Ahşan, Zara odasından çıktıktan sonra derin bir nefes alıp hemen hazırlanmaya başladı. Dolabının önünde birkaç dakika bekledi. Ne giyecekti? Lila’nın her zaman şık olan hali bir an gözünün önüne geldi. Ardından kendi kıyafetlerine baktı. Hayır, bunların hiçbiri bir akşam yemeği için şık değildi. Eli Zara’nın bir ödev için hazırladığı siyah elbiseye gitti. Siyah daima şıktı ve düz elbise olması da geceyi kurtarırdı. Ahşan elbiseyi eline alıp aynanın karşısına geçti. Üzerine tutarken elbiseyi bir an düşündü; neden önemli ki ne giydiğim? Birkaç saniye aynaya baktı ardından da elbiseyi yatağının üstüne atıp elini yüzünü yıkamaya gitti. Yine de evden çıkarken o elbise üstündeydi. Aynadan son kez haline bakarken Zara’nın kendisine baktığını gördü. Yüzünde onun görmediği bir beğeni ifadesi vardı. Bir yanı Zara ile anlaşmış olmasını iyiye yordu ama diğer yanı bunun daha kötü sonuçlara gideceğini hissediyordu. Yine de… diye düşündü kalabalık otobüs durağında beklerken, şimdilik Mirs’te olmanın tadını çıkaracağım…
Yolculuk uzun sürmedi çünkü Ahşan evlerine yakın güzel bir mekan seçmişti. Vaktinden evvel ulaştı restorana. Kapıda elinde ki telefona bakan Boran’ı gördü. Aynı anda da telefonu çaldı ve arkadaşının kendisini aradığını anladı. Telefonun zil sesini duyan Boran da ona döndü.
“Gerçekten de Çin restoranını kebapçı ile mi değiştirdin?” Onun yüzünde ki ifade Ahşan’ı tereddütte düşürdü. Yanlış mı yaptım?
“Kebap sevmez misin?” Boran bir ciddiyetle cevapladı sorusunu.
“Kebap sevmeyen ölsün.” Ardından ikisi aynı anda gülüştü. Boran ardından başını kaldırıp tekrar tabelaya baktı: “Ben çok severim de bakalım Lila ne düşünecek?”
İkisi kapıda fazla beklemedi kapıda içeri girer girmez et kokusu burunlarına çarptı, ikisinin de gözlerinden kalpler fışkırdı acıkmışlardı da. Sabırsızlıkla masaya oturup bekleyemeye başladılar.
“Sipariş versek mi acaba çok açım?”
“Lila Hanım henüz gelmedi ama.” Boran etrafa bakındı.
“Ondan diyorum ya. Lokmaları boğazımıza dizer.”
Ahşan Boran’ın verdiği cevaptan o kadar da kötü bir yorumda bulunamaz Lila Hanım diye geçirirken içinden kapıda Lila göründü. Üzerinde ki şık kırmızı elbisesi içinde etrafa memnuniyetsiz bakışlar atıyordu. Galiba yanlış bir seçim yaptım… Diye düşündü Ahşan hemen. Lila’ya baktı yeniden. Ahşan onun özel bir gece için hazırlandığını anladı. Kimin için? Saçları bilmem kaç kremle harmanlanmış bir şampuan reklamında ki kızlarınkinden farksızdı. En az bir kilo nemlendiricinin değdiği yüzü parlıyordu. Ahşan bakışları ardından karşısında duran adama kaydı. Boran da onun gibi Lila’ya bakıyordu.
“Kebapçı için fazla şık görünüyor.” Diye fısıldadı, ayağa kalktı Lila’yı karşılamak için. Ahşan da ona fısıltı ile karşılık verdi:
“Bugün bilmediğim özel bir gün müydü?” Ahşan’ın sorusunu duydu ama önce seslendi sanırsın prenses diyerek baktığı kıza:
“Lila!” Kendilerini görsün diye elini kaldırdı. Lila’nın ona dönen bakışları ile yüzünde ki memnuniyetsizlik arttı ve bakışları sertleşti. Onlara doğru iki adım atmıştı ki Boran ona çaktırmadan Ahşan’a doğru fısıldadı yeniden: “Mir ile olduğu her an özel onun için.”
“İkisinin arasında bildiğim bir şey mi var?”
Bakışları hala onda sorusunun cevabını beklerken Boran cevap vermedi çünkü Lila tam karşısında duruyordu. Mekana attığı küçümseyici bakışlarını katlayarak Ahşan’ın üzerinde durdu ve gerçekten Ahşan mekanda ki tüm et kokusunun sanki kendisinden geldiğini hissederek bir an kendisini koklama isteği ile doldu. Ardından kendisini süzdüğünü gören bakışlarını Boran da fark etti. Araya girdi hemen.
“Ceketini alayım,” geri çekildi Lila.
“İstemez. Mir nerede?”
“Biraz gecikecek galiba. Biz de Ahşan’la karşılaştık. Kebap yemek istemiştim bende, tesadüf aynı mekanı seçmişiz.” Boran’ın hiç de yalan söyleyemediğini gördü Ahşan elbette ki bunun Lila’da farkındaydı.
“Kebapçı ikinizin koskoca şehirde karşılaşmanız için çok normal bir mekan gibi değil.” Ahşan Lila’nın saldıraya geçtiğini düşündü Boran’ın vereceği cevabı bekledi ama o sadece kibar bir şekilde gülümseyerek başını eğdi.
“Şehirde her sokakta neredeyse bir kebapçı olduğunu varsayarsak iki kişinin bir kebapçıda rastlaşma oranının arttığını söyleyebiliriz.”
“Oran hesaplaması yaptığına göre matematiğin gayet iyi. O zaman şunu söyle asistanı beni bir ocak başına onca kilometrelik yolu getirtirken Mir nerede?” Ahşan ağır bakışları üzerinde görünce gveledi biraz.
“Mir Bey…”
“Mir ile burayı beraber bulmuştuk ve çok da övülmüş. İlk kim dener diye iddiaya girdik. İkimizde aynı gün gelmişiz demek ki…” diyerek toparlamaya çalıştı Boran: “Aradım bende acil katılması gereken bir toplantı varmış ama yetişir bence, lütfen bize katıl o gelene dek.”
Lila ikna olmamıştı çünkü iki kez daha başka türlü bahaneler ile Mir’in yerine Boran’ı bulmuştu karşısında bu yüzden bu karşılaşmanın da tesadüf olmadığına adı gibi emindi. Yine de Mir gelebilirdi bir ihtimal ve geldiğinde burada olmalıydı. Ağır et kokusuna rağmen ve bunca kalabalığa rağmen. Oturup beklemeye başladı Lila, bakışlarını karşısında ki ona garip gelen ikisine dikti özellikle de dili uzun olana. Boran yeniden araya girdi.
“Açsan eğer sipariş-“
“Değilim.”
Boran sıkıntı ile önüne döndü. demek ki bir süre daha aç kalacaklardı. Keşke evde daha fazla şey atıştırsaydım, diye geçirdi içinden. Sonra Lila’ya baktı. Şöyle soğuk bakmasa olmaz mı? Buzdağı mübarek! Böyle olacağını tahmin etmeliydi. Her zaman bu kızın karşısında o lokmalar boğazına diziliyordu zaten. Keyifsizleşiyordu. Karşılıklı susulunca Boran kolunda ki saate baktı ve bir saat dolmadan Lila’nın kalkacağına emin olarak geri sayıma başladı tıpkı daha önce ki buluşmalarda olduğu gibi. Bir süre daha sürdü bu sessizlik ama bu kez dayanamayan Ahşan’dı.
“Burası aslen çok kaliteli ve bilindik bir mekan.” Diyerek sohbete giriş yapmak isteyen Ahşan’a döndü ikilinin bakışları: “Bir kez burada et yiyen biri mutlaka ikinci kez uğrar.” Boran katıldı ona.
“Bende yanlış hatırlamıyorsam sosyal medya da görmüştüm bir gurmeden.”
“Evet, birçok gurmenin geldiğini gördüm.” İkisinin konuşmasını çok yavan bulan Lila alaya alarak Ahşan’a bir yorumda bulundu.
“Kebapsever çıktın yani, ne hoş!” bu alayı anında anladı Ahşan, bir dudak gülüşü ile görmezden geldi.
“Evet öyleyim, eminim sizde beğenirsiniz Lila Hanım,” Bu kez dudağını kıvıran Lila oldu. Bakışları yeniden Ahşan’a ağır geldi ama bu defa üzerinde ki baskıya başını kaldırma isteği ile doldu Ahşan devam etti bu yüzden: “Yoksa vegan mısınız? Ne hoş!” Onun ses tonunu taklit etmesi Boran’ı az kalsın güldürecekti ama hala karşısında ki kızın kim olduğunu bilecek kadar aklı başındaydı. Gülmesini bastırdı ve ciddi ama keyifli oratası bir sesle konuştu.
“Ondan değil Ahşan, Lila sadece daha seçkin restoranları tercih eder.” Ahşan bu kez keyiflendiğini belli etmemeye çalışan bir ifade ile konuştu.
“Seçkinden kasıt genelde tek menü ile damak zevki bile olmayan adı gurmeye çıkmış bir adamın övüncü ile üne kavuşmuş mekanlar mı?” Şaşırarak ona laf sokan Ahşan’a baktı Lila. Göğsünde kavuşturduğu kollarını çözdü bir elini dokunmaya tenezzül etmediği masaya koydu.
“Ne biliyorsun acaba o mekanlar ile ilgili çok merak ediyorum.” Onu sohbete dahil ettiğine sevinen Ahşan sakin bir şekilde cevapladı bu kez.
“Sizin bildikleriniz kadar biliyorum Lila Hanım.”
“Benim bildiğim kadar ha?” Lila yine alayla güldü. Karşısında ki kızın bir cahil olduğuna emin olarak bakışlarını parlattı ve kızı alaşağı etme isteği ile kırmızıya boyadığı dudaklarını savaş baltası sayarak yukarıya kaldırdı: “D… restoranda deniz risottosu yedin mi? İki yıl önce İtalyan bir gurmeden ödül aldı.” Ahşan keyifle güldü.
“O İtalyan gurme o gün risottoyu beğenmedi ama şefe aşık olduğundan yemese dahi o yemeğe beş yıldız verecekti.” Lila kaşlarını çattı. Yalan söylemediğini düşündü.
“Sen nereden biliyorsun?” diye soran Boran’a döndü Ahşan.
“D… restoranda iki yıl şefin ekibinde çalıştım.” Lila’nın yüzünde ki alay kayboldu geriye yaslandı: “Yine de haklısınız risottosu güzel. Lakin seçkinliğe alışkın olan bünyeniz kaldırabilseydi burada ki kebabı yedikten sonra dünyada ki tüm risottoları unutabilirdiniz.” Ahşan’ın onu gaza getirdiğini anladı Boran ama Lila’yı da tanıyordu netice de. Geriye yaslandı.
“Lila burada yiyemez,” Lila çoktan en önde savaş mızrağı elinde bekliyordu. Doğru böyle ücra mekanlarda yemek yemezdi ama bunu bir ker eolsun kırardı. Çünkü karşısında ki kızı alt etmek için yapardı.
“Sipariş ver bakalım senin övdüğün kadar var mı?”
Boran şaşırarak ona baktı ardından da Ahşan’a döndü. Karnı gurulduyordu bu fırsatı kaçırmadan hemen sipariş vermek için harekete geçti. Yaklaşık on beş dakika sonra yemekler geldiğinde Ahşan ve Boran yüzünde memnun edici bir ifade ile denemesi için Lila’ya baktılar. Lila ilk lokmayı ağzına atarken epey zorlandı aklında ki ustanın ellerini ne ile yıkayıp yıkamadığını soran soruları güç bela atarak yaptı bunu. Bir süre sessizce çiğnedi ve sonra ikinci lokmaya uzandı. Boran ve Ahşan onun yorum yapmasını beklemeden hemen yemeye koyuldular. Yemeğin ortalarına doğru hijyen ile olan düşüncelerinden eser yoktu. Çünkü karşısında ki cahil sandığı kız bir konu da haklıydı. Kebap enfesti ama ona haklı çıkmanın gururunu yaşatmazdı.
“Risottodan daha iyi değil.” Dedi peçede ile ellerini silerken: ”Ama oldukça iyi.” Boran hala çiğnediği lokma ile ona sordu.
“Hayatında ilk kez kebap yiyorsun değil mi?” Lila yüzünde ki ifadeyi saklamak için başını çevirdi. Şalgamdan bir yudum alan Ahşan gülerek Boran’a söylendi.
“Yok artık. Şu yaşa dek kebapçıya gitmemiş olamaz.” Bu sıradan bir cümleydi ama Lila hala kendini savaşta sanıyordu. Anladığı gibi anlatmak istedi.
“Sen w… yedin mi?” Ahşan son lokmasını alırken cevapladı.
“Hayır.”
“Çünkü senin aylık maaşının iki katı kadar bir fiyatta bir porsiyonu ama ben her ay yerim. Şimdi nasıl ya herkes şu yaşına kadar mutlaka yemiştir desem aptal gözükür müyüm?” Ahşan anladı ve biraz güldü cevaplarken.
“Evet.” Boran masanın altından ayağına vurdu Ahşan’ın. Lila’nın üzerine gitmemesi için.
“Anlayacak kadar akıllısın.”
“En azından akıllı olduğumu kabullendiniz.”
“Hakkın var.” Ahşan güldü. Boran Lila’nın yüzünde ki gölgeliği fark etti. Mutlu mu olmuştu? Şaşırdı bir an onun ilk kez Mir dışında başka insanlarla da mutlu olabileceğini görmek onu şaşırttı. Normal insan demek ki? Ama bunu onu utandırmamak adına görmezden geldi. Ahşan geriye yaslandı nihayet doyduğunu hissederek.
“Aslında buradan daha iyi bir yer biliyorum ama Lila Hanım ama en azından mekanın estetik olmasını ister diye burayı seçtim.” Lila bu defa keyifle güldü. Boran onun ilk kez böyle keyifle güldüğünü görünce yine şaşırdı.
“Burası mı estetik? Merdiven altı dönerciden ne farkı var?” Boran elindeki çatal bıçağı bıraktı.
“En azından buranın bir merdiven altı dönerci olmadığına Ahşan’a katılırım. Ayrıca kebabın tadı enfes, mekan ortalamanın üstünde.” Ahşan ona katıldı.
“Kesinlikle.”
“Kebap enfes. Katılıyorum ama mekan yetersiz. Buraya sadece kült bir mekan derim ben. Ağzının tadını bilenler için… Ama kebapçıdan daha iyi mekanlar biliyorum.” Boran cevap verdi.
“Kebabın tadı ama önemli olan.” Ahşan Lila’ya döndü.
“Ayrıca sizin götüreceğiniz mekanın kutusu güzel ya içinde ki? Neticede duvarları yemiyoruz tabakta olan önemli.”
“Doğru ama kutunun da önemi daha çok albeni sağlamak, konfor, estetik müşteri için çok önemlidir. Ve sadece senin gibi cebini düşünenleri değil w… yiyebilenler içinde tercih edilebilir kılmak önemli.” Lila’nın sürekli imalarını göz ardı edebilirdi Ahşan ama o an etmek istemedi.
“Haklısınız ama burada bu kebabı yemek benim için en önemli şey. W… yemedim ama bu kebabı şuan w… yiyen siz ile yiyebiliyorum. Mekan ve konfor tamam ama Lezzeti satın alamıyor insanlar maalesef…”
Lila bir an onun haklı olduğunu düşündü ama mızrağı elindeydi o yüzden karşısında ki bu kıza yeniden bir küçümseyici bakış atarken geriye yaslandı bir şey söyleyecekti ama çalan telefonu izin vermedi. Telaşla doğruldu oturduğu yerden. Boran telefonda babasının aradığını görmüştü. Az sonra biten telefon konuşmasından dönüp çantasını aldı ve bir veda bile etmeden hemen çıkıp gitti her zaman ki Lila hali ile. Ahşan ve Boran aralarında bakıştılar sadece.
Akşamın sonunda görev tamamlanınca Boran Ahşan’ı eve bıraktı. Ahşan sokağa girmeden inmek istedi. Hem eve gitmeden evvel Hanzade Hanım’a uğramak istemişti hem de Gülfer’in onu eve bırakıldığını görsün istememişti.
Köşkün kapısında bir süre bekledi. Ardından içeri alındı. Hanzade Hanım onu ayakta gülerek karşıladı.
“Ne güzel sürpriz bu?”
“Sizi görmek istedim.”
“Böyle zamansız hatırlanmak beni çok memnun etti. İyi ki de geldin.”
Ahşan Hanzade Hanım’ın karşısına oturdu. Kahvesi hala doluydu. Önünde ki kitapta açıktı ve üzerinde gözlüğü duruyordu. Hanzade Hanım’ın en sevdiği vakitti. Az sonra ayağa kalkıp köşede ki gramofona uzandı. Ardından ağır ağır bir Azeri ezgisi yayıldı salona tısını akşamın bu saatinde Ahşan’a mükemmel geldi. Hanzade Hanım henüz oturmuştu ki yerine ein yardımcısı Ahşan’a da bir kahve getirdi.
“Şu saatte nasıl dışarıda olabiliyorsun sen?”
“İş yerinden Boran Bey ve Lila Hanım ile yemek yedim.” Hanzade Hanım kim oldukları açıklandıktan sonra bir baş selamı ile devam etmesini istedi. Anlattı Ahşan kısaca akşamı ve sordu sonunda.
“W… yediniz mi daha önce?” Hanzade Hanım, sorusunu yanıtladı hemen.
“Evet.”
“Nasıl bir şey?”
“İstersen ilk fırsatta yiyebiliriz.”
“Hayır sadece kebap yememiş birinden bir kıyaslama alınca merak ettim. Kebaptan daha mı lezzetli?”
“Hayır ama daha pahalı olduğu aşikar.” Kahvesinde ki son yudumu aldı Hanzade Hanım. Devam etti sonra fincanını bırakırken sehpaya: “Ofistekiler ile kaynaşmana sevindim. Lila denen şu kız ile Mir’in bir alakası olduğunu sanmıyorum, platonik büyük ihtimalle.” Ahşan bu son yorum üzerine bir nefes aldı.
“Öyle ya da böyle çok güzel biri…”
“Sende çok güzelsin Bedahşan. Ah sende ki şu gözler. Başkalarının güzelliklerini görürken neden kendinin farkına varmıyor.” Ahşan gülümsedi bu iltifat üzerine ve omuz silkti.
“Şuan için bir işime yaramıyor.”
“Belki artık yarar.” Anlamadı Ahşan ama Hanzade Hanım’ın yüzünde ki çarpık gülüş bunu açıkça belli ediyordu aslında. Aklında çoktan ikisini yan yana koymuştu. Ahşan ise bu hayali anmıyordu artık zihninde. Ona yalan söylediği bir adamın hayatında bir yerde olma fikri onun için anlamsızdı; bir önemi yoktu, olmamalıydı, farklıydılar, kesişmeyen bir kader olmalıydı aslen, yalan ve küçük oyunlarla değil… Bunu daha önce düşünüp karar verip çoktan sandığın kapağını kilitlemişti. Bu yüzden safça soracaktı ki. Hanzade Hanım sorunun önünü kesti: “Unutuyordum sana bir hediyem var.” Ayağa kalktı hemen Ahşan onun arkasından bakarken. Az sonra elinde bir paketle gelince Ahşan hemen heyecanlandı çünkü Hanzade Hanım’dan hediye almak onun için bir ayrıcalıktı. En sevdiği ayrıcalık hem de. Hediye paketi uzatıldı: “Umarım beğenirsin.”
Ahşan heyecanla açtı paketi, daha önce defalarca kez aldığı hediyelerden bir tanesi dahaydı ama hep aynı sevinçle doluyordu her defasında şaşırtıyordu kendisini karşısında ki kadın. Yine öyle oldu. Gördüğü en geniş renk skalasına sahip bir kalem seti ile karşılaşınca mutluluktan gözleri parladı birkaç saniye hayran hayran izledi renkleri. Dokundu usul usul. Kalemleri bırakıp ona hoşnut olmuş bir ifade ile bakan Hanzade Hanım’ın boynuna sarıldı hemen.
“Beni şu yaşımda dahi çocuk gibi nasıl sevindirebiliyorsunuz?” Dedi geri çekilirken. Gururla gülümsedi öteki.
“Bir anne çocuğunu nasıl sevindireceğini bilir.” Bir kez daha sarıldı kadına.
“Dünyanın en güzel annesi olabilirsiniz.” Anne kelimesini ondan duymanın verdiği haz ile gözleri yaşardı Hanzade Hanım’ın. Bir bilinmezliğe giderken onu bu hayatta en çok mutlu eden şeylerden birinin de Ahşan’ın kendisine anne deyişi olduğunu fark etti. Şükürler olsun… Hemen kendini toparladı.
“Tamam, ağlatacaksın beni.”
Ahşan geri çekildi onun gözünden düşen bir damla yaşı fark etti. Hanzade Hanımı ilk kez bu kadar duygusal bir şekilde görüyordu. Kalbinin bir yanı ılıdı hemen. Onu ilk kez bir sultan bir hanım olarak görmedi. Her zaman topladığı saçlarını düşük bir at kuyruğu yapmıştı bu gece, giydiği şık takımlardan ziyade rahat keten bir takım giymişti. Yüzü sadeydi. Sadece boynunda ki kocasından kalma kolyesi dışında her zaman ki Hanzade Hanım’dan uzaktaydı. Son zamanlarda zayıflamıştı, kullandığı ilaçlara dan oluyordu. Bir yanı onun için endişelense de netice o bir sultandı Ahşan için sanki hep güvenli kalesinde olacak olan bir sultan. Diğer türlüsünü düşünmek istemedi Ahşan o an. Sadece gülümsedi, elini tutarken. Onu hep böyle hatırlamak istedi Ahşan.
“Umarım bununla çok güzel başarılara imza atarsın.”
“İnşallah. Tam da ihtiyacım olduğu bir zamanda geldi bu hediye.”
“Nasıl?”
“Mir Bey için bir kreasyon hazırlayacağım.” Hanzade Hanım birkaç saniye onun yüzüne baktı ve sonra hemen anladı ne demek istediğini. Hayret ve kızgınlıkla ona baktı.
“O küçük cadı için yapmayacaksın bunu.”
“Yapacağım.” Hanzade Hanım öfke ile söylenirken elini başına koydu.
“Bu kız bu kadar aptal olamaz hayır, kabul etmiyor. Benim Bedahşan’ım bu kadar aptal olamaz. Ay, Naziye bana çay getir hemen. Migrenim tuttu. O ilaçlar değil bu kız öldürecek beni. Ay bir daraldım.”
“Yapmayın ama.” Ona döndü kızgın bakışlarla.
“Ne zaman anlayacaksın beni. Seni Mir’e yaklaştırmaya çalışıyorum.”
“Yanındayım ya.”
“Ah Bedahşan! Yalan duvarına daha fazla tuğla örme.” Ahşan2ın yüzü düştü hemen. Amacı onu üzmek değildi ama artık daha fazla Mir’i kandırması işlerine yaramazdı. Özellikle de Mir’i damat kategorisine almışken Hanzade Hanım. Yalanların çoğalması işin sonunu kötüden imkansıza çevirecekti.
“Sadece her patronun istediği gibi bir eskiz defteri istemiş. Bneim saçma salak çizim defterimi götürürse işten atılır Zara. O yüzden yeni bir tane hazırlamalıyım.”
“Bırak kendisi yapsın o cadı.”
“Yapamayacağını biliyorsunuz.”
“Bırak çuvallasın o halde.”
“Gidersem sende gidersin dedi.”
“Küçük şeytan! Halt yemiş. Ben buna izin vermem.”
“Yalanımı olmamış sayamazsınız. Ve başkasının yıktığı duvarı yıkılmamış gösteremezsiniz.” Haklıydı elbette. Belki de Hanzade Hanım’ın Ahşan’ı en az sevdiği zamanlardan biri de kendisini haksız gösterdiği bu zamanlardı. Bir şey diyeemdi sinirle kalakaldı. Ardından Ahşan’ın kucağında ki kalem kutusuna kaydı bakışları. Uzanacaktı ki Ahşan refleksle kurtardı hediyesini.
“O cadıya benim hediyemle yardım etme.” Ayağa kalktı Ahşan hemen: “Vazgeçildi hediyeden ver onu hemen.” Ahşan gülerek koşar adım salon kapısına yöneldi.
“Şu yaptığınız adaba uyuyor mu hiç Hanzade Sultan,”
“Şu küçük edepsize bak, bana adap öğretiyor.” Diye sahte bir sitem etti. Ahşan güldü, hafifçe eğildi.
“Bu küçük edepsiz size hayırlı geceler diler sultanım,” ardından çıktı kapıdan. Hanzade Hanım ise o çıktıktan sonra güldü kendine. Bu kızı boş bırakmamalıydı çünkü elinde ki son kozu berbat edebilirdi. Hemen telefonunu eline aldı ve Belkıs’a bir mesaj attı.
Geç saate kalmadan Ahşan köşkten çıkarken kalem kutusuna bakıp bakıp mutlu oluyordu. Sessizce gürültü etmemeye çalışarak odasına süzüldü. Işığı yaktı. Ve masanın üstünde ki kalabalığı gördü. Zara Mir’in kendisine verdiği örnek dosyalar ile birlikte bir de not bırakmıştı, erkenden başlamasını isteyerek. Ahşan şöyle bir göz gezdirmek istedi dosyalara, masaya oturunca uzun bir süre kalkamadı. Mirs’e ait tüm koleksiyonları inceledi. Erin’in hazırladığı tüm raporları okudu. Sonun da enerjisi tükenmeye başlarken ayağa kalktı.