etkisiyle kapanan gözlerimi araladığımda gördüğüm şeyin tam da şu an beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşünmem kahkaha atmama sebep oldu.


Kalbimin ağrısı şiddetle artmaya başlamışken, benim gözlerim tam şu an karnımın üzerinde oturan varlıktaydı.


Simsiyah bir sis bulutu gibi olan o şeyin, kırmızı gözleri pis kokusu ve uzun tırnakları hemen uyanmam gerektiğini fısıldarken tam o anda bir şey oldu ve ben neredeyse küçük dilimi yutacaktım.


Cidden sıyırdım ben!


"Ezra bana bir hoşgeldin yok mu?" diyerek o karaltı yüzüme doğru eğildiğinde kalbimin ağrısı neredeyse beni öldürecekti ama sanki hissetmiyor gibiydim.


"Konuşmayacak mısın kızıl?" uzun ve pis tırnaklarını tepede topladığım saçlarıma bağladığım tokayı çözerken ben nefes nefese kalmış bir şekilde o iğrenç varlığın ne yapacağını izlemekle meşguldüm.


"Senin için duygusuz gibi söylentiler duymuştum da bu nedir? Az tepki ver!" diyerek bir çocuk gibi sızlanarak daha benim bir şey dememe izin vermeden saçlarımdaki ellerini çekip bir anda boğazıma geçirdi.


Ellerimi onunkilerin üzerine koyup boğazımdaki baskıyı azaltmaya çalıştım. İşe yaramayı bırak gram kımıldamamıştı.


Pis nefesini yüzüme vere vere tekrar konuşmaya başladığında neredeyse bilincim gitmek üzereydi. "Tılsımı nereye sakladın?"


Konuşmaya çalıştığımı anlayıp parmaklarını biraz gevşetmesi neredeyse beni güldürecekti. "Tılsım mı?" gür bir kahkaha patlatıp yüzüne bakmamla karaltı bir anda boğazımdaki baskısını arttırdı.


"Soru sordum!" diyerek kükrediğinde neredeyse pis koku ve korkudan ölebilirdim. Daha sakin bir tonla devam etti "Dalganın sırası mı kızıl?"


Kafamı iki yana sallayıp tekrar dudaklarımı araladım "Neyden bahsettiğini bilmiyorum!" Bu nedir yahu ne biçim bir yaratık bu?


Hayvan desem hayvan değil, insan desem hiç değildi. Beynim gerçekten şansını zorluyor olmalı.


"Ezra, Ezra.." diyerek benden uzaklaştığında ellerim boynuma gitti. "Hakkındaki söylentilerden sonra beni hayal kırıklığına uğratıyorsun hayatım."


Uzandığım yerden kalktığımda kalbimin ağrısı artarken beynim neredeyse uyuşmuş gibiydi. Eğer gerçekten uyanık olsaydım şu an tertemiz delirdiğimi düşünecektim.


Beynimin rüya anlayışı gerçekten de ambiyanslıydı.


"Her neyse vaktim yok tılsımı ver bana." diyerek kirli tırnaklarını uzattığında neredeyse simsiyah kollarını beni içine çekip tüm bedenimi yok edecek sandım.


"Ne zırvalıyorsun sen, ne tılsımı?" diyerek ona bir adım yaklaştığımda attığım adımların iradem dışında gerçekleştiğini idrak etmem karşımdaki karaltının gözlerine bakmama itmişti beni.


"Ezra cidden sabrımı zorluyorsun bir hareketle ruhunu bedeninden söker atarım senin!" kükreme sesi tüm evde yankılandığında bir adım daha attım.


Sis bulutuna benzeyen karaltı ile burun buruna geldiğimizde bedeninden yayılan kötü koku yüzünden yüzümü ekşitip bir adım geriledim. Bu adımım kendi isteğimleydi.


Kollarım kendiliğinden hareketlenip göğüslerimde birleştiğinde karşımdaki varlık ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibiydi.


"Zaman kazanmaya çalışıyorsan işe yaramaz ahmak kızıl!"


Kan sanki tüm vücudumda bir çıkış yolu arar gibi kaynamaya başladığında vücudumun tepkilerini çözmeye çalışıyordum.


"Sen kimsin?" dediğimde şimdi bana doğru adım atma sırası ondaydı. Ani bir hareketle tam dibimde bittiğinde kokusu midemi harekete geçirmişti.


Gözleri bir anda sarıya döndüğünde aynı anda uzun tırnakları da boynumu tutmuş tüm gücüyle sıkıyordu. Bedenindeki tüm gücü koluna iterken vücudundaki değişimler ürkmeme neden olmuştu.


Gözlerinden irinler akmaya başlayıp siyah olan bedeni bir ateş gibi yanmaya başladığında işte o an ne tepki vereceğimi verememiştim.


"S*ktir!" diyerek bir anda benden uzaklaştığında kendini yerde bulmuştu. Ellerimi boğazıma götürüp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Göz ucuyla onun ne yapmaya baktığım sırada gördüklerim bir adım gerilememe neden oldu.


Vücudundan çıkan dumanlar mutfak tavanına doğru ilerlerken kaburgasında bir oyuk açılmaya başlamıştı. Oyuğun içerisinden bir bacak gördüğümde neredeyse çığlık atacaktım.


İnsan yüzünün,bir hayvan bacağı ile birleştiği sırtındaki kamburunun karnıyla bütünleşip iğrenç bir görüntü ortaya çıkardığı kapkara bir canlı tam da o varlığın kaburgasından çıkmaya çalışıyordu. Karaltı oyuğu umursamaz bir şekilde ellerini zemine bastırarak yeşil bir sıvı kusmaya başladığında öğürerek bende yere çöktüm.


Ellerim titremeye, kalbim ağrımaya başlamış neredeyse vücudumdaki tüm damarlar patlayacak gibi olmuştu. Büyük bir öğürtü ile midemdekileri çıkarırken zemindeki kırmızı sıvı gözlerimi sonuna kadar açmama neden olmuştu. Kan kusmuştum!


Rüyada olduğumun farkındaydım ama bu rüya ne zaman bitecekti?


Böyle uzun rüya mı olur?


Kafamı yerden kaldırdığım anda bir güç şiddetle tüm uzuvlarımı duvara çarptığında kırık sesleri tüm evi doldurmuştu.


Gözlerim kapanırken neredeyse kendi kusmuğumda boğulacaktım. Çünkü gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey karaltının kaburgasından çıkardığı hayvanı iştahla yiyor oluşuydu!


"Yeni başladık Ezra, hoşgeldin de!"


İnsanın evi olması için dört duvara ihtiyacı yoktu. Ev bazen bir duygu, bir gülümseme bir insan hatta bazen bir eşya bile olabilirdi. Ev dememiz için dört duvar ve bir çatıya ihtiyacımız yoktu aslında.


Duygu ve düşüncelerimiz de evimiz gibi hissettirebilirdi. Bir sarılma, kızma, korku, mutluluk hepsi bize evimizi hatırlatabilirdi. Ben az önce tüm mantığımı kaybetmiştim. Aklım artık olağan dışı davranıyordu ve sanırım bende az önce evimi kaybetmiştim.


*****


Bölüm sonu.


Kitap hakkındaki yorumlarınızı bekliyorumm :)


Bir sonraki bölümde görüşmek üzere o zamana kadar kendinize iyi bakın.


Ve unutmadan her zaman gülümseyin, çünkü gülümsemek her şeyi değiştirir.

Loading...
0%