İki yıl sonra bile hala o günü düşüyordu Ahşan; şimdi sadece bir hayale konu olacak kadar güzel ve artık uzun bir zaman sonra sadece bir hayal gibi düşüncede kalan o günü. Hayatında kendini ilk kez düşünüp bir kaçamak yaptığı ve bambaşka bir dünyaya gidip bambaşka insanlarla karşılaştığı o balo gününü. Rüyasına çok konuk olmuştu o gün. Dalıp gittiği çok gün olmuştu. Bir kez daha gitmeyi arzuladığı ve bir daha asla gidemeyeceğini bildiği çok gün geçmişti. İki yıl geçince üstünden bazen bunun sadece kendisinin gördüğü bir düş sanıyordu Ahşan. Sanki kendisinden başka kimse o günün gerçek olduğunu bilmiyordu. Hanzade Hanım’a denk gelmese ve arada onun sitemlerini dinlemese buna emin de olabilirdi ama Ahşan bir kez o baloya gitmişti. Genç bir adamla tanışmış bundan keyif almış ve hayaline daha sıkı sarılmaya karar vermişti. Fakat bu kararlı an uzun sürmedi. İki yıl sonra Ahşan’ın hayatı hala aynıydı. İstediği parayı biriktirebilmişti nihayet, yeni bir ev almak için bakınıyordu ama bu kez de Gülfer’in kalp hastası olduğunu öğrenmişlerdi ve ameliyat olması için Ahşan biriktirdiği paranın bir kısmını harcamıştı. Yani yine o çemberin içinde kalmaya devam etmişti. Ahşan artık bunun değişmeyeceğine inanmaya başlamıştı. Umutsuzdu bu yüzden ev iş arasında sıkışan hayatına alışmaya bile başlamıştı artık şikayet etmiyor bir hayal de kurmuyordu. Mademki Allah onun kaderine böyle bir hayat yazmıştı o halde Ahşan buna razı da gelmeliydi. Hanzade Hanım Ahşan için ithal bir tasarım kumaş atölyesinde iş bulmuştu. Atölyenin en güzel yanı sadece kadınları çalıştırıyor olmalarıydı ki Ahşan işinin en çok bu yönünü seviyordu. Yönetimde müdür yardımcısıydı ve işi rahat maaşı ise gayet iyiydi bu yüzden iki yıl boyunca Ahşan orada çalışmaya devam etti.
O çemberde kaldığını hissettiği çok gün oluyordu Ahşan’ın. Bir fırsat bulsa çıkmak için can atıyordu öyle zamanlarda ama öyle bir fırsat hiç gelmemişti. Sadece bir kez kullanabildiği o fırsatı bir daha yakalayamamıştı. Ahşan mucizelere inanırdı ama başına geleceğine inanmazdı. Bir gün bunun bir kez daha başına geleceğini ise düşünmemişti ama geldi çünkü yazgı insanı daima şaşırtırdı.
O gün yine akşam mesaisinden dönerken sokağın köşesini döndü Ahşan, yorgunluktan bayılmak üzereydi neredeyse ayaklarını hissetmiyor refleks olarak yürüyordu. Zara’yı kapı eşiğine oturmuş gördü. Ona doğru yaklaştı yavaş yavaş ve Zara Ahşan’ın geldiğini görünce acele ile gözlerini sildi; ağlıyordu, başını çevirdi kardeşinin görmesini istemeyerek. Ahşan ise bunu fark edemeyecek kadar yorgundu, gözlerini dahi zor açık tutuyordu. Tıpkı Zara gibi basamaklardan birine aralarında bir metrelik bir mesafe vardı. İki kardeş sessizce beklediler bir süre ıssız sokakta. Bir cırcır böceği ötüyordu uzak bir yerde, hafif bir rüzgar esiyordu.
“İş görüşmesi nasıldı?” diye sordu Ahşan bu sessizliği bozarak. İki yıldır iş bulamadığı için artık çıldırmak üzere olan ve kafelerde garsonluk yapmaktan bıkan Zara’ya biraz da üzülüyordu.
“Kabul edilmedim. Yurt dışında Master yapmamışım, sadece okulumun adı yetmezmiş, tanıdık kimse de yokmuş.”
Her zaman ki meselelerdi yine. Ahşan ona döndü arılı küpelerini takmıştı her iş görüşmesine giderken taktığı gibi. Giydiği kıyafet kendi tasarımıydı ve Ahşan onu oldukça da başarılı bulmuştu. Siyah uzun saçlarını doğal bırakmıştı ve giydiği siyah elbisesi içinde oldukça güzel görünüyordu, üzgün oluşuna eşlik etti Ahşan. Birazdan Gülfer yine okuduğu okulun ve harcanan paranın boşa gittiğinin sitemini yapan cümlelere başlayacaktı ve Zara, maaşının bir kısmını verene değin de bu sözlerin ardı arkası kesilmeyecekti.
“İşten de kovuldum.” Dedi sonra birden Zara buna şaşırdı bu kez Ahşan.
“Neden?”
“Patron zorluk çıkarıyordu bende bir öfke ile üzerine portakal suyunu döktüm.” Ahşan ona işsiz kaldığı ve patronuna olan davranışı için kızmak istedi. İş beğenmezlik edecek durumda değildi üstelik ama yapamadı çünkü Zara’ın bunun için haklı bir sebebi olduğuna inandı bir yanı. Bu yüzden teselli etmek istedi.
“Merak etme yeni bir iş bulursun.”
Zara derin bir nefes aldı ve bir işe yaramıyor oluşunun ağırlığı altında gökyüzüne baktı. Ahşan’a bilerek bakmıyordu çünkü üvey kardeşinin ta yolun en başında bu halde olduğunu işten işe koştuğunu biliyordu. Üstelik Ahşan hemen iş bulur ve kolay adapte olurdu kendisi gibi değildi. Şimdi aynı durumu kendisi yaşarken Ahşan’ın da zor zamanlar geçirdiğini hissetti ve onun adına da üzüldü. Derin bir nefes aldı en sonunda eve girmeye karar verince yavaşça ayağa kalktı.
“Köşkün cadısı dönmüş.” Dedi kendi kendine konuşur gibi. Bakışları ona döndü hemen Ahşan’ın yorgunluğu geçti birden.
“Gerçekten mi?” Başını salladı Zara çantasını aldı eline.
“Bugün çağırdı seni.”
Ahşan heyecanla ayağa kalktı hemen boş sokakta koşar adım büyük kapıya doğru gitti. Çok uzun bir zaman olmuştu Hanzade Hanım’ı görmeyeli. Rahatsızlığı nedeni ile yurt dışında tedavi görmesi gerekmiş ve geçen bahar gelememişti. Bu yüzden onu çok özlemişti Ahşan. Sesinin ahizenin diğer ucundan duymak yetmiyordu artık. Onu görmeyi iple çekiyordu. Kapıda ki güvenlik görevlisi onu selamlayarak içeri aldı. Köşkün tüm ışıklarını açık gördü ve gece onun daha bir ihtişamlı gerçek bir saray gibi göründüğüne emin oldu. Parıldayan gözler ile köşke bakarken iç bahçede ki çiçek açmış meyve ağaçlarının altından geçti. Fıskiyeyi açmışlardı, sesini duyunca Ahşan bir filmin içinde yürüyormuş ya da bir romanın en güzel sahnesini yaşıyormuş gibi hissetti. Fıskiye açıkça bu ev sahibi evde demekti diğer yandan bunu bildiği için adımlarını hızlandırdı genç kız. Kendisi daha varmadan kapı açıldı hemen önünde ve kapının ardında Hanzade Hanım her zaman ki dimdik duruşu ve zarif gülüşü ile kollarını açarak karşıladı manevi kızını. Ahşan bu kez onun elini öpmek için eğildi ve öptü, hanımefendinin gözleri dolarak sarıldı kıza. Ahşan o tanıdık anne kokusu saydığı kokuyu içine çekti.
“Hoş geldiniz, iyi ki geldiniz. Çok özledim sizi.” Güldü Hanzade Hanım.
“Bende seni çok özledim Bedahşan. Bakayım bir, zayıflamışsın yine,” Bu kez Ahşan güldü çünkü ne kadar kilo alırsa alsın Hanzade Hanım için daima zayıf görünecekti.
“Bu kez itiraz etmeyeceğim. Biraz yoğunum.”
“Çok mu çalışıyorsun yoksa?” kollarını iki yana açtı Ahşan.
“Yokluğunuzu ancak öyle unutabiliyordum ne yapabilirdim.” Hemen yumuşadı Hanzade Hanım ve ışıl ışıl gülümsedi.
“Gel hadi, senin çok sevdiğin çöreklerden var, ayrıca güzel bir kurabiye getirdim sadece senin tadına bakman için.” Buna çocuk gibi sevindi Ahşan çünkü Hanzade Hanım dünyanın dört bir yanından lezzetli yiyecekler getirirdi daima.
Kolundan tutup onu salona götürdüğünde Ahşan, Hanzade Hanım’ın misafirleri olduğunu gördü. Orta yaşlı uzun boylu bir adam, on yedi on beş yaşlarında iki güzel kız, on yaşlarında bir erkek çocuğu ve ince zarif bir kadın. Bir kraliyet ailesini andıran bu aileyi Hanzade Hanım’ın akrabalarından sandı önce Ahşan çünkü duruşları, nezaketle, kendisine bakıyor oluşları Hanzade Hanım ile birebirdi ama Ahşan’ın bakışları kadında takılı kaldı. Anımsamaya çalıştı. Kadın da aynı şekilde kendisine bakarken az sonra çatık kaşlarını düzeltti ve gülümsedi.
“Bedahşan Yazal?” anımsadı Ahşan da.
“Belkıs Hanım’dı değil mi?” İkisinin iki yıl sonra karşılaşmalarının verdiği şaşkınlıkla gülüşler eşlik edildi bu garip tevafuka ve Hanzade Hanım ikiliye bakarak sordu.
“Daha önce tanışıyor muydunuz siz?”
“Kendisine araba ile çarpmıştık.” Hanzade Hanım’ın kaşları çatıldı.
“Hayır,” diyerek araya girdi Ahşan: “Benim hatam yüzündendi. Belkıs Hanım sonradan bana yardımcı oldu.” Mahcup bir şekilde başını eğdi kadın.
“Hanzade Hanım’ın kıymetli kızı sensin demek, çok şaşırdım.”
“Evet manevi kızım sayılır bu güzellik, sizi tanıştırayım ilk olarak; Belkıs, eşi Ömer, kızları Safiye ve Meryem, oğulları Ahmet Nedim.” Ömer başı ile selamladı Ahşan’ı, büyük kızları, sarı uzun saçlarını arkadan toplamış olan Safiye de tıpkı babasına benzeyen bir gülüşle karşılık verdi. Esmer olan Meryem babasına benziyordu ama yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, sessiz bir hoş geldiniz dedi. Ahmet Nedim bir selam niyetine elini kaldırdı sadece. Devam etti Hanzade Hanım: “Bu güzel hanım da Bedahşan, lütfen oturun.”
Yeni bir çay servisi yapılırken Belkıs’ın eşi Ömer’in Hanzade Hanım’ın uzaktan kuzeni olduğunu öğrendi Ahşan. Ömer, mühendisti ve bakanlığın yüksek kademelerinden birinde çalışıyordu. Belkıs ile görücü usulü evlenmeye karar vermişler ve birbirlerine bakışlarından Ahşan bu görücü uslü evliliğin derin bir sevgi barındırdığını ve aralarında sessiz bir dil oluşturduğunu anlayabilmişti. Bu hoşuna gitti ilk kez birbirini seven iki insanın birbirine bakarken bu bakışlarında bir sevgi dili oluşturmaları garip ama çok güzel geldi. Belkıs ise şaşırmıştı Ahşan’ı köşkte gördüğüne. Ona kartını bırakmış daha sonra hala hastane de olup olmadığı sordurmuştu, yoktu. Sonra çalıştığı restorana gitmişti ama işten atılmıştı. Buna sebep olarak biraz kötü hissetmişti o zamanlar Belkıs. Onu bulmak istemişti ama araya işler girince aklından çıkmıştı. Belkıs’ın A&B giyim firmasının sahibi olduğunu öğrenince bu kez şaşırma sırası Ahşan da idi. Hanzade Hanım elinde ki boş fincanı yanında ki sehpaya bıraktı.
“Biz de Belkıs ile Ömer sayesinde tanışıyoruz ki kendisini Ömer’den daha çok severim.” Dedi bakışlarını çevirerek. Ömer sadece güldü bu yoruma, bir abla yerine koyduğu Hanzade Hanım’ı asla incitmek istemezdi kendisi de onun sözlerinden asla incinmezdi: “Her yıl beni ziyarete ilk onlar gelir. Ne güzel tevafuk ki bu defa sana denk geldiler.” Onu bakışları ile onayladı Belkıs, ardından Hanzade Hanım çayının tazelenmesini isterken devam etti sözlerine: “Bedahşan biliyor musun, Belkıs aynı zamanda Akbaranların kızı.” Soyadını duyunca başını Belkıs’a çevirdi hemen Ahşan. Mirs de onların markasıydı o halde. Sordu hemen heyecanla.
“Mir Akbaran babanız mı oluyor?”
İlk kahkaha atan kızlar oldu ve babaları gibi hemen gülmelerini bastırdılar ama Hanzade Hanım keyifle kahkaha atmaya devam etti. Ahşan neyin bu kadar komik olduğunu anlamaya çalışırken Ahmet Nedim cevapladı onun sorusunu.
“O benim dayım, dedem değil.” Mir Akbaran genç miydi? Ahşan utanarak başını eğdi.
“Özür dilerim ben Mirs’in sahibini daha yaşlı biri sanıyordum.”
“Önemli değil.” Dedi Belkıs ve Hanzade kahkahasını hala saklamayarak Ahşan’a baktı.
“Mir, oldukça genç, endamlı, hoş bir delikanlı… O markayı tek başına kurdu ve harika işler başardı her ne kadar bir yıldır yeni bir şey üretmeseler de.” Sonda ki imayı yakaladı misafirler Belkıs’ın yüzünde ki gülümseme buruklaştı durumundan haberdardı kardeşinin ve kendisinden yardım almasını istemeyen gururu ile baş etmeye çalışıyordu. İstemese de dediğini yapacaktı Belkıs son dakikaya dek bekleyecekti Mir’in çözmesini aslında ona güveniyordu yapacaktı başaracaktı kardeşi hep başarmıştı ama bir de ama sı vardı ve Belkıs Mir’in hayal kırıklığına uğramaması için bir B planı hazırlamıştı çoktan arkasında.
Ahşan’ın zihninde o an şimşek çaktı ve Belkıs’ın ayağına baktı. Küçük gümüş bir Zümrüd-ü Anka broşu vardı. Sadece aile adına üretilen ayakkabılarında gümüş Anka kullandığını o an anladı Ahşan ve zihni köşelere atılmış o hatırayı tutup çekti; o gizemli Padişah, Mirs’in sahibiydi. Mir Akbaran oydu. Ahşan onunla yalnız kalma fırsatını bulmuştu, onunla konuşmuştu, vakit geçirmişti ve iki yıldır o adamı düşünüyordu ve onun kim olduğunu bilmiyordu. Bunu teyit etmenin bir tek yolu vardı.
“Ben babanız Mirs’i kurdu sanmıştım.”
“Hayır, babam iki yıldır Alzheimer ve kendi dünyasında yaşıyor.”
Evet, oydu. O adamın o gece kendisine acısından söz ederken anlattığı bu özel bilgiyi ablasından duyunca Ahşan gözlerini yumdu birkaç saniye, bir durgunluk geldi üstüne, dalıp gitti. Anımsamaya çalışıyordu saliseler geçerken ne olmuştu, nasıl olmuştu, ne söylemişti düşündü ama sanki o an o hatıraların hepsi ondan kaçtı ve Ahşan hiçbirini tutamıyordu. Kısa bir nefes aldı ve tekrar ana döndüğünde Belkıs’ın gözlerine baktı. Benziyorlar mıydı? Hatırlayamıyorum ki.
“Aslında seni yeniden görmek için çalıştığın restorana gitmiştim ama oradan ayrıldığını söylediler. Ve bende buna sebep olduğum için çok üzüldüm.”
“Sizinle bir alakası yoktu zaten uyarı kotamı doldurmuştum.” Belkıs Ahşan’ı süzdü şöyle bir içinin bu kıza ısındığını hissetti ve ardından bulmuşken onu sordu.
“Şuan çalışıyor musun?”
“Evet.”
“Eğer işinden memnun değilsen ben seninle çalışmayı çok isterim.” Hanzade Hanım konunun buraya gelmesine sevindi ve Ahşan’a döndü.
“A&B ve Mirs çok kaliteli ve herkesin çalışmak istediği markalardan.”
“Ve inan çalışma standartlarımız oldukça yüksektir.” Ahşan ne diyeceğini bilemedi.
“Ben işimden oldukça memnunum. Bir organik üretim fabrikasında çalışıyorum ve işimi seviyorum. Teklifiniz için teşekkür ederim Belkıs Hanım.” Hanzade Hanım bu fırsatı tepmesini istemediğinden onun bam teline dokundu.
“Belkıs belki Mirs te bir iş ayarlayabilir sana.” Ahşan’ın bakışları Hanzade Hanım da durdu. Yine yapıyordu. Yine onu hayallerine götürecek dokunuşu yapıyordu.
“Ama bu işimi de siz bulmuştunuz ve ben işimi seviyorum.”
“Mirs’i de seversin. Ne dersin Belkıs?” Belkıs Ahşan2ı yanlarında görmek istediğinden buna da razı oldu hemen.
“Elbette ben çok memnun olurum ayrıca Mir de iyi bir patrondur. Sana ofis te bir iş ayarlayabilirim.” Mirs’e tasarımcı olarak değil de ne diye gireceğim. Daha okula dahi bu yıl başlayacağım. Belki bir yıl sonra… orada tasarımcı bile olabilirim. Neden bu yoklukta geldi ki bu teklif. Keşke okula geçtiğimiz sene başlasaydım. Ama ya sıfırdan başlarsam daha iyi olursa… Saçmalama Ahşan onun çalışma standartları oldukça yüksek.
“Şimdilik reddedeceğim.” Araya girdi hemen iyilik meleği.
“Reddetmiyor sadece düşünecek.”
Belkıs Hanzade Hanım’ın onu ikna edeceğini biliyordu çünkü kadının gözlerinde ki o ışığı görmüştü. Hanzade Hanım’ın sevdiklerini birleştirmek huyunu biliyordu ve bu kez ona katılacaktı Belkıs.
Ahşan akşamın geri kalanında sadece dinledi misafir olduğu ortamda ki insanları. Aklı iki yıl önce ki o gecedeydi. “burada olması gereken biriyim” deyişini anımsadı ama Ahşan hiç de o zaman onun mekanın sahibi olduğunu düşünmemişti. Onunla tanışmıştı konuşmuştu ve iki yıldır yine kara kutuda tozlu bir rafta duran ayakkabılarına bir övgü almıştı. Yani bu ona bir adım yaklaştım mı demek? O gün o adama adını söyleseydi ne olurdu merak etti. Hiçbir şey olmazdı, sadece kısa bir övgünün ardından evime gelirdim. Bu düşünceyi attı zihninden. Belkıs Hanım’ın teklifini düşündü. Mirs’e yakın olmak için dahi olsa o işe girmek isteği vardı içinde. Bunun da bir fırsat olabileceği ihtimalini düşündü. Yavaş yavaş, adım adım Mirs’e doğru yürüyordu sanki. Bunun ne demek olduğunu düşündü. Kendi markasını kurmak isteği ile o markanın tasarımcısı olmak isteğini kıyasladı ve ilki ağır bastı önce. Ahşan işi öğrenmek istiyordu ve Mirs ile çalışmadan bu işi öğrenemezdi. Mir Akbaran’ın sırrı neydi nasıl başarmıştı öğrenmek istiyordu. Gecenin sonunda Belkıs kapıda Hanzade Hanım’a veda ettikten sonra Ahşan’a döndü.
“Bu benim kartım,” dedi elinde ki üzerinde Anka olan sade kartviziti uzatırken: “Düşünmek için zamanın var ve kabul etmeni çok istediğimi de bil. Umarım çok yakında tekrar görüşürüz, yeniden karşılaştığımıza memnun oldum.”
“Bende sizi tanıdığıma çok memnun oldum Belkıs Hanım, teşekkür ederim.”
Elinde kartviziti eve dönerken Ahşan hala düşünüyordu. Bu teklif ile orada tasarımcı olarak çalışamayacağını biliyordu. Önce karar verdiği gibi bu yıl okula dönmeliydi ama o da Gülfer ve kızlarla uzun bir süre daha beraber yaşamak demekti ki bu da işkence süresinin uzaması demekti. Derin bir nefes aldı Ahşan eve girerken. Işıklar çoktan sönmüştü kimseyi uyandırmamak için sessiz olmaya özen göstererek odasına çıktı, ışığı açtığı an sandalyesinde oturmuş Zara ile karşılaşınca korku ile küçük bir çığlık attı. Ardından çıkardığı gürültüyü fark ederek eli ile ağzını kapattı. Kapıyı kapattı hemen ve Zara’ya döndü.
“Ödümü patlattın. Ne yapıyorsun odamda?”
“Asıl sen ne yapıyorsun? Daha doğrusu ne yaptın?” Ahşan çantasını masaya bırakırken kısık gözlerle Zara’ya baktı.
“Ne yapmış olabilirim?” Zara sırıttı ve ayağa kalktı.
“Senin ayakkabılara olan merakını biliyordum ama Mirs’i etkileyecek kadar iyi olduğunu bilmiyordum.” Mirs’in adını duyunca bir an durakladı Ahşan. Hanzade Hanım’ın evinde konuşulanları biliyor olamaz.
“Neden bahsediyorsun?”
“Gerçekten hepimizi ayakta uyuttun. Bize yalan söyledin.” Ahşan’ın tam karşısında durup kollarını kavuşturdu göğsünde Zara ve hala inanamayan bir ifade ile ona baktı: “Düşününce o gün köşkün cadısının bize o kadar iyi davranmasının sebebini anlıyorum artık.” Ahşan’ın aklından bir tahmin geçti. Yoksa? Bilmiyormuş gibi davran. İnkar et.
“Ne söylediğini anlamıyorum.”
“Anlatayım canım kardeşim. Bana okuldan bir balo davetiyesi geldi ve ben o davetiyeyi çöpe attım. Sen onu çaldın ve benim adıma baloya gittin. Bizi oyalamak için o cadı köşke çağırdı sende o arada gidip baloda eğlendin ve bizden hemen sonra eve geri döndün.”
“Zara bak ben-“ elini kaldırarak onu susturdu.
“Bunları annem duysa ne olur. Ondan gizli gece vakti bir başına balolarda gezdiğini…” Artık inkar edemezdi, Zara biliyordu. Demek ki istediği bir şey var!
“Nasıl öğrendin?” Zara ellerini cebine koyup gülümsedi.
“Akşam eve geldikten sonra bir telefon aldım. Kimdi biliyor musun? Mir Akbaran. Bizzat beni aradı. Numaramı okul kayıtlarından aldığını ve iki yıldır beni düşündüğünü ve beni görmek istediğini söyledi. Sözde katıldığım balosunda benimle tanışmış, konuşmuş ve benden de ayakkabımdan da oldukça hoşlanmış. Ve bil bakalım ne dedi?”
“Zara-“
“Benimle yeniden görüşmek istiyormuş?” Ahşan yutkundu. Mir Akbaran onu unutmamış aramış bulmuş ve yeniden görüşmek mi istemiş? Beni unutmamış! Ahşan’ın kalp atışı hızlandı ve yüzüne gülümseme konduramadığından gözü seğirerek başını eğdi. Zara da ona doğru eğildi: “Utandın. Galiba sende ondan hoşlanmışsın.”
“Hayır!” dedi gerektiğinden fazla abartılan bir sesle. Zara cevabını aldığından güldü. Sonra derin bir nefes aldı.
“Seni hayal kırıklığına uğratmak istemem ama adamın niyeti gönül işi değil.” Bunu beklemediğini söylemek istedi Ahşan çatık kaşlarla ama ondan önce merak ettiği baka bir şey vardı.
“Niyeti neymiş?”
“Tasarımcın olmanı istiyor.”
“Ne?”
“Bende onu söyledim ‘ne? O tasarımcı olamaz’ dedim adama. Ama sonra ben olabilirim dedim.” Yeniden yutkundu Ahşan. İstediği bu mu?
“Benim yerime Mirs’e tasarımcı olarak mı girmek istiyorsun?”
“Diğer ihtimale ne dersin? Disiplinli ve dürüst bir adama baloda konuştuğu kişinin aslında benim lise mezunu üvey kardeşim olduğunu ve davetiyemi çalıp benim yerime baloya katıldığını mı söylemeliyim? Ve o ayakkabıyı alt sınıf bir ayakkabı dükkanında yaptığını.” Zara’nın niyeti onu aşağılamak olmasa da ses tonu buna meyil vermişti ve Ahşan dolu gözlerini ondan kaçırıp başını eğerken fısıldadı.
“Hayır.”
“Sen benim yerime o davetiyeyi alıp o baloya katıldın ve şimdi de sıra bende. Bende senin yerine Mirs’e tasarımcı olarak gireceğim.”
“Sen ayakkabı tasarımı yapamazsın.”
“Ne kadar zor olabilir ki? Ne de olsa moda eğitimi alan benim.” Zara başını eğdi: “Hem başka şansımda yok iş bulamadığımı biliyorsun. Mirs sayesinde hepimizin hayatı kurtulabilir ve o zaman sende bizden kurtulursun. Evini sana bırakıp gidebiliriz ve sen bizim için çalışmak zorunda kalmazsın külkedisi. Sen seç Mir Bey’e dürüst mü olayım yoksa bu yalana devam mı edeyim?”
Ahşan yutkundu. Zara haklıydı kendisinin o şirketin kapısından girmeyeceğini biliyordu. Nitekim öyle de olmuştu Hanzade Hanım ve Belkıs Hanım olmazsa o iş teklifini bile alamayacaktı. Zaten doğru olan bu değil miydi? Zara hak ettiği gibi tasarımcı olarak işe başlayacaktı Ahşan ise o ofiste ancak getir götür elemanı olarak işe başlayabilirdi. Yani eğer isterse başlayabilirdi. Zara onun teklifini kapmış olabilirdi ama Ahşan’ın yazgısında ki çarklar hala dönüyordu ve iyilik meleği iş başındaydı.
“Git ve kabul et.”
Zara hemen kabul etmesine şaşırdı, gülümsedi. Aslında Ahşan’ın kabul etmeyeceğine emindi ya da işi zora sokacağını düşünmüştü ama kabul ettiğini duyunca rahat bir nefes aldı. Başını salladı ve Ahşan’ın odasından sessizce çıktı.
Ahşan Zara’nın ardından yatağına çökünce büyük bir ağlama isteği ile doldu ama ağlamamak için diretti. Ahşan ağlamanın hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini Gülfer’den yediği birkaç dayaktan sonra öğrenmişti. Bu yüzden derin birkaç nefes aldı ‘dünya yıkılmadı ya, ölmedin hala, bitmedi devam ediyor, hala bir şansın var ve Allah senin tarafında’ Aklına gelen düşünce ile hemen telefonunu çıkardı saatin kaç olduğuna bile bakmadan cebinde ki kartın üzerinde yazan numarayı tuşladı. Üç kez çaldı telefon uzun uzun sonra o zarif ses duyuldu.
“Alo,”
“Belkıs Hanım, rahatsız ediyorum özür dilerim Ahşan ben.”
“Ah, rahatsız etmedin hayır,”
“Ben teklifinizi kabul ettiğimi söylemek için aradım.”
“Çok sevindim. O halde yarın seni saat sekizde Mirs’e bekliyorum.”
“Orada olacağım.”
“Ve sakın geç kalma çünkü patronun dakik biridir.”
“Peki, bir de teşekkür ederim Belkıs Hanım.”
“Hiç önemli değil. Bir gün bir kahve ısmarlarsın ödeşmiş oluruz.”
“Zevkle.”
“İyi geceler o halde.”
“Size de.”
Telefonu kapattıktan sonra yatağa uzandı Ahşan. Zara bir mucize ile kendi sayesinde Mirs’e girmiş olabilirdi ama Ahşan da Mirs ile çalışacaktı. Geçen defa olduğu gibi ikinci kez kendi için bir adım atacaktı. Bu kez ne olurdu bilmiyordu. Mir Akbaran’ın yanında Zara ile çalışmak başına en fazla ne açabilirdi ki? Ahşan yorgunluk ile gözlerini yumup bir uykuya bırakırken kendini aslında yazgının kendi tarafında olduğundan habersizdi. Kendi eli ile bir başkasını bu yazgıya dahil etmişti ve aslen aradığının peşine de başkasını takarken onu nelerin beklediğini bilemezdi.
. . .
Ahşan kahvaltıyı hazırladıktan sonra saate baktı Zara da Mirs’e gidecekti ama anlaşılan geç kalacaktı. Onu uyandırmak için Aradı ve telefon sesi odanın diğer ucundan duyulurken sessizce kalktığından emin olup kapattı telefonu. Sonra beklemeden çıktı evden sabahın erken saati olduğundan sokak boştu. Zaten daima en erken Ahşan çıkardı sokağa. Birkaç adım atmıştı ki. Az sonra yanında siyah bir araba durdu ve camın ardından Hanzade Hanım belirdi.
“Sabah kuşu günaydın,” onun neşesi ile gülümsedi Ahşan.
“Günaydın Hanzade Hanım, siz neden bu kadar erkencisiniz?”
“Bugün yoğun bir gün, kabristana gidiyorum. Sen işe mi?”
“Mirs’e. İş teklifini kabul ettim.” Hanzade Hanım’ın sevinci taştı yüzünden heyecanla yana kaydı koltuğundan ve kapıyı açtı.
“Hemen atla seni bırakacağım.”
“Zahmet-“
“Hemen dedim.”
Arabaya bindi ters bir yöne de düşse Hanzade Hanım onu bırakmayı kabul ettiği için sevinmişti çünkü geç kalmak istemiyordu. Hanzade Hanım parmakları ile dizinde neşeli bir ritim tutturdu.
“Bu kadar erken olmasına çok sevindim demek ki hala kafanın içinde çalışan bir yerler varmış.”
“Aslında bir sorun var.”
“Nedir?”
Hanzade Hanım Ahşan’ın yüzünde ki ifadeyi sevmedi ve merakla onu dinlemek için tüm vücudu ile döndü ona. Ahşan dün gece köşkten döndükten sonra evde Zara ile arasında geçenleri anlattı. Anlatmayı bitirdiğinde ise Hanzade Hanım sinirle bir nefes verdi.
“Küçük cadı. Nasıl kabul edersin böyle bir şeyi?”
“Başka ne yapabilirdim ki?”
“Gidip Mir’e o kız bendim diyebilirsin mesela.”
“O da peki gel tasarımcım sen ol diyecek öyle mi?”
“Bedahşan, Mir sandığın gibi biri değil.”
“Evet değil. Ama sandığım kadar ciddi, disiplinli ve koskoca markasını eğitimsiz birine emanet edecek kadar aptal da değil.”
“Sen yeteneklisin.”
“Zara’nın da diploması var.” Hanzade Hanım geri sindi. Haklıydı Ahşan zaten bu yüzden Mirs’e emrivaki yapamazdı ta en başından. Çünkü Mir mantığı ile hareket eden bir adamdı ve kendisinin hatırı dahi olsa Ahşan’ı tasarımcı olarak almazdı.
“Zara’nın bu yaptığı tamamıyla hırsızlık...”
“İlk hırsızlığı ben yaptım.”
“Aynı şey mi Bedahşan? Sen basit bir davetiyeyi kullandın o ise senin yeteneğinin üstüne konacak.”
“O ya da ben bir daha Mirs ile çalışma fırsatını yakalayamazdık. Hayatı kurtulacak belki bende onlardan kurtulurum bu sayede.”
Hanzade Hanım, Ahşan’ın ses tonundan bunu istemediğini anlayabilmişti yine kendi lokmasını kendi eli ile başkasına vermesine ise sinirlenmişti.
“Fırsatı neden kaçırsın tabi ki üzerine atlayacak.”
“Bana sordu ama.”
“Elbette o küçük vicdanını rahatlatmak için sormuş gibi yapacak. Kabul etmesen tehdit bile ederdi.” Öfke ile söylendi sessizce Hanzade Hanım, Ahşan’ın bu duruma üzüldüğünü görünce ona da kızdı içten içe ama hemen sonra dindi bu öfkesi: “Bu sayede Mir ile de yakın olacaklar o halde.”
“Büyük ihtimalle.”
“Senin de onlara yakın olman lazım.”
“Ne?” Çantasından telefonunu çıkardı Hanzade Hanım ve bir süre tuşlarla oyalandıktan sonra Ahşan sordu: “Ne yapıyorsunuz?”
“Belkıs’a mesaj attım. Mir’e en yakın pozisyonda olman gerek.”
“Aslında en uzak yerde olmam gerek. Yalan çemberinin başında ben varım ne de olsa ve çemberde dönüp durmak istemiyorum.”
“Hayır, Mir’in başucunda olman gerek. Zara’nın iyi bir stilist olduğunu kabul ediyorum ama ayakkabının zerresinden anlamaz. Ayrıca Mir için özel bir koleksiyon hazırlayacak yetenek de yok onda. Çok geçmez Mir bunu fark eder ve kovulur. Ama sen onun yanı başında olursan Mir sende ki kabiliyeti eninde sonunda fark eder ve sen hayaline ulaşabilirsin.” Ahşan onun hayal gücünü alaya aldı.
“Sonra bende en başından ona yalan söylediğimi söyler ve kovulurum.”
“Söylemezsen kovulmazsın.” Yüzünde ki gülümseme Ahşan’ın sinirlerini bozacak kadar güzeldi ve buna inanıyor oluşu ise öfkelenmesine neden olacak kadar haklıydı.
“Asıl bu söylediğiniz daha büyük bir hayal. Zara eğer kovulursa beni Mirs’te barındırır mı sanıyorsunuz her şeyin en başında yalan olduğunu hemen anlatır Mir Bey’e.”
“Anlatmamasını sağla o zaman.”
“Nasıl?”
“Bu yaşımda beni bir ayakkabıcıda çalıştırtacaksın bak sonunda. Rica ediyorum bu kadar iyi niyet barındırma içinde, yeter. Kadınsın sen. Sadece iki dakika düşünsen bile bir yol bulursun.”
Araba durdu ve her zaman ki gibi Hanzade Hanım’ın tuttuğunu koparan yanı Ahşan’ı gülümsetti.
“Sizin istediğinizi almak konusunda bu kadar dirayetli olmanız beni her zaman haklı çıkarmıştır. Lakin ben bu hayatta hiçbir zaman istediğimi alamayanlardan oldum.” Arabadan indiğinde Hanzade Hanım’ın neşesi kaçtı ve Ahşan’a içinden üzüldü. Pencereden seslendi
“Çünkü daima başkalarının isteklerine ulaşmasına yardımcı oldun. Sen ne istediğini daima bil çünkü ben tanıdığım Bedahşan’ın eninde sonunda istediğini alacağına inanıyorum. İlk iş günün hayırlı olsun güzel kızım.”
El sallayışına karşılık verdi Hanzade Hanım’ın ve son cümlesi Ahşan’ın içine su serpmiş gibi bir rahatladı. Derin bir nefes aldı ve plazanın önünde saate baktı Ahşan vaktinden önce yetişmişti. Yukarı çıkmak ve beklemek arasında kaldı biraz. İçeri girdi sonra ve asansöre bindi. Kapılar kapanmadan hemen önce uzun boylu kahverengi takım elbisesi içinde güzel bir kadın bindi asansöre son anda ve Ahşan’ın önünde durdu.
“Sırf merakımdan geldim, kızı görmek için… Yeni mezun olmuş sayılır, iş tecrübesi yok ki belli ki bulamamış, sıradan bir kız. Mir’in neden ardına düştüğünü ise hiç anlamıyorum.”
Ahşan kulak kesildi Mir’in adını duyunca. Anladı elbette hemen Mir’in ardına düştüğü ve aradığını söylediği kişi kendisiydi yani Zara’ydı. Aynadan yeniden kadına baktı. Şık ve güzeldi ama Ahşan ondan yana esen soğuk rüzgarları hissetti. Nedense bu kadının Zara2ya zor zamanlar yaşatacak olan kötü ofis kızı olduğu hissine kapıldı.
“Neler döndüğünü bilmiyorum… Mir asla sorunlarını anlatmaz. Bugün onu yemeğe çıkarmayı başaracağım sürekli bir engel çıkıyor. Ayrıca diğer konu da var…”
Kadının kim olduğunu ve Mir ile nasıl bir ilişkisi olduğunu bilemedi Ahşan. Kadının aynada kendisine baktığını görünce yine başını eğip ilgilenmiyormuş gibi yaptı. Nihayet kapı açıldı ve Ahşan’dan önce indi. Girişte ki sekretere yaklaşırken saçını arkadan topuz yapmış orta yaşlı sekreter ayağa kalktı.
“Günaydın, Lila Hanım.” Ardından oturdu yerine. Ahşan’a döndü bu defa bakışları: “Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?” Diye sordu gülümseyerek.
“Ben Belkıs Hanım’ın misafiriyim. Onunla burada görüşeceğim.” Kadın Ahşan’ı süzdü şöyle bir. Tesettürlü oluşuma mı şaşırdı bu kadar? Sonra bulunduğu sandalyeden kalkıp Ahşan’ın yanına geldi.
“Beni izleyin,”
Ahşan kadını takip ederken Mirs’i incelemeye başladı diğer yandan. Saat sekiz olmak üzereydi ve içerisi tamamıyla doluydu, tüm çalışanlar gelmişti. Ahşan patronun gerçekten dakik olduğunu anladı. Büyük bir ofisti ve masalar renklerine göre sıralanmıştı. Büyük ofisin en başında büyük mavi bir tavus kuşu vardı ve Mirs’in adı yazıyordu. Tavus kuşunun kanatlarında şeffaf raflar bulunuyordu. İki sene öncenin ve Mirs’in en iyi koleksiyonundan ayakkabılar bur raflara konulmuştu. Ahşan kapıda bekleyip saatine baktı Zara henüz gelmemişti, azar işitecek ilk günden diye geçirdi içinden. Kapıda içeriye haber veren kadın geri çekildi ve Ahşan’ı içeri buyur etti. Belkıs Hanım karşıladı onu ayakta iki eli yana açık. Bugün Ahşan onu takım elbise içinde görünce gerçekten bir iş kadını olduğunu anladı ve oldukça güçlü duran hali Ahşan’ı hayran bıraktı.
“Tam zamanında bende senden bahsediyordum. Kardeşim eğer bir dakika içinde kapıdan içeri girmezsen seni işe almayacağını söyledi ve ben ise senin buraya geleceğini söyledim. Beni ilk günden yanıltmadın.”
“Umarım sizi hiç yanıltmam.” Dedi Ahşan gülümseyerek.
“Buna hiç şüphem yok.” Eli ile oturan çekik gözlü adamı gösterince Ahşan ona döndü. Bu adamı hatırlıyordu. Ona başarılı diyen takım elbiseli adamdı bu: “Seni markamızın sağ kolu ile tanıştırayım.” Adam kibar bir şekilde ayağa kalktı ve eğilerek selam verdi.
“Boran Shin.” Ahşan da aynı eğiliş ile selam verince merakla sordu.
“Nereli olduğunuzu sorabilir miyim?”
“Diyarbakırlıyım.” Dedi adam gülümseyerek. Ahşan güldü şaka sanarak ardından adamın ciddi olduğun görünce sustu. Bakışları onu gözleri ile onaylayan Belkıs Hanım’a kaydı.
“Babası Koreli.” Ahşan başını salladı anladığını belirterek ve çekik gözlerinin sebebini anladı. Patronun ofisinin küçük bir terasa açıldığı kapıya seslendi Belkıs hemen.
“Mir! Gelir misin?”
Aynı anda Mir kapıdan içeri girince Ahşan ona bakakaldı bir an. Hiç de hayal ettiği gibi değildi. Ne hayal ettim ki sanki. Gözü saçları bile yoktu hayalimin. Gerçi bununda saçları kısa. Endamlı demişti Hanzade Hanım. Öyleymiş. Yakışıklı desen değil çirkin desen hiç değil. Nasıl bir adam bu? Tanıdıkça sevilenlerden mi?
“Hoş geldin,” giydiği mavi gömleğinin kolunu katladığını fark etti Ahşan ve elini uzattığını gördü. Ona bakakaldığı için neden elini uzattığını anlayamadı bir an. Sonra Mir kaşlarını çatıp ona bakınca bakışlarını kaçırdı ondan ve karşılık vermeden başını eğdi sadece.
“Hoş buldum.” Mir bakışlarını Belkıs’a ve Boran’a çevirdi bir şey anlamadan. Boran arkadan kızın başörtüsünü işaret etti sessizce ve tokalaşmak yok diye bir işaret verdi Ahşan görmeden. Mir neyse ki bugün iyi günündeydi bu yüzden bunu sorun etmedi. Ahşan’ın gözünün içine baktıktan sonra zihninin bir köşesinde bir hatıra belirdi aniden.
“Seni tanıyorum.” Ahşan yutkundu. Tanıdı beni.
. . .