. . .
Mir, içeriye girdiğinde Zara’yı yalnızdı. Sevgili elmasını çizimin hemen başında odaklanmış bir vaziyette buldu. Onu böyle çalışkan görmek Mir’i memnun etti. Elinde ki hediyeyi ona vermenin iyi bir fikir olduğunu da kabul etti bir kez daha.
“Biraz mola vermeye ne dersin?” diye sordu kendisinin geldiğini dahi fak etmeyen Zara’ya. Başını kaldırdı Zara birkaç sniye Mir’e bakıp yeniden önüne döndü. Mir’i onun zoraki gülümseyişini görünce aslen bir an afalladı. Onun sevineceğini mi beklemişti? Hayır ama onun motive olmasını isteyebilirdi. Zara kısa bir cevap verdi.
“Pek vaktim yok.”
“Yemek yedin mi?”
“Evet atıştırdım.”
“Peki.” Dedi Mir uzatarak bir an sessiz kalarak ne diyeceğini bilemedi onu rahatsız ettiğini düşündü ama bu hissi hemen kovdu Zara ondan rahatsız olmazdı değil mi? Ona doğru bir adım daha attı ve paketi onun başucuna bıraktı: “Bu senin için?”
Zara bir an şaşırdı hediyeyi görünce. Geriye yaslanıp küçük pakete baktı ardından Mir’e döndü. Nerden çıktı bu hediye der gibi bakınca Mir açıklama gereği hissetti.
“Şu yıl dönümü çekilişi bana sen çıktı.” Ha!
“Teşekkür ederim. Ben şaşırdım sadece.” Aslen bir gereği yoktu diye plan düşüncesini geri attı ve paketi açtı yavaşça. O anda bir an Mir’e baktı ve kendisinin ona çıkmasının bir tesadüf olup olmadığını düşündü. Benden hoşlanıyor mu gerçekten? Ama neden? Zara kendisinin Mir'in tipi olmadığına adı gibi emindi. Bunu yapış sebebinin ise o iki yıl önce tanıştığı Ahşan olduğuna da emindi. Nitekim küçük pahalı kutuda ki zarif kolyeyi görünce ise tamamıyla ikna oldu. İnce küçük bir çiçek dalına konmuş minicik bir kuş, dalın ucunca minik mavi turkuaz taşlar olan üç küçük çiçek. Çiçeklerden de ince zarif bir kolye. Zara kolyeyi beğendi. Kim olsa beğenirdi ama bu kolyeyi kendisi takmazdı. Bu kolyeyi iki yıl önce gördüğü o Sultan takardı. Mir bilmese de Ahşan’ı hissediyor olabilir miydi? Şaşırdı bu tevafuka Zara, başını kaldırdı büyük bir anlamla etkilendiği şey Mir’in Ahşan’ı tanıyor oluşuydu ya da ona benziyor oluşuydu ama Mir hediyeden etkilendiğini düşündü ve sevindi.
“Çok zarif, teşekkür ederim.” Mir bu teşekkürlü etkilenmenin üzerine onun kolyeyi takmasını bekledi, Zara bu bekleyişi anlayınca hemen taktı kolyeyi. Mir siyahlar içindeki Zara’nın boynunda duran renkli kolyeyi elinde gördüğü gibi göremedi bir an. Neden eksik ve yabani durduğunu anlayamadı ama yine de o bir hediyeydi.
“Yakıştı.” Aslında onun bakışlarından da ses tonundan da Zara doğru olmadığını anlamıştı ama yine de nezaket ederek gülümsedi. Yeniden aralarında bir sessizlik oluştu. Zara onun gitmesini bekledi. Mir ise onun vakit geçirmek istediği kişi olduğunu kendine söylemek istiyordu.
“Akşam işin var mı?”
“Aslında çalışmam lazım maalesef.” Başını salladı Mir. Sonra rahatladı hatta bu ret ediş ile birlikte.
“Peki, iş bitince baş başa bir yemek yiyelim o zaman.”
Bu daha iyiydi. Dışarı çıktı.
. . .
Araba da Mir, Ahşan ve Boran üçü de hiç konuşmadan epey bir yol aldılar. Üçünün de zihninde köşe bucak kaçtıkları ama kaçtıkça daha çok içine düştükleri bir meselesi dönüyordu. Bu yüzden bu sessizlik işlerine yaramıştı. Uzun yolun sonunda araba büyükçe bir evin önüne park etti. Ahşan elinde tablet ve defteri ile hemen iki patronunun arkasındaydı. Mir kapıyı çaldı beklemeden, az sonra kapıyı orta boylu genç bir adam açtı. Az sonra bakışları Mir ve Boran dan sonra arkada duran kızı görünce ise yüzü gülümseyerek aydınlandı.
“Ahşan?”
“Yiğit! Ne işin var senin burada?”
“Burası benim evim. Asıl senin ne işin var burada.”
“Mirs’te çalışıyorum.” İkilinin coşkulu selam ve mutlu oluşlarına kaşlarını çatan Mir’e döndü Yiğit. Onları unuttuğunun mahcubiyeti ile elini uzattı. ”Hoş geldiniz, lütfen içeri geçin abim sizi bekliyor.”
İkili içeri geçerken Mir Ahşan’a dönüp baktı geriye doğru. O ise aydınlık bir gülümseme ile Yiğit’e bakıyordu. İlk kez bu gülümsemeden rahatsız olmuştu ve bu hissi de sevmedi Mir. Sevmediği diğer durum ise karşıda ki kişinin Ahşan’ı gördüğüne bu kadar mutlu olmasıydı. Mir’in düşündüğü aptallardan değildi belli ki bu çocuk. Çenesi kasıldı önüne dönerken. Yiğit’in aşırı tepkisinden hoşlanmadığını belli eden bir sesle söylendi Boran’a.
“Erdem’e söyleyelim de çoluk çocuk etrafta gezmesin. Çok gürültülü.”
Boran gülmeden edemedi. Yiğitten hoşlanmadığını yüzünden anlamıştı ve bunun sebebinin Ahşan olduğunu anlamamak için ise aptal olmak gerekti. Peşi sıra seğirtti patronunun. Erdem’in bir ayağı alçı da salonda ki koltukta oturmuş onları bekliyordu. Gülümseyerek karşıladı ikiliyi. Geçmiş olsunlar ve hoş geldinler eşliğinde. Diğer misafire baktı Erdem sonra kardeşinin yüzünde ki gülümsemeye baktı anlamaya çalıştı.
“Abi bu Ahşan, Mirs’te çalışıyormuş.” Erdem adını duyunca tanıdı hatırladı Yiğit’in dört yıllık aşkının ablasını.
“Hoş geldiniz, lütfen oturun.” Mir Erdem’in de Ahşan’ı tanıyor oluşundan bir kez daha rahatsız duyarak giydiği ceketin yakası ile oynadı. Boran onun bu hareketini tanıyordu. Bakışları onun gergin çehresine döndü, ardından da evi süzen Ahşan’a döndü. O halinden memnundu.
“Ne içersiniz?” diye sordu nezaketen Yiğit. Erdem hemen bir fikir verdi:
“Beyler kahve?” Boran da Mir de başları ile onayladılar. Erdem’i: “Ama önce projeksiyonu kur Yiğit. Servis gecikirse kusura bakmayın lütfen. Eve yeni taşındık bir yardımcı bulamadık henüz.” Yiğit abisinin dediğini yaparak cihaza ve kablolara uzandı. Ahşan Yiğit kurulumu yaparken arkadaşına yardım etmek istedi.
“Kahveleri yapabilirim eğer isterseniz.”
“Çok iyi olur.” Diyen Yiğit’e sert bir bakış attı Mir. Ahşan herkese kahve yapamazdı ona göre sadece Mir’e yapabilirdi. Hemen ayağa kalktı Ahşan salonun diğer ucunda ki mutfağa doğru yürüdü. Mir yan bir bakışla onu izledi. Neden hevesli ki bu kadar? Yiğit denen çocuk yüzünden mi? Kaç yaşında bu? Erdem den de küçük? Kardeşim yurt dışında dememiş miydi? Dönmeseydi ya? Gülümsüyor! Ahşan burada diye mi mutlu bu kadar? Bu sırıtan ifade ne? Kolunun değen el ile kendine geldi Mir. Boran’a baktı. Bakışlarını avına dikmiş bekleyen avcı gibi duruşunu görmediğinden anlayamayarak kaşlarını çattı. Boran’ın bakışları bu kez ayağına kaydı. Mir hemen durdurdu bacağını gergin olduğunu fark etti ve genzini temizleyerek toparladı kendini.
Erdem hoş beş merasimini geçtikten sonra Yiğit’in kurduğu projeksiyon cihazından hazırladığı sunumu açtı ve güzel bir anlatımla reklam filmi üzerinden kısaca geçmeye başladı. O anlatmaya başlarken Yiğit onları baş başa bırakıp kahveleri hazırlayan Ahşan’ın yanına gitti. Mir’in sert bakışları ise hemen üstündeydi.
“Seni gördüğüme şaşırdım.” Dedi tezgaha yaslanırken: “Demek Mirs de çalışıyorsun.”
“Evet. Çok iyi değil mi?” onun heyecanlı sesine Yiğit burun kıvırdı.
“Eh işte.”
“Ne zaman döndün?”
“Bir hafta falan oldu.” Ahşan ona bakışlarını kısarak cevap verdi:
“Ve bize haber vermedin. Arkadaşız sanıyordum.”
“Öyleyiz. Sen en sevdiğim arkadaşımsın.” Hemen yumuşadı Ahşan çünkü Yiğit doğru söylediğine emindi. Yiğit geç de olsa mutlaka Ahşan’ı görmeye gelirdi en kötü ihtimal bunu Zara için dahi yapardı.
“Abinle mi çalışıyorsun?”
“Evet.”
“Güzel bir ara beni görmeye gel.”
“Bilemiyorum. Senin patron benden haz etmedi galiba.” Derken bakışları kısık Mir’e baktı Yiğit. Mir’in sert çenesini kastığını görebiliyordu. Ahşan da onunla birlikte Mir’e baktı. Mir çoktan kendisine dönen bakışlardan kaçmıştı. Ahşan onun bu haline bir anlam veremedi.
“Sadece çok ciddi…” Yiğit bunun üstünde durmadı Ahşan’ın önünde ki fincan tepsisini kaldırdı servisi kendisi yapması için misafiri bu kadar yormak yeterdi.
“Şey nasıl?” diyerek geveledi ağzında soruyu ama kimi sorduğunu elbette biliyordu Ahşan.
“Bunun için Mirs’e gel diyorum ya.”
“Zara Mirs’te tasarımcı.”
“Ne?” Yiğit ona şaşırarak baktı. Ahşan omuz silkti. Kaşlarını çattı bu defa Yiğit Zra’yı Ahşan kadar tanıyordu neticede: “Ayakkabılardan anlamaz ki Zara. Kumaşçı o.”
“Bir mucize diyelim.”
“Dur bir dakika ona Mirs’in davetiyesini ayarlayan bendim ama o Mirs ile ilgilenmediğini ve baloya gitmeyeceğini söylemişti.”
“Evet öyleydi. Uzun hikaye. Bir ara konuşuruz.”
“Yarın konuşalım. Mirs te.”
Yiğit onları en son bıraktığından bu yana neler değiştiğini ölümüne merak etti. Ahşan’la konuşmak için ise sabırsızlanıyordu. Onun bu ciddi halini görünce biraz değişmiş gördü Ahşan, sessizleşen bekleyen halinin yerini daha canlı bir kişilik almıştı ve kararlı bunu bakışlarından görmüştü. Buna sevindi. Onun Zara’yı görme fırsatı vermesi de geç kalınmış bir buluşma içindi. Lakin bu düşünce salona dönüp bakışlarını üzerinde gördüğü Mir’i hatırlayana dek sürdü. Ya Mir ve Zara ne olacaktı? Bunun yanlış olup olmadığını düşündü ikisini tarttı lakin Yiğit kendisi için daha önemliydi ve Zara’yı gördükten sonra bunu kendisi düşünmeliydi.
Yiğit, Ahşan’a en uzak köşede oturunca Mir ondan bakışlarını çekti ve Erdem’e çevirdi odağını. Ahşan reklam filminin başında Mirs’in Sultanı adını görünce gözlerine inanamadı. Göğsü kabardı kendince bu kadar güzel bir tasarımın sultanı olacak kadar iyi olduğunu görmek onu duygulandırdı. Ve bu ismin tabi ki Hanzade Hanım’ın işi olduğundan şüphesi yoktu. O ayakkabıyı bunun için vermişti belki de. Erdem’in hazırladığı reklam filmi, afişler, fikirler her zaman ki gibi iyiydi. Salonda ki herkes reklam filminden etkilenmişti. Sadece Yiğit, reklam filmini izlerken memnun olmayan bir ifade ile baktı. En sonunda Zara Yılmaz adı geçince Yiğit, bakışlarını hemen Ahşan’a çevirdi ve neler olduğunu az çok tahmin etti. Bunun doğru olmadığını düşünmek istedi. Aşık olduğu kadın sırf iyi bir marka ile çalışmak için emek hırsızı olamazdı değil mi?
“Siyah olan senin ayakkabılarına çok benziyor.” Diye söylenince Ahşan kıpkırmızı kesildi. Bakışlarından lütfen der gibi bakınca Yiğit tahminin doğru olduğunu anladı ve buna üzüldü. Mir onun boşboğazlık yaptığını düşünüyordu bu yüzden rahatsız olarak önüne döndü daha fazla onu görmeye tahammül edemedi. Ahşan, Yiğit’in ve Boran’ın aynı manaya varan bakışları altında açıklama yapmaya çalıştı arkadaşına.
“Öyle evet ama benim ayakkabılarım üçüncü sınıf bir çift babetti sadece.” Mir’in bakışlarına döndü: “Çok sevdiğim için ayağımdan hiç çıkarmazdım da.”
Kaşlarını çattı Yiğit. Ahşan’a bakılırsa Zara hırsız değildi belki de Ahşan gönüllüydü. Bu durum onu biraz sinirlendirdi. Zara’nın böyle bir şeyi nasıl kabul ettiğini düşündü. Ahşan onun için kendi çizimlerini verecek kadar fedakar olabilirdi evet ama Zara bunu kabul etmeyecek kadar gururluydu. Ya da artık değil miydi? Ne düşüneceğini bilemedi sadece bir an önce olanları öğrenmek istemişti.
Kahveler den bir vakit sonra toplantı bittiğinde Mir ve Boran, Erdem ile el sıkıştı ve üçlü oradan ikisi memnun bir halde ayrıldı. Ahşan sadece Mirs’in Sultan’ı olduğunu düşünüyordu. Aslen Mirs’in bilinmeyen Sultan’ı … Bunun artık vicdanını rahatlatmadığını görüyordu ama nasıl bir çözüm bulacağını bilemiyordu. Sadece görmeliydi bazı şeyleri, emin olmalıydı. Araba da geliş yolundan daha gergin bir vaziyette yol alıyorlardı. Mesai bitimiydi. Mir dikiz aynasından Ahşan’a baktı.
“Eve bırakalım seni.” Dedi onun için kolaylaştırarak, Ahşan bunun üzerine telaşlı bir yüz ile ona döndü.
“Hayır, hayır. Mir Bey teşekkür ederim. Ben gidebilirim, zahmet etmeyin.” Mir ona sert bir bakış atınca Ahşan itiraz etmekten vazgeçti. Patron oydu ve denileni dinlemeyeceğini de biliyordu Ahşan bu yüzden Hanzade Hanım’ın adresini bilen Mir rotayı oraya çevirdi. Boran da Ahşan’ın ki gibi bir kaygıya kapıldı. Şuan ona göre de sırası değildi aslında. Mir’in öfkeli yüzünün sebebinin Ahşan olduğunu ve kıza patlayacağını da tahmin edebiliyordu, şimdilik bunun önüne geçse iyi olurdu.
Köşkün önüne vardıklarında Ahşan çoktan Zara’ya Mir’in kendisini bırakacağını ve dikkat etmesi gerektiğini içeren bir mesaj atmıştı. Tek temennisi ise Zara’nın mesajı görmesi ve sokağa çıkmamasıydı. Daha da önemlisi Gülfer’in onu görmemesi için dua ediyor oluşuydu. Yol bitmek bilmedi Ahşan bir duayı on birinci kez okurken ve soğuk terler dökerken. Kapının önünde duran araba ile boş sokağa bakınca bir şükür çekti Ahşan.
“Teşekkür ederim.” Diyerek acele ile indi arabadan. Mir’e de Boran’a da bakmadan. Boran bilse de Mir bu telaşa bir anlayamadı arkasını döndü ona bakarak ve acele ile inerken Ahşan’ın tabletini unuttuğunu fark etti. Emniyet kemerini çözdü ve tablete uzanıp arabanın kapısını açtı. Hanzade Hanım’ın güzel köşkünün kapısına yaklaştı ve ardına bakmadan koşar adım içeri giren Ahşan’ın peşinden seğirtti hızlı adımlarla.
“Ahşan!”
Telaşlı gözlerle baktı Ahşan kendisine seslenen Mir’e. Neden geldin dercesine. Mir çatık kaşlarla elinde ki tableti ona uzattı. Ahşan’ın bu ruh haline bürünmesini Yiğit’e bağladı sinirle.
“Teşekkür ederim.” Etrafa bir göz gezdirdi Ahşan. Karşısında ki ona çatık kaşlar ve sıkı bir çene ile bakan Mir’in gitmesini bekledi.
“Nerden tanışıyorsunuz?” Ahşan bakışlarını etraftan çekip Mir’e baktı. Anlamadı sesi.
“Ne?”
“Yiğitle?”
“Ha. Okuldan.”
“Liseden mi?”
“Hayır üniversite.”
“Üniversiteye gitmediğini sanıyordum.”
“Evet gitmedim.” Mir bir açıklama beklediğini fark ettiği an kendine şaşırdı. Ahşan’a hesap soruyordu. Hangi sıfatla? Patronuyum. Peki ya bu kızgınlık neden? Canı cehenneme!
“Nasıl tanışıyorsunuz peki?”
“Bir sorun mu var?”
“Hayır. Sadece fazla samimi değil miydin?” Ahşan gergin ruh halini üstünden attı. Ne diyordu Mir şuan? Kavrayamadı bir an.
“Çünkü Yiğit sevdiğim bir arkadaşım.”
“Sevdiğin?” Sus Mir. Genzini temizledi Mir kaşlarını çattı yeniden devam etti: “Orada daha ciddi olmanı bekledim. Arkadaşın dahi olsa o kadar rahat olmanı istemiyorum.”
“Onu görünce şaşırdım.” Ahşan’ı duymadan bir yerden okur gibi onun gözünün içine bakarak konuşmaya devam etti Mir.
“Netice de oraya hasta ziyaretine gitmedik iş toplantısına gittik. Kalkıp kahve yapman gerekmiyordu. O çocuk yapsaydı kahveyi.”
“Çocuk değiniz bir adam.”
“Sen benim yanımda durup konuştuklarımızı not almalıydın.”
“Zaten gerekenleri not aldım.”
“O çocukla mutfakta sohbet etmen için götürmedim seni oraya.” Birden sustu Mir. Ne saçmalıyorum! Diye söylendi içinden ama ağzından çıkmıştı o kelimeler. Ahşan nerede yanlış yaptığını anlayamadı bir an ne diyordu şimdi bu ukala? Daha mı resmi olmalıydı. Peki!
“Yiğit benim SEVDİĞİM bir arkadaşım. Üvey kardeşim sayesinde tanıştık. Ben zengin, üşengeç ve şımarık öğrencilerin yapmaya erindikleri ödevlerini para karşılığı yapıyordum. Yiğit de o zamanlar bu konuda bana bayağı yardımcı olmuştu. Peki madem emir veriyorsunuz yine ihtiyacım olan o para için dediğinizi yapıp arkadaşım dahi olsa sizin yanınızda ciddi olacağım.” Saatine baktı Ahşan ciddi bir tavırla: “Mesai bittiği için emirleriniz de bitmiş olmalı. İyi akşamlar.”
Mir anında kötü hissetti. Ahşan arkasını dönüp içeri girerken bir kaç saniye daha öylece kaldı ardından. İstemeden aptal gibi mi davranmıştı. Neydi bu sinir gerginlik? Ne saçmalamıştı ki yok yere? Bir adım attı gidip geldi olduğu yerde. Yanlış anladığını söylemeli miydi? Ne yanlışı basbayağı da haklı kız? Saçmaladım özür dilerim mi diyeceğim? Hızlı adımlar döndü arabasına. Ah be Mir neler oluyor oğlum sana. Aklını başına devşir.
“Kıskandın.”
Başını anında Boran’a çevirdi ama o kendisine bakmadan dışarıyı izliyordu. Arabayı çalıştırdı Mir. Sürmeye başladı. O kelime birkaç parçaya bölünüp zihninde yankılanıp durdu. Haklı mıydı kıskanmış mıydı? Ne hissediyordu. Öfke ve pişmanlık… İkisi de kendine. Bu his sessizlikle devam edince gelemeyen itirazından Boran söylediğinde haklı olduğunu anladı.
Ahşan Hanzade Hanım’a uğramadan arka tarafı dolaşıp eski alçak demir kapıdan kendi arka bahçelerine çıktı. Oradan da kimseye aldırış etmeden öfke ile odasının yolunu tuttu. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Zara ile çarpışmadan burun buruna geldiklerinde onun yüzünde ki ifadeyi gören Zara da kaşlarını çattı. Ahşan gözlerinin dolduğunu fark etti.
“Bir şey mi oldu?”
Ahşan cevap vermeden evvel bakışları Zara’nın boynunda ki mavi kolye de durdu. Zara’ya ait değilmiş gibi duran kolyeye bakışları dikkat çekince Zara fark ederek elini boynuna attı. Ve kolyeyi hatırlayıp klipsi açtı çıkardı kolyeyi.
“Unutmuşum. Güzel kolye dimi. Tatlı küçük çiçekler var falan üstünde.” Diyerek yakından kolyeye bakan Zara’yı geçerek adını söyledi Ahşan çiçeğin.
“Unutma beni çiçeği.”
“Ne? Adı bu mu?” Zara adını duyunca emin oldu. Kolyenin asıl sahibi kendi değildi. Bilsin istedi bunu bir yanı, hem o hak etmiyor muydu? Ahşan odasının kapısını açmıştı ki konuştu.
“Mir verdi. Çekiliş hediyesiymiş. Sultan için anlamlı bir hediye.”
Ahşan’ın ayakları durdu kapıda. Unutma beni çiçeğini sultanına kendisi mi almıştı? İlk unutan unutulmamayı mı diliyordu.
Gözünden bir damla yaş aktı sonundan Ahşan’ın ve kapıyı kapattı.
. . .