@cigdemgah
|
Hafta sonu olduğu için Mir, Boran ile ofisteydi. Tıpkı Mir de olduğu gibi Boran da kafasındakileri durdurmak için çalışmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü. Bu yüzden evde ailesi ile oturmak yerine arkadaşına eşlik etmeyi seçmişti. Lila’yı aramak için bahane aramaya başlayan zihnini başka türlü durduramazdı. Diğer yandan da Mir, Ahşan ile olan son konuşmasından sonra kötü hissediyordu. Onu haklı bulmuştu o öfke dolu konuşmasından sonra. Gözü telefondaydı onu arayıp aramamayı düşünüyordu ama vazgeçiyordu hemen. Kendisi ile konuşmak istemeyeceğini düşünüyordu. Aslen konuşacağını da biliyordu neticede patronuydu, konuşacaktı elbette ama Mir bunu zoraki yapmak istemiyordu. Ahşan’ın yüzünde ki kızgınlığın muhatabı olmak kendisini kötü hissettirmişti. Bunu düzeltmek istiyordu bu nedenle bir yanı. Boran haklıydı kıskanmıştı. Bunu dün gece uykuya dalmadan önce kabul etmişti. Kıskanmıştı doğru lakin ne sıfatla? Patronlar çalışanlarını kıskanabilir miydi? Boran’ı kıskanıyor muydu mesela? O halde ne idi bu içinden çıkamadığı hali düşünüyordu. Kontrol edemediği bu düşünceler, baskılayamadığı bu his içinde büyüyüp dururken Mir başını kâğıtlardan kaldırdı birden. Boran diğer koltuktan ona baktı. Mir tıraş olmamıştı bugün. Boran o an fark etti bunu. Lila zihninin içindeyken Mir’e bakmak onu utandırdığından arkadaşının yüzüne bakmamıştı sabahtan bu yana. Şimdi görünce şaşırmıştı bu yüzden. Mir eğer tıraş olmamışsa o gün hastaydı demekti bu onun lügatinde. Hasta olmadığını görebiliyordu o halde gerçekten üzüldüğünü düşündü arkadaşının. Ahşan’a olan duygularından emin oldu bir yanı buna çok sevindi elbette ama diğer yanı kendisinin de bir parçası olduğu yalanı düşününce Mir’in kendisini affedip affetmeyeceğini zihninde tarttı. O en yakın arkadaşıydı ve bu yalan daha fazla uzamamalıydı. Şu gönül derdini halleder halletmez bu işi açığa kavuşturacaktı. Buna karar vermişti Boran ama önce kendi yükünü hafifletmeliydi. Mir etrafına bakındı ama ajandasını bulamadı. Odasında olduğunu anımsadı ve almak için ayağa kalktı. Boran arkasından bakarken o asık bir suratla odasına doğru yürümeye başladı. Aklında hala dönmekte olan düşüncelerle masasına yaklaştı ajandasını aldı ve yeniden Boran’ın odasına dönmek üzereydi ki durdu birden. Masasının üzerinde duran küçük paketi fark etti. Dün işten çıkarken onun orada olmadığına emindi. Adının yazılı olduğunu gördü üzerinde ki not kâğıdında. Kimden geldiğini anlamaya çalışarak paketin etrafına bakındı ama hiçbir şey yazmıyordu. Beklemeden açtı kutuyu. Bir bacağı kırık oyuncak tahta atı buldu karşısında. Bir an durakladıktan saliseler sonra yüzünde bir gülümseme peyda oldu. En sevdiği çocukluk oyuncağını eline alınca kalbinde ki o boşluk hissi bir kez daha doldu mutlulukla. Göğüs kafesine rüzgârlar esti. Ne kadar zaman olmuştu bu oyuncağını görmeyeli. Kaybolduğunu söylemişti babası ağlamıştı ardından küçük bir çocuk iken. Kaybolmamıştı da biri onu bulup yeniden Mir’e mi getirmişti. Sevinci az sonra sorularla çevrildi ve aklına gelen iki kişiden biri olmadığına göre diğerinden kesinlikle emin oldu. Telefonunu çıkardı onu aramak için ama vazgeçti. Hayır. Hemen çıktı odasından onun heyecanla çıkışını gören Boran arkasından seslendi. “Miralay, nereye?” “Ahşan’a.” Onun acele ile çıkışına anlam veremese de âşık oldu dedi kendi kendine Boran… Aşk illet gibi aynı zamanlarda yapıştı yakamıza. Sonunda ikimizi de öldürecek. Yol boyunca Mir karşısında duran atı izledi ve mutlu olduğu anılarını düşündü tekrar tekrar. Bir hediyeye bu kadar mutlu olacağını oda bilmiyordu görünce fark etti. Bu kadar anlamlı bir hediyenin teşekkürünü yüzüne karşı yapmalıydı. Ahşan’ın kendisine sandığından daha güzel bir hediye verdiğini söylemek istiyordu. Heyecanla ona ne söylemesi gerektiğinin tekrarını yapıyordu zihninde. Kendisini mutlu ettiği için onu mutlu etmek istiyordu. Tıpkı hediyesi kadar değerli görünüyordu Mir’in gözüne Ahşan. Bunu da kabul ediyordu o an. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile yol almaya devam etti. Hafta sonu olduğu için köşk halka açıktı ve ziyaret saatleri olduğundan dolayı kalabalıktı hem köşkün bahçesi hem de sokak. Arabayı park etmek için bir sonra ki sokağa sapmak zorunda kaldı. Sokak boş sayılırdı. Köşkün yüksek ve kalın duvarlarının bittiği yerde ona bitişik bir evin önünün boş olduğunu gördü. Fazla uzaklaşmamak için iki katlı evin önüne park etti arabayı Mir. Başını kaldırıp eve baktı. Köşkün minyatürü gibi gördü evi. Eskiydi ama sokaktaki en güzel evdi. Öyle ki Mir sokaktan geçenlerin evin fotoğrafını çektiğini de gördü. Güzel bir ev diye düşündü ama bakımsız. Park için izin alıp almaması gerektiğini bilemedi ardından çok kalmayacağını düşünüp vazgeçti sonra hemen köşkün kapısına doğru yürümeye başladı. Aynı anlarda Zara salon penceresinden onu izliyordu. İlk başta inanamamıştı ama oydu. Korku ile onu izlerken evine geldiğini düşünmüştü ki az sonra rahat bir nefes aldı. Mir köşke doğru yaklaşıyordu. Uzaklaştığını görür görmez hızla merdivenleri çıktı. Ahşan’ın odasının kapısı açtı birden içeri dalarak ve ardından kapıyı kapattı. Ona bakan Ahşan ne olduğunu anlamaya çalışırken Zara gidip onun kulağında ki kulaklığı çıkardı. Acele ile konuştu. “Mir burada.” “Ne?” “Duydun. Arabası kapının önünde…” Ahşan onun yüzünde ki endişe dolu ciddi ifadeyi görünce hemen ayaklandı, pencereye koştu perdeyi çekip aşağıya baktı. Evet, Mir’in arabası hemen kapılarının önüne park edilmişti. Korku ile uzaklaştı pencereden. “Neden geldi?” Diye sordu perdenin gerisinden kendi kendine konuşur gibi ama muhatabı Zara idi. “Bilmiyorum. Bana haber vermedi. Ayrıca evimi bilmiyor ki.” Ahşan kalakaldı. Yoksa! “Benim evimi biliyor.” Dedi kocaman açılan gözlerle. “Nasıl?” “Yani Hanzade Hanım da kaldığımı sanıyor.” Aynı anda telefonu çaldı Ahşan’ın Hanzade Hanım’dı arayan. Demek ki doğruydu Ahşan için gelmişti. Cevapladı beklemeden. “Bedahşan,” Sözde vasisinin endişeli ve naif sesi ahizeden duyuldu. “Mir mi orada?” “Evet. Seni görmeye gelmiş, şuan salonda. Hemen gelmelisin.” Cevap vermeden telefonu kapattı Ahşan. Dolabına yöneldi kıyafetlerini değiştirmek için rastgele iki elbise çıkardı diğer yandan Zara’ya baktı. Zara bu bakışı anlayarak arkasını döndü ve söylendi: “Ben idare ederim ve merak etme dışarı da çıkmam.” Ahşan hemen bir çırpıda kıyafetlerini değiştirdi. Nadiren kullandığı arka bahçeye açılan paslı küçük kapının kilidini açarak köşkün bahçesine geçti. Dikkatli bir şekilde mutfak kapısına koştu oradan içeri girdi. Hanzade Hanım hali hazırda karşıladı onu. Baştan ayağa üstünü başını şöyle bir süzdü. Kayan şalının ucunu düzeltti. Özensizdi evet ama her halükarda kızı çok güzeldi. Acele ettiği için nefes alışverişi hızlıydı. “Sakinleş. Küçük salonda Mir…” Ahşan derin derin nefesler alarak nefes alışverişlerinin normale dönmesini bekledi, kapıya yaklaştı sonra bir besmele çekerek içeri girdi. Mir ayakta büyük pencereden dışarıyı izliyordu o sırada. Onun geldiğini fark etmedi dalmıştı, bahçedeydi bakışları. “Sizi beklemiyordum.” Dedi ona doğru seslenerek. Mir beklediği sesi duyunca hemen ona döndü. Kocaman gülümseyen Mir’i gördü ve Ahşan onun aydınlık yüzüne bakakaldı, şaşırdı ilk önce. Sonra bu şaşırtıcı durum hoşuna gitti. Ona ilk kez bu kadar güzel gülümsüyordu öyle değil mi? Ne içindi bu gülümseyiş dün gece ki işittiği azardan sonra ne değişmişti bir anlam veremedi Ahşan ilk olarak. Tüm gece üzüntü içinde yatağında dönüp durmuştu. Buna sebep o iken şimdi gülümsüyor muydu böyle güzelce? Heyecanla gelip karşısında durdu Ahşan’ın. Sonra aklının boş olduğunun farkına vardı ve afalladı bir an. Kalakaldı karşısında. Kaç bin kelime düşündüyse ona doğru gelirken hiçbirini hatırlayamadı. Ne kadar da vefasızdı kelimeler, şimdi neredeydiler? Tüm cesareti bir çift göze denk gelinceye dek miydi? Sadece yüzünde ki gülümsemeyle öylece birkaç saniye Ahşan’a baktı Mir. Sonra bu haline de güldü. Derin bir nefes aldı. “Ben hediyeni görünce duramadım.” Ah! Unutmuştu Ahşan hediyeyi bıraktığını. Hatırlamak da istemedi Zara’ya aldığı hediyesinin yanında eski bir hediyenin ne anlamı vardı ki hem? Bu yüzden umursamadığını göstermek istedi. “Ha, çekilişte siz çıkmıştınız bana. Unutmuşum ben hediyeyi. Bunun için mi geldiniz?” Mir’in yüzünde ki gülümseme soldu. Önemsiz mi yani? “Ben sadece teşekkür etmek istemiştim.” “Arayabilirdiniz. Buraya kadar gelmenize gerek yoktu.” Mir, Ahşan’ın dün gece ki radikal kararlarından habersizdi. Bu yüzden onun bu soğuk yanı yüzüne hemen çarptı acımasızca. Heyecanı sönüyordu, gelemese daha mı iyiydi? “Ben sadece-“ “Neden ayakta dikiliyorsunuz?” diye kapıdan acele ile içeri girdi Hanzade Hanım. Ahşan’ın bu güzel hafta sonu ziyaretini mahvetmesini istemediği için müdahale etmek zorunda hissetmişti kendini. İkili birer adım geri çekildi o yanlarına yaklaşırken. “Rahatsızlık vermek istemezdim.” Dedi Mir, Ahşan’a bakarak. Hanzade Hanım’ın da bakışları duvar gibi duran Ahşan’a kaydı. Neyi var bunun? Genzini temizledi hemen. “Ne rahatsızlığı Mir, aksine biz gelişine çok sevindik. Değil mi Bedahşan?” Mir duyduğu kelime karşısında şaşırarak yeniden Ahşan’a baktı. Bedahşan mı diyordu Hanzade Hanım Ahşan’a? Ne güzel isim, Bedahşan ve Ahşan… İkisi de gözleri kadar çok güzel. “Rahatsızlık vermediniz. Sadece zahmet etmişsiniz.” Yeniden o soğuk ses Mir’i kendine getirdi. “Zahmet olmadı. Seni gördüğüme göre artık gitme zamanım geldi sanırım.” “Hayatta bırakmayız. Sen misafirimizsin bugün. Hem daha önce köşkü gezmiş miydin?” Hanzade Hanım usulca yol gösterince Mir’e ve koluna girince Mir daveti kabul etmiş göründü. “Evet gezmiştim.” Hanzade Hanım şaşırarak ona baktı. Dikkatsiz! Dedi içinden Ahşan’ın taktığı başlığı tanımamıştı demek. Büyük salondan geçip koridora ulaşmadan Ahşan’a döndü bu defa: “Bedahşan, mutfağa akşam misafirimiz olduğunu söyler misin?” Ahşan ona sert bir bakış atarken Hanzade Hanım onu görmezden geldi ve Mir ile birlikte koridoru geçip insanların arasından ilerlemeye başladı. Merdivenlere yöneldi, kendisine yönelen birkaç selamı zarifçe karşıladı. Diğer yandan Mir ile konuşuyordu. “Bedahşan seni gördüğüne şaşırdı biraz.” “Adı Bedahşan mı?” Ona şaşırarak baktı. “Bilmiyor muydun?” “Hayır. Güzelmiş.” “Güzeldir Bedahşan. Gül renkli yakut taşına denir. Rahmetli eşim bir Asya gezisinden döndüğünde bana bir yüzük hediye getirmişti. Yüzüğün üzerinde ki Lal taşının adı demişti. Onun döndüğü gün bayramdı benim için. Aynı gün de Bedahşan doğdu. Adını da ben koydum. Elime doğdu sayılır.” Hanzade Hanım’ın samimi sohbeti Mir’i soru sormaya teşvik etti. Ahşan’ı tanımak istiyordu “Annesi ne zaman vefat etti?” “Doğumunda. Rahmetli o kadar hoş bir insandı ki. Çok severdim kendisini. Kardeşimden farksızdı.” “Peki babası?” “Bedahşan daha lisede idi. Kahroldu yavrucak. O da iyi adamdı. Mekânı cennet olsun.” Mir bunun içinde oluşturduğu üzüntü ile dönüp ardına baktı Ahşan’ı görmek isteği ile ama yoktu. Bir grup turistin geçmesi için ikili biraz durakladı. “Ahşan, azimli çalışkan ve dürüst biri…” Dedi Mir. Hanzade Hanım bu övüncü duyunca gururlandı kızı ile. “Senden bunları duymak fevkalade... Haklısın ama bu söylediğini dilerim daima hatırlarsın.” O an bu cümle Mir fark etmese de bir umut barındırıyordu. Gerçeği öğrendiğinde Ahşan’a olan duygularının hatırlamasını dileyerek. Bir başlığı daha hatırlamazken mi? Ah be çocuk? Büyük kapıdan içeri girdiler. Hanzade Hanım ona kaşları çatık bakan Mir’in geçmesi için bekledi kapıda. Bu odaya bilerek getirmişti Mir’i. Çünkü az ötelerinde on sekizinci yüzyıldan kalmış bir sultana ait olan kadın başlığı duruyordu. Hanzade Hanım’ın amacı bunu Mir’in görmesi idi, onun hatırlamasıydı. Mir bir iki adım attı. Etrafa göz gezdirdi dikkatle sergilenen eşyaların arasında gezinmeye başladı. Hanzade Hanım sadece izliyordu onu. Mir döndü, bir iki adım daha attı. Birkaç adım ötede arkasındaydı başlık. Saniyeler geçti ki Mir dönmek üzereydi, görmek üzereydi. “Mir!” Ahşan korku dolu bir sesle adını andı. Sesi tanıyan kalbi ile ona döndü Mir. İlk kez ona gayri resmi seslenmişti. Mir buna şaşırırken Ahşan ona korku ile açılmış kocaman gözler ile bakıyordu. Saniyeler kalmıştı belki de oyununun ortaya çıkmasına. Ahşan’ın bir yalancı olmasına ve Mir’in kendisini hayatından sonsuza dek çıkarmasına. Ahşan o an fark etti asıl korkusunun yalancı olarak anılması değildi de Mir’i bir daha göremeyecek olmasıydı. Kendisine hoşnut bir eda ile bakan patronuna hissettiği duygunun saf sevgi olduğunu kalbi orada o korku ile tasdik etti. Adı ile seslenmesinin kendisine verdiği hoşnutlukla ona seslendi Mir de. “Bedahşan,” Gerçek ismini ilk kez başkasından duyuyordu sanki Ahşan. Bir kelimenin kendisine ait olduğunu hissetti. Birkaç saniye sessiz bir bakışma geçti aralarında. O gece ki o his ikisinde de belirdi ve o ilk tanışma da hissettiği isimsiz duygu kalplerinde görünmez bir köprü kurdu yeniden. İkisi de etkilendi bundan. Köprüye bir adım attılar karşılıklı. Birkaç saniye, birkaç nefes ve birkaç kalp çarpıntısı eşlik etti ikisinin arasında ki bu duyguya. O andan ilk çıkan tabi ki Ahşan oldu. “Yani Mir Bey, aşağı da size göstermek istediğim birkaç parça var. Bence önce onlara bakalım.” “Olur,” dedi Mir ikiletmeden. Yanından geçti Ahşan’ın ve kapıdan çıkarken Ahşan’ın Hanzade Hanım’a olan kızgın bakışlarını görmedi. Merdivenlerden inerken Ahşan yanında yürüyordu. Alt katta ki odalardan birinde saray esbabına ait kıyafetler sergileniyordu. Ahşan birkaç ayakkabıyı ona göstermek bahanesi ile getirmişti Mir’i. Mir çarıklardan topuklu ayakkabılara kadar birkaç ayakkabıyı inceledi. Sonda ki altın işlemelerle bezenmiş bir ayakkabının önünde durdular Mir bir süre izledikten sonra açıklamayı okuyup sordu. “Çok dramatik değil mi?” “Bence romantik.” Mir yan bir bakış attı Ahşan’a. “Saraylı olduğundan. Gerçek olamayacak kadar güzel bir hayata ait olduğundan. Şu çarık romantik değil neden çünkü ulaşılabilir ve gerçek bir hayata ait. Masalsı geldiği için romantik buluyorsun.” “Siz hangisi olurdunuz?” “Sence?” “Bence saraylı.” Mir güldü. Ahşan onun gülüşünden içti kana kana. “Ben ayakkabıyı yapan isem şu çarıklardan giyerdim.” “Ama sizde ünlü bir markanın sahibisiniz ve ulaşılmaz sayılırsınız. Halk sizin ayakkabılarınızdan giymiyor. Mirs’in yıldızı mahallede ki Nuriye teyzenin ayağında yok mesela.” Mir onu anlasa da Ahşan’ın kendisini anlamasını istedi. “Neden bir tekstil firmasından ayakkabı üreticiliğine geçtim biliyor musun? Sokakta yalınayak dolaşan çocuklar sanki benim içimde yürüyor gibi hissediyordum. Bir şekilde bir bez parçasından dahi üzerlerini kapatacak bir giysi bulabiliyorlardı temiz ve ya kirli ama ayakkabıyı önemsemiyorlardı. Bir bez parçası ayakkabının yerini tutmuyordu. Kışın ayakları üşüyordu. Kalın paltoları üzerlerine giyebilirlerdi ama ayaklarına giyemezlerdi.” “Bu yüzden mi sürekli çocuklara ayakkabı bağışı yapıyorsunuz.” “Ayakkabısı olmayan kimse kalmayana dek…” Ahşan onun merhametinden etkilenerek gülümsedi sıcacık. Çok iyi bir adamsın sen Mir… “Babanızı gerçekten gururlandırmışsınız.” “Bu his, ulaşmak istediğim şey, işte bu. Onu gururlandırmak.” “Bu yüzden de en zirveyi istiyorsunuz ama Mir Bey siz zaten iyi insan olarak zirvedesiniz. Ulaşmayı istediğiniz şey bu bence fark etmeseniz de.” Mir ona bakakaldı. Babasından duysa ancak tatmin olacağı bir sözdü bu. Ahşan’dan duymak kadar heyecan ve lezzet verdi Mir’e. Utandı. Mir hayatında ilk kez utanarak başını eğdi. Ahşan ayakkabıdan uzaklaşarak pencereden yeşil bahçeye baktı. Üzerinde ki endişe bulutları dağılmıştı. Mutlu oldu. Daha da büyük olan bir his vardı ve bunu Mir yanına gelip onunla dışarıyı izlerken hissetti göğüs kafesinin solundan başlayarak tüm vücuduna sinsice yayılan bir histi bu. İkisinin de kalbinde boy göstermişti; huzur. Bu duygu ile konuştu Mir samimi bir şekilde. “Özür dilerim. Dün ki davranışım için. Biraz ileri gittim.” “Önemli değil. Bir daha yanınızdan ayrılmayacağım.” Dedi alaylı bir üslup ile. Mir bunun alay olduğunu bilse de kalbini okşayan cümle ile iyice keyiflendi. Sadece onun yanında olmasını istiyordu zaten. “Ve teşekkür ederim. Şimdiye kadar aldığım en anlamlı ve güzel hediye buydu.” “Bu önemli çünkü babanızdan atı çalmış gibi oldum olabilir.” Mir güldü. “Onda olduğunu bile bilmiyordum. Saklıyormuş meğer.” “Sizi unutmamış. Hep onunlaymışsınız aslen. Sizi sandığınızdan daha çok seviyor anlaşılan.” Mir’in gözleri doldu sevinçle. Çocuklar gibi taşınca mutluluğu utanarak başını çevirdi bahçeye doğru, derin bir nefes aldı. İçinde ki bu his onu mest etmişti. Bu hissin asıl sahibi ise Ahşan’dı. İçinden bir şükür nidası yankılandı. “Ne kadar güzel bir gün…” Ahşan kalabalık sevmezdi. “Ziyaret saatinin olmadığı zamanlar daha güzel. Bir de o zaman misafirimiz olmalısınız.” “Mutlaka uğrayacağım.” Ahşan’ın kocaman gözlerinin verdiği hoşluk ılık ılık yayılırken içinde ona odaklandı. Yavaş yavaş bir denizin derinliklerine doğru gidiyordu sanki. Ona doğru çekiliyor gibiydi ki. Birden telefonu çaldı ve ikisinin de etrafını saran o dalga dağılıp geri çekildi. Mir telefonunun ekranında Erin’in adını gördü bunu açmak zorundaydı. “Söyle Erin,” “Patron sana atığım resimlere bir baksana.” “Bekle.” Diyerek aramayı hoparlöre aldı Mir, ardından Erin’in gönderdiği çizimlere baktı. Ahşan onun kaşlarını çatarak baktığı ekrana şöyle bir göz attı. Sıradan ayakkabılardı. Mir tek tek atılan çizimlere bakarken diğer yandan da konuştu: “Ne için bu çizimler?” “Hayal kırıklığına uğrama ama bunlar kreasyon için.” “Ne?” “Patron kızın o kadar çalıştığına ben şahidim ama o mükemmel ön çizimlerden sonra tam bir fiyasko. Şöyle bir gizliden baktım görünce acaba mı dedim sana söylemeden de edemedim. Bunları asla sunamayız.” Ahşan da Mir gibi kalakaldı öylece. Korktuğu başına gelmişti demek. Zara beceremeyecekti bu işi. Mir’in ifadesi ile kesişti bakışları. İkisinde de aynı korku vardı. “Erin belki bu da sadece bir eskizdir. Zara’nın bunun üzerinde çalışıyor olduğuna emin misin?” “Ne yazık ki eminim.” “Tamam, konuşacağım onunla.” Kapattı telefonu. Kaşları çatıldı, az önce ki tüm huzuru kaçmıştı. Pencere pervazına oturdu ve ellerini kısa saçlarından geçirdi. Sonra yüzünü kapattı. Ne hissedeceğini bilemedi. Hayal kırıklığı ve korku arasında iken Ahşan’a söylendi: “Bir şey söyle bana?” Ahşan düşündü. Zara’nın çuvallayacağını düşünüyordu evet ama bir umut belki iyi bir iş çıkarırdı. O umut ise az önce yerle bir olmuştu. Patronun gözlerinde ki sönen ışığı görünce onun da içinde ki gökyüzü bulutlandı. Mir’i yarı yolda bırakamazdı Zara. O zirveye çıkmak istiyordu o zaman çıkacaktı da. Bunun için yardım edecekti. “Bence dediğiniz gibi bu resimler eskiz olmalı. Ne kadar iyi olduğunu gördünüz. Onun başka bir tasarım üzerinde çalıştığına eminim. Bence kendisine sorun. Mutlaka size elle tutulur bir şey verecektir.” Mir Ahşan’ın bu kadar emin konuşması üzerine doğruldu. Bir yanı ona inandı ve rahatladı. Haklıydı. Kendisi de görmüştü. Reklamı yapılan ve tanıtılacak bir parça olan kreasyon çok iyiydi ve onun mimarı elbette yeni bir iş ortaya çıkaracaktı. “Haklısın. Bunu Zara ile konuşmalıyım.” Hemen gitmesi gerektiğini biliyordu ama bir yanı gitmek de istemiyordu. Durdu yeniden dışarıyı izlemeye başladı. Gitmeliydi işi önceliğiydi. Sağında duran bu kocaman gözleri olan kadının kalbinde edindiği o huzur işinden daha önemli değildi ya? “Yemeğe kalamayacağım.” Ama gitmek de istemiyorum. “Merak etmeyin ben Hanzade Hanım’a gerekli açıklamayı yaparım.” Mir kapıya doğru döndü yavaş adımlarla. Yan yana hiç acele etmeden yürüyorlardı. Kapıya ulaştıklarında Ahşan’a döndü birden. Kısasa kısas severdi Mir. “En çok ne isterdin?” “Anlamadım.” “Çok istediğin ama ulaşamadığın bir şey var mı?” Ahşan bir an düşündü. Mir… Dedi içinden. Sana ulaşmak isterdim. Ama bunu ona söyleyemezdi. Onun yerine klasik bir cevap verdi öylesine. “Eğlenmek. Tüm gün hiçbir şey düşünmeden, gelecek kaygısı gütmeden, yarını aklıma getirmeden sadece eğlenmek…” Mir bunu düşündü. Sonra başını salladı ve gitti. Ahşan onun ardından bakadururken aklına Zara gelmesi ile hemen geldiği yönden eve dönüş yoluna geçti. Hanzade Hanım onun acele ile çıkışını görünce arkasından seslendi. “Bedahşan nereye, Mir nerede?” “Yemek iptal. Daha önemli bir işim var. Anlatırım.” Koşarak kapıyı geçti kilitlemeyi dahi unutarak. Gülfer salonda her zaman ki gibi kısık sesle Azra’yı fırçalarken ki bunu Zara’nın da Ahşan’ın da yanında yapmazdı. Ahşan onlardan sessizce kaçarak yukarı çıktı. Kapıyı dahi çalmadan Zara’nın odasına daldı. Zara ona baktı. “Ne oluyor?” “Mir senin kreasyon için çizdiğin ayakkabıları gördü.” “Nasıl gördü?” “Erin resim attı.” Bunu nasıl yaptığını anlamayarak masaya bakındı. Dosyasını bulamadı. Ofiste unutmuştu. Ahşan’ın yüzünde ki ifadeye de bakınca anladı. “Böyle geldiğine göre yeterli değil.” “Tabi ki değil Zara. Yaptığın şey klasik ayakkabılar çizmekten ve onları renklendirmekten başka bir şey değil. Ayrıca çizgin Mirs’ten daha çok rakip çizgisine kaymış durumda. Onları taklit ettiğini düşünecekler. Büyük ihtimalle tüm eski kreasyonları incelemişsin ama yaptığın taklit.” Zara sinirle ayağa kalktı. “Deniyorum Ahşan ama elimden gelen bu.” Önünde duran defteri alıp fırlattı. Kâğıtlar Ahşan’ın önünde dağıldı. Dağılan çizimlere bakadururken Zara konuşmaya devam etti bağırarak: “Tamam haklı çıktın ben beceremedim. Çuvalladım. Ve ikimizde sonunda büyük ödülü alamadan kovulacağız.” Onun dolan gözlerine baktı Ahşan. Aynı anda Gülfer ve Azra da odaya girdi. Gülfer hemen gelip gözde kızının yanında durdu. “Ne oluyor burada? Ne yaptın kızıma sen? Neden sinirlendirdin?” “Bir şey yok çıkın ikiniz.” Dedi Zara sakinleşmeye çalışarak. Gülfer onu duymazdan gelerek ateş saçan gözlerini Ahşan’a dikti. “Ne olduğunu söyle dedim sana besleme?” Zara dayanamayarak bağırdı yeniden. “Bir şey yok. Çıkın. Bizi yalnız bırakın.” Gülfer onu ilk kez bu kadar sinirli görüyordu. Azra ile ürkmeden edemediler sessizce çıkıp gittiler. Kapıda kulak kabartmayı ihmal etmeyerek... Zara oturduğu yere çöktü. Artık gereksiz umuda düşemezdi: “İstifa edip, Mir’e her şeyi anlat diyeceksen tamam kabul ediyorum.” Ahşan onun bu çaresiz haline merhamet etti. Eğilip yere dağılan kâğıtları kaldırdı. “Çok çabaladığını görüyorum. Uyumadığını da. Sana yardım etmemi istemeyişin kendin başarmak istediğin için bunu da biliyorum. Sen iyi bir kumaşçısın Zara bu su götürmez bir gerçek. Eğer kendi kulvarın olsaydı harika işler çıkaracağını da biliyorum. Lakin bu kulvar başka. Bu yüzden sana yardım edeceğim.” Zara ona baktı. Ahşan’dan bunları duymak kendisini başarılı gördüğünü duymak gururlandırdı onu. Haklıydı. Ahşan söyleyince iyi bir kumaşçı olduğunu bir kez daha fark etti. Üzerinde ki rehavet dağıldı. Ahşan elindekileri masaya bırakarak devam etti: “Mir seninle konuşacak büyük ihtimalle. Oda biraz hayal kırıklığına uğradı. Sana hazırda on dört tane ayakkabı vereceğim. Onları Mir’e göster, Erin’den çekindiğin için yanında çalışmalarını yapmadığını söyle. Geri kalanları ise en yakın zamanda teslim edeceğini de ekle. Ayrıca Mir’den izin al evde çalışmak istediğini söyle. Ofiste bu çalışmalara devam edersen zaten Erin yakında seninle çalışmak isteyemeyecektir. Bir de sana hazır olarak vereceğim ayakkabılardan Erin’e her gün bir tane gönder profesyonel eklemelerini o yapsın. Merak etme işin sonunda para senin olacak. Ben sadece perde arkasında kalacağım.” Zara onun gözünün içine baktı. Yaptığının aptallık olduğunu geçmişti artık böyle düşünmüyordu. Zara bunun tek bir durumu açıkladığını zaten biliyordu. Bu yüzden sordu. “Mir için bunu yapmaya değer mi?” Ahşan Zara’nın bunu anlayacağını biliyordu. Elbette ki Mir için yapıyordu bunu, artık bahanelerde aramıyordu. Zara ve ailesi o parayı alıp hayatlarından çıkıp gideceklerdi bu doğru ama asıl önemli olan Mir’in kazanmasıydı. Onun gözünde ki sevinci bu işin sonunda kendisinden nefret etse dahi görmek istiyordu. “Değer.” Dedi Ahşan sadece ve çıktı odadan. . . . Haftanın ilk iş günü önünde dosya ile sözde çizimlerine devam eden Zara Mir’in gelmesini bekliyordu. Ona bir örnek göstereceğini söylemişti. Şuan ise soğuk terler döküyordu. Erin gelmemişti işe. Boran’a çöküşümüzü görmek beni üzüyor demişti. Haklıydı. Böylece Erin’in olmaması Zara’yı biraz da olsa rahatlatmıştı. Öğleye dek gelmedi Mir. Gelir gelmez ise ilk işi Zara’nın kapısını çalmak oldu. Çünkü ona bir fiyasko yaşatması durumunda milyon dolarlık bir yatırım ile iflasa gidebilirdi bu düşünmek dahi dün geceyi uykusuz geçirmesine sebep olmuştu. Bu yüzden sinirliydi. “Bekletmedim umarım.” “Hayır, bende çalışıyordum.” “Zara uzatmayacağım. Erin bana hazırladıkların arasında birkaç örnek gösterdi ve durum pek de iç açıcı değil.” “Görmüş olamazsın çünkü ben çalışmalarımı Erin ile paylaşmıyorum.” “Neden?” “Prensip meselesi diyelim.” “Peki, Erin’in gördüğü örnekler ne?” “Onlar benim burada motive olmak için karaladığım çalışmalar.” Mir bu durumu biraz tuhaf buldu arkasına yaslandı oturduğu yerden. Zara elinde ki dosyayı Mir’e uzattı: “Aslında bende bu hafta sana birkaç örnek göstermek istiyordum. İyi denk geldi.” Mir dosyanın kapağını açtı. Yaz açılışı ile renklenen bir kataloğu andırıyordu verdiği dosya. Ahşan’ın gece ona ezber ettirdiği cümleleri bir bir sıraladı: “Önceki verdiğim Sultan koleksiyonundan daha yeni bir çizgiye geçtim. Daha modern ama hala gelenekselci… Unutulmamayı seçenler için. Köklerine bağlı kalmayı sevenler için…” Mir başını kaldırıp ona baktı. Bir yanı ona ihanet ediyormuş hissine kapıldı diğer yanı yavan birer kalıbın birden bu kadar içselleşmesini tasdik edemiyordu. Zara devam etti: “Bir kutlamada eğlencede giyilen topuklu ayakkabılardan, spor ayakkabılara oradan evde rahatça giyeceğimiz terliklere dek hepsinin yeni çağdaş bir saray örneği. Sultan’ın lansmanından hemen sonra size minik bir tanıtım sunacaktım elbette ama siz biraz acele ettiniz.” Mir etkilenmişti, rahatlayarak dosyayı önüne bıraktı. “Zara harikasın.” Zara keyifsiz bir şekilde gülümsedi çünkü harika olan kendisi değildi. İstemedi bu cümleleri. İlk kez tiksindi orada övülmekten, duymak istemedi. Mir uzanıp elini tutunca daha çok şaşırdı. Minnet miydi bu yoksa başka bir duygu mu anlam veremedi: “Seninle ilgilenemedim bu ara ama toparlayacağım.” “Önemli değil. Odaklanmam için benimde biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. İzin verirsen çalışmalarıma evde devam etmek istiyorum.” “Tabi ki. Dilediğin tüm ekipmanları da alabilirsin.” “Teşekkür ederim.” Ayaklandı Mir. “Şimdi gitmem lazım. Reklam filmin tanıtımı bugün, sende gelmelisin netice de senin eserin. Az sonra tüm ülkeye ardından da dünyaya tanıtımı yapılacak.” “Sanırım kaçıracağım çünkü daha önemli bir işim var.” “Peki, nasılsa bir yerde mutlaka rastlayacaksın.” Mir çıktıktan sonra Zara öyle oturdu kaldığı yerde. Ne yapacağını bilemeyerek... Sözde iyi olacağını söylediği yalan dağ gibi büyümüştü içinde. Neler olduğunu düşündü ilk kez orada, sonra neler olacağını. Lakin tüm düşünceleri tek bir şeye odaklanmıştı. İşin sonunda ki büyük ödül… Ün, reklam, şöhret unutulacaktı o kesindi. Lakin o para ödülüne ihtiyacı vardı. Para ve onur arasında bocaladı. Sonunda öfke ile ayaklandı çantasını aldı dosya ile birlikte bir an önce ofisi terk etmek istedi. Oradan çıkmak, temiz havayı solumak, uzaklaşmak istedi. Kapıya henüz ulaşmıştı ki kapı ondan önce açıldı acele. İçeri giren Yiğit’i görünce olduğu yerde donakaldı. O olup olmadığını anlamak için birkaç saniye geçmesi gerekti. Yiğit içeri girip kapıyı kapattı, ardından kilidi bir kez çevirdi. Zara onun bir rüya değil de gerçek olduğunu anlaması ile heyecanlandı ve elinde ki dosyayı düşürdü. İki yıldır görmediği ki artık umudu da kestiği adam birden karşısındaydı. “Yiğit,” dedi onaylamak isteyerek. Beri ki ona çatık kaşlarla baktı. Sinirliydi. “Ne yapıyorsun sen?” duymadı Zara onu. Gülümsedi. “Ne zaman geldin? Şaşırdım seni gördüğüme.” “Ben daha çok şaşırdım Zara. Senin burada ne işin var.” Zara güzel bir gülümseme ile cevap verdi ona. “Burada çalışıyorum. Tasarımcı olarak.” “Ne zamandan beri ayakkabılara merak sardın?” Gülümseyişi kayboldu. “Ben…” “Her şeyi biliyorum.” “Yiğit ben…” “Evet, sen.” Yiğit ona doğru bir adım attı: “Sen kimsin ve benim Zara’ma ne yaptın.” Zara yutkundu. Aidiyet bildiren o ek Zara’nın kalbinde ki kurak topraklara yağmur yağdırdı. “Ben hala aynı Zara’yım Yiğit.” “Benim tanıdığım Zara sırf gururundan aşkıma karşılık bile vermemek için gözümün içine dahi bakmazdı. Sen şimdi para için şöhret için emek hırsızlığı mı yapıyorsun?” Zara’nın kaşları çatıldı. “Öyle yapmıyorum ben” “Yaptığın tam olarak ne peki?” Zara ağzını açıp açıklayacak oldu ama Yiğit öfke ile konuşmasına izin vermedi: “Ahşan’ın çizdiği ayakkabılarla altına imza attığın bir kreasyonun reklam filmini biz hazırladık. Ve kreasyonun adı; Lal-i Bedahşani. Sizi tanıyan herkes bunun Ahşan’a ait olduğunu bilir. Başkaları senin hakkında ne düşünecek şimdi?” Ahşan’ın adının geçmesi ile Zara’nın topraklarına değen yağmur durdu. Bir öfke yükseldi yeniden. Ona Zara’m diyen adam şimdi Ahşan’ı savunuyordu yine. Sinirle söylendi. “Kimin ne düşündüğü umurumda değil. Neredeydin sen? Ben burada iki yıldır beş parasız sayısız işten ret cevabı alırken neredeydin? Uzakta. Zara’m mı dedin sen bana? Ben sana aitsem neden yanımda değildin? Tek başına mı seviyordun beni?” Yiğit ona baktı sadece yutkunarak. Ona Zara’m dediğinin farkında bile değildi. Birden öfke ile söylemişti. Onun dolan gözleri ve yükselen sert sesi yumuşamasına sebep oldu. Zara bu defa acı dolu bir sesle devam etti: “Ahşan benim yanımdaydı ama. O benim nasıl bir halde olduğumu biliyordu. Annemin Ahşan’a besleme dediğini biliyor musun? Hem de biz onun evinde sığıntı gibi yaşarken. Ahşan’a bunu zorla kabul ettirdim evet çünkü bizden başka türlü kurtulamazdı, başka şansımız yoktu. Bu yüzden kabul etti. Ben daha en başından Ahşan’a kötü davranırken onur ve gurur bilmiyordum ki Yiğit. Senin aşkına karşılık vermedim mi? Sen bile Ahşan’ı seviyordun sanıyordum. Âşık olduğum adama bile sahipti. Gururlu davranmıyordum. Sana ulaşamadığım için seni istememek zorundaydım. Bu işe de zorundaydım çünkü artık Ahşan’ın belinde ki kamburlardan biri olmak istemiyorum. Haklısın yaptığım bir başkasının emeklerini çalmak. Çünkü ben asla Ahşan kadar iyi olmadım. Olmayacağım da. Bu yüzden onun iyi olup da görünmeyen bu becerisini dünyaya benim adımla duyuracağız ve ne? Sonunda herkes benim hırsız olduğumu mu düşünecek düşünsün. O zamana de benim Ahşan’dan ayrı bir evim olacak. O bize bakmak zorunda kalmayacak ve adı duyulacak. Belki bu sayede o da bu sektörde tutunacak bir dal bulabilir. Hatta o ukala Mir bile onun değerini anlayabilir.” Zara içindekileri kustuktan sonra bir an sustu. Sonra bunu yıllar sonra dönen Yiğit’e itiraf etmenin verdiği ağırlıkla utandı, daha kazanmadan yeniden kaybetmişti onu. Öyle sandı ve geçip kapının kilidini açtı hızla, kendini dışarı attı ağlayarak. |
0% |