@cielo_corea
|
AYLA YILDIRIM Hayat insanı en derin yerinden vurur muydu bilmem ama beni vurmuştu. Okulda bana babanın görevlerinin neler olduğunu öğretmişlerdi oysaki onları öğrenmesi gereken ben değil babamdı. İnsanlar benden korkardı çünkü korkutucuydum. Deli olmuştum ama beni deli etmişlerdi. Küçükken babam, ‘insanların kanı içilmez’ dediğinde doğruyu söylediğine ve insanlarının tadının kötü olduğuna inanmıştım. Büyüdüğümde her şey gerçeğimdi. Küçükken ne yapıyorsam büyüdüğümde de aynısını yapıyordum. Bir şey dışında; İnsanları öldürmek. İnsanlar bu Dünya’nın en aciz varlıklarıydı. Ne mutlu olurlardı nede gözleri doyardı. Hep suçu insanlarda bulurlardı ama asla aynanın karşısına geçip kendilerinde suç bulmazlardı. Bende insandım belki ama çok kez aynanın karşısına geçip kendimdeki kusurları görmüştüm. Çoğu şeyi merak ederek başlamıştım. Merak benim göbek adımdı. Eğer bir şeyi merak ettiysem onu net yapacağımdır. İnsan nasıl öldürülür diye çok merak etmiştim. Çünkü babam benim yanımda acımasızca o kadar insanı öldürdüğü için. Denedim insanların nasıl öldürüldüğünü. Başladım. İlk defa birini öldürdüğüm zamanki korkum çok kötüydü. Ama ondan sonrakileri rahatlıkla öldürmüştüm çünkü alışmıştım. Ve şimdi Türkiye’nin en çok aranan seri katillerinden biriyim. İnsanları öldürmekle kalmamıştım. İnsanların çığlıkları hoşuma gittiği için onları en ağır işkencelere tabi tutmuştum. Ben Ayla. Küçüklüğü korkmakla, büyüklüğü ise korkutmakla geçen Ayla. Küçükken yanan canımı büyüdüğümde insanları bedeli kadar ödetmiştim. Zor toplanmıştım ben. Abilerim her şeylerini bana vererek beni toparlamaya çalıştılar ama hayır benim ilacım insanları öldürmek ve onların kanını içmekti. Caniydim. Buna asla itiraz etmiyordum. Ama beni babam büyütmüştü. Ben babamın yanında büyümüştüm. Annem öldüğünde bende abilerimle kalsaydım katil olacağımı sanmıyordum. Ama ben bir seri katilin yanında büyümüştüm. Üzüm üzüme baka baka kararırdı bende babamdan öğrenmişti birçok şeyi. Babam benim canımı yakmıştı ben babamın canını. Asla da pişman değildim, iyi ki onun yanında büyümüşüm. Belki babam iğrenç bir adamdı ama beni eğitmekten başka bir zararı yoktu; Taki o geceye kadar. Bana dokunmaya kalkıştığı geceye kadar. Ah, iyi ki bana nasıl insanla dövüşülür öğretmişti. Bıçağı kalbine saplamıştım. Göğsünde ki iz bana aitti. Asla pişman değildim. O günden sonra zaten onu arkadaşı ile hapishaneye atmayı başarmıştık abilerimle. Ahu, Mert abim ve Baran abimle birlikteydik annem hayattayken. Ama annem öldükten sonra onlar yine bir arada durmuşlardı, beni babam almıştı. Üzülmedim. Babam hapishaneye gittiğinde ise abimler beni tekrardan yanına aldı. Ama ben iyi değildim. İlaçlar, tedaviler, intiharlar, insanları öldürmeler. Çok kötü bir dönemdi. Atlatmıştım ama yıkılsam da dik durmuştum. Çünkü biliyordum babam yine gelecekti. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Anılar peşimi bırakmasa da güldüm. Her hikâyenin bir yan karakteri olurdu. Hani her şeyi bitiren yan karakteri. Bir çığlık daha. Elimdeki bardağı dudaklarıma yaklaştırdım ve içindeki kanı iki yudumda içtim. Bir çığlık daha. “Biraz daha susacak mısın yoksa ben canını biraz daha yakayım mı?” diye sordum karşımdaki adama bakarak. İki eli yukarıdan bağlanmıştı ve öylece duruyordu. Karnında, omzunda ve ayağında bıçaklar vardı. Bu adam bir mit ajanıydı. Görevi ise beni yakalamak. Bir çığlık daha. “Canın çok mu yanıyor?” diye sordum acısını bile bile. “Sürtük.” dedi ağzının içinden. Bana sürtük mü dedi sabah kahvaltısında yürek yemiş kişi. Ayağa kalktım ve yanına doğru gittim. Karnındaki bıçağı hızlı bir şekilde çektim ve yere fırlattım. “Ne dedin?” dedim duymamış gibi. “Sen bilmez misin Türk askeri asla konuşmaz diye? Sana öğretmediler herhalde.” Adam haklı oğlum. Bir haftadır elimde ama konuşturamadım adamı. Güldüm. Omzundaki bıçağı da bir hışımla çekip yere attı. “Şerefsiz kadın.” İnlemesini umursamadan bacağındaki bıçağı da çekip fırlattım. Ayağa kalktım ve “Sana iyi yalnızlıklar.” Arkama dönüp ilerledim. Arkamdan sesini duydum. “Sana da iyi gebermeler.” Evden çıkmadan önce bir gülme sesi duyduğumda arkamı döndüm ve o ajan pisliğini bağladığım odaya doğru ilerledim. Odanın kapısının açık aralığından içeriye baktım. Gördüğüm şeyler beni şaşırtmamıştı. O bir ajandı. Bunun eğitimini de almıştı dimi. Ajan bir elindeki ipi çözmüş diğer elini çözmekle meşguldü. Aynı zamanda da dudaklarında anlam veremediğim bir gülüş vardı. Diğer elini çözdü ve kafasını kaldırdığı an göz göze geldik. Yumruklarımı sıktım. “Kaçacağını falan mı sandın acaba?” Güldü. Ayağa kalktı ve elindeki ipleri gösterdi. “Ben bunları çözdüm,” dedi. “böyle gel bakalım. Bağlıyken kolaydı.” Üstüme gelmeye başladığında kaşlarımı çattım ve başımı dik tuttum. “Gel bakalım.” dedim. Dudağına sinsi bir gülüş yerleştirdi. Elindeki ipi yere attı ve ani bir hareketle yerdeki bıçaklardan birini alıp bana attı. Canına susadı herhalde. Hızla sağ tarafa geçtiğimde bıçak bana değil kapıya saplanmıştı. Güldüm. “Güçlerin bende işlemez, Ajan.” Güldü. “Daha gücümü görmedin.” “Gördüklerim bana yeter.” Lafı değiştirdim. “Seninle bir anlaşma yapalım.” dedim kafamı dik tutmaya çalışarak. Kafasını olumlu anlamda salladı ve “Ne anlaşması?” Güldü. “Babanı kurtarma anlaşması mı?” Sözlerine devam etti. “Kendi bedenini bana verip babanı bağışlamamı mı isteyeceksin?” Babamı biliyordu. Kim bilmezdi ki zaten. Dudaklarıma sinsi bir gülüş kondurdum. “Hadi ama seni kaçırdığım zamandan beri işkence çektiriyorum ve senin yaptığın tek şey bedenimi arzulamak mı?” Gülüşü yavaş yavaş solmaya başladı. “Kendine oruspu muamelesi mi yapıyorsun?” Sorduğu soru aklımdan geçen bir şey değildi. O öyle mi görüyordu. Piç kurusu. Bir hışımla kapıdaki bıçağı alıp ona rastgele fırlattım. Eliyle tutmasa yüzünü delecek olan bıçağa öcü görmüş gibi baktı. Sonra da bıçağın keskin yeriyle tuttuğu için kesilmiş ve kan akan eline. Kafasını yavaşlıkla bana doğru çevirdi ve gözlerindeki o kin, öfke ve nefret bir insanı öldürebilen türdendi. Hadi ama bana ne dedi. Bıçağı sertçe yere attı ve koşar adım üstüme gelmeye başladı. Ne yapacağımı bilemediğim için öylece durdum. Karşıma geldiğinde elinin içini bana gösterdi. “Seni öldürmemek için bir sebep söyle.” dedi. Çıplak göğsündeki yaraları gösterdi. “Bir sebep ver bana.” Öfkesi sesine de yansımaya başlamıştı. Acaba ben buradan tüysem ne olur? “Bir sebep yok. Bu yüzden öldüreceğim seni.” Kafasını eğdi ve yüzümüzü aynı hizaya getirdi. Elleri yumruk olmuş bir şekildeydi. Beni o kadar kolay öldüremez çünkü ben bir katille büyümüştüm. Çünkü ben aranan bir katildim. Çünkü ben annesinin çığlıklarına uyanan ve annesine her yemek götürdüğünde babası tarafından beş gün aç bırakılan bir kızdım. Çünkü ben her ne olursa olsun bir kadındım. Dik durmalıydım. Erkekler bizi değil, biz erkekleri ölümle tehdit etmeliydik. Ellerimi sert bir şekilde göğsüne koydum ve tüm gücümle itekledim onu. Zaten fazla yara aldığı için çok güçlü değildi. Bu yüzden onu çabuk alt edebilirdim. İtişimle sersemlemiş ve geriye adımlamıştı. Bunu fırsat bilip sağ elimi yumruk yaptım ve sert bir şekilde yumruğumu yüzüne geçirdim. Kafası sol tarafa düştüğünde oda aynı hızla yüzüme sert bir yumruk geçirdi. Keşke dişlerimi de düşünseydin be oğlum. Yüzümün sağ tarafı artık yok sanırım. Bu nasıl vuruş. Yıllardır sizi taşa vurarak mı yetiştiriyorlardı. Ajansınız da sizde Allah’ın kuluydunuz. Zaten kaslarından belliydi ne kadar sert bir vücuda sahip olduğu. Göz ucuyla baktım. Yani o gövdeye gözün dayanacağa kadar. Ha bir de güçsüz demiştim. Yaralıyken böyleyse sağlamken bir üflemesiyle ölürüm oğlum. Ben niye şuan ölmediğimi sorguluyordum lan! Adam beni bir yumrukla öldürecekti. Hemen toparlandım. Ağzıma gelen metal tat sanırım kan tadıydı. Adamın bir vuruşuyla savrulduğum için saçlarım yüzüme savrulmuştu. Başparmağımı dudaklarıma bastırdım ve kanın akışını engellemeye çalıştım. Adımlarının buraya geldiğini saçlarımın arasından izledim. Sert davranıyorsa sert vuracaktık. Bütün gücümü sağ ayağıma topladım ve bir anda suratına doğru tekmeyi savurdum. Tekmeden kurtulmak için kendini geriye çekti. Bunu fırsat bilip hızla yanına ilerledim ve sağ elimle yumruk yapıp yüzüne vurdum. Hemen sol elimle de burnunu isabet alarak yumruk attım. Art arda ellerimi yumruk yapıp birkaç kere daha yumruk attım suratına. Adımları geri gittikçe ben daha da sert vurdum. Vurmayı kestim. Sadece öyle durup bana bakıyordu. Dudaklarından kan akıyordu. Sinsi bir gülüş takındı. “Beni yeneceğini mi sandın, katil kızı?” Sesi mi kulağıma az geliyordu yoksa ben mi az önceki darbeden dolayı duyma yetimi kaybetmiştim. “Durum bunu gösteriyor, Ajan.” Güldü. Hem de kahkaha ata ata. Gözlerim göğsündeki açtığım yaralara kaydı. “Bu yaralarla nasıl yaşayacaksın?” diye sordum derin nefes alarak. Gözleri gözlerime kenetlenmiş bir şekilde duruyordu. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Kazanmıştım. Kaybedemezdim. Çünkü yaralıydı. Bir anda omzumda hissettiğim ağır acı ile sarsıldım. Ne oluyordu? Tanrım omzum. Elimi omzuma attım. Ama atmaz olaydım. Orada hissettiğim şey bıçak değildir inşallah. Gülüşünü duydum boğukça. Gözlerimin önü bulanıklaştı. Oradaki bıçağı elimle sert bir şekilde çektim. Ben kendi canına kıyan bir insandım. Gözlerim doldu. Hayır, acıdan değil. Acımazdı benim canım. Buna acı demezdi benim yüreğim. Ne acılar sığdırmıştım yüreğime. Dolan gözümden bir yaş aktı. Ben yine sırtımdan bıçaklanmıştım. Yine, yine ve yine… Yavaşça arkamı döndüm. Ayaktaydım. Yıkılmazdım, bu yara beni yıkmazdı. Ne acılara dayanmıştım ben. Annem kurşun bedeninde yaşamaya zorlanmıştı. Küçüktüm. Küçük bir çocuğun görmemesi gereken ne varsa bilirdim ben. Kız çocukları annelerinin kaderini yaşarmış. “Ne oldu?” dedi eğlenen bir sesle. “Yaralandın mı?” Gülüşü büyüdü. Yaralanmamdan zevk mi almıştı? Bende almıştım. O yaralanınca gülmüştüm. Ama o gülemezdi. Çünkü ben Ayla Yıldırım, güldürmez ağlatırdım. Ve öylede yapacaktım. Elim hızla cebimdeki silaha gitti ve hiç düşünmeden karnına isabet aldım. “Öldüğünde de bu kadar gülebilecek misin?” Sorum onu daha çok güldürmüştü. Tetiği çektim ve çekeceği acıyı umursamadım. “Ah!” İnledi. Yere bir dizinin üstüne düştü. Eli hızla karnına gitti. “Ah!” Kafamı sağ tarafa çevirdim ve oradaki zinciri gördüm. Gülüşüm dudaklarımda yayıldı. Zorlukla onu taşıdım ve duvara zincirledim. “Siz kimsiniz de beni yaralıyorsunuz?” Gözleri kapanmak üzereydi. Yanına oturdum ve bakışlarım ona döndü. “Bu savaşın kazananı olmaz.” dedi emin bir sesle. “Sen bir katilsin ben bir Ajan,” sesi daha da kötüleşiyordu. “son duyduğum ses senin sesin mi olacaktı be Ayla?” sorusuna cevap vermedim. “Ben buna da memnunum, her an beni öldür edebilirdin.” Gülüşü büyüdü. “Ki benim cazibem seni baya etkilemiş sanırım ki hala hayattayım.” Bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Olduğum yerden ayaklandım ve karşısına geçip çenesini tutup havaya kaldırdım. “Emin ol senin ki gibi mal ve gereksiz bir cazibeye katılmak yapımda yok.” Güldü. “Ölüyorum be kadın,” sesi tamamen gitmek üzereydi. “bundan bari etkilen.” Güldüm. O kadar da değil canım. Omzumu çıkardın. Yüzümün yarısını söylemiyorum bile. “Merak etme, Hüsnü abi tedavi eder seni.” Beni de o tedavi ederdi hep. Güldü sadece.
Evet, biraz uzun zaman sonra attım ama daha yeni müsait olabildim kusura bakmayın. Düşüncelerinizi yazmayı unutmayın. Sizi seviyorum. |
0% |