Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm

@cigdemgah

Alarmın çalması ile elimde ki dijital saatin düğmesine basıp kapattım. Oturduğum yerden kalkıp çantamı omuzuma alarak aşağıya indim. Merdivenden aşağıya indim. Annem hala uyuyordu. Erken çıktımı haber vermek için yazdığım elimde ki not kağıdını buzdolabının üzerine karpuzlu magnetin altına asıp evden çıktım. Dışarısı serindi. Yavaş adımlarla iki sokak ötede ki taksi durağına doğru yol aldım. Tanıdık birkaç kişinin günaydın demelerine karşılık vererek ilerledim. Taksiye bindiğimde uzun yolda kulaklığımı takıp rastgele bir müziği açarak dünü, bugünü, şuanı düşünmemeye çalıştım. Şarkının kaçıncı tekrarıydı bilmiyorum taksinin durması ile eve geldiğimizi anladım. Hemen taksinin parasını ödeyip indim arabadan. Kapıda ki korumalardan biri kapıyı açıp geçmemi bekledi. Bahçede ilk dikkatimi çeken şey Talha'nın siyah BMW'siydi. Evdeydi demek. Dün Leyla'yı almak için gelen Bella'nın kullandığı arabanın da hemen yanında park edilmiş olduğunu gördüm. Bir iki saniyelik idrak bakışmasından sonra kızın dün gece burada kaldığı sonuca vardım. 'Kızarkadaş'ı ile aynı evde mi kalmıştı birde? Hah! Sinirle soludum. Dün gece o kız Leyla'yı alıp gittikten sonra gözümü bile kırpmadan sabaha düşüncelerim ile bir iç savaşta olmamın sebebi gerçekten de böyle bir adam miydi? Kendime içimden kocaman bir alkış verip kapıya yürüdüm. Zili çaldıktan birkaç dakika sonra Bahadır kapıyı açtı. Surat ifadesi en az benim ki kadar kötüydü. Beni görünce şaşırdı. Kapıyı açık bırakıp gözden kaybolduğunda bende tepkisiz bir şekilde içeri girip açtığı kapıyı ardımdan kapattım.

Salona girdiğimde kahvaltı sofrası hazırdı ve fazladan bir tabak daha vardı. Tabi ki Talha beyin kız arkadaşı içindi. Beyaz çiçeklerin sofraya konulduğunu gördüğümde bakakaldım. Daha önce hiç konulmamıştı. O kız için miydi? Belki de kendi koymuştur; sevdiği adamla birlikte mutlu bir kahvaltı yapmak için... Çiçeklere dalgın dalgın bakarken Halime ablanın geldiğini görmemiştim.

"Feza!" korkarak yerimden sıçradım: "Korkuttum mu?" diyerek devam ettiğinde ona hayır der gibi başımı salladım. Az sonra onun da Bahadır gibi suratını astığını gördüm, bu defa dayanamadan sordum:

"Halime abla bir sorun mu var?" bakışları merdivenlere kaydı ardından fısıltı ile konuştu:

"Dün Talha bey Leyla'yı götürmene izin verdiğimiz için esti gürledi hepimize."

"Size neden kızıyor kızması gereken kişi benim." aynı anda Bella şarkı söyleyerek merdivenlerde göründü. Beni gördüğünde kocaman gülümseyerek şen şakrak bir ses ile konuştu:

"Feza, günaydın. Tam zamanında geldin. Hep beraber kahvaltı yapalım." dediğinde ne kadar istemesem de nezaket gereği bende gülümsedim:

"Günaydın." Halime abla bakışlarını Bella'dan çekip masaya bıraktığı tepsiyi eline alıp:

"Senin için de bir tabak getireyim Feza." dedi, gülümseyerek onayladım. Halime abla gittikten sonra bu defa Talha sinirli olduğunu gayet açık eden bir yüz ile merdivenlerden aşağıya indi. Onunla aynı olan bir surat ifadesi ile ona bakarken bakışları hedefini tam noktasından vurmuş gibi bakışları beni buldu. Hah işte! Öfkesi, salt benim içindi. Tıpkı benim ona öfkeli olamam gibi. Çok güzel.

"Feza, konuşalım." dedi arkasına bile bakmadan. Çalışma salonuna gittiğini anlayarak ve hemen peşine düştüm. Benim ardımdan bakan Bella'ya da aynı şekilde seslendi: "Bella! Sende."

Açık bıraktığı kapıdan girdiğinde hemen arkasındaydım. Bella da hemen ardımda durdu ve sessizce kapıyı kapattı. Bakışlarım bir an ona takıldı. Uzun salaş bir bluzun altına mini etek giydiğini fark ettim. İçimden bir istiğfar çekip gözlerimi devirdim. Benimle konuşması gereken şey umarım sevgilisi ile tanıştırma faslı değildir diye içimden geçirirken Talha'nın aniden bağırması ile yanlış konuda olduğumu anladım:

"SEN NASIL LEYLA'YI BENDEN İZİNSİZ BU EVDEN ÇIKARIRSIN." sıçrayarak geri çekildim. Tamam. Öfkelendiğini biliyordum ama bu ses tonunu beklemediğim için bir an afalladım. Ne diyeceğimi düşünürken Talha'nın öfkeden çenesini kastığını gördüm. Bella'ya bakmasam da onunda tıpkı benim gibi bunu beklemediğini anlamıştım. Bana baktığını gördüm. Talha'nın özellikle de onun yanında bana bu şekilde bağırması gerçekten gurur kırıcıydı. Bu yüzden ürken Feza'yı bir kenara bıraktım:

"Bu şekilde bağırmanı gerektirecek bir durum yok Talha."s ert üslubum onu çileden çıkarmaya yeterde artardı b,le, emindim. O anda Yanımda duran Bella ortamın soğuk rüzgarından korkmuş olacak ki sessiz bir şekilde çaktırmadan kapıya yöneldiğinde Talha bu defa daha sakin bir ses tonu ile:

"Sen! Dur orada." dedi. Kız arkadaşı olduğundan bağırmak istememişti sanırım, biraz önceki bana bağırırken olan desibelden eser yoktu. Öfke ile soludum. Talha bana baktı tekrar buram buram öfke kokuyordu o da: "Bir durum var Feza hanım. Sana her şeyi tek tek mi anlatmak zorundayım? Tehlikeli lafının neresini anlamadın?" ses tonu sertti. Üstüne basa basa işaret parmağını masaya vurarak konuşuyordu.

"Her şeyi düşündüm, hem Leyla'nın iyiliği için-"

"Bu evin dışında iyiliğine dokunan bir şey yok."

"Talha!"

"Seni ikaz etmiştim."

"Evet. Ama bir şey olmadı, izin vermezdim."

"Adamın biri yanında Leyla'nın kafasına sıktıktan sonra mı anlayacaksın olayın ciddiyetini?"

"Anlatamıyorum-"

"BANA-BİR ŞEY-ANLATMA." tekrar bağırdığında bu defa Bella dayanamayarak araya girdi:

"Talha, Feza gerçekten buna izin vermezdi-"

"SEN KARIŞMA." sert bir dille ona bakmadan uyardı. Kız sessizce ürkek bir tavşan gibi kenara çekildi. Yutkundum ve sakin olmaya çalıştım. Ona ulaşmak için ses tonu mu kontrol etmeliydim:

"Bella haklı. İzin vermezdim. Bana emanet ettin Leyla'yı-"

"Emanet? Dik başlılık ederek mi sahip çıkıyorsun."

"Abartıyorsun."

"O KIZIN GÖZÜMÜN ÖNÜNDE CANINI YAKMAK İÇİN SIRADA BEKLEYEN O KADAR ADAM VAR. HİÇ BİRİ DE ŞAKA DEĞİL EN UFAK BİR ŞEYDE ÇOK KÖTÜ ŞEYLER OLABİLİR." Tane tane bağırarak söylediği şeyi evde ki herkesin duyduğuna emindim. Öfkeliydi. Hem de ona açıklama yapsam bile anlamayacak kadar öfkeli. Leyla'nın başına bir şey gelmesinden endişe ettiği içindi. Haklıydı belki de ben çok fazla küçümsüyordum ama şuan Leyla iyiyken bunu tartışmak anlamsızdı. Bu yüzden uzatmayacaktım:

"Sorumluluğunu aldığımı söyledim. Bana istediğin kadar kızabilirsin, rahatlamak için bağırabilirsin."

"Sorunun sana kızmak olduğunu mu sanıyorsun? Sana bağırırken kendimi iyi hissettiği mi düşünüyorsun?"

"Sana açıklamaya çalışıyorum."

"Bana açıklama Feza."

"Talha, Feza'yı gerçekten dinlesen-" diyerek Bella tekrar araya girmeye çalıştığında yine aynı tepki ile karşılaştı:

"SANA KARIŞMA DEDİM." bu defa sinirle güldüm:

"Hiç değilse sevgiline bağırmaman gerekmez mi? Ne de olsa tüm öfkeni bana kustun."

"Kime istersem ona bağırırım ister sana ister-" sustu. Ne dediğimi yeni anlamış gibi birden susup bana baktı, gözlerini kısıp tekrarladı: "Ne dedin? Kime?" tepkisine şaşırdığımdan öfkesi yüzünden anlamadığını düşünerek elimle durduğu kapı önünden şirin bir şekilde, korkarak bize gülümseyen Bella'yı gösterdim:

"Sevgiline." Talha bir kaşı havada Bella'ya baktı ardından sinirle gülerek ona döndü:

"Biz sevgili miymişiz? Öyle mi Bella?" Talha'nın tepkisinden sonra Bella'ya döndüm. O ise gülümsemeye devam etti. Kaşlarım çatık Talha'ya baktım bir de inkar mı edecekti:

"Neden sevgili olduğunuza bu kadar şaşırdın?"

"Kimse sevgilim falan değil benim. Saçma saçma konuşma." Talha'nın net bir şekilde böyle söylemesi üzerine bakışlarım bu defa bana yalan söyleyen Bella'ya takıldı:

"Yani. Ben... Şey..."diyerek lafı geveleyince Talha Bella'nın üzerine yürümeye başladı:

"Başkalarına Talha benim sevgilim mi diyorsun?" diyerek tehditkar bir sesle tısladığında hızla ikisinin arasına girdim.

"Talha!"

"Özür dilerim. Kimseye söylemiyorum gerçekten. Sadece Feza canımı yakınca onu kızdırmak için şaka olsun diyerek-"

"Beni kızdırmak için mi?" diyerek bu defa İkisinin arasından çıkıp Talha'nın yanına Bella'nın karşısına geçtim. Talha da aynı sorunun cevabını beklerken merakla yüzüne baktı. Ama sorumuz Leyla'nın içeri girmesi ile yanıtsız kaldı. Leyla üçümüze bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştığında Bella, ben ve Talha'nın baskısından kurtulup Leyla'nın yanına gitti:

"Tam zamanında." diyerek derin bir nefes aldı. Leyla'nın bakışları beni buldu:

"Erken gelmişsin bugün." dediğinde gerçekten de erken gelmeme bir sebep olmamasına aklımda sebep ararken Leyla bu defa Talha'ya döndü: "Gelir gelmez hesap mı soruyorsun abi?" Talha sinirle güldü ve bir şey demeden odadan çıktı. Bella rahat bir nefes aldığında. Ona soran gözlerle baktım. Hiç bozuntuya vermeden gülümsedi ve Talha'nın ardından çıktı hemen odadan. Leyla'nın yanına gidip kolumu omzuna attığımda Leyla güldü:

"Bella kuzenim benim. Ara sıra gelir yanımıza böyle. Çok kalmadan döner ama. Sana dün söylemek istedim ama Bella öyle deyince şaşırdım bende."

"Keşke dün söyleseydin." dedim. Bende bütün geceyi uykusuz geçirmezdim.

"Savunma nasıldı?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım:

"Hala hayattayım. Tam zamanında yetiştin."

Kahvaltı masasına oturduğumuzda Talha sessizce kahvaltısını yapıyordu. Bella en uzak köşeye oturmuş elinde telefon ile uğraşıyordu. Talha bizi görmemezlikten geldi. Leyla dikkat çekmek istercesine meyve suyunu içerken öksürdü. Ama istediği tepkiyi alamadı. Daha şiddetli öksürdü. Bella anlamadığı için önünde duran suyu alıp Leyla'nın önüne bıraktı.

"İç canım," dedi. Leyla bu defa başını eğip Talha'ya baktı yine bir tepki alamadı. Talha kızgındı. En çok da bana ama öfkesinin en büyük sebebi Leyla'ya bir şey olacağı korkusuydu. Kızgınlığını anlamaya başladım. Şuan çocuk gibi küsmesinin sebebi Leyla'nın onu dinlemiyor oluşuydu. Özellikle onun kurallarına uymayan birinin yanında -ki bu ben oluyordum- bildiği çizgilerden çıkması tedirgin ediyordu onu. Üzüldüm. O kadar kızgınlığının yanında korkusunun büyüklüğünü düşündüm. Ve bu korkuya sebep olacak insanları. O şirkette adamın birinin başına silahı doğrulttuğu gün geldi aklıma. Şimdi masa da oturan Talha ile o gün ki Talha'nın aynı kişi olmadığını düşündüm. Sinirlendiğinde ortaya çıkan Talha acımasız öfkeli sert biriydi ama bu Talha... Kendi kendime güldüm. Sırf ona olan duygularım değişti diye Talha'yı iki farklı şekilde yargılıyordum galiba.

"Niçin kendi kendine gülüyorsun Feza?"

Bella'nın birden böyle söylemesi ile Talha'ya kilitlenmiş bir şekilde olduğumu onun da başını kaldırması ile göz göze geldiğimiz de fark ettim. Tek kaşı hava da bana neler oluyor der gibi baktığında bakışlarında ki öfkenin yerini başka bir duygunun aldığını gördüm. Lakin ne olduğunu anlamadan utanarak önüme döndüm. Genzimi temizledim. Herkesin bakışları üzerimde iken bir şey söylemem gerektiğini hissettim ve biraz önce ki düşüncemi ona da açtım:

"Talha! Haklıydın. Sanırım tehlikeli kısmını biraz hafife aldım ancak anlamalısın senin etrafında olan insanların ne derece tehlikeli olduğunu elbette bilemem. Üzgünüm."

Talha'nın şaşırdığını bakışlarında gördüm. Ardından dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. İtaatkarlığımın hoşuna gittiğini anlamıştım. Lakin ben ona itaat etmenin dışında hissettiği şeylerin doğru olduğunu düşündüğüm için onu anladığımı belirtmek istemiştim. Leyla:

"Ben kendim istediğim için gittim abi. Hem iyi ki de gittim diyorum. Çok güzel vakit geçirdim." dediğinde Talha ona bakıp düşünmeye başladı. Beni desteklemek için sorumluluğunu üzerine alan Leyla'ya gurur duyarak baktım. Ama beni şaşırtan Bella'nın da beni savunmasıydı:

"Ayrıca emin olabilirsin ki Feza'nın yanında Leyla'ya hiçbir zarar gelmez. Onu nasıl koruduğunu bizzat deneyimledim." Talha bu defa kayıtsız kalmadı bana döndü yüzüme bakmadan:

"Bağırmamalıydım." dedi. Benden daha çok Bella ve Leyla şok olmuş bir şekilde ona baktılar Talha'nın söylediklerinden asla geri adım atmayacağını bilecek kadar onlarla vakit geçirmiştim. Talha da bunu fark ettiği için olsa gerek tekrardan eski haline geri döndü: "Bir daha ben izin vermeden böyle bir şeye kalkışma." Benden bir cevap beklemeden kahvaltısına devam etti. İşte Talha Bahremoğlu!

"Feza, kavga etmeyi nereden öğrendin?"diye soran Bella'ya bakıp çayımdan bir yudum alırken cevap verdim:

"Lise de iken tekvando takımındaydım."

"Ciddi misin?" diye şaşıran Leyla idi o da ilk kez öğrenmişti. Bella bu defa şaşırmış gibi duran Talha'ya dönerek:

"Feza'ya çifte maaş ödemelisin. Hem bakıcı hem koruma. Double paket." Talha oralı olmadı ama yüzünde ki hoşnut ifade gözle görülür cinstendi. Yine de Bella'nın sonra ki sorusu tüm hoşnutluğumu aldı: "Silah kullanmayı da biliyor musun? Eğer öyle ise seni koruma alarak iki katı maaşla yanıma alabilirim."

"Hayır. Daha önce hiç kullanmadım." dedim gülümseyerek. Kullanmayı da düşünmüyorum diye sürdürdüm içimden. Asla öyle biri olmak istemediğimi düşündüm. Talha'nın dünyasında ki normalliğin aksine benim dünyamda en kötü şeyin birine zarar vermek olduğunu aklıma getirerek. Talha ile ne kadar farklı olduğumuzun orada bir kez daha farkına vardım. Ve bu farklılığın bir an gökyüzümü kararttığını. Demek ki insan birini sevince karşısında kinin kendisi ile olan zıtlıklarını duymak insanı böyle kötü hissettiriyordu. Gönlümün nasibi olan adamın ciddi anlamda kötü biri olmamasını diledim. Olmamalıydı. İyi biri olmalıydı. Öyle olsun istiyordum.

"İnançlı birisin. Namaz kılıyorsun, tesettürlüsün... burada olmaktan rahatsız olmuyor musun?" diye sorduğunda üçümüz de ona baktık. Kötü bir niyetle değil sadece merak ettiği için sormuştu bunu adım gibi emindim ama yine de hoşuma gitmemişti suali. Leyla'nın onu onaylamayan bakışları bana döndüğünde mahcup bakıyordu. Cevap vereceğim sırada Talha benden önce davrandı ve hiç olmadığı kadar şaşırttı:

"Feza burada diğer çalışanlar gibi belirli bir maaş karşılığında çalışıyor. İnançları buna engel değil. Bizde inançlarına engel değiliz. Sırf dindar diye bizim yanımızda olamayacağını mı düşünüyorsun?" Talha'nın benim adıma cevap vermesine Bella da en az benim kadar şaşırmıştı:

"Şöyle söyleyeyim. Birine zarar vermek kötü bir şey ise ve sen Leyla'ya zarar verecek insanlarla çalışıyorsan Feza'nın inancına ters düşen insanların arasında olması bana mantıklı gelmedi."

Haklıydı. Bunu defalarca düşünmüştüm bende.

"Seni-" diyerek başlayan Talha'nın beni savunmasını kestim çünkü buna ben cevap vermeliydim:

"Talha'nın onaylanmayan bir davranış içinde olması beni ve onu arkadaş yapamaz diye bir düşüncede olman bence yanlış. Onunda dediği gibi ben burada diğerleri gibi maaş karşılığı Leyla için çalışıyorum. Bu işi kabul etmemin tek sebebi maddi açıdan biraz zor durumda olduğumdu. Şimdi ise eğer Talha beni kovarsa yine de gönüllü olarak Leyla'nın yanında kalabilirim. Çünkü birini sevmenin ona şefkat, merhamet, güven ya da sadakat duymanın insanların bulundukları çevre ya da sahip oldukları olumsuz durumlar ile bir alakası yok. Talha mafya ise bunda Leyla'yı sevmemem, onunla arkadaş olmamam için-"

"Mafya değilim ben." diyen Talha'ya aldırmadım ve devam ettim:

"engel değil. Onun yaptığı iş ya da belinde taşıdığı silah etrafında ki kötü insanlar onun gerçek benliği olmayabilir değil mi? O halde nasıl böyle yargılayabilirim. Leyla onun bu şekilde olmasını ister miydi? Talha her eve gelmediğinde onun nerede olduğunu, nasıl olduğunu için için merak edip ama belinde taşıdığı silahın elverdiği durumları yüzünden sesini çıkarmadan kendi halinde yaşadığı o anlar mesela... Öyle bir durumda olmayı kendi seçmediği halde ben tesettürlüyüm, dindarım diye onunla arkadaş olamaz mıyım? Tesettürün inancın bazı şeylere engel olabileceğini mi düşünüyorsun? O halde yanılıyorsun. Bir mahkumla da, bir mafya lideriyle de pekala arkadaş olabilirim. İslam bunu kısıtlamıyor. İnsanları kılıflara bölmüyor. İyi insanlar ve kötü insanlar olarak değerlendiriyor. Yaptıkları iş olumsuz olabilir ama bu fıtratlarında ki iyiliği ortadan kaldırmaz. Dinim çizgiler çiziyor. Harama bulaşma gibi, zina yapma gibi.. Sadece yasakladığı bazı küçük pürüzler var. O hadleri aşmamak gerek. Helal dairede olmak koşulu var. Bir mafya liderinin yanında olma yasağı yok."

"Anlıyorum." Dedi Bella. Anlamış olup olmadığını öğrenmek için tıpkı onun gibi beni dinlemekte olan diğerlerine baktım. Leyla gülümsediğine Talha da bana bakıp gülümsediğine göre sanırım anlamışlardı. Gülümsüyor? İçimde havalanmaya başlayan kelebekleri kanatlarından tutarak aşağıya çektim birer birer. Herkes kahvaltısına daldığında bir süre sessizlik oluştu.

"Yavuz'u göremedim, nerede?" diye sordu bu defa Bella tuhaf bir ses tonu ile. Talha ona bakmadan cevap verdi:

"Yarın geri dönüyorsun. Biletini al." Bella itiraz ettiğinde ses tonu yalvarıyordu:

"Gitmek istemiyorum Talha. Söz uslu duracağım. Lütfen en azından şirkette ki meseleyi halledene kadar burada kalayım." anlamayarak ona baktım. Bir şeyleri bilmediğim ortadaydı Leyla'ya bakışlarım kaydığında sonra anlatırım der gibi eli ile bir işaret verdi. Talha:

"Sadece 3 gün." Dedi. Üç gün buradaydı demek. Ardından Bahadır salona girdiğinde hepimiz ona baktık. Önemli bir şeylerin olduğu yüzünden belliydi:

"Abi!" diyerek müsaade ister gibi gelip Talha'nın kulağına fısıltılar eşliğinde bir şeyler söyledi ve her ne söylediyse Talha bir hışımla ayağa kalktı ve masayı terk etti. Bende Leyla'da arkasından bakakaldık.

"Ne oldu acaba?" diyerek söylediğimde Bella başını telefonundan kaldırıp cevap verdi:

"Sanırım, Yavuz Nida hanıma anlaşmayı fes ettiklerini duyurduğu için onlarda Talha'nın ihale işini güme götürüp Yavuz'u aldılar." şaşırarak ona baktım.

"Nida hanım kim?" diye sorduğumda eli çayından bir yudum aldı ve ardından Leyla'yı işaret etti:

"Onun teyzesi. Nida Sancak. Karamasa'nın üyelerinden."

"Bella?" diyerek Leyla ciddi bir uyarıda bulunduğunda Bella pot kırdığını anlamış çoktan önüne dönmüştü. Leyla'ya kaşlarım çatık baktım. Benden ilk kez bir şey sakladığını anladığımda biraz üzüldüm. Yine de bir şey söyleyemezdim ona. Karamasa neydi? Ne üyeliğinden bahsediyorlardı? Aklımdaki soruları bir kenara atıp en önemli soruyu sordum:

"Sen bunları nereden biliyorsun?" ukala bir gülüş oluştu dudaklarında:

"Birincisi o şirketin ortaklarından biriyim." sonrasında elinde ki telefonu çevirerek ekranda ki konumu gösterdiğinde anlamayarak baktım: "Yavuz'un konum bilgisi dün geceden bu yana Nida hanımın şirketinde kaldı. Anlaşmanın iptal olduğunu söylemek için gidecekti ama dönmedi. Nida hanım ihaleden çekilmişti. Ama sekreter tekrar katılacağını söyledi. Demek ki ya anlaşma devam edecek ya da Talha'nın yatırımı çöp olacak."

"Sen Yavuz'u mu takip ediyorsun? Neden?" sorum üzerine dudaklarını bükerek utandığında onun Yavuz'u sevdiğini fark ettim. Ve içimin ona ilk defa ısındığını hissettim. İstemsiz bir gülüş oluştu dudaklarımda. Ardından düşünmem gereken şeyin başka bir şey olduğunu farkına varıp doğru soruyu sordum:

"Yavuz'a bir şey olmasa bari." Bella rahat bir şekilde cevap verdi:

"Telefonunu alıp misafir ediyorlarmış şimdilik. Zaten devamına da cüret edemezler."

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Robert'tan. Sancaklarda çalışıyor, yakın bir arkadaşım."

Bella'nın stalk seviyesinin bu derece mükemmel olduğunu bilmiyordum. Bir an onunda şu saplantılı aşık ergenlerden biri olup olmadığını düşündüm. Eğer öyle ise cidden yazık olacaktı. Ona olan bakışlarımı fark ettiğinde elinde ki telefonu bıraktı:

"Bana deliymişim gibi bakma lütfen." Leyla meyve suyunu bitirip masadan kalkerken:

"Bende bazen senin gibi düşünmüyor değilim Feza abla. Ama öyle değil. Tanıdıkça anlarsın."

Leyla'nın bir an haklı olabileceğini düşündüm. Bella göründüğünden daha farklı bir insandı. Üç günde öğrenebilir miydim ondan da şüpheliydim.

Yemekten sonra Leyla internetten bulduğu bir tatlının tarifini denedi. Sonuç da oldukça güzeldi. Öğle yemeğinden sonra ise Bella ile İngilizce konuştuğunu gördüğümde kendini iyice geliştirdiğini anladım. Bu konuda ilerleme kaydetmesi onu da hiç olmadığı kadar mutlu ediyordu. Sonrasında altyazılı bir film seyrettik. Boşalmış meyve suyu bardaklarını ve patlamış mısır tabağını mutfağa bırakmaya gittiğim sırada Bella'nın da merdivenlerden indiğini gördüm. Siyah bir takım elbise beyaz gömlek giymişti. Saçlarını atkuyruğu yapmıştı. Onu süzdüğümü gördüğünde güldü:

"Çok ciddi görünüyorsun." dedim itiraf ederken.

"İş yerinde böyle. Bugün önemli bir toplantım var bana şans dile."

"Allah yardımcın olsun"

Bella birkaç saniye yüzüme bakıp sıcacık gülümsedi ve evden çıktı. Akşam yemeğinden sonra kimse etrafta yoktu. Leyla ona getirdiğim kitabı okurken bende salonda psikoloji ile ilgili yayınlanan bilimsel bir makaleyi okuyordum. O sırada Tuğra arkasına sakladığı küçük bir kutu ile içeri girdi. Sessizce Leyla'ya yaklaşıp:

"Prenses." dediğinde Leyla başını kitaptan kaldırıp soran gözlerle ona baktı ve ciddi vakur bir tavırla cevap verdiğinde güldüm:

"Ne istiyorsan çabuk söyle şövalye şuan çok mühim bir iş yapmaktayım."

"Bağışlayın majesteleri. Ama size bunu takdim etmem gerek." diyerek arkasında ki kutuyu çıkardığında Leyla elinden alıp açtı kutuyu.

"Çikolata topları." diyerek haykırdığında kutuda bulunan çikolatalardan birini alıp hemen ağzına attı. Mutlu mutlu gülümserken hemen ardından bir tane daha ağzına attı. Tuğra gülerek ayağa kalkıp saçlarını karıştırdı.

"Obur prenses. Feza abla bitirmeden sende bir tadına bak. Sırf bunlar için kaç saat bekledim tahmin edemezsin." dedi. Leyla'nın her şeyi yiyemediğini düşününce onu anlayabildim.

"Tahin edebiliyorum." dedim gözlerimi devirerek ardından Leyla'nın uzattığı kutudan bir çikolata alıp ağzıma attım. Ekşimsi bir tat ağzıma geldiğinde yüzümü buruşturdum. Leyla güldü:

"Kesin limonlu." dedi kahkaha atarak. Tuğra da onunla birlikte gülerken tekrar Leyla'nın önünde eğilip ona baktı:

"Talha abi bu gece gelemeyecek onu haber vermemi istedi. Herkes şirkette bir sorun olursa hemen bana haber ver olur mu abicim?" dediğinde Leyla tıpkı benim aklımda ki soruyu düşündüğünden ağzında çikolata ile gözleri endişeli bir şekilde kocaman açılmış bir şekilde ona bir bakış attı. Tuğra soruyu anlamıştı: "Merak edecek bir şey yok. Her şey yolunda, şirket işleri falan filan işte."

Tuğra salondan çıkıp bizi yalnız bıraktığında Leyla da bende yarım bıraktığımız sözcükler arasında bir yarım saat oyalandıksa da aklımız başka bir yerde olduğundan ikimiz de sonunda bıraktık. Leyla düşünceli görünüyordu. Bir şeyler söyleyeceğim sırada salona Bella girdi. Sabah ki disiplinli halinden sonra elinde topuklu ayakkabılar yaptığı atkuyruğu dağılmış bir haldeydi. Gelip karşımızda ki koltuğa çökercesine oturdu. Leyla beklemeden sordu:

"Sabah teyzem hakkında söylediklerin doğru muydu?" Bella'nın bakışları bir an benimkilerle buluştu ardından doğrulup Leyla'ya cevap verdi:

"Evet. Talha bu defa affetmeyecek gibi." anlamadan sordum:

"Başka bir şirketin zarar etmesi neden bu kadar önemli ki?"

"Önemli değil, önemli olan dayımın şirketi olması. Ki onda da şuan Talha var. İkisi de kanlı bıçaklı. Biri kız kardeşi için diğeri annesi için." Leyla'nın bakışları boşlukta iken bana döndü:

"Aslında annem, teyzemin yaptıklarını onaylamıyor ama elinden bir şey de gelmiyor."

"Nida hanım en fazla ne yapabilir ki?"

"Pazara sürdüğümüz üç büyük ihaleden en az birini bile alsa şirket yarı yarıya zarar eder."

"O halde bu öfkenin sebebi ne?"

"Şimdiye kadar hep ortaktık. Ama bu ortaklık uzaktan yürütülür patronlar birbirlerini pek sevmez. İki yıl önce Nida hanım bizim aracılığımız ile yabancı ortaklarla büyük bir işe girdi. Bizde referans olduk daha doğrusu dayım oldu. Talha onaylamıyordu şimdiye kadar da onaylamadı hiç. Geçen hafta bizim şirketle olan ortaklığı sonlandırdık. Biz üçgenden çıkınca Londra da ki gençler de siz yoksanız bizde yokuz dediler. Nida hanım kudurdu. Ondan Yavuz'u misafir ediyor." Bella sustuğunda aklım anlattıklarını yavaş yavaş hazmediyordu. Bu defa Talha'nın yaptığına bir anlam veremedim:

"Madem bir düzen vardı Talha neden bunu bozdu?" Bella Talha'yı savunmaya geçerek cevap verdi:

"Talha sadece onları idare ediyordu." sustum belki de haklıydı bu yüzden bilmediğim konularda bir fikir sahibi olmamaya karar verdim.

"Yavuz ne oldu?" diye sorduğumda Bella usanmış bir şekilde cevap verdi:

"Hala bir değişiklik yok. Talha sonunda şirketi başlarına yıkacak galiba." dedi rahat bir tavırla. Ona ciddi misin der gibi baktığımda devam etti: "Herkes Yavuz gibi bir adamın yanında olmasını ister öyle değil mi? Bu yüzden Nida hanım onu ikna etmeye çalışacaktır."

"Kötü bir şey olmasa bari." diyerek kendi kendime söylendiğimde Leyla'nın da Bella'nın da bakışlarından olacağını anladım. Ortamı dağıtmak adına ayağa kalktım: "Ben namazımı kılayım. Sonrasından kahveye ne dersin?"

"Çok iyi olur." diyen Bella dan sonra Leyla şaşırarak bana baktı:

"Gitmeyecek misin?"

"Biraz daha kalabilirim sanırım. Annem bu gece yemeğe davetli. Tek başıma eve dönmek istemiyorum."

Leyla'nın yüzünde memnun olmuş bir ifade vardı. Ardından Bella üzerini değiştirmek için misafir odasına çıktığında bende Leyla'nın odasına namazımı kıldım. Namazdan sonra mutfağa gittim. Halime abla ortalıkta yoktu bugün dizisi vardı anlaşılan yoksa bu saatte mutlaka burada olurdu. Cezveyi bulup bana ve Bella'ya bol köpüklü bir kahve yaptım Leyla için ise sıcak çikolata hazırlayıp bahçeye çıktım. Bella üzerini değiştirmiş yine kısa bir şort giymişti. Bakışlarım bacaklarına takıldığında sessizce geri çektim kendimi bunu fark eden Bella kahvesini yudumlarken bende hamağa oturan Leyla'ya çikolatasını verip Bella'nın karşına oturdum.

"Burada pek fazla kıyafetim yok sanırım alışverişe gitmem lazım. Yarın çıkalım mı hep beraber?" Bella'nın sorusuna Leyla gülümseyerek:

"Olur. Hep beraber gideriz." diyerek yanıtladı.

"Ben katılamayacağım. Yarın hastane de seans var. Ancak ondan sonra size katılabilirim."dediğimde Bella merakla sordu:

"Ne seansı?"

"Hastanede Leyla ile yaşıt bir iki genç arkadaşa psikolojik doktorculuk yapıyorum." dediğimde Bella anladım der gibi başını salladı.

"Leyla'da seninle gelsin sonrasında buluşuruz bende şirkette olacağım sabah." Bakışlarım Leyla'ya kaydı. Dudak bükerek Bella'ya cevap verdi Leyla:

"Abim izin vermiyor."

"Neden? Bu senin için de çok iyi olmayacak mı? Önemli olan senin isteyip istememen Talha'yı merak etme üçümüz bir arada olursak onun öfkesini paylaşabiliriz." Bella galayana gelmiş heyecanlı bir şekilde Leyla'ya gaz verirken ona daha çok ısındım.

"Abin yok. Yarın benimle gelmek ister misin?" Leyla hiç düşünmeden cevap verdi:

"İsterim."

Kahvelerimizi yudumlarken aklım Bella'nın söylediklerine takıldı. Biri Leyla'nın abisiydi diğeri de teyzesi. Birbirlerine zarar vermelerini gerektirecek kadar ileri gitmeleri cidden gerekli miydi? Anladığım kadarıyla Nida hanım Nuh beyden nefret ediyordu. Muhtemelen tıpkı Leyla'nın hissettiği gibi kardeşinin Nuh beye olan zaafı yüzündendi. Talha, Nida hanımdan nefret ediyordu. O zaman sebebi kimdi Nuh bey mi, İnci hanım mı, yoksa Leyla mı? Nida hanım kız kardeşine zarar verecek biri olamazdı sanırım o halde ya Nuh beye ya da Leyla'ya zarar verecek bir şey yapmıştı. Ki bu şık Nuh bey olsaydı Talha'nın öfkesinin derin olması gerekmezdi. Ne olduğunu merak ettim ve galiba bu soruyu evde sorabileceğim tek bir kişi vardı. O sırada Leyla'nın annesi aradığında telefon ile konuşmak için bizden uzaklaştı. Fırsat bu diyerek Bella'ya sordum:

"Nida hanım Leyla'ya ne yaptı?" Bella sorum üzerine şaşırdı. Bakışları Leyla'ya kaydı. Kısa bir süre sonra cevap verdi:

"Olayları çözümleme yeteneğin bayağı iyi. Ama sana cevap veremem."

"Neden?"

"Çünkü Talha kesin olarak bu konuların konuşulmasını istemiyor."

"Leyla için olduğunu biliyorum. Bunu bende önemsemiyor olsaydım sana bu soruyu Leyla'nın yanında sorardım." Bella ikna olmuş gibi baktı bitirdiği kahvenin fincanını önünde ki sehpaya bıraktı:

"Nida hanım, onu Leyla ile tahdit ediyor." dediğinde kaşlarımı çattım:

"İyi de bu sadece Nida hanıma özel bir durum değil ki başka insanların da bunu yaptığına eminim." Bella gülümsedi ama hüzünlü bir gülümsemeydi:

"Aslında... Başka bir neden daha var. Talha'nın annesi... ölmeden önce son görüştüğü kişi Nida hanımmış."

"Kalp krizi sanıyordum."

"Öyle evet. Ama Talha Nida hanım ona her ne dediyse bunun sorumlusu olduğunu düşünüyor."başka bir şey söyleyeceği sırada Leyla telefon görüşmesi bitirip yanımıza geldiğinden sustu. Leyla:

"Neden sustunuz?" diyerek bize şüpheli bir şekilde baktığında ona gülümsedim:

"Yavuz'u soruyordum." dediğim de Bella baştan ayağa kızardı. Bu defa Leyla'yı oyalamak için değil gerçekten merak ettiğimden sordum: "Onu gerçekten seviyor musun?" Onun yerine Leyla cevap verdi:

"Kendimi bildim bileli Yavuz abiye aşık." dedi.

"Peki ya Yavuz?" diye sordum bu defa. Bella yüzünü asarak devam etti:

"Beni sevmiyor." zorla gülümsemeye çalıştığında bunun onu ne kadar üzdüğünü anlamıştım. Yavuz'un daha önce anlattıklarını düşündüm. Bir kızı sevdiğini söylediğini o kızdan kardeşi için vazgeçtiğini anlattığını anımsadım. Ama bunu elbette ki Bella'ya söyleyemezdim.

"Nereden biliyorsun seni sevmediğini?" diye tekrar sordum:

"Çok net bir dille reddedildim."

"Ona aşkı ilan mı ettin?"

"Evet. Ama sevdiği başka biri olduğunu söyledi. İlk başlarda buna inanmıştım ama sonrasında beni kibarca reddetmek için öyle söylediğini anladım."

"Ama ondan vazgeçmiş gibi durmuyorsun."

"Onun beni reddetmesi onu sevmeyeceğim anlamına gelmez. Bu benim hissettiklerim onu alakadar etmez. Onu sevdiğim için beni mahkemeye veremez ya. Hem platonik olmaya alıştım. Kendi içimde yaşıyorum onu."

"Bundan memnun gibi konuşuyorsun?" dedim onun için üzülerek. Net bir şekilde cevap verdi:

"Önceleri çok üzülüyordum ama artık alıştım. Şimdi tek hedefim Talha'yı ikna edip biraz daha burada kalmak. Buraya kadar gelip Yavuz'u görmeden dönemem."

"Talha neden burada kalmana izin vermiyor?" diye sorduğumda Bella geriye yaslanıp yüzünü astı. Onun cevap vermeyeceğini anlayan Leyla devam etti:

"Bir yıl önce yine bize geldiğinde bir gece sarhoş olup eve geldi. Yavuz diye evi inletti. Abim alkolden nefret eder. Bu yüzden Bella'nın burada kalmasını istemiyor." Bella pişman olmuş gibi bakışlarını yere indirdi.

"Yemin ediyorum o günden sonra bir daha içki sürmedim ağzıma. Ama Talha unutmuyor ve affetmiyor."

Bir şey diyemedim. İnançlar dinler meselesi işin içine girmişti. Bir an Bella'nın Müslüman olup olmadığını düşündüm. Sanırım değildi. Bunu sormak içimden geldiyse de Bella'nın telefonu çaldığında bundan vazgeçtim. Büyük bir sevinçle cevapladı telefonu:

"Dad," İngilizce konuşarak içeri girdiğinde Leyla açıklama yapma gereği hissetmiş gibi bana bakıp:

"Babası ile konuşuyor. Şuan Kanada'da." dedi.

"Peki annesi." diye sordum bu defa Leyla'nın halası olan kadını merak ederek:

"Bella'yı doğururken vefat etmiş."

"Bilmiyordum. Yine de sizinle iletişim halinde olması çok iyi."

"Eskiden burada yaşıyorlardı. Sonra babası Londra'ya taşınınca tamamıyla orada kalmaya başladı. Abimin pek arası yoktu zaten Bella ile çok havai olduğunu söylerdi. Son olaydan sonra artık iyice haz etmemeye başladı. Yine de böyle olduğuna bakma. Çok duygusal ve iyi biri."diyerek açıklamada bulunduğunda samimi bir şekilde:

"İlk başlarda bana da tuhaf geliyordu ama sanırım sevdim kızı." dedim. Leyla üşüdüğünü belli edercesine kollarını doladı ayağa kalktım:

"Hadi içeri geçelim. Benim de gitme vaktim."

. . .

Bir sonra ki gün yine annemin iki gündür yüzünü göremiyorum sitemlerine katlanmayı göze alarak sabah erkenden evden çıktım. Bugün Leyla'yı alıp terapiye götürecektim kendim ile. Derin gruptan ayrıldığı için Leyla'yı onun yerine koymayı düşünmüştüm. İlk olarak Doktor Ahmet beyle konuşmalı ardından da Talha'yı ikna edecek bir yol düşünmeliydim. Kararlıydım terapiye katılacaktı.

Taksi durağına varmak için son köşeyi döndüğüm anda birine çarpadurdum. Orta boylu takım elbise giymiş esmer bir adamdı. Siması bir an tanıdık gelmişti ama çıkaramadım. Yabancı olduğu yüzünden okunuyordu. Kuşkulu gözlerle adama baktım. Adamın da aniden durması ile elinde ki telefonu almak için eğildiğinden ayağa kalkarak bana baktı. Sahte bir üzülme:

"Ah, dikkatsizliğinizin sonuçların bakar mısınız hanımefendi?"dediğinde yapmacık haline gözlerimi devirip yere bakarak konuştum:

"Özür dilerim dalgın-"

"Hah, evet dalgındınız."

"Ama sizde dalgındınız galiba." dedim nezaketli davranarak adama itiraz kapılarını açmıştım. Ama adam gayet rahat bir tavırla güldü. Gülüşü tanıdık gelmişti yine. Daha önce bir yerlerde görüp görmediğimi düşündüm. Hem evet gibiydi hem hayır:

"Hayır, dalgın değildim. Telefonumun taksitini dahi ödememiştim." dediğinde kaşlarım çatık ona baktım. Üzerinde ki pahalı takım elbisenin için de neyin taksitinden bahsediyordu. Meseleyi daha fazla uzatmamak için:

"Peki, telefonunuzun fiyatı neyse ödeyeceğim." Dedim. Adam cebinden bir kağıt kalem çıkarıp numaramı istedi. Tereddüt ile durdum. Cidden numaramı vereceğimi düşünmemişti değil mi? Telefonumu çıkarıp kimin numarasını vereceğim diye düşündüm. Son aramalara baktım. Talha'yı hemen eleyerek Yavuz'un ortada olmadığını düşünerek Bahadır'ın numarasını söyledim.

"Görüşürüz hanımefendi." dedikten sonra adam yanımdan ayrıldı. Birkaç saniye ardından baktım neydi bu şimdi diyerek. Cidden insanlar bu kadar tuhaf olmak zorunda mıydı? Üzerinden durmadan durağa yürümeye devam ettim:

Eve geldiğimde dış kapıda Bahadır'ı gördüğüme sevindim:

"İki gündür erkencisin?" diye sordu şaşırarak omuzlarımı silktim:

"Evde yapacak pek işim yok."

"Beni yormuyorsun hiç değilse."

"Bahadır, sana sormadan bir şey yaptım." dediğim de kaşlarını çatıp soran gözlerle baktı devam ettim: "Bugün gelirken yolda tuhaf bir adama çarptım. Hani şu pahalı elbiseler içinde durup içi boş olanlar var ya onun gibi bir adam. Az kalsın çarpışıyorduk son anda durdum. Adamın telefonu düştü yere camı falan kırıldı. Zararını karşılamam için numaramı istedi. Bende senin numaranı verdim." Dediğimde Bahadır gülerek cevap verdi:

"İyi yapmışsın sorun değil."

"Niçin gülüyorsun?"

"Aynı abi gibisin. Herkesten şüphelenen cinsten."

"Herkesten şüphelenmiyorum. Ama bu adam cidden tuhaftı. Ondan korktum açıkçası. Yavuz ortalıkta yok diye senin numaranı verdim. Talha'nın numarasını mı verseydim?"

"Tamam Feza. Ararsa ben hallederim."

"Sadece bana haber ver."

Bahadır'ın haber vermeyeceğini kendinin halledeceğini tahmin etmiştim. Sürekli sormam gerekecekti anlaşılan. Bahadır'ı geri de bırakıp eve girdiğimde Bella ve Leyla kahvaltıdaydı. Ortalık sessizdi. Bu da Talha'nın evde olmadığını gösteriyordu.

"Günaydın." diyen Leyla'ya karşılık verirken:

"Talha dönmedi mi hala?" diye sordum başını olumsuz anlamda salladı.

Sessizce kahvaltımızı yaptık. Bella hazırlanıp şirkete gitmek için çıktığında Leyla da hazırlanmak için odasına çıktı. Bugün Leyla'yı Pamir, Ecrin ve Sarp ile tanıştıracaktım. Ondan daha heyecanlıydım. Bu yüzden yol boyunca hastaneden ve karşılaşacağı manzaradan konuştum. Derin'den ve onun ayrılış nedeninden bahsettim. Hastaneye geldiğimizde Leyla yüzünü ekşiterek:

"İlk kez başka bir nedenle hastaneye geliyorum." Dedi. Üzerimi değiştirirken Leyla koridorda beni bekliyordu.

"Hadi bakalım. Şimdi seni çok sevdiğim arkadaşlarım ile tanıştırayım." diyerek onu ardım sıra terapinin yapıldığı odaya sürükledim. Kapıda beklerken onunda heyecanlı olduğunu yüzünden anlamıştım. Kapıyı açtığımda üç silahşörleri beni beklerken buldum. Leyla'yı gördüklerinde odak noktaları değişti. Hepsi birden ona bakarken Leyla utanarak tanıştırmamı ister gibi bana baktı.

"Sizi Leyla ile tanıştırayım." dediğimde Ecrin:

"Derin'in yerine mi?" diye sordu.

"Şimdilik sadece misafir. Eğer isterse sonra ki haftalarda da bize katılabilir." ardından Leyla'ya baktım. Onlara kendini tanıtmasını isteyerek sadece sağ elini kaldırıp:

"Merhaba," dediğinde ilk konuşan Pamir oldu:

"Merhaba, hoş geldin. Pamir ben."

"Bende ecrin."

"Sarp."

Leyla gülümseyerek Derin'in boşalan yerine oturdu. Ardından tanıştırma faslını atlattıktan sonra Pamir den başlayarak son durumlarının nasıl olduğunu sordum:

"Gittikçe daha iyiye gidiyor. Bizimkiler terapiyi bırakabileceğimi söyledi ama ben bugün gönüllü olarak buradayım. Ayrıca kankamı da yalnız bırakamazdım" dediğinde Sarp elini yumruk yapıp ona uzattı. Pamir de gururla karşılık verdi. Gülümsedim, aralarında muhabbeti iyice ilerletmiş olmaları beni memnun etti. Sarp'a döndüm:

"Sen Sarp?" taktığı siyah şapkasının üzerine geçirdiği kırmızı kapüşonu indirdi. Bu şekilde hiç değilse yüzünü görebiliyorduk:

"Bizim bebe bana ilik verecek kıvama gelmiş. Yakında nakil yapılacak."

"Gerçekten mi?" diyerek ona baktım. Anne ve babasının ona yeni kardeş yapmalarına zamanında çıldıran Sarp ne zaman ondan bahsetmeye kalksam nefret dolu bir sesle cevap verirken ilk kez bu şekilde nefret etmeden bilakis heyecanlı bir ses tonu ile konuşmuştu.

"Arda nasıl peki." Diye sordum. Erkek kardeşini sorarak. Omuz silkip gülümseyerek cevap verdi:

"Gayet iyi. İlginç bir şekilde beni çok seviyor." Dediğinde tekrar sordum:

"Tabi sende onu seviyorsun?"

"Hayır, küçük ve zamk gibi yapışan insanları sevmiyorum. Ne kadar kovsam da peşimden ayrılmıyor." dediğinde hepimiz güldük. İyiydi, bu duruma sevinmiştim. Ardından Ecrin'e baktım. Bugün her zaman kinden daha soluk görünüyordu:

"Ecrin?"

"Bir gelişme yok. Stabil." dedi sakin bir ses tonu ile.

"Olacak inşallah en kısa zamanda." Bu defa bizi dinleyen Leyla'ya baktım. Onlara söylemediğim detaylardan bir tanesini daha anlatarak: "Aynı zamanda Leyla ile özel olarak ilgileniyorum." dediğimde Sarp birden:

"Bakıcılık mı yapıyorsun?" diyerek sorduğunda ona gözlerimi kısarak baktım. Keyiflendi. Pamir:

"Bir bakıcıya ihtiyaç duymayacak kadar büyük duruyor." dediğinde Leyla cevap verdi:

"Bakıcım değil. Biraz hassas olduğumdan benimle özel olarak ilgileniyor." Sarp anında karşılık verdi:

"Hangimiz hassas değiliz ki? Özel bir psikolog tutmak yerine daha önce niye bize katılmadın?" Leyla yeni katıldığı bir ortam olduğu için cevap verirken tereddüt etti:

"Ben istedim ama-"

"Zengin olduğun için mi özel bir psikiyatrist istedin."

"Hayır. Abim... biraz katı bu konuda."

"Annen baban varken neden abin karışıyor?"

"Sarp!" diyerek onu uyardığımda sustu ve bana baktı. İleri gitmişti. Yeni tanıştığı insanlar ile nasıl iletişim kuracağını bilemiyordu hala. Leyla'nın üzüldüğünü gördüm. Sarp'a kızmamıştım elbette ama hala kabuklarını kırmaması kötüydü. Ortamda ki soğuk rüzgarları nasıl değiştireceğimi de Leyla'yı nasıl meltemlere döndüreceğimi de bilemedim. Bu yüzden en son yapmam gereken şeyi yaptım.

"Leyla, şemsiye beyin kız kardeşi." dedim Leyla'ya bakmayarak. Utancımdan başımı yere eğdim. İlk anlayan Ecrin oldu:

"Ciddi misin?" sonra düşen jeton Pamir'e aitti:

"Nasıl oldu bu olay koç?" Sarp bile şaşırmıştı bu duruma:

"Sen ne ara şemsiye beyi buldun, kız kardeşi ile tanıştın ve onların yanında işe başladın?"

"Şemsiyeyi verdin mi?" diye sordu Ecrin. Bakışlarım Leyla'ya kaydı kaşları çatık ne dediklerini anlamaya çalışırken bir anda bana baktı ve güldü:

"Sanırım şemsiye bey, Talha abim." dediğinde yer yarılıp da içine girseydim diye düşündüm. Önce psikoloğun ben oluşumdan sonra bunu hastalarıma anlattığımdan daha da önemlisi bunu öğrenen Leyla olmasından müthiş utanmıştım. Ecrin:

"Adı Talha mı?" diye sorup Leyla'ya gülerek baktı. Leyla başını onaylayarak salladı. Ecrin hemen ardından:

"Nasıl biri?" diye sordu:

"Ecrin şimdi sırası değil canım." diyerek onu uyarmaya çalıştığımda Leyla güzel bir şekilde cevap verdi:

"Biraz sinirli." şok olmuş bir şekilde terapimin kontrolünü elimden kaybedişimi izledim Pamir:

"Bir fotoğrafı var mı?" diye sorduğunda kırılma noktasındaydık. Leyla beklemediğim bir şey yaparak cep telefonunu çıkardı ve ekran kilit resmini gösterdi. Ekranda ki Talha'nın gülümseyen resmine hepimiz aynı anda baktık. Ecrin hemen:

"Çok yakışıklı. Model gibi." dediğinde onu uyaracaktım ki Pamir bu defa:

"Evet, görünüşü çok iyi." dedi.

"Eh işte." diyen Sarp'tan sonra dayanamadım:

"Tamam yeter bu kadar. İyice izdivaç programına çevirdiniz burayı." diyerek birden yüksek sesle bağırdığımda hepsi şok olmuş bir şekilde bana baktı bu defa. Sarp inanmayarak sahte bir kırılma haline bürünerek eli ile ağzını kapattığında başını olumsuz anlamda sallıyordu. Pamir'in gözlerini çakmak çakmak kırpışından sonra tepkimin fazla olduğunu anlayarak hemen yumuşayıp onlara gülümsedim: "Arkadaşlarım, yani... aşırı tepki verip Leyla arkadaşımızın yanlış anlamasını sağlıyorsunuz. Lütfen rica ediyorum önce bir mevzuyu anlatalım." dedim. Ecrin beni anlayan ilk kişiydi:

"Evet haklı. Hemen Feza'yı gelin güvey etmeyelim. Leyla ben sana özet geçeyim..." diyerek anlatmaya başladığında Leyla'ya anlatmadığım şeyleri öğrenmesi onda şok etkisi yarattı. Nasıl tepki vereceğimi bilemediğimden öylece Ecrin abarttığı bazı yerleri düzelterek onları dinledim. Sonunda Leyla bana ışıldayan gözlerle baktı.

"Şemsiye benim abime hediyemdi." (Bu yüzden özeldi demek) Leyla gülümseyerek devam etti: "Üstüne de T.B yazdırmıştım. Talha Bahremoğlu." Aklımdan o zaman geçen aşıkların baş harflerinin kazınması fikrine utandım. Peki o zaman... diyerek aklımda oluşan soruyu duymuş gibi Leyla bu defa: "O kız Asude abla olmalı. Abim başka bir kızla yemeğe çıkmaz." dedi.

Asude'nin kim olduğundan daha çok Leyla'nın bu şekilde beni tanımasına takılmıştım. Buna canım sıkılsa da ardından Leyla beni arama hikayesini anlatmaya başlayıp kendinden bahsetti. Ecrin kocaman açılmış gözlerle:

"Kader." dediğinde gözlerinden kalp fışkırdığını görebiliyordum. Sarp da bende ona 'yazık' bakışları atarken Pamir onu destekleyen bir şekilde:

"Haklısın dostum." Dediğinde Sarp daha fazla dinleyemedi:

"Birazdan pembe panjurlu villadan da bahsederseniz kusarım." Tam o anda kapı tıklatılıp açıldığında Doktor Ahmet bey içeri girdi:

"Müsaade var mı?" diyerek izin istedi. Gülümseyerek ve rahatlayarak cevap verdim:

"Tabi buyurun lütfen."

"Kusura bakmayın böldüm ama Sarp'ı almam lazım. Acil birkaç test gerekli." dediğinde Sarp:

"Amca ne olur götür beni bu romantik terapiden." Diyerek ayağa kalktı.

"Bitirmek üzereydik zaten." dediğimde Ecrin de Pamir de ayaklandı. Leyla ile birlikte odadan çıktığımızda onun yüzünün gülümsediğini gördüm ama görmemezlikten geldim. Bir şey söylemek için fırsat kolladığı bir zamanda. Ahmet bey seslendiği için ona minnettar oldum:

"Feza!"

"Buyurun Ahmet bey." buruk bir şekilde gülümsedi. Nereden başlayacağını bilemeyen bir hali vardı. Bana bakmayarak konuştu:

"Aslında bu konuyu tamamen kapatmıştım ama yine de içim rahat etmedi. Bu yüzden senden bir açıklama duymak istedim." anlamayarak ona baktığımda birkaç dakika sonra onun benimle konuşmak istediği o bir gün gelip zihnime kuruldu. Hayatım boyunca hiç bugün ki kadar utanmamış bu kadar mahcup hissetmemiştim. Ona haber vermeyi nasıl unuturdum? O geceyi anımsadım annem Ahmet bey için olumlu konuşmuştu. Talha ile karşılaştığım o geceydi. Sonrasında ise olaylar birbirlerini kovalamış onu aklımdan tamamıyla çıkarmıştım.

"Şey... ben..."

"Yüzüme karşı söylemediğin için şimdi biraz daha rahat hissediyorum gerçi. Ama yine de beni neden reddettiğini bilmek istiyorum." diye sordu masum bir ifade ile. Bir cevap beklediği aşikardı. Bu yüzden ona karşı dürüst olmak istedim.

"Aslında sizi reddetmemiştim. Size annemle konuşmak istediğimi söylemiştim. Konuştum. Olumlu bir şekilde yanıt verdi. Ama nasıl anlatayım bilmiyorum... kader.... diyeyim. Nasip değiliz sanki."

"Anlıyorum. Nasip mi değil mi bilemeyiz. Sadece şimdi aynı istekte bulunsam yine kabul görür mü bilmek isterim." o zaman ki Feza gibi düşündüm ama beni tutan en büyük şey kalbimi gerilere çekti:

"Sanmıyorum." dedim Ahmet beye yine dürüst olarak. Gülümsedi. Üzüldüğünü anladım. Onu üzdüğümü düşünmek kötü hissettirdi.

"Pekala. Ben gideyim o halde. Sarp beni bekliyor."

Ahmet bey yanımdan ayrıldığında Leyla'nın ifadesiz bir yüzle bana baktığını gördüm. Onun yanımda olduğunu bir an unutmuştum. Üzerimi değiştirip hastaneden çıkmak için merdivenleri inerken Leyla düşünceliydi. Kapıdan çıktığımızda Bahadır'ı göremedim. Ümit de etrafta yoktu. Ben onlara bakınırken Leyla birden:

"Feza abla," diye seslendi.

"Efendim canım."

"Sanırım neden seninle yollarımız kesişti artık anlıyorum." soran gözlerle yaptığı yoruma vereceği cevabı bekledim. Gülümseyerek devam etti: "Kader. Eğer Allah isteseydi sen şuan o doktor ile birlikte olabilirdin. Ama benim yanımdasın çünkü Allah böyle olsun istedi. Sonra abim ile karşılaştın eğer kalbin ona ısınmasaydı böyle yakışıklı bir doktorun teklifini geri çevirmezdin değil mi?"

Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde Leyla'ya bakakaldım. Haklıydı. Ama bu haklılığının itirafı ile inkarı arasında sıkışıp kaldım. İnkar etsem eziyeti kalbimeydi, itiraf etsem yine eziyeti bendeydi. Araf da kaldım. o incecik arada... Leyla benden bir cevap beklerken söylediği kaderin farkında olduğumu söyleyemedim. Tevafuk ki o gün Talha ile karşılaştım. Önce hayatıma girdi. Ardından aklıma girip yer edindi. Son olarak ise kalbimde köklendi. Tıpkı Leyla'nın dediği gibi Allah istediği içindi her şey. Filizin bir boy daha büyüdüğünü hissettim. Artık fidandı. İçimde esen meltemin süveydamın yapraklarını kımıldattığını gördüm. Nazlı nazlı duruşunu seyrettim. İsmini koydum. Süveyda. Bugün İlk aşkımın filizinin fidana döndüğü gündü. Gülümsedim Leyla'ya. İçimde ki korkulardan Allah'a sığınırken aynı zamanda içimden bir kez daha hamd ettim.

Beni o andan çeken önümüzde duran siyah bir arabanın durması ardından da kapısının açılmasıydı. Aynı anda başka bir aracın daha arkamızda durduğunu gördüğümde Leyla'nın kolundan tutup kendime çektim. Önümüzde duran siyah arabanın içinden inen adam siyah güneş gözlüklerini çıkardığında ona bakakaldım. Sabah çarpıştığım adamdı. Şok olmuş bir şekilde bakışlarım Leyla'ya kaydı. Korkumu geriye atıp mantıklı düşünmem için içimde feryat eden Feza'ya nihayet kulak verip geniş elbisemin cebine elimi koyduğumda telefonumu bulmak zor olmadı. Ama aynı anda o adamın sesini duydum:

"Hanımefendilerin telefonlarını alalım." dediğini yapmadım. Ta ki Leyla'nın başında bekleyen adam silahının ucunu gösterene kadar. Pes ederek telefonumu çıkarıp adama uzattım. Ardından Leyla'nın bakışlarına karşılık gözlerimi kırparak ona korkmamasını anlatmak istedim. Aynı şekilde karşılık verip telefonunu çıkardı o da. Adam bu defa keyifli bir şekilde konuştu.

"Sizi misafir edelim hanımlar. Yalnız Feza hanım fevri bir şey yapmayın bu defa ki kurşun kapıya gelmez demedi demeyin."

Adamın söylediği şey aklımda yankılanıp durdu. Odalarıma girip çıktı nihayet bir ay öncesine gittiğinde durdu. Kurşun... Talha... Alaz Bertar denen adama bakakalırken tek istediğim Leyla'ya bir şey olmamasıydı. Çünkü eğer öyle bir şey olursa Talha'dan önce ben kendimi affetmezdim.

. . .

Loading...
0%