Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm

@cigdemgah

. . .


Ahşan sadece kendisine kilitlenmiş o koyu kahve gözlere bakakaldı. Bir hıçkırık salındı boğazından. Beni tanıdı diyen yanı rahat bir nefes aldı. Diğer yanı onu birazdan kovacağı ihtimaline karşı karamsarlaştı. Belkıs, şaşırarak Ahşan’a döndü.


“Daha önceden tanışıyor musunuz?”


“Ben…” diye geveledi Ahşan. Mir tek kaşı havada ciddi bir sesle Ahşan’ın sözünü kesti.


“Şu bize kumaş vermeyen organik fabrikanın sekreteriydin değil mi?” Ne? Oradan mı tanıyor? Ahşan şaşırarak ona baktı. Onu balodan hatırlıyor değildi de fabrikadan mı tanıyordu yani? Onu tanıdığını düşünen ve mutlu olan yanı gülerek geri çekildi. Tabi ki tanımaz; yüzün kapalı, gözünde makyaj, saçmalama Ahşan.


“Evet, orada çalışıyordum ama sizi tanıyamadım, kusura bakmayın.”


“İhale zamanı başınızı kaldırıp yüzüme baksaydın tanırdın.” Ahşan gözleri kısık düşündü birkaç saniye. Mir hatırlamaya çalıştı ama yoktu zihninin hiçbir yerinde. Mirs ile daha önce hiçbir yerde karşılaşmadığına emindi. Belkıs araya girdi bu defa yeniden.


“Hatırladım, bizim tekstil için yeni bir üretim yeri arıyorduk ve Mir’i sizin fabrikayı teftiş için göndermiştim. O da beğenmediğini söyleyerek geri dönmüştü." dedi kısık gözlerle Mir’e bakarak. Mir ona bakmadı, işi ayarlamak için uğraşmamıştı bile o gün. Zayıf bir halkla ilişkiler ağı olan bir fabrikadan hayır gelmezdi ona göre, Ahşan’dan yetkili ile görüşmek için bilgi almak istediğinde terslenmişti çünkü Ahşan o gün bakanlık müfettişlerini karşılayacağı için oldukça heyecanlıydı ve Mir’e doğru dürüst bakmamıştı bile. Bu yüzden o günü anımsayamadı. Belkıs kollarını göğsünde birleştirdi.


“Her neyse, geçmişte ki tatsız karşılaşmanızı geride bırakalım kardeşim… Ahşan çok çalışkan, azimli ve dürüst biri… Kumaşı sağlam yani bize katkı sağlayacağından eminim. Kefil olarak ben yeterim Mir.” Mir ablasının bu kızı bu kadar övmesinden hoşlanmadı zaten yaklaşık on beş dakikadır aynı şeyleri dinliyordu o da Boran’da. İki kadını bırakarak geniz masasının ardına geçip oturdu.


“Kefile gerek yok, beceremezse kovulur. Kurallarımız bu kadar basit.” Belkıs onun bu net tavrına takılmadan Ahşan’a döndü.


“Ahşan sen Mir’in yeni asistanısın.” Asistan? Ah Hanzade Hanım! Adamın burnunun dibinde iş mi buldunuz bir de.


“Mir’in sekreteri doğum iznine ayrıldı ve bir süreliğine yeni bir yardımcı gerekti bende seni önerdim… Sekteri dönene dek burada çalışabilirsin daha sonra seni benim yanıma alacağım.” Ahşan ona minnet dolu gözlerle baktı ve onaylayarak başını eğdi. Mir masasından Ahşan'a dikti bakışları konuştuğunda sesinde rahatsız olduğunu belirten bir ifade vardı ve bunu herkes fark etmişti.


“Önümüzde ki zamanlarda evlilik gibi bir planın var mı?” Ahşan bir an ne diyeceğini bilemeden başını çevirdi ve sonra cevap verdi sakince.


“Hayır… Yok.”


“İyi yeni bir doğum iznine ayrılacak eleman istemiyorum. Ve eğer memnun kalırsak senin için başka bir pozisyonda iş ayarlayabiliriz.”


“Tabi istifa etmezse…” Dedi Boran yarım ağız gülerken. Koltuğun kenarına oturmuştu. Mir çatık kaşlarla baktı onun imasına ama Boran anlamayınca açıkça söylemeyi seçti.


“Yeniden uyarıyorum, ciddi ol.” Boran onu pek de takmadan ayağa kalktı ve Mir’e bir asker selamı vererek odasından dışarı çıktı. Belkıs da çantasını aldı eline.


“Bu işi de hallettiğimize göre benim artık gitmem lazım.” Mir döndü ciddi bir yüz ifadesi ile: “ Umarım konuştuklarımız hatırınızda kalır Mir Bey.” Mir ona bakmakla yetindi sadece. Ardından Ahşan’a döndü Belkıs ve yüzünde güzel bir gülümseme oluştu: “Hayırlı olsun, mutlaka yeniden uğrayacağım yanına.”


Belkıs çıktıktan sonra Ahşan Mir’e döndü masanın üstünde ki ajandaları ileri doğru itti.


“Bunlarda iş planlarımız, neyi nasıl yapacağın, kimlerle irtibat kuracağın ya da nerede bulacağın hepsi yazıyor. İyi oku hatta ezberle. Anlamadığın bir şey olursa dışarıda girişti Seher var ona sorabilirsin. Yine anlamazsan bana gelebilirsin. Kapının önünde ki masa senin… Gereksiz muhabbetler, lakayt tavırlar sevmem, tembellik istemem. Sekizden sonra işe gelirsen üç uyarıdan sonra kovulursun kimsenin gözünün yaşına bakmam… İngilizce?”


“İyi seviyede.”


“Bilgisayar?”


“Çok iyi.”


“Ehliyet?”


“Var.”


“Evli değilsin?”


“Hayır.”


“Seyahat engelin var mı?”


“Yok.”


“En sevdiğin kahve?” Ahşan şaşırdı.


“Türk.” Tek kelimelik hızlı cevaplarına Mir gülümsedi bu kız çabuk anlayanlardandı demek. Ardından geriye yaslandı.


“Şimdi ofisin sağında bizim kafe var oradan bana bir Türk Kahvesi getir. Sonra karşıda mor masalarda bulunan Fırat’tan yıllık raporları al.”


“Peki,”


Ahşan hemen odadan çıktı. Önce mor masalarda bulunan Fırat’ı buldu ve Mir’in istediği raporları aldı sonra kafe de ki baristadan Mir için Türk kahvesi istedi. Lakin makina bozuktu ve eli de alçıda olduğu için yapamazdı. Ahşan kolları sıvadı ve kahveyi kendi eli ile yaptı. Ardından Mir’in odasının kapısını çalıp kahveyi Mir’in önüne bıraktı.


“İlk gün olduğu için teşekkür ederim Rahşan.”


“Ahşan.” Mir ona baktı. Adının yanlış söylenmesinden duyduğu rahatsızlığı fark edince bundan gizli bir hoşnutluk duydu Mir ve uzatmadan orada ezber etti adını.


“AHŞAN. Tamam.” O sırada kapı açık kapıda Seher belirdi.


“Mir Bey beklediğiniz misafir geldi.”


“İçeri al hemen.” Dedi Mir acele ile ayağa kalkarken. Ahşan geri çekildi ve odanın bir köşesine geçip sessizce Mir’i heyecanlandıracak kadar kimin geldiğini merakı içinde kapıya baktı ve az sonra içeri üvey kardeşi girdi.


“Hoş geldin Zara.” Dedi Mir elini uzatarak. Yüzünde ki aydınlanma ve gülümseme kaçmadı Ahşan’ın gözünde.


“Hoş buldum,” Zara karşılık verdi Mir’e Aşan onun elinin gerektiğinden fazla uzun sürüşünü seyretti Mir’de bakışlarını kaçırdı. Zara elini çekerken gözleri odanın bir köşesinde bekleyen Ahşan’ı bulunca şaşkınlıkla donakaldı. Mir, bu duraklamayı fark etti hemen ve arkasını dönüp Ahşan’a baktı. Onunda bakışlarının Zara’da olduğunu görünce kaşlarını çattı ve tekrar Zara’ya döndü.


“Tanışıyorsunuz galiba?”


“Hayır.”


“Hayır.” İki kardeşin aynı verdiği olumsuz yanıt Mir’e garip gelse de Zara’ya odaklanmayı seçti ve önüne döndü.


“Lütfen otur.”


Zara Mir’in gösterdiği koltuğa otururken çantasını yanına bıraktı. Ahşan’a kaşları çatık garip bir bakışla Ahşan’ı sorgulamaya devam ediyordu.


“Geldiğin için teşekkür ederim.” Diyen Mir’in sesi ile çekti bakışlarını Ahşan’dan ve hemen toparladı.


“Asıl bana ulaştığınız için ben teşekkür ederim Mir Bey.”


“Lütfen benimle resmi konuşma.”


Ahşan şaşırarak Mir’e baktı bu defa. Onun neden bu kadar yumuşak davrandığını sorguladı ilk olarak. Bakışlarını kıstı. Mir’in bu tavrı bir yanının canını sıktı. Karşısında güzel bir kız var diye mi? Yoksa onu ben sandığı için mi?


“Ne içersin bu arada? Kahve?”


“Olur.”


Mir kendisine dönünce Ahşan gelecek olan cümleyi bildiğinden hemen kapıya yöneldi. Tam çıkmak üzereydi ki Mir seslendi.


“Ahşan, Zara’ya hangi kahve içtiğini sormadın.” Ayakları durdu Ahşan’ın. Latte almaya gidiyordu çünkü Zara latte severdi. Ama onu tanımıyorsun Ahşan?


“Özür dilerim… Ben… Yeni işe başladım da. Ne içersiniz?”


“Türk Kahvesi lütfen,”


Ahşan şaşırdı önce Zara sütlü ve tatlı kahve severdi ve acı kahve onda baş ağrısı yapardı yine de başı ile onaylayarak sonra kapıya döndü tekrar ve kendini dışarı atıp kapıyı ardından kapattı. Derin bir nefes aldı ilk önce. Bir çırpıda yeniden kafeye gitti bu kez de Zara için bir kahve yaptı tekrar kapıyı tıklatıp içeri girdi.


“Gerçekten kabul etmene çok sevindim.” Diyordu Mir. Ahşan kahve fincanını Zara’nın önüne bırakıp geri çekildi çıkmayacaktı. Ne konuşuyorlar duymalıydı. Mir kendi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bu kez utangaç bir tavırla önüne düştü bakışları: “Seni çok aradım.” Zara’nın bakışları Ahşan’a kaydı ilk olarak. Bu bakışların aslında seni çok aramış demek olduğunu anladı Ahşan. Zara ne diyeceğini bilemeden konuştu.


“Öyle mi?”


“Evet. İlk başlarda okuluna sordurmak aklıma gelmedi hiç. O gün öğrenci davet ettiğimizi bile bilmiyordum.”


“Ama seninle tanıştığım için iyi ki böyle bir uygulama yapmışız diyorum. Oldukça memnun oldum.” Ahşan ona kısık gözlerle baktı. Neye memnun oldu bu kadar? Zara’nın güzel olduğuna mı yoksa sultan olan beni bulduğuna mı?


“Bende davetiyenizi aldığımda ok şaşırmıştım ve çok sevinmiştim.” Ahşan bu kez alaya çevirdi bakışlarını. Yalan! Davetiye çöpteydi.


“Şimdi karşımda oturunca keşke daha erken ulaşsaydım sana diyorum kendime.”


“Şimdiye kısmetmiş.” Ahşan bu ikisinin arasında ki samimiyetin seyrini anlayamadı. Mir’e döndü yeniden. Ne yapmaya çalışıyordu? Bu kadar yumuşak bir patron muydu yoksa Zara’yı özel bir yere mi koyuyordu? Yok canım! Niyeti gönül işi değil demişti Zara.


“Galiba benim seninle karşılaşmam bir mucizeydi.” Dedi sonunda Mir yumuşacık bir sesle ve oldukça samimiydi: “O ayakkabıları ve seni hiç çıkaramadım aklımdan…” Zara’nın aklı karıştı o gün ne oldu ne yaptı ne söyledi hiçbir fikri yoktu ama durumu idare etmeliydi.


“Ya, bende.”


“Aslında o ayakkabıları yeniden görmek isterim.” Zara, Mir’in hangi ayakkabıdan bahsettiğini bile bilmiyordu. Bakışları Ahşan’a kaydı ama Ahşan sessizce onun ne yalan söyleyeceğini izlemeye karar vermişti ama sonra onun sıkışmış olmasına dayanamadı nede olsa buraya gelmesine izin vermişti değil mi? Bir işaret verdi kardeşine.


“O ayakkabılar…” Ne anlatmaya çalışıyordu anlayamadı Zara gözlerini kıstı ve tahmin etmeye çalıştı: “Evde ama nereye koyduğumu hiç bilmiyorum. Gidip epey bir kurcalamam gerek.”


“Kalıpları bizzat sen mi çıkardın?” Ahşan başını salladı ve Zara cevap verdi.


“Evet.”


“Nasıl öğrendin bu işi?” Zara Ahşan’a döndü. Ahşan sessizdi çünkü Zara biliyordu Ahşan’ın nasıl öğrendiğini. Bu sessizlik üzerine Zara o oldu.


“Babamın eski bir ayakkabı dükkânı var, ondan öğrendim.” Derken bir parça utandı çünkü bir CEO’nun karşısında dükkân işi yapan bir modacı olmak biraz ezik hissetmesine sebep olmuştu. Mir ise onu can kulağı ile dinliyordu: “O öldükten sonra kendi özlemimi bastırmak adına orada vakit geçirmeye başladım, böylece onunla hala vakit geçirebiliyordum. Zamanla farkında olmayarak hayal etmeye, çizimler yapmaya başladım en sonunda bir gün onları kalıplara dökmeye çalıştım. O gün baloda giydiğim ayakkabılarda onlardan biri.”


Ahşan ona bakakaldı. İlk olarak bir ağırlık hissetti kalbinde. Zara kendi babasını babası yapmış, hayatının içine girmiş Ahşan olarak konuşuyordu. Hırsızlığın ne demek olduğunu orada anladı. Sanki kendisi bir ruhtu ve görünmezdi de Ahşan’ın hayatını başkası çalmıştı. Kötü hissetti Ahşan, kızdı, kırıldı. Sonra şaşırdı daha çok Zara’nın kendisini bu kadar iyi tanıyor oluşuna şahit olması ilkti. Üvey kardeşinin ilk kez kendisinden nefret etmediğini kendisini anladığını hissetti ama onun kendi adına yalan söylediğini hatırlayana dekti bu yumuşayan taraf.


“Baban için başın sağ olsun.” Dedi Mir üzülerek ve söylediklerinden etkilenerek: “Üvey annen sağ mı?” Zara şaşırdı bu soruya. Bunu biliyordu demek Mir, bakışları Ahşan’a kaydı. Nasıl bir samimiyetti aralarında ki düşündü. Ne kadarını nereye kadarını anlatmıştı kavrayamadı.


“Evet sağ.” Dedi dürüst olmaya çalışarak çünkü Ahşan dürüst olurdu.


“Başka kardeşin de var?” diyerek devam etmesini istedi Mir, Zara yutkundu.


“Evet, iki kız kardeşim var.”


“Baban vefat ettiği halde üvey annenin size bakıyor olması takdir edilesi.” Bakışları yeniden Ahşan’a kaydı, alaycı bir gülümseyiş ile başını eğen Ahşan’dan hemen çekti gözlerini. Zara utandı bu cümleden sonra. Aslen Ahşan’ın hayatında kendilerinin hafifleten değil de Ahşan için ağırlaştırdıkları bir yük olduklarını biliyordu. Bu yüzden başını eğdi ve fincanından bir yudum aldıktan sonra kahvenin acı boğazını yakarken bundan nefret etti bir kez daha. Konuşurken ona bakmıyordu.


“Bazen her şey söylenildiği kadar iyi değil.”


“Nasıl?”


“Yani ayakkabıyı getirebilirim.” Ahşan gözlerini kocaman açarak ona baktı. Nereden getirecek ayakkabıyı?


“İyi olur Erin’in de incelemesini istiyorum. Erin diğer baş tasarımcımız. En büyük görevin olarak yeni çıkacak kreasyon için ona yardımcı olmanı istiyorum.”


“Elimden geleni yapacağım.”


“Birde senin örnek bir çizim dosyan falan yok mu?”


“Var mı?” bilemeyerek Ahşan’a baktı ama Ahşan yine sessizdi. Cevap vermedi Zara’ya ama Zara her tasarımcının bir örnek dosyasının olması gerektiğini biliyordu: “Var, evet.” Diye cevapladı bu yüzden. Mir, onun sürekli kayan bakışlarını anlamak için arkasına döndü ve Ahşan ile göz göze geldiler onun orada olduğunu dahi unutmuştu. Zara’nın sürekli ona bakıyor oluşundan rahatsız olduğunu düşündü çünkü Zara o gece ki Zara gibi davranmıyordu. Bu yüzden Ahşan’ı göndermek istedi.


“Ahşan bana beyaz masadan, arşiv dosyalarını getir. “ başı ile onaylayarak Ahşan çıktı odadan, son kez Mir’in sesini duydu. “O halde onu da görmeyi çok isterim.”


Ahşan birkaç saniye kapının önünde gözleri kapalı durdu. Ne yaptığını sorguladı. İçinde ki o sıkıntı arttıkça arttı. Kalbinde ki topak neyin nesiydi bilemedi önce, ayrıca omuzlarında ki ağırlıkta bir yalanın etrafında dönüp durmalarındandı ve bu böyle sürüp gidecek gibiydi. Derin bir nefes aldı geri dönüş için artık biraz zordu. Kendini teselli etmeye çalıştı bir görmezden gelmenin hemen ardından; hem ne olacak ki? En fazla ne olabilir?


Mir’in dediğini yaparak gidip beyaz masalardan birinde oturan çok tatlı olan kızdan istenilen dosyaları aldı çabucak. Mir’in odasına dönerken kapıda asansörde karşılaştığı o kadınla karşılaştı. Kadın kaşlarını çattı önce süzdü Ahşan’ı yeniden elinde ki dosyalara baktı ve gelen bir boş verme ile gözlerini çekti. Sonra Mir’in kapısını çaldı ve içeri girip ardından kapıyı kapattı. Ahşan elinde dosya yığını ile kalakaldı kapıda öylece ve sinirle güldü; kibarlık edemez miydi?


“Lila o. Yatırımcımız.” Boran elinde küçük jeli bon paketi ile Ahşan’a baktı: “Yani istemesen de kibar davranmak zorundasın ki bu onun karşısında oldukça zor.” Ahşan onun e demek istediğini anladı ve aklının bir köşesinde bu kadının gözünün önünde olmamayı yazdı.


“Bunu başarabilirim sanırım.” Boran elinde ki jeli bon paketini cebine koydu ve Ahşan’ın dosya yığınına uzandı.


“Yardım edeyim.” Bu yardım Ahşan’ı rahatlattı. Ardından kapıyı çalıp içeri girdi kalan dosyalarla. Lila’yı Mir’in yanına oturmuş gördü, yüzü meydanda ki bir savaşçıdan farksızdı. Ahşan onun birer ok olan gözlerinin hedefine baktı Boran ile. Zara’ya olan bakışlarının hiç de iyi niyetli olmadığını oldukça açık ediyordu.


“Üff, eksi kırk.” diye ortamda ki gerilim için sessizce söylenen Boran’ı sadece Ahşan ve Mir duydu. Biri çaktırmadan güldü bu duruma diğeri onu uyaran bakışlar attı. Dosyaları Mir’in önüne bıraktı ikili.


“Bu kız kim?” diyerek Ahşan’a baktı Lila soruyu sadece Mir’e sormuştu. Muhatabı ona doğru eğildi ve sessiz bir şekilde cevap verdi.


“Yeni asistan.” Lila kaşlarını çattı.


“Asistan aradığını bilmiyordum.”


“Belkıs getirene dek bende bilmiyordum.” Geriye çekildi Mir daha fazla uzatmadan. Ardından dosya yığınlarını Zara2nın önüne doğru uzattı: “Bunlar incelemen için, Mirs’in geçmiş koleksiyonları. Nasıl bir çizgide olduğumuzu az çok anlarsın ve Erin de sana yardımcı olacaktır.” Boran’a döndü: “Geldi mi Erin?”


“Hayır.” Mir çenesini kastı ve sinirlendiğini belli etmemeye çalışsa da bir damarı belirginleşti alnında ve bunu sadece Ahşan fark etti. Yüzüne başka bir ifade yerleştirdi ve Zara’ya döndü.


“Zara sen Erin’in odasını kullanabilirsin. İlk günden iş vererek gözünü korkutmak istemem ama çok az bir zamanımız kaldı. Ondan önce seni ofisi tanıtayım.” İkisinden önce Lila ayaklandı hemen çantasını alıp çıktı ofisten daha fazla kalmak istemediğini belli ederek.


“Tabi,” ayağa kalktı Zara bakışları Ahşan’a kaydı yeniden ardından hemen çekti ve Mir Zara’nın geçmesi için kapıda Ahşan’ın önünde durdu kibar bir şekilde. Ahşan birden önünde dikilince Mir’in göründüğünden daha uzun olduğunu fark etti ve bir adım geri çekildi ürkerek. O gece belirdi zihninde bu adar uzun muydu? Evet, hatta daha uzun… Boran’a döndü Mir bakışları ile sessiz bir cümle kurdu ve Boran acı içinde yüzünü ekşitti. Ahşan onun elinde çevirdiği küçük gold nesneyi fark etti ama ne olduğunu anlayamadı.


“Lila’ya yemek için burada.”


“İdare edemem Miralayım. Lila ile olmaz.” Miralay mı? Ahşan bakışlarını kıstı, neden bahsediyorlar bunlar? Mir Boran’ın karşısında durup başını eğdi.


“Yaparsın. Kızı reddedemeyeceğimi biliyorsun. İdare et bir kerelik.”


“Bu kaçın bir kerelik abi. Hem bu kızdan korkuyorum, bana olan bakışları ile bir sokak kedisine bakışları ayı gibi ve bunu hiç sevmiyorum.”


“Lila herkese öyle bakıyor Sadece on beş dakika oyala sonra o sıkılıp kalkar.”


Boran’ın bir cevap vermesini beklemeden omuzuna vurarak çıktı odadan. Boran elinde ki dosyayı masaya bıraktı ve derin derin nefes egzersizleri yaparak odadan çıktı. Ahşan, Mir elini kaldırıp elindeki nesneyi yeniden çevirince anladı onun bir çakmak olduğunu. Mir o kadar ustaca çeviriyordu ki çakmağı anlaşılmıyordu bile elinde var olduğu yahut ne olduğu ve elini cebinden çıkarmıyordu. Ahşan’ın bakışları hala cebinde iken Mir, yarını düşünerek ona döndü.


“Lila için bir buket yaptır ve üzerine bir özür yazısı ekle. Yarın erkenden masasında olsun.” Ahşan ona boş bakışlar atınca Mir anlamadığını düşündü: “Beni duydun mu Ahşan?”


“Duydum.”


“O halde sorgulamadan denileni yap.”


Mir onu geride bırakıp Zara’ya doğru giderken Ahşan onun nasıl biri olduğunu düşünüyordu. Bir an nedenler ile sonuçları karıştırdı. Doğru muydu Mir yoksa yanlış mı bilemedi. Aklından planlar yaptığını, ilerisini düşündüğünü ve taşlarını kaybetmek istemediğini anladı. Bir yanı belki Zara’yı da bu yüzden buldu dedi ama bunun için bir sebep de göremedi. Yavaş adımlarla aklı karışık masasına gitti. Hemen masasında duran defterden bir çiçekçi numarası buldu ve bir buket yaptırdı. Özür yazısını sorunca Ahşan içten bir özür yazısı uydurdu o an. Sonra da hemen Zara’nın bulunduğu odaya gitti. Neyse ki yalnız yakaladı onu kaşları çatık dosya yığının ortasındaydı. Yüz ifadesinden afalladığı oldukça açıktı. Ahşan’ı görünce fısıldayarak sordu.


“Ne arıyorsun burada?”


“Sekreter olarak işe başladım.”


“Ne tesadüfse benim iş günümde.”


“Öyle denk geldi.”


“Dur tahmin edeyim köşkün cadısının marifeti değil mi?”


“Sorun bu mu sence?”


“Bu. Madem seni burada işe koyacak gücü vardı neden benim davetiyemi çaldın o zaman.”


Ahşan buna bir cevap veremedi çünkü o bunu hiç düşünmemişti. Haklıydı Zara. Ta en başından beri Belkıs ile tanışıklığı vardı Hanzade Hanım’ın Mir’i de tanıyordu belli ki ve Mirs için kendisini yönlendirebilirdi de ama yapmamıştı. Neden? Ahşan bunu düşünmesi ile atması bir oldu. Hanzade Hanım’ın vardır bir bildiği.


“Zara?” Mir içeri girince Ahşan köşeye çekildi. Bakışlara kendisine dönünce Zara toparladı hemen.


“Ahşan da bir ihtiyacım olup olmadığını soruyordu.”


“Var mı?”


“Yok.”


Mir, Ahşan’a döndü ve bu bakışlardan ikisini yalnız bırakması gerektiğini anladı Ahşan. İzin isteyerek dışarı çıktı. Masasına oturdu ve cam odaya dikti bakışlarını bu kez. İkisinin sohbet edişlerini izledi. Bir yanı Hanzade Hanım’ın söylediklerine kulak kabarttı ‘gerçekten benim yeteneğimin üstüne konuyor’ dedi içinden sonra Ahşan onu üzen bu cümleyi bir kenara bıraktı ve önüne döndü bir daha cam odaya bakmamak için kendini zorlayarak ve bunu pek de başaramayarak. Daha önemli bir sorun vardı. Zara Mir’e elinde hazır bir kreasyon olduğunu söylemişti ama yoktu. Ahşan ise elinde ki tek kreasyonu ona veremezdi. Vermeyecekti. Ne yapacaktı Zara düşündü. Yeniden bir katalog hazırlamak çok zahmetli bir işti ve yapabilir miydi emin değildi. Bunun için aylar gerekliydi ve Mir ise bu süreyi Zara’ya vermezdi. Düşündü Ahşan elinde ki kalemi çeviriyor hareketlerini izliyordu.


“Şimdiden streslisin.” Sıçrayarak başını kaldırdı ve kendisine acıyarak bakan Boran’a gördü.


“Uyum sağlayıp sağlayamayacağımı bilemiyorum.”


“Merak etme, çok kolay adapte olacaksın. O ışığı gördüm sende.”


“Teşekkür ederim.”


“Şu dosyaları arşive götürebilir misin? Ve mailine gönderdiğim raporların birer fotokopisini Mir’e vereceksin.”


“Peki.” Ahşan ayağa kalktı.


“Bir de son bir şey Lila, Mir ile akşam bir Çin restoranında yemek yiyecekti onu değiştir lütfen. Çin mutfağı sevmiyorum.”


“Asya kökenlisiniz ama Çin mutfağı sevmiyor musunuz?” Boran bir kaşını havaya kaldırıp sırıttı.


“Ben Diyarbakırlıyım lo.” Ahşan bu defa gülmeden edemedi. Boran da ona eşlik edince sesleri yükseldi ve ta cam odaya dek ulaştı ve Mir başını kaldırıp ikisine baktı. İkisini bu kadar keyiflendirenin ne olduğunu düşündü ve uzun sürmeden tekrar Zara’ya döndü.


“Galiba siz yemeğe gideceksiniz.” Diye sordu Ahşan sonunda susarak. Boran derin bir iç çekti.


“Maalesef ki.”


“Bu kadar hüzünlü olmayın, netice de güzel bir kadınla akşam yemek yiyeceksiniz.”


“O korkulacak biri. Cadıdan farkı yok.” Cadı kelimesini duyunca Ahşan güldü kendi kendine. Boran ona baktı bir şey anlamadan.


“Etrafımda çok cadı var. O yüzden baş etmeyi bilirim ben.”


“Sen baş edersin ama şu kız,” dedi çenesi ile cam odayı göstererek, Ahşan dönüp Zara’ya baktı: “Bir düşman edindi. Ve Lila bizim ofisin süper gücü.” Ahşan buna üzülüp üzülemeyeceğini bilemedi çünkü Boran’ın bilmediği bir şey vardı; Zara da cadı takımındaydı ve Lila ile baş edebilirdi demek oluyordu bu. Bakışları Zara’nın gözlerinin içine bakarak gülen Mir’e takıldı. Yüzünde ki gülümseme soldu. Bu kadar neşeli olmasının sebebi karşısında ki kız mı yoksa iki yıl önce o baloda bıraktığını sandığı sultan mı? İkisi de diye cevaba vardı sonunda ve önüne döndü.


“Dur bir dakika. Sende gel.” Dedi heyecanla Boran.


“Ne nereye?”


“Bizimle yemeğe.”


“Hayır, ben gelemem-“


“Cadılarla baş etmeyi bilen biri gerek bana.”


“Gerçekten olmaz Boran Bey,”


“Bey deme lütfen bana.” Ahşan onun çekik gözlerini tatlı bir şekilde kırpışına gülmemek için kendini zor tuttu: “Seninle iyi arkadaş olabiliriz biz inan bana.”


“Sizinle yemeğe gelemem, arkadaşım.” Boran güldü.


“Gelirsen prim alırsın.” Ahşan gözlerini kıstı. Para için hiç tanımadığı iki insanla yemek yer miydi? “Ekstra hem de kendi primimi de sana veririm.” Ahşan kaşlarını kaldırdı, Lila ile yemeğe gitmesi için Mir’in Boran’a para verdiğini öğrenmesi daha çok şaşırtıcı idi.


“Bu kadar korkunç olamaz Lila Hanım.”


Boran onun kabul ettiğini anlayınca rahat bir nefes aldı çünkü Lila ile iki kez daha Mir’i idare etmek adına yemek yemeyi kabul etmişti ve Lila’nın küçümseyici ve ezici bakışları atında tam otuz dakika sessizce oturmuştu ve aç bir şekilde iki saatlik bir yoldan sonra eve dönmüştü. Boran rahat bir nefes aldı çünkü bu kez Ahşan’ı da yanında götürürse bu ezici sessizliği paylaşabilirdi.


“Gelince görürsün.”


Loading...
0%