Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.Bölüm

@cigdemgah

Farsça da "hasbelkader" diye bir sözcük yer alır. Kader icabı demektir bu sözcük. Kaderden manasındadır. Kader de yazıldığı için oldu demektir. Söylenince insanın içine su serper... Bu neden böyle oldu sorusundan kaçmanın en güzel limanı. İmanın yaşadıklarımıza hayıflanmak yerine kaderdendir diyerek bir cevap vermemizi sağlar bu kelime. Sözlükte devam eder tanımına sonunda bir örnek verir der ki; Hasbelkader düştüm bu aşkın içine. Yazılanı yaşıyorum, nasibimde olan başıma geldi. Kaderimde olan istenildiği için geldi. Allah istediği için onu kalbime mimledi. Ve Allah istediği için o şuan sağımda oturmuş imamı dinliyoruz.

"Kabul ettin mi?" diye sordu imam. Talha huzurlu bir ses tonu ile cevap verdi:

"Kabul ettim."

"Kabul ettin mi?"

"Kabul ettim."

"Kabul ettin mi?"

"Kabul ettim."

En Sevgili'ye hadsiz, sonsuz ve hesapsız hamd olsun. Beni ona eş olarak nasip ettiği için. Allah'a arş-ı ala kadar şükürler olsun kalbimin zekatı onu sevmek olduğu, kalbime mimlenen Talha Bahremoğlu olduğu için. Rabbi Rahim adının zikredildiği büyüleyici bir maneviyat ortamında ben ve Talha imamın önünde oturmuş. Üçlenen soruya aynı cevapları verirken Bahadır ve Yavuz şahit olarak yanımızdaydılar. İnsanın kalbine ilmek ilmek işlenip işlendiği yerleri titreten Kur'an dualarının ardından aminler yüreklerce tasdik edilip avuçlar ile yüzlere sürüldü. İmam hayır duaları ederek yanımızdan ayrıldığında bakışlarımı yerden kaldırdım. Annemin gözleri nemliydi. Talha dün gece gelip onun ile konuştuktan sonra bir ey demeden odasına çekilmişti. Gece saat ilerlediğinde odama gelip usulca içeri girdiğinde uyanıktım hala. Uyuyorum sanıp saçlarımdan öpüp öyle ayrılmıştı yanımdan. Sabah ise gülümsemeye devam etse de yüzünde ki burukluk anlaşılıyordu. Talha onunla konuşmuştu ama ikna edebilmiş miydi beni sevdiğine emin değildim. Annemi rahatlatan bir şey varsa o da samimiyetle verdiği cevaplardı. Sırf bu yüzden dahi ona minnettardım. Halime abla hazırladığı gül şerbetlerini dağıtırken Leyla'nın ilk gün bana ikram ettiği zaman aklıma geldi, istemsiz bir gülümseme oluştu yüzümde. Kalbimi uykusundan uyandıran belki de o gül şerbetiydi diye düşünmeden edemedim.

"Yanakların al al olmuş gelin hanım,"

Bella'ya döndüğümde onun bana göz kırptığını gördüm. Gözlerimi devirdim. Anneme döndü bakışlarım Bella'nın söylediği şakaya vereceği tepkiyi bekledim ama gülmeye başlayınca bende ona katıldım. Ardından Leyla ve Halime abla da bize katıldı. O gülüşler hem bir hayır duasına hem de hayr olmuş bir olaya müteakipti. Mutlu olmuştum. Kalbimde bir kuşun kanat çırptığını hissettim. O kanat çırpışına denk bir ırmak akmaya başladı. Ilık bir meltem esti yurdumda. Subhanallah! Başlangıcı hayra dönüştüren Allah'a hamd olsun.

Yavuz'un salon kapısında bekleyip gülüşmemizi izlediğini gördüm. Bakışlarının muhatabını takip ederken anneme baktığını gördüğümde bir anlam veremedim. Genzini temizledi:

"Hanımlar, bölüyorum ama... Dildar teyze uçağını kaçıracaksın." dediğinde anneme baktım. Yarın gitmesini bekliyordum ama şimdiden gidecek miydi?

"Anne? Yarın gidersin sanıyordum." dedi. Bana bakıp gülümsedi:

"Zaten bir kez erteledik gözüm nuru. Dilruba'yı bir başına bıraktım. Hem iki üç güne döneceğim nasılsa."

İçimde ki burukluk tarif edilemez derecede arttı. Evelenip de hemen ardından gurbete gönderdiğim annem değil de çocuğumdu sanki. Şükür ki kısa bir ayrılık olacaktı. Çantamı aldığımda ne kadar gelmemem için ısrar etse de onu dinlemeyerek yolcu etmek için kapıdan çıktım. Talha'yı arabasının hemen başında gözünde güneş gözlüğü giydiği siyah takımın elbisenin içinde göz doldururken gördüm. Sabah bunu fark etmemiş miydim? Onun da bana baktığını hemen ardından da gülümsediğini gördüğümde utanarak başımı eğdim. Annem, Halime ablayla ve Leyla ile vedalaşmıştı. Bella'nın ağladığını gördüğümde gözümde ki yaşı tutmak için çabalıyordum.

Talha annemin binmesi için arabanın ön kapısını açtığında annem arabaya bindi. Talha'nın benim eşim olduğu gerçeği ile ilk kez orada yüz yüze geldim. Garip ama hoş bir etkisinin olduğunu söyleyebilirim. Talha sürücü koltuğuna yerleşmeden önce bana baktığında hemen kendime gelip arka koltuğa oturdum. Yol boyunca sessizdim. Daha önce annemin gidişine bu kadar üzülmediğimi anımsadım. Dün gecenin etkisi üzerimde hala ince bir perde gibi duruyor duygularımı taze tutuyordu. Bir an dikiz aynasına baktığımda Talha'nın bana hissettim. Gözlüklerden olabilirdi. Bir daha ona bakmamak üzere yola döndüğümde annem konuştu:

"Zahmet verdim sana da oğlum. Taksi ile de gelebilirdim."

"Estağfurullah olur mu öyle şey?"

"Olur olur. Meşgul birine benziyorsun."

"Meşguliyetim konu ailem olduğunda önemli değil." istemsiz bir gülümseme oluştu dudağımda. Annemin Talha'ya baktığını gördüm. Bakışlarında ki şefkat ta sesine kadar yansıyordu.

"Maşallah."

Yolun devamında hiç konuşmadılar. Havalimanına girdiğimizde iyice duygusal hissettim. Dokunsalar ağlayacaktım. Annemin uçağının son anonsu yapıldığında valizini verip ona sarıldım.

"Niye böyle hüzünlendim ki?" dedim ağlamanın eşiğindeyken:

"Evlendin ya ondan." dedi annem gülerek. Geri çekilip yanaklarımdan öptü: "Ben gelene kadar dikkat et kendine. Her gün arayacağım telefonun açık kalsın hep."

"Merak etme."

El sallayarak onu girişe gönderdiğimde kapılar kapanana kadar bekledim. Nihayet gitme vakti geldiğinde arkamı dönmem ile iri bir cüsseye çarpmam bir oldu. Talha'nın yumuşak bakışları ile karşılaştım. Neler oluyordu? Öfkesi, duvar, alacakaranlığı neredeydi? Şaşkın bir ifade ile ona bakarken:

"Gidelim." Dedi başımla onayladım ve onun ardında yürümeye başladım. Çıkış kapısından geçeceğimiz sırada arkamızda kalabalık bir grup ilerledi ve bir turist dolu valizle ile yanımdan geçmeye çalıştı. Adamın acelesi olduğu belliydi. Hemen ardından grubu geçmek için ilerlediğinde köşeye çekildikçe çekildim. Başka bir adama çarpmamak için iki büklüm olmuştum ki Talha kolumdan tutup beni kendi çekti ve sağ tarafına alarak kolunu belime sardı. Sahiplenen erkek duruşu edası ile bana çarpaduran adama İngilizce seslendi:

"Bayım lütfen dikkatli olun." adam beni gördüğü halde üzerime gelmesinden dolayı hata yaptığını fark ettiğinden mahcup bir şekilde:

"Özür dilerim, özür dilerim." dedi.

Ben hala şaşkın bir ifade ile Talha'ya bakarken o arabaya değin kolunu belimden çekmedi. Elinde ki anahtar ile arabanın kapı kilidini açtığında tepkimi fark etti. İki kolu bel hizasında onun temas etmesi ile havada durmuş, koman açılmış gözler ile ona bakıyordum. Yüzünde eğlenen bir ifade oluştu.

"Feza?" dediğinde aynı anda nefes aldığımdan olsa gerek hıçkırdım. Tekrar gülümsedi. Kendimi içimden normale döndürmeye daha da çabalayarak arabaya binmek için arabanın arka kapısına yöneldiğim de kapının kilitli olduğunu fark ettim. Biraz önce indiğim kapıydı. Şaşırarak ön kapıya ilerleyip cama vurdum ve kapıyı işaret ettim. Talha ön kapıyı açtı. Bilerek yaptığını anladım. Yanıma oturacaksın demekti bu. Onun karısı olduğumu bir kez daha idrak ettiğimde kapıyı açarak ön koltuğa oturdum.

"Kemerini tak." dediğinde kendi emniyet kemerini takıyordu. Allah'ım çektiğim halde gelmeyen kemerin titreyen ellerimden olduğuna emindim. Talha beklemediğim bir anda uzanıp kemerimi bir çekişte uzatıp yerine taktığında bana olan yakınlığının ve kokusunun verdiği sarhoşluğun etkisi ile koltuğuma sindikçe sindim. Bilerek gerektiğinden daha da mı yakın duruyordu? Yok canım! Talha kemerimi takıp çekilmeden bana baktı.

"Filmlerde böyle mi oluyordu?" dediğinde ona kaşlarım çatık baktım. Ve nazik bir şekilde onu kendimden uzaklaştırdım. Gülümsüyor muydu?

"Yok canım, böyle mi oluyormuş?" Canım mı? Öl Feza! Sakın kızarma.

"Feza?"

"Hım."

"Şimdi sen benim imam nikahlı karımsın değil mi?"

İlk kez karım deyişi içimde ki kuytulara yerleşmiş tüm kelebekleri şaha kaldırıp en karanlık ücralarımı bile aydınlattı. Aidiyet eğer bir kelimeye bürünseydi hiç şüphesiz bu 'karım' sözcüğü olurdu. Fidanımın bir boy daha büyümesi bu seslenişin içime bereket yağmurları indirmesinden. Derin bir nefes aldım iç yurdumda. Onun karısı olmanın hazzı tavaf etti dört bir yanımı. Hemen ardından bana bakan sırıtan ifadesi kendime getirdi beni. Söylediğin şeyin idrakından hemen sonra korkarak:

"Evet?" dedim.

"Ve sana tamamıyla helal oluyorum." yutkundum tamamıyla helal olan kısmına takılmamam imkansızdı. Nereye varmaya çalışıyordu anlamadım?

"Öyle oluyor ise ne olmuş?"

"Hiç... Sana hatırlatmak istedim. İlk tepkilerinle aptal gibi görünüyorsun." biraz önce ki tüm güzellikleri geri alıyorum.

"Beni kızdırmaya çalışıyorsun?"

"Hayır, komik sadece... Ayrıca Bella ya o İslam ile ilgili söylediğin helal haram zina mevzuları... falan."

"Orada da mı aptal gibi göründüğümü söyleyeceksin?"

"Elbette ki hayır. Leyla'ın yanında bu konudan bahsetmen hoşuma gitti."

"Vermek istediğim mesaj bir idn kültürü ve ahlak dersi değildi."

"Biliyorum sade-"

"Leyla için değil de... sen ne düşünüyorsun?"

"Elbette katılıyorum. Her anahtar bir kapıya özeldir. Sanırım İslam'ın en güzel yönlerinden biri de bu. Benim bir kadınım var ve benden başka herkese haram. Benden başka herkese kapalı. Bana özel. Benim için yaratılmış. Bana nasip olmuş."

"İçinden bencillik sezdim sanki. Ben ben..." dedim alaycı bir şekilde. Aynı ukalalıkla cevap verdi:

"Yine de... Sevdiklerimi başkalarının nazarı ile dahi paylaşamam." sevdikleri... Ben hariç başkaları... Derin bir nefes alıp sustum. Talha'nın bakışlarından da iğneleyici laf sokmalarından da beni hala affetmediğini biliyordum. Ama yine çok tuhaf bir şekilde bana iyi de davranıyordu. Gerçi henüz bir saat bile geçmemişti ama... Onun sonra ki tavırlarından korkuyordum. Neydi bu hoş ahvali. Fırtına öncesi sessizlik mi? Yoksa aramızda bir anlaşma yaptık diye onun şartlarından biri mi?

İçimden bir salavat getirdim. Bir istiğfar çektim. Hayrolsundu.

. . .

Dördüncü dergiyi önüme indiren Bella'ya yalvaran gözlerle artık bırakmasını isteyerek baktım. Ayrıca cidden bu kadar tesettürlü gelinlik modeli var mıydı? Bir sürü gelinlik modeli içinden beğendiğim birkaç tanesi vardı elbette ama ben bunu sadece ilk gördüğüm dergide ilk sayfalarda karar kılmıştım. Leyla gözümün içine heyecan ile bakarken şu dergiyi bırakıp gitmememin sebebi akşam Talha'nın karşısına geçip Feza'yı kendin ile evlenmeye zorluyorsun çünkü yanımdan ayrılsın istemiyorsun diye bağırıp Talha'yı terk etmesiydi. Talha evleneceğimizi söylediğinden bu yana binlerce soru akıllardaydı ve binlerce fikir. Düğün, gelinlik, nikah şahitleri, nikah şekerleri, davetliler, mekan, organizasyon... Talha ile gerçekten evlendiğime bu soruları duymam ile inanmıştım.

"Yüzük almak için Talha ile yarın çıkmalısınız." dediğinde Bella'ya baktım.

"Talha gelince konuşalım inşallah."

"Eee babamların evinde düğün yapabiliriz. Orası hem daha büyük hem de daha güzel." Leyla gülümsedim:

"Talha ile konuşalım bir inşallah."

"Kendim için çok güzel bir ayakkabı beğenmiştim Feza sana da göstereyim belki kendi gelinliğinin altına giyersin." Nazar ablaya da gülümseyerek cevap verdim:

"Talha akşam bir gelsin bakalım inşallah." Üçü de dönüp baktığında neden baktıklarını anlamadım. Sonunda Bella dayanamayarak kahkahayı koy verdiğinde Leyla da Nazar abla da ona katıldı.

"İlahi Feza abla, abime ne senin giyeceğin ayakkabıdan."

"E haklı ama çok bunalttık seni değil mi?" Nazar abla bana acıyarak baktığında ona kedi bakışları attım.

"Dayanıversin. Bekarlığını imparatorluğa çevirmiş bir beyin saltanatını yıkacağız. Hem şimdiden karar vermeliyiz Talha yarın çıkıp nikah memurunu getirse bu kıyafet ile mi oturacak masaya."

"Ne varmış kıyafetinde kızın canım." Nazar ablanın beni savunmasına gülüp omzuna bir yumruk vurdum. Bella gözlerini kıstı:

"İyi ayağında ki spor ayakkabılarla basar Talha'nın ayağına artık." Benden önce tepki veren Leyla oldu:

"O anı mutlaka kaydetmeliyiz." dedi şen şakrak. Ardından hülyalı gözlerle sevinçli bir ses ile konuştu: "Abim evleniyor. Her şey çok güzel olsun. Rüya gibi..."

Leyla'nın romantikliği karşısında gözlerimi devirdim. O sırada telefonum çaldığında karşımda oturan üçlünün arayanın Talha olduğuna dair imalı sırıtışlarını göz süzüşlerini görmezden geldim. Bende bir umut o mudur diye atağa geçirdiğim heyecanımın yabancı bir numarasının arıyor olması üzerine kolundan çekip yerine oturttum. Cevapladım.

"Alo,"

"Fezacığım," şimdiye kadar duymayı en son istediğim sesin sahibinin araması sinirlerimi hoplatırken tüm neşemi kaçırdı. Yüzümün düşmesinden gerek Talha'nın aramadığını anlayan hanımlar Sinan mevzusunu bilmediği için yanlarından kalkarak bahçeye çıkmak için ayaklandım.

"Ne istiyorsun?"

"Ne demek ne istiyorum? Seninle kopmamamız gereken güzel anılarımız varken bu nasıl bir ses tonu söyler misin?"

"Uzatma Sinan, neden aradın?"

"Peki güzelim. Hastaneden aradılar ikinci taksit ödenmemiş. İlkini ödeyince ha dedim ödeyecek ama hayal kırıklığına uğrattın beni."

"Birincisi bana bir daha güzelim dersen güzelim diyen o güzel çeneni yerinden çıkarırım. İkincisi bir hata olmuştur ödediğime eminim. Hastaneyi aramadan anında beni aramasaydın şuan senin sesini duymak zorunda olmazdım."

"Ha-ha. Peki peki. Bahaneydi tamam. Aslında sana güzel bir teklifim var. Hastane masraflarını ödemek zorunda değilsin... Onun yerine benimle yemeğe çık. Zaten söz vermiştin değil mi?"

"Ben söz falan vermedim. Seninle yemeğe çıkacağıma o faturaları gününde öderim daha iyi. Ayrıca haber vereyim ben evlendim, bundan sonra sakın ola beni arama. Çünkü muhatap olacağın kişi ben değil kocam olacak."

Kapattığım telefonun ardından. Sinirden çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Bu çocuğun varlığını hatırlamıyor iken nasıl da rahat bir hayat yaşıyordum. Bilerek kendini hatırlatıyor olması iyice sinirime dokunmuştu. Üstelik ona evlendiğimi söylemiştim. Bunun iyi yapıp yapmadığımı düşündüm. Kimse bile bilmiyorken Sinan denen insan müsveddesine bu güzel şeyi söylemek ona lükstü. Sakinleşmek için derin derin nefes alıp içimden bir Ayetel Kürsü okudum. Ardından içeri girdim.

Akşamüzeri sofra hazırlanırken Bella'nın düğünü bahane ederek uzun bir süre bizim alacağı için iyice keyfi yerindeydi bildiği en enerjik İngilizce şarkıları söylerken ona sonunda yeter diyen Nazar abla oldu. Surat asarak yerine oturduğunda gülüşmelerimizin ortasında Talha kapıdan içeri girdi. Leyla ona doğru kollarını açarak giderken Talha büyük bir gülümseyiş ile karşıladı onu.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum bir tanem,"

Bakışları beni bulduğunda gözlerinin ışıldadığını gördüm. Bakışlarımı hemen çektiğimde bunun günah olduğu için yapmıştım ama hemen arkasından kendi kendime güldüm. O artık bana helaldi.

"Feza da mutlu olmuş Talha'yı gördüğüne," diyen Bella'ya gözlerimi şaşkınlıkla kırparak baktım. Talha sadece gülümsedi.

"Ne var yemekte?" diye sordu Leyla'ya:

"Feza ablaya sor, ne de olsa artık o senin Allah katında karın." Allah'ım gözlerimi kapatarak başımı önüme eğdim. Sürekli böyle olmayacaktı değil mi? Cevap vermek yerine Talha'ya bakmadan ortaya konuştum:

"E hadi sofraya bakalım,"

Yemekte çatal kaşık sesleri dışında tek ses yoktu. Yarın ki terapi saati aklıma geldiğinde geçen haftayı düşündüm. İçim ürperdi. Talha dan izin alıp almamam gerektiğini düşündüm. Sonra almamaya karar verdim. Ne de olsa onun karısı olduğumu şimdilik kimse bilmiyordu. Bu yüzden bir tehlike olacağını sanmıyordum.

"Yavuz nerede?" Bella'nın sorusuna Talha sert bir bakışla cevap verdi:

"Sana Yavuz dan uzak durmanı söylemiştim." Bella uslu bir şekilde:

"Duruyorum." dedi dudak bükerek.

Yemekten sonra kızların sabah ki bana karşı evlilik tutumları ile Talha karşısında ki sessizlikleri inanılmayacak gibiydi. Bella odasına çıktıktan sonra birer çay koyup bahçeye çıktığımda Talha ve Leyla abi kız sohbet ediyorlardı. Talha geldiğimi gördüğünde bana ifadesiz bir yüzle baktı. Leyla'nın hapını ve bir bardak suyu önüne koyduğumda istemsiz tekrar Talha'ya döndü bakışlarım. Aynı ifade ile bana bakmayı sürdüğünü gördüğümde bir şeylerin ters gittiğini anladım.

"Çay-"

"İstemez."

Sesi etrafı anında kutba çevirirken olduğum yerde kaldım. Bana öfkelenmesini anlayamamasının yanında bunun beni kırması şaşılacak bir şeydi. Leyla'nın da fark ettiğini ona attığı bakışlardan anlamıştım. Gözlerimi kaçırdım. Bozulmadığımı gösterircesine karşılarına geçip oturdum. Talha'nın düşünceli yüzünden akmakta olan öfkeye yakalanmamak için içimden çekildikçe çekildim. Neye kızdığını düşünmeye çalıştım. Leyla ile yaptığı günlük sohbetlerinden sonra bir şeye takılmış olmalıydı. Çayımdan bir yudum aldım. Telefonuma gelen bildirim ile elime aldığımda sosyal medya da ki terapi gurubumuzdan mesaj gelmişti. Şaşırdığım ilk şey profillerinin resimlerini açtıkları oldu. Şuan kim kimdi anlaşılıyordu. Bu da artık onların yakın arkadaşlar olduklarını ve sakladıkları bir şeylerin olmadığını gösteriyordu gülümsedim.

-Yarın gelemeyeceğim.

-Bende gelemeyeceğim.

-Ben ve Feza tekiz o halde. Bir de yeni kız var Leyla.

-O kız devam edecek mi?

-Etsin bence güzel kız. Sevdim.

-Şşşş? Neler oluyor öyle?

-Şaka yapıyoruz.

-O halde yarını iptal edelim. Bir sonra ki hafta görüşürüz.:)

-Tamam.

-Tamamdır.

-Ok.

Telefonu kapatıp gülen yüzüm ile önüme döndüğüm anda Talha'nın alev almış kahve gözlerinin üzerime çullandığını gördüm. Geri devrildim sanki. Ne yaptığımı bile bilmeden öfkesinin hedefi olmak beni hem sinirlendiriyor hem de korkutuyordu. Neyse ki o anda Halime ablanın yanımıza gelmesi ile biraz olsun o duygudan sıyrıldım.

"Talha bey dediğiniz gibi misafir odalarından birini temizledim. Oda hazır."

"Tamam sağol."diyen Talha'nın sert sesinden sonra soran gözler ile ona baktım:

"Misafir mi var?" diye sorduğum sırada Halime abla imalı bir şekilde gülerek bana göz kırpıp yanımızdan ayrıldığında Talha kaşlarım çatık baktım.

"Misafir değil."

"Kim o zaman?"

"Sen."

"Nasıl? Burada mı kalacağım?" anlamsızca ve cevap beklercesine ona baktım, ayağa kalktı.

"Talha?" beni duymazdan gelerek eve girdiğinde beklemeden peşi sıra yukarı çıkan merdivenlere yöneldim. Odasına gitmek yerine misafir odalarından birinin kapısını açtı. Ardından seyirttiğimi bildiği için olsa gerek kapıyı açık bıraktı. Odanın kapısında durup etrafa baktığımda içerinin temizlendiğini haykıran çiçek kokusu burnuma geldi. Ferah kokuyu içime çektim. Talha kolunda ki saatini çıkarıyordu. Ses tonumu kontrol etmeye çalışarak konuştum:

"Burada kalmama gerek yok evime gidebilirim." Talha saati komodinin üzerine bıraktı. Bana bakmadan net bir hükümle cevap verdi.

"Gitmeyeceksin."

"Gitmeliyim."

"Neden? Kocandan rahatsız mı oluyorsun?"

Bakışlarımı ondan ayıramama şaşmamalıydım. Aynadan kendine bakıp sakalını sıvazladı. Rahatsız olduğum için değil utandığım içindi ama bir an dilimin ucuna gelen cümleyi Talha'ya söyleyemedim. Normalde olsa değil de Talha'nın karısı olarak burada ilk gün kalmak fikri bile beni baştan ayağa utandırmıştı. Sanırım bu evliliğin sahte olduğu gerçeğini bildiğim için böyle hissediyordum. Yoksa başkasına göre gayet normal bir durumdu. Yutkundum ve bakışlarımı ondan çekerek konuştum.

"Rahatsız olduğum için değil... Bahadır beni evime bırakabilir mi?"

"Bırakamaz. Çünkü senin evin burası." dediğinde gözlerimin tam içine baktı. Onun için bu cümle her ne kadar tek düze bir sesle söylenilecek kadar basit ise de benim için 'evim' kelimesinin konum değiştirmesi ilkti. Kalbimin orta yerinde bir sıcaklık dalgası içimde peyda olup vücuduma yayıldı. Çiçeklerim açtı. Etraf misk koktu. İnsan evini nerde görse tanırdı madem evimi tanımıştım ve bu benim için yepyeni eşsiz bir duygu kervanını karşılamak oluyordu. İnsanın gönlü madem evini kendi seçerdi çoktandır istediği eve bugün kavuşmuştu bunu Talha söylediğin de net bir şekilde anlamıştım. Lakin bu duygu selim yine de utangaçlığımı bastıramamıştı.

"Talha-"

"Ayrıca kocan dururken seni başkasının bırakmasına izin verir miyim?" 'kocan' kelimesini kalbim karşılayıp, kucaklayıp kendine saklarken Talha'nın ses tonu beni Kaf dağından onun gerçek dünyasına tepe üstü attı:

"Bu şekilde mi konuşmuştuk?" diye diyerek tek kaşım havada sorduğumda gayet rahat bir tavırla cevap verdi.

"Birçok şey konuşmuştuk. İçinde birbirimizden bir şey saklamadığımız da vardı."

"Neyi saklamışız? Anlamadım."

"Ahmet? Ya da anlayacağın şekilde söyleyeyim Doktor Ahmet?"

"Ahmet bey ne alaka şimdi konumuz o değil-"

"Evlenme teklifi etmiş."

Öfkesi ondan bunu gizlemiş olmam olamazdı değil mi? Olabilirdi. Şuan tam da Talha benim hakkımda her şeyi biliyor olmak isteği içinde iken ve her şey benim kontrolümde psikolojisi içindeyken gayet de normaldi bu durum. Kıskanmış olamayacağına göre? Yok canım, kesinlikle hayır. İçimden bir istiğfar çekip sakin bir ses tonu ile cevap verdim.

"Yok öyle bir şey."

"Nasıl bir şey var o halde?" Anlatmadan öfkesi dinmeyecekti ve beni evime bırakmayacaktı anlamıştım.

"Talha! Ahmet bey uzun zaman önce kibar bir şekilde beni konuşmak için davet etti ve bende reddettim. Bu kadar."

"Bu kadar? Seni ikinci kez çağırması ne demek oluyor?" Ah Leyla! "Adamın bir yarası olmasa.."

"Abartıyorsun. Bunun şimdi hiçbir önemi yok." Talha'nın şuan da beni anlamadığına emindim ve karşımda bambaşka bir kişiliğe büründüğü gördüğümde aklıma gelen tek bir soru vardı. Talha Bahremoğlu kıskandığında böyle mi oluyordu? Pekala, şuna açıklık getireyim ki Talha Feza Boran'ı değil karısı olan kadını düşünüyordu. Tamam, böyle düşüneceğim.

"Evli olduğunu o adama söyleyeceksin." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

"Ne bu? Kıskançlık mı?" alaycı bir şekilde güldü hemen ardından ciddi bir ses tonu ile konuştu.

"Aidiyet. Sen benim karımsın. Başka adamlarla konuşamazsın."

"Emredersiniz dememi beklemiyorsun değil mi?"

"Bekliyorum çünkü yapacaksın." Buraya kadardı. Bu psikolojiden çıksa iyi olurdu çünkü beni tanımadığı halde bana bir sınır koyamazdı. Elhamdülillah erkekler konusunda ki sınırlarım konusunda nerde duracağımı bilirdim. Bunun siniri ile gülerek cevap verdim.

"Talha saçmalıyorsun. Okuldan arkadaşlarım var, Vakıf hoca var. Hepsini geç Bahadır, Yavuz, Alp var. Kimseyle konuşma da ne demek? Yanında durup beyim bilir mi demeliyim."

"Onlar başka. Onlarla konuşabilirsin."

"Sen kızlarla restoranlarda gezerken daha yirmi dört saat bile olmayan bir evlilikte karına erkeklerle konuşmayacaksın mı diyorsun?" dedim gayet alaycı bir sesle. Benimde öfkemin son noktasıydı burası. Gerisi tamamen refleks olarak söyleyeceklerimdi. Talha benden bu atağı beklemediğinden olsa gerek şaşırarak karşılık verdi:

"Ne? Ne restoranı?"

"Seni gördüğüm ilk gece D... restoranda yanında ki güzel diyorum." Talha olayı anlar anlamaz gülmeye başladı. Ona olan öfkeli bakışlarım karşısında ki keyifli hali beni daha da sinirlendirmeye yetiyordu.

"Asude'den mi bahsediyorsun? Güzel kız doğru... Ama sen... Kıskandın mı?" attığı topu onun metoduyla karşladım.

"Bu kıskançlık değil. Aidiyet. Sen benim kocamsın. Başka kadınlarla konuşamazsın ."

"Hile yapıyorsun-"

"Bu kadar Talha. Kısasa kısas." Birkaç saniye sessiz kaldı birazdan gelecek olan patron konuşmasını bekliyordum.

"Tamam." dediğinde şaşkınlıktan bakakaldım onu susturmanın hazzı henüz içimde yer edinmişti ki birden bana dönen bakışlarının ardından elini belime dolayıp beni kendine çekti. Şok olmama ve yaptığı davranış afallamama sebep olurken dokunmamak şartımızı hatırlayıp onu itmeye çalıştım ama tek eli ile beni durdurdu ve kulağıma fısıldadı:

"Bella kapıda." geriye bakmaya çalıştım ama başımı koyduğu eli ile beni göğsüne yasladığında kıpırtısız bir şekilde kalakaldım. Talha şalıma bir öpücük kondurup benden uzaklaşırken haddinden fazla yüksek bir tonda konuştu:

"Bir Leyla'ya bakayım dönerim hemen."

Kaç dakika geçti bilmiyorum öyle ce odanın ortasında durmuş biraz önce olanın gerçek mi hayal mi olduğunu tartıp biçerken. Talha'nın bana ilk sarılışı, ilk öpüşüydü. Değeri bende dünyanın en nadide elmaslarından bile fazla iken Talha için bir yakalanmama korkusundan ibaretti. Bu his heyecanımın üstüne bir taş gibi oturduğunda üzüldükçe üzüldüm. Lakin onun bana –karısına- olan bu davranışının üzüntüme baskın gelmesi ise çok sürmedi. Şalıma değen dudaklarını hissettiğimi anımsadığımda heyecanım katlandı ve istemsiz yüzümü bir gülümseme kapladı. Yavaş adımlarla yatağa oturdum, gümbürdeyen kalbimin sakinleşmesini bekledim. Mutlu olmuştum. Aşkın başka bir boyutunun adıydı. Anladım. O beni sevmek zorunda değildi elbette ama güzel davranmak zorundaydı. Ona olan sevgimi bilmese dahi ruhunun elverdiğince bana güzel davranmak zorundaydı. Çünkü ancak bu güzellikler beni ona ait yapabilirdi, yanında tutabilirdi.

. . .

Sabah ezanı ile gözümü açtığımda yarı aydınlık odada nerede olduğumun farkına varır varmaz ayaklandım. Gözüm odayı tararken koltukta uyuyakalmış Talha'da durdu. Yatağın hemen çaprazında duran tekli koltukta oturmuş elini destek yaparak başını yaslamış. Ayaklarını önünde ki masaya uzatarak üst üste atmış. Kıyafetlerini değiştirme zahmetine bile girmemiş beyaz gömleğini çıkarmaya niyetlenmiş gibi ön düğmelerinden bir kaçını açmış ama sonra vazgeçip bırakmış gibi... Kayıtsız bir şekilde uyuyor. Kımıldamadan birkaç saniye onu seyrettim. Uyuyan Talha bu şekilde görünüyordu. Öfkeli değil, endişeli değil ama masum da değil. Her an uyanıp birinin kafasına sıkacakmış gibi bir hali vardı. Uykuya dayanmaya çalışırken yenilmiş gibiydi. Sonunda Talha'yı seyretmeyi bırakıp ilk olarak ayaklanıp abdest aldım. Sessizce odadan çıkıp kimsenin olmadığı salonda namazımı kıldım. Uzun uzun duamı ettikten sonra uyuyan eşyalar, ev ve ev halkının uyanma vaktine çok olduğu için tekrar odama döndüm. Talha hala aynı pozisyondaydı. Uyumalı mıyım diye içimden geçirip dururken hemen yatağın kenarına bırakılmış ince battaniyeye gözüme iliştiğinde. Talha'ya baktım ve elime alıp alıp usulca üzerine örttüm. Sanki uyanıkmış gibi çok dikkat ettiğimi gördüğümde içimden kendime güldüm. Yatağa oturup Talha'yı seyretmeye başladım. Nedenler, niçinler, sebepler, sonuçlar aklıma birer dolu tanesi gibi yağmaya başlamıştı ki tekrar uykuya daldım.

"Feza!" derinlerden bir yerlerden gelen adımın seslenilişi bilicimi yerine getirmek istiyormuşçasına yankılanıyordu zihnimde. Birkaç kez daha tekrarlandı ismim. Adım mıydı kast yoksa şuan içinde bulunduğum uzay mı bilemeden birden altımdan yer çekilmiş gibi baş aşağı düştüğümde sıçrayarak uyandım. Neler oluyor diye etrafıma bakınırken Talha'yı elinde yastık ile başımdan beklerken buldum. Bana olan bakışları hiç de şefkat dolu değildi. Ki ne yaptığını anladığımda ona sinirle gülerek sordum:

"Nasıl bir uyandırma şekli bu? Yastığı kafamın altından çekmek yerine farklı bir metot deneseydin ya." yastığı yatağın üstüne attı ve kollarını birleştirdi.

"Herhalde seslendik. Ama ne rüyalar gördüysen uyanamadın. Bende bağıramayacağıma göre en hızlı uyandırma yöntemi buydu."

Ona inanmayan gözlerle baktım. Duş almış üzerini değiştirmişti hayret bugün takım elbise giymemişti. Giydiği siyah kazağın içinde fiziğinin daha iyi görünmesinin aklımı kurcalamamasının tek sebebi yüzünde ifade idi. Tek kaşı havada ne zaman kalkmayı düşünüyorsun diyerek bakması bende ki tüm romantizmi gerilere itmeye yetmişti. Cidden bu adam benim kocam mıydı? Daha evleneli bir gün olmamışken şuan bana sinirle bakmanın yerine bu yüz sevgi ve mutluluk dolu olmamalı mıydı? Normalde mi? Hadi ama Feza, neyden söz ediyorsun? Talha'nın bakışlarına daha fazla maruz kalmadan üstümde ki battaniyeyi itip ayaklarımı sarkıttım. Sabah battaniye örtmemiştim ki... Aynı zamanda kendi kendime de söyleniyordum.

"Hiç değilse kendi fezamda insanlar daha nezaketli ve hoşgörülü." dediğimde Talha'nın beni duyduğunu anında cevap verdiğinde anladım.

"Nezaket istiyorsan nezaketli olacaksın. Kısasa kısas."

"Ben nezaketsiz miyim yani?"

"Dün gece ki emir cümlelerini unutmadım."

"Hah! Her sabah uyandığımızda dün gece kaldığımız yerden mi başlayacağız yani."

"Acele et kahvaltıya beraber inelim. Ne de ilk geceyi beraber geçirmiş yeni nikahlı her normal çift bunu yapar."

Bakışlarım çakmak çakmak, al al olmuş yanaklar ile ona baktığımda elim ile gözlerimin önünü kapatıp onu görmemeyi istercesine dahası onun utancımı görmesini engellercesine hemen ayağa kalktım. Talha kısık bir sesle güldüğünü duyduğumda kapıdan çıkmak üzereydim. Arkamdan seslendi:

"Yalınayak mı dolaşacaksın evin içinde?" Ah Feza! Başımı dik tutup onu görmezden gelerek u dönüşü yaparak ve Talha'ya bakmayarak ayakucunda bulunan babetlerimi aldım ve ışık hızı ile odadan çıktım. Koridorda ayakkabıları ayağıma geçirirken Talha çoktan yanıma varmıştı. Aşağıya indiğimde kimseyi göremedim. Salon boştu kahvaltı masasında kimseyi görememiştim. Mutfağa gittim. Halime abla patates soyarken Nazar abla ve Leyla da önlerinde ki bir dergiye göz atıyorlardı.

"Günaydın hanımlar, kahvaltı sofrası neden hazır değil?" diye sorduğumda üçü de gülmemek için kendini zorlayarak bana baktı. Komik bir şey mi söylemiştim acaba diye söylediğim cümleyi düşündüm ama hayır gayet basit bir soruydu. Anlamayarak hemen arkamda durmuş elini masaya yaslamış Talha'ya baktım önüne dönmüş sırıtıyordu. Ne kaçırmıştım acaba diye düşünürken Talha sakin bir tonda cevap verdi.

"Yalnız canım saat öğleyi geçiyor." kafamda şimşeklerin çakması ile hemen saatime baktım. 12:24. Aman Allah'ım onca zaman uyumuş muydum? Daha da kötü olan bunu kendi ağzımla mı söylemiştim. Utançtan kıpkırmızı olmamın sebebi şuan karşımda bana imalı bir şekilde bakan kişilerdi. Ne düşündüklerini anlamamam için aptal olmam gerekirdi. Talha'nın gülme sesi kulağım hemen arkasından duyulunca dirseğim ile onu dürttüm.

"Ben kahvaltı mı dedim. Öğle yemeği diyecektim. Günaydın da değil o. Tünaydın demek istedim. G ile T çok benzer olduğu için bazen insan karıştırabiliyor... Şey... yani..."

"Olabilir tabi. Yemek için sizi bekleyelim diyorduk bizde. Oturun Feza, biz hazırlarız." Halime ablanın gülmemek için kıpkırmızı kesildiği görmem beni ondan daha beter yapıyordu. Toparlayamamanın verdiği utanç ile Talha'ya baktığımda onun yanlış anlaşılma için keyifle sırıttığını gördüm.

"Yemek hazır olunca haber verin." diyen Talha beni kolumdan tutup mutfaktan sürükledi. Karşı koymadım çünkü dışarısı mutfaktan daha rahat hissettirecekti. Salona geçip oturduğunda beni de koltuğa oturttu. Bu kadar yakın oturmak tuhaf hissettirdiğinden ondan biraz uzaklaştım:

"Neden daha erken uyandırmadın beni?" diye birden ona dönüp sorduğumda arkasında ki yastıklara yaslanıp cevap verdi.

"Gayet normal bir saat."

"Yanlış anlaşıldı."

"Yanlış anlaşılmalıydı zaten. Biz senin ile-"

"Resmi nikaha daha var ama-" uzanıp bir den elimi tuttuğunda şaşkınlıkla kolumu çekip kekeledim:

"Ne-ne yapıyorsun?"

"Kocan olarak sana bu yakınlığı gösterebiliyorum değil mi? O halde helal olarak biz-"

"Tamam!" diyerek birden uzanıp elimle sözcüklerinin kapısını kapattım. Talha'nın biraz sonra söyleyeceği şey beni yerin dibine sokabilirdi. Bu yüzden onu susturmanın en iyi yolu buydu. Talha şaşkın bir şekilde yutkundu. Hemen elimi çekip ondan uzaklaştım. Genzimi temizleyip konuyu değiştirdim:

"Sen işe gitmeyecek misin?" diye sorarak konuyu değiştirmeye çalıştığımda gülümsedi ve şükür ki uzatmadan cevap verdi:

"Hayır, Yavuz ile Bella şirkette bugün tatil yapacağım." anladım der gibi başımı salladığımda onun tekrardan bana ima ile baktığını gördüm. Hemen başka tarafa yöneldim. Birkaç saniye sonra Talha yaslandığı yerden doğruldu: "Bugün terapi günündü?"

"Ha, yok. Dün çocuklar mesaj attılar gelemeyecekleri için iptal oldu." sesinde ki rahatsız oluşu fark etmemem imkansızdı ve gitmeyeceğimi duyduğunda yüzünde oluşan rahatlama hissi ise kendini belli ediyordu. Dalgın bir şekilde yerde olan bakışlarına döndü gözlerim. Kirpik uçlarının neredeyse göz kapağına değişi içime bir ılıklık saldı. İstemsiz bir gülümseme oluştu tekrardan dudağımda. Sevginin surete bürünüşünün niyaz eylediği bir şarkının başı ile sonu kadar bir mesafedeydi fidanım ile Talha. Uzansa tutuverecek ama baktığında flu bir görüntü eşliğinde... İçimin bir yarısı sızladı. Diğer yanım çiçekler açtı. Yutkunarak önüme döndüm. Ve o sızlayan yanım ile sordum:

"Beni affettin mi?" diye sorduğumda bu soruyu beklemediği için şaşırdı bakışları üzerimde iken ona bakmadım.

"İnsanlar kendi hatalarını kendi telafi eder Feza. Bazen bir öüzr ya da beni affet sözünü söylemen gerekmez. Ya da kırdığın kişiden bunu duymayı beklemez."

"Ben hatamı telafi edebildim mi?"

"Bana kafa tutup söylediğimi çiğneyecek kadar cesursun. Bahadır'a o numarayı verecek kadar da şanlısın. Yerinizi o şekilde bulduk. Tabi Bahadır bey önceden akıl edip bize seninle Ayaz ile karşılaştığını söyleseydi o kadar gürültü de kopmazdı."

"Asıl ben ilk olarak sabah karşılaştığımızda o adamın Ayaz olduğunu anlamalıydım."

"Emanetine sahip çıkıp ona bir zarar gelmesindense kendine gelmesine göz yumacak kadar güvenilirsin." Zarar gelenin ben olduğumu düşünüyordu. Onun koluma baktığını gördüğümde İyileşmeye başlayan yaram aniden sızladı. Leyla elbette bunu abisine söylemişti. Talha'nın bunu önemsemesine şaşırdım. Aniden: "Kolun nasıl?" diye sorduğunda şaşkınlığım ikiye katlandı.

"İyi." dedim. Sesimin utangaç bir eda ile çıkmasına kızararak. Bakışlarımı ondan çektim. Talha gülümseyip arkasına yaslandı tekrar:

"Ayrıca sırf merhametin ve olanlardan dolayı kendini affedemediğin için benimle evlenmeye kalkacak kadar da aptalsın."

"Hah! Gerçekten mi? Yoksa bu evlilik işi sana denk geldiği için mi aptal olmalıyım?"

"Ne yani benim yerimde başkası olsaydı yine mi evlenerek kendini feda edecektin?"

"Elbette hayır. Başka hangi Talha Bahremoğlu sırf kardeşinin iyiliği için bir günde tanıdığı birine evlenme teklif eder ki?"

"Güzel. Benzersiz olduğumun farkındasın demek."

"Ukalasında."

"Bu ukala adam senin imam nikahlı kocan. Hatırlatırım. Gurur duy."

Talha'ya inanamayan bakışlar attığım sırada beni hiç de takmıyordu. Aynı anda Leyla çekinerek salon kapısında belirip yemeğin hazır olduğunu söyleyerek tekrar mutfağa gitti. Kaşlarım çatık neler oluyor diyerek Talha'ya baktığımda cevabı biliyor gibi güldü. Ardından ayaklanıp mutfağın yolunu tuttu.

Mutfak masasında Leyla ve Talha ile yalnız olduğumuzu gördüğümde Halime ablaya seslendim.

"Halime abla, Nazar abla neden bizimle yemiyor."

"O tokmuş canım, size afiyet olsun dedi."

"Peki sen,"

"Benim iştahım yok canım."

Anladım der gibi önüme döndüğümde Talha sırıtıyordu. Leyla'nın da bana ve Talha'ya bakmadan gülümseyerek yemeği ile oynadığını gördüğümde aklıma gelen düşünce ile derin bir nefes aldım. Ne zaman geçecekti şu yeni eş muhabbeti merak ediyordum. Uzun sürmese iyi olurdu.

Yemekten sonra Talha ve Leyla ile birlikte film izlerken filmin başında Leyla yorgun olduğunu dinleneceğini bahane ederek bizi baş başa bırakmak için yanımızdan ayrıldığında Talha ile baş başa kalmanın tedirginliği içindeydim. Keşke bunu yapmak zorunda olmadığını bilseydi. Neyse ki annem aradı da uzun sürmedi. Telefonu kapatıp tekrar salona gittiğimde Tuğra'yı Talha'nın yanında buldum. Beni görünce gülümsedi:

"Merhaba yenge," dediğinde ona gözlerimi devirdim.

"Bana yenge deme Tuğra eskiden nasıl sesleniyorsan öyle seslen."

"Tamam yenge-Feza abla." Talha gülerek Tuğra baktı:

"Tamam eksik kalan eşyaları hemen tamamlasınlar. Fazlalıkları vakfa götürün. Adamları da işyerlerine bırak. Akşam Buğra'ya haber ver plan yapmasın."

"Tamam abi."

"Bella ne yapıyor şirkette."

"Şu İngilizler ile olan mevzuyu halletti."

"İşi bitti ise eve getirseydin."

"Öyle yapacaktım ama Yavuz abi Üsküdar'a gönderdi. Oradan da mağazadan aradılar buraya geldim."

"Tamam çık sen."

Tuğra gittikten sonra Talha'ya baktım. Aynı anda iki takım elbiseli yaka kartlı adam gelip Talha'nın önünde el pençe durduklarında bakakaldım. Birinin saçları neredeyse kırlaşmış ve dökülmüştü diğeri ise daha gençti. Saçları seyrekleşmiş adam:

"Talha bey, dolabı istediğiniz gibi donattık efendim. Bizden istediğiniz başka bir şey var mı?"

"Yok saolun. Tuğra sizi istediğiniz yere bıraksın." adam başı ile onaylayarak geldiği gibi gitti. Onlar çıktıktan sonra Talha'ya döndüm:

"Bu adam kimdi," diye sordum ayağa kalkıp önümde durdu:

"Mağaza müdürü."

"Ne işi var ki burada?"

Soruma cevaplamak yerine kolumdan tutarak nazik bir şekilde beni merdivenlere yöneltti. İstemsiz bir şekilde onu takip eden ayaklarımdan şikayetim yoktu. Merak içinde nereye gittiğimizi anlamaya çalışırken sonunda odasının kapısını açtığında durdum. Heyecan dalgası ufaktan baş göstermişken Talha bu defa elini belime koyup beni odanın içine doğru itti. Talha'nın odasına ilk kez girerken içimden bir 'Bismillah' çektim. Oda tamıyla beyaz ve ahşap ile donatılmıştı. Dışarıdan esen rüzgar balkon kapısından içeri süzülürken beyaz tül perdeyi de havalandırıyordu. İki kişiye bile fazla olacak derecede büyük yatak, ahşap ile kaplanmış duvarlar, komodinler, çekmece, makyaj masası, ayna dolap... Hepsine teker teker göz gezdirdim. Beğendiğimi gösterircesine dudağımda oluşan gülümseme Talha'nın da hoşuna gitmiş olacak ki onunda gülümsediğini gördüm.

"Çok güzel olmuş odan."

"Odamız." diyerek söylediğim cümleyi düzelttiğinde bunca hazırlığın benim için olduğunu anlamak beni haddinden de fazla mutlu etti. Talha eli ile onu takip etmemi istedi ve odayı bana tanıttı.

"Burası banyo. Senin için yeni eşyalar konuldu sağ dolap benim ve senin eşyalarını orada görmek istemiyorum... Burasıda giysi kabini yine sağ taraf benim sol taraf senin. Şu kıyafetlerin sana ait. Benim dolabımı kurcalamayacaksın. Eşyaların yerini değiştirme. Ve kesinlikle ama kesinlikle birincisi saatlere ikincisi tesbihlere üçüncüsü ise kol düğmelerine dokunma. En haz almadığım şey. Çünkü hepsi koleksiyonluk, dokunulmasını istemiyorum."

Kabin dediği yer neredeyse bir oda ederdi. Onun bana ait dediği sağ tarafa baktım tamamıyla siyah dolapların içinde yer alan kıyafetler siyah, gri ve birkaç beyaz rengin dışında kasvet yayıyordu. Burasını düşündüğümde odanın önceki halinin de buranın aynısını yansıttığını anlamak hiç de zor değildi. Sadece Talha'nın kıyafetlerinin olduğu alan simsiyahtı ve bana ait olan odanın sol tarafında bulunan beyaz dolaplarda ki rengarenk kıyafetlerin bulunduğu alan ile ferahlık başlıyor bu tüm odayı kaplıyor matemi dağıtıyor ve insanın içini açıyordu. Odanın insanı tatildeymiş gibi hissettiren bir havası vardı ve bu hoşuma gitmişti. Bana ait olan raflara yaklaştım. Yepyeni bir sürü kıyafet, ayakkabılar, çantalar, ilk çekmece de rengarenk şallar, eşarplar, ikinci çekmecede ki aksesuarlar...

"Bunlara gerek yoktu. Ne de olsa biz-"

"Gerek vardı. Çünkü sen benim karımsın. Sana yeni şeyler almam çok normal."

"Talha, biz sadece kağıt üstü-"

"Feza! Anlaşarak da olsa sen benim sorumluluğumdasın. Sürekli kendine ve bana bunun sahte bir evlilik olduğunu hatırlatmaktan vazgeç."

"Yine de bunlar çok fazla."

"Sen kadar değil."

"Nasıl."

"Şu karanlık duvarı görüyor musun?" diye sordu odanın sağ köşesini kast ederek: "Bu koskoca oda benim dünyam iken senin gelmen ile ben sadece o kadar kaldım. Odayı düzelttirirken fark ettim bunu."

"Her şeye sana ait burada Talha. Ben bile."

"Sen buradayken gerçekten de her şeyin bana ait olduğunu mu düşünüyorsun?"

Sorduğu soru ile donup kaldım. Evet maddi olarak her şey ona aitti ama sorduğu soruda iki gerçek vardı. Gerçek olmayan iki şey... Birincisi onun gerçek karısı değildim ikincisi kalbim ona göre onun değildi. Talha bunu kastetmiyor olsa bile benim an ile hissettiğim tek şey buydu. O nasıl ki bu iki şeyi gerçek anlamda ona ait hissetmiyor ise de benim kalbim tamamıyla ona aitti ve tamamıyla onun karısıydım. Lakin bencileyin en gerçek olan şey o an yüreğimde fırtınalar koparıp fidanımı kökünden söke yazdı. İlk kez içimi depremler ile sarstı... İlk kez bu kadar derin bir acı ile içimi sızlattı.

Talha'nın kalbi bana ait değildi.

Yine de bunu bile kabullenerek ona gülümsedim. Aşk kendi içinde ki sevgi ile yetinebilmenin adıydı madem kendi sevgim tek bir aidiyet bildirirdi bu yüzden kendimden emin bir şekilde cevap verdim.

"Sana ait olmayan hiçbir şey yanında barınamaz Talha."

. . .

Loading...
0%