@ciceks3nfonisi
|
"Yanılırız hep. Ev ne bir çatının altıdır ne de başka biri. Ev, insanın kendisidir. Sen evsin ve kalbin nerede atıyorsa, orada, evindesindir." Emre Gül-Oyuncak Müzesi' Keyifli okumalarrr❤️ "Abla?" "Efendim Lina. Ne var?" Küçük kız ablasının gözlerine bakıp kocaman gülümsedi. Onu anne ve babasından daha çok seviyor, her an dibinde olmak istiyordu. "Bir gün beklenmedik bir şekilde seni kaybedersem beni yine de bulur musun?" Kızıl saçlı kız çatık kaşları ile kız kardeşine döndü. Bazen onun neler saçmaladığını bilmiyor, söylediklerine anlam veremiyordu. "Yine ne saçmalıyorsun sen?" Küçük kız oturduğu yerde ayaklarını sallayarak gözlerini pencereden dışarıya çevirdi. Minik elleri eteğinin alt kısımlarını tutmuşken gözleri yine ablasına döndü. Uzunca süre onu izledi. Ablasının üzerindeki kıyafetler her zaman canını sıkıyordu. Annesi ablasına hiç iyi davranmıyor, sürekli onu itiyordu. "Ne bileyim sadece bir soruydu." "Düşünme öyle şeyler seni hiçbir zaman bırakmayacağım." ablasının sözleri küçük kızı mutlu ederken oturduğu yerden kalkıp ablasının yanına kadar gitti. Bir süre yanında durup ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Elindeki kalemi kağıda yavaş yavaş dokunduruyor, bir şeyler çiziyordu. Küçük kız ayak uçları üzerinde durup ne çizdiğine bakmak için masadan tutunduğu sırada dengesini kuramayıp masadaki vişne suyunu elbisesinin kollarına sürdüğünde ablası hızlıca ayağa kalktı. "Lina!" diyerek kızın ellerini tuttuğunda şimdi ne yapacağı konusunda endişe ile etrafına bakıyordu. "Ne yapacağız şimdi?" "Abla bir şey olmaz ki." Ellerini ablasının ellerinden kurtarıp gülümseyerek geriye gitti. "Hemen değiştiririm üzerimi. Annem de kızmaz hem." Ezra kollarını göğsünde birleştirip hüzünle gözlerini çizdiği resme çevirdi. "Bir işe yaramaz." diyerek mırılandığında kardeşi yanına gelip aşağıdan ellerine sarıldı. "Annemin sana zarar vermesine izin vermem ki ablam." "Ezra!" Annesinin sesi tüm evin içinde yankılandığında iki küçük kız göz göze geldi. Lina endişe ile kendisini ablasından uzaklaştırdığında korkusu kendisi için değil ablasınaydı. Odanın kapısı açıldığında annesi hiddetle içeriye girdi. Lina ellerini arkasına gizleyip elbisenin kirlenen kısımlarını gizlemişti kendince. "Ne yapıyorsunuz burada? Sesleniyorum neden cevap vermiyorsunuz!" Ezra cevap vermeden karşısındaki kadını izliyordu. Kadın sinirle yanına kadar geldiğinde ise annesinin kokusu onu gülümsetmişti. Yine her zamanki gibi oldukça bakımlıydı. Lina koşarak annesinin yanına gidip kollarını bacaklarına sardığında kadının gözleri küçük kızına döndü. "Annecim." diyerek ellerini kızının saçlarında gezdirdiğinde konuşmaya devam etti. "Karnın acıkmadı mı hayatım." Lina omuzlarını silkip parlayan gözlerle ablasına baktı. "Ablam karnımı doyurdu anne." diyerek karnını gösterdiği sırada annesi kirlenmiş elbisenin kollarını gördü. "Bak göbeğime kocaman old-" Kadın sertçe kızın kolunu tutup sabitlediğinde Ezra'nın gözleri endişe ile ona dönmüştü. "Bu elbisenin hali ne?" "Meyve suyu içerken döküldü anne özür dilerim." Kadın bir hiddetle Ezra'nın yanına gidip saçlarından tuttuğunda kız acıyla bağırmıştı. "Sen yaptın değil mi!" "Anne saçım acıyor bırakır mısın." acıyla inlediğinde kadın biraz daha çekti saçlarını. "Kardeşini kıskanıyorsun değil mi seni aptal!" Lina koşarak annesinin yanına geldiğinde kadının gözleri masadaki çizime kaydı. Şaşkınlıkla gözleri çizimin üzerinde gezinirken bir kahkaha atıp sertçe resmi olduğu yerden çekip aldı. Kağıdı Ezra'nın yüzüne doğru fırlattığında kağıt kızıl saçlı kızın yüzünü kesmişti. Yanağından kanlar yavaşça akmaya başladığında ise Ezra tepkisizce annesine bakıyordu. Altı yaşındaki bir kız çocuğunun bu kadar tepkisiz olması annesini iyice delirtirken kadın yerden aldığı kağıdı parçalara ayırarak yere fırlattı. "Midemi bulandırıyorsun. Şu haline bir bak. Saçın, kıyafetin, tırnakların. İğrençsin Ezra, iğrençsin!" "Lina ile ilgilendiğin kadar birazcık da benimle ilgilensen böyle olmazdım anne!" diyerek kız sinirle bağırdığında kızının bu çıkışı onu şaşırtmıştı. "O ne demek?" Ezra umursamazca omuzlarını silkti. "Mahalledeki çocukların eskilerini giydirmek yerine bana da yeni kıyafetler alsan, saçlarımı tarasan belki bende böyle iğrenç görünmezdim." dediğinde kadın anlık duraksamıştı. "Kardeşimi kıskandığımdan değil aksine onu böyle görmek hoşuma gidiyor. Ama anne ona verdiğin ilginin sadece bir kısmını benden esirgemeseydin bende böyle görünmezdim ve mideni bulandırmazdım." "Sen.." diyerek sertçe kızın kolunu tuttuğunda gözleri küçük kızını buldu. Ağlıyordu. Onu öyle görmek kadını daha da sinirlendirirken karşısındaki büyük kızına sertçe bir tokat attı. "Gördün mü ağlattın onu!" "Anne,ablam bi-" "Lina kes sesini odana git geliyorum!" diyerek bağırdığında küçük kız korkuyla odadan çıkmıştı. Kadın küçük kızının gitmesiyle hızla masanın yanına gidip eline aldığı kalemle kıza doğru yaklaştı. "Sen az önce ne dedin?" Ezra tepki vermedi. "Sana bir soru sordum ve cevap bekliyorum!" dediğinde beklenti ile gözlerini kıza sabitledi. Küçük kız yine bir şey söylemedi. Boynundaki kolyesi ruhunu daraltıyordu ama o inatla tepkisizce annesine bakıyordu. Kadın bir şiddetle kızın dibine kadar girdiğinde ellerini tutup masada sabitlediğinde kız çekmek için bir çaba bile göstermiyordu. "Bu ellerinle mi çizim yapıyordun sen?" diyerek elindeki kalemi kızın avuç içine batırdığında kız acıyla inledi. "Soru soruyorum, cevap ver Ezra bana!" Kız yine bir tepki vermedi. Kadın bu sefer ellerini avuç içlerine aldığında tırnaklarını parmakları arasında sabitledi. Kurşun kalemi sertçe tırnak arasına soktuğunda kız bir kez daha acıyla haykırdığında tırnağı kanamaya başlamıştı. "Ben bir daha soru sorduğumda cevap vereceksin bana. Duydun mu beni?" dediğinde kız sadece acıyla haykırıyordu. Kadın kalemi tırnağının içinde oynattığında kızın tırnağı kalkmıştı. Kanlar tüm halıyı mahvederken, kız sadece ağlıyordu. ****** Gözlerimi araladığımda odaya giren kuş sesleri ile gülümseyerek yatakta doğruldum. Durduğum yerde bir süre kendime gelmek için öylece beklerken dışarıdaki hava beni gülümsetmişti. Dün kitap olayından sonra herkes odasına giderken ben Ezhan'ın odasında kalmıştım. Daha doğrusu zorla burada kalmak zorunda kalmıştım. Asmin ile gideceğim esnada koridordaki asrallerin sayısı arttığı için odadan adımımı atamamıştım. Gece boyunca uyumama kararı almıştım ancak başarısız olduğum her halimden belliydi. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp ayağa kalktım. Yavaş adımlarla pencereye doğru gittiğimde içeriye giren temiz hava ile gözlerimi kapatıp derince bir nefes aldım. "Uyanmışsın." kulağıma gelen tanıdık sesle arkamı döndüğümde keyifsizce gözlerimi devirip kalçamı pencerenin pervazına yasladım. "Maalesef ki yaptım öyle bir hata." diyerek mırıldandığımda sırıtarak odanın içerisindeki ahşap sedire kendini bırakıp kolunu kafasının altına koyarak iyice yayıldı. "Neden hiçbir şeyden memnun olmazsın ki sen?" diyerek bakışlarını tavana çevirdiğinde kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi odanın içerisinde gezdirdim. "Ne zaman gideceğim buradan?" diyerek konuyu değiştirdiğimde bakışları hızlıca bana döndü. "Öyle bir isteğin mi var ki?" "En başından beri tek isteğim bu. Dün beni o odadan her şeyi anlatacağım diyerek çektin getirdin. Ben buradan gitmek istiyorum." dediğimde uzandığı yerden doğrulup oturur pozisyona geldi. "Hepimiz buradan gitmek istiyoruz kızıl. Ama bir anda olabilecek bir şey değil bu bahsettiğin." dediğinde sinirle kaşlarımı çatıp yatağa doğru adımladım. "O zaman bizde olması için elimizden geleni yaparız." Gözleri gözlerimi bulduğunda uzunca bir süre bekledi. Kafasının içinde bir şeyleri tartıyor gibiydi. "Kitap bize yol gösterene kadar buradayız." dediğinde kaşlarımı çatma sırası bendeydi. "Peki ben o zamana kadar nasıl saklanacağım. Siz bunu düşündünüz mü?" diyerek bacak bacak üstüne atıp saçlarımı geriye attım. "Herkes beni arıyorken daha ne kadar beni saklamayı düşünüyorsunuz?" "Saklamayacağız." dediğinde anlamaz gözlerle ona bakıyordum. "Krala götüreceğim seni." "Dün boşuna aramışsın o zaman. Zahmet etmeseydin zaten kralın askerleri beni bulacaktı." dediğimde sırıtarak oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Ellerini ceplerine yerleştirip hala aynı ifade ile duruyordu. "Seni bir yere kapatması ya da zarar vermesi için değil. Bizimle birlikte ders alman için onu ikna edeceğim." "Siz burada ders mi alıyorsunuz? Adımları odanın içinde gezinirken gözleri her yeri inceliyordu. "Kaçıp gitmek yerine oturup bizi dinleseydin zaten bunları anlatacaktık biz sana. Laf anlamaz kadının tekisin." Gözlerimi devirip kendimi yatağa bıraktığımda o hâlâ aynı şekilde ayakta duruyordu. "Hiçbirinize güvenmiyorum." "Kimsenin senden bir güven beklentisi yok zaten. Ancak burada bizim birbimizden başka güvenebileceğimiz kimse de yok!" dediğinde sesi normalden sert çıkmıştı. "Kafana göre oraya buraya gidemezsin. Ya başına daha kötü şeyler gelseydi?" "Ezhan." yattığım yerden doğrulup ayağa kalktım. "Ben sizin gibi burada yaşayamam benim işlerim var. Ailem var." Ailem yoktu ama yine de yalan sayılmazdı. Beyza da benim bir ailemdi. Boğazımı temizleyip konuşmaya devam ettim. "Beni bekleyen sorumluluklarım, hastalarım var." dediğimde gözleri beni buldu. "Sadece senin mi ailen var kadın. Mete'nin hamile eşi onu bekliyor. Yiğit'in annesi hastanede komada. Asmin'in anne ve babası endişe ile her yerde onu arıyordur!" dediğinde az önce kalktığı yere geri oturdu. "Bunlar beni ilgilendirmiyor." dediğimde kaşları şaşkınlıkla havalandı. Derin bir nefes verip kafasını oturduğu sedire yaslayarak bir süre o şekilde durdu. "Her neyse gidiyor muyuz kralın yanına?" "Ne o hemen kabullenmiş gibisin?" Omzularımı silkip adımlarımı pencereye çevirdim. "Başka sansım yok gibi." "Bilmen gereken şeyleri dün gece sana anlatmıştık zaten. Ki sende söylediğine göre aynı şeyleri Kaden ve Şifa hatun da aktarmış. Onun dışında hepimiz akademide dersler arıyoruz lanetimizin bağlı olduğu ırklara göre. Senin lanetin herhangi bir ırka ait olmadığı için bizimle birlikte her derse gireceksin." "Kralın bunu kabul edeceğine emin misin?" "Zorunda." dediğinde kendinden emin oluşu beni şaşırtmıştı. "Çünkü kendisi de seni gözünün önünde bulundurmadığı sürece tehlikenin farkında." "Buradaki herkes beni öldürmeyi düşündüğüne yemin edebilirim." "Ben yanındayken kimse sana bir şey yapamaz korkma." diyerek göz kırptığında gözlerimi devirdim. "Kendimi koruyabilirim kalsın." "Her adımında yanında olacağım. Bazı derslerde diğerleri ile girmen gerekecek o durumlarda ise onlardan ayrılma." "Kaden ve sen ne alaka?" dediğimde konunun değişme hızıyla kaşları çatılmıştı. "Şu an konunun Kaden'le alakası ne?" Anlattığı diğer şeyleri zaten yaşayarak da öğrenecektim. Benim için önemli olan merak ettiğim soruları cevaplamasıydı. "Beni iki kere asrallere verdi." dediğimde sırıtarak gözlerime baktı. "Ne güzel işte! seni bana getirdi." "Çok gerekliydi ya!" dediğimde ayağa kalkıp yanıma kadar geldi. Ayak uçlarımız birbirine değdiğinde kolyemin bir anda ısınmasıyla kendimi geriye çekip lanetin aktifleşmesini engelledim. Gözleri ayaklarıma kaydığında uzaklaşmamla açılan arayı bir kaç adımda kapatıp yine ayalkabılarımızın birbirine temas etmesini sağladı. "İstediğin kadar kaç kızıl. Ben yine seni bulurum." "Aptal herif!" diyerek yine bir kaç adım gittiğimde onun gözleri yüzümde geziniyordu. "Lanet aktifleşiyor." "Benim temasım içinde bir şeyleri harekete mi geçiriyor?" demesiyle şaşkınlıkla ona bakarken yine bir adım daha attı. "Ne o hatun benden mi etkileniyorsun?" "Evet şu an tüm bu olanların hepsini bir kenara bıraktım ve senden etkileniyorum." diyerek ona doğru yaklaştığımda parmaklarım gömleğinin yakalarını kavradı. "Ne yapacağım ben böyle?" diyerek yalancı bir sitemle söylendiğimde sırıtarak parmaklarımı kavrayıp ellerimi aşağı indirdi. "Düş önüme de şu ders işlerini halledelim." diyerek kapıya doğru yöneldiğinde ben olduğum yerde duruyordum. Kapıdan çıkıp bir süre sonra geri döndüğünde çatık kaşlarla bana bakıyordu. Bu adamın duygu değişimleri gerçekten şaka olmalıydı. "Neyi bekliyorsun acaba?" "Bu şekilde mi dışarı çıkmamı istiyorsun?" diyerek kendimi işaret ettiğimde üzerimdeki Lina'nın verdiği geceliği görmesiyle gözlerini kaçırıp ellerini ensesine attı. "Yani şimdi benim için hava hoş.." bir süre gözlerini odanın içinde gezindirip tekrar bana döndü. "Diğerlerinin görmesini de istemeyiz değil mi?" "Benim için fark etmez ya." diyerek odanın kapısına doğru yöneldiğimde parmaklarımı kolumu kavrayıp beni olduğum yere sabitledi. "Kıyafetlerin nerede kadın?" Omuzlarımı silkip sandalyenin üzerinde duran pis kıyafetleri gösterdiğimde kaşlarını çatarak kolumu bıraktı. Bir kaç adımda odanın kapısına ilerleyip kapıyı çekerken elini cebine atıp çıkardığı anahatarı bana doğru salladı. "Biz yine de önlemimizi alalım değil mi?" diyerek sırıttığında sinirle kafamı çevirip derin bir nefes verdim. Tek şansım vardı onu da kaçırmıştım. Kapının kilit sesi tüm odayı doldurduğunda kendimi yatağa bırakıp gözlerimi kapattım. Bir şekilde ya buraya ayak uyduracak ya da defalarca kendi yolumu bulacaktım. "Başarısız olursun." Odada yankılanan sesi yadırgamadan cevap vermiştim. Cidden deliriyorum. "İllaki bir yol vardır." "İmkansız." "İstisnalar da kaideye dahil." "Normal şartlar altında evet." "Şartları kendim yaratırım o halde bende." "Ezra rahat dur!" Diyerek sitemle ses konuştuğunda kaşlarımı çatıp yattığım yerden doğruldum. "Kendi kendime konuşmuyor muydum ben?" "Hayır salak kadın!" "Allahım delirdim mi ben?" "Hareketlerin onu gösteriyor ama yine de sen bilirsin tabi." Ezhan'ın sesiyle kafamı kapıya çevirdiğimde elinde tuttuğu sepetle beni izliyordu. Yine oyununa gelmiştim. "Ne yapıyorsun orada!" dediğimde adımlarını bana doğru çevirip elinde tuttuğu sepeti bana uzattı. "Senin için Lina'dan elbise aldım. Giy bunları." dediğinde beklenti ile gözlerime bakıyordu. "Başkasının kıyafetlerini giymem ben." "Daha önce kullanmadığını söyledi." dediğinde gözlerim gözlerini buldu. "Emin miyiz?" dediğimde kafasını sallayıp odadaki masaya oturdu. "İçeri geç orada giyin bir şeye ihtiyacın olursa bana seslenmen yeterli." dediğinde ben hâlâ olduğum yerde duruyordum. Omzunun üzerinden bakışlarını bana çevirip kaşlarını çattı. "Yine sorun ne?" "Şey.." diyerek sepeti iyice kavradım. "Benim duş almam gerekiyor." Gözleri bir süre yüzümde oyalandığında tebessüm edip ayağa kalktı. "Benim de eşlik etmemi mi istiyorsun?" dediğinde sinirle yanına kadar gittim. "Terbiyesiz herif!" "Tamam tamam kızma sadece şakaydı." diyerek ellerini ceplerine yerleştirdi. Kafasıyla arkamı işaret ettiğinde bakışlarımı oraya çevirdim. "Banyo orada ama biraz şey." "Ney?" "Duş için hizmetlilerin odaya gelmesi gerekiyor." dediğinde kaşlarımı çattım bir kez daha. "O nedenmiş?" "Suyu şuradaki şöminede ısıtıyorlar ve banyo temizliği onlara ait burada." dediğinde sinirle güldüm. "Gerçekten şaka gibi." diyerek adımlarımı banyoya doğru çevirdiğimde o ise arkamdan seslenmekle kalmıştı. "Nereye gidiyorsun?" "Duş alacağım!" "E su?" "Soğuk suyla alacağım." dediğimde hiddetle yanıma kadar gelip önüme durdu. "Ölmeye mi çalışıyorsun?" "Ne alakası var Ezhan." dediğimde bir süre duraksayıp gülümsedi. "Hiç neyse hadi sen işine bak." diyerek kalktığı yere doğru adımlayıp kendini sandalyeye bıraktı. "Bir şeye ihtiyacın olursa ismimi söylemen yeterli." "Hiçbir çarem kalmasa bile sana gelmem." ******* Saatler sonra Aynadaki görüntüm beni memnun ederken gülümseyerek dışarı çıktım. Ezhan'ın getirdiği beyaz elbise ile içerisinde oldukça rahat hissediyordum. Saten kumaştan olan elbise üzerindeki pembe ince işlemeli desenler ile oldukça zarif bir görüntüsü vardı. Etek kısmı hafif kabarık, kollarındaki ipli kurdeleler ise ona ayrı bir hava katmıştı. Saçlarımı güzelce kurutup banyodaki bulunan şişelerdeki güzel kokular ile güzelce şekillendirip örmüştüm. Gözlerim odanın içerisinde gezindiğinde Ezhan'ın odada olmaması ile şaşkınlıkla gözlerimi odada gezdirdim. Aniden odanın içerisinde bulunan bir kapıdan çıktığında bir süre beni fark etmeyip gözleri masada bulunan kitapta geziyordu. Yavaş adımlarla yanına kadar gittiğimde aniden dönüp bileğimden kavradığında beni görmesi ile kaşları düz bir çizgi halini alıp uzaklaştı. "Öldürseydin!" dediğimde gülümseyip gözlerini üzerimde gezdirdi. "Yakışmış." "Aksi mümkün olduğunu düşünmüyordum." diyerek kollarımı göğsümde birleştirdiğimde sırıtarak kitabı eline alarak ayaklandı. "İnşallah orada bulunan şişelerdeki sıvıları kullanmamışsındır." Dediğinde kafamı salladım. "Neden?" "Onlar buradaki hayvanların idrarından alınan esanslar." dediğinde gözlerim şokla aralanırken o beni izliyordu. "Kullandın mı?" "Hayır ne münasebet! bilmediğim şeyleri kullanmam ben öyle." dediğimde hala sırıtarak bana bakıyordu. "Öyle diyorsan." "E ne zaman gidiyoruz?" dediğimde kitabı yatağının köşesinde bulunan bir ayrıntıya gizlediğinde tekrar doğruldu. "Hemen şimdi." diyerek adımlarını odanın dışına doğru çevirmişti. "Pelerini üzerine geçir." Dediği gibi yatağın üzerinde bulunan kırmızı pelerini üzerime geçirip iplerini sıkıca bağlayarak peşinden ilerledim. Ezhan'ın odasının bulunduğu koridor akademinin en üst katında olmalıydı. Çünkü her koridor birbirinden farklı olarak karşımıza çıkıyordu. Burada bulunan koridorlarda ise sadece müzik notlarını anımsatan figürler vardı. Ve tıpkı onlar da diğer koridorda gördüğüm yazılar gibi ışıklarla parıldıyordu. Duraksayıp parmaklarımı figürlerde gezindirdiğimde koridoru hoş bir müzik doldurdu. Çıkan sesle kocaman gülümsediğimde Ezhan yanımda bitmişti. "Çok güzel." "Elin ayağın rahat dursun kadın!" diyerek beni izlemeye başladığında parlayan gözlerle ona baktığıma emindim. "Diğerleri nerede?" "Kralın odasının oradalar bizi bekliyorlar." diyerek tekrar adımlamaya başladığında bende ona ayak uydurup peşine takıldım. Uzun bir yolculuk sonrasında akademinin binasından ayrı bir binaya girdiğimizde bütün gözler bize dönmüştü. Her yerde sayısızca asral vardı. İnsanlar oradan oraya koşuyor büyük bir heyecan vardı. Adımlarımız sağa doğru döndüğünde kendimi koskaca bir saray salonunda görmüştüm. Dışarıdan oldukça kasvetli görünen bu sarayın içerisinin de bir farkı yoktu. Her yerde simdiyah büyük sütünlar, altın rengi desenlerle renklemişti. Her yerde tuhaf yazılar varken yerde duran kırmızı halılar oldukça şık bir görüntü katmıştı. Duvarlarda bulunan meşaleler ve perdelerin birbiri ile uyumu ile gördüğüm bu görüntü oldukça memnun etmişti beni. Ezhan üst kata doğru adımladığında bu sefer yavaş yavaş merdivenleri çıkıyorduk. Gözlerim merdiven basamaklarında gezindiğinde iss gördüğüm her şey beni daha da şaşırtıyordu. Her basamakta ayrı renkte yazılar var ve insanlar bastıkça ışıklar bir bir yanıyor tüm merdiven basamaklarını aydınlatıyordu. "Muhteşem!" "Sonunda bir şey beğendirebildik." dediğinde gözlerim merdiven basamaklarındaki yazılardaydı. "Wò asikaka eŋu ɖesiaɖe léa nye dzi." (Her dokunuşun kalbimi ele geçiriyor." "Bu yazılar kime ait?" dediğimde onun da gözleri basamaklara kaymıştı. "Krallığın eski padişahlarından birinin isteği üzerine yazılmış yazılar. Kimse onlarla ilgilenmiyor şu an." "Betrayal hi kawngpui thimes takah chuan ramhuai a ni. I vawn hnaighi berte chuane ni khat chu a chhungril thlengin an rawn dengr thei che a ni." (İhanet, çıkmaz sokaktaki bir canavardır. En yakınınızda tuttuklarınız bir gün sizi evinizden vurabilir.) "Peki neden bir dil değilde, farklı dillerle yazılmışlar?" Bir an duraksayıp gözleri çatık kaşlarının altından gözlerimi buldu. "Farklı dil olduklarını nereden anladın?" dediğinde kaşlarımı kaldırıp omuzlarımı silktim. "Anlamadım ki. Sadece harflerde farklılıklar vardı tahmin yürüttüm." dediğimde kafasını sallayıp basamakları çıkmaya devam etti. "Eski zamanlarda Estragonda bir çok ırk barış içinde yaşarmış. Bu saray da halka açık bir saray olduğu için herkesin diline göre yazılar görebilirsin." Bir kapının önünde durduğunda arkasından çıkıp üçlüyü görmemle gülümseyerek öne doğru ilerledim. Yiğit beni görür görmez kafasını kaldırıp kocaman gülümsedi. "Naber baş belası?" Aynı şekilde ona gülümseyerek karşılık verip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Mükemmel ya siz nasılsınız?" dememle Asmin ve Mete de bana bakıyordu. Asmin bir kaç adımda yanıma gelip ellerini koluma koyacağı esnada kendini gerip çekip kocaman gülümsedi. "Üzgünüm. Bazen unutuyorum." diyerek benden uzaklaştı. "Seni iyi gördüğüme sevindim ve elbise çok yakışmış prensesler gibi olmuşsun Ezra!" "Böylece durup Ezra'nın elbisesini mi konuşacağız?" Mete'nin çıkışı ile tüm gözler ona dönerken o sanki az önce ağzını açmamış gibi rahat bir tavırla gözlerini etrafta gezdiriyordu. "Bir yere mi yetişeceksin?" Ezhan'ın sorusu ile birlikte omuzlarını silkip burnunun üzerine düşen gözlüğünü düzeltti. "Kırk dakika sonra derslikte olmam gerekiyor. Şifa Hatun'la dersim var." dediğinde gözleri koridordaki kocaman saatte geziniyordu. "Bugün dersin olmadığını sanıyordum dostum ?" Yiğit de oturduğu yerden kalkıp Mete'nin yan tarafına geçmişti. "Yok zaten. Şifa hatunla lanet üzerine çalışmalar yapıyoruz." dediğinde kaşlarımı kaldırmış onu dinliyordum. "Kral Abraham geliyor! Kral Abraham geliyor!" Yüksek sesler art arda gelirken sarayın içinde bir anda çalan çanla birlikte olduğum yerde zıpladım. "Kralın yeni düzenlemeleri varmış herkes bahçeye!" Ezhan yanımızdan geçip giden bir asrali durudurup kolundan tutarak onu yerine sabitlediğinde hepimiz onları izliyorduk. "Neler oluyor asker?" "Kral Abraham, lanetli kadın hakkında yeni bir sistem getirmiş onu anlatacakmış. Akademideki tüm öğrencileri bahçeye toplamamı emretti." dediğinde kollarımı göğsümde birleştirip dudaklarımı araladım. "Ne o kralınız benden mi korkuyormuş?" dediğimde tüm gözler bana dönmüştü. Yiğit ve Asmin gülümseyerek bana bakarken, Mete gözlerini devirmekle yetinmişti. Sorduğum soruyla birlikte asral de bana döndüğünde gözlerindeki ışıltı beni şaşkına uğratmıştı. "Sen... Siz?" "Evet ben lanetli kadın Ezra. Ezra başer." diyerek omuzlarımı dikleştirdim. Madem bir düzen kurulmuş bizi de piyon gibi ortaya koymuşlardı. O halde oyunu kurallarına göre oynardık bizde. Kimsenin lanetimi kullanıp kullanamadığımdan haberi yok sonuçta. Aksi bir durumda lanet aktifleştiği için kendimi koruyabilecek bir güce de sahiptim. "Siz çok güzelsiniz!" dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım. "Bir lanetli kadın nasıl böyle bir güzelliğe sahip olabilir." "Kenan." "Efendim, buyrun." diyerek Ezhan'a karşılık verdiğinde gözlerim ikisi arasında gidip geliyordu. "Kralın seni çağırıyor. Bir kontrol et istersen." Kenan bir anda kendine gelip koşar adım yanımızdan uzaklaştığında yine beşimiz kalmıştık. "Beynini si*tiğim! Oda burada." Yiğit'in küfürü ile anlık bir şok yaşasam da Asmin onu kibar dille uyarmıştı. "İçeri girecek miyiz artık?" "Kanka tamam sakin ol en ders meraklısı sensin." "Yiğit!" "Ballı çöreğim görmüyor musun? benim gibi kibar bir adamı delirtmek için ellerinden geleni yapıyorlar ama." diyerek yalancı bir sızlanma ile Asmini kendine çekip sarıldığında Asmin gülümseyerek kafasını sallamıştı. "Mete haklı. Eğer Asral'in söylediği gibi bir şey varsa kral odadan çıkmadan konuşmalıyız." Ezhan'ın her durumda bu şekil kontrolcü olması insanı şaşkınlığa uğratırdı. İnsanlar başka konular hakkında konuşuyorken bile onlara ayak uydurup bir başka şeyin planını rahatlıkla kafasında yapabilirdi. Kendime geldiğimde onların çoktan odadan içeriye girdiğini görüp bende adımlarımı onlara uydurdum. Abraham, odasında oturmuş önündeki kağıtlarla o kadar meşguldü ki odasına giren beş kişiyi fark etmesi uzun sürdü. Odanın içerisi bolca beyaz ve siyah renklerle döşenmişti. Duvarlar üzerindeki tablolar ve perdeler birbirleri ile uyum içindeyken, içeriye tezat olan haki yeşil rengi cam gibi parlıyor tüm odağı kendisine çekmeyi başarıyordu. "Abraham." Ezhan'ın sesiyle Kral Abraham kafasını gömdüğü kağıtlardan kaldırıp hepimizle tek tek göz göze geldi. En son gözleri Ezhan'da kaldığında derin bir nefes verip arkasına yaslandı. "Sizi buraya getiren sebep nedir Ezhan?" Ezhan durduğu yerden adımlarını kralın masasına doğru atıp tam karşısındaki eski döşemelerden olan kırmızı koltuğa attığında hayretle onu izliyorduk. Bir bacağını kırıo diğerinin üzerine attığında Abraham'ın kaşları çatılmıştı. "Bu ne cürret!" "Ses tonuna dikkat et . Benim seninle derdim yok bir kaç şey söyleyeceğim sen de onaylayacak ve bunu tüm akademiye duyuracaksın." dediğinde kaşlarım havalanmıştı. Sağ tarafımdan gelen ıslık sesiyle kafamı çevirdiğimde Yiğit, Asmin'i kendisine çekmiş sarılıyordu. "Amma da havalı gördün mü kız!" "Bunu neden yapayım?Neden sizin gibi bir avuç lanetli ruhları huzurla barındırayım?" Keyifle sırıtışı insanı çileden çıkaracak cinstendi. "Bu kralın kafası gövdesine ağır geliyor galiba." Yiğit ve Asmin'in kıkırdaması arasında Mete'nin sesini seçebilmiştim. "Kesin sesinizi. Alay edilecek yerde değiliz!" "Hayırdır birader seninde kafan gövdene ağır geldi galiba?" diyerek Mete'ye doğru uzandığında benimle göz göze gelip duraksayarak sırıttı. "Hanımefendi, yüksek müsaadenizle yanımdaki bu güzel kızı birkaç saniyeliğine yanınıza gönderebilir miyim?" diyerek Asmini hafifçe kendinden uzaklaştırdı. "Zira birazdan benim bu beyefendi kişiliğimin altından bir dağ ayısı çıkabilir. Bebeğimin korkmasını istemem." dediğinde kıkırdayıp kafamı salladım. "Bebeğim mi?" Asmin'in sesiyle Yiğit bakışlarını hızlıca ona çevirdiğinde gözlerim ikisi arasında gidip geliyordu. Yiğit parmaklarını Asmin'in saçlarına yerleştirip hafifçe okşadığında ona bakarak kocaman gülümsedi. "Evet. Benim bebeğimsin sen." "Cilveleşmeniz bittiyse daha önemli şeylerimiz var ilgilenecek." Ezhan'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdiğimde onun da gözleri bendeydi. Kafamı iki yanıma salladığımda sırıtarak bakışlarını yüzümde gezdirdi. "Gülümsediğini görmek de varmış." diyerek mırıldandığında onu sadece ben duymuştum. "Kesin saçmalamayı! Dediklerinin bir kısmını kabul edebilirim." Kral Abraham'ın gözleri bana dönmüştü. "Akademide bulunan hiçbir öğrenci, lanetli bir kadını bir süreden sonra o kadar çok yerde yanlarında görmek isteyeceğine emin değilim." Omuzlarımı dikleştirip kollarımı göğsümde birleştirerek olduğum yerden bir kaç adım öne gittim. "İnsanlara bir rahatsızlık vereceğimi düşünmüyorum." dediğimde Abraham'ın kahkahası tüm odayı doldurmuştu. Kahkahalarını görmezden gelip konuşmaya devam ettiğimde ise aniden ciddileşen yüz ifadesi tüm hepsini görmeye değerdi. "Canınızdan mı korkuyorsunuz yoksa?" Oturduğu yerden ayağa kalktığında tüm gözler ikimizdeydi. "Bu tür şeylerle tehdit edemezsin beni. Tek bir lafımla saçlarından, tırnak uçlarına kadar bütün kanını söker alırım bedeninden Ezra.Halkımdan uzak dur. Lanetli ruhun yüzünden bir haftadır yeterince sıkıntı çekiyoruz zaten. Git şuradan daha fazla canımı sıkma benim." "Yavaş gel amca." Yiğit bir kaç adımda yanıma ulaştığında Asmin de peşinden diğer tarafıma gelmiş kocaman gülümsemişti. "Buralarda eyt vurmuyor galiba size, ondan bu haddini bilmez lafların." "Yiğit!" Abraham işaret parmağını Yiğit'e doğru salladığında Ezhan ayağa kalkıp kralın işaret parmağını tutarak aşağı indirdi. "Kral. Herhangi bir kargaşa olmasın diye susuyorum ama haddini aştın. Yanımda olanlara bir daha saygısızlık yaptığında, seninle bizzat ben ilgilenirim." diyerek yüzüne doğru eğildi. "Ezra bir haftadır burada olmasına rağmen herhangi bir canlıya zarar vermedi. Sizce de önyargılarınız çok kabaca değil mi?" Asmin'in sesiyle Abraham gülümseyerek ona döndü. Yiğit çatık kaşları arasında bir Abraham bir Asmin'e bakarken işaret parmağını krala doğru salladı. "Bu sana mı güldü?" "Hayır sadece deliriyor!" "Sanki senin ondan çok farkın var Asfar." Bir anda kulağıma gelen sesler beni gülümsetirken ortama yayılan vanilya kokusu derin bir nefes almama neden olmuştu. Neydi bu hoş kokunun sebebi? "Asmin'i ölen kızı prenses Sera'ya benzetiyor." Mete'nin açıklaması ile Yiğit'in kaşları daha da çatılırken ağzından bir sessizce küfür savurup konuşmasına devam etti. "Başlatmasın gülümsemesine değdirmesin pis gözlerini ona." diyerek Asmini kendine çekip sıkıca sarıldı. "Medeniyet diyoruz biraz Yiğit. Ne dersin gelmek ister misin bu taraflara?" Yiğit bakışlarını Mete'ye çevirdiğinde. O ise sadece umursamazca ona bakmakla meşguldü. "Ben gayet kibar bir insan olduğumu düşünüyorum." Kafasını Asmin'e eğip onun yüzüyle aynı hizada kaldı. "Kibar bir adam değil miyim sence de çilekli şekerim?." Asmin şaşkınlıkla kafasını sallarken Yiğit onu gösterip konuşmaya devam etti. "Duydun uyarıyı. Benim kadınım benim hakkımda böyle düşünüyorsa dışarıdaki kimsenin düşüncesi beni s*klemez. Ha yine de ben kalın kafalıyım diyorsan açıklama yapayım." Asmin'in elinden tutup, Mete'ye doğru yürüdü. "Kadınlara karşı bu kadar saygısız bir herifin de göz göre göre benim kadınıma gülümsemesini tolere edecek kadar gevşek bir adam değilim birader." Elini omzuna koyup bir kaç kez vurduktan sonra kapıya doğru ilerledi. "Yiğit! Nereye gidiyoruz?" "Ezhan. Dostum biz kapıdayız bana ihtiyacın olursa seslenmen yeterli." diyerek kocaman sırıtarak kapıdan çıktığında hepimiz sadece onların arkasından bakıyorduk. "Bir tık kaba bir çıkıştı sanki." diyerek Ezhan bana bakarak sırıttığında gözlerim ondaydı. "Öyle miydi sence de Kızıl?" Omuzlarımı silktim. "Bazı arkadaşlara ağır geldiği çok belli." Gözlerimi Mete'ye çevirip sertçe bakmaya devam ettim. "Yine de onu takdir etmekten alıkoyamayacağım kendimi tabii." Ezhan sırıtarak Abrahama döndüğünde, o ise sessizce koltuğuna bırakmıştı kendini. "Biz çıkıyoruz. Bir sonraki ders yarım saate başlar, ders başlamadan Ezra'nın da derslerde olacağını tüm akademiye duydurmanı rica ediyoruz." İmalı konuşması ile Abraham sesini çıkarmazken Mete ve Ezhan çoktan kapıdan çıkmıştı. Abraham ile baş başa kaldığımızda kafasını kaldırıp yüzüme baktı. "Bunca yıl sonra neden geldin Ezra?" "Ben gelmedim!" diyerek çıkıştığımda dingin bir yüz ifadesi ile beni inceliyordu. "Hem bunca yıl sonra da ne demek?" Derince bir nefes verip oturduğu yerden kalktı. Küçük adımlarla masanın etrafında yürümeye başladığında diyeceği şeyleri sabırsızlıkla bekliyordum. "Yaptığın şeyin felaketi çok büyük olacak. Bir an önce geldiğin yere git." Gözleri yüzümden göğüs kafesime doğru indiğinde orada odaklandı ve ağzının içinde bir kaç şey geveledi. "Ben istemiyor muyum sanıyorsunuz?" kalbim bir anda sertçe çarptığında ağzımdan küçük bir inleme çıktı. Parmaklarım kalbimin üstündeki yerini aldığında o hâlâ konuşmaya devam ediyordu. "İcraate geçir o hal-" "Kızıl," Ezhan'ın sesiyle ona döndüğümde Kral Abraham da susmuştu. "Neden gelmiyorsun?" "Dersler hakkında bir kaç şey söyledim." Kral Abrahamın yalanı ile kaşlarım çatılırken Ezhan çoktan yanımda bitmişti. Parmakları kollarımı sardığında gözlerim oraya kaydı. Ellerini çekip "Boşluğuma geldi. Hoşlanmadığını unutmuştum." diyerek bir kaç adım benden uzaklaştığında çatık kaşlarla krala bakıyordu. "Seni üzecek bir şey mi söyledi?" "Hayır. Sadece konuştuk." Yalan değildi, konuşmuştuk. "Yeterince kafamı şişirdiniz çıkın odamdan." Kralın çıkışmasını bitirmesini beklemeden Ezhan kapıya doğru ilerlemişti bile. "Kızıl, bekleme orada takıl peşime!" Emir vermesi sinirlerimi tepeme çıkarırken hızlıca odadan çıkıp peşlerine takıldım. Bir kaç kat atlayıp sarayın bahçesine indiğimizde, kocaman bir kalabalık karşılaşmıştı bizi. Bir Asral elindeki kağıtla tüm öğrencilere benim de derslerde yer alacağımı söylediğinde tüm kalabalık şiddetle bağırmaya başladı. "Onun derslerde işi ne!" "İdam edin. Ne dersi!" "Bir de içimize mi karışacak!Bizi öldürmek mi istiyorsunuz?" Çatık kaşlarla onlara bakarken Yiğitin küfürüyle kıkırdadım. "Beyinlerini tavuklara si*tirdiğimin salakları. Kuş beyinliler!" "Yiğit!" "Çok ayıp güzelim çok ayıp." diyerek sırıtarak ona baktığında Ezhan yanımda beni izliyordu. "Hep gülümsemelisin." "Buyur?" dediğimde kahkaha atıp kafasını salladı. Kahverengi saç tutamları alnına döküldüğünde o hala gülmekle meşguldü. "Gülüşün diyorum kızıl. Bir ordu askere diz çöktürür." Ben afallamış bir şekilde ona bakarken o önüne dönmüş kalabalığı izliyordu. Birinin koluma vurup beni dürtmesi ile sağıma döndüğümde Yiğitin yüzüyle karşılaşmayı hiç beklemiyordum. "Çok etkileyiciydi. Etkilendin mi? Ben şahsen düştüm." "Ezhan'dan mı hoşlanıyorsun Yiğit?" Asmin'in sesiyle kahkaha attığımda Yiğit de şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Hayatım ben senciyim bilmiyor musun? Gözüm senden başkasını görmüyor kadın!" "Yemin ederim şu cilveleşmelerinizi izlemek zorunda olmaktansa kral beni ervamla aynı zindana kapatsaydı daha az zoruma giderdi. Midemi bulandırıyorsunuz!" Metenin çıkışı hepimizi güldürürken büyük bir çan sesiyle herkes durdu. "Bu ses de neydi?" Asmin yanıma gelip gülümseyerek konuştuğunda kızı sıkıca sarmak için tüm duygularım hareketleniyordu. "Ders saatlerini bu şekilde duyuruyorlar öğrencilere. Hadi gel benimle,üzerimizi değiştirelim. İlk derste bana eşlik edeceksin. ****** "Asmin bu böcek bana bakıyor." dediğimde Asmin'in gülüşü tüm sınıfı doldurmuştu. Tüm gözler bize döndüğünde Asmin boğazını temizleyerek yanıma yaklaştı. "Sadece onunla iletişim kurmanı bekliyor." Gözlerimi tekrar böceğe çevirdiğimde gözlerimi kocaman açıp uzaklaşmıştım. "Ben bununla ne konuşacağım!" "Halini hatırını sor Ezra. Malum aynı türdensiniz saygısızlık etme büyüğüne." Arkadan gelen sesle bakışlarımı sesin geldiği yöne doğru çevirip bekledim. Bana seslenen kişiyi tanımıyordum bile. Bu insanların derdi neydi? "Kes sesini Eren!" Asmin'in yükselmesi ile Eren denilen çocuk olduğu yerden hareketlenip bize doğru gelirken sınıfa giren biriyle tüm sesler duruldu. "Merhabalar." Kollarımı göğsümde birleştirip gelen kişiye baktım. Oldukça uzun boylu ve kalıplı bir adamdı bu. Siyah saçları arasına dökülmüş olan beyaz saçları ile kısacık kesilmiş, buğday teni üzerinde öylece duruyordu. Yüzü ve boynunun belirli yerlerinde uzun zaman önce olduğunu gösteren belirgin yaralar vardı. Oldukça yaşlı bir adamdı bu. "Bugün nasılsınız? Hepinizi çok heyecanlı görüyorum." Hep bir ağızdan ses çıkarken Asmin ve ben öylece dersin başlamasını bekliyorduk. "Hocam hayvanlardan önce lanetli ruhları nasıl dize getireceğimiz hakkında da bir büyü var mı?" Yaşlı adam kaşlarını çatıp oturduğu yerden ayaklanarak sınıfın tam ortasına kadar geldi. "Neden bahsediyorsun sen?" Konuşan çocuk öyle bilmiş bir eda ile kollarını göğsünde bağlamıştı ki ben bile şaşkınlıkla ona bakıyordum. Gözlerimi devirip önüme döndüm. "Sınıfımızda lanetliler var aksi bir durumda kendimizi nasıl koruyacağımız hakkında bilgi verin diyorum." dediğinde adamın gözleri sınıfın içinde gezinmeye başladı. Benim üzerimde durduğunda bir süre sadece bekledi. Dudakları aralanıp kapanıyor tam bir şey söyleyecekken vazgeçiyordu. Omuzlarımı dikleştirip ellerimi masaya yerleştirdiğimde sonunda konuşmayı başarabilmişti. "Bu sınıfta ne işin var!" dediğinde çıkan yüksek sesiyle herkes sessizliğe gömülürken Asmin'in eli koluma yerleşmişti. "Dersimiz varmış duyduğuma göre ve bende tüm hepinizi nasıl yok edebilirim onu öğrenmeye geldim." dediğimde kocaman sırıtmıştım. Adam hiddetle yanıma geldiğinde tam karşımda duruyordu. "Ne bu cürret! Kes sesini." Parmaklarım saçlarıma gittiğinde onları yavaşça arkaya atıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sesinizin tonuna dikkat edin beyefendi. Kralınızın haberi var." dediğimde kaşları düz bir çizgi halini almıştı. "Bu kadar kaba olmak zorunda değilsiniz hiçbiriniz. Amacım sizlere zarar vermek değil." "Doğru söylüyor. Kral Abraham'ın talebi üzerine şu an burada." Asmin'in sesiyle tüm bakışlar ona dönerken bende gülümseyerek karşılık vermiştim. "Her neyse dersimize dönüyoruz." Bir anda arkasını dönüp masasına doğru ilerlediğinde ağzında bir kaç şey mırıldanıp doğrudan benimle göz teması kurmuştu. "Bir ırkın bile yok bu derslerin sana herhangi bir faydası olmayacaktır. Neden işine yaramayacak şeyler için vakit öldürüyorsun?" Dediği şey bir süre düşünmemi sağlamıştı. Lanetlerimiz ve burası hakkında yeni yeni bir şeyler öğreniyordum ve bu benim gerçekten hiç aklıma gelmemişti. "Ben istemedim." dediğimde kafasını sallayıp önünde duran ajandaya döndü. Herhangi bir şey söylemedi, sorgulamadı ya da devam etmedi. Önüne dönüp bir süre ajandası ile ilgilendi. Uzun bir sürenin ardından ayağa kalktığında ellerini ceplerine yerleştirip yine sınıfın tam ortasına geçti. Tüm öğrenciler onu rahatlıkla görebiliyorken o gülümseyerek boğazını temizledi. "Ezra. Öncelikle ben derslerinde yardımcı olacak, merak ettiğin şeylerde sana yol gösterecek olan öğretmenin Sezar." "Memnun oldum Bay Sezar. Bende yeni öğrenciniz Ezra." diyerek üzerime giyindiğim elbisenin eteğinden tutup bacaklarımı kırarak selam verdim. Yaşlı adam gülümseyerek önünde duran masaya eğildi. "Evet derslerimize başlayabiliriz." "Hocam, geçen ders mühür taşı ile timsah gözünün hayvanlar üzerindeki etkisini konuşacağız demiştiniz?" Adam kafasını kaldırıp bir süre düşündü. Kafasının içinde bir şeyleri tartıp tekrar sınıfa odaklandı. "Evet aklımda o vardı ancak az önce ajandama göz gezdirdiğimde, bir büyüyü kullanırken ses tonunuzun hayvan üzerindeki etkisini göstermeyi atlamışım." Doğrulup arka tarafta duvarda asılı duran ahşap raflara gittiğinde ellerini arkasında birleştirmiş bir şey arıyordu. Uzun süren arayışın arkasından elindeki cam kavanoz ile bize döndüğünde kaşlarımı çatmadan edememiştim. Bir kavanoz dolusu solucan bize bakıyordu. Kavanozun kapağını açıp içlerinden bir solucanı eline alıp masaya bıraktığında neredeyse öğürecektim. "Cidden buna gerek var mıydı?" "Ezra! Öyle söyleme hayvanları anlamak onlarla sohbet etmek çok güzel." dediğinde kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Solucan?" "Evet. Baksana şunlara yumuş yumuş jelibon gibi yapıları var. Ay yerim ben bunları!" dediğinde tuhaf tuhaf bakmak dışında hiçbir şey yapmamıştım. Gözlerim tekrardan Sezar'a döndüğünde o ise tuhaf bir kaç şey söylüyordu kendi kendine. Arkadan gelen konuşmalarla gülmeden edememiştim. "Solucanların hepsini şunun ağzına tıkacaksın!" "Eren kes sesini. Hoca duyacak." "Elif. Bazen gerçekten çok salak oluyorsun. O şu an transa girdi duyar mı sence bizi? Şuna bak yaşlı bunak!" "Evet Eren seni duyabiliyorum." Sezar'ın sesiyle tüm sınıf kahkaha atarken, Eren kaşları çatık bir şekilde etrafa bakıyordu. "Buraya gel!" Eren yerinden kalkıp bir kaç adımda hocanın yanına geçtiğinde, Sezar gözlerini açmıştı." "İki arkadaşa daha ihtiyacım var. Kim gelmek ister?" dediğinde gözlerim tüm sınıfta gezindi. Hepsi ayağa kalkmamak için başka şeylerle uğraşıyormuş gibi gözükürken Asmin çoktan kalkmış onlara doğru yürüyordu. "Bir kişi daha istiyorum." Eren, yanına gelen Asmin'e bakıp bir kaç adım uzağa kaçtığında Asmin, gözlerini devirerek solucanlara dönmüştü. "Koca burun! Sanki yedik seni." Bir çocuk daha ayağa kalkıp onların yanına geçtiğinde herkes dikkatle onları izliyordu. "Arkadaşlar, ses tonumuzun insanlar üzerinde etkisi olduğu gibi hayvanlar üzerinde de olumlu ve olumsuz etkileri vardır." diyerek bir kaç adımda solucanların yanına gitti. Elini uzatıp bir solucanı avuç içine yerleştirdiğinde tiksinti ile gözlerimi kapattım. "Şimdi Eren öfke, Asmin mutluluk, Giray ise korku olacak. Ve duygulara göre onlara seslendiğimizde etkilerini birlikte gözlemleyeceğiz. Sırayla deneyelim." Eren bir adım öne çıktığında bir süre bekledi. Solucanlara odaklanmıştı. Gözlerini kapatıp açtığında göz bebeği yeşil rengini alırken ben dikkatle olacakları izliyordum. "Onlara öfke ile onları sevdiğini söylemeni istiyorum." dediğinde Eren birden gözlerini açıp kaşlarını çatarak hocaya döndü. "Ben bunlara seni seviyorum demem o ne be!" herkes kahkahalar ile gülerken Sezar sinirle Eren'e bakıyordu. "Bir kelimenin farklı duygularla etkilerini gösteriyoruz. Başla hadi!" dediğinde Eren hâlâ aynı ifade ile duruyordu. "Sınıfta kaldığında duvarlara seni seviyorum derken görüşürüz o halde." dediğinde Eren sesli bir nefes bırakıp tekrar odaklanarak aynı şeyleri yaptı. "Aroha ana ahau ki a koes" Solucan bir anda kendini kasarak Sezar'ın avuçları içinde kıvrılırken, tüm gözler ondaydı. "Asmin sıra sende." Asmin yavaşça solucana yaklaşıp Eren'in yaptığı tüm adımları izlediğinde gözlerini açarak solucana yaklaştı. "Aroha ana ahau ki a koes." Sezar'ın avuç içlerinde top şeklini alan solucan Asmin'in sözleri ile yavaş yavaş kendini bırakırken bir süre sonra eski halini almıştı. Gerçekten şaşırtıcı bir durumdu. İnsanlar, insanlarla iletişim kurarken bu etkileri dikkate almıyorken, hayvanlar bile bunlara ayak uydurabilirdi. "Giray." Giray denilen de Asmin ve Eren'in yaptıklarını yaparak onlara seslendiğinde. Solucan bu sefer duyduğu korku sesiyle kafasını bükerek Sezar'ın avuç içlerine yerleşti. Tüm duyguları hissetmişti gerçekten! "Evet arkadaşlar gördüğünüz gibi. Herhangi bir hayvanla iletişim kurmak istediğinizde duyguların onların üzerindeki etkisini görüyorsunuz." "Peki ya herhangi bir etki olmadığında ne olacak?" dediğimde bakışları bana döndü. "Anlamadım." "Yani diyorum ki eğer bu duyguların onlar üzerinde bir etkisi olmazsa, arkadaşlarımız onlarla ne şekilde mücadele edecek. Onlar üzerinde bir baskınlık kuramadıklarında ne olacak?" Herkes dönmüş bana bakarken, Asmin kocaman gülümsedi. "Sonuçta her hayvandan olumlu sonuçlar alamayız. Tıpkı insanlar gibi. Yanılıyor muyum?" dediğimde Sezar elindeki solucanı bırakarak bana döndü. Ayaktakiler yerlerine otururken herkes dikkatle Sezar'a bakıyordu. "Bizim güçlerimiz hayvanlarla iletişim için işe yarıyor. Hayvanlar enerjimizden ırkımızı bilebilir. Bir mücadeleye gerek yok." "Sorum bu değildi ama herneyse ya büyülenen hayvanlar?" diyerek kollarımı göğsümde birleştirdim. "Telkin gücü olan bir ırkınız daha olduğunu duymuştum. Telkin edilmiş hayvanları nasıl sakinleştireceksiniz?" "Şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşmadık ama oldu ki karşımıza çıktı, her durum için belirli bir büyü vardır emin olabilirsin." dediğinde aynı anda büyük çan tekrar çalmaya başladığında herkes ayaklanmıştı bile. Tüm sınıf boşaldığında biz hâlâ Asminle sınıfta oturmaya devam ediyorduk. "Neden böyle bir şey sordun?" "Olası şeyler. Sadece karşılaştığınızda ne yapabileceğinizi öğrenmek istedim." dediğimde dudaklarını büküp önüne döndü. "Ezra, şimdiye kadar kimsenin aklına dahi gelmemiş, sorma zahmetinde bulunulmamış ve gerek de duyulmamış bir şeyi neden sordun?" Gözlerimi devirip ayağa kalktığımda o da benimle birlikte ayaklandı. "Herhangi bir nedeni yok Asmin. Aklıma geldi ve sordum. Ben bir psikoloğum hastalarım geldi aklıma ve sadece sorguladım." "Anlıyor-" İçeriye dalan biri ile tüm sözleri yarıda kalırken gözlerimiz giren kişiye dönmüştü. "Ezra! Sen ne yaptın?" Yiğit'in sesiyle kaşlarım çatılırken yanına kadar gidip karşısında durdum. "Ne oluyor Yiğit?" "Kral Abraham, sen odasından çıktıktan sonra fenalaşmış. Ne yaptın ona!" dediğinde sinirle gözlerimi kapatıp açtım. "Hiçbir şey." diyerek sınıfın çıkışına doğru ilerlerken onlar da peşime takılmıştı. Ezhan ve Mete koridorun sonunda bize doğru gelirken biz de onlara doğru ilerliyorduk. "Dokunmadım bile ona!" Ezhan tam karşımda durup yüzüme doğru bakarken bu sefer de Mete konuşmaya başlamıştı. "Sana rahat dur demiştik. Başımıza iş açmak dışında bir işe yaramaz mısın sen!" Bir kaç adım öne gidip kollarımı göğsümde birleştirdiğimde gözleri sinirle etrafta dolanıyordu. "Ben hiçbir şey yapmadım dedim." "Yalan söylemeyi bırak. En son sen çıktın o odadan ne yaptın adama?" Mete'nin yersiz öfkesi karşısında gözlerimi Ezhan'a çevirdiğimde o sessizce beni izliyordu. Kafamı iki yana sallayıp gözlerine baktım. "Gerçekten ben bir şey yapmadım." dediğimde hiçbir kelime etmeden öylece bana bakıyordu. "Sen yapmadıysan kim yaptı Ezra." Yiğit yanıma kadar gelip elini koluma koyduğunda kendimi çekip ondan uzaklaştım. "Yardımcı olmaya çalışıyoruz sadece. B*k beyinlinin saçmaladıklarını ciddiye alma." "Ben yaptım!" Arkadan gelen sesle hepimiz konuşan kişiye döndüğümüzde gördüğüm yüzle kaşlarım çatılmıştı. "Kaden!" Omuzlarını silkip yanımıza kadar geldiğinde gözleri beni buldu. "Senin ya da sizin için yapmadım." diyerek ellerini ceplerine soktu. "Kalbimi acıtmıştı bende gerekeni yaptım." ******* Bölüm sonuuu✨ Nasılsınızz? Bölümü nasıl buldunuz? Umarım hayatınızda her şey yolundadır, değilse bile olmasına hazır olur ve gülümseyin çünkü gülümsemek her şeyi değiştirir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee❤️ |
0% |