Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm:2

@ciceks3nfonisi

Bölüm 2


"Ruh algılıyor, zihin yaralıyor, beden deneyimliyor."

Neale Donald Walsch- Tanrı İle Sohbet'


Keyifli okumalaaarr ❤️


Düğüm; anlam olarak aslında düzenli bir şeyin bir süre sonra karmaşık bir hale gelmesidir. Hepimizin hayatı bir ip yumağı gibi düzen içinde ilerler. Doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik.. Düğümün boğum noktası da burasıdır işte erişkinliğin ilk adımı. Travmaların karakterimize yansıması.


Toplum diye adlandırdığımız grubun içindeki her bir ruh, birbirinden habersiz bir insanın söküğünü dikmeye çalışıyor. Sonuca bakacak olursak ip de uymuyor, yama yapılacak kumaşta.


Travmalar nesilden nesile aktarılan gendir bir nevi. Sevgi iyileştirir derlerdi hep sizce de öyle midir? Ya sevginin bile iyileştiremediği kötülüğün mühürlediği kalplerle savaşıyorsak?


Saf sevgi bile onları yumuşatmıyorsa?


Nefes nefese gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Kafam feci derecede ağrıyor, neredeyse beynim kafatasımı kırıp patlatacak gibiydi.


Yavaş haraketlerle doğrulup yatakta oturur pozisyona geldim. Gözlerimi kapatıp bir süre zihnimin yerine oturmasını bekledim.


Dün oldukça yorucu bir gündü, işin ardından eve geldiğimden sonrasını hatırlamıyordum. En son... en son bir şey yaşamıştım rüya mıydı, gerçek miydi hâlâ emin değildim.


Kapımın tıklatılma sesiyle bakışlarımı o yöne çevirdim. Kapıdan giren kişiyle gülümseyip kollarımı yukarı kaldırıp gerindim.


Bir anda üzerimde kocaman bir yükle yatağa geri devrildiğimde neredeyse kafamı duvara çarpacaktım.


"Günaydın! Dün ne uyudun be kadın." Beyzanın ayağını burnumdan çekip bedenini yataktan ittiğimde kendini yerde bulmuştu.


"Sana da günaydın."


Beyza düştüğü yerden kalkıp ters bir bakış attığında neredeyse kahkaha atacaktım. Bu kızın hamurunda yoktu ki sert olmak!


"Güne güzel başla diye tüm enerjimle odanıza girmiştim psikolog hanım, oldu mu bu yaptığınız?" diyerek kollarını göğsünde birleştirdi.


Ben uzandığım yerden onu izlerken bu saatte son derece şıklıkla nereye gittiğini merak etmiştim. Gözlerimle onu baştan aşağı süzdüğümde üzerine geçirdiği ve bedenini saran ince askılı siyah elbisesi ile oldukça zarif gözüküyordu. Sarı saçlarını düzleştirmiş ve boynundaki gümüş kolye ile tamamlamıştı.


Ben onu süzerken onun söyledikleri ise kahkaha atmama sebep olmuştu.


"Arsız kadın beni yatağa atacakmışsın gibi bakmaz mısın lütfen?" Parmaklarıyla omuzlarına gelen saçlarını geriye atıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Hayır yani öyle bir niyetin varsa söyle erkeklerle uğraşmayayım. Bilirsin hanımefendi ruhumu çok yoruyorlar!"


Yorganımı üzerimden atıp ayağa kalktığımda konuşmaya başladım. "Cazibeniz yüzünden kendime engel olamıyorum Beyza hanım, niyetimi bilmeseniz hepimiz için daha iyi." Yavaş yavaş çarşaflarımı çıkarmaya başladığımda ise Beyza hâlâ söylediklerime bir tepki vermemişti.


Omzumun üzerinden arkama döndüğümde ise yüz ifadesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kolları göğsünde bir noktaya odaklanmış yüzü bembeyaz kesilmişti.


Elimdeki yorganı bırakıp koşarak yanına gittiğimde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Beyza iyi misin?" Az önce sabitlediği gözlerini şimdi bana çıkardığında ise gözleri hâlâ aynı korku ile bana bakıyordu.


"Sana ne oldu böyle?" dediğinde anlamaz şekilde kaşlarımı kaldırdım.


"Ne?"


"Ezra sana ne oldu!" diyerek sesini yükselttiğinde gözlerimi devirip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sabah sabah neyden bahsediyorsun Beyza?"


Bir kaç adımda aramızdaki mesafeyi kapatıp yanıma yaklaştığında dikkatle onu izliyordum. Buğday teni yaklaşık on dakika öncesine zıt olarak, ve yüzündeki makyaja rağmen oldukça beyazdı.


Parmakları geceliğimin düğmelerine gittiğinde bir kaç düğmeyi açıp geri çekildi. Baştan aşağı beni süzüp tekrar gözlerime ulaştığında ise kaşları çatılmıştı.


"Kendini kesmeye mi başladın şimdi de?" dediğinde ondan bir adım uzaklaşıp yüzüne baktım. Harika yıllardır yanımda olan arkadaşım da delirmişti sonunda!


"Beyza sabah sabah kafayı yedin sen!" diyerek az önce beyzanın açtığı geceliğimin düğmelerini kapatmaya başlamıştım. "Ne söylediğinin farkında mısın?"


Hızlıca yanıma gelip ellerimi tuttuğunda ise bu sefer sesli bir küfür savurdu.


"Bu kızın çevresinde neden terbiyeli bir insan yok!" Kulağıma ulaşan yoruma hak verir gibi kafamı salladığımda Beyza hâlâ beni süzmekle meşguldü.


"Ezra..." ellerimi yukarı kaldırıp konuşmasına devam ederken beni aynanın önüne sürükledi . "Bak bir kendine bu vüdunun hali ne kızım."


Aynada kendimle göz göze gelip vücudumu görmemle bir kaç adımda aynanın dibine girdim. Ne olmuş bana böyle?


Hızlıca geceliğimi üzerimden çıkarıp iç çamaşırımla kaldığımda ise gördüklerim şaşırmama sebep olmuştu.


Boydan boya kollarım dirseklerime kadar uzun uzun çiziklerle doluydu. Köprücük kemiğimin etrafı morarmış ve tüm boynum çiziklerle doluydu.


Beyzaya döndüğümde benden cevap bekler gibi bakan gözleriyle karşılaştım. "Ne bu halin?"


Kalbimin ağrısı arttığında elimi kalbime götürüp üzerine baskı uyguladım. Bir insanın sebepsiz yere kalbi ağrır mıydı?


"İnan bilmiyorum" diyerek kafamı iki yana salladım.


"Dün gece ne yaşadın sen Ezra?"


Sesli bir nefes bırakıp dün geceyi düşündüğümde ise rüyam dışında hiçbir şey hatırlamıyordum. Ya rüya değilse?


Yavaş adımlarla yatağıma gidip oturduğumda Beyza da hemen arkamdan bana eşlik etmişti. Yavaşça ona dönüp gözlerine baktım.


"Dün eve geldiğinde herhangi bir tuhaflıkla karşılaştın mı?"


Sorduğum soru kafasını hızlıca bana çevirmesine sebep olmuştu. "Ne gibi bir tuhaflık?"


"Dün gece sen eve geldiğinde ben neredeydim Beyza?"


Ellerini yatağa bastırıp kendini geriye bıraktı. Gözlerini tavana çevirip bir süre öylece bekledikten sonra kahverengi gözlerini bana çevirdi. "Yatağında uyuyordun, hatta bir kaç sefer odandan bağırma sesleri geldi ama rüya gördüğünü düşünüp umursamamıştım."


Demek ki gördüklerim bir rüyaydı.


O zaman bunu bana kim yapmıştı?


Dün biri eve girmiş de olamazdı.


Bu izler daha öncesinde var mıydı acaba?


"Neden sordun?" sesiyle birlikte düşüncelerimden kurtulup kafamı iki yana salladım. "Hiç öylesine."


"Ezra konuyu dağıtmaya mı çalışıyorsun, söyleyecek misin artık ne olduğunu?" dediğinde boş boş yüzüne baktım. Sence ben biliyor muyum ne olduğunu!


Önüme gelen saçlarımı geriye attığımda Beyza hala beni izliyordu. "Bilmiyorum."


Hızlıca ellerime ulaştığında ise şimdi kaşlarını çatma sırası ondaydı. "Ezra ne saçmalıyorsun sen bunu kendini sen yapmışsın!" diyerek ellerimi hızlıca bıraktığında yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordum. "Tırnaklarına bak."


Ellerimi öne doğru uzatıp tırnaklarım görüş açıma girdiğinde neredeyse bir küfür savuracaktım. Bütün tırnaklarım kırılmış ve kan içindeydi.


"Yine mi başladın o ilaçlara sen?" dediğinde sesli bir nefes bırakıp ayağa kalktım. Kafamla onunda kalkması için işaret ettiğimde Beyzanın haraketlenmesi ile bütün nevresimlerimi çekip aldım yataktan.


"Hiçbir şeye başladığım yok uzatma." Kirli çarşafları geriye savurup dolabımdan yeni bir çarşaf alırken son bir kez kendime baktım. Cidden fena halletmişim kendimi. "Dün gece kabus gördüm onun etkisiyle olmuş olmalı."


"Emin miyiz?" diyerek odanın içinde dönmeye başladığında bir yandan endişeli gözlerle bana bakıyordu.


"Eminim uzatma sende başka bir şey olsa anlatırdım biliyorsun." diyerek konuyu geçiştirdiğimde Beyza kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. "Hem sen nereye gidiyorsun bu saatte?"


Sorduğum soruyla birlikte Beyza hızlıca o duygudan çıkıp heycanla odada dönmeye devam etti. Ellerinin yardımıyla saçlarını gelişigüzel düzeltip aynaya koştu.


"Hani sana bir çocuktan bahsetmiştim hatırlıyor musun?" diyerek bana döndüğünde gözlerimi devirip kafamı salladım. "Bugün o yakışıklı ile randevum var kızıl!"


"Yarın bir gün gelip yine bana ağlama da ne yapıyorsan yap Beyza." diyerek yorganımı düzelince yatağa serip yerdeki kirli nevresimleri elime aldım.


"Bu sefer çok başka ama!" diyerek o da peşimden geldiğinde sabırla onu dinliyordum. "Bana karşı çok ılımlı, oldukça nazik ve bir o kadar da romantik."


Banyoya girip elimi yüzümü yıkarken kendi görüntümle karşılaşmak yüzümü buruşturmama neden olmuştu. O rüyadan sonra böyle bir son da kabul edilir.


"Hem bana vakit de ayırıyor biliyor musun?" diyerek yüzüme doğru eğildiğinde işaret parmağımı alnının ortasına koyup ittirdim. "Olması gereken o zaten."


"Her seferinde aynısını yapıyorsun Ezra!" diyerek bana çıkıştığında gözlerim onu buldu. "Ne zaman yeni biriyle tanışsam, onu sana anlatmaya başlasam bütün saydıklarımı olması gereken o diyerek geçiştiriyorsun. Sence hayatımda bu olması gerekenler olmuş olsaydı uğraşır mıydım?" diyerek üzüntü ile omuzları düştü.


Her konuya hassas yaklaşması sinirimi bozuyordu. Bu dünya onun sandığı kadar sevgiye önem vermiyor, kalp kırıklığının peşini bırakmıyordu. Her seferinde aynı şeylerle bana gelip sonunda yine üzülüyordu.


Ellerimi kurulayıp yanına yaklaştığımda çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. "Sana söylediklerimin hâlâ arkasındayım. Sana zaman ayırması, iltifat etmesi ve de ilgili olması onun farklılığından değil tabuların dışında gibi davranıp seni etkilemeye çalışmasından."


Söylediklerimden sonra heyecanla kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Sana Aykut'un öyle biri olmadığını kanıtlayacağım." diyerek bir kaç adım uzaklaştı benden. "O gerçekte de öyle biri zaten, sende göreceksin."


Eli vestiyerdeki paltosuna gittiğinde duvara yaslanmış onu izliyordum. Siyah paltosunu hızlıca üzerine geçirip çantasını da takıp son bir kez aynadan kendine baktığında dans etmeye başladı.


Ben şaşkınlıkla ona bakarken o hızlıca yanıma gelip boynuma sarıldığında öylece kalmıştım. "Bana şans dile cazibemden etkilenip başımıza iş çıkarmasın."


Beyzayı kendimden uzaklaştırıp bir kaç adım gerilediğimde o ise çoktan sokak kapısına ulaşmıştı. "Akşam görüşürüz seni seviyorum ve de geldiğimde o konuyu tekrar konuşacağız dikkat et kendine." diyerek bütün hepsini saniyeler içinde sıralayıp gitti.


"Akşam geldiğinde senin sümüklerini silmekle uğraşıyor olacağız!" diyerek odama ilerleyip dolabıma yöneldim.


Bugün pazardı ve ben tüm günümü evde geçirmeyi düşünüyordum. Önce güzel bir kahvaltı sonrasında bir temizlik ve ardından yarım kalan kitabıma devam edecektim.


Günlük planımı kafamda tekrarlarken elime geçirdiğim eşofman ve t-shirtimi sandalyemin üzerine bırakıp aynanın önüne geçtim.


Bir çırpıda pijamamı çıkarıp tamamen iç çamaşırımla kaldığımda işte şimdi kendimle baş başa kalmıştım.


Çizikler tüm vücudumdaydı. Her yerim yara bere olmuş, kanayan yaralar neredeyse kabuk tutmaya başlamıştı. Gözlerim göğüslerime takıldığında ise sol tarafımda gördüğüm şey bir kez daha aynaya yapışmama sebep oldu.


Kalbimin olduğu yer neredeyse yemyeşil bir hal almıştı. Bu da neydi böyle? Kalbim mi çürüyor benim?


"Sanırım kaderin ipine bir düğüm de biz atmalıyız Asfar."


Parmaklarım iki göğsümün arasına gittiğinde ise dokunmamla canım yanmıştı.


"Gözlerim kapalı olduğu için düzgün düşünemiyorum Ravza, ama sanırım lanet olsun öyle!


Tüm kemiklerim dayak yemişim gibi ağrıdan kırılıyordu. Gözlerimi kapatıp boynuma geriye attığımda ise neredeyse başım kopacaktı. Canım bu kadar yanıyorken hissetmemem normal miydi?


"Sen hiçbir zaman hissetmedin ki Ezra. İzmaritleri hissetmedin, kemeri, sıcak suyu, karı.. kendine eziyet çektirmekten bıkmadın mı?"


İç sesim tekrar konuşmaya başladığında ise kafam neredeyse patlayacak gibiydi. Aynı anda tüm sesler zihnimi yormaya başladığında çığlık atmamak için kendimi zorluyordum.


Hızlıca üzerimi giyinip mutfağa gittiğimde kahvaltı masasına oturup bir şeyler atıştırmaya başladım. Dün gece gördüğüm rüya gözlerimin önüne geldiğinde midem bulanmıştı.


Hızlı bir öğürme ile koşarak banyoya gittiğimde ise gördüğüm şey aklımı yitirmeme sebep olacak türdendi. Soğuk terler boynumdan aşağı kayarken, benim gözlerim karşımdaki şeydeydi.


Yemyeşil devasa büyüklükte bir hayvan tam da şu an klozetin üzerine oturmuş bana bakıyordu. İri kırmızı gözleri, uzun sivri ve sarı dişleri. Vücudundaki kanlı kemikleri ile iğrenç bir şeydi bu. Gözlerini tüm vücudumda gezdirip sarı dişleriyle kocaman gülümseyerek ayaklandı.


Attığı her adımda dengem sarsılırken, gözlerim elinde tuttuğu şeye kaydı.


Hırıltılı sesi ile konuşmaya başladığında gözlerimi yüzüne çevirdim. "Ne o ilgini çekmiş gibi görünüyor?"


Kaşlarımı çatıp gözlerimi devirdiğimde gülerek elinde tuttuğu şeyi yüzüme yaklaştırdı. Kalp miydi o?


"Çeker misin şunu yüzümden midemi bulandırıyor." diyerek ellerini ittiğimde kaşları havalandı.


"Ervam'ın lanetli ruhu nasıl olur da kalp sevmez?" diyerek gözlerini yüzümde gezdirdiğinde bir cevap bekliyordu.


"Ervam kim ve ne laneti?" diyerek bende ona bir soru yönelttiğimde kafasını iki yana sallayıp elinde tuttuğu kalpten bir ısırık aldı. Sanırım birazdan kusacağım!


Kalpten sızan tüm kanlar sarı dişleriyle birleştiğinde o bundan zevk alır gibi mutlu bir ifade ile az önce kalktığı yere doğru adımladı. "Ezra, salak olmadığını ikimizde biliyoruz. İşi neden yokuşa sürüyorsun?"


"Son zamanlarda insanların neler saçmaladığını inan ki bilmiyorum." diyerek kendimi kapıya yasladım. Kalbimin ağrısı geçmişti. Ya da unutturmuştu. "Sen de dahil."


Kalpten bir ısırık daha alıp tüm kalbi yediğinde parmaklarına bulaşmış kanı tek tek yalayıp bana döndü. "Kalbin çürüyor farkındasın değil mi?"


Sorduğu soruyla kaşlarım çatılırken ciddi anlamda olanları anlamaya çalışıyordum. "Yine yaptın!" dediğinde odağım ona kaydı.


"Ne yaptım?"


"Parmakların.." diyerek ayağa kalktı. "Baş ve yüzük parmağını birleştirip ritmik saydın." dediğinde gülerek kollarımı göğsümde birleştirdim.


"E ne var bunda?"


Yavaş adımlarla bana yaklaşırken ondan korkmadığımı fark ettim. "Geberiyorsun kızıl. Ve sen hâlâ gurur peşindesin." dediğinde anlamaz gözlerle ona baktım.


"Bu saçmalığa bir son verecek misin artık?" neredeyse dibime kadar girmişti. Bedeninden yayılan keskin kan kokusu burnumu sızlatırken kalbimdeki ağrı ufak ufak ışık yakmaya başlamıştı. Bende nerede kaldığını merak ediyordum.


"Ciddi anlamda kafayı sıyırmışsın sen aptal kadın!" diyerek üzerime yürüdüğünde bir kaç adımda geri çekilip bana ulaşmasını engelledim. Gerçi ne kadar becerebileceksem!


"Bana dokunmazsan sevinirim, pis ellerinin bana temas ettiği düşüncesi bile tiksinmeme neden oluyor."


Omuzlarını düşürüp umutsuzca gözlerime baktığında ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. "Benden iğreniyor musun?"


Hiç düşünmeden omuzlarımı silkip saçlarımı geriye savurdum." Evet. Fazlasıyla midemi bulandırıyorsun."


"Bencilliğinden hiçbir şey kaybetmemişsin. Küçük Ezra hâlâ aynı."


"Zihnimin oyunu olduğunu biliyorum ve kafamı şişirdin ne kadar daha uzatacaksın?"


Yeşil varlık bir tur etrafında dönüp gözlerini tekrar bana çevirdi. "Mizrap.." bir süre duraksadıktan sonra yeşil teni neredeyse siyaha dönmeye başlamıştı. "Bu sana bir şey hatırlattı mı?"


"Sence de çok güzel değiller mi Mizrap?" küçük kız elinde tuttuğu çiçekleri karşısındaki arkadaşına uzatıp cevabını beklemeye başladı.


Uzattığı çiçeklerin burnuna girmesi ile bir küfür savur ayağa kalkan esmer çocuk, sinirle ayaklarını yere vurup küçük kıza döndü. "Ne yapıyorsun Ezra!"


Esmer çocuğun bağırması ile kaşları çatılan küçük kız çiçekleri yere bırakıp, karşısındaki çocuğa yaklaştı. "Seveceğini düşünmüştüm sadece."


"Severim severim ama burnuma sokmana gerek yoktu." diyerek burnundan soluyarak konuşması küçük kızı güldürmüştü. Minik parmakları ile gözlerini kapatan kızıl saçlarını geriye itip kendini çimlerin üzerine bıraktı. "Sen de ne mızmızlandın be ! Prenses Mizrap." diyerek kıkırdadı.


Ayakta duran Mizrap, kafasını iki yana sallayıp küçük kızın yanına kurulduğunda umutsuzca gülümsedi. "Mızmızlanmak değil bu Ezra. Dengesizsin, ne yapacağın belli olmuyor ben de dikkat etmen gerektiğini söylüyorum. Alerjim var biliyorsun."


Esmer çocuğun sözleri küçük kızın bakışlarını üzerine çekmeye yetmişti. Yere koyduğu ellerini çırpıp ayağa kalktı. "Senin yüzünden ellerim pislendi annem çok kızacak Mizrap!" diyerek bu sefer de kıyafetlerindeki tozları silkeledi. "Tabi sana hava hoş annem geldiğinde beni bırakıp ortadan kayboluyorsun!"


"Sanki kıyafetlerin çok temizmiş gibi bir de silkelemen yok mu." diyerek bir kahkaha patlattığında küçük kız kollarını göğsünde birleştirip kafasını sağa çevirdi.


"Se-!"


"Ezra!" Annesinin sesiyle söyleyecekleri yarıda kalan küçük kız tam yanındaki küçük çocuğa dönmüştü ki onu orda göremeyince ayaklarını yere vurarak sinirle söylenmeye başladı.


"Yine aynısını yaptın işte. Korkak Mizrap!"


Kolumda hissettiğim baskı ile kendime geldiğimde karşımdaki yeşil varlığa bakıyordum. "Ayakta uyudun sandım kızıl."


"Sen," diyerek bir adım daha atıp ona yaklaştığımda şimdi yüzümü inceleyen oydu. "O ismi nereden biliyorsun?"


Dediğim şey gözlerindeki ışıltıyı arttırırken kocaman gülümseyerek elini çenesine götürdü. "Bilirim ben."


Sinirle kolundan tutup sıkmaya başladığımda parmaklarımın arasında kalan iğrenç derisi midemi bulandırmıştı. "O benim çocukluk arkadaşım. Nerden biliyorsun dedim!"


Hızlıca kolumdan geriye doğru çekildiğimde daha ne olduğunu anlamadan kendimi yerde bulmuştum. Kafamı kaldırıp ne olduğuna baktığımda ise gördüğüm yüz şaşırmama neden olmuştu. Beyza buradaydı.

"İyi misin." diyerek koşarak yanıma eğildiğinde hızlıca düştüğüm yerden kalkıp yüzüne bakmaya başladım.


"Yarım saattir burada seni izliyorum kendi kendine konuşuyordun." diyerek bana sarıldığında ellerim havada kalmıştı. "Ezra konuş benimle neyin var? Bekle beni su getireceğim sana."


Saniyeler içerisinde bir bardak su ile yanıma geldiğinde tek isteğim olanları anlamaktı. Bir kaç yudumda suyı bitirip ona döndüğümde kafasını kapı pervazına yaslamış bana bakıyordu. "Daha iyi misin?"


Kafamı aşağı yukarı sallayıp bende kendimi duvara verdiğimde derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. "Ne olduğunu anlatmak ister misin?"


"Bende bilmiyorum ki sana ne anlatabilirim."


Bir kaç saniye sessizce bekleyip tekrar konuştu. "Geldiğimde sanki karşında biri varmış gibi sinirle bağırıyordun. Ama.." diyerek bir kaç saniye düşündü. "Ama ne dediğin anlaşılmıyordu."


Söyledikleri ile gözlerimi aralayıp ona baktım. "Saat kaç?"


Sorduğum soru karşısında kaşlarını çatıp bileğindeki saate baktı. "16.45, neden sordun? dediğinde ise neredeyse çığlık atacaktım.


"Beş saattir banyoda kendi kendimle sohbet mi ediyordum ben!" dediğimde Beyza yanıma kadar gelip elimi tuttu. "Ezra gerçekten iyi misin sen? Son günlerde çok garip davranıyorsun üzerini bile giyinmemişsin hâlâ."


Söylediklerinden sonra hızlıca gözlerimi bedenime indirdiğimde sabah Beyzanın evden çıkarken bıraktığı gibi olduğumu görmem sesli bir küfür savurmama neden olmuştu. Ama nasıl olabilir? Ben üzerimi değiştirmiştim!


Sakince ayağa kalkıp lavaboda ellerimi yıkarken Beyza çoktan ayaklanmış banyo çıkışına doğru ilerliyordu. "Neredeyse bir deli gibi haraket ediyorsun ve sen hâlâ hiçbir şey olmamış gibi tepkisizce ellerini yıkıyorsun." diyerek bir adım daha atıp banyodan çıktı. "Beni korkutuyorsun Ezra."


"Son bir kaç aydır oldukça yoğun ve stresli bir dönemden geçiyorum. Uykusuz ve yorgunum." diyerek bende peşinden banyodan çıktım. "Beynin olası oyunları ,dinlenirsem düzelirim endişe etmene gerek yok."


Salondaki koltuklardan birine kendimi bırakıp uzandığımda kalbim ağrıdan duracak gibiydi. Ağrıyı es geçip Beyzaya döndüm. "Ee randevun nasıldı?"


Kollarını göğsünde birleştirmiş ters ters bana bakıyordu. "Sence de konumuz bu mu?" diyerek yüzünü buruşturduğunda gülümseyerek ona baktım.


"Anlaşıldı" diyerek uzandığım yerde doğrulup dizlerimi bağdaş kurdum. "Kötü geçmiş."


Kolları bağlı bir biçimde öne doğru eğilip, "Kötü mü? Çok kötü geçti Ezra!" diyerek ağlamaya başladığında şaşkınlıkla ona bakıyordum.


Bir kaç adımda yanına ulaşıp kollarımı bedenine sarıp kendime çektim. "Şşh şşh tamam sorun değil." diyerek saçlarını okşayıp geri çekildim. "Ne olduğunu anlatmak ister misin?"


Tam olarak bana dönüp parmakları ile gözlerinden akan bir kaç damlayı silip gözlerini ovuşturdu. Beyza gerçekten çok güzel bir kızdı. Neden böyle şanssız olduğuna anlam veremiyordum. Aslında sevilmeyi gerçekten hak ediyordu.


"Aslında başta her şey çok güzeldi." diyerek anlatmaya başladığında dikkatle onu dinliyordum. Sarı saçları, buğday teni, yüzündeki belli belirsiz küçük bir kaç beniyle cidden çok güzeldi benim arkadaşım. "Tam sana anlattığım gibi kibar,ilgiliydi bugünde."


Koltukta geriye yaslanıp derin bir nefes aldı. "Ee sorun neydi o zaman?" diyerek konuşması için teşvik ettiğimde bakışları bana döndü.


"Ezra..." diyerek koltuktaki yastığı alıp kucağına koyup devam etti. "Adam elli iki yaşında bir dayı çıktı." diyerek çığlık attığında neredeyse kahkaha atacaktım.


"Şaka olmalı!" diyerek gülmemle Beyza daha çok ağlamaya başladı.


"Adam kudurmuş Ezra kudurmuş!" ayağa kalkıp odanın içinde bir kaç tur atıp tekrar konuştu. "Bana neler söyledi bir bilsen." diyerek kendini koltuğa bıraktığında ben hâlâ ona gülmekle meşguldüm.


"Ben sana demiştim ama yüzünü görmediğin insanlara güvenme diye." diyerek ayağa kalktım. "Neyse en azından ucundan döndün diğerleri gibi de olabilirdi" diye ekledim mutfağa geçerken.


O da peşimden gelirken ağlamakla gülmek arasında gidip geliyordu. "Bir de daha ilişkim başlamadan aldatıldım biliyor musun?"


"Nasıl yani?" Raftaki kahve kutusunu elime alıp ona dönüp devam ettim. "Kahve ister misin?"


Kafasını iki yana sallayıp kollarını mutfak tezgahında çenesine yerleştirdi. "Adamın bir karısı varmış bizi bastı." diyerek tekrar ağlamaya başladığında kıkırdadım. "Daha kötüsü ne biliyor musun? Adam benden hariç üç kıza daha buluşma ayarlamış hemde hepimizle aynı yerde buluşacağını unutup." diyerek kendini halıya bıraktığında ellerini yere vura vura tepinmeye başlamıştı.


"Ders olur sana da fena mı." diyerek elimdeki fincanı alıp masaya bıraktım. Mutfak penceresine yönelip içeri temiz hava girmesi için sonuna kadar açıp masaya kuruldum. "Gider tecrübeler defterine yazarsın işte"


Halıda bir kaç defa yuvarlanıp "Ezra lütfen dalga geçmez misin bu kez çok farklı olacağını düşünmüştüm" diye ekledi.


"Ne gibi bir farklılık." bacağımın birini sandalyede toplayıp yukarıda kırdım. "Diğer elli başarısız denemenden mesela?"


"Bazen gerçekten çok acımasız olabiliyorsun." diyerek ayağa kalkıp ellerini beline yerleştirdi. "Senin bana destek olman gerekmiyor muydu doktor!"


"Gerçekler, gerçekler." dediğimde ise koşarak odadan çıkması bana da sürpriz olmuştu. Bir ay kadar da bunu hatırlayıp hatırlayıp ağlayacaktı.


******


Kulaklarıma dolan bildirim sesiyle gözlerimi aralayıp yatakta diğer tarafa döndüm. Bir kaç dakika kendime gelmeyi bekledikten sonra hızlıca ayağa kalkıp kendimi banyoya attım.


Dün gece geç saatlere kadar Beyzayı teselli etmekle uğraşmıştım. O kadar sinirlenmişti ki, hatta bir ara adamı huzurevine kapattırmayı bile teklif etmişti.


Uzun ve sıcak bir duşun ardından odaya gelip saçlarımı kuruttup şekillendirdim. Dolabımın kapağını açıp içerisinde göz gezdirdim.


Askıda gördüğüm beyaz tişörtümü alıp yatağımın üzerine fırlattım. Elimdeki kotumu da geriye fırlattığımda sıra ceketimi bulmaktaydı çünkü nereye sıkıştırdığım hakkında hiçbir fikrim yoktu.


Uzun bir arayışın ardından ceketime de ulaşıp hızlıca hepsini üzerime geçirdim. Saçlarımı ensede sıkı bir topuz yapıp makyajımı da halledip bir kaç eksikten sonra odadan çıktım.


Bugün oldukça rahat giyinmek istemiştim. Çünkü sadece bir seansım vardı onun ardından sahildeki kitapçıya gidecektim.


Gözlerim kahvaltı masasına takılınca sadece bir ka tane yenmiş zeytin çekirdiği gözüme çarptığında kafamı iki yana sallayıp masaya oturdum. Beyza erkenden çıkmış olmalıydı. Bende hızlıca kahvaltımı yapıp bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra beyaz sporlarımı ayağıma geçirip evden çıktım.


Yarım saatlik yolculuğun ardından kliniğe geldiğimde derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. İçimden bir kaç kez şarkı mırıldanıp arabadan çıktım.


Odaya girdiğimde vanilya kokusu beni karşılarken gülümsemeden edemedim. Senelerdir bu oda böyle kokuyordu ama ne ben ne Sena vanilyalı bir şey kullanırdık. Daha doğrusu bu kokuya denk bir koku ile karşılaşmamıştım daha önce.


Bazı zamanlarda aniden burnuma gelir beni o kadar mutlu ederdi ki tüm işimi bırakıp sadece ona odaklanmak isterdim. Deli gibi etrafı koklar, kokunun kaynağını bulmak için can atardım.


Her insanın, her evin, her kişisel eşyanın farklı bir kokuda olması sizce de çok özel ve güzel değil mi?


Bir yere gittiğinde o kokunun sadece oraya ait olduğunu bilmek eve ulaşmışlık hissi veriyordu. Günlerce yürüye yürüye evi aramışız da tam pes edecekken oraya ulaşmışlık hissi gibi.


Küçükken bir arkadaşım her insanın farklı kokuda olmasını da ruhlarına bağlardı. Her beden ruhu gibi kokar derdi. Sahi öyle miydi?


Yoksa çocuk aklı ile söylenmiş bir zırva mı?


Kokumuz ruhumuzun bir temsilcisi midir?


Kapımın açılmasıyla gülümseyerek oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Bugünki hastam Eceydi.


Ece, 15 yaşında akran zorbalığı ve aile baskısı ile savaşan bir kızdı. Çocukluğu oldukça itip kakılma, sevgisizlik ile geçmiş. Kendini kapatmış olduğu kutudan çıkamıyordu.

Siyah küt saçları, beyaz teni ve küçük kalkık burnu ile aslında dikkat çekici bir kızdı ama çok soğuk ve umursamaz olması onu arkadaş edinmekten alıkoyuyordu.


"Merhaba Ece, hoş geldin ." diyerek ona bir kaç adım yaklaşıp tam karşısında durdum. Boş gözlerle bir kaç saniye bana bakıp kafasıyla koltuğu işaret ettiğinde onu onaylayıp peşinden takip ettim.


Koltuğa oturduğunda rahatsız bir şekilde parmaklarını birbirine geçirmiş etrafı inceliyordu. "Bugün nasılsın?"


Sorduğum soruyla odağını bana çekmişti. Kafasını olur olmaz sallayıp oturduğu yerde daha da yerleşti. "Hep olduğu gibi işte ne arıyorsun doktor?"


Kollarımı göğsümde birleştirip geriye yaslandım. "Sen ne arıyorsun asıl?" diyerek bir kaşımı kaldırıp ona bakmaya devam ettim. "Farklılıktan beklentin nedir?"


Sorduğum soruyla birlikte bir kaç dakikadır salladığı bacağını durdurup gözlerime baktı. Koltukta biraz öne gelip eğilerek fısıltı ile konuştu. "Hiçbir şey." diyerek gözlerini devirdi. "Benim kimseden de bir şeylerden de beklentim yok!"


Düğümsüz bir kapanmaydı kendisininki aslında içten içe bu durumdan kurtulmak isteyip, başa saranlardan.


Önce sessiz kalmalar, ardından kafanın içerisinde bir çok şeyle baş etmeye çalışmalar, ardından panik ataklar ve onu takip eden tiremeler vs.


"Aslında amacın da bu senin." dediğimde dikkatle beni dinliyordu. "Söylediğim her şeyi uyguluyorsun, farkındasın ve belki de çoktan aştın.." dediğimde öfke ile ayağa kalkıp konuştu.


"Sen benim neler yaşadığımı nereden biliyorsun da bu kadar emin konuşuyorsun!"


Ben de ayağa kalkıp tam karşısında durdum. "Suçlu psikolojisi ile kendini savunmaya geçtin. Ve annenle görüştüğümde eskisine göre oldukça dışarıda vakit geçirmeye başlamışsın?"


Tekrar koltuğa oturduğunda bacak bacak üzerine atıp boynundaki kulaklığı çıkarıp yanına bıraktı. "Tamam saklamayacağım." diyerek konuşmaya başladı. "Aslında evet gerçekten eskisine göre çok çok daha iyiyim şu an. Mesela eskisi gibi zorbalamıyorlar beni, ailem daha ilgili, arkadaşlarım var biliyor musun artık Ezra abla?"diyerek kocaman gülümsedi.


Bir yıldır tanıyordum Eceyi ama onu ilk defa gülerken görüyordum. Güldüğünde çok daha güzel oluyordu. Bir insan güzel olmak için toplumun direttiği tabulara uymak zorunda mıydı?

Karşımızdaki insanı güzel yapan bazen çok farklı şeyler olabilirdi.


"Bahsetmek ister misin bana onlardan?" dediğimde hızlıca kafasını sallayıp oturuşunu düzeltti.


"Ali var bana karşı çok nazik, hem çok daha komik" diyerek ileri geri sallanmaya başladığında dikkatle hareketlerini izliyordum. "Selin var, o çok iyi bir kız. Benim için bir şeyler yapıp sürekli yanımda geziyor asla beni yalnız bırakmıyor."


"Nasıl tanıştın onlarla anlatmak ister misin?" diyerek ona doğru eğilip fısıldadım. "Arkadaşlarını birazcık merak etmiş olabilirim de."


Söylediğim şeyden sonra hızlıca ayağa kalkıp odada turlamaya başladı. "Şey.. aslında ben.." diyerek duvarlarda olan bakışlarını gözlerime çıkardı "Onlarla nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum. Zaten çok göremiyorum Selin dışındakileri." dediğinde kaşlarım çatılmıştı.


Aklıma gelen umarım başıma gelmez!


"Nasıl yani? Sınıf arkadaşın değil mi bunlar?"


Elini ensesine götürüp bir kaç dakika orada oyalandıktan sonra pencereye doğru yürüdü. " Selin her zaman yanımda ama Ali ve diğerleri ya gece ya da zorbalandığım anda geliyorlar yanıma."


Söylediklerinden sonra ayağa kalkıp yanına yaklaştım. "Verdiğim ilaçları kullanıyor musun Ece?"


Kafasını aşağı yukarı sallayıp koltuğu işaret ederek tekrar konuşmaya başladı. " İstersen Selin'e sorabilirsin." diyerek bu sefer koltuğa doğru ilerledi ve kendini yavaşça oraya bıraktı. "Hep yanlış ilaçları içtiğimi düşünüyor ama ben Ezra abla verdi dediğimde susup bana küsüyor."


Kahretsin!


"Neden yanlış ilaç içtiğini düşünüyor ki?" diyerek kalçamı cama yaslayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sınıftaki çocukları hiç sevmez aralarından birinin ilacımı değiştirdiğini düşünüyor şey işte anlarsın ya.." diyerek elini yanağına koyup fısıltı ile devam etti. "Sanırım beni onlardan kıskanıyor.


Söylediklerinden sonra koşarak yanına gidip elinden tuttum. "Ece ilaçların yanında mı?"


"Evet ama onu sana veremem Ali benimle küser." diyerek ellerini benden çekti.


"Neden ama?"


"Ali bunun bir sır olduğunu söyledi ve eğer onun sırrını başkalarına söylersem benimle bir daha arkadaşlık kurmayacağını söyledi." diyerek gülümsedi. Saniyelerce öyle kaldığında endişeyle onu izliyordum.


"Neden öyle gülümsüyorsun öğrenebilir miyim, seni mutlu eden şeyi benimle paylaşmak ister misin?


"Aramızda kalacağına söz veriyor musun peki?" diyerek benden cevap beklediğinde bir süre cevapsız kaldım kafamın içindeki şeyleri alt üst etmişti iki dakikada. "Ezra abla?"


"Söz veriyorum aramızda kalacak." dediğimde odadan yükselen bir ses kaşlarımı çatmama sebep oldu.


"Sen hiç sözlerini tutmazsın Ezra, söz verme seni ilgilendirmez!"


"Şey sanırım ben Ali'den hoşlanıyorum. O.. çok özel biri beni hep koruyor anne ve babamdan daha ilgili bana biliyor musun?" diyerek kocaman gülümsediğinde aklımdaki ihtimalleri seçenekler arasına bile almak istemiyordum. "Saçlarımı okşuyor benim hep, ilaçlarımı da aksatmama kızıyor onun sayesinde iyileştim bak."


Kalbim şiddetle acımaya başladığında karşımdaki kişiye odaklanamıyordum. Acı günden güne katlanırken ben vücudumu parçalamak ister gibi hissediyordum.


"Asvar ne yapmamız gerekiyor?"


"Bilmiyorum kadın bana ne soruyorsun!"


"Ne zaman bu kadar umursamaz bir adam oldun sen aklım almıyor."


"Ezra abla iyi misin?" kolumda hissettiğim baskı ile bakışlarımı kaldırıp kafamı iki yana salladım. Nefes almam gerekiyordu. Hayatım boyunca bir acı kalbimi bu denli zorluyordu.


"Yardım eder misin biraz hava almam gerekiyor."


Ece hızlıca koluma girip beni pencerenin önüne götürdüğünde soğuk havanın tenime işlemesi hayli rahatlatmıştı. Yavaş yavaş tüm ağrı bedenimi terk ederken içeriye giren Sena ile bakışlarımı çevirdim.


"Ezra hanım seansınız bitti de siz hâlâ çıkmayınca merak ettim her şey yolunda mı?"


Ece hızla öne atılıp konuşmaya başladığı anda onu durdurdum. "Ezra abla az önc-"


"Az önce Ece ile birlikte kitapçıya gitme planı yaptık işin yoksa sende bize eşlik etmek ister misin?" diyerek Eceye dönüp göz kırptım.


"Yaa ne güzel!" diyerek Sena oda içerisinde bize doğru ilerleyip bir kaç adımda yanımıza geldi. "Çok isterdim ama bugün eşime bir sözüm var kusura bakmayın olur mu?"


"Hiç sorun değil biz de Eceyle baş başa gideriz, değil mi Ece?"


Ece bana onay verdiğinde, Sena çoktan odadan çıkmıştı. Hızlıca hazırlanıp bende klinikten çıkıp arabayı çoktan sahile sürmeye başlamıştım.


"Ezra abla sana bir şey sorabilir miyim?"


Bakışlarımı yoldan ayırmadan onaylayan mırıltılar çıkardığımda Ece tekrar konuşmaya başladı. "Deja vu sence de çok garip bir şey değil mi?"


Sorduğu soruyla ufacık bir an ona odaklanıp tekrar yola döndüm. "Yani.. sayılır aslında bilimsel bir açıklaması var ama.."


"Ama yine de çok ilgi çekici ne bileyim böyle sanki izlediğin bir filmin beğendiğin sahnesini başa sarmak gibi hissettirmiyor mu sence de?"


"Kimi zaman evet." dediğimde o hâlâ konuşmaya devam ediyordu.


"Rüyalar da bana hep çok garip gelmiştir."


"O nedenmiş?"


"Herkesin beyni çok farklı çalışıyor ve çok farklı şeyler yatıyor bilinç altında rüya ile de bu ortaya çıkıyor bir nevi kendine özel film gibi ve her seferinde hepsi birbirinden farklı." diyerek kıkırdadığında bende ona eşlik ettim.


Anlık bir dürtü ile geriye doğru çekildiğimde sırtım masaya çarpmıştı.


Bir dakika masa mı?


Ben arabadayım masanın arabada ne işi vardı ki?


"Ezra hanım seansınız bitti de siz hâlâ çıkmayınca merak ettim her şey yolunda mı?"


Ece hızla öne atılıp konuşmaya başladığı anda onu durdurdum. "Ezra abla az önc-"


Bir dakika biz zaten bunu yaşamıştık!


"Az önce Ece ile birlikte kitapçıya gitme planı yaptık işin yoksa sende bize eşlik etmek ister misin?" diyerek Eceye dönüp göz kırptım.


"Yaa ne güzel!" diyerek Sena oda içerisinde bize doğru ilerleyip bir kaç adımda yanımıza geldi. "Çok isterdim ama bugün eşime bir sözüm var kusura bakmayın olur mu?"


"Hiç sorun değil biz de Eceyle baş başa gideriz, değil mi Ece?"


Ece bana onay verdiğinde, Sena çoktan odadan çıkmıştı. Hemen ardından Eceye dönüp bana yardım ettiği için teşekkür ettim.


Bu böyle yaşanmamıştı!


"Daha iyiysen ben gidebilir miyim?" dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. "Biz az önce ne yaşadık?"


"Ben sana Aliden bahsediyordum bir anda uykuya daldın sonrasında ise Sena abla geldi." dediğinde kaşlarımı çatmıştım.


Beyza olsa, 'Ne oluyor bu aşağılık yerde' diye bağırarak türlü senaryolar kurardı.


Gözlerim pencereye gittiğinde kapalı olduğunu görmemle hızlıca Eceye döndüm. "Pencereyi ne ara kapattın?"


"Onu hiç açmadık ki?" diyerek bana baktığında kocaman gülümseyerek bir kaç adım geriledim.


"Şaka yapıyordum sadece bugünkü odağını ölçmeye çalışıyordum." dediğimde o da kocaman gülümseyerek veda edip odadan çıktı.


Kendimi koltuğa atıp olanları kafamda sıralarken hangisinin gerçek hangisinin halisülasyon olduğunu ayırt edemiyordum.


Bir kaç dakika gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi bekledim. Zihnimin tamamen dinlendiğini hissettiğimde ise göz kapaklarımı aralayıp eve gitmek için ayağa kalktım.


Elimden düşen şeyle neredeyse küfür edecektim. Sahaftaydım şimdi de!


"Pardon! Geçebilir miyim?" duyduğum soru karşında bir adım gerileyip arkamdaki insanın geçmesi için yol açtım.


Hızlıca kasaya gidip Engin amcayla konuşmak istiyordum. Saniyeler sonra kasaya ulaştığımda Engin amcayı görmemle gülümseyerek konuşmaya başladım.


"Oo Ezra kızım hoşgelmişsin!"


"Hoş buldum Engin amca." diyerek biraz daha yaklaştım ona. "Aslında bakarsan ben sana bir şey soracaktım."


Burnundan kayan gözlüğünü işaret parmağı ile ittirip etrafına göz attı. "Hayırdır bir derdin mi var?"


"Yok amcam yok, sadece şey ben buraya geleli kaç dakika oldu girdiğimde gördün mü?" dediğimde gözlerini kısıp yüzüme baktı.


"Evet yaklaşık onbeş dakika önce bir acele ile girdin dükkana üstelik seslenmeme rağmen beni duymadın bile!" dedi sitem dolu sesiyle. "Ağzının içinde bir şeyler geveleyip duruyordun dalgındın sanırım."


Bir süre düşünüp cidden böyle bir şey yaşanıp yaşanmadığını kafamda teyit ettim. Evet odadan çıkmıştım ama yanımda Ece de vardı, ama ikinci defa odaya geri dönmüştüm en son gözlerimi kapatmıştım.


Belki de kapatmadım ve Eceyle birlikte ben de çıkmıştım. Son günlerde oldukça dalgındım.


"Aradığın kitaplar geldi ayırdım senin için koş git al deli kız!" dediğinde kafamdan geçenleri kenara itekleyip raflara doğru ilerledim.


Dakikalar sonra aradığım kitabı bulduğumda tebbesümle parmaklarımın arasında tuttuğum kitaba baktım. "Nietszhe- Ağladığında"


Şimdi tek isteğim yorucu bir günün ardından koşarak eve gidip kitabımı okumaktı.


***


-BÖLÜM SONUUU-


Merhabalarr, nasılsınızz?


Kitabın kafanızdaki yeri ne durumda?


Umarım hayatınızda her şey yolunda gidiyordur. Gitmiyorsa bile siz yine de her şeye rağmen gülümseyin, çünkü gülümsemek her şeyi değiştirir.


Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee ❤️

Loading...
0%