Ahşan akşam eve geldiğinde o yorgunlukla akşam yemeğini hazırladı ayaküstü bir şeyler atıştırdı amacı Gülfer’i görmemekti. Sadece uzanıp dinlenmek istiyordu. Bu akşam Mir Lila’nın yemeğine katılması gerekti ama gitmemeye karar vermişti. Hem evden çıkması büyük sıkıntı olacaktı hem de keyifsizdi. Hanzade Hanım vardı aklında, onu görüp ayakkabıyı neden verdiğini sormak istiyordu. Elbette ki hesap sormayacaktı o ayakkabı kendisinindi ve istediği kişiye verebilirdi. Ama… Sanki bir yanı bu duruma içerlenmişti. Annesi gibi sevdiği Hanzade Sultan’a kızamazdı içerlenemezdi. Sadece Zara’ya kendi uyardım ediyorken aptal oluşunu gözünde büyütmüyordu da Hanzade Hanım da ona yardım edince bunu karşısında görmek Ahşan’ı biraz üzmüştü. Ama bunu başlatan bendim… Odasına gitmek için köşeyi dönünce Azra’ya çarpmadan hemen önce durdu. Sessizce geçmeye niyetliydi ama Azra ayaküstü birkaç iğneleyici laf sokmadan Ahşan’ı bırakmazdı.
“Ne o külkedisi, yine mi erkenden kaçıyorsun?”
“Çekil önümden Azra yorgunum zaten.” Azra kesti önünü.
“Bu kadar yorulacak ne iş yapıyorsun merak ettim.” Ablanın işini kurtarıyordum çünkü ben bir aptalım! Azra bir omzunu duvara yaslayıp sırıtarak devam etti konuşmasına: “Şu senin patron Mir. Bayağı da yakışıklıymış.” Konunun Mir’e gelmesi Ahşan’ın canının daha fazla sıkılmasına sebep oldu.
“Bana ne Azra. Çekil önümden de odama gideyim.”
“Sana ne zaten. Yedi yirmi dört adamın dibindeymişsin ama sakın başka şeyler için heveslenme.” Ahşan’ın kaşları çatıldı ne diyor bu geri zekâlı? “Zara’dan hoşlanıyormuş. Böyle bir ilgiler, sürekli aramalar. Gelip görmek istemeler.” Ahşan burada yutkundu. Kalbinde ki taşı görmezden geldi.
“Bundan bana ne Azra. Eğer Zara’dan hoşlanıyorsa hoşlana-“
“Âşık.” Dizleri titredi Ahşan’ın burada. Bu kelime çok ağır geldi. Kendisi sandığı kıza âşık olmazdı. Kendini gördüğünü sandığı Zara’ya âşık olmuş muydu yani? Gözünün önüne baş başa oturmaları geldi. Mir’in onun karşısında ki sıcacık tavrı, gülümsemesi… Olabilirdi. Derin bir nefes aldı.
“Çekil önümden ablanın kardeşinin aşk hayatı beni hiç ilgilendirmiyor.”
“En son böyle dediğinde Yiğit’in arabasından inmiştin.” Ahşan bu kez dayanamadı. Yiğit arkadaşıydı ayrıca Zara’nın aptallığı yüzünden beraber olamadılarsa onlar Ahşan’ın onu tavladığını düşünüyor olamazlardı. Yüzünün değiştiğini Azra’da fark edince yaslandığı yerden doğruldu. Ona doğru bir adım attı.
“Bana bak, eğer bir daha böyle çirkin şeyler ima edersen bambaşka bir Ahşan’la karşılaşırsın.” Azra sindi biraz.
“Sadece uyardım. Zaten Mir’in senin gibi birine bakacağına ihtimal bile vermiyorum da, işte sen heveslenme sonra üzülürsün.” Ahşan uzanıp onu kolunu tutunca beri ki küçük bir çığlık attı: “Bırak kolumu manyak. Anne!”
“Dua et de ben benim gibiyim. Yoksa ne aşağı marketin oğlu ile geceleri çamlıkta buluşabilirdin ne de bu eşikte durabilirdin.”
Azra gizli kapaklı çevirdiği işleri Ahşan’ın ağzından duyunca birden sustu. Bir kez daha onun diline düşmüştü artık sittin sene ona bir şeye diyemezdi. Eğer annesi bu çamlık mevzusunu duyarsa bütün kemiklerini kırardı Azra emindi. Annesinin aklından geçmesi ile Ahşan’ın onun kolunu bıraktı ve Gülfer sinirle yanlarına geldi.
“Ne oluyor kız? Ne bu gürültü?”
“Yok, bir şey,” diyerek yanlarından geçip gitti Ahşan. Gülfer ardından kötü kötü baktı.
“Ne demek yok bir şey, Azram bir şey yaptı sana bu besleme… Kız Ahşan hemen gel buraya yoksa-”
Duymadı tehdidin devamını odasına koşturdu dolmuş bir vaziyette. Bir an kapıda durdu. Aşağı da ki öfke nöbeti hala etkisindeydi. Zara’nın odasına yöneldi bu defa. Kapıyı çalmayı dahi unutarak odaya dalınca Zara masa başında bir fotoğrafla yakalandı ve alelacele fotoğrafı sakladı.
“Kapıyı çalmadan neden dalıyorsun odama.” Zara kızarmıştı buna Ahşan daha çok şaşırdı.
“Neyi sakladın?” diye sordu dürüstçe. Zara ayağa kalkıp Ahşan’ın önünde kollarını kavuşturdu.
“Seni ilgilendirmez.” Mir’in fotoğrafı mıydı? Seviyor muydu onu gerçekten? Ahşan yutkundu. Bu düşünce bile onun boğazını düğümledi ve ne diyeceğini bilemedi. Onun yüz ifadesinden Ahşan’ın öfkeli olduğunu anlamıştı Zara. Ayakkabı konusunda olmalıydı diye düşündü: “Ne için gelmiştin?”
“Yemeğe gideceğim.”
“Tamam, ben hallederim.”
“Sormayacak mısın?”
“Mir bahsetti. Beni de davet etti ama yorgunum. Üzerinde çalışmam gereken bir kreasyon var.” Azra’nın söylediklerinin doğru olduğunu böyle anladı Ahşan. İkisi de hoşlanıyorlardı demek birbirlerinden. Bir şey demeden çıktı Ahşan odadan. Kendi odasına gitti. Kapıyı ardından kapattı. Hayır, amacı yemeğe gitmek değildi. Zara’nın kendisine yardım etmesini istemek hiç değildi. Asıl kalbinden geçenin bir hayal kırıklığı ile hesap sormak olduğunu fark etti elbiselerini değiştirirken. Aptal! Diye söylendi kendine. Mir hakkında ki o tüm düşünceleri zihninin ardına atmayı denedi ama her defasında bir cümle başını uzattı gerilerden; onu ben sanıyor. Bu cümle evet doğruydu ama yanlış olan bir –du eki vardı. Onu Ahşan sanıyordu. Şimdi sandığı kızı seviyordu belli ki. Ahşan üzüldü. Aynada yüzüne bakarken mutsuzluğun yavaş yavaş kendisini çirkinleştirdiğini fark etmedi. Rast gele bir şal seçip başına örteceği anda kapısı açıldı. Zara’yı gördü. Kapıyı çalmadan girmesi Ahşan’ı sinirlendirdi. Tıpkı az önce ki hareketinde Zara’yı sinirlendirdiği gibi. Yine de bir demedi Ahşan. Zara bir şey demeden elinde siyah elbiseyi uzattı.
“Ne bu?” diye sordu Ahşan.
“Benim değerli koleksiyonumun en özel parçalarından biri. Tasarım benim dikim benim. İthal kumaş 60’lar stili, şuan moda. Şık bir davet için oldukça ideal.” Ahşan şaşırdı Zara neden kendisine yardım etsindi ki ayrıca o elbiseye ihtiyacı da yoktu. Zara bunu yüzünden okumuş olacak ki bıkkın bir şekilde ona baktı: “Üzerinde ki gündelik elbise ile Mir ve Lila’nın yanında otururken kendini iyi hissedecek misin?”
Haklıydı evet. Ahşan Zara söyleyene dek bunu düşünmemişti bile bu gece gidecekleri yer bir kebapçı değildi. Lila’nın seçtiği nezih bir mekândı. En çok da bu yüzden gitmek istememişti. Lila her nereyi seçtiyse orada rahat olmasının imkânı yoktu ama bir kez karar vermişti. Usulca elbiseyi aldı.
“Teşekkür ederim Zara.”
“Önemli. Çünkü sayende Mirs’in güvenini kazandım.” Ahşan başını salladı. Zara çıkmadan önce Ahşan arkasından sordu.
“İstersen taslağı inceleyebilirim.”
“Hayır, ben yapacağım.”
Zara çıktıktan sonra Ahşan onun bu işi yapamayacağına emindi çünkü Zara ayakkabı kızı değil elbise kızıydı. Onun bunu altından nasıl kalkacağını merak etti. Yardım etsem mi? Diye düşündü. Bakışları çekmecesinde ki çizim kâğıtlarına kaydı. En azından fikir olsun diye birkaç tanesini… Düşüncesini telefonun çalması kesti. Cevapladı hemen Boran’ı.
“Hazır mısın, seni alayım evden.”
“Teşekkür ederim gelirim ben.”
“Yakınlardayım. Hemen çık.”
Telefonu kapattı. Çabucak giyindi elbiseyi Zara ile aynı ölçülerde olmalarının güzel bir yanına denk geldi. Çıkmadan evvel aynada ki şık kadına şöyle bir yabancı sayarak baktı. Ve beklemeden aşağı indi. Zara her ne yaptıysa ne Gülfer ne de Azra ortalıkta yoktu. Rahat bir şekilde çıktı evden. Boran köşkün kapısının önünde bekliyordu onu. Hanzade Hanım’ın şoförü de kapıdaydı. Ahşan’a güzel bir baş selamı vererek onun arabaya binişini izledi. Birazdan Hanzade Hanım’a gidecekti haberi. Demek ki dönüştü ona uğrayacaktı.
“Çok şık görünüyorsun.” Diyen Boran’ın iltifatı Ahşan’ı utandırdı.
“Teşekkür ederim. Sende her zamanki gibisin.”
“Teşekkür ederim Hanımefendi.”
Araba da bir süre sessiz kaldılar. Ahşan’ın aklı Zara ve Mir arasında gidip gelirken Boran’ın da aklında ikisi vardı ama biri daha ağır basıyordu. Sonunda dayanamadı.
“Zara’nın Mir’e getirdiği o taslağı sen mi hazırladın.”
“Evet.”
“Neden?”
“Onunla bir anlaşma yaptık çünkü. İşini garantilemesine yardım edecektim.”
“Sonar peki. Asıl kreasyonu nasıl yapacak?”
“Kendine güveniyor.”
“Bak Ahşan. O kız işi batıracak. Kendisi kovulacak üstüne her şeyi Mir’e anlatacak seni de kovduracak. Mir’in uğrayacağı hayal kırıklığını söylemiyorum bile Mirs’i çıktığı yerden alaşağı edecek.”
“Belki de etmez.”
“Bir ihtimal için milyon dolarlık yatırım yapmıyor millet. Mir iflasa gider. Ki Miralay bunu asla kaldıramaz.”
“Neden Miralay diyorsun ona?” olayın vahametini anlamadığı için ona yan bir bakış attı Boran. Çekik gözleri daha da kısılmıştı.
“Liseden alışkanlık. Mir hep ciddiydi hep disiplinli. En sevdiği yerin askeriye olduğunu biliyor musun? Çünkü o tam düzen manyağı. Lise de okulda milli güvenlik dersimiz vardı bir albay katılırdı derse askeri üniforması ile gelirdi böyle jilet gibi takımadam yaşı büyük ama böyle dimdik. Mir’le çok özenirdik. Mir’in adını duyunca ona Miralay demişti ilk o adam. O günden beri bende ona öyle derim.”
“Çok yakınsınız yani.”
“Öyle.”
“O halde Zara’dan hoşlandığını da biliyorsun.” Boran sessizce ona yan bir bakış attı. Ona sorduğu sorunun cevabını Ahşan da biliyordu demek.
“Sadece öyle sanıyor.”
“Gerçekten ondan hoşlanıyor. Hatta Zara ile çok iyi anlaşıyorlar.”
“Evet, robotik bir çift gibiler. İki iyi anlaşan iş arkadaşı gibi...”
“İnsan sevdiğine benzer demek ki.” Boran kırmızı ışıkta birden durdu. Aklına gelen şey ile Ahşan’a bakmadan sordu.
“Mir’den hoşlanıyor musun?”
“Hayır.”
Anında ret eden Ahşan için bu ezber bir cevaptı. Boran onun ses tonunda ki zıt anlamı fark edecek kadar akıllı biriydi. Bu yüzden üstelemedi ve gaza bastı. Restorana geldiklerinde Ahşan içinden Zara’ya teşekkür etti bu üzerinde ki elbise için. Mir de Lila da çoktan gelmişlerdi. Mir başını kaldırdığını anda Ahşan’a değdi bakışları. Onun ince bir endamla kendisine doğru gelişine kalbi çarpmaya başladı. Süzülüyordu sanki Ahşan Mir’e doğru yürümüyordu. Yüzünde ki gülümseme kalbinin daha hızlı çarpmasına sebep oldu. Ne olduğunu anlamadı Mir. Sakin Mir, kendine gel.
“İyi akşamlar,” Mir ayağa kalktı. Ahşan’dan bakışlarını zorla ayırdı. Kimse görmeden eli ile kalbini yokladı. Bu kalp çarpıntısı ne? Kalp krizi mi yoksa? Başka belirti yok. Gizli kalp çarpıntısı mı?
“Hoş geldiniz, Çinli ve Ahşan. “ Boran samimiyetsiz bir gülüşle cevapladı Lila’yı: “Ahşan çok şıksın.”
“Teşekkür ederim Lila Hanım sizde öyle.”
Karşılıklı masalarda oturulunca Mir’in yüzünde ki rahatsız olmuş ifade Ahşan gibi Boran’ın da dikkatini çekti.
“Mir? İyi misin dostum?” Mir genzini temizledi.
“İyiyim iyiyim yok bir şey.” Tamam, iyiyim galiba gerçekten. Su, su iç.
Lila keyifle etrafına bakındı. Mekân şüphesiz oldukça nezih ve şıktı. Hatta bir müzenin ortasında oturuyor gibiydiler. Lila burayı bilerek seçmişti çünkü kebapçıda ki lezzet ve mekân tartışmasına burada farkına vardırmak istemişti. Çünkü burada yemek yiyen o yemeği mutlaka beğenirdi. Ki Lila’ya göre yemekleri de zaten çok güzeldi.
“Siparişleri ben önden verdim. Merak etmeyin pişman olmayacaksınız.” Boran’ın anında yüzü düştü o bu mekânın özel menüsünü denemek istemişti.
“Neden edelim. Karnımız doysun yeter. Öyle değil mi Mir?” Onun itiraz etmesini istemişti ama Mir etmedi. Su iyi gelmişti sanki Mir kalbinin üzerinde ki elini çekti. İyiydi. Rahat bir nefes aldı.
“Merak etme kardeşim seni buradan aç göndermem.”
“Burayı belli ki bilerek seçmişsiniz Lila Hanım, maksadınızın bizim gözümüzü boyamak olduğunu anladım.” Lila bir kahkaha koyuverince Boran da Mir de şaşırarak ona baktılar.
“İlk kez kahkaha atıyor başımıza taş mı yağar?” onu duyan Mir gülümsedi. Bu iyiydi çünkü Remzi Bey ile olan konuşması da iyi geçtiği için Lila’nın bir pürüz çıkarmaması lazımdı onu eğlenmesi önemliydi.
“Sekreterin çok açık sözlü Mir…” Başı ile onayladı patron. Lila masada kollarını kavuşturdu bugün giydiği yeşil elbisesi onu oldukça zayıf ve güzel göstermişti: “Peki haksız mıyım Ahşan?”
“Yani…”
“Yani mi? Boran sen ne diyorsun?” Ona ilk kez adı ile seslenmiş olması ve içinde alay barındırmaması Boran’ın hoşuna gitmişti. Ona olan gıcık yanını bir köşeye çekti.
“Aslında haklısın. Güzel şeyler nasıl ki insanın dikkatini çekerse mekânın güzelliği de burada yenen yemeği senin güzellik algının bir parçası sayarak sana güzel gösterecektir her türlü.”
Mir ona şaşırarak bakakaldı. Onu böyle çok mantıklı konuşan yanını neredeyse hiç görmemişti. Bu yüzden kardeşinin yerinde oldukça olgun bir adam gördü. Sadece onun duyacağı şekilde fısıldadı.
“Kitap mı okudun Çinli? Ne bu felsefe?”
Boran ayağı ile dürttü onu masa altından. Lila etkilenmiş gözlerle bakıyorken Boran kendini Mir’in sandığı Çinliden çok uzakta görüyordu.
“Çok güzel söyledin.” Ahşan Boran’ın lezzet ve mekân paralel yorumunu görmezden geldi.
“Yine de ben mekânı lezzeti ile konuşmayı yeğlerim.”
“Bence de.” Onay Mir’dendi: “Ayrıca kuru kalabalığın rağbet ettiği böyle yüksek kesim mekânlara sıra bulmak oldukça zorken benim buraya olan tercihimi de büyük oranda düşürüyor.”
“Yani kebapçı mı yeğlersin.”
“Gerekirse evet. Bir mekânın sırasını iki saat bekleyecek kadar boş değilim. O iki saatte babana on milyon dolarlık bir yatırım için dil dökerim ben.” Babasının adı geçince Lila’nın yüzü anında düştü. Ve geriye yaslandı. Boran da Mir de onun babası ile problemleri olduğunu biliyordu daha doğrusu Remzi Bey’in sorunlu bir baba olduğunu biliyorlardı.
İki garson Lila’nın verdiği siparişleri getirince kara bulutları biraz dağıldı. Şimdi lezzet konuşması için Ahşan’a dönecekti ki Boran’ın telefonu çaldı. Annesinin aradığını görünce doğruldu yerinde onun dik durduğunu Mir görünce kimin aradığını hemen tahmin etti ve güldü.
“Efendim Valide Sultan.” Karşıdan büyük bir çığlık ardı ardına uzun bir kadın çığlığı gelince Boran telefonu uzaklaştırdı kulağından. Kadın epey bir konuştuktan sonra sonunda sustu. Bir şey söyledi. Boran tek bir cümle kurdu: “Tamam ana gelsinler. Gönder.”
Kapanan telefonun ardından Mir ona döndü ne oldu der gibi.
“Benim biraderler gelecekler bizimkileri kızdırmışlar galiba.”
Az sonra ise tekrar telefonu çaldı. Bu kez babasıydı arayan. Korece bir kelime ile açtı telefonu. O Korece ve gülerek konuşurken Ahşan’da Lila ’da ona baktılar. Lila’yı gülümsetti onun bu hali. Boran ise iki kadının kendisini baktığını görünce kısa kesip kapattı.
“İşte gerçek Boran Shin.” Diye takıldı Mir. Onları beklemeden yemeğe başlayarak…
“Kaç kardeşsiniz?” diye sordu Ahşan.
“Altı kardeşiz.”
“Gerçekten mi?” Lila gerçekten şaşıran bir ifade ile baktı ona merakla sordu: “Kız erkek?”
“Benden küçük iki erkek üç kız kardeşim var.”
“En küçüğü kaç yaşında?”
“On beş.”
“İsimleri neler?”
“Nupel, Velat, Cana, Şeyhmus ve Heja.” İsimler karşısında Lila başını salladı.
“Vay gerçekten Kürt’sün öyle mi?”
“Evet, anne tarafım Kürt.”
“Peki, Kürtçe biliyor musun?”
“Biliyorum. Annem Kürtçe konuşur bizimle babam Korece.” Lila gülümsedi.
“Peki, birlikte hangi dili konuşuyorlar.”
“Türkçe anlaşıyorlar.”
“Nerede tanışmışlar?”
“Babam Türkiye gezisi sırada Diyarbakır'da kaybolmuş. Annemler bulup onu birkaç gün misafir etmişler öyle görüşüp tanışmışlar.” Ahşan yemeğinden bir lokma alıp ona döndü:
“Anneni nasıl vermişler Koreliye normalde aşiretler dışarıya kız vermez diye biliyorum.”
“Doğru biliyorsun.” Diyerek güldü Boran: “Halam dayımla evli. Yani sizin anlayacağınız dilde berdel yapmışlar.” Ahşan güldü. Lila yemeği unutmuştu. Boran’ı dinliyordu pür dikkat.
“Kardeşlerinin Korece isimleri de var mı?”
“Evet, var, ama burada yaşadıkları için kullanmıyorlar.”
“Senin Korece ismin ne?”
“Ben istisnayım benim tek adım Boran.”
“Sen nerelisin peki? Üç farklı kültür üç farklı dil üç farklı yaşam.”
“Bunun önemsemiyorum. Kendini nereye ait hissedersen oralısındır. Kalbin nasıl dışarıya vurursa o dili konuşursun. Ben şuan buralıyım yarına Allah-u âlem.”
Lila etkilenmiş gibi önüne döndü. Boran da Ahşan’ın ve Mir’in kendisini dikkatle dinlediklerini fark edince biraz utandı çünkü az önceye dek masada sadece kendisi ve Lila varmış gibiydi. Sessizlik devam etti. Yemekler de bu sessizlikle ve düşünceli hal ile yenildi. Yemeğin sonunda Lila Ahşan’a döndü.
“Sana bahsettiğim w… buydu. Ülkede ki n iyisi burada yapılır. Söyle bakalım nasıldı.” Ahşan önünde ki tabağa ve Lila’nın yüzünde ki zafer ifadesine baktı. Ardından etrafına bakındı. Garsona seslendi.
“Bakar mısınız?” Garson hemen geldi yanına, Ahşan tabağını kaldırıp garsona verdi: “Şefe de ki, hala tutturamamış. Belli ki bir dakika da...” Garson ’un yüzü kıpkırmızı kesildi. Ahşan2ın bu yaptığı böyle nezih mekânlarda şefe saygısızlık sayılırdı. Bunu bilmeyen yoktu. Bu yüzden Lila’nın yüzü değişti.
“Ahşan saçmalamaz mısın? Gayet de harikaydı. Daha önce denemediğin için-“
“Lütfen dediğimi yapın.” Mir kaşları çatık ona bakarken. Boran:
“Ahşan-“ eli ile durdurdu onu. Masadakilerin yüzü düştü galiba az sonra bir rezalet çıkacaktı. Lila Ahşan’ı buraya getirmenin büyük bir hata olduğunu düşünüyordu ki. Şef olduğu belli olan sert yüzü uzun boylu bir kadın kendilerine doğru sinirle gelmeye başlayınca Mir yerinde doğruldu. Bir tatsızlık çıkmasında araya girecekti.
“Emeğime saygısızlık eden hanginiz?”
“Benim.”
“Bakın arkadaşımız aslında öyle demek istemedi-“ araya Boran’ın girmesine müsaade etmemek için Ahşan ayağa kalktı. Kadının tam karşısında durdu.
“Açıkça öyle demek istedim şef. Bu kadar pahalı bir mekânda bu kadar pahalı bir yemek veriliyorsa bir dakikanın aslen tadını arada bırakmaması gerektiğine dikkat etmeniz gerek.” Mir kadının az sonra Ahşan’ın kolundan tutup onu kovacağını düşünürken. Kadın güldü. Kadın keyifle güldü.
“Benim yemeklerime senden başkası böyle cüretkâr yorum yapamaz biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum.”
Ahşan’a uzanıp sarılınca masadakiler şaşırdılar. Hoş faslı geçiyordu aralarında. Şef masadakilere döndü ardından.
“Umarım siz yemeğim konusunda Ahşan ile aynı fikirde değilsinizdir.”
“Hayır, hayır, gerçekten harikaydı.” Lila’nın gözünün parlaması Şef’in gururunu okşadı. Yaptığı işin hakkını verdiğini görmek onu memnun etti.
“Teşekkür ederim.” Ahşan’a döndü tekrar: “Size yeni bir tat göndereceğim. Bu da beğenmediğin yemeğim için bir özür olsun.”
“Estağfurullah şef sen hep harikasın.”
Kadın tekrar Ahşan’a sarılıp mutfağına geçti. Ahşan yerine oturduğunda Lila beklemeden sordu hemen.
“Daha önce gelmediğini söylemiştin. Şefi nereden tanıyorsun?”
“Mirs’ten önce bir restoranda şefin yardımcısı olarak çalışmıştım. Sonra ben kovuldum. Şefe de borada süründüğünü ve istifa etmesini söyledim. Gerçi beni dinleyeceğini düşünmemiştim ama dinlemiş.”
Ahşan’ın daha önce bir restorandan çalıştığını duyunca Mir onun çalışmak için birçok iş değiştirdiğini tahmin etmişti. Bir yanı yumuşadı Ahşan için. Çalışmak zorunda kalanlardandı belki de o da. Şu kovulduğu restoranın büyük ihtimalle Belkıs’ın benim yüzümden dediği iş yeri olduğunu tahmin etmişti.
“Kaç yaşından beri çalışıyorsun?” Lila merak ederek sormuştu.
“Liseden beri.” Beş yıldır, ya da altı yıldır çalışıyor… Mir onun azimli olan yanını bir kez daha gördü. Bir yanı bununla gururlandı. Belkıs ne demişti onu ilk getirdiğinde çalışkan biri tam da bizim yanımızda olması gereken biri, öyleymiş.
“Baban çalışmıyor mu?”
“Babam ben lisedeyken vefat etti.”
“Peki annen?”
“O da vefat etti.”
Mir bunu bilmiyordu ilk kez duyuyordu. Kimsesi yok muydu yani? Hiç mi kimsesi? İçinden bir merhamet yükseldi. Belkıs’ı görürse Ahşan’ın elinden tuttuğu için teşekkür edecekti. Lila.
“Yine de çok iyi idare etmişsin.”
Ahşan bu yoruma alayla güldü. Evinde üç cadı vardı o cadılardan biri onun hikâyesini kendi hikâyesi gibi yaşıyordu ve ne? Ahşan iyi mi idare ediyordu. Hadi oradan! Diye bir yorum yaptı içinden. Yıkılmamak için zor duruyorum. Bakışları kendisine bakan Mir’e kaydı. İlk kez Mir’in kendisine patron gibi bakmadığını fark etti. Bakışları şefkat doluydu merhametliydi. Yumuşacık sarıp sarmalar gibi bakıyordu Mir. Zara’ya baktığı gibi... Hayır, sen Zara değilsin. Bakışlarını çekti hemen.
“Başka çaren kalmıyor.” Diye öylesine bir yaptı.
“Bazen babanın olmaması olmasından daha iyidir.” Diyen Lila’nın bakışları boşluğa daldı. Boran da Mir de onun ne için böyle bir yorum yaptığını biliyorlardı ama Ahşan bunu anlamadı.
“Ben babamın yanımda olmasını her şeyden çok isterdim.” Çünkü tek başıma yapamamışım. Gözlerinin dolduğunu saklama k istedi. Onun gibi yapan diğer kişi de Mir’di, onunla aynı şeyi düşünüyordu. Benim babamda öldü sadece gömülmedi.
“Ölenle ölünmez.” Ahşan bu öylesine söylenmiş cümle karşısında yeniden bir gülümseyiş sundu.
“Sırf gömülmüyoruz diye ölünmüyor mu sanıyorsunuz?”
Mir’in bakışları Ahşan’a döndü. Kalbinden geçirdiğini dile getirmesi onu şaşırtmıştı ve kendisini söylemeden anlamış olması Mir’i farkında olmadan etkilemişti.
“Bir başına dahi olsan devam etmek zorundasın. Bir ölü ile yaşayamazsın.”
“Öyle mi? Yaşanmaz mı?” Bakışları Mir’e değdi. Soruyu sanki Mir’e sormuştu. Mir anında cevap verdi içinden. Yaşanıyor ama ölüm gibi yaşamak.
Tatlılar geldi ama kimse de yiyecek tat kalmadı. Zora ki bir tadım sonra gecenin bitişine geldiler ve ayaklandılar. Mir, kalbinde ki taşın kalktığını hissetti. Uzun amandır böyle kendisini anlayan birine rast gelmemişti. Sanki kalbimdekini gördü… Diye geçirdi içinden. Haklıydı o an anlamasa da Mir Ahşan onu biliyordu. Mir en son o gece baloda hissettiğini fark etti. Zara ile konuşurken… Ahşan gibi o da o an kalbinde ki o taşı kaldırmıştı. Mir o zaman biraz nefes almıştı. Bu gün soğuğa çıkınca derin bir nefes aldı. Mir, Lila’yı arabasına bindirirken Lila onun ve ikisi hakkında tek kelime etmeden arabasına bindi.
Mir’i izlerken aklına gelmiş gibi hemen telefonunu çıkarıp taksi numarasını çevirdi. Yoksa Mir kendisini bırakmak isteyebilirdi. Zara’nın evine kendisini bırakamazdı Mir bu yüzden o söylemeden çağırmış olmalıydı. Mir Boran’ın yanına geldi.
“Ahşan’ı bırakırım ben sen eve geçebilirsin.” Mir’in aslen kardeşlerini alacağı için gitmesi gerektiğini söylediğini biliyordu ama bunu yapamazdı.
“Yok, sen yorgunsun, ben bırakırım Ahşan’ı.”
“Bak işine hadi sorun değil ben bırakırım.”
“Yok, ben bırakırım.” Mir kaşlarını çattı. Boran’ın ısrarını anlamlandıramadı ilk olarak. Yahut da aklında ki ihtimal ile anlamlandırmak istemedi.
“Neden?”
“Ne neden?”
“Neden Ahşan’ı bırakmakta ısrar ediyorsun?” yeniden yanlış anladığını görünce sıkıntılı bir nefes verdi Boran.
“Israr etmiyorum. Arkadaşımı ben getirdim ben eve bırakırım. Hem morali bozuldu yolda biraz konuşurum onunla.”
Mir başını çevirdi sinirle. Neden onun teselli ettiğini anlamadı. Sonunda tıpkı Boran gibi doğrudan sormayı seçti.
“Ahşan’dan hoşlanıyor musun?” Boran güldü. Ahşan kendilerine doğru gelirken gülmesini kesti.
“Hayır. Birinden hoşlanırsam bunu ilk sen bilirsin emin ol.”
Ahşan taksi çağırdığını söylediyse de Boran onu eve bırakmakta ısrarcıydı. Mir artlarından bakarken arabaya bindiler. Mir geride kalmışlığın hissinin adını koyamadı. Demin rahatlayan o evinde hissettiği duygu uçup gitmişti. Araba Ahşan Boran’a sessiz bir teşekkür dışında başka bir cümle kurmadı sadece geceyi ve babasına lan özlemini düşündü.
Evde ışıklar çoktan kapanmış ev ahalisi çoktan uyumuştu. Sessizce odasına gitmek için dikkatle ilerledi. Odasının kapısını kapatmak üzereydi ki Zara’nın telefonu çaldı. Uykulu bir sesle cevapladı Zara.
“Mir?”